30 (O’tuz) KUŞ ,30
HARF OLAN ÂNKA ‘ NIN RÜYASI MASALI 19
Merhaba Sevdiğim ve
Merhaba..bugün yine çok zor bir masal
yazacağım.. bazen her şeyden bunaldığımda kendimi şöyle hayal ediyorum.. bir
dağın en zirvesinde dimdik duruyorum.. ilahi nefha -rüzgar her yandan esiyor…hiç
tepki vermeden,içimden gelip geçen hiçbir bilgiye takılmadan, sadece rüzgarın
içimden geçişine izin vererek onu izliyorum.. sessizim.. çok derinim..sabitim
çünkü ben merkezdeki noktayım.. yokum... varım.. bilmiyorum.. biliyorum.. nefesi,
rüzgarı, hava balonu zerre kürelerini-hikmeti boş vermeyi öğreniyorum…hiçbir bilgiyi yaşamayı veya
ölmeyi talep etmiyorum.. hem içindeyim hem dışında.. düşüncelerim, düşüncelerin..
hislerim hislerin.. Seni Sevmek çok yorucu.. Senle yürümek, öle öle ölümsüzlüğe
yol almak...
Sevdiğim..bu iki hafta
neredeyse her gün sabahtan akşama Hind ve Tibet Budizm öğretileri okudum..
dolayısıyla,daha evvel okuduğum ,izlediğim her şey de anında hücum ediyor.. PK
adında olağanüstü güzel bir hint filmi izledim ki;tanrıları, dinleri, mürşid
guruları çok acaip hicvediyor.. ve hepsi
baştan sona doğru..film ,her şeyi yaratan tek bir Tanrı’yı anlatıyorken,birde,
guru-mürşidlerin-siyasi din devlet adamlarının yarattığı kendi sayısız tanrılıklarını da
gözümüze sokuyordu.. filmde kendimizi
bulduk ki, bende halen bu durumu yaşayan biriyim….
yeni idraklerim bana ağır geliyor Sevdiğim.. neden bu şey benim başıma geldi, neden
normal ev kadınları gibi süslenip, gezip,hava atıp ,hayatın tadını çıkartmıyorum
?. neden bu kadar okuyorum?. kimselerin, hele ki benim gibi gerici-hor görülen
–örümcek kafa örtülü- Müslüman kimlikli,
yaşını başını almış tahsilsiz ,her
ilimden bihaber bir ev hanımının böyle şeylerle uğraşması çok acaip değil mi?..neden
bunları başkaları düşünüp yazıp kaydetmemişler?.. tüm vebal ,günah bana kalsın
diye mi? bilemiyorum.. yada söyleyemeceğim sebebimden dolayı vazifem olduğu
için mi?.. kaybedecek hiçbir şeyim bırakılmadığı için mi?.. dünyada
hiçbir şeye sahip olmama izin verilmediğinden mi?.. bil ki, artık bu durumuma inadımdan ağlamıyorum bile !!
ama bazı geceler bu yaptığım işin
ağırlığı yüzünden cahilliğimin
tüm utancı ile çok ağlıyorum J ve
tevbe edip, yaratanımdan özür diliyorum..bunların benden olmadığını
söylüyorum.. efendimden dolayı bu şeyler başıma geldi.. bir ikimiz biliyoruz..
ben putlar yapıp, o putları satan ve sonra da eline baltayı alıp o putları tek tek kıran birine zimmetliyim..bana kimsenin hiçbir şey öğretemeyeceğini biliyorum .. mürşidimin buna asla izin vermeyeceğini de..harfleri böyle nasıl sevdim bilmiyorum.. belki de harfler benim putlarım oldu..esmalar dahi oluşmadan evvel ilk evvela harfdiler..onları yazarak kırdığımı sansam da ben, okuyarak ve düşünerek de put kırabilirim..gittikçe putlar konusunda uzmanlaşırken, yaptığımın şirk olmadığını ,istenen şey olduğunu anlıyorum.. vazifemi mükemmel yapmalıyım. verilen iznimin son nefesime dek ,”her nefeste,bir av avlama” ilim oku olarak kullanıldığını da biliyorum.. hala kıskancım.. her ne kadar aşkımızın bittiğini, sensiz hayatımı sürdürebildiğimi sürekli Sana yazsam da ,hakikat öyle değil…inadımdan, gururumdan öyle söylüyorum..
ben putlar yapıp, o putları satan ve sonra da eline baltayı alıp o putları tek tek kıran birine zimmetliyim..bana kimsenin hiçbir şey öğretemeyeceğini biliyorum .. mürşidimin buna asla izin vermeyeceğini de..harfleri böyle nasıl sevdim bilmiyorum.. belki de harfler benim putlarım oldu..esmalar dahi oluşmadan evvel ilk evvela harfdiler..onları yazarak kırdığımı sansam da ben, okuyarak ve düşünerek de put kırabilirim..gittikçe putlar konusunda uzmanlaşırken, yaptığımın şirk olmadığını ,istenen şey olduğunu anlıyorum.. vazifemi mükemmel yapmalıyım. verilen iznimin son nefesime dek ,”her nefeste,bir av avlama” ilim oku olarak kullanıldığını da biliyorum.. hala kıskancım.. her ne kadar aşkımızın bittiğini, sensiz hayatımı sürdürebildiğimi sürekli Sana yazsam da ,hakikat öyle değil…inadımdan, gururumdan öyle söylüyorum..
Sevdiğim .. ENOK’UN
KUTSAL KİTABI na bakalım mı?. dendiğine
göre ,Hind destanları dünyanın en eski kayıtlarıymış.. ama Sümerli Enok’un
kitabına bakınca işin öyle olmadığı ortaya çıkıyor…şimdi biz bunu neden
yapıyoruz sevgili masal çocukları,. evvela bunu özetliyeyim..
Şu sıra tüm modern teknolojik dünya denilen biz- hz aklı maaş Google dininden
olanların ,internet rabıtası şunu ifşa ediyor..geçen hafta İzlanda’da
resmen onaylandığı gibi, tüm dünyada, bilhassa çok tahsilli kişilerde paganlık
hızla yayılıyor.. şamanist ve şaman olmak, kabala ve okült-sihir-büyü bilmek
modası bir çığ gibi büyüyor.. islam tasavvufundaki esma çalışmaları ise
bunlara harmanlanıp, çok bilinçli bir şekilde sihirle bazı güçleri elde
edip,harekete geçirmek için kullanılıyor.. üstelik güya efendiler de buna dahil?!
.. kimse saf haldeki yalın hak
dinleri sevmiyor ve red ediyor.. dünyadaki tüm kötülüklerin
,savaşların,kardeş kavgalarının,aç gözlülüklerin,sen ben kavgalarının da bu
vahiysel dinler ve peygamberlerinin yüzünden çıktığına inanılıyor ki, iyice
idrakle okunur araştırılırsa, bunun hakikat olduğu da görülecektir..peki yaratan
barış, huzur, birlik sevmiyor mu ve neden? Bunu kimseler açıklayamıyor ne yazık
ki…
yaratan neden bizden
bu derece nefret ediyor peki?..neden
birbirleriyle aynı olan bir kitabı sürekli yeni yorumlar ekleyerek güncelliyor
ve sert kurallar getiriyor?!. ..insanların kesin hükümlü kurallara
uyamayacağını bildiği halde neden bunu bizden istiyor?!! inananlarına her
şeyi kısıtlarken ,her şeyi serbest -sefa yaşayanlara ise vermediği hediyeyi,zenginliği,
lütfu bırakmıyor ve onlar, genelde bu dinlerin yöneticisi ve ülke
ekonomiden mesul konumda oluyorlar.. işte gurular - mürşidler - din
alimlerimizin ve ülke liderlerimizin dini kendi siyasetine, tarikatına, kendi
paganlıklarına sürekli yontması sonucu ne yazık ki, derin devlet içinde derin
tarikatlar ve derin terörler konuşlanmıştır.. hele bugün islam ülkelerinin ve
kendi ülkemizin içler acısı hali korkunçtur.. çağdışı bir sürü zibidi mahluk
güya islam askeri gibi davranıyor.. bu iğrenç
yaratıklar son derece cahil,uçkur düşkünü tehlikeli bombalardır.. bazıları
kısa yoldan şöhret için ehli tarik olup, sadece cepleri ve iki bacak arasındaki nefislerinin
peşindedir.. tv,basın,magazin bunlarla kaynıyor.. sanki bu süprüntüler; ahaliyi
dinden imandan ve kırıntısı bırakılmış son imanlarından da etme vazifesine kullanılıyor..
dolayısı ile daima “ALİ yazar ,VELİ bozar” olmuş ,gidiyor..
dolayısı ile daima “ALİ yazar ,VELİ bozar” olmuş ,gidiyor..
hepsi sen ben derdinde.. hepsi her yoldan geçip,her haltı deneyimleyip dibine erip şöhretten kesilince sufi olup, efendilerinin el altı müdahelesi ile aniden pirler, babalar, saygın ruhani erkek ve kadıncağızlara dönüşüyorlar.. yani senelerce din bu diye öğretilenler ,şeriattan kafalarını kaldıramayanlar hiç göze gelmez- sürekli hakarete uğrarken ,bunlara deniyor ki; hadi bakalım kerata yaptığında yanına kar kaldı ,sen şimdi sütten çıkma ak kaşıksın, meydan senin.. kalk oyna, çal söyle sen oyna”..
o zaman, her şeyi yaratan,kendisine inananları daima korkutan, cezalandıran O saf olan Tanrıya ,kocakarı imanı ile artık kim inanır ki?
öyleyse şimdi, beni bu
dünyada temizleyen, en yüksek konumda birdenbire yaratan bu dünyevi tanrıya ve onun ailesine kul köle olmaz mıyım?!! İşte dünyevi
ruhbanlık olan tanrılar ekolü aynen böyle çalışıyor..her ne kadar islamda
ruhbanlık yok deseler de,sonradan uydurulan islamda ruhbanlık öyle bir var kii,
yalandan kim ölmüş de, ruhbanlarımız ölsün değil mi?!!
ülkemdeki ehli şeriat ve ehli tarikat liderlerinin sen ben kavgası, birbirlerini asla beğenmemeleri, bir araya gelince sohbet dahi edememeleri, muhabbetsiz sevgisiz,kin dolu oluşları ,sürekli yalan söylemeleri (ki, islamda kesin yasak olan şey yalan söylemektir mesela) ..ve tapındığımız bu kimliklerin öğrencileri olarak, aynen onlara uyarak, islamı iğdiş edişimiz çok acı değil mi? Allahımızı ve peygamberlerimizi, kendimizin yaptığı fiillerle yontmamız reva mı peki?. kim kalıcı ki?.. herkes neye sahip olursa olsun ölmeyecek mi? ..hayatlarını yaşayan tanrı gibi geçiren bu adam ve kadınlar bunların hesabını nasıl verecek pekii?
ülkemdeki ehli şeriat ve ehli tarikat liderlerinin sen ben kavgası, birbirlerini asla beğenmemeleri, bir araya gelince sohbet dahi edememeleri, muhabbetsiz sevgisiz,kin dolu oluşları ,sürekli yalan söylemeleri (ki, islamda kesin yasak olan şey yalan söylemektir mesela) ..ve tapındığımız bu kimliklerin öğrencileri olarak, aynen onlara uyarak, islamı iğdiş edişimiz çok acı değil mi? Allahımızı ve peygamberlerimizi, kendimizin yaptığı fiillerle yontmamız reva mı peki?. kim kalıcı ki?.. herkes neye sahip olursa olsun ölmeyecek mi? ..hayatlarını yaşayan tanrı gibi geçiren bu adam ve kadınlar bunların hesabını nasıl verecek pekii?
Sevdiğim inanıyorum ki ,bu genel din liderleri hakikatte ne tanrıya ne peygamberlere aslında inanmıyorlar.. onlar kendi tanrılıklarına ve yetkilerine tapınıyorlar.. kendi ailelerinin çıkarı için mümkünse her kanunu,her durumu yontabilirler.. onlar kadar dönek olup, yalan söyleyen yok..neden o kadar yalan söylediklerini anlamıyorum.. ama biz öğrenciler, daima onların tekamül ettiklerine inandığımızdan dolayı, özelde başka, umuma başka olduklarını çok ala biliriz!..işte aşk ve sadakat esas bu devrede lazımdır ..kalıcı olmak sadık olmakla eştir.. son hesap kitap sağlamasındaysa bir sen kalırsın mesela..
TİAMAT GENETİK YILAN |
Şimdi buradaki anlatımlar geçen yıl okuduğum Türklerdeki taş
inançları kitabında ki gibi; yeryüzü yaratılmadan başlayan yıldızların, gezegenlerin
ilk maddeleşme ve etkileri olan
astroloji ilmine dairdir.. zamanla bu bilgilere maddeleşen suretler hikayeleri ile birlikte eklenerek, her biri
birer tanrı, birer mitoloji kahramanı olmuşlar… mesela dikkat eden var mı
bilmem, ben şunu tesbit ettim. .başlangıçtan beri her ülkenin ,her dinin
kendi mitolojisi olmuş.. tamamı da, yaratımdaki göksel olayları anlatan tek bir
hikayenin, o ülke şartları ve tarzlarına göre yeniden yorumlarından ibarettir.. bugün internet sayesinde hepsine bir tıkla aynı
anda ulaşıp okuyarak, görsellerine bakabiliyoruz.. bu çok büyük bir nimet.hiç
bir çaba sarf etmeden bize verilen bu cem bilgisi, aslında bir devrin bittiği
ve hasat edildiğimizi de anlatır değil mi?
İşte bendeniz şunu
fark ettim ki; mitolojiler roma pağanlığı ile bitti.. sonrasında yeni mitolojiler
üretilemedi..yeni masallar yapılamadı..mesela 1001 gece masallarında Harun
Reşid öykülerinin ,Mesnevideki hikayelerin, Beydaba’ daki bilgilerin hemen hepsi
Hind kutsal kitabı vedalarından alınmadır.. tüm dünya üç aşağı beş yukarı hep
aynı masallarla uyur ve büyür.. Roma pagan inancı sanılan oysaki Mısır’a ait
olan horusRA kimliği , kolayca hz İsa’ya monte edilmiş ve Meryem a.s ‘da İsis modeli cuk oturtulmuştur.. bu giydirmeler yalan
yanlış değildir..bu ilmi herkes anlayıp bilecek sanmak sadece ahmaklıktır..
Sembolleri olduğu gibi ,ilim
için kullanmak başkadır,onları kendine mal ederek,kendine bir tanrısallık
atfetmek çok daha farklı şeylerdir.. adı
insan, anlamı nisyan –isyan olan biz varlıklar böyle olagelmişizdir... o
yüzden birilerinin bizi daha fazla kandırmaması için, bizlerde bu ilimleri
bilmeye mecburuz..ilim ve bilginin olduğu yerde korku barınamaz..
alemlere rahmet olarak gönderilen bizim peygamberimiz Muhammed Mustafa ile birlikte, O’nun yazılımı olan en son kitap Kur’AN’da geldi..yani madde=mana birlikte zuhur etti.. ne ilginçtir ki,tüm efsaneler,mitolojilerin üretimi de tamda o anda kesildi.. ...O’nun da başına tüm peygamberlerin başına gelenler gelmiş ,ailesi ile birlikte en yakınlarınca ve yetiştirdiklerince yavaş yavaş silikleştirilip yok edilmiştir. arap paganlığı-kabile aile gelenekleri hızla hortlamış, kadınlar tekrar arap kabile yaşamına itilmiş ve bu islama çaktırmadan yavaş yavaş giydirilmiştir.. işte bu yüzden islam hiçbir zaman çıktığı yerdeki değişimiyle sevilip kabul edilmez..arap müslümanlığını nedense kimse sevmez.. hele ki ehli tarikat türkleri …
alemlere rahmet olarak gönderilen bizim peygamberimiz Muhammed Mustafa ile birlikte, O’nun yazılımı olan en son kitap Kur’AN’da geldi..yani madde=mana birlikte zuhur etti.. ne ilginçtir ki,tüm efsaneler,mitolojilerin üretimi de tamda o anda kesildi.. ...O’nun da başına tüm peygamberlerin başına gelenler gelmiş ,ailesi ile birlikte en yakınlarınca ve yetiştirdiklerince yavaş yavaş silikleştirilip yok edilmiştir. arap paganlığı-kabile aile gelenekleri hızla hortlamış, kadınlar tekrar arap kabile yaşamına itilmiş ve bu islama çaktırmadan yavaş yavaş giydirilmiştir.. işte bu yüzden islam hiçbir zaman çıktığı yerdeki değişimiyle sevilip kabul edilmez..arap müslümanlığını nedense kimse sevmez.. hele ki ehli tarikat türkleri …
ENOK kitabına göre, ilk bilge
öğretici komutan sudan çıkmış olan, yunanca OANNES-BALIK ADAMdır.. bunlar balık
giysilidir.. bugünkü papanın ve bizim uzun sikkelerin ve kahinlerin(Şems’in
tacı gibi) başlıklarının ilk halidir.. manada
halen kahinler bu sivri külahları giyerler ki, tüm efsaneler ve çizgi filmlerde
böyle anlatılır.. bu balık adamlara dünyanın her yerindeki kaya resimlerde
rastlanır. onlar gittikleri yerlerde tarımı, hayvancılığı, bilmeyi, astronomiyi
öğretmiş ve sudan gelip yine su yolu ile gitmişlerdir..Şems’in aşk ilmini öğretip bir su kuyusunda yitişi gibi…
Bu kitaba göre, uzaylı
varlıklar, türlü denemelerden sonra elde edilen ilk Adamu’yu bir türlü
kendisini tekrar edecek yaratımda üretemezler..ve yaratıcı uzaylı varlık A’NU, suların dişil pirensibi olan Ti
Amat canavarına 2 gen daha ilave ederek onu Adem’in neslinin üretim
–yaratım fabrikasına dönüştürür.. yani Ti Amat
Adamu’un üreyebilen ilk dünyalı karısı Havva’sı olan DNA ZİNCİRİDİR .. …o halde Havva nefs,gen
bilimi olan yaratım ve hayat merdiveni-kendini bilmek de demektir..
ENBİYA SURESİ 30:İnkâr edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken bizim, onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı?
ENBİYA SURESİ 30:İnkâr edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken bizim, onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı?
BİLDİĞİMİZ GİBİ;Osiris!in kardeşi Set tarafından 12 parçaya bölünen ve savrulan vücudunun üreme organı Nil nehrine düşmüş ve onu Oannes adlı balık yemiştir..dolayısı ile yaratım sulardan olur..eril su olan tuzlu su,dişil su olan tatlı su ile birleşince balık dirilir ,ruh-hayat bulur ve doğru denize ,vatana döner.. bu Yunan mitolojisine şöyle geçmiştir..*Satürn-Kronos, kral babası Uranüs -Uranos'u devirirken, bir orakla babasının cinsel organını keser…Kesilen organ denize düşer ve oluşan köpüklerden Afrodit-VENÜS doğar.bu durumda güzellik,cazibe ,aşk dersleri olan nefs bilgisi Tiamat,Adamın karısı oluyor .
Balık; babaya
dönmek olan= erlik suyu olan ruhun, ayağın, makamın simgesidir.. balık Hristiyan sembolü olup,hz İsa balık
burcu zamanda dünyaya gelmiştir .. astrolojide son burç olduğundan
,kişinin yaratımı ve yaratımın sonunda başladığı suya dönüşü yani, dairenin
tamamlanışı ile ilk burç da balık demektir..
balık NUN demektir..İsis’in ve Şi’ra yıldızının sembolü 50
rakamıdır.. sezgidir… tasavvufta mürşid arayan adaya “balık pazarına
git, bol tuzlu balık ye!” denir.. yanii,her mürid aslında avlanan bir
balıktır ve her balıkçıda ava çıkmış mürşiddir..hz Mevlana der ki “bilelim bilmeyelim ,hepimiz Allah’ın
denizinde ,onun ağının içinde yakalanmış balıklarız”..
İNSAN’IN, kendini var olan vardan ,kendi TOHUMUNDAN YARATIŞI. Osiris’in belkemiği-djed sütunu, satrançta ki şah taşıdır.. O bir tanedir..ve herkes olmasa da ER’kes O’nu korumak ,bilmekle yükümlüdür...işte O, alemin kutbu olan demir kazıktır....Afrika Dagon kabilesindeki insan tohumu sembolü balık NOMMO GEMİSİ O’dur..her demir mili olan kutup, bu alemden göçerken, O’nunla birlikte alemin kıyameti kopar. ve yeniler, yeni kutbun nefesi, rahmani dölleri ile tohumlanır, nefeslenir.. hüüüü..
*Sevdiğim..ben Enok’un kitabını yazıp çevirenlerin manalarını sevemedim..itici buldum.. o yüzden de şimdi Hint ve Tibet öğretilerinden araştırdıklarıma geçiyoruz..
Bu hafta Hint PK filmi yanında
Ramtha adında bir yazarın üç kitabını okudum(3. GÖZ,HERMİT,BEYAZ KİTAP).bunlardan derlediğim bilgileri bizimkilere cem
edeceğim.. bizim tasavvufun orjinalini burada buldumsa da bazı yerlerdeyse
ayrılıyoruz.. işte ,o ayrılıklar neden olmuş anlamaya çalışıyoruz lütfen..
budizmin sadece zihne yönelik, zihin konsantrasyonu üzerine kurgular olduğunu, zihin yani düşünen aklın eril olduğunu da anladım.. zaten budizmin içinde kadın yok..aşk-cinsellik asla yok..muhabbet sevgi yok!! kadın cahil, gerilik gibi bir şey ..belki de kadın, duyguları anlattığından dolayı, gerçek bir Budist için zararlı bir aşağı çekicidir.. erkek egemen olan sarı şapkalılar Budist tarikatı çoğunluğu temsil ediyor.. bazı rahiplerse, ermenin ancak kadınla evlenerek başarılacağına inanıp, çok az sayıya sahip olan kırmızı şapka tarikatını kurmuşlar.. bu kırmızı şapkalılar da kadın ve erkek rahipler varmış..
budizmin sadece zihne yönelik, zihin konsantrasyonu üzerine kurgular olduğunu, zihin yani düşünen aklın eril olduğunu da anladım.. zaten budizmin içinde kadın yok..aşk-cinsellik asla yok..muhabbet sevgi yok!! kadın cahil, gerilik gibi bir şey ..belki de kadın, duyguları anlattığından dolayı, gerçek bir Budist için zararlı bir aşağı çekicidir.. erkek egemen olan sarı şapkalılar Budist tarikatı çoğunluğu temsil ediyor.. bazı rahiplerse, ermenin ancak kadınla evlenerek başarılacağına inanıp, çok az sayıya sahip olan kırmızı şapka tarikatını kurmuşlar.. bu kırmızı şapkalılar da kadın ve erkek rahipler varmış..
Erginleşerek
erdirilen Kişilerden, cinsel enerjisi olan Kİ’yi ; aşağı aleminden yani,kuyruk sokumundaki
hazine-i genç bekçisi kundalinisini
uyararak, onu, beyninin
tepe çakrasına fırlatıp ,oradaki tacı şerifinde çiçek nurlarını rengarenk
açtırtıp ,kendi bahçesinin bahçıvanı olması umulurmuş.. ee bu iş çok
disiplin isteyen ve kendi kendine kalarak yapabileceğin bir şeydir.. başında
dır dır bir kadın, vır vır çocuklar ve sürekli tüketen bir hayat nasıl takkenden
yıldızlar açtırabilir ki?.. işte bizim takiyeci Müslümanlar bunun yolunun
hilesini de kolayca bulmuşlar .. ne yapmışlar?. dantelden yapılma namaz
takkeleri olan kipa larının tam taç çakrasına bir yıldız motifi
örmüşler J.oysa eski pirler, tacı şeriflerinin
tepesine bu gül-terklerini kendi manalarındaki işaretlere göre çizmişlerdir..
yani aslı ile görünen daima farklı oluyor ..yüzlerce yıldır yeni bir yıldız
motifi çizen bir pir gelmediğinden, belki de o sistem kapandı bilemiyoruz..
bir Budist için her şey zihin yani
düşüncedir..zaten Uygur Budizm merkezinde doğup ,büyüyen, Nakşibendilikten yetişen hz pir Mevlanamız da ne der?. ”ben düşünceyim” değil mi? evet hakikat aynen
böyledir. .bizler düşüncelerin yani zihnimizden gelip geçenlerin bedenlenmiş
illüzyonlarıyız.. Budist rahip sürekli meditasyon yaparak zihninde egemen
olmaya çalışır.. çünkü düşünce en hızlı yaratıcıdır ve düşündüğünü anında
bedenlendirebilir, dilediğin her yere o anda gidip gelebilirsin.. bizde bu işe tayyi zaman tayyi mekan denirken, onlar astral
seyahat der... buna en güzel örnek Belkıs’ın tahtını göz açıp kapamaya
Yemen’den Filistin’e getiren vezir Asaf’dır.. Asaf’ın kabri Semerkant’ta
imiş..
zaten biz türklere
islamı sevdirenler araplar değil, Horasan erenleridir.. Buharalı, Belhli mistiklerin hemen hepsi Uygur türk budizminin, en merkezi
noktalarındaki kendini bilme okullarında çok sıkı terbiyelerden geçmiş, sonra
islam olmuş mistiklerlerdir.. ve genelde bakınız; ilk dönem türkmen
dervişlerine çoğu bekardır ,gezgindir..budist rahiplerin her eşyasına onlarda aynen
sahiptir.. keşkülü fıkara tası dahi
bizim değil, budistlerin eşyasıdır.. halvet odalarındaki askı ipler ,asalar vs
hep onlardan gelen adetlerdir... HorASANlı
ilk gezgin dervişanın bazıları hayatının sonuna doğru çok az süreliğine evlenmişlerdir..
o devirde çok fazla keramet olması ise; bu Budist kökenli -şamanlık da bilen- ilk islam
dervişlerinin yaptıkları aşırı riyazat ve bedenleri üzerindeki sert
disiplinleri ile keramet sergilemelerinden ibarettir.. bu tür şeyler hind fakiri
yogiler ile Budist rahipler için kolay şeyler olup, maddenin fizik=enerjiye
dönüşümüyle açıklanabilirmiş ki, kitap öyle yazıyor.. yani bir Budist rahip, asla, Hind halkından türeme Yahudi
Kabalacıları gibi sihir ve büyü ile maddeye nüfus etmeye çabalamaz, bedenini
terbiye edip, ruhunu serbest kılıp, ruh enerjisi ile her eşyaya nüfus
ederek madde=enerji kuralları ile bunları yaparmış..
Hintli –tibetli rahipler belli eğitimlerden sonra, gurusunun denetimiyle, dağ içinde ,IŞIK ALMAYAN bir mağaranın iç odasına halvete girerler.. taşla açılıp kapanan bir penceredeyse iki günde bir konan saf dağ suyu ile, bir avuç kavrulmuş arpa unu vardır.. başka yemek yasaktır.. üzerine duvar örülür ki, dışarıya çıkamasın.. genelde 3 sene bu halvette sürekli meditasyon yapan Budist derviş, zihninin her köşesine girmeye başlarmış.. letaiflerini yakarak ölmeden evvel ölüp, ruhunu bedeninden ince bir dumanla, hava olarak çıkartıp, ayrıştırmayı ve bunu kontrol etmeyi öğrenirmiş.. bu hale geldiğinde artık işin zevkine de gelmiş olurmuş…
“*islam tarikatlarında bugün nadirde olsa halvete sokulan dervişanlar vardır.. bugün halvete girenin nadir olması, adamı halvete sokup takip edecek mürşidin nadiratından dolayıdır..
Unutmamak gerek ki,islam da da en büyük ibadet
tefekkürdür.. peygamber
efendimizde ,görevi resmen başlamadan
önce ,yıllar boyunca Nur dağındaki Hıra mağarasında senenin belli zamanlarında
tüm o devrin HANİFleri gibi halvete –tefekküre çekilirdi..bu halveti kadın ve
erkek tüm hanifler yapardı..”
ve bu süreç içinde Budist rahipler artık her taşın içinden
geçebilir, her
dilediği yere gidebilir,en gizli toplantılara şahitlik edip dinler, dilediği
her işe ortak ve haberdar olurmuş.. bu haldeyken diğer mağaralardaki
münzevilerler ve tapınaktaki üst düzey rahiplerle bilgi alışverişinde bulunup
ihtiyaçlarını söyleyebilirmiş.. genelde 3 ila 3,5 sene sonra yavaş yavaş
mağaradan çıkan dervişler ,bir iki güne
kalmaz can havli ile kendilerini yine mağaraya kapattırır ve artık ebeden
taşları üzerlerine ördürürlermiş (süreye bakın lütfen,bizdeki 1001 günlük Mevlevi dedesi
çile misali değil mi?)..
rahibin öldüğü anlaşılınca duvar yıkılır ,ceset parçalayıcı rahipler cesedi en mükemmel şekilde akbabalara sunar.. ilk çıkartılan kalbi ,en baş akbaba gelir alırmış.. sonra karaciğeri ,ikinci lider akbaba ve bağırsaklarla akciğeri diğeri kaparmış... sonra tüm organlar anında sürü tarafından yenirmiş.. akbabalar için en mükemmel yemek bu münzevilerin ermiş bedenleriymiş...ceset parçalayıcı kemikleri toplar, parçalar, taşla havanda ezip, un haline getirirmiş.. akbabalar bunu da yediğinde, rahibin bedeni hızla en yüksek makama, yeniden bedenlenmek veya sonsuza dek yaşamak üzere gidermiş..
Yaratılmış her şey
birbirleri ile beslenir..beslenme
zinciri bizleri birbirimize bağlayan en mühim ihtiyacımızdır.. korku korku ile,
sevinçler sevinçle, vesveseler vesvese ve fitne ile körüklenerek beslenir.. cesaret
cesaretle iktidar olur.. huzur huzurla huzur bulur.. bereket cömertlikle artar genişler ve akar.. o yüzden
de sadece madde de ne yediğine değil, manada da ne yediğine bakmalısın.. fiil-eylem
gıdana dikkat et!!..kimlerle
birliktesin ve kimlerle aynı havayı teneffüs edip, onlardan çıkan havayı
soluyorsun dikkat et!!unutma ki, sen
sadece et beden değil, o et bedeni tezahür ettiren yaratan zihninde ta kendisisin!! kendini
bil, kendini tanı artık!! Kendine değer
ver ve olman gerektiği gibi ollara izin ver..
İnsan bu aleme hayvan veya bitki olmak için
gelmemiştir.. onlar bizim bedenimizde bitkisel yaşam olan iç organlarımızla
ve karakteri huylarımızı aldığımız hayvaniyetlerimizle zaten bizde vardır..
sen o bitki ve hayvanın cem olduğu
varlık yani insansın…dolayısı
ile ,maddi suretinin aslı olan, manadaki hakiki insan suretine de burada yaşarken-ÖLMEDEN
EVVEL ÖLME ile sahip olman lazım.. ancak o zaman
insandan insan doğar.. ve herkes ancak kendi kendisini doğurabilir.. zira
anne ve babadan doğmak surette insan doğmak demektir… oysa hakiki insana,
tekamül ve emekle ulaşılır..
sureti gibi sireti de insan olanlardan
olursan ancak TANRI yı anlayabilirsin.. ALLAH’I
ANLAMAKSA ZORDUR… Tanrı’yı anlamak kolay olduğundan dolayı, herkes tanrılar
icad etmiştir. oysa islamda zihinle kalp
birleştirilir ve ancak
hakiki tekamül tamamlanabilir..AKLIN
SUYA ERMESİ BUDUR.. İslam tefekkür sanatında tanrılar yok edilir....sadece
ALLAH HU vardır.. enel hak diye meşhur olan
makamdaysa, seyrü sülük gören her disiplinli talebe tanrıyı kolayca
bilir, bulur. .maksat O, EL İLAH OLAN ALLAH daki HU yu anlamaktır..
noktanın içine girmek ve o noktanın içindeki elif olmak, o elifin içindeki 7
noktayı tekrar okumak meseledir ya hani, ondan ..Allah ancak KULUNA VAHYEDER..
zihin olan düşünce aslında âmâ dır..yani
tezahür ettirme kabiliyeti yoktur..ama ışık
olan nur doğduğunda, zihindeki idealar
yaratılmaya yani, tezahür etmeye, var olmaya başlar.. .. .. işte, eski
kendini bilme ilminde, bizde letaif denen şeyler (* çakra-nur-ışıklar
sistem enerji tekerleri ) ,zihnin her şehrine ait bir birim işlevi olup,AYRI RENK kabul edilip, her
birini farklı renkle anlatmışlardır.. sırsız olan,
saf cam da bir şey yoktur. fakat renkli ışıkla dolan saf cam, o renkle o
renk olur…
Budistler renkli ışık -nurlara
tanrı demişler.. ve bu
ışıkların ilk tezahür ettikleri geometriye bir avatar –tanrı sureti atfetmişler,
bu avatarlar da zamanla, sayısız surete büründürülüp durmuştur.. çünkü ,onlara tek bir suret atfedemezsin.. ışık ve gölgenin camdaki oyunun sonu gelmez vesselam..
3.GÖZ AVATARI |
eğer madde
denilen şey hareket-devinim-eylemse; o halde ,maddenin açılımı da, aynı bir
filmdeki seyr-i hareket gibi olup, bize hayat filmlerimizi gösteriyor değil
mi?!.. buna şeylerin icadı da diyebiliriz.. hepsi bizden açığa çıkıyor.. hepsini
herkes kendisi, kendinden doğuruyor.. yani herkes sürekli kendisini copy pasted ederek ,yeni bir algıyla kendisini
geliştirip, bakıp, besleyip, büyütüyor gibi gibi..
ayrıca bizde suçlu dervişin eşiğe yatıp baş kesmesi ve üzerine basılması ,Tibet'in edebsiz dervişlere uygulanan kanunlarından biriymiş Sevdiğim biliyor muydun?.hemde tüm gün orada eşikte yatar ve tüüm insanlar üzerine basarak geçermiş..
herkes Dalay Lama tabi ki olamaz..hatta yukarıda saydıklarımızın hepsini rahiplerin çok azı yapabilirmiş.. budistler belli tanrıya dolayısı ile bir Allah’a inanmıyorlar..onlar reankarne ve enkarneye inanıyorlar.. aynı Hintlilerin tekerlek tanrısı çakralar gibi,sürekli devredip yükseldiklerine ve derecelerine göre alt veya üst seviyede varlıklar olarak yine bedenlendiklerine inanıyorlarmış.. mesela dua değirmenleri de çark şeklinde.. bütün gün bu dua değirmenlerini çevirerek sürekli onu anıyorlar.. eğer tekamülünü tamamlarsa bu alemde yaşadığı bedeni ile ayrılıyor ve artık bir tanrıya dönüşüyor.. bundan sonra bedenlenmek için bu kötü dünyasal bir kalıba ihtiyaç duymuyor.. kendi bedeninde kalıyor..
yeniden bedenlenen yüksek rahipin cenaze töreni şöyle oluyor.. evvela iç organları aynı mısırdaki gibi çıkartılıp kavanozlara konup mühürleniyor..sonra içi tamamen boşaltılıp, içine ve dışına reçine vernik sürülüp, kaskatı olunca, bu defa içi pamukla dolduruluyor. .tapınağın en altındaki bir fırın odada tam bir hafta pişiriliyor.. çıkınca temizlenip, altın varaklarla kaplanıp, giydirilip, tapınağın tanrılar salonunda bir tahta yerleştiriliyor.. burayı çok nadir rahip görebilirmiş..
Tibet’te
arazi taş-kayalık olduğundan ve ağaç da bulunmadığından dolayı ölüler ne
toprağa gömülür, nede yakılabilirmiş..o yüzden de onlar ölülerini havaya
gömdüklerini söylermiş..ama eğer bir TÛRULKU=YENİDEN
BEDENLENMİŞ bir üst seviyede rahip ölürse ona asla ölüler kitabı BARDO okumazlarmış..tıpkı bizdeki göçen yüksek
zevatın cenaze merasimlerinde onlar için fatiha
ve helallik istenmediği ,onların
bize fatiha ve helallik vermelerinin istenmesi gibiymiş..
aileler reankarneye
inandığından dolayı; içlerinden bazıları işaretli doğduğunda ,bunlar belirli
bir komisyonca daima takip edilerek eğitilirmiş.. bunlara tibet
dilinde TÛRULKU =yeniden bedenlenmiş denirmiş J..bu türlere çocukluktan itibaren çok sert bir hayat sunulurmuş.. çünkü
başkalarına yardım edebilmeleri için feda edebilmeyi ve başkası olmayı
bilebilmeleri gerekiyormuş….Sevdiğiiim sakın gülme!! Lütfen..evet burayı hızla geçiyoruz..
şimdi
ben bir mukayese yapacağım tamam mı ,dikkat et bak!!!mesela Eski Mısır’da bir
kişi ancak öldükten sonra ölüler diyarına yolculuk için törenle ölüler kitabı
talkımı yapılıyor… şamanlıkta da bu aynen böyle..Tibet budizminde de ölüm
anında üç gün süren ölüm ötesinde ruha yardım kitabı bardo okumak var.. aslında,
nasıl ki ,şaman veya rehber mürşitler daha dünyada insiye olurken, ölmeden
evvel ölmeyi deneyimleyerek öğrenmişlerse, onların artık vazifesi burada, başaramadan giden herkese de yardım etmek oluyor.. bu kesin,net bir görev..
asla değişmiyor ..yani yolu bilen,
diğerine RA ‘NIN KAYIĞI –yeraltı
kryon kayıkçısı-BE TEKNESİ oluyor..
bir
Tibetli rahibin ölmeden evvel ölme insiyasyonu ise tapınağın yeraltındaki en
gizli mezar odasında yapılırmış.aynen mısırdaki büyük piramitin içindeki taş
tabutta bu işlemin gerçekleştirilmesi misali.. burada da kişi taş setin üstünde karanlıkta üç gün
kalırmış..çıkmayı başaran nadir kişi ise ,yaşayan ölü-tanrılık makamına
erişirmiş..
*Sevdiğim,
üç kitapta da sır olan şeyi yazıyorum bak!! Bu yeraltındaki
gizli yerde insanın ilk atası uzaylı
erkek ve kadın atalarının türbesi var.. insiyasyonlar orada oluyormuş..yani
ramtha, sürekli uzaylı tanrıların kontrolünde
olduğumuzu anlatıyor..bunu sadece en
tepedeki rahiplerin bildiğini de aktarıyor.zaten sümer enki ve hint destanları da
olayı böyle anlatıyor.
YARATTI YARADAN,YARATTIĞINDAN KENDİ SÖZÜNÜ..
YARATTI YARADAN,YARATTIĞINDAN KENDİ SÖZÜNÜ..
DİL,KALP,ELİ
İLE BİLDİ KENDİ ÖZÜNÜ
Budizmde ilk önce hiçbir
şey yoktur..tanımsız ve şekilsiz bir öz vardır ki, bu her dinde
aynıdır..daha sonra ilk beliren aşkın kuvvetle BRAHMA denen öz ruh tezahür eder.. o her şeyin özünde vardır..daha sonra her şeyi kendinden kendine
zihninde tezahür ettirerek çoğaltır..budistler bunların her birine bir tanrılık
atfetmişlerdir..hint de milyonlarca tanrı vardır..budizmde ise, tesbih sayısı olan 108 kutsal sayıdır..
Biz Müslümanlıkta
tanrılar yoktur..daha soyut olan esmalar
vardır…onlardaki tanrı panteonu kavramı yerine rica ül gayb vardır..aslında aynı şey olsa da, anlam ve maddi
kullanımları farklıdır..atalar kültü ve tüm pirlerin isimlerini her ritüelden
evvel veya sonra sayıp onları anmaksa hepimizde ortaktır..eski mısır da bir kişinin adını bilmek
demek,ona her konuda sahip de olmak demektir.. o yüzden de
dervişlerin bilinen maddi adları yanında kimselerin bilemeyeceği mana
isimleri-mahlasları da olması mecburdur..
b-rahma ve brahman benim için atamız İbrahimle ilişiktir.. rahmanı yani babalığı semboller..yaratılmış her varlığa kol kanat gerilip, rızıklandırılmasını ve herkese kendi geleneğine ,içinde olduğu koşullara göre hitap etmeyi anlatır..
budizmde
,tabiat ve dünya rızkı düzeni olan MİKAİL
melekteki KA enerjisi, ilk kuvvet olan yaratımla alakalı sayılıyor..KA ve Kİ
aynı şeydir..o yüzden de yahudiler Mikail meleki severler ve ondan bilgi
aldıklarına inanırlarmış..
Kadim Mısır’a kendi halkının verdiği ad Hem-Ta’dır..
bugün henüz nedenini bilemesem de İbrahim Atamızın ; Mısır’daki kutsal şehir olan Annu ile yani kutsal kitaplardaki On, Yunancada ise adı Heliopolis (güneş kenti) şehri ile bir bağı olduğunu biliyorum.. belli ki bu kendini bilme okulları olan İDRİS nebiden dolayıdır..her ehli tarik o yüzden Mısır’a sultan olmak ister.. işte İbrahim milleti olan türklere de islam ancak bu yolla sevdirilip kabul ettirilebilmiştir..
Şahın avazı turna denen bir kuştadır
Asası nil deltasında
Hırkası bir derviştedir
Enok’un kitabına göre ; İb: Nibiru hanedanının üçüncü kralı olup, ona An-İb kraliyeti unvanı verilmiştir... İbru: Arkabad’ın torunu, kutsal kitaplardaki Eber (İbrahim’in atası). İbru-um (İbruum): Nippur ve Ur’dan cıkmıs rahip/kraliyet ailesının oğlu, kutsal kitaplardaki İbrahim olmuştur...
Sevdiğim şimdi de budizmde tek önemli şey olan 3. Göz ilmine geldik.. okuduklarımdan anladıklarım özetle şudur..meditasyonlarda iki gözde ,iki kaşın arasındaki tek noktada sabitlenir ve bir edilir, oradaki iç öz gözü uyandırılmaya çalışılırmış..tabii ki bunu başarmak uzun yıllar emek ve riyazat isteyen bir şeymiş.. hintli insanlar alınlarına sandal ağacı macunu veya kırmızı renkli boya veya TİLAK adında bir sembol yapıştırırlarmış..kişi bunu kendi kendine yapamaz bunu, ona gurusu uygularmış.. kişi henüz hamsa, 3. Göz yeri yukarda olurmuş.. zamanla ustalaştıkça iki karşı arasında karar kılsa da, bazen 3. Göz yeri değişik yerlerde olabilirmiş diye yazmışlar..
TİKA genelde evli kadınların kocasına itaati için takılırmış..çünkü 3.gözü açılan kadın,ruhsal yönetimin HİPNOZUNA –RABITASINA gireceğinden dolayı,kocasına itaat etmez, erkeksileşip, kadınsı özelliklerini yitirmeye başlarmış…o yüzden de gurular kadınlara 3. Gözleri açılmasın diye tika takar. kocası ölen bir kadın, artık ailesine bakması gerektiğinden bu tikayı çıkartırmış.
Hintliler sabırla 3. Gözlerinin açılması için meditasyon yaparken,bazı
tibetli üst düzey rahiplerse bunu ameliyatla U şeklindeki bir mille hemen yapabilirlermiş ..oysaki aynı yöntemi Hintlilerde
bilse, asla buna tevessül etmezmiş.. okuduğum 3. Göz kitabında bu ameliyat var
Sevdiğim.. yeniden bedenlendiğine inanılan ve zaten duru görüsü açık olan rahip,
üst düzey için yetiştirilirken geleceğe aktarıcı olarak seçilmesi yüzünden ona bu ameliye yapılıyor…bazen
bilmemiz gereken şeyler bize,”ilim çin’de
olsa gidin onu alın,ilim müminin yitik
malıdır” hadisi ile haber verildiğinden dolayı,ilgili olanların, bu konudan
kendilerine çok şey alacaklarını umuyorum…
HU…HÜVE..ESMA-İLAHLAR-TANRILAR
MİTOLOJİSİ SANAT TARİHİNDE HARFLERİN SEYRÜ SÜLÜĞÜ
GAYIN Harf değeri 1000... Hurufi alfabesinde gayın bulut demekmiş ki, bence ebcedine en yakışan resimde bu ganilik var..…peygamberimizin atının adı da Sehab yani Karabulutmuş….küçükken başının üzerinde bir gölgelik misali duran beyaz bulutu da hatırlayalım lütfen. .nasıl ki Şamlı rahipler O’nun gelen peygamber olduğunu o buluttan dolayı bilmişlerdi; bugünde, pc lerimizde ki bulut programları ile pek çok anlayamadığımızı, hatta ricaül gayb yönetim sistemini ve bilgi data bankasını belki bir nebze idrak edebiliriz diye umuyorum..
GAYIN Harf değeri 1000... Hurufi alfabesinde gayın bulut demekmiş ki, bence ebcedine en yakışan resimde bu ganilik var..…peygamberimizin atının adı da Sehab yani Karabulutmuş….küçükken başının üzerinde bir gölgelik misali duran beyaz bulutu da hatırlayalım lütfen. .nasıl ki Şamlı rahipler O’nun gelen peygamber olduğunu o buluttan dolayı bilmişlerdi; bugünde, pc lerimizde ki bulut programları ile pek çok anlayamadığımızı, hatta ricaül gayb yönetim sistemini ve bilgi data bankasını belki bir nebze idrak edebiliriz diye umuyorum..
Gayın Ayın misali göz de demektir..ama
gayının gözünün üstünde bir nokta göz vardır..işte bu 3. Gözdür..ne
çalışmayla,nede ameliyatla hakikatte ele geçer..onu açan ve delen sadece
HÜDÂ'NIN HİKMET KURŞUNUDUR.. 3. göz Hüda'nın nefesinin girdiği ,hikmet gıdası ile
kulunu rızıklandırdığı yerdir. hakikat ilmi ledün budur..ne okuyarak,ne ibadetle
ele geçer..
en eski minyatürlere bakarsanız bulutların aslında ejderha olduğunu anlarsınız.. islam Selçuklu sanatında çok kullanılan her motifi diğerine bağlayan rumi deseni de aslında ejderhadır..tüm zencerek ve geçme motifleride daima yılan dır..bu genetik zincirimizi, bilgilerimizin kollektifini bize anlatan en mükemmel semboldür..
en eski minyatürlere bakarsanız bulutların aslında ejderha olduğunu anlarsınız.. islam Selçuklu sanatında çok kullanılan her motifi diğerine bağlayan rumi deseni de aslında ejderhadır..tüm zencerek ve geçme motifleride daima yılan dır..bu genetik zincirimizi, bilgilerimizin kollektifini bize anlatan en mükemmel semboldür..
Asya ezoterizminde ejderha bilgeliği en üst
seviyedir..zaten yılan ejderha olur,ejder
ağzından çıkan ateşle yanarak kül olup ânkâ kuşu olur ve ânkâ da
buluttan farklı değildir..çünkü adı var
ama cismi yoktur..âmâ daki bulut,buluttaki âmâ gibi..bir bulutu elle tutamazsınız..o hava boşluğu gibidir ama ,içinde her ilim her
bilgi, her ses, her koku, her suret kayıtlıdır. ancak bulut programı size
yüklenirse ve şifrenizi girerseniz ,sadece size özel olan bilgiyle
donanırsınız. ne kadar?..o an lazım olan, kaldırabileceğiniz kadar..
Gayın GANİ İSMİ ŞERİFİ gibi en zengin olandır..gına dır..bir şeye son zerresine dek doyunca, gına ve peşinden ikrah gelir...aşkta da gına vardır..aşıkla maşuk geriye çekilir..özlem ve hasret tekrar devreye girinceye dek ikrah devam eder.. Seven Sevdiğinden, Sevilen Sevilmekten aslında hiç usanmaz..ama devranda işler böyle işler vesselam..
Geçen gün Jüpiterin yükselişi filmine gittim..matrixi yapan kardeşlere aitmiş..yine aynı şey vardı..dünyalıları yaratan uzaylı tanrıların üstümüzde hak iddia edip bizi hasat etmek istemeleri ve mirasını yeniden reankarne olarak devralan ,dünyayı kurtaran- dünyanın sahibi olan isis anne vardı.filmi salonda tek başıma izledim,.tek kişi olunca filmi açmadıklarından, iki bilet alıp kendime salonu kapattım.. bendesenden başka kimse yoktu :).. kendimde çok enteresan şeyler yaşadım Sevdiğim…gülümsedim..
gece yatağıma girip karanlığa gözlerimi kapattığımda, bir anda alnımın plakası içinde yazılımdan bir insan sureti çizildi..sonra yazılım infilak ederek suret dağıldı..
15 şubat Pazar..kitlesan yayınevinden Şükran hanım ,Orhun baba ile beni bir anmaya davet
etmiş.. öğlene ,Fener’de Tahir Efendi camiindeyiz.. A. Yivli efendi için Kur’an
var.. camiinin imamının o kadar net, o kadar pürüzsüz sade ,dupduru bir okuyuşu var ki
anlatamam.. tektaştaki tüm Karababalılar burada…burası
uşşakilerin yani aşıkların mekanı imiş..artık bir aşık olmayıp, ilimle
gittiğimden dolayı, ilk defa bu sene Seven ile Sevilen arasında bir zuhuratım
ne yazık ki olmadı Sevdiğim. .ama buraya davet edilmek ve bilmediğim aşıklarla
bir olmak, bana halen gizlice sevildiğimi de anlattı ki, çok mutlu oldum.. teşekkür
ediyorum..artık çok yorgun bir aşk savaşçısı olarak kanatlarımı kaybettim
biliyorsun.. ne uçabiliyor, ne yürüyebiliyorum..sadece Seni bekliyorum..
16 şubat …bugün bizim Sevgili günümüz..
16 şubat …bugün bizim Sevgili günümüz..
nur cihan
16.02. 2015
nuralem7@hotmail.com