6 Temmuz 2014 Pazar

30 (O’tuz) KUŞ ,30 HARF OLAN ÂNKA ‘ NIN RÜYASI MASALI 3

30 (O’tuz)  KUŞ ,30 HARF OLAN ÂNKA ‘ NIN RÜYASI  MASALI 3

birleşince birler aralarından bir padişah seçmişler...birlikte, içlerinde ki O Bir ’e bakmışlar ve etrafını çevirdikleri Devran-ı Dairede ol Adem’e secde kılmışlar ... birlerin birliğinden kudret dalgası açığa çıkınca, birler denizi bu çoşku ile hûşa gelerek dalgalanıp, birlik denizindeyken birlikte bir olan bu tümden gelip  tüme giden bir bir dalgaları, tümden  sahile vurmaya başlamışlar... sahile ilk çıkan “bir ben varım benden içerû!!” diye bağırmış… onu gören ve denizin dışında da hayat olduğunu anlayan denizdeki tüüm bir bir damlaları hızla dalgalanıp, köpüklerini kabartarak sahile akın etmişler… ama hiç birisi sahile ilk çıkan gibi olamamış.. ve Akl-ı Evvel olan O’na, NUR-İ MUHAMMEDİ demişler..


İnsan hayatta daima var olduğunu kendisine ispat etmek için yaşar. “ben varım, ben varım” der.oysa esas var olanın, varlık vücudunda, sadece bir hücre-odacıktan biri olduğunu ne yazık ki kabul edemez.bugün biyolojik hücreleri anladığımız gibi, sanal alemdeki hücre odacıkları da tefekkürlerimize katmalıyız. hepimiz sanal hücre odacıklarımızdan başkalarının evleri olan hücre odalarının açık pencerelerinden birbirlerimizi gözetliyoruz değil mi?..evvet!… bu çağın getirdiği bir şey olsa da, hakikatte en eski komin hayat olan klansal kabile yaşamına denktir. RasulAllah devrinde de o kabileler, evlere pencerelerinden izinsiz girer,kapı kullanmazlardı. hz peygamberimiz bunu şiddetle men etmiş ve ayet gelmiştir…


Kur’an şöyle der“4 - (Resülüm!) Sana odaların arkasından bağıranların çokları, aklı ermez kimselerdir. 49-HUCURAT “ 

Bu ayet; olan hallerimizin, dışarıdan gördüğümüzün görmek istediğimiz olacağına delil olup, hakikatinse sadece İLLA  EDEB ile idrak edileceğini de bize anlatır.. günümüz modernizminde ki açıklık ve şeffaflık politikası, kişisel hakların yok edilip, mahremiyet duygusunun kaldırılmasından dolayı ,herkesin aynı hücurat suresindeki en edebsiz halde birbirlerine nüfus etmesine de denk gelir. oysa cümle alem aynı eşya ve O’da ALLAH= ALEM= ADEM ise,  bunu idrak edemeyen bizler için yapacak bir şeyde yok aslında..


bugün  sanal alemde ve normal hayatta tüm bilgiler, tüm ilimler sonuna dek saçıp savruluyor..yaşanmayan; sadece dilden dile şehvetle konuşulan manevi ilimler, çılgınca bir tasavvuf modası ile gittikçe değerinden düşüyor…  emeksizce başkalarından çalınmış, hak edilmemiş bu ilimler, tabi ki o kişiyi asla kalben tatmin-mutmain edip- sekine- huzur verip, mutlu etmiyor..kendi kaynağından beslenemeyen mana, daima vampirliğe muhtaç kalır. başkasının esma hüllesi ancak o kişiye göre kesilip, biçilip, dikilip sadece ona özel giydirilir. başkasının ten kokusunu almış, başkasının tenine karışmış bir mana kaç kişiye eş olabilir ki?!.. Sevdiğimm, geçende bu halin eldiven giymek gibi olduğunun sohbetini dinledim.. ve o zaman O, HU ESMASI HAKKINDA sohbet yapanın halini ilk defa hissedip, O’nu az biraz çaktım
J. Sana HE –HU harfine geldiğimizde o sohbetten alıntılar yaparım inşallah.




HU…HÜVE..ESMA-İLAHLAR-TANRILAR MİTOLOJİSİ SANAT TARİHİNDE HARFLERİN SEYRÜ SÜLÜĞÜ

TE: Harf değeri 400 ( RİSALET)..  ELİF (özne) Aklı Kül, kendisini bilmek isteyip, BE-Aklı Cüz'ü  ile , kendisine bir vücûd teknesi inşa edip, içine BENLİĞİ olan ENE sinin BE ile evliliğinden oluşan  SEN yansımasını koyar..

ve ona –yeni yarattığı  3.tekil şahıs olan- SEN DEDİĞİ yeni kendisine- kendi ZÂT’INDAN ZÂT’INA MÜRŞİD OLUP :  “İKRA-oku der..

böylece  ben-sen davası yansıması ile karşılıklı ilk  mukabele  başlar..  yani Külli Akıl Cebrail as ile Külli Nefs olan MUHAMMEDİYET ’in  ruh & beden= FİİLLER-YARATIM-KUR’AN KURGU vuslatı = aşkın  ilk teslisi olan  AŞIK,MAŞUK ve RAKİP üçlüsü de  sahneye çıkar..

TE harfi, bize gerekli olan maddelerin soyuttan somuta katılaşarak yaşama sahasına uygun vücûd bulması olan  Nefsi Küldür..

her şey 4+1 ile birleştiğinde meydana gelir hükmünce; tasavvufta sayılar 1 ve 2 arakamı ile değil de, 3 rakamı ile başlarmış.
yani 3. olan her şey, aslında –III- 3'ü bir tek hükmünce TEKBİR'dir..

dolayısı ile harflerde aynı rakamlar gibi düşünüldüğünde; ENE ELİF ile  BEN EGO BE  harf ikilisinin vuslatı ile oluşan  SEN = TE harfinin doğumu gerçekleşir.. böylece ilk üçlü teslis -temel sac ayağı kurularak  sistem başlar. ilk kelimeler ve beraberinde cümleler içinde start verilmiş olur..

ELİF harfi
gavs ise,  BE harfi ve TE harfi onun iki sağ ve sol kutbudur.



KADIN NEDEN KOCAYA SECDE EDER’İN (nefs’in ruh’a secdesi) MALUMATI ESASI

*Öyleyse
(yaşarken de ölümlü olduğu bilinen insanlara) secde etmeyin. Eğer bir kimseye secde edilmesini emredecek olsaydım, Allah, kadınlara karşı erkeğe bir hak verdiği için ona secde etmelerini emrederdim.(HADİS)


İnsan’ın atası olan ADEM babamız yanlızdı.
Kendisini, Rabbi’nin kendini bilmeyi dilemesi misali bilmek diledi...ve Hak Teâla Ruh’undan yarattığı-esmayı üflediği ADEM-YOKLUĞUNA, varlığını, yine kendisinden var etti..


Adem dünyevi hayatında topraktan yaratılmıştı.. oysa O’nun hevesi yani, nefsi ile kendisini bilmek dileği olan İnsan KADINI ise, Adem’den yaratılacaktı. ADEM TEKİL MAKAMINDAYKEN,
kendisini tanımak isteği ile, kendinde saklı-bâtîn-mahrem olan HAVVASÜL HEVESİ KADINI HAVVA’ sını, yine kendi sağ sırt kaburgasından latif halde doğurdu.

aslında ikisi de henüz cennetteydi ve cevher ruhu –latif haldeydiler
( belki ana karnındaki CENİN sureti misaliydiler ).yani madde bedenleri henüz yoktu. aynı saydam yakmayan katı nur gibiydiler. böyleyken dahi ruhsal aşk-ruhsal muhabbet ve kendini var etme duygusu uyandı...çünkü Hak Teala İnsanı bedenlendirip, DÜNYA-AŞAĞILIKİSTAN’a O’nunla şeref vermek istedi..


ve nefsin surete bürünmüş hali olan Ruh’un içinde, Nefis Nefesi dürülüydü.


Allah, sizi bir tek nefisten yaratan ve kendisi ile huzur bulsun diye eşini
de ondan var edendir. (İnsan) eşiyle birleşince eşi hafif bir yük yüklenir (gebe kalır) ve (bir müddet) onu taşır. Gebeliği ağırlaşınca her ikisi de Rableri Allah’a, “Eğer bize iyi ve sağlıklı bir çocuk verirsen, elbette şükredenlerden olacağız” diye dua ederler. 7 / A'RÂF - 189



Mesela hayata üfleyen bu Nefes, cennetten gelen Sâbâ Rüzgarı misali, Mülk’ ün Süleyman’ını kendisini bilmek tutkusuyla uykusundan etmişti.. Süleyman’ın Ruh’u Hüd Hüd kuşu olup, gece uykusundaki Belkıs’a gitti ve O’na ait olduğu yere gelip secde kılmasını emretti. BELKIS bu ilmi bildiğinden emre itaat etti ve Adem makamı olan Süleyman’a mülkünü terk etti. Süleyman’da kendisine secde eden=ASLINI BİLEN VE EVE GERİYE DÖNEN NEFSİNİ, enfes makamına getirip, Gönül Kabesine kürsüsünü kurdurup, başına tâc etti.. böylece makam-ı ruh ile makamı nefs ezvacı hem ruhen, hem bedenen 4 lü sistemle tam kemal buldu..


Adem ile Havva atalarımıza dönersek eğer; henüz latif halde olan iki ruhsal yapıda da günah duygusu yani, emre itaatsizlik olmadığından, ilahi nizam gereği bir 3. Varlık devreye girdi...böylece AŞIK-MAŞUK-RÂKİP SAHNEYE ÇIKTI..

İblis-şeyTAN, Ademle Havva’ya yasak ağaca yaklaşmalarını söyledi. eğer Şecere-i memnûa’ya ( SOYAĞACI-NÜFUS BİLGİSİ-ATALAR SOY DİREĞİ-GENETİK -DNA) yaklaşırlarsa ,SOYLARININ KURUMAYACAĞINI ve ebeden var olacaklarını onlara fısıldadı.

aslında İblis- *şey’tan (*var zannetmek); Adem Atamızdan daha evvel ilk bilge olduğundan, Yaratan’ın muradını da bildi. dolayısıyle Kambersiz düğün olmayacağından, oda, ADEM’İN İKİNCİ EŞİ  J olacak olan HanNas kızını bu genetiğe katacak ve  ebeden, dünya var oldukça, onların içinde, kendi fısıltısının soy kızı Han’ Nas ile onlarla beraber birlikte yaşayacaktı.VE ÖYLEDE OLDU.. böylece Hawwa 'nın genetiğinde çift XX  oluştu ki, Yahudi tasavvufu olan kabala ilminde o isyankar,kocaya secde etmeyen kadına Karadul -Alkarası kadın-Hekate   LİLİTH derler..


VE ADEM İÇİNDE, KENDİSİNE SECDE EDEN  XY VE  SECDE ETMEYEN XX İKİ YAPIYI DA HALEN BARINDIRIR..


Yaratıcı bu fısıltıya neden izin verdi bizler bilemeyiz amma , bildiğimiz bir şey varsa, İblis’e kıyamete dek İnsanoğlunu imtihan etmesi için izin verdiğiydi.. şu halde masal bu ya! : İblis yılanı-genetik-DNA  -HAYAT SUYU suretinde Ademin topuğundan O’nu ısırdı.. Adem o acıyla bayıldı,uyudu.. XY olan ADEM  ölümsüz bedeninden ölümlüye dönüşür ve dünya şartlarına göre de yaşlanmaya hepimiz mahkum oluruz..


ve XY Adem Dünya’da gözlerini açtı..
Yanında uzanmış ve O'nla uyanan diğer yarısı olan XX HAVVA’sının da gördüğü bir düşü vardı. XX HAVVA, sonsuza uzanan bir latif ağacın köklerinde olanı hatırladı. Oradan nasıl uyandırılarak sonsuz uzaktaki bir aleme atıldıklarının acısını hala içinde hissediyordu.. . ağladıı!!. ağladıı!!..o muazzam sonsuz hazdan, ip incecik köklerin sarıp sarmaladığı o uykudan ,sonsuz ağaç köklerinden nasıl acıyla koparılıp uyandırılmış ve hasrete atılmıştı nasııl?!!.


eğer  düşündeki gibi öyle yaparlarsa, geldikleri yere yine dönebileceklerini, yanında uzanmış kendi diğer yarısı olan AKL-I KÜL RUH’una, XY ADEM’ine anlattı... ve Adem-Aklı Cüz NEFSİ OLAN  XX HAVVAsına uyarak bu düşü düşürüp, yorarak yordu J,  rüyayı gerçekleştirmeyi kabul etti. ve böylecede yeryüzündeki ilk zelle vücûd-varlık buldu J..


böylece ilk defa Nefsaniyet, kendisinin çıktığı Ruhaniyete galip oldu. Dünya da, nefislerin mekanına zemin bulup, İnsan Denen Mana Bitkisinin kendisinden yeşermesine izin verdi. .
ÇÜNKÜ ONLAR RÜYAYI YANLIŞ YORMUŞLAR, GELDİKLERİ YERE DÖNMEK YERİNE, DÜNYA HAYATINA BİLE İSTEYE “EVET diyerek RIZA GÖSTERMEK MEKRİNE DÜŞMÜŞLERDİ” ...çünkü Hak Teâla VAR ’A  "OL " DEMİŞTİ.VE  ONLAR OL’ DULAR..

Allah, sizi (babanız Âdem’i) yerden (bitki bitirir gibi) bitirdi (yarattı.)’71 / NÛH - 17

ASLI OLAN IN KEREM KILDIĞI VE KENDİSİNDEN ÇİZDİĞİ KADINDIR.KADINIDIR ANLA!!!

ve Güneş  RUH, Ay NEFS vuslatından, çocukları maddiyat –fiiller alemi olan DÜNYA doğdu.. HER VARLIK BİLİNMEK ve KENDİSİNİ TANIMAK İSTER. çünkü Yaratan bunu dilediğinden,herkes bilsin bilmesin sadece bunu diler.işte o yüzden İK’RAR verilir ve “İKRÂ –oku –idrak et-beni anla ,öğren ,geldiğin yere dön!!” denilir..


Herkes aynı idrake sahip değildir.seyrü sülük görmek demek; olayları-eşyayı bilerek seyredip, yaşamak sanatıdırbile isteye Belâ’ya imtihana Rıza gösterme ve isyan etmeme sanatıdır.. aslında herkes aynı şeyleri bilâ istisnasız yaşar.. bu tıpkı güneşin herkese ışık ve ısısını vermesi misalidir. ama sadece  kendilerine hikmet nefesi üflenmiş  
farkındalıklı kişiler  olanı biteni anlar- tevhid edip, eşyayı her cihetten bilip, bize de bildirip, yol gösterirler....

bizim peygamberimiz olan Muhammed as. biz ümmetinden” EŞYAYI HER CİHETİ İLE BİLMEYİ MURAD ETMEMİZİ” dilemiştir.. çünkü ancak seviyemiz bu derece yüksek olursa bizler Muhammediyete varabiliriz. yoksa hava alır ve sadece Muhammedi olduğumuzu zannederiz..


İslam= iradesini bilerek teslim ederek SELAMETE ERMİŞLER demek olduğundan, bu hale erişenlerde birbirlerine sadece “SELAM SELAM” derler.. onlara artık korku ve hüzün  yoktur. onlar tefekkürde bir daha geriye de düşmezler.. Allah buna izin vermez… eğer sen onların seviyesine erişmek istiyorsan, sende onların izlerine basa basa aynı sıratel müstakim - sadıkların yoluna girmelisin. ağacın gövdesi tektir ama sayısız dalı budağı vardır… oysa insan gemisini ayakta tutan sadece omurgasıdır..


Secde de; öğrenenin öğreticiye
(Müridin Mürşidine),bilgide küçük olanın bilgide üstün makam olana ( çırağın ustaya), Ailede terbiye makamı râbîlere ( anababaya –âtâya ) tazim secdesi-onaması hakkında malumat..


TE HARFİ:
herkesin ben ben dediği yerde;"ben bilmiyorum, SEN BİLİYORSUN, BANA SEN ÖĞRET" dediğin “SEN SEN” deme MERTLİĞİDİR ..

hiç bir insan hakiki aşık olmadığı müddetçe kalbi ile SEN diyemez. Maddi- tensel-nefsani aşklar kısa süreli olup, gelir geçer.. hepimiz ne acaip aşk hikayeleri biliriz, kendimizden ve etrafımızdan değil mi? ne yuvalar yıkılır mesela. oysa tenler istediğini alıp, nefisler mutmain olunca alışveriş biter. zira yasak kalkmış, alışkanlık olup, bıkkınlıkla usanç gelmiştir. sonlar genelde hüsran ve zoraki devamiyettir..


Oysaki hakiki RUHSAL OLAN AŞK’ta da nefs asla isteğinden zerre vazgeçmez. O yine hep ten ve güç ister...ama dizginler RUH’un elinde olduğundan, nefs terbiye olmaya mahkum olup, RUH’una meyletmeye ,O’nun ruhsal aşkından demlenip, O’nu sevmeye başlar. RUHLAR VE KALPLERDE SEVİŞİR. Hem de insanın tasavvur edemeyeceği yüksek bir hazla seher vakitlerinde bu alışverişini  yapar.. ruh sınır tanımaz.. surete ihtiyaç duymaz.. o kudretli nefesdir..cinsiyetsizdir.. ve rüzgar misali aşkını istediği zaman yaşar.. hiç bir maddi güç onu ne görebilir neden sezebilir… RUHSAL OLAN ANCAK RUHSAL ALANA GİREBİLİR.. namahremlere bu haramdır..


TE HARFİ SEN DEMEKTİR.. BE Harfinde, aşağıda olan tek ego noktası bâtînı hayata yukarıya yükselmiş ve muhabbet için orada  iki noktalı  TE harfine dönüşmüştür.. TE harfi MÜRŞİD’dir.. irade teslimdir. kişinin  ENESİ ELİF ile EGOSU olan BE harfi ;kendilerini bilip seyredecekleri bir AYN’Â =TE HARFİ SEN ararlar. O Ayna’ya da İnsan-ı Kamil olan YETKİN MAKAM MÜRŞİD denir.


gerçek mürşid çok nadirdir…hemen çoğu yolda belli yere gelip orada takılmış veya ucûba düşmüş sahte –sırsız aynalardır. kendilerinden başka kimseyi yansıtmazlar ve kendi ilahlıklarından nemalanırlar. yanlarında daima medyatik şov yapacakları ünlülerle gezmeye ihtiyaç duyarlar.. kendilerini aşan potansiyeldeki yolcularını gitmeleri gereken yere bırakmayıp, yol kesen siyasi haramilikler yaparlar. kişileri hem madden, hem manen soyup soğana çevirirler. zaten günümüzde  hayır hasenat vs ile, korkunç paraları kendilerine aktarıp, yakınları ile SON DERECE İSLAMDAN UZAK, ASRİ HAYATLAR yaşayan ilahlar misali-yanlarında pek çok gürûhla gezer tozar, yer içerler ..veya asaletlerine uymadığından avamı halkın içine hiç karışmayıp, beğenmedikleri memleketlerine çook uzak ülkelerden güya tasavvufla idare ederek??!! ,yenileyici mehdilik taslarlar.. tasavvufun sadece bâtıni , laf şehveti-musikisi onları tatmin eder. şer’i fiilleri hiç takmaz ve sevmezler (onlar gariban takımı avamın işidir?!!) .. ONLARDAKİ EGO,BENLİK,KİBİR KİMSEDE YOKTUR .İLK EVVELA KENDİLERİNE ,sonra şöhrete, ünvana ,güzel yolcuların şehvetine, paraya taparlar.. yolcuları, nedense onların yakınlarında asla gariban birini göremez.. asla garipler onlara yaklaşamaz. zira onlara yaklaşmak için etrafını saran pek çok haramzadeden de geçmek gereklidir.. yakînını görmeyen onları da göremez..


ve sanki omur düğümlerindeki duraklama noktalarına; düğümlere üfürenler misali, üfürükleriyle yol kesen bu sahte haramiler, aynı kendi gibi olan yolcularında yolunu keserler ve yola devam edecek kabiliyettekileri de yoldan şaşırtıp ,baştan çıkartırlar.

mesela pek çok ünlü psikiyatrın hasta kayıtları; bu sahte efendilerin halvethanelerinden tımarhaneye giden yolcularının hikayelerinden geçilmiyor muş.. .işte o yüzden gittikçe tıbbın bu kolu sufizmle tedaviye başladı ki, hasta doktor ilişkisi, akademik hoca talebe,usta çırak,patron çalışan ilişkileri hep aynı şeyden geçmek zorundadır ya hanii ,ondan..iste isteme yönetmenin yatağından illa bi defa geçecen yanii..

işler, içine mistizim girince ve ilahi aşk denilince aniden çok hızlanıyor doğal olarak .yani herkesin asıl sevdiği tasavvuf modası hakikatte budur anlarsak eğer...mesela;"biatını bana yaptığın anda nikahımızda  göklerde kıyıldı var, mute nikahı var,elimin altına verilmiş cariyemi kullanma  usulü var,hür kadın tarzı var,alışverişti oldu bitti,artık sıra ötekinde, "boş ol" var"....yanii islam fıkhımızın sonsuz meşrebi tarikine göre her derdimize  deva;  duruma göre merhem, biz fitne fücur bataklık pisliklerinde var.. münafık -mürted sözde islamcı,sözde tasavvufçular, adi ,kâlp sahtekarlığımız da dahil,ne ararsan, o da bizde  var .... yalan yok.gerçek yüzümüz bu.ve bu pis sahtelikleri bilen ama çıkarı için  üstünü örten gerçek mürşidler de durumdan  mesul... kurunun yanında yaşta yanarken vazifelerini hakkıyla yapmayan onlara, soracak ALLAH TEÂLA.. 


tasavvufi sohbetlerde ve müzik meşk meclislerinde içmeden sarhoş olabilirsin
,uyuşturucu kullanmadan kafa yapıp kendini teslim edebilirsin. din bu anlamda gerçekten de afyondur ve tasavvuf, roket gibidir.. adamı cehennemin dibine de, cennetin zirvesine de son sürat çıkartan olağanüstü bir araçtır...işin zorlu kısmı -şeriatlı fiiller ise zavallı istikrarlı az sayıda öğrenci içindir ,ONLAR NE OLURSA OLSUN KALPLERİNİ ASLA BOZMAZLAR ve istikametten şaşmayan gözleri için HEDEF OLAN YOL HER ŞEYDİR...

Ve düğümlere üfürüp büyü yapan üfürükçülerin şerrinden
, 113 / FELAK - 4


*esasında bu tür mürşidler de hakikatte sahte değillerdir. çünkü niyeti ve ameli bozuk yolcuların haddi hududu dilinden bir tek bunlar, o yolcuların istediği türden cevap vererek anlarlar.ne zamanki yolcular; yani bugün islam halkları denen nüfus kağıdı Müslümanı bizler, genel olarak içine düştüğümüz mürtedlikten çıkarız , o zaman bizlerin aynası olan bu yansıtıcı efendiler de hakiki efendiye dönüşürler vesselam..



YÜZLERİNDE SECDE İZİ OLANLARI- HAKİKİ  SECDE Yİ VE SÂLÂTI ANLAYABİLMEK malumatı

Muhammed, Allah’ın Resûlüdür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çetin, birbirlerine karşı da merhametlidirler. Onların, rükû ve secde hâlinde, Allah’tan lütuf ve hoşnutluk istediklerini görürsün. Onların secde eseri olan alametleri yüzlerindedir. İşte bu, onların Tevrat’ta ve İncil’de anlatılan durumlarıdır: Onlar filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ziraatçıların hoşuna giden bir ekin gibidirler. Allah, kendileri sebebiyle inkârcıları öfkelendirmek için onları böyle sağlam ve dirençli kılar. Allah, içlerinden iman edip salih amel işleyenlere bir bağışlama ve büyük bir mükâfat vaad etmiştir. 48 / FETİH - 29



eğer hakiki saf bir ayna-SEN makamı bulabilirsen; elini öp ve secde edip O’na bak!!. O SENİN RUH EŞİNDİR ANLA!! kalbin O’nun adı ile mutmain olurken, Ruh’un O’nun Ruh’u ile teskin olup, huzura erer O sana, senin Ruh’undan yansıyan, sadece sana özel olan bilgiyi, yine sadece sana özel şekilde aks’ ettirecektir. O,sana asla ihanet etmez, yetimin malına tamah etmez, vakti gelinceye, sen reşid oluncaya dek senin ruhsal bahçene bahçıvanlık eder. RUHUN O’NUN RUHU İLE SÜKÛN BULUR. NEFSİN O’NUN NEFSİ İLE SÜKÛN BULUR. artık hayatta tek kişiye tamah etmeyecek hale gelirsin. sana İHLAS SURESİni O yaşatır.

MÜRŞİD ve MÜRİD Allah’ın ER-REŞİD esmasının açılımı 3’lü sacayaktır.. 4. Şahitlik makamı MURATtan maksat olan muhabbetse  esasdır.



Gerçekte kişinin hakiki mürşidi onun kendi AKL-I KÜLLİ OLAN RUH’UDUR. ama Ruh’un bir manası da göz demek olduğundan: göz her şeyi görür ,bir tek kendisini göremez ya hanii.. işte ölmeden evvel ölmek gerçekleşip, ayrışma sağlanana dek, sana kendini öğretme talimi yaptıracak saf aynan olan, RUHUNA AYNALIK EDİCİ MESLEĞİN ADI da MÜRŞİDLİK KURUMUDUR. aradaki alış veriş RABITÂsına ise İRŞÂT=meslek sahibi yetkin rüşt etme sanatı denir..


Gerçek yetkin makam mürşidler ; daha evvelden, ölmeden evvel ölme işlemini tatbik ederek gerçekleştirmiş kişilerdir.. bunların hepsi Has Aleviye’ye mensup TURUKÛ ÂLİYE YOLCULARIDIR.. eğer böyle bir ZÂT-I ÂLİ MÜRŞİD BULURSANIZ kişinin kendi Ruhu’da ZÂT-I ÂLİ olduğundan muhteşem bir tedrisat başlar… ve RUHUMDAN RUHUNA, ZÂT’ından ZÂT’ına , ÂLİ’den ÂLİ’ye irşad da başlar. bu herkese nasip olacak diye bir şey yoktur. her şey herkes için değildir…çalışarak da elde edilmez. bir lütuf ve vergidir..ehli derdin sohbetine mahrem olmak ise, çok yüksek ilahi bir lütuf-ihsan olup,  onların halleriyle hallenmekle aynı şey sayılır vesselam..

HURŞİD’İMDEN MÜRŞİD’İME BİR TÛTİNİN GÜNCESİ

Sevdiğim kendi kendini yakan demek olan ÂNKÂ =RAMAZAN-I ŞERİF ayındayız malum. benden de, senede bir defa Ramazan’dan Ramazan’a hatim indirmeye çalışır, genelde son birkaç cüzü bir günde canla başla okuyarak nihayete erdiririm.. sevgili aşıkım Kur’an beni ele geçirmesin diye ondan uzak durduğumu söylemiştim ya hanii..işte geçen seneden kalan üç cüzü  ertesi güne dek bitirmem gerekiyor..ahh ahh!! Tembellerin şahı ben!! Her işim böyle son dakka da nedense.. neyse…Sevdiğim, bir besmele çektim!.. aaa bu ses bu kıraat benden mi çıkıyor hayret ederken, aç kurtlar gibi bir Kur’an okudum?!! hiç hatasız.. hayretler içindeyim..aaahh.o yine beni ele geçirecek anladım.. ne zaman O beni isterse böyle harika okuyorum.ama ben kendim okumaya kalktığımda hata üstüne hata ,son derece bozuk bir sesle okuyabiliyor, her defasında ben kendimin hiçbir hükmü değerim olmadığını da  anlıyorum..




Bu hafta Orhun Baba ile telde görüştük. Dedi ki:”
o gece sizin sorduğunuz sorular çok yüksek şeylerdi.ve sizi tatmin edecek cevap gelmedi değil mi?..ben o gece o soruları kendime sorup cevap aradım, uyuyamadım.siz çok haklıydınız ve zaten ülkenin ,dünya olaylarının birkaç gün içindeki seyri bu soruların cevabına ihtiyaç olduğunu hemen anlattı.. ama o sorular sizden zuhur ettiği için, siz bekleyeceksiniz. o cevaplar sizin gönlünüze ilham edilince de cevapları bileceksiniz”..
Sevdiğim O’na teşekkür ettim ,bir dahaki görüşmemizde O’nun bulduğu cevapları O’ndan dinlemek istediğimi de söyledim..


30.06.2014 pazartesi sabahı:
bir kabrin başındayım. toprağı taze ve yeşillikler var. elimde kareye yakın hafif dikdörtgen yeşil ciltli güzel bir Kur’an-ı Kerim var.yanımda tanımadığım iki genç GÜZEL ADAM, elimden o kitabı alıp, kapağını açıp, bana bu değerli şey ve veren hakkında,birde  başında bulunduğumuz türbe için anlatıyorlar. sonra o kitabı benim açmamı istiyorlar. elimdeki kitap şimdi Zekiye tarafından bana hediye edilmişe dönüşüyor.. önce üst üste olan kapı misali yeşil renkli sağ kapağı açıyorum. sonra sol cilt kapağını kaldırıyorum. aaa o ne ? girişte benim portre suretim oluşuyor. sonra üzerinde arapça harflerle, tam sayfa tüm suretimin üzerine alt alta cümleler yazılıyor.. ve kitabın bu derece değerli olduğunu anlayan arkadaşımın efendisi de ,bu fırsatı kaçırmamak için hemen resmin altına güzel notlar yazmış ki, en son anda oluşuyor.. bu beni şaşırtıyor ve inanamıyorum ..

(*uyanınca acaba yeni masallarımda hata yapıp uyarıldım mı diye endişe ediyor ama kalbim anladığım şekilde, ayetleri sembol resimlerle süslememe ve anlatmama izin verildiğini söylüyor..)

3 temmuz uyurken aniden bir çeşmeyi açtım.inanılmaz tazyikli su akmaya başladı..

4 temmuz ikindi vakti..İstanbul’a acaip sağanak yağmur bastırdı.. harikulade. hava soğudu..serinlik miss.. uykum var.düşümde; Haybabam gelip beni uyandırıyor, diyor ki: “Ali Efendinin kitapları da bizde, kütüphane kurulması lazım”. uyku sersemi “ama O’nun kitapları evindeki kütüphanesinde değil mi?” diyorum..sonra dümdüz bir duvarda tv var. Seni orada görüyor ,tv ye yaklaşıyorum. aa Sen kayboldun ve başka konuklar gözüküyor…dereotu oğlum telaşla geliyor: ”anne çatıdan su akıyor “diyor. telaşla tavana bakıyorum. biz bir binanın en üst kale gibi yapılmış katındaymışız. duvarlar ve tavan öyle yüksek ,Horosan usülü taştan örülmüş ki, ama mavi gökyüzü ışıkları da gözüküyor. içeriye inanılmaz sağanak yağmur yağıyor. içimden diyorum ki; “bina yönetimi bu kadar yüksek çatıyı nasıl tamir edip ödeyebilir ,ama bu halde de alt katları su basacak”..


yarın 7 tammuz ve ben 47 yaşımda olacağım.
hiç bu kadar yaşlanacağımı düşünemezdim.

gittikçe Osiris gibi bedenen de çözülerek yaratılmaya yenik düşüyorum. Yerçekiminin bu işi yaptığı söyleniyor malum J..bunu kabullenmek çok zor .neyseki ölüm var. Sevdiğim, henüz omurumuzun içindeki suya nasıl yel girdi ve bize, o korkunç iklimsel ağrılı romatizma denen şeyi yapıyor anlayamadım biliyorsun. ama umuyor ve diliyorum ki, içimdeki Şahmeran bir gün bana bunun tedavisini söyleyecek ve o zaman ikimizin de ağrıları inşallah dinecek ve amiiin.

SENİ DÜNDEN VE BUGÜNDEN DAHA ÇOK YARIN SEVECEK OLAN BENDEN SANA SEVGİLERLE ÖPTÜÜM J..

nur cihan
06.07.2014
nuralem7hotmail.com