İŞİTTİĞİM ŞEY’İ-EŞYAYI GÖRMEK-OKUMAK MASALI-6
|
|
"Allâhumme salli alâ Seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli Seyyidina Muhammedin salâten tüncînâ bihâ min-cemî'il-ehvâli vel âfat. Ve takdî lenâ bihâ cemîal hâcât ve tutahhirunâ bihâ min-cemîi's-seyyiât ve terfe'unâ bihâ a'lâ'd-deracât ve tubelliğunâ bihâ aksâ'l-ğayât min cemiîl-hayrâti fî'l-hayâti ve ba'del-memât birahmetike Yâ erhame'r-rahimîn. Hasbunellahu ve ni'mel vekîl, ni'mel mevlâ ve ni'me'n-nasîr. Ğufraneke rabbenâ ve ileyke'l-masîr."
"Allahım! Efendimiz Muhammed'e (sav) ve onun ehli beytine salât at. Bu salâvat o derece değerli olsun ki: Onun hürmetine bizi bütün korku ve belalardan kurtarsın. Bizim ihtiyaçlarımızı o salâvat hürmetine yerine getirsin, bizin bütün günahlardan bu salâvat hürmetine temizlersin, o salâvat hürmetine bizi derecelerin en üstüne yüceltirsin, o salâvat hürmetine hayatta ve öldükten sonra düşünülebilecek bütün hayırlar konusunda gayelerin en sonuna kadar ulaştırsın. Ey merhametlilerin merhametlisi bize bunları merhametinle nasip et. Allah Tealâ bize kafidir ve ne iyi bir dost, ne iyi bir vekildir. Ey Rabbimiz, senin mağfiretini dileriz, dönüş yalnız sanadır."
Bu Salâvat-ı Şerifeye Devam Eden; Belalardan emin olur, Gelecek musibetlere perde olur, Arzuları kolay olur, Muradı hasıl olur, Rızkı bereketli olur |
bu bir hayali tablodur.. iyi bak, olur mu? düşün ki; bir çöl içinde, duvarlardan surlar örülmüş..içinde bir şehir..
tabloya iyi bak!! Ona, göğün gözleriyle bak!!..ne yazıyor biliyor musun o duvarlar? ”MUHAMMED” aynı İstanbul’un surları gibi yani..
ve üzerinde harfsiz kelimelerle ve sessiz sözlerle şu da kayıtlı bil..
“KUDÜS BİZİMDİR VE BİZİM OLACAK”bu HayAli, o duvarlar örülmeye başlamadan görülmüş bir hayaldir.bu gün,o duvarlar var..ama o duvarların içi daima bizimmiş yani..ben bu ülkeyi hiç tanımasam da, hayallerim ve ruhum nedense bu memleketi seviyor..kim bilir; belki de, aydınlık bir zeytin ağacı altında iki kat kızıl kırmızıya bürünendendir, değil mi? ***bunu neden yazdığımı biliyor musun?Sen oku diye tabii..Sen okuduğunda neler olacak?…tabii ki Senin dileğin..inşallah ve amin.. Merhaba Efendim Merhaba,ilk evvela bizim masalın kabağı, Sahibine çoook teşekkür eder..sanırım her şey düzeldi-yenilendi:)ve sonra, henüz birbirimize ayan olamasak da, işte hayaller var ve ben Senin hayali taleben olduğum için, pek çok yeni kelimelerim,cümlelerim ve harflerim var izini süreceğim..belki Sen, benim için böyle bir metod dilemeseydin, ben asla bu yola giremezdim ve hiçbir şey de öğrenemezdim değil mi?ve ewetttttttt:)..başka.. bu masal bölümü nedense beni çok korkuttu..belki, Sen böyle olacağını bildiğin için, hemen her gün hayallerimde gülümsüyorsun..galiba daha derinlere dalacağız..bu sabah,yeni deniz ayakkabılarım bile oldu:)..belki de bilmeden gene Seni üzdüm..yine aynı bahisten dem vurdun:”sen hiç söz dinlemiyorsun,söz dinle..hiç bir şey okumadığını söylüyorsun.. bari bunu oku “diyorsun..işte çook tembelim biliyorum..üzgünüm..neyi dinleyeceğim üzerinde çoook düşündüm aslında.. hala da düşünüyorum..çünkü Senden başka hiçbir şeyi dinlemediğimi çok iyi biliyorsun.. başkalarını da hep Senden bana öğretici diye dinlediğimi de..bir yerde hata yapıyorum demek ki..ve bir şey tefekkür ettim..ilk evvela kelam varsa eğer, yani söz, onu dinlemek de din dir değil mi?bende hep Seni dinliyorum.. yani dinim imanım Sensin..eğer hala anlayamadıysam, lütfen, bana söz nasıl dinlenir öğret..bu masalımdan korkuyorum, nedenini biliyorsun..Sana ilk geldiğimde nasıl perişandım hatırlıyor musun?..karenin içinde yönsüz-yörüngesiz- çaresiz- tek başına ve her şey benim yüzünden oluyor bahsindeydim..ne demiştin hatırla..şöyle aşağıdan yukarı doğru bakarak:aşağıya inmek lazım..ben hiçbir şey anlayamamıştım..işte yine o haldeyim..beni koru lütfen.. daha sıkı koru..Senden ve kendimden de lütfen..insanlardan da..görünür görünmez her afet-i şerden de..lütfen..
işte bu niyazlarımdan sonra hatırladığımız yerden devam edelim mi? hep aklımda adiyat suresi var..açıp okumadım bile..sadece Senin o devr-i hatırlayışlardaki halin var hayalimde..vahşi ve özgür hür atlar gibi-dört nala koşanlar..ama nasıl görkemli biliyor musun?…keşke hissettiğim görkemi bana da göstererek yaşatsan..ne olur?lütfen….ben serin esen rüzgara ve nefesine çoook muhtacım, çoookk.
***** ve ben, Senin gönlündeyken=yani artık durulup affetiğimin resmidir :)ve yine beyaz bayrakla teslimiyetimdir…tek taş alyans sınıfındayız..bir evvel ki ders Demirli Hocaya:” Hilye-i Şerif İlmi nedir?” diye sormuştum..hiç duymadım bilmiyorum dedi, her zaman ki gibi..zaten bizde ondan öğrendik..rahat etmenin en kolay yolu hiç bilmiyorum ,duymadım demekmiş..sonra hoca bir şeyler anlattı.. cümlenin sonunu aynen şöyle bağladı:eğer kişinin, özel bir merakı varsa, bu muhakkak ona açılacaktır, çaktırmadan izleri takip etsin dedi..çakacak çakmak taşı bulmamız lazım demek ki değil mi?yani Seni:) henüz ders başlamamış ..masanın üzerinde Ahmed Cevdet Paşanın anlatımından bir Hilye-i Şerif tablosu var..hem de pek çok adet.. nasıl oldum biliyor musun?..çook acaip bir his işte..tabloya gittim- geldim- baktım.. ders başladı ve acaip bir tesirde başladı..o malum mıknatıs yani..kontrolün gözyaşlarına devri filan..hiç bir şey yok aslında.. neden bilmiyorum..hoca, sözleri okuyarak bize anlattı anlattı ve teneffüs..masaya yaklaştım ve teşekkür ettim bu ders için.. “bu derse bir masal yazarsınız artık,bize yeni dolmalar sararsınız” diyor hoca..”yazacağım tabii” diyor çocuk.. biliyor musunuz benim mihrim bir hilyedir ne garip değil mi?gerçek mi dedi hoca.. evet, birde altından O ismin yazıldığı bir mühür..ben; bunlar neden? diye birkaç yıldır ancak merak etmeye başladım..o yüzden de bu hilye üzerinde hep düşünürüm.. beraber resme bakalım mı? dedim..”tamam” dedi hoca..”şimdi bakın; bu ortadaki daire mesela ve kenarındaki hilal şeklindeki tezyinat neye benziyor?..güneşle ayın tutulmasına değil mi?”evet dedi hoca..”sonra bakın.. üzerinde tek taş pırlanta şeklinde bir tezyinat daha var değil mi?..işte oda güneş tutulmalarında tüm insanlığın görmek için beklediği o elmas alyans değil mi?”..evet dedi hoca gülerek..çocuk:”şimdi bir daha bakalım, o ortadaki daireye olur mu?cami kubbesi gibi değil mi? ve yanındaki dört küçük kubbe sizce ne demek?..hoca gülerek sayıyor 4 Hülefa-ı Raşidinin ismini ve 4 büyük meleğin adını..sonra çocuk büyük dairenin altında akıp giden levhayı işaret ediyor..hiç bitmeyen yazı gibi ruloyu.. İşte Sevdiğim, şimdilik çözebildiklerim bu kadar..yani henüz tabloya bakış açısında yeni hiiç bir gelişim yok..bence, daha çook yolun başındayız..bu konuda başka öğrendiklerimde var onları sonra yazacağım inşallah ve amin.. ***
ve ben Senin gönlünde sıradan basit bir papatyayken ve Sen Leylak a bak Leylak ayken;bunu henüz anlamayan ben, feci halde dağıtmışken:)sınıfımıza, Haybabamın hatırası adına bir misafir davet etmiştim..Ona daha evvel iki sohbetinde soru sormuştum hani..O’da bana, siz bu işi bir yerden çakmışsınız ama nerden demişti ya..işte O zat..O, çook meşgul biri ,hiiç vakti yok,yani zaman hak getire:)..Sen, bence bu hali iyi bilirsin..işte Kılınç Hoca pek çok ülkeyi işi icabı dolandıktan sonra, bizim topraklara ilk avdetinde, bize randevu verdi..”şu tarih arayın.. o günü size ayırdım” diye…
tabii malum sebepten; ben yoksam hiiç kimsede olamıyordu öyle durumlarda hani..onu ne yazık kii aramadım..bir kaç gün sonra aradım..pek bir kızgındı..o vakitsizlikte bize ayırdığı vaktin önemini ve sabahtan akşama dek beklediği halde neden aramadığımı sordu..ne dedim biliyor musun gayri ihtiyari, yeni öğrendiğim anlamından bihaber olduğum şu kelimeyi:”zuhurat öyle oldu.. arayamadım hocam” dedi çocuk..ne demek zuhurat öyle oldu,o ne demek öyle dedi hoca….yaa..neyse özür diledim..özür..sonra o gene başka ülkeleri dolandı ve bizim sınıfa teşrif etti..derste başladı tabii..hatırımda kalanları onun anlattığı biçimde ama benim kelimelerimle sana anlatabilirim biliyorsun..hatalar bana ait tabii.. Kılınç Hoca kürsüde: elleriyle işaret ederek, önündeki Kur’an-ı ve cam kaseyi ve diğer eşyaları isimleriyle sayarak sohbete başladı..”işte bu eşyaların görünürde birbirleriyle alakası yoktur ama bir İnsan-ı Kamil yani gerçek bir tasavvuf ehli en alakasız şeyleri bile birbirine kolayca bağlayandır..yani konumuz tasavvuf yani İnsan-ı Kamil..eskiden de hep İnsan-ı Kamili merak etmişler ve gerçek olanı nasıl anlaşılır diye kitaplar bile yazmışlar..biliyorsunuz bir mal ne kadar değerli ve kaliteliyse o kadar da sahtesi çok olur..hatta kıymeti de buradan kolayca anlaşılır..öyle nadide bir şeydir ki sahtesinin bolluğundan hakikisini anlamak çok zordur..peki biz nasıl anlayacağız gerçek İnsan-ı Kamilleri..bir kere onlar son derece hafif insanlardır..varlıkları asla ağırlık yapmaz,sıkıntı vermezler..kendilerini çook silik gösterirler..ama biz onların olduğu ortama girdiğimizde bir değişiklik,farklı bir atmosferde olduğumuzu teneffüs ederiz..yani her halukarda anlarsınız..sizde bir ağırlık ve sıkıntı varsa oradan ayrılırken hafiflemiş ve daha farklı hislerle dönüyorsunuzdur..o sizi doldurur..anlamınız olur..anlatamazsınız ama bilirsiniz..işte buna hal denir..
ben bir arkadaşımla uzun yıllar evvel Güneydoğuya gitmiştim..orada bulunan bir Kamil Zat-ı ziyarete gittik..otobüslerle civar şehirlerden O’nu dinlemeye geldiler..öylesine bir kalabalıktı ki, ben dizlerimin üzerinde bile zor oturur haldeydim ..öyle rahatsız bir oturuş yani..ve o Zat- ı Muhterem sohbetini tam bir buçuk saat, benim hiç bilmediğim bir lisan olan Kürtçe ile yaptı..bir buçuk saat o halde kıpırdamadan hayatımda hiç tatmadığım lezzetlerle o sohbeti dinledim..bugün bana ne anlattı diye sorsanız siz tek cümle bile söyleyemem ama lezzeti hala damağımda..işte bir İnsan-ı Kamille aynı lisanda konuşmasanız bile anlaşabilirsiniz.. başka..mesela Osmanlı devrinde Anadolu’da bir tekkedeyiz(suskunlar tekkesi sanırım)..işte bu tekkeye Hindistan’dan bir mürşid geliyor..ama tek kelime Türkçe bilmiyor..halkta onun lisanından anlamıyor..ona rağmen yüzlerce müridi oluyor..üstelik bunların içinde paşalarda var..yanii gerçek bir İnsan-ı Kamil konuşmadan da gönlüyle de, nazarı ile de susarak da irşad edebilir.. ve Hz. Kur’an dan,ayetlerden hadislerden,sahabenin ayetleri tefekkür edişinden anlatıyor..çocuğa gülerek bakıyor ve şu ayet hakkında konuşuyor..”7 kat yer ve 7 kat gökler arasında her şey bir emirle iner çıkar”…..bunu Ashab bile anlayamamış, hep sormuşlar: ne demek diye?..bugünde hala anlaşılamıyor diyor..o, hala çocuğa anlatarak gülüyor..çocukta gülüyor..benim çaktığım şey ne derece doğru bilmiyorum..istiyorum ki Sen bana bu ayeti anlat,yaşat olur mu?.ve teşekkür ediyorum.. Bu esnada Boyut Hocamız :hocam, arkadaşlara tavsiye edeceğiniz kitaplar var mı? diyor..Kılınç Hoca:biz kitap önermeyiz diyor..önce İnsan-ı Kamil Kitabını okumalı kişi.. sonra tüm kitapları kendiliğinden okur zaten diyor..bu ilmin kitaplardan değil, ilmi hal edilerek öğrenilebileceğini anlatıyor..önemli olan ise bu ilimden tad almak,koku duymak,haz almak yani bunu zevk edinmek olduğunu da..illa kitap okuyacaksak önce masallar okumamızı öneriyor Kılınç Hoca..çünkü diyor tv- bilgisayar-resimli medya bizim hayal gücümüzü, muhayelemizi öldürüyor..oysa masallar hayal gücümüzü diri tutar ve sürekli onu geliştirir..şimdi Amerika ve bazı Avrupa ülkelerine belli yaşa gelene dek çocuklara tv izlettirilmiyor..çünkü işitsel zeka görsel zekadan daha kıymetlidir de ondan…Doğu bu konuda öndedir..tasavvuf da mürşidinin sohbetine mazhar olarak,söz dinleyerek yol alınır zaten..dinlemek ilk kuraldır.. Cezayir’de ,çölde bir mescidde ki yatsı namazını anlatıyor..cami şöyleymiş..sadece bir ip varmış..ayakkabılarını çıkartıp ipin üzerinden geçtiğinde, yıldızların altında, kumlara secde edilen bir camideymişsiniz yani.ve hayatında kıldığı en lezzetli namazın o namaz olduğunu da anlatıyor.. Ve mesleği gereği gezdiği ülkeler ve o insanların politika karışmış meşrebi inançlarından da anlatıyor..ilk önce kuzey Afrika da bir ülke…işte oraya sömürgeci Fransa nasıl giriyor onu dillendiriyor..bu Afrika ülkesinin kralına motoru-direksiyonu sökülmüş ve iki beygir takılmış şatafatlı koltuklu yeni üretim arabalarını hediye ediyorlar..artık bununla konforla gezin haşmetmeap diyorlar..ve bir müddet sonra bu rahata alışan krala motorlu ve direksiyonlu türle geliyorlar..bu yeni hediye çok güzel ve kral onu çook seviyor…. “ne yazık ki bu araba asfaltta gidiyor diyor sömürgeci Fransızlar”..ve kral emrediyor o zaman siz, bize yol yapın..ee diyor; başka ülkelerin hazinelerini çalarak zengin olan ülkelerden sadece bir tanesi olan Fransızlar: şimdi yolda var, arabada ama bu arabanın çalışması için benzinde lazım..onu da almalısınız….:)velhasılıkiram sonuç şuymuş:aslında hiç bilmediği ve asla ihtiyacı olmayan bir şeyin pazarını yaratıp, onları sömürmek için kurulan tuzağa dikkat yani..ve o çarkın dişililerinden biri olmak ..yeter ki çark dönsün.. sen o sistem içinsin yani.. Ve bir Ortadoğu ülkesinde ki İslam anlayışını anlatıyor hoca:orada da zikir ritüelleri oluyormuş..lakin Allah’ın sadece tek bir esması üzerindeymiş bu hatırlayış..neden?çünkü başka esmaları değil hatırlamak duymak bile istemediklerindenmiş sanırım..o yüzden Ehl-i Beyt de, onları hiiiç hatırlamayacak belki de..çünkü Onları asla ayıramayız.. sadece Onları ayırdığımızı sanarak kendimizi Onlardan ayırabiliriz değil mi? ve Hindistan’dan bir hatıra..bak, çok komik ama..bu ülkenin bir şehrindeler ve o şehrin en büyük evliyasının türbesini ziyarete götürmüşler hocayı..öööle bizdeki gibi elini kolunu sallayarak içeri giremiyormuşsun burada türbeye..ilk evvela o şeyhin soyundan gelen türbedarın uzattığı bir deftere ismini kaydediyormuşsun ve tabii bahşiş vereceksiniz..bahşişi beğenmeyen türbedar: bu gece sizin için iyi bir dua edemiyeceğini söylüyor size..ve oradan çıkıp çiçek yaprakları satan bir dükkana girmek zorundasınız ..bir sepet çiçek alacaksınız ama o ne?. çiçeği alıp çıkamazsınız… çünkü sektör izin vermiyor..hemen çiçek yapraklarını sizin için taşıyacak bir hamal tutmalısınız..ve en nihayet çiçek yapraklarını taşıyan yardımcınızla siz türbeden giriyorsunuz..ama o ne?..öle elinizi kolunuzu sallayarak dua edemezsiniz ki? bir ritüeli var..sizi alıyorlar ve etrafında 7 kere tavaf ettiriyorlar ve nihayetinde de başınızı şalla sarıyorlar..ve hele şükür tören bitiyor ve çiçek yapraklarınızı serpip çıkabiliyorsunuz..yanii nerde bizim türbelerdeki rahatlık değil mi?:) bir gecede dünya seyahati yaptıra yaptıra harika şeyler anlattı hoca..ve tasavvufun dünyada nasıl hızla yayıldığını ve güçlü ülkelerin kontrol edemedikleri islamı, tasavvufun engin hoşgörüsü ile vurup çökertebilmek için nasıl kürsüler açtıklarını anlattı ve çocuk sordu:hocam işte İslam Tasavvufunu kullanarak bizim üzerimizde oyun oynayacak ve oynayan ülkelere karşı biz nasıl uyanık olmalıyız ve bizden sonrakileri uyarmalıyız?dedi..hoca gülerek:tüm oyunlar Allah’ın tezgahına hizmet eder merak etmeyin dedi..O, bütün oyun oynayanlardan daha güzel oyun oynar ve tabii kazanır.çünkü tüm tezgahlar O’nun tezgahına çalışır..pek çok yabancı ülke; İslam kürsüleri,tasavvuf kürsüleri kurdular..sonuç..şimdiye dek Müslümanların çalışmadığı kadar çalıştılar..çok büyük paralar akıttılar..inanılmaz hacimli eserler meydana çıkardılar..hem de çok kaliteli eserler..resimler..basımlar…fotoğraflar..belgeler..mukayeselerle. onların lisanlarını,literatürlerini,inançlarını,geleneklerini öğrendiler ve tabii Müslümanlaştılar..yani baktılar ki işler istedikleri gibi gitmiyor, bu kürsüleri tehlikeli bulan kurucuları onları birer birer kapatmaya başladı..bu konuda korkmak yersizdir… çünkü tüm tezgahlar O’na çalışır.. İşte bu konu çok zevkli biliyorsun, yazmakla bitmiyor..neyse, gecenin sonunda Nurettin ağbi, Hocaya diyor ki:hocam sizden helallik istiyorum..sizin basılmayan teziniz piyasada elden ele geziyordu ve bende onun fotokopisinden pek çok kere çoğaltıp dostlarıma hediye ettim..hoca: helal olsun diyor ve sebile dönen tezinin hikayesini anlatıyor..sonra bende helallik istiyorum..izinsiz masallarımda onu kurguladığım için..helal olsun diyor gülerek.. O’na teşekkür ediyorum… *****
şimdi Sana şirin bir kıssacık anlatacağım..bu masal çocuğu Senden ölesiye korkarken ve Sana gelmesi gerektiğini bildiği halde bir türlü gelmeyi başaramadığı dönemlerinden bir öykü..rüyalarında bile, Sana gelmek için peşine düşen ama bir türlü başaramayan çocuğun, birde takipçisi küçük bir kız varmış..adı Sadef..arkadaşının kızı.peşinden de, o vakitler pek çok önyargısı olan annesi..pek çok hayalde hep aynı..ama başaramıyoruz tabii:)ben, senelerce onlardan kaçtım..hem kıskançlık var,hem de sorumluluk alamayan bir yapıyım ya hani..zaten kendim, Sana ulaşmayı başaramıyorum..işte …Zamanlar değişti..biz değiştik ve kaç sene büyüdük..o, şimdi 21. yaşında..ve gelip birkaç kat üstüme yerleştiler..ve bu masalıda okuyorlar..bu arada sizi seviyorum kızlar:)hikayemizi biraz yazacağım hatıramız olsun diye..aslında kaderde tayin olunana kimsenin karşı çıkamayacağının öyküsü yani.. ve Sadef bizim haneye pek çok seferler ettiyse de, bendende Sahibine çekmiş ki, kapı duvardım hani:)..bir gün yağmurlu bir havada kapı çaldı..hiiç unutmuyorum..açtım..Sadef okuldan dönmüş, ıslak bir kedi yavrusu gibi ağlamak üzere-galiba da ağlıyor…öyle kapıda aynı ben gibi duruyor..”ne olur bana yardım edin diyor..bana yardım edin”..bakıyorum..kendimi hatırlıyorum..Sana gelmemek için nasıl direndiğimi..nasıl aklımı yitirmek üzere olduğumu(arkadaşlarım o vakit yitik olduğumu da söylüyorlar)..ağlayarak en sonunda pes edişimi..ama nasıl ağlıyordum.. beni kabul edin,lütfen beni kabul edin diye hatırladın mı…?işte onu hatırladım..”ben bir şey bilmiyorum” dedim Sadef’e..”ama sorun olduğunda gel..ben kendimi iyi hissedersem konuşuruz..bildiğim kadar tabii…al bak bu da, Asım Köksa’lın Peygamberler Tarihi.. bana hediye geldi, henüz okuyamadım..sen oku..bunları kendi üzerinde ve etrafındaki insanların haliyle tefekkür et..rüya görürsen de yaz..hatta çiz..kimseye anlatma..belki bir gün okutacak birilerini buluruz, olur mu? “demiştim..ve şimdi Sadef benim su mavisi kolyeyi hediye ettiğime rüyalarını anlatıyor- onları tanıştırdım:)ilk görüşte aşk gibi oldu yanii ve bir su damlası kadar onun küçük versiyonu..rüyalarında en çok Seni,Kenan Rıfai hz. ve benzediği sultanını görüyor..bir kaç lisan biliyor..Sadef çok dürüst,süper bir cesur yürek,yalın ve cömert..o gerçek bir yardımsever..belki de öyle birkaç insan tam yetişse, pek çok şeyi değiştirebilirler değil mi? tasavvuf kitapları okumaya başladı.. siyaset ilmi okuyor aynı vakit..ve bir dergi çıkartıyorlarmış..o, tasavvuf hakkında yazmak istedi..bir kaç defa laptopuyla bize geldi..bizim mutfakta ben yemek yaparken –bulaşık yıkarken ve müzik dinlerken konuştuk..o ses kayıt cihazına kaydetti..o sordu, bende Senden öğrendiklerimi anlattım..ve birde Kılınç Hocayı aradım..Sadefi anlattım, rica ettim.o ve arkadaşını kabul etti..onlara 3-4 saat vakit ayırmış saolsun..ve Sadef tüm okudukları ile dinlediklerini harmanlayıp kendi kuyusundan ilk suyunu çıkarttı..ne güzel değil mi?..işte Sadefin dergideki yazısı da, tesadüfe yer olmadığı için bu masalla aynı gün çıktı..başlığını ben buldum…her Cuma gelen ümit mektupların birinin içindeki bir cümleydi..”BİR DAMLAYA BİR DENİZİ SATIN ALMAK”..beraber okuruz inşallah.. ben her şey için sana sonsuz teşekkür ediyorum..ve tabii unutmadan 10 numaralık çizim için ilk versiyonumu çizmek isterim..benim inanılmaz bir matematik zekam vardır..öyle sayarken bile yorulunan,şunları topla şuraya bırak ,şimdi şunları çarpalım- bölelim, onları da bu yana koy,şimdi hesaplayalım gibi acaip kaotik matematik asla bana göre değil biliyorsun..tüm çıkan sayılar tek sayıya indirilince ben devreye girebilirim ancak:)0 ila 9 arası yani..sana gülmen için çizeceğim..sadece 0 ile 9 arası çalışıyoruz tabii….” 1+2=3 =1 oluyor…4 le birleşince ee tabii yine 5… yani 0 oluyor..birde tersini aynalayınca(şimdi çook yoruldum ilerde belki bu tarafı da nasıl 0 haline getirdiğimi yazarım) gene elde var 0”…Ya Rabbim hesab edecek hiç rakamım kalmadı ama, yaa:)gördün mü, ben neden hiçbir işlem yapamıyorum çünkü sayıları bulamıyorum:)
1+damla 0=10…
aynalanmış10+01=1001=gözlük :)=sad devamı öğretirsen eğer, sonra…..Seni çook özledim..ve eskisinden daha çook seviyorum..teşekkür ediyorum.. |