4 Mayıs 2014 Pazar

99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 97

99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI  97

Merhaba Sevdiğim ve Merhaba..
bu hafta yazmayarak kendime tatil vermeyi planlamıştım… 5.5 evliyalar haftası için Kastinneydimoniye  gitmek istedim.. tabii ben istediğimde hiçbir şey olmuyor, sadece Senin benim için isteyip planladığın oluyor…ama inat ettim gideceğim!..önce ağrım azalsın diye bekledim.sonra sorunlar sorunlar, insanların sıkboğazı, hevesimin silinişi ..hep aynı şey. kendim kadar nalet biri henüz tanımadığımdan (üstüme gelindiğinde-aşırı merak- ilgili takip) ,onlara tamamen kapımı örtüp ,inzivama devam etmekse tek cennetim ve gerçek tatilimmiş yine anladım. ben kimseyi kendime mecbur görüp hiçbir şeyi onlara emrivaki yapıp zorlamazken, bazı kişilerin bunu çok kolay başkalarına yapmalarını hiç anlayamıyorum.. onlar çok ağırlar ve insanı kuyulara çekiyorlar.

(*geçen masal sonrası şu hayali gördüm Sevdiğim: Sen minik çocuklara okulunda müzik dersleri veriyordun .kimseyi rahatsız etmek istemedim ve yanındaki tarihi yemek evinin  koskocaman kapısında durdum..burası çook eski siyah taştan, aşağıya inen şehir merdivenlerine sahipti. bu mekan yüksek devlet erkanı birinin sevgilisinin aşeviymiş.o beni içeri davet ediyor. herkes giremezmiş.ve şuan bu devasa yerde biri erkek üç kişi varmış.. kapıdaki kahverengi aynısı bende olan mbt ayakkabılara bakıyorum..ve onun ikinci eş olduğunu hissediyor çok üzülüyorum..o yerin sahibi gelip beni kapıdan içeri alıyor,o taş merdivenlere hayran bakarak iniyor ,kendi ayağımdaki kahverengi mbt leri taaa içeri gireceğimiz yerde çıkartıyorum. bu bana özel yapılmış  jestmiş.. yani tatil yok.yine eve kapatıldım diimii?!!!neden?)

ve Sevdiğim bu hafta tam üç defa Mezopotamya -Gılgamış Destanını okudum
. 12 burçta seyahat misali tam 12 tablet’e kaydedilmiş, dünyada henüz bilinen en eski kayıt yazı. Akatça’dan çevrilmiş.. gerçi ben, çeviren kişinin inancı-kimliğine, onu kimin yetiştirdiğine önem veririm. Yani çeviren adam nasıl biri, amacı ne ? neye hizmet ediyor?  bir tarihçi tarafsız olmalı. olamıyorsa o, meşrebini din edinenler misali bize yalan söyleyen bir tarihi yazar.. cahil yöneticilerimizde bizi o yanlış tarihi öğrenmeye ve onun üzerinden yalan düzende okul bitirip kariyer yapmaya götürürler ki, malum genel durum böyle.

iş bu Gılgamış Efendi’nin yazdığı kendi  ÂLİ KİTABI nı okurken, O’nun ne yazdığını ilk defa anladım.. eskiden onu okurken nasıl zorlandığımı, hiçbir anlamı olmayan bu yazıların ne kadar saçma olduğuna hayret edişimi hatırladım. çevirenlerin zorladığı-anlayamadığı içinde- saçma kelimelerle tercüme ettikleri kelimeler yüzünden hiç akmayan o şiirlerin hakikatte ne kadar hisli ve o devre göre nasıl yüksek bir anlatım olduğunu yaşadım.. bugün, yıllar sonra anlayışım çok değişmiş ki, ancak bu sayede onu idrak edebilecek seviyeye gelebilmiştim. yani bu masal kaydı anlayan için tüm tarihi baştan yazdırmak isteyecek kadar özel bir terkib olacak. Sevdiğim.. Gılgamış ,Engidu ile ben, Sana muazzam bir şhow yapmak istiyoruz. izninle..


bu destanın Nuh Tufanı filmi sonrasına ve masallarımın bitmek üzere oluşuna denk gelmesini tabii ki tesadüf bulmuyorum. bir haftalık köyde yapayanlız kalma maceramdan çok daha ehemmiyetli olduğunun da farkındayım .. bu kadar ağır, zor konulara gelmek bazen beni korkutuyor.. kaçmak istiyorum malum. ve kaçtığım her delikten zorla çıkartılacağımı da artık öğrendim. yürümekten bıktın mı? tamam.seni biraz uçuracağım da diyebilir ve verdiğim sözü sürekli başıma kakabilirsin!!haklısın. ama Senden bir söz istenildiğini de hatırlaman lazım değil mi?” her şeyimi size verdim alın, istemiyorum..ama sadece beni sevin!! beni kıskandırmayın!. Aldatılmayacağım .SÖZ mü?! Sence kendimi kandırıyorum değil mi? bence evet, hem çok fena aldatılıp  sürekli kandırılıyorum….

iki hafta evvel 17 nisan Perşembe şu hayali görmüştüm Sevdiğim. bir Afrika -Uzakdoğu ülkesine  gitmiştik..gümrükte pasaportuma baktılar. nüfus kağıdım yokmuş.. istediler.nerde olduğunu bilmiyorum dedim. geri döneceğim diye korktum. birden bir erkek geldi ve kendi pasaportu içinden çıkartarak, beyaz nüfus kağıdımı bana verdi. meğer geçebileyim diye beni ona yazmışlarmış. sonra gümrükten avucuma aynı hurma çekirdeğine benzeyen ama daha büyük pek çok kara taşlar koydular. bu ülkeden ne alırsam o taşlardan birini vereceğimi anlam olarak söylediler. bu taşları  alacağım şeylere göre çok az buldum. sonra otel odamdayım. her yer,her eşya koyu kahve rengi ahşap tik. orta sehpa kahve tikten, yatay ve dik çubuklardan kare kare yapılmış dama tahtası gibi.. sehpanın üzerinde pek çok o hurma çekirdeği siyah taşlardan var…

bugün 3 mayıs cumartesi..sabah 05 telefon çalıyor.yataktan fırlıyorum. ortadoğulu doktorumun eşi.müzik okulunu bulamamış adres soruyor… (*Sevdiğim.. dr.hz Pir Şeyh Şaban-ı Veliyi ve Haybabamı çok sevmiş ve onları ziyaret etmek istiyordu ya..işte onları konser turuna kaydettirdim). uyuyorum ve şu rüyayı uyanınca onlara watsaptan geçiyorum ki onlara lazım olan onların, bana lazım olan benim olsun J.adalet ..hayalimde dr bir beyaz horoz kurban kesmiş ve onun içini beyaz tavuk etli beyaz pilavla doldurmuş. ama horozun kafası-tüyleri filan tepside aynen duruyor, karnı yarılmış ve içindeki pilavı gözüküyor. Dr’un hanımı, ilk bana ikram edilsin isteyen eşinin dileği ile, onu bana tepsiyle sunuyor. dr şöyle diyor: ”horozların çoğu gerçek horoz değil.bu ise gerçek bir horoz”.

(*şimdi akşam oldu ve dr ile eşi telefon açtılar.çok mutlular. şef onları vib ağırlıyormuş ve hiç yanından ayırmamış. rüyama dr şöyle diyor:”çok büyük bir ilim sana sunulacak. bana gel.sana onu öğreteceğim”
J!!?.) inşallah.. biz çok kıskancız değil mi Sevdiğim, Sen benim horusra mı kebab edip ,kuzu yerine  yemedin umarım!? söylee! ona ne yaptın!!.erken öten horozu keserlermiş ya hanii.. benim horusra yumurtamı nasıl ziyan ettin!! diğerlerini saklayacağım yerleri Sana asla haber vermeyeceğim işte hıh!!


ve  GILGAMIŞ ile benJ!..hııım.bakalım neler yazacağım çok merak ediyorum. metnin tamamı 90 sayfayı kopyaladım. şiir dizelerini yanyana dizince 35 sayfaya indi.yani birde bıktırıcı yazılarımı işin içine katarsak çok sıkıcı olacak.. bende, metnin en can alıcı olan yerlerini içeriğe monte etmeye karar verdim. zira bu metin tüm insanlığın seyrü sülüğü gibi. nasıl ki bu milletin başına  ilmi çığ gibi düşen bir ateist kadın bu metinlerle pek çok kişiyi dinden imandan etmişse,  işte bende aynı ilimle, aynı onun yaptığı gibi mason ve müslim tüm ahi dervişleri tam da kalbinden vuracağım inşallah,amiin. Tüm dileğim bu.

biz Müslümanlar her şeye günah deyip  okuyup öğrenmediğimizden, bugün tüm dünyanın maskarası konumundayız .işte sadece bu yüzden, bu tür şeyleri herkesin bilmeye mecbur olduğuna inanıyorum. çünkü şunu anladım; herkes aslında anlama ve bilme kabiliyetinde fakat,onlar anladıklarından mesul olmamak için  anlayamıyor ayaklarına yatıyor ki, bunlarda bugünün münafıkları  ve mürtedleri oluyorlardı ..bu kişilerin üç kuruş için veya biraz daha farklı olabilmek için ne ilimleri ne yollarla –ne paralar-ne zamanlar vererek öğrendikleri de herkesçe zaten malum..

bir defa Gılgamış Destanı ne için kullanılıyor onu özetlemek istiyorum ki, birlikte okurken aynı şeyi anlayabilelim değil mi? bu metin tüm dinsizlerin-masonların-ezoterik uzaylıların ortak bildirgesi gibidir .zira buradaki olayları hemen tüm kutsal kitaplarda bulabilirsiniz. buradaki tüm konuların tüm mitolojilerin ilk ana kaynağı olduğunu da anlarsınız. Gılgamışta o devrin esma panteonunda ki ilk ilahi esmalarını öğrenirsiniz. mesela adad var gök gürültüsü-şimşek tanrısı .sizde onu Adiyat suresinde gayet güzel anlayabilirsiniz veya RAAD Suresinden.  ben bunları kolayca ve korkusuzca size sergileyebilirim.. çünkü kafir olurum ,dinden çıkarım ve dinden çıkartırım gibi bir düşüncem yok.aksine tek derdim onları tevhid edip, bir noktaya toplamak.

BİLMEK KORKUYU ALIR UNUTMAYIN.
bilince seversiniz. anlayınca korkmazsınız ve daha çok anlayınca onun hakkında O’na yapılmış haksızlıkla mücadeleye başlar ,O SAF MÜCEVHER AÇIĞA ÇIKSIN DİYE etrafındaki tüüm binlerle senelik birikmiş antik kalıntıyı temizlemeye başlarsınız. çünkü siz artık mana arkeoloğu olmuşsunuzdur..en derinlerde en keşfedilmemiş hazineler ve üzerinde şahmeran sizi bekler…. O Cevher böylece size gülmeye başlar. ışığı size yansır. O SAF BİLGİYE AİT, O SELSEBİL, O ağacın altındaki aşk, O KUBBELİ KUYUNUN ÂLİ,O  cennetindeki SAF İLİMDİR..


ve onca sene; “suret göremiyorum? ,kimse yok?,ben çok mu günahkarım neden kimse bana yüzünü göstermiyor?, o hırkanın içinde neden kimse yok?” diye tepin tepinip ne kadar çok ağladığınızı hatırlar, bir hoş gülümsersiniz
J. zira bunca sene sonra geldiğiniz nokta; Selsebil’e ait olanın tüm SURETLERDEN AZADE ,yoksun olan olduğudur. O, saf arı duru sudur.buz gibidir. soğuk. beyaz. bütün suretlerden azade ama bütün suretlere camii.ve tüm ilimlerin ana kaynağı. iliyyin….ağacın kökleri ile ağacın tepe noktası aynıdır. anladığınız ise ne dile gelir nede lafza.harfe vurulmaz, kelimeye dökülmez, Cümle anasırının  haçına vurulmaz..

Gılgamış’ın öyküsünü şimdi birlikte,  kendi usulümüzce didikliyoruz.  eğlenerek, sıkılmadan, yaşayarak, kendimizde bularak,kendi genetik atalarımızı uyandırıp tevhid ederek idrak ediyoruz. onları geleceğe taşımak adına.çok büyük bir vazife  ifa eder gibi. ibadetin en hası tefekkürle  kendi  genetiğine mühürdar olmak gibi…..


İK'RA=İKRAR VERMEK: ve şimdi masalın çocukları İK'RA= Nefsini bilen RUH’unu ,RUH’unu bilen NEFSİ’nin hakikati olan saf enerji HU yu bilir hakikatince ,bizde bu  öğrenme ve bilmek= RAB’lik kuvveti olan RA ile ,OKUDUĞUMUZU İkRA’ r edeceğiz .. yanii bundan sonra ne okuduğumuzu, tekrar tekrar süregidip devam eden tekamül kitaplarını, seyrü  sülük hikayelerini kolayca takip edebileceğiz. bundan kelli, aynen bizde, ateistler gibi önümüze gelen her şeyi bu metinden ayetle tesbit edip, onların suratlarına yapıştırabileceğiz ve onlara,bizim manevi ilimlerimizi çalıp-o mana ikliminin mirasının üstüne leş kargaları gibi yatmak nasılmış artık göstereceğiz inşallah ve amiin..

GILGAMIŞ DESTANI

BİRİNCİ TABLET: 
” Yerin dibindeki suyun kaynağını görenin öyküsünü dinle, yurdum
!..”

*Sevdiğim..burayı AMA –karanlık su-ilk kaos olarak anladığımı söylememe gerek yok sanırım.. ve Kur’an-ı kerimin İKRA=sana söylediklerimi ikrar et-idrak edip bil demesi veya Mesnevideki ilk kelime olan  DİNLE ile eşdeğer aslında. yani mevlidi şerifteki gibi; Cümle alem yok iken ol var idi/ Yaradılmıştan Gani Cebbar idi..
ve bu ilk cümle Gılgamış’ın  o devrin tekamülüne göre miracını yapıp döndükten sonra kitabını kaleme aldığını ispat eder..yani büyük bir ihtimalle o Nuh as’dan sonra bir nebi..

“Gizleri görüp bunların perdesini yırtan bir adamdır. Tufandan önce olanın haberini getirdi.Bütün çektiklerini bir anıt taşına kazıdı. Uruk’un dört bir yanına duvar çektirdi. .. O duvar, didilmiş yünden örülen bir urgan( KILKAMIŞ) gibidir. Onun köşe burçlarını da gözden geçir! Onun eşini hiç kimse yapamaz. Ta öteden beri orada duran taş merdivenden yol alıp  İştar’ın oturduğu E-anna tapınağına yaklaş! .. .. Temeli gözden geçir! Tuğla duvarı incele.”

*bu metin bize  peygamberleri ,onların takipçileri olan duvar ustaları masonlar-mürşidler-usta ve üstdatları yani rehberlerin halini bildirir..seyrü sülük-nefsin merhalelerini seyrederek, yaşayıp kaydetmek ancak bu kadar mükemmel anlatılır ki, bugünde her sistem yine bu basamaklı piramit şeması ile öğretilir ..İştar Venüs yıldızıdır..Zühre –Venüs geometride bir dikdörtgen içinde üçgenle sembollemiş eski Sabiler tarafından.ilk yapılan mabed olan KA-BE ’nin henüz eşi benzeri yokmuş.. yani madde beden ile o bedenin batını  hakikati olan 3 sütun-3 gen RUH-BEDEN –NEFS dir..madde ve mana birbirlerine muhtaçtır..ve unutmuyoruz ki, Yaratıcımız KA-BE ‘yi Nuh tufanı ile binlerle yıl gözden silip, onu gayb etti. hatırası ise hep vardı..

“Ulu Tanrı Gılgamış’ı en yetkin biçime soktu. Bütün tanrılar, ona en iyi erdemleri vermek için birbirleriyle yarış ettiler. Güneş Tanrısı ona, erdemin en yükseğini, Yeraltındaki Tatlı Su Okyanusunun Tanrısı Ea, bilgeliği bağışladı . Onda üçte iki tanrılık, üçte bir insanlık vardı. Gövdesi pek iriydi.

*Burada o devrin ADEMİ OLAN GILGAMIŞ’IN ilahi esmaları nasıl kendisinde cem ettiği EŞREFİ MAHLUKAT OLARAK EN GÜZEL SURETTE NASIL YARATILDIĞI  anlatılıyor. evet o rehber olarak seçilmişti ama yaradılış maksadı içinde imtihana ve ona yol gösterecek bir rehbere-bir eşe ihtiyacı vardı…(günümüz masallarında 100 yıl uyuyan prenses bu esma hediye eden panteonu çok güzel anlatır mesela..)

“Bütün ülkeleri dolaştıktan sonra Uruk kentine vardı.
Uruk caddelerinde kurumundan kafasını dik tutuyordu. Caddelerde yabanıl bir boğa gibi böğürürdü. Eşsizdi. Silâhları kalkıktı. İnsanlara dirlik vermemek için eli durmazdı. Dirliksizliği yüzünden Uruk halkı gittikçe eksildi. Gılgamış, oğulu babaya bırakmaz, gece gündüz kudurup sağa sola çatardı. Gılgamış ağılı bol Uruk’un ne biçim çobanıdır? Öylesine güçlü, üstün, bilgiç, bilge olan bir kral, Oğulu babaya, sevileni sevene, kocayı karıya hiç bırakır mı?

*burada Gılgamışın yaradılıştan iki boynuzlu
-zahir batın yolculuğu yapabilecek-mirac ehli bir Zülkarneyn  lider olduğu ,onun halka barış ,zevk sefa vermek için değil,yepyeni tekamül idrakleri için onları farklı boyut algısına taşımak için yaratıldığı açıklanıyor.yani, tüm peygamberlerden kavimlerinin ilk şikayeti de budur hatırlayalım lütfen.. Gılgamışın yeryüzünde kibirle dolanması, herkesi yok etmesi, her evlenen kızla ilk geceyi geçirme hakkının kendine verilen ilahi bir hak olarak görmesi yüzünden de, halkının onu göksel ilahi esmalar panteonuna  şikayeti anlatılıyor.ve  ilahi esmalar toplanarak şu kararı alırlar..

“Gök Tanrısı dinledi. Büyük tanrıça Aruru çağırıldı: “Ey Aruru, sen büyük Anu’yu yarattın. Şimdi onun rakibini yarat! O istediği denli Gılgamış’a karşı dursun. Bu iki yiğitin birbirlerine karşı güçlerini ölçmelerinden Uruk şehri soluk alsın!” Tanrıça Aruru bunu duyar duymaz Gök Tanrısının rakibini kalbinde yarattı. Aruru ellerini yıkadı; bir parça çamur koparıp yazıya attı. Ve yazıda yiğit Engidu’yu yarattı. Çamurdan yaratılan Engidu, demir gibi sertti. “

*Ve yeryüzünde Gılgamışa yapacağı seyrü sülükte rehber olacak mürşid yani makamı Hızır yaratılır.. metinde görüldüğü üzere yaratım daima önce niyet ,dileme ,emr ve kalbte yaratımdan çok sonra çamur- toprağa ,yani maddeye dökülüyor değil mi?..evvet!.ve daha sonra ormana indirilen Enkidu çok saf olduğu için hayvanlarla aynı onlar gibi yaşamaya başlar. ama o kadar güçlüdür ve hayvanlarla dosttur ki, onu çobanlar ve avcılar sevmez, çok korkarlar.bir çoban onu babasına şikayet eder.aynı anda Gılgamışta bir rüya görür. tüm dünyadaki ilk kayıtlı rüya  ve yorumu ise şudur:

Gılgamış: Aman ana, ben bu gece bir düş gördüm. Bütün gücümle adamların arasından geçip ileri gittim. Orada gökyüzünün yıldızları birdenbire yere döküldüler. Göktaşı gibi yukardan aşağı üstüme düştü. Onu kaldırmak istedim. Bana ağır geldi, Kımıldatmak istedim, kımıldatamadım. Uruk halkı oraya toplandı. Erkekler onun ayaklarını öptüler ve ben, O bir karıymış gibi, üzerinde ondan zevk aldım. Orada kendi kendime zorladım. Onlar bana yardım ettiler. Onu kaldırdım ve sana getirdim.”

Her şeyi öğrenen Gılgamış’ın anası, Gılgamış’a anlattı:
“Gılgamış, bu açık bir şeydir. Kırda sana benzer biri doğmuştur. Onu dağlar yetiştirmiştir. Senin onu görür görmez, bir karıymış gibi üzerinde Ondan zevk aldığın adam, senden asla ayrılmayacaktır. Adamlar onun ayaklarını öpecektir. Sen onu kucaklayacaksın. Onu bana getireceksin! O, güçlü Engidu’dur. Dar zamanda arkadaşa yardım eden bir yoldaştır. Ülkede en güçlü odur. Güçlüdür. Gökten inen yoğun cevhere benzer. Gücü büyüktür. Senin, karı gibi, üstünde zevk aldığın o adam,Senden hiç ayrılmayacaktır.”

*Gılgamış’ın bu rüyasını  diğer rüyaları ve bilge anasının tabirleri izler..
böylece Gılgamış’ın  yapacağı seyrü sülük tabir edilerek, yeryüzünde vücûd bulmaya başlar. çünkü her insan gibi Gılgamış’ında bir yaradılış-kulluk hizmeti ve Yaratıcısının onda kendini seyretme-bilme arzusu vardır..
.. rüyası tabir olan Gılgamış, anasının emri ile dünyevi hayatı öğrenmesi için dağa, hayvanlarla bir hayvan gibi yaşayan Enkidu’ya bir mabed fahişesi yollar. bu kadın Enkidu’ya nefsi ve istemeyi, oturup kalkmayı, barınmayı, yemeyi, örtünmeyi,insanlarla aynı yerde  yaşamayı öğretir.yani fahişe sembolü aslında dünyevi hayattan başkası  değildir..ayrıca aşağı inişte ruhsal yapı olan Enkidu’nun ilk mürşidi de kadın  oluyor. hakikati ise ADEM’in kendisini NEFSİ OLAN HAVVA ile BİLMESİdir. fahişe Engidu’ ya dünyevi tüm zevkleri tattırıp, öğreterek  ALIŞTIRDIKTAN   sonra, onun elinden tutarak Urruk Şehrine , Gılgamış'a getirir.ve İKİ VAHŞİ BOĞA BİRBİRLERİNE SALDIRILAR.


İKİNCİ TABLET:
“Gılgamış ve Engidu, Evet, boğalar gibi böğürerek birbiriyle kapıştılar. Kapının direklerini paramparça ettiler. Duvar yerinden sarsıldı! Gılgamış diz üstü yere düşünce, öfkesi indi ve göğsünü geri çekti. Gılgamış göğsünü çeker çekmez, Engidu ona, Gılgamış’a dedi: Anan olan, ağılın yabanıl ineği, Tanrıça Ninsun, Seni bir tane doğurdu. Başın adamların tepesini aşmıştır! Enlil senin alnına insanların krallığını yazmıştır! Gücün evrenin beylerinden üstündür Birbirini öptüler ve arkadaş oldular. “

*bükemediğin bileği öpeceksin derler ya işte Gılgamış’ ta kendisine yaradılışta eş olanı ,rehberini, yol arkadaşını, Hızırı ‘nı bulmuş, sevince gark olmuştur..O kendi seviyesinde  hakiki bir dost bulmuştu.her kuş kendi sürüsü ile uçar…

“Gılgamış, ağzını açıp Engidu’ya dedi:..Ejder yapılı Humbaba ormanda oturuyor. Sen ve ben onu öldürüp şu belâyı ülkeden kaldıralım. Kendimize katran ağaçları devirelim…” Humbaba… Onun böğürtüsü tufandır, evet, Onun soluğu ateş, saldırısı ölüm.Güneş gökyüzünde durdukça tanrılar sonsuza dek yaşarlar. Ancak, insanın günleri sayılıdır. Onların ettikleri hep havadır. …  Kendim ölürsem adımı yükseltirim..”

*  tüm masalların ana teması nefsin 7 başlı ejderhası olan HAMBABA teması;( eski Mısır ‘da cehennem ile şeytan sembolü yoktur. günahları ve sevapları tartılanlardan günahı ağır basanlar hamham adındaki acaip bir hayvana yem olarak atılıyor ki, bunun gerçekleştiğine dair bir kayıtta yokmuş)..
*katran ağaçları ki acaip şifalı şeylermiş; hz Google sorun öğrenin lütfen ve sarı katran da denirmiş.ayrıca buhuru kokusu ilahi ruhlara çok cazip geldiğinden, yüksek kurban tütsüsü olarak ilahi esmalara sunulur, onların hoşnutlukları cezbedilirmiş. nasıl ki  tekkelerde ayin evveli buhur yakılıyor.. ve hadiste ne deniyor: ”bana dünyadan üç şey  sevdirildi kadın, KOKU, gözümün nuru namaz”  değil mi?!


“Elele verip silâhçı ustasına gittiler. Ustalar oturup birbirleriyle danıştılar. Büyük baltalar dövdüler. Üç okkalık nacaklar dövdüler. Yalımı iki okkalık büyük kılıçlar dövdüler. Kabzaların başı on beş okkalık, Kılıçların kını on beşer okkalık; altından. Gılgamış ve Engidu, her biri 300 okkalık silâhlar taşıdılar”.
*Gılgamışın ve Engidu’nun gerçek bir Kay’ın  soyu olduğu baştan ayağı demire bulanışlarından nasıl da anlaşılıyor, breh breh!! J..ayrıca burada kuzeyin tanrısı TOR’u ve ünlü BALTA sının kare kökünü dahi bulabilirsiniz..

ÜÇÜNCÜ TABLET
“Yaşlılar Gılgamış’a çok saygı gösterdiler. Yol hakkında ona öğüt verdiler: Engidu orada senden önde gitsin. O, yolu gördü, yoldan geçti. .. … .Akşam molanda bir kuyu kaz. Kırbanda  her zaman temiz su bulunsun. Samaş’a soğuk su sun.. Engidu arkadaşı, yoldaşı korusun.. .. Hepimiz birden kralı sana teslim ediyoruz; Sen de yurda dönerken kralı bize teslim et!”

*bu bölümde halk Gılgamış ve Engidu yu öğütlerle uğurlar.onlar seçilmiş bir kralları olduğunu  bilir ama onun korkunç kibrini yenip, sonsuza dek yaşayacak bir isim bırakabilmesi içinde seyrü sülüğe ihtiyacı olduğunu anlar. HAMBABA DAĞI yanardağının, 7 başlı ejderden kurtarılıp, demir dağın delinmesi, saf temiz suyun şehre akması ve onları ölümsüzlük bilgisinden içirmesi içinde, bu yolculuğu daha evvelden orada yaşamış ve oradan gelen –yol bilen- bir mürşid önderliğinde yapılması için de onu destekliyorlar. zira onlar biliyor ki kralları ölümsüz olursa, onlarda onun tebâsı -vücûd hücresi olarak onunla haşr edilecekler..kuyu safiye makamıdır.halvettir.bilgeliktir.

(*
iki erkek savaşçı bunu salt kendi güçleri ile başaramayacaklarını anlar.. Gılgamış anasından dua ister. Bilge ana NinSUN  oğlu için şu  sümer ibadet ritüelini gerçekleştirir..çünkü o biliyordu ki RAHMAN esması daima RAHİM esmasi ile affeder ,özel koruma sağlardı…)

“Ninsun odasına girdi. O, bedenine yaraşan bir giysi giydi, Göğsüne de yaraşan bir mücevher taktı. O, kemer ve krallık tacını koydu. Merdivene basıp damın üstüne çıktı. Kurban yerine çıkarak tütsü yapıp Şamaş’ın önüne koydu. Tütsüsünü yakıp Şamaş’ın huzurunda kollarını kaldırdı: “Neden oğlum Gılgamış’a coşkun bir yürek verdin, Neden savaşa şimdi de o gitsin diye onu ileri ittin? Humbaba’nın yanına, uzak bir yol yürüyecek. O, bilmediği bir savaşa atılıyor, bilmediği yollarda yolculuk ediyor! Onun gidip geri dönmek, katran ormanına varmak, Ejder Humbaba’yı yok etmek, Senden nefret eden o kötüyü ülkeden temizlemek zamanını Gılgamış’ın yoluna baktığın günde, Seni seven o nişanlı, Aya, sana anımsatsın! Onu gecelerin bekçilerine, yıldızlara, Akşamları baban Aya da ısmarla.” ..   O, tütsüyü söndürüp kötü ruhları dağıtma duasını okudu. Ve aşağıya indiğinde anası ve babası olmayan Engidu’yu da oğulluğuna kabul eder..”


DÖRDÜNCÜ TABLET
“..   Hiçbir silâh işlemesin diye, Giyinmek için yedi savaş giysisi hazırladı. O anda yalnızca birini giydi, geri kalan altı kat giysiyi soyundu. Bunlar yerde ayaklarının altında kaldı. Ormanın kapısında duran bekçiyi yakalamak için, Huysuz, yabanıl bir boğa gibi ileri atıldı.
Elinin tutmazlığı gitsin! Vücudunun ağırlığı yok olsun! Arkadaşım, koluma asıl, birlikte inelim. Gönlün savaşa doysun! Ölümü unut, korkma! Kendisini koruyan adam, arkadaşını da sağ tutsun! İnsanlar ölünce kendilerine ad yaparlar!”İkisi birden yeşil ormana vardılar. Konuşmaları kesildi, sessiz durdular.”


GılGamış ve KILKAMIŞ Sütunu
 ve anne NinSun

*bu metinlerde yeşil ormana varan mutmain olmuş bir kalp için, 7 merhaleden soyunmak,7 şartlanmışlıktan çıkmak ve ayakkabılarını çıkart anlamı var.. dağa çıkmak kadar aslında yerin altına –dağın –ağacın köklerine bir iniş söz konusu. yani ATA DİREĞİ..Osiris’in belkemiği…ASA YOLU= SIRATEL MÜSTAKİM ..bunu genetiğinde gidebileceğin en baştaki ata soyu-ADEM’E  ulaşmak gibi anlayabiliriz.. Humbaba dağının kapıcısı vardır ve kapıcı gürültü yapar ,babasını çağıran bir çocuk gibi bağırır..herkesi uyandırarak gelenleri haberdar eder..



BEŞİNCİ TABLET
Bana bir adam göründü. Ülkede en güzel oydu. Pek güzeldi. O beni dağın altından çekti, bana su içirdi.  Yüreğim ferahladı. Ayaklarımı yere değdirdi.” Kırda doğan Engidu, arkadaşına dedi, Engidu düşü yordu. “Arkadaş, düşün güzeldir, pek iyi bir düştür. Arkadaş, gördüğün dağ Humbaba’dır. Humbaba’yı yakalayacağız; Onu öldüreceğiz ve ölüsünü dışarı tarlaya atacağız. Yarın her şey sona erecek!”

*tüm dervişler gibi Gılgamış ve Enkidu’da yollarını ilk başta düşlerinden ve düşlerinin tabirlerinden buluyorlar.çünkü Ruh her şeyi bilir.esas mürşid ruhtur.eğer biz dilersek ve anlarsak her ruh bize mürşid olmak için can atar ki, bu negatif de olur pozitif de olur.ama burada esas maksat ölümsüzlük denen gerçek bilme hürriyetine kavuşup, bir ad-bir icazet alma ve öğreten ruhlardan olabilmek üzerine bir senaryodur..ayrıca bu metinde  o devir dervişlerinin, rüyalarında ata ruhlarından bilgi alabilmek için bir su kuyusu kazdıkları, etrafına ince un serpip ,o kuyu üzerinde uyudukları bilgisini de anlatıyor ki, bu eskiden okuduğum mitolojik rüya görme işlemine birebir uyuyor..

“arkadaşına dedi: “Arkadaş, beni çağırmadın mı? Niçin uyandım? Sen beni sarsmadın mı? Niçin korktum? Buradan bir tanrı geçmedi mi? Organlarım niçin titredi?..  Arkadaş, üçüncü bir düş gördüm ve gördüğüm düş çok ürkütücüydü; Gök haykırdı, yeryüzü gürledi! Hava dinginleşti, karanlık çöktü. Bir yıldırım düştü. Bir yangın yükseldi. Duman koyulaştı. Ölüm yağdı. Yağan köz oldu; ateş söndü Ve yukarıdan aşağı dökülen (köz olan ateş), küle döndü… ..
 … “Gılgamış, Humbaba’nın kesilen başını sırığa dikti.”

*ateş hakikat bilgisidir. ateş-od-köz-öz’dür. TANRI İLMİDİR...ateşte yanan zümrüdü ânkâ-hûmâ, simûrg  kuşudur. o bilgeliktir. her ölümde yeniden yeni bir farkındalıkla kendi KÜN’ünden KÜL’ünden doğar..zira O’ devrandır..seyrandır.

ALTINCI TABLET
“Kirini yıkadı, silâhlarını parlattı, Başını sallayarak saçının tutamlarını arkaya attı. Kirli giysisini fırlatıp temizini giydi, Savaş giysisini giyip beline işlemeli kemerini kuşandı. Gılgamış krallık tacını giyince, Gılgamış’ın güzelliği İştar’ın güzel gözlerini kamaştırdı: “Gel Gılgamış! Benim güveyim ol! Bana meyveni armağan et.. ... dedi

*Gılgamış henüz seyrü sülüğünü tamamlamamış, en tehlikeli basamağa gelmiştir.güzel İştar esması ona kendini sunar.oysa Gılgamış hakikatin o olmadığını bilir ve sanal bir aşka  ve her önüne gelene aşık olup, tüm aşıklarını tek tek acıyla öldüren dul-bakire-kısır –fahişe iştar a kendisini kaptırmayıp, onu reddeder. eski hermetik tapınaklarda bu sembol tapınak rahibeleri tarafından gece yarısı ,yarı uykulu derviş adaylarına uygulanırmış ve hemen çook nadiri bu basamağı geçerek yükselmeye namzet olabilirmiş…geçemeyenler de,bazı sırları erken öğrendiklerinden asla  tapınak dışına çıkamaz, mabedin temizlik hizmetkarları olarak alıkonurlarmış..”

“ İştar, bunu duyar duymaz öfkelendi;.. gökyüzüne çıktı. İştar, babası Anu’nun huzuruna gitti.O, anası Antum’un huzuruna gitti ve dedi: … “Babam, Gılgamış’ı öldürmesi için bana gökyüzünün boğasını ver! .. Anu, konuşmak için ağzını açıp görkemli İştar’a dedi: “Kızım, benden istediğini yaparsam, yedi kavuz  yılları olur. İnsanlar için buğday biriktirdin mi? Hayvanlar için ot bitirdin mi?” İştar, konuşmak için ağzını açıp babası Anu’ya dedi: “Baba, insanlar için buğday yığdım, hayvanlar için de ot sağladım! Onların yedi kavuz yıllarında doymaları için, İnsanlara buğday topladım; hayvanlara ot yetiştirdim.”
Anu, onun bu sözünü doyunca, Gökyüzünün boğasının zincirini İştar’ın eline teslim etti. O, boğayı yere indirmek için alıp aşağı götürdü….Gılgamış ve Enkidu; Onlar orada gökyüzünün boğasını öldürdükten sonra, Yüreğini çıkarıp Şamaş’ın önüne koydular. Onlar Şamaş’ın huzurunda saygıyla eğilip geri çekildiler.”

*
Bu bölümü henüz anlayamadığım astrolojide boğa burcundan çıkmaya yordum Sevdiğim, Sen ne dersin bilmem J.birde göksel boğa lacivert taşından tabii.yani o devirdeki en değerli maden lacivert taşı-lapislazuli ile altınmış…olan bitenin tamamen astronomik ilk yaratım ve karakter esmalarında dolanım olarak anlasam da, ilmim olmadığından anlatamam.. zira eski mısır’da aynı şey var.yani bunlar astronomi ile alakalı ..boğa burcu=Taurus’un içinde 7 kandilli Süreyya pervin olduğu da kayıtlı..

YEDİNCİ TABLET


*
göksel ilahi esmalar, Humbaba dağının ve göksel boğanın öldürülmesi yüzünden kızarlar..fakat buna sebep olanın, onlar üzerindeki İsmi Azam esma olduğunu da bilirler .Şamaş’ı(güneş) yaratılmışlara özenip, onlarla çok ilgilendiği için azarlarlar…yine de kendi aralarında kesinlikle kanunlarını uygulamaya karar verirler .zira yaratılanlar ve yaratıcı esmalar asla aynı olamaz.. bedel olarak Enkidu’nun ölümünü seçerler. o zaten Gılgamış’a rehberlik için yaratılmıştır .. vazifesi bitince geriye gelmeyi de bilmelidir..

“Engidu :“Arkadaş, bu gece bir düş gördüm. Gök bağırdı, yeryüzü yanıt verdi.Ben, yalnız başıma kırda kaldım. Orada asık yüzlü bir adam göründü. Yüzü büyük bir kuşa benziyordu. Kartal pençesi gibi, tırnaklı pençeleri vardı..  “Sonra o adam, beni tümüyle değiştirdi. Kollarım sanki kuşlar gibi tüylendi.Beni elimden tutarak; karanlığın evine, Irkalla’nın  oturduğu yere, İçine ayak basanı bırakmayan eve, dönüşü olmayan yola, İçinde oturanın ışıktan yoksun kaldığı eve, Tozun besin olduğu, çamurun yemek olduğu yere, İnsanın kuşlar gibi tüylü giysiler taşıdığı Ve karanlık yerde ışığın görünmediği eve götürdü. Girdiğim tozun evinde, tahtlar devrilmiş, kral taçları yere atılmıştı. Anu ve Enlil’e vekil olan, En eski zamandan beri ülkeye egemen olan krallık tacı taşıyan beyler, Tepelerinde kızarmış et taşıyorlar, çörek taşıyorlar, İçmek için kırbalarında soğuk sular taşıyorlardı.  Girdiğim tozun evinde, yüksek rahipler ve bakanlar,Kutsallık taşıyan kimseler oturuyor. Tanrıların yakınları oturuyor, büyük tanrıların yağladığı rahipler  oturuyor,Etana oturuyor, Şumukan oturuyor, Yer Tanrıçası Ereşkigal oturuyor, Ve bunun önünde yerin yazmanı Belitseri diz çöküyor. Belitseri, elinde bir yazı levhası tutarak Ereşkigal’a okuyor.”

*Enkidu gördüğü rüya ile ölmeden evveli deneyimler.. uyanınca da ölümün tüm merhalelerini safha safha arkadaşı ve yoldaşı Gılgamışa anlatır..

SEKİZİNCİ TABLET

*Enkidu ölür..
yoldaş mürşidini kaybeden Gılgamış acıyla böğürür. saçlarını yolar. ortalığı dağıtır.hiç bir şey onun acısını dindiremez.bunu ancak mürşidini yitiren aşık dervişler anlar vesselam..
.. Gılgamış kendi kendine bir söz verir.artık süslü elbiselerini çıkartacak, aslan postu bürünecek, çöllerde dolaşacaktır (yani adanmış,münzevi derviş olur)..arkadaşını kaybedişi ile ölüm korkusuna da kapılan Gılgamış adına kitabe –sütun dikip ölümsüzleşmek –ab-ı hayatı bulmak için  yola koyulur..


DOKUZUNCU TABLET
“Gılgamış şöyle bir düş gördü: O ayın parlak ışığında yürüyerek bir sürü aslana rasladı. Bunları görünce yaşamından zevk aldı; Satırını kaldırıp koluna astı Ve kemerine takılı kılıcını kınından sıyırıp aslanların arasına daldı. Bunlardan ikisini öldürüp gerisini dağıttı. Öldürülen bu iki aslanın yeşim taşından yontularını yaptı. Yontuları boyadı ve üzerlerine aslanların adlarını kazıdı. “

*hayalinde aslan sürüsü görmesi;
Gılgamışın bir orman dolusu hayvani karakterli huyunu yendiğini, artık ormanlar kralı aslanların iradesine sahip olduğunu ve yepyeni bir nefs terbiyesi  basamağına-mürşidlik mesleğine  geçtiğini anlatıyor..

“Gılgamış bir dağa geldi. Dağın adı Mâşu’dur.  .. Başları gökyüzüne kadar yükselen Ve göğüslerine kadar cehenneme batmış bulunan İki akrep insanın, bu dağın kapısını beklediklerini gördü. Bunlar öylesine korku vericiydi ki, korkudan yüzlerine bakılmazdı.. .. Bunlar, güneşin dağdan çıkmasını da ve dağa girmesini de bekliyorlar. Akrep Adam karısına seslendi:“Buraya, bize gelenin vücudu tanrı etinden midir? ”Akrep Adam’ın karısı ona yanıt verdi: “Onda üçte iki tanrılık, üçte bir insanlık vardır…”

*boğa, aslan burçlarından sonra Gılgamış AKREB- akraba –YAKINLIK burcuna gelmiştir. .. Evvel zamanımın ölüm ve akrepli bir rüyama yaptığı yorumu şimdi hatırlayıp kaydediyorum Sevdiğim. demişti ki:” en tehlikeli hayvan akrepdir evladım.bundan sonra akreb bile size zarar vermeyecek, korkmayınız “..
en tehlikeli düşman daima en yakınlarımızdır ki, ataların giriş kapısını da AKREB burcu bekliyormuş. .. 

Gılgamış artık Zülkarneyn olur,
karanlık ile aydınlığın- zahirle batının arasında yolculuk yapmaya hak kazanır. karıkoca akrebler 3/ 2 si tanrı genine sahip, bu tanrı etli insana  Mâşu dağlarının yolunu açarlar.. yani şimdiye dek hiçbir insanın gitmediği miraç yolunu..uzun zamanlar karanlık ZULMETTE  ,aynı İskender-i Zülkarneyn gibi yol alan Gılgamış , en sonunda bir kapıya rastlar ve kapıyı çalar. .içeride akikten yapılmış meyveler ve lacivert taşından goncalarla dolu  olan bir cennet onu bekliyordur...

ONUNCU TABLET

*
Gılgamış burada artık aşk şarabı sunan peçeli güzel saki makamına ulaşır..hakikatte de sâkî kadınmış diye de duymuştum J! Kabe de ki makamı altın oluktur..tasavvufa mürşidin sohbetidir..artık yolun sonuna varmak üzeredir ama yol daha çetindir.

Sakiye Siduru tıpkı gidilecek son yer sidre ağacı gibi betimlenmiştir...
Sakiye,  Gılgamış’a bir ölümlü olduğunu hatırlatır ve geriye dönmesi gerektiğini söyler. çünkü şimdiye hiçbir insanın gelemediği yerlere gelmiştir .
aydınlık sulardan sonra ise ölüm suları vardır ve burayı ancak gemici ata NUH geçebilir (mitolojilerde kayıkçı Karon)…  daha evvel bir tek şamaş=güneş’in bu yolu  geçebilmesi ,bize, güneş mürşidini  sadece ay müridinin takip edebileceğini,  fakat, asla aynı ve denk-bir olamayacaklarını, çünkü birbirlerine yetişmelerinin mümkün olmadığını da  Kur’an-ı Kerim’le  semboller değil mi? evvet..

 ve sakiye siduri’den sonra Gılgamış atası Nuh ile tanışacaktır ve yazgıyı kader levhalarını  yazan esma AND onu selamlar..kanunları ve  Allah’ın şaşmaz süregiden sünnetullahı -şeriat sistemindeki tekrar eden ve tam zamanında vurulan mühürleri anlatır..(burada kandil gecelerinin önemi ve sırrı var aslında)

“Sâkiye Siduri
denizin ıssız bir köşesine yerleşmiştir. O tahtında oturuyor. Sâkiye için ağaçtan ayaklar yapılmıştır. Bu ayaklar üzerine altından yapılmış şıra fıçıları konmuştur. Tanrıça sık bir duvak örtünmüştür. Yüzü görünmemektedir.
… .. Yazgıyı oluşturan And  tanrıçası,Onlarla birlikte alınyazısını belirledi. Ölümü ve yaşamı onlarla birlikte saptadı; ama onlar ölümü bildirmediler.”


ON BİRİNCİ TABLET
*Bu bölümde ilk atası ADEM-NUH makamına ulaşan Gılgamış’a  Tufan’a nasıl karar verildiğini anlatılır.. o devirdeki esma pentonun akıllarına Şurippak (Fırat’ın kıyısı) kentinde bir  tufan yapmak geldi. Bunların babaları soylu Anu, hükümdarları yiğit Enlil, Büyük vezirleri Ninurta, su yolcuları Ennagi Ve Bilge Ea da onların toplantısında yer aldı.

“ Ea, tanrıların verdikleri kararı, kamıştan bir çite anlattı:Kamış çit, kamış çit! Duvar, duvar! Kamış çit dinle, duvar anımsa!

*Sulardan sorumlu esma EA, bu haberi soyut sularda yetişen
  ruh-akıl-kamış SÜTUNLARINA  fısıldaması ve suların sezgisel hisleri ile,  aklı çok olan NUH’a bu tufanı rüya ile sızdırdı...ve sonra göksel yardım ile gemiyi inşa etti. 11. tablet Nuh Tufanına ait en eski belgedir..Nuh’un Gılgamışa yaptırdığı kürekler çok ilginçtir.ve tufan sonrası Nuh’un kurban olarak güzel kokulu tütsüler sunması da enteresandır ..
 ve tabii bu tablette benim için en ilginci bir taş gerdanlıktı Sevdiğim bak:

“Büyük tanrıça oraya gelir gelmez, Kendi zevki için yaptığı büyük gerdanlığı yukarı kaldırdı
: “Siz oradaki tanrılar! Ben boynumda taşıdığım bu gerdanlığın taşlarını nasıl unutmuyorsam, Bu günleri de sonsuza dek anımsayacağıma ve asla unutmayacağıma ant içerim!.”

*bu bölümde  Gılgamış ,Nuh ve Eşi tarafından tanrsallık testine  sokulur..eğer ölümsüzlüğü diliyorsa o vakit, uyumadan, dizleri karnına çekilmiş tanrısal oturuşla  günlerce oturması gerekmektedir.. Gılgamışsa testin başından sonuna bir hafta hep uyur. .bu oturuşu anlamak için eski mısır’da ölünün kalbi tartılırken yukarıdan olayı seyreden esma panteonu resmine bakabilirsiniz. ayrıca eskiden halvete giren derviş çeyizlerinden çene altına konan demir hilal asaları, başı yukarıda tutan askı ipleri vs inceleyebilirsiniz. bense sadece geçen aylarda bu tarz oturmayı öğreten öğretmenli rüyamı hatırlayacağım tabii.çünkü en kolayı bu
J !.

*ve Nuh’un  gemisi ile ölümün kara sularında O’nun tufan hikayesini dinleyerek ilerleyen Gılgamış, aslında şimdi göksel soyut sularda ölmeden evvel ölmeyi deneyimliyor ve yapabileceği o devrin esma tekamül sınırı olan hz Nuh makamına dek miracını gerçekleştiriyordu ki(RA’NIN GÖKSEL KAYIĞI İLE SOYUT GÖKSEL SULARDA YÜZMEK), artık aşağıya inme, dünya hayatına dönme vakti gelmişti .
((* Nuh’un gemisini hakikatte mürşidin bedeni –vücudu olarak algılamalıyız. osirisin belkemiği, asa –ata direkte bu geminin omurgası iskeletidir. bir şeyin önce iskeleti-omuru sağlam olmalıdır. yoksa temeli bozuk her şey yokluğa mahkumdur))..

ve nihayet Nuh hanımının ricası ile ona geri dönüş hediyesi olarak ÖLÜMSÜZLÜK OTUNUN yerini ve nasıl alacağını anlatır..

Utnapiştim (NUH) ona, Gılgamış’a dedi:“Ey Gılgamış, geldin, yoruldun, güçlük çektin. Sana ne verdim ki yurduna dönüyorsun? Gılgamış, sana gizli bir şey açayım.Ve hiç kimsenin bilmediği biricik otun yerini sana söyleyeyim.Bu ot, tıpkı deve dikenine benzer, Ama dikenleri gül dikeni gibi keskindir; yaklaşana batar.Sen bu otu eline geçirmek istersen, eline batacağından korkma!” Gılgamış bunu duyar duymaz derin bir kuyu kazdı. Ve ayaklarına ağır taşlar bağlayıp kuyuya indi. Ayağına bağladığı taşlar, Onu yerin altındaki tatlı su denizinin dibine kadar batırdı. Ama o, otu aldı ve dikenleri ellerine battı.Bundan sonra Gılgamış, ağır taşları kesip yukarı fırladı.Kuyunun suyu onu fırlatıp denizin kıyısına attı.
Gılgamış burada suyu soğuk bir kuyu gördü. Suda yıkanmak için aşağı indi. Bir yılan otun kokusunu aldı. Ve taşların yarığından yukarı çıkıp otu götürdü. Gılgamış geri döndüğü sırada yılan gömleğini atmıştı!
Bu anda Gılgamış yere oturmuş ağlıyordu.O, gemici Urşanabi’ye dedi: “Urşanabi, kollarım kimin için yoruldu? Kimin için yüreğimden kanlar boşandı? Kendime iyi bir şey kazandım. Yer aslanı  için iyilik yapmış oldum. (METİN BİTTİ:*Gılgamış Tercümesi  Mustafa Ramazanoğlu)

*HAYAT OTU’nu derin kuyudan çıkarırken eline batan dikenden dolayı hakikatte Gılgamış muradına ermiş lakin o bunu anlamamıştır. o acı ile  ve kuyudan çıkabilmek için evvela hayat otunu  kuyunun dışına atan Gılgamış ,kuyudan çıktığından hayat otunu yiyen bir yılanın(yer aslanı-şahı merdan)  değiştirdiği yılan derisini görüp bunca çektiği zahmete ağlamıştır.. oysa bundan kelli yılan(DNA-GENETİK-HAY) ile insan kan kardeşi olmuş, ruh&nefs birlikte, bu dünya düzeninde bir bedende iki ruh olarak yaşamaya mahkum olmuşlardır..nas+ hannas= İNSAN..

ON İKİNCİ TABLET
*bu bölüm diğerlerinden değişiktir. Enkidu’nun ağaç bedenin ruhunun yerin altına hapsedilmesi ve ruhunun  yükselmesi için yapılan dua-ritüellerle doludur. görülen o ki hiçbir esma diğerinin vazifesine –yetkisine karışamıyor. yeraltı ilahi esması Nergal’in  açtığı bir delikten Enkidu’nun ruhu nihayet göklere buhur olarak yükselir…

Mesela bu konuyu okuyunca aklıma hemen çocukluğumun bir tekerlemesi geldi ve hatırladığım kelimeleri yazarak hz Google efendiden onu kopyaladım:  -komşu komşu -hu hu- oğlun geldi mi –geldi -ne getirdi -inci boncuk -kime kime -sana bana -baska kime -kara kediye -kara kedi nerde-ağaca çıktı -ağaç nerede -balta kesti - balta nerede -suya düştü -su nerede -inek içti -inek nerede -dağa kaçtı -dağ nerede –yandı  bitti kül oldu……

Eğer sizde Anadolu masallarını ve köylerinizde hatırlanan masalları incelerseniz Gılgamışın ilk hatırasının bugün dahi yad edildiğini anlarsınız.. buda bize Gılgamış’ın gerçekten de bir NEBİ olduğunu ve belki de kitabı olan bir RESUL dahi olacağını ispat eder.zira hakikatte RAHMANİ olmayan hiçbir ilim bu kadar zaman uyandırılmaz vesselam..
nur cihan
nuralem7@hotmail.com
04.05.2014