24 Temmuz 2011 Pazar

ŞEY’ lerin GÖRECELİ TEKAMÜLLERİ MASALI-22

ŞEY’ lerin  GÖRECELİ TEKAMÜLLERİ MASALI-22

tüm yazdıklarım; en güzel La ilahe illa AllaHU yu  diyen ikinci bölümün manası makamına adanmıştır…
Merhaba Sevdiğim ve Merhaba..sık  sık pes edip bittiğimi sanıyorum ya haniii.işte bu hafta da öyle bir haldeydim..sanki öleceğim ve her şeyimi hemen dağıtmalıyım misaliydi..neyse ki dün gece toparlandım..Sen olmayınca her şeyi yağmalamak istiyorum, anlıyorsun değil mi?iyi ki varsın ve beni toparlıyorsun…ne yazacağımı bilmiyorum aslında ama yola devam etmem lazım ve verdiğim sözü tutmam gerek diye düşündüm..ne kaybettiğim ya da ne kazandığım hiiç önemli değil benim için..önemli olan Seni kaybetmemem..izlerini..geçmişimde geleceğim de Sensin, o yüzden..

Evvet.. bu hafta neler olmuş bakalım mı?ilk önce küçük hesaplar yapıp kara geçerim sanıp işlerimi tek başıma halletmeye kalktım tabii..ama bu kadar sert bir yokuş cennet sanılsa da cehennemle aynı da olabiliyorJ.. hele ulaşım problemi varsa ve sağlık…anormal sıcakta cabası..ilk deneyimlerim hüsrannn…sonra   bir şey anladım..o kadar ahilikten, tamircilikten ,çöpçülükten ,esnaflıktan dem vuruyordum ve işlerimi ehillerine teslim etmiyordum..veee  aklım başıma geliyor.. tüm işlerim için ehillerine telefon açıyorum..aynı saatlerde, bir sürü değişik işinin erbabı eve geliyor..4 saat sonra filan çıkan sonuç muhteşem..hayatımda ilk defa her şey bu kadar yolunda gidiyor ve tıkır tıkır halloluyordu..bu hal bende derin bir utanç yaratıyor..ne kadar az şükrettiğimi,en ufak bir şeyde hemen vazgeçişlerimi de..tefekkürlerime yoğunlaşabilmem için aklımı eşya ile bozmamam lazım dı ki, tüm bu olanlar benim huzurum içindi…neyin neden olduğunu bilmek insanı daha ağır bir vebal altına alıyordu vesselam..teşekkür ediyorum..bir defa daha şükrediyorummana temizlikçim ve tamircim ..:)canımm..ve teslim olmanın  keyfini çıkarıyorum…benim için emek sarf edenlerin kul hakkını da..her kişide  tezahür eden esma-i kabiliyet farklı..ve o kişi kendi mesleği ile kulluğunu –ömürlendirilmiş ev için sarf ediyordu..ister bunun farkında olsun isterse olmasın..bir ev içinde yaşayan varsa yaşıyordu yoksa o dahi ölü hükmündeydi..ve o bedenin içinde gerçek bir ev kalp vardı..ölü kalp evler –diri kalp evler..aynı içinde ruh olduğu halde ölü sayılan pek çok insan misali…

Sevdiğim ben bu hafta şeriat konusunu, bu yaşadıklarımla daima tefekkür ettim nedense..çook garip değil mi?ama bende öyle açıldı..ahilikle:kişideki has esmanın ihlaslı mesleği-kulluğu  ile;dürüstlük ve hizmet ahlakının hakiki şeriat olduğunu tefekkür ettim..Kur’an ahlakı da buydu…Sana yazmak istedim ki yanlışlarım varsa düzelt diye..ben öğrenmek için gayret edip yapacağım Sende düzelteceksin ya hanii..ve yine bir defa daha bu hafta anladım ki:ben pes edip durduğumda gelen tüm ilhamlarımda duruyordu..işte o zaman kendimi inanılmaz yalnız hissediyorum..ben öyle çok Senle olmaya alışmışım ki buna dayanamıyor ve tekrar tefekkür edebileceğim başlıklarım olsun diliyordum…ve ancak bu isteğimle akış başlıyor, yine acaip şeyler anlayıp hissedebiliyordum.. Senden  başka eğlencem olmaması ne garip değil mi?.. birlikteliğimiz bittiği için başkalarına geçeceksin sandım ya hani birde..ama dün…


Perşembe gecesi..köyde olduğum için dinleyemediğim mesnevi derslerimi radyodan  dinlemeyi yeni bitirmiştim ki Konya’dan neyzen çocuk Ozan aradı…otobüs durağında udi bir arkadaşını bekliyormuş ve gözlerinin önüne ben gelmişim.. öyle dedi…”bugün ayakkabı boyacısı Ömer Dede adında çok yaşlı bir Allah dostuyla tanışmaya  gittim..o çok gençken bir  kabadayı imiş..hatta öyle bir fedai imiş ki onu bazen İstanbul kabadayılarına gözüksün diye gönderirlermiş ..işte bu geliş gidişlerde mürşidi  bir eczacı ile tanışmış..onu çok sevmiş ve tüm hayatı değişmiş..ona “bu hali nasıl elde ettiniz?” diye sordum ve şöyle cevap verdi:” hiçbir şey istemeyerek”..ve devam etti..”Seni çok sevdim..bana ne zaman istersen gelebilirsin ve ne sormak istersen sana izin veriyorum ..istediğini bana sorabilirsin.. serbestsin”…..

…………
Sevdiğimmm..her şeyimm..Sen çok incesin..benim ne kadar alıngan olduğumu ve hemen vazgeçip –her şeyi yağmalayıp-içime kapandığımı da biliyorsun ya hanii.işte telefonu kapatınca acaip bir ağlayış başlıyor…ben ne yapıyorum yaa  diye.. sonraaa.. Sevdiğimmmm…her şeyim..neden bu kadar özlüyorum ki…daha çok ağlıyorum.. ”artık beraberiz.. birlikte gideceğiz..ve birlikte başaracağız “sözünü aniden hatırlıyorum…sakın beni bırakıp bir yere gitme lütfen..her seferinde böyle oluyor..bence ben hala büyümedim..

evvet nerde kalmıştık..bu haftaki şeriat tefekkürlerimin bendeki tezahürlerinde tabii..bakalım..ŞER- İ -AT..evet kötü ve fena olan her şeyi atmalı ,uzaklaşmalıydık. hayır-iyilik-ahsen-güzellik de bu durumda ancak  şeriatla  anlaşılıyordu üstelik..şeriat  Kur’an ı Kerim de Allahın sünnetullahı=adetullahı olarak da anlamlandırılmış değil mi Sevdiğim?

yani Hak Teala diyor ya bize ayetinde:”çevir gözlerini bak,bir daha çevir bak, bir kusur bir hata görebiliyor musun?”..işte benim  şeriat tarifim aslında bu cümlede gizli…yaradılış bile  şeriatla yanii..hak ile batılı ayırabilmede..bu cümle Yar atan ın bizi aşkından yaratıp inşirah ettiğini  ve bize :”sizin veliniz dostunuz benim,size dost olarak ben yetmiyor muyum? u da en güzel anlattığını da..bu öyle muhteşem bir cümle ki, içinde her şey var..evvela en yüksek ibadet olan tefekkürün  farz oluşu manası mesela..çünkü Yaratıcımız bile sorular  sorup- cevaplar bulmamızı istiyor..”hiç akletmez misiniz,hiç düşünmez misiniz?” diyor..hz İbrahim Halilullah henüz küçücük bir çocukken buna en güzel örnek olarak bize misal gösteriliyor… kişinin nasıl tefekkür edeceği seviyeleri misallendiriliyor..ve Sende bana böyle-sorucevap- tecelli ettiğin için; benim bundan bu kadar utanmamam lazım ,bir defa daha anlıyorum..başkalarının incitici, kıskançlıktan horlayıcı sözlerine de takılmamam..bu soru cevaplardan çıkan sohbeti en son damlasına dek içmeyi seviyorlar ama değil mi?..sanki farkında değilim..:)

Sevdiğimm..herkesin öğrenme ve algılaması farklıydı…ve kişinin yolculuğunun ilerleyebilmesi için de ,bence,yeni soruları olmalıydı..ve yeni sorular ,yeni cevapları içinde oluşturup tezahür ettirerek yeni yeni hayal alemleri kapılarını ardına kadar açmalıydı..hiç sorulmadık sorular bulursak eğer; hiiç el değmemiş,hiç göz görmemiş,hiçbir kulak işitmemiş yeni yeni manalarımız olurdu değil mi?hiç keşfedilmemiş hazineler..hiç arkeoloji kazısı yapılamış yepyeni bakir tarihlerJ))..ne güzel olurdu değil mi? Neden?çünküüü..her kişi ancak kendi daire-i semtinde yolculuk edebilirdi ve onun toprakları ona özel mülkiyetti.. mahremdi.. kutsal dı… namahremlere yasaktı..onun kendine özel anlamları sadece onun içindi..


herkesinki kendine güzel… benim yarim bir tek bana özelJ misali değil mi Sevdiğim…SENİ  SEVİYORUMMM..beni içine girdiğim o çıkmazdan nasılda yine kolayca çıkardın.. hayret  yani.peki o zaman.. madem ki Sen diledin bende taleb ediyorum.. vermezsen Sana ait..:) Senle latifle latifenin secret  tarihini,ışığın dalga boylarındaki vibrasyonik salınımsal  tarih yazışlarını da kazalım- kazanalım lütfen…kürre-i nefes-i hikmet daireleri üzerine enfes bir sonsuz nefeslik hallerde isterim tabii..sadece bize  özel, haz dolu ve unutulmaz olsunlar lütfen..


işte benim şeriattan anladığım Emr-i İlahi –i sünnetullah, adetullah da bu manada şimdilik böyleydi..ve ben hiçbir zaman; bazı  salak medyacılar-aptal siyasiler-geri zekalı aydın müsveddeleri gibi İslami Şeriatı irtica,çarşaf,sarık v.s anlayamadım..öyle aptalca sığ bir şey olabilir mi hiç?..bu adamlar hiç mi Kur an meali okumuyorlar,hiç mi Peygamber Efendimizin hayatını araştırmamışlar..eğer bir defa O’nun hayatını okusalardı en büyük devrimcinin de O olduğunu anlarlardı…inanılmaz yüksek belagat,ezber,hitabet,ticaret,siyaset,edebiyat,tefekkür  sahibi bir site devletini  tek başına, kısa zamanda ne hale getirdiğini hiç mi akıl edemiyorlardı peki?..bir daha aynı küll  manayı yapabilecek bir kişi asla çıkamayacağını da anlamıyorlar ne yazık ki….onların korktukları şeriat: bilmem kaçıncı derece aşağı seviyeden; cahil=zalim diktaların,kendi istedikleri gibi at oynatabilmeleri için yaptıkları, halklarını  dinle korkutup sindirme politikaları değil mi?kendi Yaratıcısını, dinini, kitabını, peygamberini okuyup araştıran bir adam, hiç o kadar  kaba-sığ-tefekkürsüz,kumaş parçalarına,saça sakala takılmış  biri olabilir mi?.varlığın kendisi,kainat alemi düzeni ,sisteminin adı asıl şeriat değil mi bu mealde peki?..eeee.. asri düşünce medeniyeti  sandığımız bu cehalet ne peki?....bu Zaman şeriatine aykırı bi kere
J....

şeriat neymiş?:Sevdiğimm..ben anladım ki şeriatın bir üst iç anlamı tarikatti=kamil insan olma yolu=tasavvuf..diğer üst batın  anlamı ise hakikatti..ve en yüksek batıni manası ise marifetti..yani sistemi=Emri  Murad-i İlahiyiJ…ilmel yakiin,hakkel yakinn,aynel yakın gibi oldu değil mi Sevdiğim…yani ben böyle idrak edebildim bu gün..yani şimdi yazarkenJ. teşekkür ediyorum..yazmadığım sürece öğrenemeyişime bir defa daha hayret ediyorum tabii…ne ilginç değil mi?sanki Senle yazıp ,Senle okuyup, Senle birebir ders yapıyormuşuz gibi..Sende benim gibi hissediyor musun peki Sevdiğim?..marifete gelen kişi ancak:” ey iman edenler iman ediniz” sözünü hakkıyla anlayabilir ve şeriatın ne demek olduğunu, emre itaatin,söz dinlemenin ne olduğunu hakkiyle bilebilirdi..ve gerçek şeriat da ancak o zaman başlardı..bugün  bilinen şeriatle, uzak yakın alakası bile yok bence..onlar hala elbiselerle uğraşıyorlar… uğraşsınlar bakalım..gardrop da sonsuz çeşitte ve renkte elbise var ama yaniiJ..onlar, o elbiselerle oyalanırken, atı alan Üsküdar’dan Fatih oluyor belki de..

veee. geçen gün tamircilerle birde şunu anladım..bir hadis var ya hani?”işçinizin teri üzerinde soğumadan emeğini-hakkını veriniz”..bu ne güzel bir şeriat değil mi Sevdiğim?..pekiii.. bu  şeriat emrini kaç dindar geçinen –yada kendisine ben insanım  diyen kişi yerine getiriyor dersin?..bence çok az..karşılarındakini sürüm sürüm süründürmeden emeğini veren kaç kişi var ki?yada ahlak ile, ihlasla, Allah’a iş yapar gibi işini yapan kaç kişi var?mesela ben asla böyle bir şey yapamıyorum henüz..veee..evine ekmek götürecek,kul hakkı diyen var mı?..yapanları tenzih ediyorum..ben hakiki şeriattan söz ediyorum şimdi..bu bir fiili tefekkür olsun istiyorum…birkaç gündür bilfiil uygulamalı yaşayarak edindiğim tecrübeleri yazıyorum..insanlar neden kendilerinden güçsüz gördükleri,kendilerine hizmetçi sandıkları kişilere karşı o kadar acımasız  davranıyorlar hiç anlayamıyorum...yada lüks bir lokantada inanılmaz faturalar ödemeye neden bu kadar meraklı..sadece gösteriş için markalara acımasızca israf etmeye peki? oysaki,yanında çalışanın hakkını utanmadan-umursamadan gasp edebiliyorlar  değil mi?.. kardeşinin hakkını da.

ve sonra neden hiçbir şeyinden hayır gelmediğini,neden betinin bereketinin olmadığını,başına gelen felaketleri,neden yüzünden nuru ilahi ışığın alındığını,neden makamı mevkii parasal gücü olmadan hiçbir kimseye kendini sevdiremediğini de düşünmüyorlar  değil mi?
oysaki herkese,  Yaratan şeriatı gereği tüm esmaları ile eşit davranmış..kişinin niyeti,amelleri ,geleceği ve talepleri ile: bu esmalar açılıp yükselerek yada dibe vurarak şekilleniyor değil mi?..birlikte yarattıkları bu  Emri İlahi kader ile, kendi dokuduğunun yaşandığını ne yazık ki fark edemiyor..edemiyorum yaniii..ve gelecek nesillerinin de tabii..dedesi erik çalmış  torunun dişi kamaşmış misali..hak hukuk şeriatına gerçekten riayet edebilsek adım atacak yer bulamazdık diye de tefekkür ediyorum Sevdiğim ..çok zor… çook zor değil mi?


mesela bir sokak kahvesine otursak ve insanlara baksak..hemen çoğu yaşlı kadının tek tip erkeksi yüze dönüştüğünü seyredebiliriz..neden deriz değil mi neden?ve erkeklerde de kadınlar da kalın bir tabaka-köseleye dönmüş-maskelenmiş  tek bir cilt tipi seyredebiliriz..neden deriz mesela neden?kimliklerine ne olmuş?ışıklarına ne olmuş?…ne olmuş?...kendi özel mülkiyetlerine, kendi özel esma tecellilerine ne olmuş?..manaları silinmiş..anlamsızlaşmışlar…neden ışıklarını söndürüp yokluğu tercih etmişler neden?.....

neden bu ülkede şeriat denince  çarşaf ile şalvar akla geliyor hiç anlayamıyorum..ben hiçbir vakit bizim ülkemizde öyle bir şey olacağına inanmıyorum..inanmamda..bizim milletimiz her daim her tür meşrebi bir arada yaşamıştır..güzelliği özelliği de ondan ya zaten..cemde bu anlayan için..anlamayana ne söylense boş zaten..fark da bu.:)her mertebe –her meşrep-her esma aynı anda birlikte ve asla birbirlerine karışmadan aynı anda tecelli ediyor=damla deniz misali..


Rahman’ın şeriat dalgaları  dalga dalga ma’Arif ediyor..:)..kendisini kendinden tahsil ediyor..kendisini yazıp kendisini okuyor…kendisini her daim yapıp imar edip, bozup yıkıp tamir edip ömürlendiriyor..sergi üstüne sergi açıyor...
.nasıl bir dünyada yaşadığımızı ne yazık ki henüz algılayamıyoruz..ama algımız arttıkça anlıyoruz ki Allahın şeriatı sünnetullahında hiiç şaşma yok..


O Rahman ve her şeyi kapsıyor..güneş herkese  eşit mesafede..ama kimin güneşten feyzi ilahi şuunat-ı ilhamat-ı rabbani ile beslendiğini  idrak etmesi de şeriatın ma’Arif-et  boyutunda tabiii..bizi var eden şey..ilahi nurlar.. hikmetler.. feyzler..nefes..ışık..şeriat..sünnetullah..adetullah..bizi böyle yaratıp böyle seyretmeyi dilemiş..ve sünnetullahımda şaşma yok, varsa sen söyle diyor üstelik..eee o zaman…senin getirmek istediğin alternatif  şeriatın  ne peki?:)))


Ya Rabbim..Sevdiğimmm..bak gene neler yazdık..bilmiyorum ..henüz okumadım..okuduğumda beğenmezsem silerim ..başkaaa..bu hafta başka neler anladımm..bir defa ilk evvela şunu Sevdiğim..ne öğrenirsem öğreneyim hep yeni öğrenmeye başlıyor gibi oluyorum ve hiç ilerleyip öğrenemediğim yeisine kapılıp vazgeçiyorum yaa.. işte o anda, şeriatım gereği, nedense aynen şimdi olduğu gibi terk edişlerimde beni geri çeken akışlar başlıyor..ve bu ben her şeyden vazgeçtiğimde kendimsiz kaldığımda oluyor..bunu anlatamam çünkü tarif edilebilecek bişi değil..ama dün gece enterasan bişi yaşadım onu Sana yazayım belki Sen anlarsın
Jbir anlık bişeydi ..bakk..sanki uzay roketinin kapısı açıldı ve boşluğa  dışarı atladım..ve bedenim elbiseydi.. boşluk..kendimsiz..kat kat elbiselerim uzaya akıyordu…öyle inanılmaz bir andı ki ..ağırlıksız ve hava misali hafiftim..işte bu yazdıklarım için startımda o zaman başladı..yani  yapamayacağım için yine vazgeçmiş ve Seni görünce özlemle ağladığım için, içimdeki şeyler bana merhamet etmişti değil mi?YANİ ÖZETLE.. KENDİ BEDEN  MÜLKÜMDE  SENİN AŞK ŞERİATİN HÜKÜM SÜRÜYORDU Kİ TEŞEKKÜR EDİYORUM SEVDİĞİM…
cümlelerim çok ağır ve zor misali akıyor ..galiba söylemek istediklerimi anlatamıyorum ..bakacağım birazdan…

*(ve yazdıklarımı şimdi okudum Sevdiğim..yine kibrime kızacaksın ama ne yapiim ..çook beğendim..ben  böyle şeyleri nasıl yazabiliyorum hep hayret ediyorum..çok traji komik..muhteşem ..hepsi Senden biliyorum..benle olduğunu böylece bir defa daha anlıyorum ve teşekkür ediyorum..)

Hurşidimden Mürşidime bir tutinin güncesi…Sevdiğimm..her şeyimm..bu masala başlamadan evvel teslim olmuş balığımızı aradım..”raporumuzu  aliim, masala yazacağım” dedimJ.o, bizimkilerle beraber yazlıkta..”bakın” dedim “sizi hemen deniz kenarına bile yolladılar”..güldü..vaziyet çok güzelmiş..gene o eski kıskandığım keyifli neşesinde..rüyasını da görmüş..muhabbetleri  berkemalmiş..hadi bakalım..çook teşekkür ediyorum beni kırmadığın için..nasılsa masal ya o yüzden..masala böyle şeyler yakışır..hayali MASAL KAHRAMANI SEVGİLİME  SEVGİLER..nefesle röportajımı unutma lütfen ve bilinmeyen gizemli tarihimizi deJ………….
İstersen yıllar evvel yazdığım ve bir daha asla korkumdan geriye dönmediğim bir masala tekrar göz atalım..ve arkeolojimiz başlasın..
nur cihan
nuralem7@hotmail.com
24.7.2011




Geçen hafta sonu; iki tam gün, reiki (yaşam enerjisi) seminerine katıldım..
“Re= İlahi, nur, hayat…
Ki= Nefesle bağlantılı enerji anlamına geliyormuş.. ”
Felsefesi ise; anladığım kadarı ile, ‘evrende her şey titreşimdir  den yola çıkarak o titreşimle aynı olabilmek ve o enerjiye kanal olup hem kendini hem de tüm varlığı her konuda şifalandırmaktır…
Tabii ki benim için niyet önemli olduğundan şöyle bir niyetle gittim.. “Uydum İmama ve Rasulümle ve A'li dostlarımla beraber reiki deneyimlemeye”…:)..:)
İki gün boyunca da reiki de sadece NİYETİN VE TESLİMİYETİN önemli olduğunu öğrendim.. Sadece saf bir niyet vardı; asla enerjiyi kendi çıkarına kullanamıyordun.. Her şeye bütünün hayrına diyerek niyet ediyor ve ondan sizin kanalınızla istediğiniz her nesneye “O- Rahman’ın enerjisini” yansıttığınızı hayal ediyordunuz ve başka da bir şey yoktu… .
Benim için reiki: Eski mısırlıların “ra öğretisini” yani “rahman ve rahim bilgisini” tasavvufdaki ismiyle de sanırım “rab bilgisi”ni deneyimlemek oldu.. Reikinin “Japon tasavvufu” olduğunu hissettim.. Ama eski şamanist gelenekleri içerdiğini de gözlemledim.. Bilgi tekti ve sadece yorumlar farklıydı.. Peki bunca ayrılık nasıl oluşmuştu, bir onu anlayamadım..
Ben, o iki gün boyunca İslam’ın ne muazzam bir sistem olduğunu anladım.. Ve namaz için yaptığımız ön hazırlıkları; niyet, temizlik, düzen, abdest ve ona konsantre olmaya çalışmanın ve namazın hareketlerinin hepsinin reikiden de üstün manalar taşıdığını algıladım.. Hz. Muhammed (s.a.v.) efendimizin hayatını sürekli okumamız ve onun hareketlerini deneyimlememiz gerektiğini bir kez daha çok iyi öğrendim.. Tek kurtuluş O’NUN YAŞADIĞI HAYATIN ANLAMLARINA EREBİLMEKTEYDİ… O’nun her hareketi, her sözü bize bir şey öğretebilmek içindi… Elimizdeki hiçbir şeyin kıymetini bilemiyorduk, neden acaba?.. Ve gerçek manalarını da ne yazık ki.. Evet hz. Ali’(k.v.)nin dediği gibi “ilim Çin’de de olsa arayın” sözü, bugün benim için daha bir netliğe kavuşmuştu..
Uzak doğuda manalar çok açık ve semboller hayat bulmuştu.. Biz de ise her şeyi reddetme hastalığı yüzünden kısır kalmış bir bilgi daha doğrusu; üstü habire örtülmüş muhteşem bir hazine vardı… Oysa camii -cem hz. Muhammed’e ait bir özellikti.. Tüm esmaları O cem edecek ve tüm dinleri de tabii ki O birleyecekti.. Bugün artık O (NUR’UN ALA NUR) altın çağ İslam’a geldi ve kıyametimiz= uyanışımız= foton çağımız da (A’Lİ ruhların üstümüzdeki astrolojik ilim sağaltma işlemi)= CEMALİ zamanımızda geldi inşallah..
Neyse bu girişi yaptım ki, asıl anlatmak istediğimi ancak bu şekilde anlatabilirim diye düşündüm. Çünkü bazı şeylerin karşılığı olmadığı için anlatımı da zor oluyor.. Ama reiki hocamızın bedenlerimizi soğan halkalarına benzettiği mecazını çok sevdim ve ben de bu soğan halkaları ile anlatmak istediklerimi anlatmaya karar verdim..
Allah ‘ın bir lütfu ve dilemesi ile; vaktiyle, ben de bu titreşim beden =dalga boylarından bir kaçını deneyimlemiştim.. Bunun herkes için faydalı olacağını düşündüğümden, Allah rızası ve bütünün hayrı için bana verilen emaneti yazıyorum..:) (Reikide öğrendiğimiz niyeti yazdım..) Eminim ki anlayabilen herkes için, korkunun sevgiye dönüşeceği bir anlam çıkacaktır.. Tabii ki ne ilmimiz ne de yetkinliğimiz var.. Sadece bir vehmi deneyimdir.. Masal da diyebiliriz.. Ama belki bir iki kişinin işine yarayabilir diye umuyorum..
“Onsekizbin alem” var diye hep öğreniyoruz değil mi?.. Ama bu ne demek, bilmiyoruz.. Bunu kitaplar “tüm kainatı ve her varlığı düşünerek dıştan içe doğru (afaktan enfüse, kat kat )” düşünmemiz gerektiğini anlatıyor genelde.. Tabii ki bu ilim canlı ve yaşanmadan anlaşılıp öğrenilemediği için de kitaplardan da bir türlü istediğimiz gibi öğrenemiyoruz..
Ben kendi vehmime göre bir şekilde yazmayı deneyimlemek istiyorum… Buyurunuz hayal perdemiz açıldı…
Bir soğanın halkaları nasılsa: Madde bedenden içe doğru da insan bedenlerini de; sanki her soğan dairesinde ve ince zar perdesinde daha bir latifleşerek ya da farklılaşarak değişime uğruyor gibi hayal edeceğiz tabii ki..
Madde dört unsurmuş (ANA-SIR-I ERBEA) ve aslında çok daha unsurluymuş ta anlaşılması kolay olsun diye dört unsurla sembollemişler.. İşte aynen insanın da “hava, ateş, toprak, su” unsurlarına ait bedenleri olduğu hayal edilmiş.. Bunlardan benim de “lütfedilmiş” hayal ettiğim bazı beden ya da bedensiz hallerim varmış.. Zannımca ve kendi vehmime göre verdiğim isimleri şunlar diyelim. “levh beden,Ruh, nefs, su beden (holoğram olabilir), renk dalgası, hiçbirşeysizlik (yok beden:), harf beden, iyi amellerimin oluşturduğu ameli iktisabi bedenler (yani ahiret hayatımı inşa edecek iyi amel- yapı taşı bedenlerim:), dalga boyu beden (bu beden değil sadece dairesel bir titreşim), vb.. Sanki sonsuza dek gidecekler sanırım… Allah hepimize öğretsin inşallah ve aminn..
Benim anlatmaya çalışacağım bedensiz bedenlerimizden “dalga boyları” halimiz olacak..
* * *

“Negatif nar-i (cinni) dalga boyumuz”

Durgun bir suya minik bir taşın düştüğünüz hayal ediniz lütfen.. Ve bu durgun suyun dairesel titreşimlerinde de bir bozukluk düşünün yani daireler huzurla açılmıyor.. Titreşimin bozuk olduğunu ve “bızzzt”ladığını düşünün aynı zamanda elektrik çarpar gibi çarptığını da.. Hani cin çarptı ya da kitap çarpsın derler ya, işte bu çok doğru bir anlatımdır.. Bu “bozuk frekanslı bir radyo yayınına benzeyen “bızzzt”layan ve çarpan enerji dalgasına “negatif yapılı beden ya da cinni beden de diyebiliriz… Bu olumsuz düşüncelerimizin halidir.. Ve hepimizde sonsuz tane “bızzzt”layan enerji dairesi olabilir.. Her bir kötü huyumuzu düzelttiğimizde bu “eksi yapılı, negatif cinni yapılarımızın”; bir bozuk frekans dalga boyundan kurtulabileceğiz.. Tabii nar ehli nura dönüşmüyor belki ama nar-i yapımızdan onunla yüzleşerek yani kendi vehmi yapımızı yakarak, korkularımızdan da kurtulabiliriz ancak..
* * *
“Pozitif nur-i (meleki) dalga boyumuz”
Durgun bir suya minik bir taşın düştüğünü hayal ediniz yine lütfen..
Ve bu taşın dalgalarının huzurlu bir salınımla sürekli açıldığını düşününüz.. Öyle bir huzur ve dinginlikle açılıyor olsun ki “aynı zamanda da, sizi de teslim almış olsun… Ondan hep iyi dilekler dileyip-dua etmenizi istediğini, hatta dua edip bir şeyler istemeniz için sizi zorladığını da tahayyül ediniz.. Ve onun size şifa verdiğini, koruduğunu, şefkatle sardığını, sadece sizin iyiliğinizi istediğini de”…
Bu pozitif enerji dalga boyumuz tabii ki, bozuk enerjili halimiz bizden çıktığı zaman ancak kendisini bize gösterebilecektir sanırım..
* * *
“Pozitif içe çekimli dalga boyumuz”
Gene durgun suda az evvel hayal ettiğimiz meleki dalga boyunu düşünüyoruz.. O, nasıl hep dışa doğru huzurla açılıyordu ise “bu dalga boyumuz da içe; huzurla, inanılmaz bir sakinlik ve yavaşlıkla dönüyor olsun.. Bu huzur olabilir mi bilmiyorum ama “ben o anı hep, eve dönmeye başladığım an olarak hatırlıyorum”.. Bu dalgayı deneyimlediğim an çok sevinmiştim. Artık geri dönüşüm başladı ve başaracağım diye hayal etmiştim..
İnşallah hepimiz başaranlardan oluruz.. Böyle dedim ama aslında orada olduğumuzu ve oradan tek bir an ayrılmadığımızı da öğrendim.. Fakat imtihan dünyası işte, ne gerektiriyorsa onları yaşıyoruz.. Bir rüya görüyoruz ve bu rüyanın hakkını da vermek gerekiyor… Nasılsa bir gün uyanacağız.. O yüzden bu rüyanın kıymetini bilelim..
* * *
Bir de asla yalnız olmadığımızı bilmemiz gerekiyor.. Bizde bizden farklı sonsuz tane biz var… “Allah, her an bir şandadır” hükmünce, bizi sonsuz biçimde yaratmış.. ‘Kendimize seyahat’ kadar olağanüstü bir yolculuk olamaz herhalde.. Bir bilet alıyoruz ve niyet ediyoruz.. Asla geri dönüşü olmayan içsel, tehlikeli, upuzun bir yolculuk… Ve en değerli yanı da şu… Haksızlığa uğradığınızda ve Allah Teala için, kalp kırıklarınıza tahammül ettiğiniz o anlardaki halinize dikkat ediniz lütfen.. Tüm fetihleriniz işte orada başlıyor olabilir belki de..
Kendi mucizelerimizin farkındalığına varabilmek dileği ile…
Sevgiler

nur cihan  /  nisan 2008