18 Ocak 2011 Salı

ŞEY’lerin GÖRECELİ TEKAMÜLLERİ MASALI-2



ŞEY’lerin GÖRECELİ TEKAMÜLLERİ MASALI-2

Merhaba Sevdiğim ve Merhaba…nasılsın?bende iyiyim işte…yine göçebelik zamanlarım gelmiş galiba..burayı sevmiştim ya.. o yüzden diğerlerinden daha çabuk kaybediyorum…şimdi Sen bağırırsın mesela:”senin neyin var ki elinden alınsın” dersin..bende susarım yine:”haklısın” derim..bakalım başıma yine neler gelecek .ney’lerse güzel eyler demekten başka bir çarem de yok değil mi?

internetimiz pazartesi yani dünden berihala arızalı:)neden yazdım?. çünkü her şey aynı şeyi anlatır ya o bakımdan. görecesiz, tesadüfe yer yok a misal yani.. Sevdiğim  interbağ olmayınca Sana ulaşamam takıntım var ya..oysa eskiden böyle bir şey yoktu..manevi internet=rabıta denen bir şey varmış.. lakin benim bu konuda hiçbir başarım yok biliyorsun..rabıtayı bile istersen Sen kurabilirsin ve bir defa bile henüz istemedin..her şey görmek ve işitmekle- onlardan alınan hazla alakalı belki de..neyse ..Sen anladın sanırım.. bana da anlatırsın değil mi?:)işte bizim masalın çocuğu beş duyusu ile bu aleme kayıtlı, olağanüstü halleri de bulunmadığından, öyle çaresiz, yeni mektubuna dertlerini diziyormuş gene..ne kadar mızmız olduğumun farkındayım.. daha az şikayetçi olabilmeyi ümit ediyorum..ama içim çığlıklar atıyor…hezayan diz boyu..sefer ayından mı ne…başıma gelmedik kalmıyor.. kırılan, bozulan, dökülen,giden gelenn..aslında yazdığım her şey anlayıp hatırlayabildiğim oranda gerçekleşiyor ve takvimsel bağları da var biliyorum..Zaman’ı yazıyorum ya o yüzden..fakat henüz astrolojiden hiç anlamıyorum,tabii doğa olaylarından da..o yüzden bu bağlara girmek istemiyorum..


Sevdiğim elektriğe bağlı internet denen çağdaş –örümcekağı-bilgi beyinsayarı düşündüm.. tekamülünü..neden başıma geldiğini..mesela şimdi net kopuk.. hiçbir yerle iletişim kuramıyorum:)...ama bir güzelliği var. yazı dosyasını açıp, Sana hala yazabiliyorum.. ama elektrik kesilirse , şarzımız biterse, makine bozulursa ,o zaman içindeki tüm bilgilerde fena=yok oluyor..ve bu halde yine en başa el ile kalem ve kağıda geleneksel usule dönülüyordu..yani kaf ile nun..10..anahtar kilit vs…..devrediyor,çark ediyor ..


her ne ki o şey; tekamüllerini  değişik evrelerden geçerek tamamlayıp, yine zamanı geldiğinde başladığı yere bir şekilde dönüyordu değil mi?ve Sevdiğim o zaman anlıyorsun ki en doğal olan yanın, ilk an ki başlama noktanmış..hakikatin hali yani..tabbi bu bizi bakalım nereye götürecek miş… miş……………..
………..

 BİR SÜLÜK’ün SEYR-İ SÜLÜKLE ALAKA’ lı  TEKAMÜLÜ MASALIJ……..
ne zaman ne mekan var iken..henüz hiçbir şey var olmamışken.. KaRaNlık kendisine meyletmiş..ve  nazarındaki ışk-ı gözyaşı  ile her şeyi var etmiş..tabbi yoktan ne var olur?..var ki,VAR’ın dan alemi mutlak  VAR olmuş..kendini seyretmeye başlamışşşş… hüzün….aslında..HÜzün..

bir nefes ….hayat..can..yaratılış..tekvin..

ve yeryüzü cenneti-ak bir delik..ve  Adem= bir kara delik.... nefes alıyor.. yağmurlar yağıyor.. gökyüzü yeryüzünü sürekli tohumları ile döllüyor..rüzgar her şeyi birbirine karıştırıp-birleştirip tanıştırıyor-ayırıyor savuruyor..Adem avlanıyor ..hayvanlarından besleniyor..huylarıyla da hayatta kalmayı öğreniyor..tarım var..nebatatından besleniyor.Adem’in  madde yakıtı nefes ve yemek..enerjisini; bedenin çalışma sistemi ve hayatta kalabilme- üreme sistemi için otomatikman kullanıyor..Adem’in içinde bir deniz var..plaktonu nutfe-i sperm deryası.. sayısız ademi barındırıyor..ONLAR HENÜZ FENA-YOK HÜKMÜNDELER….

ve Sevdiğim sayende  anladım ki fenada –yoklukta-hiçlikte kalmayı dilemek gerçekten de korkaklıkmış..”ben varım” diyebilmenin ise marifet olduğunu da…

ve Havva..başka bir kara delik..onun çalışma sistemi de aynı Adem gibi..ve Adem Havva’yı bilmek istiyor ..o da kendisini bilsin istiyor..nutfe-i derya da ki balıklar  başka bir yumurta denizine geçiyorlar.... babadan ölüp anneye doğuyorlar..ve iki denizin birleştiği o yerde ki; o denizi , genelde sadece bir Ben-i Adem geçebiliyor.. burası şimdi ikinin bir olduğu yer=sırr-ı B………


bir su damlası..öyle bir su damlası ki çook kıymetli..içinde nefha-i ilahi var..onu saklayan istiridye kabuğu, o eşsiz rahman-yağmur damlası içeri girer girmez kabuğunu kapatıyor..ve eşsiz biricik- tek incisini sarıp sarmalıyor..o  bir su damlası değil artık ..ona mana katıyor..bir inci gibi kat kat kendisini giydirmeye başlıyor..anında bölünmeye başlıyor ..kendisini çoğaltıyor….bir dut  gibi.. esmalar -salkım üzümü gibi ..annesinin rahim duvarına yapışıyor..öylesine değerli ki sonsuz sıfattan oluşan bir gardroba ihtiyacı var sanki..birini çıkartsın diğerini giysin ve hiiç sıkılmasın..


yada başka bir manadan bakalım..bir sülük gibi -alaka gibi ..kendi yolculuğuna alakalı bir sülüğün  seyr-ü seferi başlıyor…sülük kan emer .. kanla yaşar ..işte yeni alaka da annesinin rahim çeperine yapışmış  bir minik vampir gibi onun kanı ile beslenmektedir.. ama o kanı emdikçe; kendi yeni tazeliğinden, her emiş- çekiş için, bir itme ile anneye tazelik şifa verir..anne cazip olur..saçları ışıldar.. cildi parlar.. gözleri kıvılcımlar çakar..sülük ,annesinin kanı ile beslenir, sonra o kan ete dönüşür.. annesinin eti ile de etlenir..zamanla tekamüllerini tamamlayarak ,bu kara delikten, bu bize gayb(-içindekine ise dışarısı gayb) aleminden, ak delik alemine- güneş sistemine doğar..ve ilk ışık..ayrılış..anneden ölüş..hüzün..yeni bir aleme göç.. ağlar..alışır ama ..kim alışmadı ki.. alışamayanlar da var bence Sevdiğim, değil mi?


Sevdiğim.. hayatımın bir yerinde, tamda bu hafta, en ilkel yanım- en kozmik tohumsal beden yanımla yüzleştim biliyor musun?..aslında ne zamandır vardı..(arkadaşlarım eskiden anlattıklarımı mide bulandırıcı bulurlardı…artık alıştılar:)..onlarda kolayca bahsedebiliyorlar.)fakat yazıya dökebilecek kabullenilmiş  bir anlatıma geçebilmiş idrakim  yeni oldu..kendi kendini dölleyen, kendinden kendine çoğalıp üreyen bir ilkEL gelişmiş kozmik bir şey sülük..bizde bu alemden göçüp tekrar toprağa döndüğümüzde belki bedenimizden ilk üreyecek şeylerde bu tür şeylerdir değil mi?yani tabii her beden bu işlemden geçmiyor biliyorum..unsurları çözünenler için..


ezotermik alternatif kozmik arkadaşım ki ,adının dr Laura olmasını istedi:)..bu hafta  masalımız için ona sülükleri sordum.. anlattı… sülükler “karabalçık bir çamurdan” kendiliğinden ürerlermiş..yani Sevdiğim, Yaratan diyor ya ayetinde:sizi topraktan bir bitki gibi bitirdim..aynı şey değil mi?evet..işte her varlık için aynı..sonra Sevdiğim.. sülüklerin 3 ağzı ,18 dişi olurmuş..su içinde yaşarlarmış..hiç yemek yemeseler de olurmuş.ihtiyaçları yokmuş..başka..insan eğer sülükle kan aldırsa ve onun faydasına anlasa sülüğe aşık olurmuş ki ,sülükte zaten o insana aşık oluyormuşJve hep o sülükle yaşamak istermişsin..


ve dün gece..komşu arkadaşım geldi,sohbet ettik. senelerdir böyle şeyler konuşuyorduk..ona okuduğum kitapları veririm..o iyi bir okur ve tefekkür ehlidir..ve ben takip ediyorum..kendimde,herkeste.. duyulan sözlerin tesirlerinin açılımlarını.. yani mana arkeolojisini…etkilerini..bir şeyden bahsedildiğinde, özel bişeyden.. ruh zaten biliyor ve sevinçle onu öğretmek için devreye giriyordu..muhabbet için en az iki kişi lazım çünkü
J..arkadaşım da  kendi bilişlerini yazıyor..o farklı şekilde öğreniyor  tabii..o kendi sülük halini bana anlattı..bir sülüğün kendini insanına anlatışıydı bu ve çok inanılmazdı.. “bunu da yazabilirsin” dedi..ben:” olmaz..onu sen yazacaksın. o senin seyrü sülüğün” dedimJ.. tesadüf yok biliyorum tabii..bazen bu anlamlar beni hayretten hayrete düşürüyor..kendimizi tanımanın bitmez tükenmez zevkine şaşıyorum..…
……

 bu konuda artık yazmayacağım ..ama şu var Sevdiğim..ben bu mahluka bakamıyorum ve ondan bahsettiklerinde fenalaşıyorum..ellerimle yüzümü kapatıyorum.bazen   sülüksever bir arkadaşım beni kızdırmak için bu konuda üstüme gelirse ağlayabiliyorum bile..işte haftaya  dr Laura beni bir sülükle tanıştıracak..yani bilmiyorum..bakalım ..bence bu konu bu kadar yeter..fena oldum ..
………………

sanıyorum ben, yazdığım şeyin tam manasına henüz eremesem de; Sen ne anlamam gerektiğini, zamanla bana,tanımlanmış tamlığına  tamamlayacaksın değil mi Sevdiğim…

ve  bu sabah..salı.. Devam Eden Gölgeler, bir çizim üzerinde; nokta’nın seyrü sülüğünü bana  anlatırken uyandım..tabiii hiçbir şey hatırlamıyorum..sadece sülük olmadan evveli,nokta dan sülükümüze başlamak lazım geldiğini anlayabilirim..bende şimdilik yukarıdaki metni yazdım..fakat yazdığım her harfin noktalardan ürettiğimin,  her düşüncenin mana halindeyken madde de bilinebilmesi için de söze- harfe - noktalara ve noktaların seyrü sülüğüne ihtiyaç olduğunuda anladım..ve tabii Sevdiğim… Seni nokta nokta nokta Seviyorum .teşekkür ediyorum..

kaç nokta bir nokta eder bölümüne geçelim mi lütfenJ=muzurun……

NÜVE-TOHUM=ÖZ=İÇERİK TERKİBİ..
geçen hafta, Sana bu masalın ilk bölümünü yazdığım günün akşamıydı..Demirli Hocayı dinlemeye gittik..o mesnevinin ilk 18 beytini anlatacakmış..tabii öyle bir edebe sahip ki; her zaman ki gibi, direk BELLİ BİR ÜNLÜ KİŞİ ye gelmeden, taaa onu o hale getiren tüm kişilerin etkilerinin seyrü sülüğünüde bize yaptırdı:) o yüzden de,son on dakkada “bişnew” demeyi başardı
J..ve böylece hz Adem Babamızdan başlayıp, değişik peygamberlerden geçip, Peygamber Efendimiz ve halifelere… özellikle FİL’i tam- bütün halinde gören son kişi Hasan Basri hz lerine geldik..sonra ne olmuş..tabii kii efendim; ilim bir nokta idi.. onu alimler pardon cahiller çoğalttı olmuş..neden?çünkü; eskiden, tek başlık altında her şey bilinebilirken,artık  ilmin kendi içinde değişik başlıklara, onların alt başlık ve şubelerine ,kollarına açılması ile ilim ağacı dal budak salmış da ondan..her bir kolu öğrenmek içün de, o kola ait yaprakları çiçekleri meyveleri de bilmek gerekiyormuş..işte Sevdiğim.. ilim,esmalar,şeyler,hazine-i hümayunu aliye kendini kopy paste yaparak- kendi sülükünü çoğaltıp duruyormuş..

çocuk:hocam bizim fili bütün hali ile göremeyeceğimiz çok belli.. ama fil zaten bizi bütün olarak görüyor.. neden uğraşıyoruz ki, bu yetmez mi? demiş.. hoca:yetmez efendim..maksat muhabbet ..dostluk demiş..
yani Sevdiğim.. benim Sana yazışlarımda bu babdan haberin olsun..maksat alaka kurmak..alaka..


ve sonra hoca devam etmiş…haa bu arada Sevdiğim; o esnada ben, Sana birkaç hafta - yada birkaç gün sonra yazarım modundaydım..kırık ve döküktüm..lakin hoca bir anda değişti..sanki anlatan o değildi..bir şey bana masal anlatıyordu.. anka nın masalı sanki..aradığım şeyi..bak ki ne?..hoca:Attar dan:
SİMURGUN KANADINDAN  ÇİN ÜLKESİNE BİR TÜY DÜŞTÜ.. HERKES ONA HAYRAN KALDI..


ben öyle büyülenmiş gibi dinliyordum ..hoca anlatıyordu..Çin bilinmeyen bir yerdir…her yer olabilir aslında..ve kuş tüyünden bir parça düştü..kime ?kime olursa ..birine.. bir parça düştü..işte bu kişideki kabiliyettir..sen istediğin kadar kabiliyetli ol .. o kabiliyeti hal edip, kendinden zuhur ettirmedikçe o tüyü ele geçirmiş olamazsın..fiile geçecek..kabiliyetini uygulayıp yaşayacaksın..bir başkası için faydalı olacaksın..sen o kabiliyet olacaksın..o kabiliyetten istenen maksad-ı muradına erecek..

 eğer o kuşun kanadından bir tüy dünyaya düştü ise  onu bulmamız ,topraktan ayrılmamamız ,toprakla-maddeyle  bağ kurmamız lazım. maddeden, yani bedenden, yani senden, yani işinden- mesleğinden kaçarsan manaya kaçmış olmazsın..doktordan-doktorluktan kaçmayacaksın.. kaçarsan,sorumsuzluğa hayale kaçmış olursun..

İslam irfanı derki “mana, o doktorluğun, o simitçiliğin, o ayakkabı boyacılığının, o öğretmenliğin içindedir”..


namazda sen konuşursun.. Hak konuşur.. karşılıklı münacat vardır..
salat-ı daim..bu ise her an, her işte Hak ile konuşmak, Hakk’ı görmek demektir..bu münacatı sağlayan hep namazdadır demektir..bu namazdan selam verilip çıkılmaz..mescidin içine girmiş, mescid olmuş olursun..mesnevi öyle bir şeydir..karşılıklı konuşma münacattır.. bişnev..dinle beni der..dinle bu işi tek başına başaramazsın..beni takip et..beraber yol alalım…dinle derken karşılıklılık vardır.. muhabbet vardır.. ikilik vardır..yardımlaşalım vardır..filin bütünü beraber görebilmek, bir bakmak için…


İslam bize der ki:mutlak hakikat ancak bir erkek ve bir kadının elbirliği ile ,yardımlaşması,konuşup anlaşması ile anlaşılabilecek bir şeydir..

yani Sevdiğim sonuç..ben bu dersten çok karlı çıktım..sanki ondan anlatan Sendin..çook keyifliydi..bir defa artık ondan masallarımda bahsetmeyeceğim sözümü bozdum..ona karşı kıskançlık duygumu yendim(acaba:)..böyle çook acaipti..levheşimden dolayı, onun çocuğum mu -kardeşim mi olduğunu çözemedim..ve kendimi bildim bileli istediğim, eski yunan tarzındaki- hani o feyleosfların sohbet dersleri var ya ..işte ben ancak öyle bir tedrisatta öğrenim görebilir ve öğrenebilirdim..şimdi Sen ve Senin tayin ettiğin hocalarımda bu eski geniş zamanları yaşıyorum..çok harika bir geceydi..gelince hocamı telefonla arayıp, tüm bu yazdığım şeyleri ona anlattım..artık onu kıskanmadığımı  da söyledim..masalıma ortak olmasını diledim..oo dedi hoca..”sen beni reddedip rüyalarından bile çıkarttın.. oysa ben sana neler neler anlatacaktım”..”artık anlatabilirsiniz” dedi çocuk..ve…..sonra...


Not:Sevdiğim ben bu derste çok değişik şeyler hissettim..bir defa, ilk 18 beytin hz Piri’n sözel nutfesi- tohumu olduğunu anladım..böylece anlayamadığım noktanın içine girmeyi idrak etmiş oldum..işte o tohum noktasının içindeki özde de, incirin içi gibi sonsuz nüve –nokta vardı..kesrette vahdet.. vahdette kesret..hepsi bir.. ama zenginlik anlamında, zuhurda farklılardı..lezzet-i hazzı ise, tüm bu çokluğu tevhid edip, hep aynı manayı bulmaktaydı..ve mesnevinin neden Hüsamname olduğunuda anladım..tohum hz Pirdendi…onun ağacı yeşilliği,çiçeği,meyveleri Hüsamettin Çelebi hz nin avucuna konan  o kuş tüyünün=hz. Pir-i Mevlana’nın; kabiliyetini parlatması için  azimli gayreti- ona tam teslimiyetiydi....ve  fiile dönen bu ameller, yüzlerce senedir onu, cennette yeni yeni elbiselerle süslemekte değil mi Sevdiğim..Seni tüm telek-felek:) ilimleri kadar seviyorum ve teşekkür ediyorumm..sanki davayı çaktım gibi değil mi?maksat bilmek değil yapmak yani..


son hayali dersime takıldım Sevdiğim..hz Yunus Emre den bindim erik dalına şiirine.. neşeyle öğrenip anlattığım halde, uyanınca yine hatırlayamadığım bu şiiri hayatımda ilk defa  okudum..hiç bir şey anlayamadım..sonra gece sevdiklerime niyet edip onların selamlarıyla hz Yunus’a bana  bunu öğretmesi duasını yaptım..işte sabahı Demirli hoca bana bunu anlatıyordu..onu aradım.. vakti yok tabii..ama kabul etti..belki sonra bu çalışmamızı görebilirsin..sonra Sevdiğim..  bu şiire Niyazi Mısrı hz nin yazdığı şerhi netten okudum..aaa bir de anladım ki ,zaten ben ilk masalımda bu şiiri bilmeden şerhetmişim
J(küçük kibir oluyor bu:)..yani bu bahçeye mürşidin izni olmazsa girilmez..sahte mürşidlerin eline düşenin halini..o bağın sahibi varı.. her meyvenin başka bir öğreticisi bilicisi varı..ve onun hükmüne tabii olmak lazımı....

 
tohum hakikat.. ağacı şeriat.. lakin her dal-tarikat-ı yolundan  biten başka lezzette ve anlamda bir meyve..işte bu ilk kıtanın anlamı tabii..daha açılıyordur..hiç bitmez ki  marifetin hazları manaları..

ama benim bu  gecelik masalım bu kadar yeter…Seni  öyle özledim ki….

ve 2. not:)Sevdiim bizim net hala kopuk..ve bizim cd denizi bızırdadıysa komşu cd denizi aktif çalışıyor ya dedim..ve Sana bunu başka bir hattan yolluyorum..çok çalışıyorum bence çoook..sene-i dönem sonu ya o bakımdan:)....tatil..

nur cihan
nuralem7@hotmail.com
18-1-2011