16 Şubat 2015 Pazartesi

30 (O’tuz) KUŞ ,30 HARF OLAN ÂNKA ‘ NIN RÜYASI MASALI 19

30 (O’tuz)  KUŞ ,30 HARF OLAN ÂNKA ‘ NIN RÜYASI  MASALI  19

Merhaba Sevdiğim ve Merhaba..bugün yine çok zor bir masal yazacağım.. bazen her şeyden bunaldığımda kendimi şöyle hayal ediyorum.. bir dağın en zirvesinde dimdik duruyorum.. ilahi nefha -rüzgar her yandan esiyor…hiç tepki vermeden,içimden gelip geçen hiçbir bilgiye takılmadan, sadece rüzgarın içimden geçişine izin vererek onu izliyorum.. sessizim.. çok derinim..sabitim çünkü ben merkezdeki noktayım.. yokum... varım.. bilmiyorum.. biliyorum.. nefesi, rüzgarı, hava balonu zerre kürelerini-hikmeti boş vermeyi  öğreniyorum…hiçbir bilgiyi yaşamayı veya ölmeyi talep etmiyorum.. hem içindeyim hem dışında.. düşüncelerim, düşüncelerin.. hislerim hislerin.. Seni Sevmek çok yorucu.. Senle yürümek, öle öle ölümsüzlüğe yol almak...

Sevdiğim..bu iki hafta neredeyse her gün sabahtan akşama Hind ve Tibet Budizm öğretileri okudum.. dolayısıyla,daha evvel okuduğum ,izlediğim her şey de anında hücum ediyor.. PK adında olağanüstü güzel bir hint filmi izledim ki;tanrıları, dinleri, mürşid guruları  çok acaip hicvediyor.. ve hepsi baştan sona doğru..film ,her şeyi yaratan  tek bir Tanrı’yı anlatıyorken,birde, guru-mürşidlerin-siyasi din devlet adamlarının  yarattığı kendi sayısız tanrılıklarını da gözümüze sokuyordu..  filmde kendimizi bulduk ki, bende halen bu durumu yaşayan biriyim….


yeni idraklerim  bana ağır geliyor Sevdiğim.. neden bu şey benim başıma geldi, neden normal ev kadınları gibi süslenip, gezip,hava atıp ,hayatın tadını çıkartmıyorum ?. neden bu kadar okuyorum?. kimselerin, hele ki benim gibi gerici-hor görülen –örümcek kafa örtülü-  Müslüman kimlikli, yaşını başını almış  tahsilsiz ,her ilimden bihaber bir ev hanımının böyle şeylerle uğraşması çok acaip değil mi?..neden bunları başkaları düşünüp yazıp kaydetmemişler?.. tüm vebal ,günah bana kalsın diye mi? bilemiyorum.. yada söyleyemeceğim sebebimden dolayı vazifem olduğu için mi?.. kaybedecek hiçbir şeyim bırakılmadığı için mi?.. dünyada hiçbir şeye sahip olmama izin verilmediğinden mi?.. bil ki, artık bu durumuma  inadımdan ağlamıyorum bile !!


ama bazı geceler bu yaptığım işin ağırlığı yüzünden cahilliğimin tüm utancı ile çok ağlıyorum J ve tevbe edip, yaratanımdan özür diliyorum..bunların benden olmadığını söylüyorum.. efendimden dolayı bu şeyler başıma geldi.. bir ikimiz biliyoruz..

ben putlar yapıp, o putları satan ve sonra da eline baltayı alıp o putları tek tek kıran birine zimmetliyim..bana kimsenin hiçbir şey öğretemeyeceğini  biliyorum .. mürşidimin buna asla izin vermeyeceğini de..harfleri böyle nasıl sevdim bilmiyorum.. belki de harfler benim putlarım oldu..esmalar dahi oluşmadan evvel ilk evvela harfdiler..onları yazarak kırdığımı sansam da ben, okuyarak ve düşünerek de put kırabilirim..gittikçe putlar konusunda uzmanlaşırken, yaptığımın şirk olmadığını ,istenen şey olduğunu  anlıyorum.. vazifemi  mükemmel yapmalıyım. verilen iznimin son nefesime dek ,”her nefeste,bir av avlama” ilim oku olarak kullanıldığını da biliyorum.. hala kıskancım.. her ne kadar aşkımızın bittiğini, sensiz hayatımı sürdürebildiğimi sürekli Sana yazsam da ,hakikat öyle değil…inadımdan,  gururumdan öyle söylüyorum..

Sevdiğim .. ENOK’UN KUTSAL KİTABI na bakalım mı?. dendiğine göre ,Hind destanları dünyanın en eski kayıtlarıymış.. ama Sümerli Enok’un kitabına bakınca işin öyle olmadığı ortaya çıkıyor…şimdi biz bunu neden yapıyoruz sevgili masal çocukları,. evvela bunu özetliyeyim..

Şu sıra tüm modern teknolojik  dünya denilen biz- hz aklı maaş Google dininden olanların ,internet rabıtası şunu ifşa ediyor..geçen hafta İzlanda’da resmen onaylandığı gibi, tüm dünyada, bilhassa çok tahsilli kişilerde paganlık hızla yayılıyor.. şamanist ve şaman olmak, kabala ve okült-sihir-büyü bilmek modası bir çığ gibi büyüyor.. islam tasavvufundaki esma çalışmaları ise bunlara harmanlanıp, çok bilinçli bir şekilde sihirle bazı güçleri elde edip,harekete geçirmek için kullanılıyor.. üstelik  güya efendiler de buna dahil?! .. kimse  saf haldeki yalın hak dinleri sevmiyor ve red ediyor.. dünyadaki tüm kötülüklerin ,savaşların,kardeş kavgalarının,aç gözlülüklerin,sen ben kavgalarının da bu vahiysel dinler ve peygamberlerinin yüzünden çıktığına inanılıyor ki, iyice idrakle okunur araştırılırsa, bunun hakikat olduğu da görülecektir..peki yaratan barış, huzur, birlik sevmiyor mu ve neden? Bunu kimseler açıklayamıyor ne yazık ki…


yaratan neden bizden bu derece nefret ediyor peki?..neden birbirleriyle aynı olan bir kitabı sürekli yeni yorumlar ekleyerek güncelliyor ve sert kurallar getiriyor?!. ..insanların kesin hükümlü kurallara uyamayacağını bildiği halde neden bunu bizden istiyor?!! inananlarına her şeyi kısıtlarken ,her şeyi serbest -sefa yaşayanlara ise vermediği hediyeyi,zenginliği, lütfu bırakmıyor ve onlar, genelde bu dinlerin yöneticisi ve ülke ekonomiden mesul konumda oluyorlar.. işte gurular - mürşidler - din alimlerimizin ve ülke liderlerimizin dini kendi siyasetine, tarikatına, kendi paganlıklarına sürekli yontması sonucu ne yazık ki, derin devlet içinde derin tarikatlar ve derin terörler konuşlanmıştır.. hele bugün islam ülkelerinin ve kendi ülkemizin içler acısı hali korkunçtur.. çağdışı bir sürü zibidi mahluk güya islam askeri gibi davranıyor.. bu iğrenç yaratıklar son derece cahil,uçkur düşkünü tehlikeli bombalardır.. bazıları kısa yoldan şöhret için ehli tarik olup, sadece  cepleri ve iki bacak arasındaki nefislerinin peşindedir.. tv,basın,magazin bunlarla kaynıyor.. sanki bu süprüntüler; ahaliyi dinden imandan ve kırıntısı bırakılmış  son imanlarından da etme  vazifesine  kullanılıyor..

dolayısı ile daima “ALİ yazar ,VELİ bozar” olmuş ,gidiyor..


hepsi sen ben derdinde.. hepsi her yoldan geçip,her haltı deneyimleyip dibine erip şöhretten kesilince sufi olup, efendilerinin  el altı müdahelesi ile aniden pirler, babalar, saygın ruhani erkek ve kadıncağızlara dönüşüyorlar.. yani senelerce din bu diye öğretilenler ,şeriattan kafalarını kaldıramayanlar hiç göze gelmez- sürekli hakarete uğrarken ,bunlara deniyor ki; hadi bakalım kerata yaptığında yanına kar kaldı ,sen şimdi sütten çıkma ak kaşıksın, meydan senin.. kalk oyna, çal söyle sen oyna”..

o zaman, her şeyi yaratan,
kendisine inananları daima korkutan, cezalandıran O saf olan Tanrıya ,kocakarı imanı ile artık kim inanır ki?
öyleyse  şimdi, beni bu dünyada temizleyen, en yüksek konumda birdenbire  yaratan bu dünyevi tanrıya ve onun ailesine kul köle olmaz mıyım?!! İşte dünyevi ruhbanlık olan tanrılar ekolü aynen böyle çalışıyor..her ne kadar islamda ruhbanlık yok deseler de,sonradan uydurulan islamda ruhbanlık öyle bir var kii, yalandan kim ölmüş de, ruhbanlarımız ölsün değil mi?!!


ülkemdeki ehli şeriat ve ehli tarikat liderlerinin sen ben kavgası, birbirlerini asla beğenmemeleri, bir araya gelince sohbet dahi edememeleri, muhabbetsiz sevgisiz,kin dolu oluşları ,sürekli yalan söylemeleri  (ki, islamda kesin yasak olan şey yalan söylemektir mesela) ..ve tapındığımız bu kimliklerin öğrencileri olarak, aynen onlara uyarak, islamı iğdiş edişimiz çok acı değil mi?  Allahımızı ve peygamberlerimizi,  kendimizin yaptığı fiillerle yontmamız reva mı peki?.  kim kalıcı ki?.. herkes neye sahip olursa olsun ölmeyecek mi? ..hayatlarını yaşayan tanrı gibi geçiren bu adam ve kadınlar bunların hesabını nasıl verecek pekii?

Sevdiğim inanıyorum ki  ,bu genel din liderleri hakikatte ne tanrıya ne peygamberlere aslında inanmıyorlar.. onlar kendi tanrılıklarına ve yetkilerine tapınıyorlar.. kendi ailelerinin çıkarı için mümkünse her kanunu,her durumu yontabilirler.. onlar kadar dönek olup, yalan söyleyen yok..neden o kadar yalan söylediklerini anlamıyorum.. ama biz öğrenciler, daima onların tekamül ettiklerine inandığımızdan dolayı, özelde başka, umuma başka olduklarını çok ala biliriz!..işte aşk ve sadakat esas bu devrede lazımdır ..kalıcı olmak  sadık olmakla eştir.. son hesap kitap sağlamasındaysa bir sen kalırsın  mesela..

TİAMAT  GENETİK  YILAN
Evvet nerde kalmıştık?..okuduğum  sümer li ENOK’UN KİTABI bilgilerinde. bu kitapta biz dünyalıların, aslında uzaydan gelen başka uygar varlıklar tarafından, laboratuvar ortamında, deneye yanıla yaratıldığımızın bilgisi var..yani aslında biz dünyalılar,uzaylıların tüpte dölledikleri suni eklenti –köle yaratıklarızdır.. ve bu kitap,Tanrı EN Kİ ‘nin ellerinin temiz olduğunu anlatmak için seçtiği EN OK adlı yazıcıyla ,sözlerini , lapis lazuli lacivert taşına, ucu elmas kristali misali bir kalemle-ışınla yazdırmasıyla ortaya çıkıyor.ve bu yazılan tabletleri bir sandığa koyuyor tanrı Enki..vakti gelince de bu sandığın bulunup açılacağını, içindeki, insanın yaratım hakikatini ise herkesin bileceğini yazmışlar..(EA-ANU –yaratıcı anababa tanrıdır....büyük oğlu ENLİL gök tanrıdır (Osiris=horusra)..küçük oğul EN Kİ yeraltı tanrısıdır (Set) )..

Şimdi buradaki anlatımlar geçen yıl okuduğum Türklerdeki taş inançları kitabında ki gibi; yeryüzü yaratılmadan başlayan yıldızların, gezegenlerin ilk maddeleşme  ve etkileri olan astroloji ilmine dairdir.. zamanla bu bilgilere maddeleşen suretler  hikayeleri ile birlikte eklenerek, her biri birer tanrı, birer mitoloji kahramanı olmuşlar… mesela dikkat eden var mı bilmem, ben şunu tesbit ettim. .başlangıçtan beri her ülkenin ,her dinin kendi mitolojisi olmuş.. tamamı da, yaratımdaki göksel olayları anlatan tek bir hikayenin, o ülke şartları ve tarzlarına göre yeniden yorumlarından ibarettir.. bugün internet sayesinde hepsine bir tıkla aynı anda ulaşıp okuyarak, görsellerine bakabiliyoruz.. bu çok büyük bir nimet.hiç bir çaba sarf etmeden bize verilen bu cem bilgisi, aslında bir devrin bittiği ve hasat edildiğimizi de anlatır değil mi?

İşte bendeniz şunu fark ettim ki; mitolojiler roma pağanlığı ile bitti.. sonrasında yeni mitolojiler üretilemedi..yeni masallar yapılamadı..mesela 1001 gece masallarında Harun Reşid öykülerinin ,Mesnevideki hikayelerin, Beydaba’ daki bilgilerin hemen hepsi Hind kutsal kitabı vedalarından alınmadır.. tüm dünya üç aşağı beş yukarı hep aynı masallarla uyur ve büyür.. Roma pagan inancı sanılan oysaki Mısır’a ait olan horusRA kimliği , kolayca hz İsa’ya monte edilmiş ve  Meryem a.s ‘da İsis modeli  cuk oturtulmuştur.. bu giydirmeler yalan yanlış değildir..bu ilmi herkes anlayıp bilecek sanmak sadece ahmaklıktır..
Sembolleri olduğu gibi ,ilim için kullanmak başkadır,onları kendine mal ederek,kendine bir tanrısallık atfetmek çok daha farklı şeylerdir..  adı insan, anlamı nisyan –isyan olan biz varlıklar böyle olagelmişizdir... o yüzden birilerinin bizi daha fazla kandırmaması için, bizlerde bu ilimleri bilmeye mecburuz..ilim ve bilginin olduğu yerde korku barınamaz..


 alemlere rahmet olarak gönderilen bizim peygamberimiz Muhammed Mustafa  ile birlikte,  O’nun yazılımı olan en son kitap Kur’AN’da   geldi..yani madde=mana birlikte zuhur etti.. ne ilginçtir ki,tüm efsaneler,mitolojilerin üretimi de tamda o anda kesildi..  ...O’nun da başına tüm peygamberlerin başına gelenler gelmiş ,ailesi ile birlikte en yakınlarınca ve yetiştirdiklerince yavaş yavaş silikleştirilip yok edilmiştir. arap paganlığı-kabile aile gelenekleri hızla hortlamış, kadınlar tekrar arap kabile yaşamına itilmiş ve  bu islama çaktırmadan yavaş yavaş giydirilmiştir.. işte bu yüzden islam hiçbir zaman çıktığı yerdeki değişimiyle sevilip kabul edilmez..arap müslümanlığını nedense kimse sevmez.. hele ki ehli tarikat türkleri …



ENOK kitabına göre, ilk bilge öğretici komutan sudan çıkmış olan, yunanca OANNES-BALIK ADAMdır.. bunlar balık giysilidir.. bugünkü papanın ve bizim uzun sikkelerin ve kahinlerin(Şems’in tacı gibi)  başlıklarının ilk halidir.. manada halen kahinler bu sivri külahları giyerler ki, tüm efsaneler ve çizgi filmlerde böyle anlatılır.. bu balık adamlara dünyanın her yerindeki kaya resimlerde rastlanır. onlar gittikleri yerlerde tarımı, hayvancılığı, bilmeyi, astronomiyi öğretmiş ve sudan gelip yine su yolu ile gitmişlerdir..Şems’in aşk ilmini öğretip bir su kuyusunda yitişi gibi…

Bu kitaba göre, uzaylı varlıklar, türlü denemelerden sonra elde edilen ilk Adamu’yu bir türlü kendisini tekrar edecek yaratımda üretemezler..ve yaratıcı uzaylı varlık A’NU, suların dişil pirensibi olan Ti Amat canavarına 2 gen daha ilave ederek onu Adem’in neslinin üretim –yaratım fabrikasına dönüştürür.. yani Ti Amat  Adamu’un üreyebilen ilk dünyalı karısı Havva’sı olan  DNA ZİNCİRİDİR .. …o halde Havva nefs,gen bilimi olan yaratım ve hayat merdiveni-kendini bilmek de demektir..

ENBİYA SURESİ 30:İnkâr edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken bizim, onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı?

BİLDİĞİMİZ GİBİ;Osiris!in kardeşi Set tarafından 12 parçaya bölünen  ve savrulan vücudunun üreme organı Nil nehrine düşmüş ve onu Oannes adlı balık yemiştir..dolayısı ile yaratım sulardan olur..eril su olan tuzlu su,dişil su olan tatlı su ile birleşince balık dirilir ,ruh-hayat bulur ve doğru denize ,vatana döner.. bu Yunan mitolojisine şöyle geçmiştir..*Satürn-Kronos, kral babası  Uranüs -Uranos'u devirirken, bir orakla babasının cinsel organını keser…Kesilen organ denize düşer ve oluşan köpüklerden Afrodit-VENÜS  doğar.bu durumda güzellik,cazibe ,aşk dersleri olan nefs bilgisi Tiamat,Adamın karısı oluyor . 



Balık;  babaya dönmek olan= erlik suyu olan ruhun, ayağın, makamın simgesidir..  balık Hristiyan sembolü olup,hz İsa balık burcu zamanda dünyaya gelmiştir .. astrolojide son burç olduğundan ,kişinin yaratımı ve yaratımın sonunda başladığı suya dönüşü yani, dairenin tamamlanışı ile ilk burç da balık  demektir..

balık  NUN  demektir..İsis’in ve Şi’ra yıldızının sembolü 50 rakamıdır.. sezgidir… tasavvufta mürşid arayan adaya “balık pazarına git, bol tuzlu balık ye!” denir.. yanii,her mürid aslında avlanan bir balıktır ve her balıkçıda ava çıkmış mürşiddir..hz Mevlana der ki “bilelim bilmeyelim ,hepimiz Allah’ın denizinde ,onun ağının içinde yakalanmış balıklarız”..


İNSAN’IN, kendini  var olan vardan ,kendi TOHUMUNDAN YARATIŞI
. Osiris’in belkemiği-djed sütunu, satrançta ki şah taşıdır.. O bir tanedir..ve herkes olmasa da ER’kes O’nu korumak ,bilmekle yükümlüdür...işte O, alemin kutbu olan demir kazıktır....Afrika Dagon kabilesindeki insan tohumu sembolü balık NOMMO GEMİSİ O’dur..her demir mili olan kutup, bu alemden göçerken, O’nunla birlikte alemin kıyameti kopar. ve yeniler, yeni kutbun nefesi, rahmani dölleri ile tohumlanır, nefeslenir.. hüüüü..

*Sevdiğim..ben Enok’un kitabını yazıp çevirenlerin manalarını sevemedim..itici buldum.. o yüzden de şimdi Hint ve Tibet  öğretilerinden araştırdıklarıma geçiyoruz..

Bu hafta Hint PK filmi yanında Ramtha adında bir yazarın üç kitabını okudum(3. GÖZ,HERMİT,BEYAZ KİTAP).bunlardan derlediğim bilgileri bizimkilere cem edeceğim.. bizim tasavvufun orjinalini burada buldumsa da bazı yerlerdeyse ayrılıyoruz.. işte ,o ayrılıklar neden olmuş anlamaya çalışıyoruz lütfen..

budizmin sadece zihne yönelik, zihin konsantrasyonu üzerine kurgular olduğunu, zihin yani düşünen aklın eril olduğunu da anladım.. zaten budizmin içinde kadın yok..aşk-cinsellik asla yok..muhabbet sevgi yok!! kadın cahil, gerilik gibi bir şey ..belki de kadın, duyguları anlattığından dolayı, gerçek bir Budist için zararlı bir aşağı  çekicidir.. erkek egemen olan sarı şapkalılar Budist tarikatı çoğunluğu temsil ediyor.. bazı rahiplerse, ermenin ancak kadınla evlenerek başarılacağına inanıp, çok az sayıya sahip olan kırmızı şapka tarikatını kurmuşlar.. bu kırmızı şapkalılar da kadın ve erkek rahipler varmış..

Erginleşerek erdirilen Kişilerden, cinsel enerjisi olan Kİ’yi ; aşağı aleminden yani,kuyruk sokumundaki hazine-i genç bekçisi  kundalinisini uyararak, onu, beyninin tepe çakrasına fırlatıp ,oradaki tacı şerifinde çiçek nurlarını rengarenk açtırtıp ,kendi  bahçesinin  bahçıvanı olması umulurmuş.. ee bu iş çok disiplin isteyen ve kendi kendine kalarak yapabileceğin bir şeydir.. başında dır dır bir kadın, vır vır çocuklar ve sürekli tüketen bir hayat nasıl takkenden yıldızlar açtırabilir ki?.. işte bizim takiyeci Müslümanlar bunun yolunun hilesini de kolayca bulmuşlar .. ne yapmışlar?. dantelden yapılma namaz takkeleri olan kipa larının tam taç çakrasına bir yıldız motifi örmüşler J.oysa eski pirler, tacı şeriflerinin tepesine bu gül-terklerini kendi manalarındaki işaretlere göre çizmişlerdir.. yani aslı ile görünen daima farklı oluyor ..yüzlerce yıldır yeni bir yıldız motifi çizen bir pir gelmediğinden, belki de o sistem kapandı bilemiyoruz..

bir Budist için her şey zihin yani düşüncedir..zaten  Uygur Budizm merkezinde doğup ,büyüyen, Nakşibendilikten yetişen hz pir Mevlanamız da ne der?. ”ben düşünceyim” değil mi? evet hakikat aynen böyledir. .bizler düşüncelerin yani zihnimizden gelip geçenlerin bedenlenmiş illüzyonlarıyız.. Budist rahip sürekli meditasyon yaparak zihninde egemen olmaya çalışır.. çünkü düşünce en hızlı yaratıcıdır ve düşündüğünü anında bedenlendirebilir, dilediğin her yere o anda gidip  gelebilirsin.. bizde bu işe  tayyi zaman tayyi mekan denirken, onlar astral seyahat der... buna en güzel örnek Belkıs’ın tahtını göz açıp kapamaya Yemen’den Filistin’e getiren vezir Asaf’dır.. Asaf’ın kabri Semerkant’ta imiş..

zaten biz türklere islamı sevdirenler araplar değil, Horasan erenleridir.. Buharalı, Belhli mistiklerin  hemen hepsi  Uygur türk budizminin, en merkezi noktalarındaki kendini bilme okullarında çok sıkı terbiyelerden geçmiş, sonra islam olmuş mistiklerlerdir.. ve genelde bakınız; ilk dönem türkmen dervişlerine çoğu bekardır ,gezgindir..budist rahiplerin her eşyasına onlarda aynen sahiptir.. keşkülü fıkara  tası dahi bizim değil, budistlerin eşyasıdır.. halvet odalarındaki askı ipler ,asalar vs hep onlardan gelen adetlerdir... HorASANlı  ilk gezgin dervişanın  bazıları hayatının sonuna doğru  çok az süreliğine evlenmişlerdir..

o devirde çok fazla  keramet olması ise; bu Budist kökenli -şamanlık da bilen- ilk islam dervişlerinin yaptıkları aşırı riyazat ve bedenleri üzerindeki sert disiplinleri ile keramet sergilemelerinden ibarettir.. bu tür şeyler  hind fakiri yogiler ile Budist rahipler için kolay şeyler olup, maddenin fizik=enerjiye dönüşümüyle açıklanabilirmiş ki, kitap öyle yazıyor.. yani bir Budist rahip, asla, Hind halkından türeme  Yahudi Kabalacıları gibi sihir ve büyü ile maddeye nüfus etmeye çabalamaz, bedenini terbiye edip, ruhunu serbest kılıp, ruh enerjisi ile her eşyaya nüfus ederek madde=enerji kuralları ile bunları yaparmış..




Hintli –tibetli rahipler belli eğitimlerden sonra
, gurusunun denetimiyle,  dağ içinde ,IŞIK ALMAYAN bir mağaranın iç odasına halvete girerler.. taşla açılıp kapanan bir penceredeyse  iki günde bir konan saf dağ suyu ile, bir avuç kavrulmuş arpa unu vardır.. başka yemek yasaktır.. üzerine duvar örülür ki, dışarıya  çıkamasın.. genelde 3 sene bu halvette sürekli meditasyon yapan Budist derviş, zihninin her köşesine girmeye başlarmış.. letaiflerini  yakarak ölmeden evvel ölüp, ruhunu bedeninden ince bir dumanla, hava olarak çıkartıp, ayrıştırmayı ve bunu kontrol etmeyi öğrenirmiş.. bu hale geldiğinde artık işin zevkine de gelmiş olurmuş…


 “*islam tarikatlarında bugün nadirde olsa halvete sokulan dervişanlar vardır.. bugün halvete girenin nadir olması, adamı halvete sokup takip edecek mürşidin nadiratından dolayıdır..
Unutmamak gerek ki,islam da da en büyük ibadet tefekkürdür.. peygamber efendimizde  ,görevi resmen başlamadan önce ,yıllar boyunca Nur dağındaki Hıra mağarasında senenin belli zamanlarında tüm o devrin HANİFleri gibi halvete –tefekküre çekilirdi..bu halveti kadın ve erkek tüm hanifler yapardı..”

ve bu süreç içinde  Budist rahipler artık her taşın içinden geçebilir, her dilediği yere gidebilir,en gizli toplantılara şahitlik edip dinler, dilediği her işe ortak ve haberdar olurmuş.. bu haldeyken diğer mağaralardaki münzevilerler ve tapınaktaki üst düzey rahiplerle bilgi alışverişinde bulunup ihtiyaçlarını söyleyebilirmiş.. genelde 3 ila 3,5 sene sonra yavaş yavaş mağaradan  çıkan dervişler ,bir iki güne kalmaz can havli ile kendilerini yine mağaraya kapattırır ve artık ebeden taşları üzerlerine ördürürlermiş (süreye bakın lütfen,bizdeki 1001 günlük Mevlevi dedesi çile misali değil mi?)..

rahibin öldüğü anlaşılınca duvar yıkılır ,ceset parçalayıcı rahipler cesedi en mükemmel şekilde akbabalara sunar.. ilk çıkartılan  kalbi ,en baş akbaba gelir alırmış.. sonra karaciğeri ,ikinci lider akbaba ve bağırsaklarla akciğeri diğeri kaparmış... sonra tüm organlar anında sürü tarafından yenirmiş.. akbabalar için en mükemmel yemek bu münzevilerin ermiş bedenleriymiş...ceset parçalayıcı kemikleri toplar, parçalar, taşla havanda ezip, un haline getirirmiş.. akbabalar bunu da yediğinde, rahibin bedeni hızla en yüksek makama, yeniden bedenlenmek veya  sonsuza dek yaşamak üzere gidermiş..

Yaratılmış her şey birbirleri ile beslenir..beslenme zinciri bizleri birbirimize bağlayan en mühim ihtiyacımızdır.. korku korku ile, sevinçler sevinçle, vesveseler vesvese ve fitne ile körüklenerek beslenir.. cesaret cesaretle iktidar olur.. huzur huzurla huzur bulur.. bereket  cömertlikle artar genişler ve akar.. o yüzden de sadece madde de ne yediğine değil, manada da ne yediğine bakmalısın.. fiil-eylem  gıdana dikkat et!!..kimlerle birliktesin ve kimlerle aynı havayı teneffüs edip, onlardan çıkan havayı soluyorsun dikkat et!!unutma ki,  sen sadece et beden değil, o et bedeni tezahür ettiren  yaratan zihninde ta kendisisin!! kendini bil,  kendini tanı artık!! Kendine değer ver ve olman gerektiği gibi ollara izin ver..

İnsan bu aleme hayvan veya bitki olmak için gelmemiştir.. onlar bizim bedenimizde bitkisel yaşam olan iç organlarımızla ve karakteri huylarımızı aldığımız hayvaniyetlerimizle zaten bizde vardır..

sen o bitki ve hayvanın cem olduğu varlık yani insansın…dolayısı ile ,maddi suretinin aslı olan, manadaki hakiki  insan suretine de burada yaşarken-ÖLMEDEN EVVEL ÖLME ile sahip olman lazım.. ancak o zaman insandan insan doğar.. ve herkes ancak kendi kendisini doğurabilir.. zira anne ve babadan doğmak surette insan doğmak demektir… oysa hakiki insana, tekamül ve emekle ulaşılır..

sureti gibi sireti de insan olanlardan olursan ancak TANRI yı anlayabilirsin.. ALLAH’I ANLAMAKSA ZORDUR… Tanrı’yı anlamak kolay olduğundan dolayı, herkes tanrılar icad etmiştir. oysa islamda zihinle kalp birleştirilir ve ancak hakiki  tekamül tamamlanabilir..AKLIN SUYA ERMESİ BUDUR.. İslam tefekkür sanatında tanrılar yok edilir....sadece ALLAH HU vardır.. enel hak diye meşhur olan makamdaysa, seyrü sülük gören her disiplinli talebe tanrıyı kolayca bilir, bulur. .maksat O, EL İLAH OLAN ALLAH daki HU yu anlamaktır.. noktanın içine girmek ve o noktanın içindeki elif olmak, o elifin içindeki 7 noktayı tekrar okumak meseledir ya hani, ondan ..Allah ancak KULUNA VAHYEDER..


zihin olan düşünce aslında âmâ dır..yani tezahür ettirme kabiliyeti yoktur..ama ışık olan nur doğduğunda, zihindeki idealar yaratılmaya yani, tezahür etmeye, var olmaya başlar.. .. .. işte, eski kendini bilme ilminde, bizde letaif denen şeyler (* çakra-nur-ışıklar sistem enerji tekerleri ) ,zihnin her  şehrine ait  bir birim  işlevi olup,AYRI RENK kabul edilip, her birini  farklı renkle anlatmışlardır.. sırsız olan, saf cam da bir şey yoktur. fakat renkli ışıkla dolan saf cam, o renkle o renk olur…

Budistler renkli ışık -nurlara tanrı demişler.. ve bu ışıkların ilk tezahür ettikleri geometriye bir  avatar –tanrı sureti atfetmişler, bu avatarlar da zamanla, sayısız surete büründürülüp durmuştur.. çünkü ,onlara tek bir suret atfedemezsin.. ışık ve gölgenin camdaki oyunun sonu gelmez vesselam..

3.GÖZ AVATARI
zihin -düşünce erkektir (+)…ışık-tezahürse kadındır ( -).... o yüzden doğurgan dişil prensip yaratıcı madde sayılır..yani,zihin olan mana, ışık olan madde ile evleniyor…o halde ilk madde tezahür eden şafakla yükselen ışıktır  ve koyu mavidir....ışık zihinle sürekli birleşerek –vuslat-halvetle yoğruluyor.. buna sâlât etmek de diyebileceğimiz gibi zikr de diyebiliriz.. yani “anın beni anayım sizi “budur.. hatta islam tasavvufçuları buna mayayı muhammedi de der.. ilk ışık olan ilk nura da, hakikati muhammedi denir..

eğer madde denilen şey hareket-devinim-eylemse; o halde ,maddenin açılımı da, aynı bir filmdeki seyr-i hareket gibi olup, bize hayat filmlerimizi gösteriyor değil mi?!.. buna şeylerin icadı da diyebiliriz.. hepsi bizden açığa çıkıyor.. hepsini herkes kendisi, kendinden doğuruyor.. yani herkes sürekli kendisini copy pasted  ederek ,yeni bir algıyla kendisini geliştirip, bakıp, besleyip, büyütüyor gibi gibi..

Tibet ‘te kişiler birbirlerini selamlarken seviyelerine göre renkli ipek eşarp-khata vermeleri gerekirmiş.. zaten şamanlık ve budizmden geçen bir adet  halen bizde de yaşar..ağaçlara renkli kumaşlar takarız (*şaman türklerde bu renkli bezler ;gök tanrılarına beyaz,yer –su ruhlarına kırmızı,yeraltı ruhlarına ise siyahtır..) evet..işte her ipek şal rengin bir anlamı  ve bunu kişinin seviyesine göre sunuş tarzı da farklıdır...mesela bir kişi eğer Dalay Lama ,yani En Değerli Kişi’yi ziyaret edecek olsa, bu selamlama şöyle gerçekleşirmiş..kişi dalay lama nın huzuruna girince,hemen iki elini yere koyarak eğilir ve dilini dışarı çıkartırmış( bizde bu bezgin HE nin ,yorgun bir köpeğin dili dışarda nefes alması ile simgelenebilir..heeH heeH) ..ve o kişi, getirdiği şalı (KHATA), lama nın ayakları üzerine bırakır..

ayrıca bizde suçlu dervişin eşiğe yatıp baş kesmesi ve üzerine basılması ,Tibet'in edebsiz dervişlere uygulanan kanunlarından biriymiş Sevdiğim biliyor muydun?.hemde tüm gün orada eşikte yatar ve tüüm insanlar üzerine basarak geçermiş..

herkes Dalay Lama tabi ki olamaz..hatta yukarıda saydıklarımızın hepsini rahiplerin çok azı yapabilirmiş.. budistler belli tanrıya dolayısı ile bir Allah’a inanmıyorlar..onlar reankarne ve enkarneye inanıyorlar.. aynı Hintlilerin  tekerlek tanrısı çakralar gibi,sürekli devredip yükseldiklerine ve derecelerine göre alt veya üst seviyede varlıklar olarak yine bedenlendiklerine inanıyorlarmış.. mesela dua değirmenleri de çark şeklinde.. bütün gün bu dua değirmenlerini çevirerek sürekli onu anıyorlar.. eğer tekamülünü tamamlarsa bu alemde yaşadığı bedeni ile ayrılıyor ve artık bir tanrıya dönüşüyor.. bundan sonra bedenlenmek için bu kötü dünyasal bir kalıba ihtiyaç duymuyor.. kendi bedeninde kalıyor..



yeniden bedenlenen  yüksek rahipin cenaze töreni şöyle oluyor.. evvela iç organları aynı mısırdaki gibi çıkartılıp kavanozlara konup mühürleniyor..sonra içi tamamen boşaltılıp, içine ve dışına reçine vernik sürülüp, kaskatı olunca, bu defa içi pamukla dolduruluyor. .tapınağın en altındaki bir fırın odada tam bir hafta pişiriliyor.. çıkınca temizlenip, altın varaklarla kaplanıp, giydirilip, tapınağın tanrılar salonunda bir tahta  yerleştiriliyor.. burayı çok nadir rahip görebilirmiş..


Tibet’te arazi taş-kayalık olduğundan ve ağaç da bulunmadığından dolayı ölüler ne toprağa gömülür, nede yakılabilirmiş..o yüzden de onlar ölülerini havaya gömdüklerini söylermiş..ama eğer bir TÛRULKU=YENİDEN BEDENLENMİŞ bir üst seviyede rahip ölürse ona asla ölüler kitabı BARDO  okumazlarmış..tıpkı bizdeki göçen yüksek zevatın cenaze merasimlerinde onlar için fatiha  ve  helallik istenmediği ,onların bize fatiha ve helallik vermelerinin  istenmesi gibiymiş..


aileler reankarneye inandığından dolayı; içlerinden bazıları işaretli doğduğunda ,bunlar belirli bir komisyonca daima takip edilerek eğitilirmiş.. bunlara tibet dilinde TÛRULKU =yeniden bedenlenmiş  denirmiş J..bu türlere  çocukluktan  itibaren çok sert bir hayat sunulurmuş.. çünkü başkalarına yardım edebilmeleri için feda edebilmeyi ve başkası olmayı bilebilmeleri gerekiyormuş….Sevdiğiiim sakın gülme!! Lütfen..evet burayı hızla geçiyoruz..

şimdi ben bir mukayese yapacağım tamam mı ,dikkat et bak!!!mesela Eski Mısır’da bir kişi ancak öldükten sonra ölüler diyarına yolculuk için törenle ölüler kitabı talkımı yapılıyor… şamanlıkta da bu aynen böyle..Tibet budizminde de ölüm anında üç gün süren ölüm ötesinde ruha yardım kitabı bardo okumak var.. aslında, nasıl ki ,şaman veya rehber mürşitler daha dünyada insiye olurken, ölmeden evvel ölmeyi deneyimleyerek öğrenmişlerse, onların artık vazifesi burada, başaramadan giden herkese de yardım etmek oluyor.. bu kesin,net bir görev.. asla değişmiyor ..yani yolu bilen, diğerine RA ‘NIN KAYIĞI –yeraltı kryon kayıkçısı-BE TEKNESİ oluyor..
 
bir Tibetli rahibin ölmeden evvel ölme insiyasyonu ise tapınağın yeraltındaki en gizli mezar odasında yapılırmış.aynen mısırdaki büyük piramitin içindeki taş tabutta bu işlemin gerçekleştirilmesi misali.. burada da kişi  taş setin üstünde karanlıkta üç gün kalırmış..çıkmayı başaran nadir kişi ise ,yaşayan ölü-tanrılık makamına erişirmiş..

*Sevdiğim, üç kitapta da sır olan şeyi yazıyorum bak!! Bu yeraltındaki gizli yerde insanın ilk atası uzaylı  erkek ve kadın atalarının türbesi var.. insiyasyonlar orada oluyormuş..yani  ramtha, sürekli uzaylı tanrıların kontrolünde olduğumuzu  anlatıyor..bunu sadece en tepedeki rahiplerin bildiğini de aktarıyor.zaten sümer enki ve hint destanları da olayı böyle anlatıyor.

YARATTI YARADAN,YARATTIĞINDAN KENDİ  SÖZÜNÜ..
DİL,KALP,ELİ İLE BİLDİ KENDİ ÖZÜNÜ

Budizmde ilk önce hiçbir şey yoktur..tanımsız ve şekilsiz bir öz vardır ki, bu her dinde aynıdır..daha sonra ilk beliren aşkın kuvvetle BRAHMA denen öz ruh tezahür eder.. o her şeyin özünde  vardır..daha sonra her şeyi kendinden kendine zihninde tezahür ettirerek çoğaltır..budistler bunların her birine bir tanrılık atfetmişlerdir..hint de milyonlarca tanrı vardır..budizmde ise, tesbih sayısı olan 108 kutsal sayıdır..

Biz Müslümanlıkta  tanrılar yoktur..daha soyut olan esmalar vardır…onlardaki tanrı panteonu kavramı yerine rica ül gayb vardır..aslında aynı şey olsa da, anlam ve maddi kullanımları farklıdır..atalar kültü ve tüm pirlerin isimlerini her ritüelden evvel veya sonra sayıp onları anmaksa hepimizde ortaktır..eski mısır da bir kişinin adını bilmek demek,ona her konuda sahip de olmak demektir.. o yüzden de dervişlerin bilinen maddi adları yanında kimselerin bilemeyeceği mana isimleri-mahlasları da olması mecburdur..

b-rahma ve brahman benim için atamız İbrahimle ilişiktir.. rahmanı yani babalığı semboller..yaratılmış her varlığa kol kanat gerilip, rızıklandırılmasını ve herkese kendi geleneğine ,içinde olduğu koşullara göre hitap etmeyi anlatır..

budizmde ,tabiat ve dünya rızkı düzeni olan MİKAİL melekteki KA enerjisi, ilk kuvvet olan yaratımla alakalı sayılıyor..KA ve Kİ aynı şeydir..o yüzden de yahudiler Mikail meleki severler ve ondan bilgi aldıklarına inanırlarmış..


Kadim Mısır’a kendi halkının verdiği ad  Hem-Ta’dır..
bugün henüz nedenini bilemesem de İbrahim Atamızın  ; Mısır’daki kutsal şehir olan  Annu ile yani kutsal kitaplardaki On, Yunancada ise adı  Heliopolis (güneş kenti) şehri ile bir bağı olduğunu  biliyorum.. belli ki bu kendini bilme okulları olan İDRİS nebiden dolayıdır..her ehli tarik o yüzden Mısır’a sultan olmak ister.. işte İbrahim milleti olan türklere de islam ancak bu yolla sevdirilip kabul ettirilebilmiştir..

Şahın avazı turna denen bir kuştadır
Asası nil deltasında
Hırkası bir derviştedir

Enok’un kitabına göre ;
İb: Nibiru hanedanının üçüncü kralı olup, ona An-İb kraliyeti unvanı verilmiştir... İbru: Arkabad’ın torunu, kutsal kitaplardaki Eber (İbrahim’in atası). İbru-um (İbruum):  Nippur ve Ur’dan cıkmıs rahip/kraliyet ailesının oğlu, kutsal kitaplardaki İbrahim olmuştur...



Sevdiğim şimdi de budizmde tek önemli şey olan 3. Göz ilmine geldik..
okuduklarımdan anladıklarım özetle şudur..meditasyonlarda iki gözde ,iki kaşın arasındaki tek noktada sabitlenir ve bir edilir, oradaki iç öz gözü uyandırılmaya çalışılırmış..tabii ki bunu başarmak uzun yıllar emek ve riyazat isteyen bir şeymiş.. hintli insanlar alınlarına sandal ağacı macunu veya kırmızı renkli boya veya TİLAK adında bir sembol yapıştırırlarmış..kişi bunu kendi kendine yapamaz bunu, ona gurusu uygularmış.. kişi henüz hamsa, 3. Göz yeri yukarda olurmuş.. zamanla ustalaştıkça iki karşı arasında karar kılsa da, bazen 3. Göz yeri değişik yerlerde olabilirmiş diye yazmışlar..

TİKA genelde evli kadınların kocasına itaati için takılırmış..
çünkü 3.gözü açılan kadın,ruhsal  yönetimin HİPNOZUNA –RABITASINA  gireceğinden  dolayı,kocasına itaat etmez, erkeksileşip, kadınsı özelliklerini yitirmeye başlarmış…o yüzden de gurular kadınlara 3.  Gözleri açılmasın diye tika takar. kocası ölen bir kadın, artık ailesine bakması gerektiğinden bu tikayı çıkartırmış.



Hintliler sabırla 3. Gözlerinin açılması için meditasyon yaparken,bazı tibetli üst düzey rahiplerse bunu ameliyatla U şeklindeki bir mille hemen yapabilirlermiş ..oysaki aynı yöntemi Hintlilerde bilse, asla buna tevessül etmezmiş.. okuduğum 3. Göz kitabında bu ameliyat var Sevdiğim.. yeniden bedenlendiğine inanılan ve zaten duru görüsü açık olan rahip, üst düzey için yetiştirilirken geleceğe aktarıcı olarak seçilmesi yüzünden ona bu ameliye yapılıyor…bazen bilmemiz gereken şeyler bize,”ilim çin’de  olsa gidin onu alın,ilim müminin yitik malıdır” hadisi ile haber verildiğinden dolayı,ilgili olanların, bu konudan kendilerine çok şey alacaklarını  umuyorum…


HU…HÜVE..ESMA-İLAHLAR-TANRILAR MİTOLOJİSİ SANAT TARİHİNDE HARFLERİN SEYRÜ SÜLÜĞÜ

GAYIN 
Harf değeri 1000... Hurufi alfabesinde gayın bulut demekmiş ki, bence ebcedine en yakışan resimde bu ganilik var..…peygamberimizin atının adı da Sehab yani Karabulutmuş….küçükken başının üzerinde bir gölgelik misali duran beyaz bulutu da hatırlayalım lütfen. .nasıl ki Şamlı rahipler O’nun gelen peygamber olduğunu o buluttan dolayı bilmişlerdi; bugünde, pc lerimizde ki bulut programları ile pek çok anlayamadığımızı, hatta ricaül gayb yönetim sistemini ve bilgi data bankasını belki bir nebze idrak edebiliriz diye umuyorum..

Gayın Ayın misali göz de demektir..ama gayının gözünün üstünde bir nokta göz vardır..işte bu 3. Gözdür..ne çalışmayla,nede ameliyatla hakikatte ele geçer..onu açan ve delen sadece HÜDÂ'NIN HİKMET KURŞUNUDUR.. 3. göz Hüda'nın nefesinin girdiği ,hikmet gıdası ile kulunu rızıklandırdığı yerdir. hakikat ilmi ledün budur..ne okuyarak,ne ibadetle ele geçer..

en eski minyatürlere bakarsanız bulutların aslında ejderha olduğunu anlarsınız.. islam Selçuklu sanatında çok kullanılan her motifi diğerine bağlayan  rumi deseni de aslında ejderhadır..tüm zencerek ve geçme motifleride daima yılan dır..bu genetik zincirimizi, bilgilerimizin kollektifini bize anlatan en mükemmel semboldür..
Asya ezoterizminde ejderha bilgeliği en üst seviyedir..zaten yılan ejderha olur,ejder  ağzından çıkan ateşle yanarak kül olup ânkâ kuşu olur ve ânkâ da buluttan farklı değildir..çünkü adı var ama cismi yoktur..âmâ daki bulut,buluttaki âmâ gibi..bir bulutu elle tutamazsınız..o  hava boşluğu gibidir ama ,içinde her ilim her bilgi, her ses, her koku, her suret kayıtlıdır. ancak bulut programı size yüklenirse ve şifrenizi girerseniz ,sadece size özel olan bilgiyle donanırsınız. ne kadar?..o an lazım olan, kaldırabileceğiniz kadar..


Gayın GANİ İSMİ ŞERİFİ gibi en zengin olandır..gına dır..
bir şeye son zerresine dek doyunca, gına ve peşinden ikrah gelir...aşkta da gına vardır..aşıkla maşuk geriye çekilir..özlem ve hasret tekrar devreye girinceye dek ikrah devam eder.. Seven Sevdiğinden, Sevilen Sevilmekten aslında hiç usanmaz..ama devranda işler böyle işler vesselam..



HURŞİD’İMDEN MÜRŞİD’İME BİR TÛTİNİN GÜNCESİ

Geçen gün Jüpiterin yükselişi filmine gittim
..matrixi yapan kardeşlere aitmiş..yine aynı şey vardı..dünyalıları yaratan uzaylı tanrıların üstümüzde hak iddia edip bizi hasat etmek istemeleri ve mirasını yeniden reankarne olarak devralan ,dünyayı kurtaran- dünyanın sahibi olan  isis anne vardı.filmi salonda tek başıma izledim,.tek kişi olunca filmi açmadıklarından, iki bilet alıp kendime salonu kapattım.. bendesenden  başka kimse yoktu :).. kendimde çok enteresan şeyler yaşadım Sevdiğim…gülümsedim..

gece yatağıma girip karanlığa gözlerimi kapattığımda, bir anda alnımın plakası içinde yazılımdan bir insan sureti çizildi..sonra yazılım infilak ederek suret dağıldı..


15 şubat  Pazar..kitlesan yayınevinden Şükran hanım ,Orhun baba ile beni bir anmaya davet etmiş.. öğlene ,Fener’de Tahir Efendi camiindeyiz.. A. Yivli efendi için Kur’an var.. camiinin imamının o kadar net, o kadar pürüzsüz sade ,dupduru bir okuyuşu var ki anlatamam.. tektaştaki tüm Karababalılar burada…burası uşşakilerin yani aşıkların mekanı imiş..artık bir aşık olmayıp, ilimle gittiğimden dolayı, ilk defa bu sene Seven ile Sevilen arasında bir zuhuratım ne yazık ki olmadı Sevdiğim. .ama buraya davet edilmek ve bilmediğim aşıklarla bir olmak, bana halen gizlice sevildiğimi de anlattı ki, çok mutlu oldum.. teşekkür ediyorum..artık çok yorgun bir aşk savaşçısı olarak kanatlarımı kaybettim biliyorsun.. ne uçabiliyor, ne yürüyebiliyorum..sadece Seni bekliyorum..

16 şubat …bugün bizim Sevgili  günümüz..
nur cihan
16.02. 2015

nuralem7@hotmail.com