24 Ekim 2011 Pazartesi

ŞEY’ lerin GÖRECELİ TEKAMÜLLERİ MASALI 31


ŞEY’ lerin  GÖRECELİ TEKAMÜLLERİ MASALI
  31

Merhaba Sevdiğim ve Merhaba…
güzelsinn güzelll..insan başka ne ister , güzelsinn güzelJ..ewwet Sevdiğim bugün Pazar..pazara çıkalım ,bir balık alalım,bir balık alıp napalım?..bilmiyorum..içimden gelenleri yazıyorum işte…Sevdiğim..şimdi içim acaip mutlu biliyor musun?öyle harika şeylerle doldum ki ne yapacağımı henüz bilemiyorum?bakalım bakalım..ve biz işimize bakıp, güncemizi hizalayalım ..
masal ertesi..gece…latif ve şeffaf bir piramit..kristal..çook güzel Sevdiğim ..çook güzel..kapkaranlık..gözlerim acıyor..dinlenmeleri lazım..uyumam lazım..sol gözüm..beyaz florosan, ışık karemsi levha..”kim ışığı açtı “diye kızıyor çocuk kendi kendine ..hem neden sadece sol gözümde gündüz oldu ki deyüpp ışığı kapatmak için kalkıyor..gözlerini bir açıyor ki, meğer ışık kapalıymış
J..Sevdiğim,  eğer sol gözümü şifa için öptüysen sağ gözümü de unutma lütfen..artık yakını görmem bayağı zorlaştıJ Seni hep uzaktan mı görüp seveceğim yanii.ve gözlük takmaktan nefret ediyorum, unutma lütfen..

sabah.. kardeşleri  ile, içinde kare bir bina olan yerdelermiş..herkes değişik bir otele yerleşmiş..bir tek bizim masal çocuğu, elleri kolları eşyaları ile dolu halde ortada kalmış..etrafa otel soruyor..bir mağazacı “ilerde bir otel var” diyor..ama o haram bir yerdeymiş..ve sanırım giren bir müddet çıkamıyormuş..işte çocuk o meydanın ortasında, iç kapalı alandaki o haram otele, tedirgin bir halde yürüyor..Sevdiğim ben korkuyorum..hani karenin iç ortasında bir başına,yönsüz ve yörüngesiz,hiçbir yana kıpırdayamayan,her şey o olan vardı ya..beni koru lütfen..ne olur..beni yalnız bırakma..yoksa aklımı yitiririm ,ne olur..Sevdiğimm..beni mahrum bırakmayıp,bir yanı oradan asla ayrılmayan ve asla ayrılamayacak olan diğer yanımı da ,böyle, yanında götürdüğün için çook teşekkür ediyorum ..Seni sonsuz kar tanesi, su buharı baloncuğu kadar seviyor ve selamlıyorumJ………


KÜB’ü tek başına  tavaf eden biri var..baştan aşağı bembeyaz ..bembeyaz sarığının ucu, sağ omuzundan taaa dizlerinden aşağı dek uzanmış..beyaz eteklerinde kuyunun tozları hala duruyor..ve gözlerini dikmiş hayali görene bakıyor…O, rüya ilminin  efendisi..saatçilerinde piri azamı..


pazartesi.. dersteyiz…önce kahvaltı..çocuk :”kızlar, şimdi size canlı bir ders deneyimi yaşatacağım tamam mı?” diyor..önce çaylar gelmeli tabii..ve çaylar geliyor.. kahvaltı bitiyor..aklımız yemekte kalmamalı değil mi Sevdiğim?:)sonra keyifler keka iken, demlenme çaylarına sıra geliyor..birer yudum içiyor ve çay bardağımıza iyice bakıp, onu, elimizle şööle birde tutuyoruz önce..

ve şimdi 
kitabımızın adı:GANİYY-İ MUHTEFİ’NİN MERATİB-İ TEVHİD RİSALESİ  yazan:Necmettin Şahinler(insan yayıncılık)kitabının   MAKĀM-I HAZRETÜ-L CEM bölümünü açıyoruz..çocuk okumaya başlıyor..
14-31. Beyitler:
Şu çay dolu bardağa atfediniz bir nazar!
Bakalım bu Hikmet'de bunun için ne yazar?

Bardak: kavî, müşekkel, içindeki bir rızık;
Pırıl pırıl parlıyor, kimlere olmuş azık!

Bu, görünen bir kaptır;
 Zâhir ismine muzaf;
Tasarımcı ve işçi Bâtın'ında muvazzaf.

Güzel bir şekil verir tasarımcı bu kaba;
Bedî' ism-i şerifi mühür vurur bu tab'a.

Şeklin tahakkukunda Musavvir'dir iş gören;
Câmi'dir ham maddeyi, bir araya getiren.

Bu üretim bir ilme ve mîzâna dayanır;
Âlim ve Adl Esmâ'sı olur bunlara sınır.

Bardak, çaydan dolayı, Rezzâk ismine mazhar;
Fehmedin!  Nasıl, Esmâ', eder kendini izhar?

Nice Esmâ' bilinir Hakk'dan çıkarsa izin.
Çayı hıfz eden bardak mazharıdır Hafîz'in;

Bardak, ışıltısıyla, tecellîgâh-ı Nûr'dur.
Mekanik direnciyle Kavî olan da odur.

Hanımlara faydası Nâfî isminden gelir;
Lisân-ı hafî ile, bardak, çok sır iletir.

Aslında, Hayy'dan çıkan çay yeşil bir nebattır.
Mümît'inse eseri tebdîl-i tabiattır.

Bu tecellî ile çay bir ot olur, kupkuru;
Emrâza şifâ verir çaydaki Muhyî nûru.

Bu bardak kırılırsa, eğer böyleyse kader,
Elini kesebilir:  Kahhâr tecellî eder.

Fehmi geniş olana bardak çok haber verir;
Habîr'in de mazharı olduğunu bildirir.

Bunca hikmet ederse tulû' tek bir bardaktan,
Hakîm tecellsidir bunun altında yatan.

Çay dolu bir bardakta, nasıl eder tecellî,
Görün, onsekiz Esmâ'!  Hepsi idrâken celî!

Nasıl da sırlı kalmış bardakta onca  Esmâ'!
Düşün!  Hangi Esmâ'yı hâmildir arz-u semâ?

Fehmeden mürîdindir bu keşfin bütün kârı;
Bu sırlılık etmekte izhar ism-i Settâr'ı.

Ganiyy-i Muhtefî, yukarıdaki beyitlerinde (14-31) okuyucusunu (ihvânını) uzun bir zihnî seyâhata çıkarmakta ve Allāh güzel isimlerinin varlıkta/eşyâda nasıl tecellî ettiğini çay dolu bir bardak örneği ile anlatmaktadır. Bunu yaparken de bir anlamda 18 esmâ'nın şerhini/açıklamasını vermektedir.
 Ganiyy-i Muhtefî, bizden, önce çay dolu bir bardağa  bakmamızı istemekte ve biraz sonra açıklayacağı sözlerinin İlm-i Ledün denizinden birer Hikmet olarak düşünülerek bundan gereken derslerin çıkarılmasını önermektedir. (14. beyit) Bardak hepimizin bildiği; dayanıklı, sağlam, gösterişli, pırıl pırıl parlayan ve içerisinde de çay bulunan bir bardaktır. Aslında bu bizim her gün gördüğümüz, kullandığımız, kanıksadığımız bir nesnedir. Ama bakalım bu nesne bize vizyonumuza bağlı olarak ne gibi manevî kapılar açacaktır? (15. beyit)

Çay bardağı, görünen yönü ile:
 (1) kendini kullarının idrâkine tecellîleri aracılığıyla gösteren Allāh'ı dile getiren Ez-Zâhir ismine; (2) Görünmeyen tasarımcı ve işci yönünden  kendini Şehâdet Âlemi aracılığı ile gizleyen Allāh'ı dile getiren El Bâtın ismine kaynaklık yapmaktadır (16. beyit).


Bardağın tasarımcısı bu kaba güzel bir şekil vermiştir. Bu özelliği ile bardak, yaratışının benzeri bulunmayan Allāh'ı dile getiren Bedi' kutsal, mübârek isminin işâretini/mührünü taşımaktadır (17. beyit).

Bardağın şeklinin oluşmasında,
 herhangi bir şeyi yeni bir sûrete büründürmeğe kādir olan Allāh'ı dile getiren El Musavvir ismi, ham maddelerinin bir araya gelmesiyle de farklı şeyleri bir araya toplayarak hikmeti ve ilmiyle yeni şeyler ihdâs eden Allāh'ı dile getiren El Câmi’ ismi gözükmektedir. (18. beyit)

Bardağın üretimi bir ilme ve bir ölçüye/dengeye dayanmaktadır. İlim açısından baktığımızda bu bardak;
 ilmi istediğine istediği kadar veren/öğreten Allāh'ı dile getiren El Alîm ismine; ölçü/denge açısından baktığımızda Adâletin Yaratan’ı ve Sâhibi, kulu için ezelde neye hükmetmiş ise onu ona eksiksiz olarak veren Allāh'ı dile getiren El Adl  ismine karşılık gelmektedir. (19. beyit)
  
Bardak içinde bulunduğu çaydan dolayı, yarattığı her şeyin maddî ve mânevî bütün mukadder rızkını da temin eden Allāh'ı dile getiren Er-Rezzâk ismine delîl olmakta (20. beyit); ve çayı içinde muhafaza etmesinden dolayı da koruyan Allāh'ı dile getiren El Hafîz  ismi ile örtüşmektedir.(21. beyit)

Bardak ışıltısını
 Nûr'un kaynağı olup nûrunu dilediğine dilediği kadar veren Allāh'ı dile getiren En-Nûr isminden almaktadır. Mekanik direncinin oluşturduğu sertlik ise kuvvetin sâhibi olan Allāh'ı dile getiren El Kaviyy isminden gelmektedir. (22. beyit)

Bardağın, hanımlar açısından 
 yarar sağlayıcı yönü anlayana, her bir tecellîsi mahzâ fayda verici olan Allāh'ı dile getiren En-Nâfî isminden kaynaklanmaktadır. Böylece bardak hâl diliyle, sözsüz ve sessiz bir anlatımla insânlara bir çok sırları taşımaktadır. (23. beyit)

Bardağın içindeki çayın aslı yeşil bir bitkidir. Çayın bu yeşilliği, şartsız diri olan ve diriliği istediğine veren
 Allāh'ı dile getiren El Hayy ismine bağlıdır. Ama sonradan varlığını değiştirerek kuru çaya dönüşmesi,emânet ettiği diriliği/canlılığı/yeşilliği/hayatı geri alan Allāh'ı dile getiren El Mümît ismi sonucu olmaktadır (24. beyit).

 Böylece bu değişimle kupkuru bir ota dönüşen çayın aynı zamanda çeşitli rahatsızlık ve hastalıklara şifâ vermesi
 diriltip hayat veren Allāh'ı dile getiren El Muhyî  isminin tesiri ile gerçekleşmektedir (25. beyit).
 Bardağın kırılması "ezelde verilmiş bir hükmün sonucunda" eğer bir kişinin elini kesmişse, bu dayarattığındaki zâhiri tecellîyi ezeldeki takdîrine uygun olarak değiştiren Allāh'ı dile getiren El Kahhâr isminde karşılığını bulmaktadır (26. beyit).

Şüphesiz bardak, anlayışı, algılaması geniş olana bir çok haber iletmektedir. İşte bu yönü ile de bardak herşeyden haberdār olan ve sırrının mâhiyetini dilediğine bildiren Allāh'ı dile getiren El Habîr  ismine kaynaklık yapmaktadır (27. beyit).

Tek bir bardaktan bunca hikmetin doğmasının altında, Hikmeti takdîrine takaddüm eden Allāh'ı dile getiren El Hakîm  ismi yatmaktadır (28. beyit).

29. beyitte,
 Ganiyy-i Muhtefî, Allāh'ın bu 18 isminin 
bir çay bardağında nasıl tecellî ettiğine bir kez daha dikkatimizi çekiyor ve insân anlayışına açık olan bu gerçekliğe bizim yeniden bakmamızı istiyor.

30. beyitte ise Ganiyy-i Muhtefî, bir kıyas yapıyor ve: "Bardakta bunca esmâ' nasıl gizli kalmışsa, kimbilir, yerler ve gökler Allāh hangi güzel isimlerine aynalık yapmaktadır?" diyerek bizi düşünmeye dâvet etmektedir.

 31. beyit, buraya kadar anlatılanları keşfetmenin, hakîkate tâlip olanlar için büyük bir mânevî kazanç olduğunu bildirmekte ve bu gizliliğin
 Zât'ını tecellîleriyle örten ve kullarının ayıplarını, kusurlarını, hatâlarını, günahlarını gizleyen Allāh'ı dile getiren  Es-Settâr  isminden yansıdığının altını çizmektedir.

********
bana bu bölümü, ricam üzere-kolayca copy paste yapabilmem içinJ maille ,dosya halinde gönderen Şahinler Hocaya çook teşekkür ediyorum..O’na bu ilmi en mükemmel halde öğreten hocası hz. İnsan Ahmet Yüksel Özemre Efendiye de hürmetlerimi arz ediyorum...


çocuklar çook büyük neşe ile, ellerinde yudumlayıp durdukları çay bardağı, çay ve kendileri arasında eşyanın seyrü sülüğünü böyle zevkle işliyorlardı ki çocuk * “Hanımlara faydası Nâfî isminden gelir;/Lisân-ı hafî ile, bardak, çok sır iletir. mısrasına dikkat çekti."bence burada gizli bir mana var, ama çook zekice ve sırlı"..yavaş git,züccace-i nisalar incinmesini anlattı birde..hz. Pir Mevlana’nın kadın cinsi için dediklerini de..ve rahiim ismi tecellisi ile dem arasındaki sırrı bağı belki deJ ki,Sevdiğim, bunu şuan yazarken anladım ve teşekkür ediyorumJ..işte Sevdiğim inanılmaz keyifli bir ders oldu..

biz böylece herhangi bir  eşyayı; yani, gördüğümüz işittiğimiz, ve  elleyip tutarak onu vücudumuzun içine aldığımız ve sonra o şey ile bakıp ,görüp,işiterek, elleyip tutarak,  niyetlerimizin ameli fiileri olarak seyrettiğimiz şeylerin göreceli tekamülleri üzerinde acaip,  asla unutulmaz bir deneyimsel ders yaşamıştık..çook teşekkür ediyorum Sevdiğim..ben bunların hep Senden olduğunu biliyorum..sadece kıskançlığımdan kimseye söylemiyorum biliyorsunJ..



sonra kahvaltı sofrasından kalkılıyor..yeni bölüme geçiyoruz..bugün Yusuf Suresine bakıyoruz..yazılmış en güzel hikaye olduğunu söyler ya hani bize Yaratıcımız..ve Evvel Zamanım demiş ki:” Yusuf Suresi ,bir insanın başından sonuna tüm hayatında, başından geçen tüüm evrelerini anlatır..her insan o surede kendisini, yaşadıklarını, imtihanlarının sebep sonuç ilişkisini bulur..hepimizin hikayesidir..o yüzden de çook değerlidir..
ve çocuk seneler evvel bir kitap okuyordu.orada Temaşa-i Zatı Şahane-i A’li biri diyordu ki:”eskiden tekkelerde salik hiçbir rüya görmezse ve bir ilerleme olmazsa ona Yusuf Suresi okutturulur ve hiç konuşmadan uyutturulurdu”..işte çocuk o bölümü okudu ve bunu uyguladı.. Sevdiğimm..bak nasıl bilmeden söz dinlemişim gördün mü?..birde bana “sen ne kadar inat şeysin,hiç söz dinlemiyorsun!!” demiştin.meğer beni bu hale Sen getirmişsin, gördün mü bak :)işte o sabahı rüyeti HayAli..Evvel Zaman çocuğa diyor ki:”evladım sizin için birkaç defa duaya yoğunlaştım, size  hala haberi gelmedi mi?”..çocuk “geldi” diyor sevinçle..Ya Rabbim..sabah ilk iş bir telefonu tuşlamak..ve karşısında; şimdiye dek onunla hiiç konuşmayan, muhatap almayan,  sadece Dost’u Latif’le kontrol ettiği, çocukla konuşuyor..çocuk ona heyecanla hayalini aktarıyor..O’da neşeyle bunu tastikliyor..ve sonra her şey başlıyor..çocuk  aniden bunları hatırlıyor ve arkadaşları ile Yusuf Suresi konuşuluyor..

Sevdiğimm..biz hepimiz, daha evvel pek çok yerden bu sureyi pek çok şekilde hem dinlemiş, hem de okuyup konuşmuş idik..işte bu defa o yıllarca birikmiş bilgilerimiz sıra ile, ayet ayet okunan hikayeden öyle bir açığa çıktı ki, süperdi..görmen lazımdı..inanılmaz bir zevkti.

önce aklı  cüzün rüyayı görmesi..aklı külün o rüyayı yorması-kurgulaması ve kurguyu rollerle tasnif etmesi ve sesle olayı işittirerek DİNLEYENLERİ devreye sokması..cümle içinde iki zıt anlamın(celalicemal) birliği..ve aklı cüzün dayanamayıp bunu 12 burcuna=12 ana esmasına=hissi duyusuna işittirmesi ve 12 burcun tesiri ile olayların seyrü sülük tekamülleri filmi senaryosunun devreye girmesi..Züleyha’ya meyletmiş olanın, onun yüzünden seyrettiği rabbi aklı küllün ikazını..işte Sevdiğim ders öyle acaip bir balbal olmuştu ki kendiliğimizden ,bitmesin diye yarıda kestik
J..haftaya devam edeceğiz, yani, inşallah , yarın nasipse..



ve gece yarısı..merdivenlerden inen bacaklara bak Ya Rabbimm..Sevdiğimm..neden en mükemmel güzellikle en berbat ötesi çirkinlik aynı anda iniyor peki?!!kibri kırmak için değil mi?böyle bir çirkinliğin o güzellikten zuhur ettiğini gören biri ,asla bunu kimseye anlatamayacağı için değil mi? .. veee..tüüm kare imamların, kapıyı açıp, siyah abalarının üstündeki beyaz başörtülerini çıkarıp çıkarıp, kapıdan içeri atıp gittiklerinde,  içerdekinin oradaki halini  bile ;Evvel Zamana  asla ,bir defa dahi utancından  anlatamaması gibi..bundan da anlıyorum ki Sevdiğim:celal ve cemal,hak ile batıl bir bütündür..anlamak için ayırabilirsin..şeriata göre evet, ayırabilirsin.. tarikatte=yolda yolcuların ahvali için, evet ayırabilirsin..ama yolun ta kendisi hakikat olduğu için; marifete erince, asla ve kat’a yolun ayrılamayacağını bir ve tek dirilmiş bir asayı vücud olduğunu da anlarsın..yani yol tekamül etmiyordu..o hak ve gerçekti..tekamül edip ,seyrü sülük gören yolda yürüyenlerdi vesselam..ama yoldakiler tekamül ettiği için: her yolcuya ve her eşyaya içinde bulunduğu hal ve şeriata ,mertebesine göre hak ettiği hakkı vererek davranabilmek gerçek bir marifetti aynı zamanda..dolayısıyle, yol bir daire olsa da, bu daire fasit de değildi..helozonik sarmal yükseliş ve zaman zaman yere çakılış tekamülleri okulu idi de ..amma düşeni de kaldırıyorlardı tabiiJ..”düşmüşem kaldır –yardım Sendendir,ihsan Sendendir” ilahisinde olduğu misali ile….

Milleti İbrahim misalidir Türk Milleti..
bir uyanıp doğrultsa Ejderi
 Asayı Turuk u A’'li gibidir Türk Milleti
….



çocuk, yıllar evvel kafası çok karışıkken ve senelerdir aradığı HayAli Ali Kitabını bulamamışken.. hayalinde, “artık bunu oku” deyip, şimdilerde yazarak okuduğu bu kitabı  verene; artık pes edip teslime  gitmişti..çocuk,birden, iki elini de O'na doğru uzatarak şöyle dedi:ben tırnaklarımdan,parmaklarımdan çok etkileniyorum..onlar …. benziyorlar..ve parmaklarım..ellerim..ben okudum ki hz Arabi Hoca: sağ elimin baş parmağı hz Ali,işaret-şahadet parmağımhz.Muhammed Mustafa,orta parmağım hz. Ebu Bekir,yüzük parmağım hz. Ömer,küçük parmağımsa hz. Osman..ve sol elim ..sol el baş parmağım hz. Ali..şehadet-işaret parmağım hz Muhammed Mustafa,orta parmağımhz FATIMA,yüzük parmağım hz Hasan,küçük serçe  parmağım hz. Hüseyn  diyor…bunlar ne demek bir türlü bulamıyorum?”Evvel Zamanı çocuğa gülerek baktı ve şöyle dedi: “evladım siz tasavvuf yapıyorsunuz.. zaten siz biliyorsunuz”.. çocuk:" hayır ben hiç bilmiyorum..tasavvuf ne demek? ,onu da bilmiyorum..bu parmaklarım ne demek peki?"Evvel Zaman:”ben bilmiyorum ki ,siz biliyorsunuz”…………evvet ..ÇOCUK HİÇ BİR ŞEY BİLMİYORDU ..iki hafta sonra geriye, evi sandığı yere döndüğünde ne ailesi, ne evi ,nede hatıraları vardı..sokaktaydı..ve o eller işte böyle devreye böyle girmişti..ve hiçbir şeyi henüz bilmediğini, her şeyi öğrenmek için ,tekrar tekrar ,öğrenene dek bildirileceğini de.. böylece, canlı canlı imtihan edildiğini ve sabretmesi gerektiğini,her anının bilinerek takip edildiğini  de yaşayarak öğreniyordu tabii..
ve Sevdiğimm..A'.., den A'... ye öğretmek vardı ya hanii..bir türlü öğrenemediğim..işte şimdi belki anlayacağım..anaokulundan ilkokula başladığımı ve alfabeyi öğreneceğimi de tabii.ve öğretici olarak kimin?=hangi mananın  devreye gireceğini de..ve ellerimizde  BİZDEN işleyen hocalarımızıda..Seni seviyorum..çook teşekkür ediyorum.

 perşembe..arapça dersi..Sevdiğim ben hiçbir şey öğrenemiyorum ya huu..neden bana kimse bir şey öğretemiyor ve neden benim birinden bişi öğrenme kabiliyetim yok?..cevabı aslını yavaş yavaş  öğrenebiliyorum biliyor musun?!.. öğrenemiyordum, çünküü: öğrenmediğimi anladığımdan dolayı;öğrenip anladığımın ise, zaten bende var olan o ilimlerin hatırlanış zikrinin zuhur edişinden başka bir şey olmadığını da, kesin, bu hafta idrak ettim..bir tek böyle hatırlatıcı dürtülerle öğrenebiliyordum.. hoca tahtada arapça gramer anlatıyor.. bense çok acaip farklı şeyler görüp anlıyorum Sevdiğim.. o yüzden hocayı takip edip öğrenemediğimin de farkına vardım.. o konuştukça ben çook heyecanlanıyor ve yepyeni şeyler buluyordum..fakat bunları yazmadığım ve not almadığım içinde heeepp unutuyorum tabiiJ..sonra bişi oluyor..çocuk Ahsen hocasına emseleyi anlatıyor..ve çay bardağında ki mertebeler derslerinden dem vuruyor..işte diyor, eski emsele kağıtlarından bir tane getirmenizi o yüzden istiyorum..ve ben anladım ki esas tevhid mertebeleri orada gizli..çocuğun tam karşısında Şuleya oturuyor..o  nefesli mertebeleri kimin yazdığını ağzından birden kaçırıyor..çocuk  şokta..Sevdiğim..çook duygulanıyorum ..inanılmazsın..bu arkadaşım,okuduğum mertebeler kitabı yazanın bir ardılının hanımı.. onun burada bizimle olmasının, Senin tasarrufu yönlendirmenle olduğunu, baştan beri biliyorum biliyor musunJ?..Şuleya; bire bir, müşahede edip, direk kendisinden dinlediklerini çocuğa anlatıyor..ama diyor ki: şimdi sen nasıl o mertebeleri bu “emsele elinde “ görebilirsin ki?!! bunu nasıl yapabilirsin?!! Ben, o mertebeleri kaç defa turlayıp dinleyerek o dairede döndüm.. hiçbir şekilde o bilgiler, senin o emsele eline uymuyor..sen nasıl böyle anladın peki?!! diyor..çocuk tahtaya laleJ biçiminde bir el çiziyor..ve o elin üzerine şimdi Ahsen hoca  çizgiler çekiyor..her parmağın boğumlarını çiziyor..ve üzerlerine yazıyor..

baş parmak=ben –biz.. (vahdet mealgayri..nefsi mütekellim) 
işaret parmağı=siz,siz 2 kişi,sen( kadın parmak) muhatap
orta parmak=sizler,siz 2 kişi,sen)erkek parmak)muhatap
yüzük parmağı=onlar,onlar 2 kişi,o(kadın parmak)gaip,gözükmeyen
küçük-serçe parmak=onlar,o 2 kişi,o (erkek parmak)gaip,gözükmeyen..

şimdi Sevdiğim..ben bu 
EL=Lale- Yedi Beyzayı Emin-Ehl-i Beyti Mustafa-Hamse-i Al-i Aba yı şöyle anladım bak..YOLUNDAN GELENLER VE DÖL SOYUNDAN GELENLER.. hakikatte tüm müminler birdir ve kardeştir..aynı bir elin parmakları misalidir..ama nasıl ki bir elin parmakları birbirlerinden bağımsızlarsa ve her birinin değeri ,bir diğeri ile asla ve kata ölçülemeyecek kadar eşsiz ve benzersiz ise.. ve birbirlerinden bağımsız asla  bir iş yapamıyorlarsa?!!.. bunda, çok manidar manalarda vardır değil mi Sevdiğim?.. Yaratıcımızın iki elimle yarattığım dediği =avuç içlerimize de sembolik sayılarının mührünü bastığı esma mühürleri= besmele’nin  sırrı Süleyman mührü ile oluyordu..yanii, bu iş ve oluşlar, “kün emri” ile, her varlığın kısmeti nispetinde, ondan, açığa çıkıyordu..ayrıca  bu algı ve idrakle; dereceli bir tekamülsel bir  anlam oluşturup, ortaya çıkartabilme ilmi idi de aynı zamanda..bu miras Vehbi kalıtımsal geçebileceği gibi; sadakatle,iz sürerek, gayreti himmete nail olmayla da kişiye geçebiliyordu tabii.


“ilim ilim bilmektir,ilim kendin bilmektir,hepsinden iyice bir gönüle girmektir” ilahi kelamında, bu muhteşem bir özetle anlatılmış değil mi Sevdiğim..ellerimiz bir ağacın dalları misaliydi..ve yaprakları-meyveleri ise: onlarla oluşturduğumuz kulluğun en büyük tecellisi ,Yaratıcımızın kulundan tezahür etmesi ile, kulluğunun bilfiil  açığa çıkmasından başka bir şeyde değildi..kişiler; bunu bilip anlayarak yaptıklarında ,kulluklarının hakkını da verip,eylemlerini asla kendilerine mal etmiyorlar ve edemiyorlardı da..çünkü;bir fiilin, nasıl bir tekamül aşamasından geçerek maddeye dönüştüğü çarkını biraz biraz  idrak ettiklerinden, kendilerine ait hiiiiiiç bir şeyin olmadığını ve aslada olamayacağını biliyorlardı..o yüzden de verilen rolü; en mükemmel şekilde oynamasından başka bir rolü olmadığını  da anlıyorlardı .. kişi kendisine bahşedilmiş esmalarını en doğru,en temiz,en uygun yerde ve koşulda ,tam merkezinde ve doğru orantılı terkipler halinde, her şeyin tam hakkını vererek kullanması=yorması gerektiğini de biliyordu..

eğer o hale uygunsuz bir şeye, yüksek anlamda bir değer yükler ve öyle bir anlam verip davranırsa; bu defa ,o şeyin mertebesel seyrinde, elindeki esma hazinesini israf etmiş,emanete ihanet etmiş olurdu ..kendisinin olmayan bir şeyi nasıl kötü yorumlayabilir ve hakkını onun seviyesinde vermezdi  ki?bir kimse seviyesi düşük bir şeyle karşılaştı diyelim; o şeyin gerçek hakkını o seviyeden veremeyip, onun seviyesi üstünde davranarak, o şeyi hak etmediği şekilde yükseltti de diyelim.. o mertebeyi hak etmemiş o şey, asla o yere ait olmadığını bildiği için ,orada ızdırap  duyar ve oraya eziyet verip ,sırıtır..ancak o, kendi seviyesine indirilir ve o seviyeden seyrine devam ettirilirse-kendi gibilerle uygun bir yerde olmaktan mutlu olur..o kişi, gerçekte cehennemde  olsa bile, onun için artık, huzur cenneti olan doğru yerini- mertebisini bulur ve seyrine oradan devam eder..bu bir üst mertebedekiler içinse cehennemdir ..her şey-i eşya için, hak etmediği mertebede,yerde,anlamda,halde olmak cehennemdir ve her şey-i eşya içinde, hak ettiği değerde olmak ve o anlamda  işleme tabii tutulmak cennettir vesselam..
………………..



ve Sevdiğim..her şeyimm..işte ağlayıp duruyorum..bu defa kesin ağlamayacağım..başaracağım diye kendime sözler veriyorum..ve bir işaret diliyorum.eğer seyretmem kişileri öyle incitip üzüyorsa?!.. suçluluk duyarak ,utanarak ,başka çirkin nazarların gözetiminde seyretmek istemiyorum..eğer öyle olacaksa bu duygumu al, beni oradan uzak tut diyorum..sabah.(çekici mor ortancam ve cabbar efendi artık ümitsiz biçimde kurudular Sevdiğim biliyor musun.. ) kuru bir dere kenarındayım.. yerde renkli tüller var.. beğendiği renkleri değil de, hiiç sevmediği gülkurusu tülü çocuğa uzatıyor selamlı kişi… o gül kurusunu çador gibi örtünüyor çocuğa..aaa bir yeşil ağaç..üzerine aniden her tarafından bembeyaz sümbüller atılıyor..orası dere içi ve tehlikeli..çocuğun  ağbii onları toplayıp çocuğa veriyor..çook güzeller ve çiçeklerini evine yerleştiriyor… işte cabbara bak Sevdiğimm..full sap ve aynı şimdiki gibi en tepesinde iki yaprağı ile tavana dek büyümüş..tavanda değdiği yerdeki izlere bakıyor.. onu kesersem daha çok  dallı yaprakla fışkırır diye  kesmek için elini uzatıyor.ağaca değdiği an cabbar mahvoluyor..o beyaz bir hamur gibi çocuğun ellerine karışıp toprağın içine doğru onu sanki çekiyor…ve mutfağımdaki raf..acaip güzel bembeyaz porselenden,ahşap kapaklı küplerim var..boy boy, mertebe mertebe Jama hepsi tıpatıp aynı..oranları farklı sadece..biri acaip büyük..o öyle büyük ki mutfak için uygun değil..onu Fevzi amcam ve Hatice yengeme hediye götürmek için köyün yukarısına doğru yola çıkıyorum..ve işte o esnada bir şey- cam tuzla buz kırılıyor.. parçaları yerlerde...ve bir şiir akıp gidiyor yukarı doğru..dörderli mısralı,kıpkırmızı harflerle yazılmış bir şiir..okudukça akıyor,okudukça akıyor..tek bir harfini hatırlamıyorum Sevdiğimm..gözlerimi mutlulukla açıyorum..işaretim geldi..o kötü nazarlar kırıldı..yanii,ben, seyrederken incitilmeyecektimJ…teşekkür ediyorum.


Cuma sabahı.. telefon..biri beni uyarıyor Sevdiğim..gülkurusu rengi çok seven, bazı hafta sonları onu ziyarete geliyor..işte bu masal çocuğu için ikazda bulunmuş..çok gezdiğim için kalbimin kayacağını ve gönlü bozulur diye benimle de bir yere gitmemesini söylemişJ(Allahım çook teşekkür ediyorum..Seni öyle bi seviyorum ki, yani anlatamıyorumJ) teşekkür ettim Sevdiğim..sadece beni düşündükleri için teşekkür ettim..ve ses tonu, vurgu, hayallerden iz sürme –olayı okuma penceremden sadece şööyle bir baktım..seyretmek lazım..tekamül basamakları herkes için farklıydı ve en tepedeki biri gibi; asla ,bir alt basamakta olan bir diğeri, onun halini ,o göstermediği müddetçe görüp- ona  bakamazdı..benim gönlüm kayıp bozulup kirlenebilir mi diye tefekkür ettim Sevdiğim..ewwet Şeyh Sena’nın başına gelen imtihan gibi bir şey olursa olabilirdi tabii..ama O, hz Geylani’nin manasına henüz  eremediği için, ona bu hal müptela edilmişti..


oysa ben Seni tanımadan,maddeni asla bilmeden,bir suret-İ şekle aşık olmadan  evvel= nefeste hükümran olup, tüüm sesleri hapsedişine aşık olmuştum..bunu birine ne çizebilir, nede anlatabilirim..anlamalarını da asla bekleyemem..böyle bir şeye iman edip kabul etmiş; her türlü  tastikle bu eylemini gerçekleştirmiş ,hala hazıra gerçekleştirmeye devam eden göreceli bir şey olarak bu ikazı hak etmediğimi de biliyorum..


ve anlıyorum ki kamil zatlar saf aynalardır ..ve onların asıl muhatabı karşısında konuştuğu kişidir..o kişi; kalbinin bozulabilir olduğunu?!!, özendiği kişi gibi olma isteklerini?!!,kendisi gibi olması lazım geldiğini?!! ve kendisi olabilmesi içinde tek bir yerde sadakatle durması gerektiğinin?!! ikazını yüzlerce defa aldığı halde, bunu yanlış değerlendirip yormuş ve bizim bu aynaya böyle aksettirmişti SevdiğimJ ve aynamıza çamur yapışmamıştı şükür..
ve ben bir iz sürücüsü idim..kumdaki ayak izlerini takip edenlerden şükür..benim Senden başka bir şeye gönlüm kayabilir mi Sevdiğim?benim için başka bir varlık yok ki kaysın..benim için var olan tüüm şeyler, bilsin bilmesin hepsi Senin nefesinden hayat buluyorlar..ve kıskançlığım da bundan zaten..bende diğer her şey gibi, o nefesin içinde bir hikmet-i ala zerresinden başka bir şey de değilim..hikmetinden sual olmaz ya Sevdiğim..işte öyle bişi ..anladın sanırım..




neyse..yollardayım..üzgünüm..incinmişim..ağlıyorum.. kırgınım..beni neden kendi değil de”başkaları başkaları ile daima uyarıyor”, buna kızıyorum..bundan nefret ediyorum..beni muhatap almayışına..etrafa dillendirişine..ama bu defa olayın seyri farklı tabii..yukarıdan aşağı iniyorduk üstelik..diğerlerindeki gibi hızla yere çakılıp paramparça olmayacağımı da anlamıştım üstelik..bakalım seyredelim diyorum..üstü delik deşik olan sehpamın tamiri için mobilyacıma gitmek üzereyim..Taksim’den Dolapdere içinde yürüyorumJ…gülkurusu rengi birden anlıyorum.. anlıyorum.. anlıyorummm..Seni Seviyorum Sevdiğim ve teşekkür ediyorum..Senden şüphe eden ben değildim, anlıyorum..anlıyorum teşekkür ediyorum..beni böyle gezdiren de Sendin biliyordumJ.



Ya Rabbim.. yollardayım..yine öyle herkesin içinde ağlıyorum..ağlamak istemiyorum..otobüsten iniyorum..midyeci..kirlenmem lazım..içinde kıble olan bir mabede ilk giren kişi,bir deve kurban etmiş sevabına nail olurmuş Sevdiğim, biliyor musun?..öyle derler ya hani..işte bizim deve kurban olmuş..bu anlamı anlayınca çook seviniyorum..eşyamı , akreb-iyelkovan-ı asr-ı saadetimin  tam karşısına koyup, kahve içmeye gidiyorum..ve perde boşş.bekle Allah bekle.. perde boşş..onu inciten bakışlar yok..çok güzel..ama perde booşş.. sol gözüm..hani Sevdiğim :gitmesi gereken yere gidip başardığında,ayakları yerden beş karış yüksekte gezerken yağmurda, çamurda, karda ,pazarda; karşısında ona doğru yürüyen her insanın üzerinde, O’nun latif suretinin yansımasını görüşü misali..sol gözümde O’nun acele ile hareketi “geliyorum” deyişi….sol gözüm..Sevdiğim, sağ gözümü de öpmen lazım bence..:) ve perde…misali makamı perdedar, perdenin önüne çıkıyor..güzelışık..cemal..herşey..kelam.söz..harf.. hakikat..sembolü,mecazı hakikat-i simgei imgelerim..ah o simgelerim..ve makamı perdedar, perde gerisine çekilir…ve tam kemal melameti tasarrufun gücüne hayran kalıp, hayret üzerine hayret ediyorum SevdiğimmJ Seni Senden habersiz yapıp Kendini sobeleyeni seviyorumJ…hem de nasıl..

cumartesi..pembecik,komşuarkadaşım ve ben yollardayız..müzik dinleyeceğiz.. pembeciğe  bir telefon geliyor... Sevdiğim;bir vakitler ,bizim saray usulü,acaip debdei saltanatlı alem şumul bir mesnevi dersimiz vardı ya haniii..ne acaip bir dersti bir bilsen..öyle canlı bir dersti ki, ne okunsa hayal-i cihan buluyordu..hatta öyle bir neşvü neva bulmuştu ki, müdahele ile seyr ü seferi kesilip ,bu muazzam acaip akış bir küçük azınlık yerine tüüm dünyaya yayınlanır olmuştu..işte o..biz bugün bile tüm arkadaşlarımızla o derste öğrendiklerimizi her pazartesi muhakkak  konuşuyoruz..arabanın içini görmen lazım..ooo..bugün;tüüm meşayih ayaklanmış, full ikazda sanki..alarmlar ban ban banlanıyor Sevdiğim bakk!!..
engellemeyi hissediyorum..geçen gelişimizde de musikideki o ahenk, biz kalkana kadar olmamıştı kii, bugünde olmadı..ama sohbetten acaip şeyler akıp geldi..herkese cevap..masalım için bile ..inanılmazdı..acaipti..”yol asla hatalı ve bozuk ve kötü değildir..oysa, yolun üstünde yürüyen tüüm yolcular bozuk olabilir..bu demek değildir yol bozuktur..ama yolcular bozuktur”..”gördüğünü göstersen de onlar görmediler ki anlasınlar..anlayamazlar..kendini yorma”..saati,gönlü,nefesi,ilmü ledünü.. Sevdiğimm.. sanki nefesle röportaj yapıyormuşum gibi hissettim biliyor musun?..inanılmazdı..onu hissettim..çekinme “o benim zevcim de” bile  dedi mesela..ne tuhaf değil mi?ve her birimizi de hayrette bırakıyordu..her birimize, kendi aramızda konuştuklarımızı anlatıyordu üstelikJ..hani Sen beni mutlu etmek için vardın ya Sevdiğim..lütfen bu mekanı ve ev sahibini kem gözlerden,çirkin fiillerden koru olur mu?ve meczup kapıda..çocuğa diyor ki "bana dua et"..Sevdiğim..ben onun ne dilediğini bilemem..Sen onun hakkındaki en hayırlı şeyleri onun için diler misin lütfen ve amin..


işte geri döndük.. anlayamayacağımız kadar hızla hem de..pembecik bizde kaldı..pazar sabahı..pembecik beni ,Evvel Zamanımın kabrine götürecekmiş.. gece..yollar yollar.. ıslak yollar..metrobüsler birbiri ardına ve her yandan geçiyorlar..tehlikeli yerlerden geçiş basamakları-köprülerden atlaya zıplaya geçiyorum..sanki bir sur..kale burcu misali yere hızla çıkıyorum… kayalar,duvarlar..devasa taşlar..burası çook eski zamanlara ait bir kütüphane- basım yeri aynı zamanda..içeride çok değerli eserler var, anlıyorum…ve uyan…..


eski yıllardan:masa başında hüzünle oturan ana kız..Ali Ulvi Amca nın kerimesi Sare Abla geliyor.elindeki torbadan iki saat çıkartıyor..birini anneye veriyor..her yeri sax mavisi zeit marka kol saatini de çocuğa hediye ediyor..çocuk mavinin tonunu beğenmediği için mutlu değil,almak istemiyor..Sare Abla diyor ki:sen bu saatin nasıl değerli olduğunu bir bilsen..al bunu..

geçen gün:gelinpelinotu tel açmış ,anlatıyor..çocuğun annesi bir ağacın tepesine çıkmayı başardığı için ona saat hediye etmiş..neymiş?çocuk..bilmiyorum ama güzel senin için.. benim içinde, doğru izi takip ettiğimin işareti..bana bunu haber verdiğin için teşekkür ediyorum diyor..
saat..gönül..surei asr…hikmet..Sevdiğim ZAMANAMAZ..zamanı anlamak için masallar yazıp duruyorum ya hani Sevdiğim..tam zamanındayız değil mi şuan.. Sevdiğim..ne olur hata yapmama izin verme lütfen..beni muhafaza et..


telefonn..Muğla’dan..Gönül Anne..geçen ay çocuğun bir büyüğü onlarda iki hafta kadar misafir edildi..bu veletde hayali tüllerinden bir iki tüyo aldı ve bekledi..bakalım ne olcek değil mi Sevdiğim?:)..işte Gönül Anne, bu sabah aradı..çocuğa bir büyüğü ile, bir beyaz kayışlı kol saati hediye yollamış..beğenip beğenmediğimi soruyor..henüz görmediğimi ama çook teşekkür ettiğimi söylüyorum..ve O’na, bunun hayranlık  verici hayretinden anlatıyorum..
diyorum ki:Kamil Amca ve zevcesi siz Gönül Anne..KamilGönül DÜRÜST ..yani göynümüş ,olmuş,aklı suya ermiş,akıl ve kalp birleşip saf kemalat bulmuş bir anlamın zuhurusunuz benim için..O, teşekkür ediyor..çocuk saatin anlamı ile yeni masalının tefekkürde geldiği anlamın aynı manada oluşunu ve Gönül adında birinden, bu gecikmiş sanılan, amma, tam vaktinde gelmesi için geciktirilmiş mananın tezahürünü haber aldığı için, ne kadar değerli olduğunu da söylüyor..Sevdiğimm.. bu masal veledi ,yıllar evveli Onları tanımak için, Onları misafir kaldıkları hanede ziyarete gittiğinde ,Gönül Anne çocuğa bakıp” onun küçük çocuklara masal anlatan birine “benzediğini söylemişti biliyor musun?işte şimdi O, bir defa  daha o günkü ilk ve tek görüşmelerini yad ediyor..Gönül Anne inanılmaz fedakar bir insan Sevdiğim..öyle bir insan nadir gelir O’da Kamil-İ DÜRÜST birinin sultanı olur vesselam..işte sonra Kamil Amca ahizeyi alıyor..onunla da sohbet ediyoruz..Salahi Bey, O’nun kütüphanesi için kitap yollamıştı..onlardan konuşuyoruz..



Kamil Amca, bugün maddeye tapan insanların anlayabilecekleri biri ne yazık ki değil Sevdiğim..90 larına doğru seyrü sefer yapan nadir bir kıymetli baha..ama ne yazık ki medya: bu alemden göçüp gitmeden, bu tür kıymetlerin asla kıymetini bilip, hak ettiği anda hakkını verip ona göre davranamıyor..neden ?neden?çünküüü ,o her haltı bilip yönettiğini sanan, programlar yapıp kitaplar yazanlar; asla yaşarken ,onların dengi ayarına kıskançlıklarından  ulaşamıyorlar..gelip –onları onaylayıp -teslim olup- kabul edemedikleri içinde tabii ,bu mertebesiz haller sürüyor..işte Kamil Amcamla da muhabbet ettik Sevdiğim..onlardan masalım için izin aldım..:) bizler Seni seviyoruz biliyorsun..
ben, Kamil Amca ve Gönül Annenin en mükemmel biçimde huzur ve sağlıkla, baki olan nefha-i ilahi teneffüsü enfüsünde hayat bulmalarından başka hiiç bir şey dilemek istemiyorum Sevdiğim..biliyorsun ki ben tesadüflere hiiç inanmam..ilahi tertibe bakarım..

ve masal çocuğuna ait olduğu halde,başka bir yere bir şekilde giden bir şeyin, nasıl olup da ait olduğu yere geleceğini hepp merak ediyordum..işte şimdi bu gün bunu da anladım..sadakatin hediyesi gönlün onaylaması işte bu idi ..vaktaki o vakti saat geldi, olanı kimse durdurmazdı.artık vakit ham değil değil mi Sevdiğim?!.teşekkür ediyorum Sevdiğim..saatim hep Seni gösterecek, unutma..ve Seni geçip Sana yetişecekJtıpkı ay ve dünya misali..

ve Sevdiğim bugün acaip huzurlu ve inanılmaz hoş bir Pazar günü..birazdan pembecikle konsere gideceğiz..gelince devam edeceğimm..görüşürüz..:)ewwet ..döndük..Evliya Çelebi seyahatnağme konserini dinledik ..güzeldi..haa bu arada saf protokole çalışan bir kapalı sayfa umuma açılmış Sevdiğim..nasıl keşfettim bill..hani seyrüsefer efendi sahnede Mevlevi dervişleri  ve  tül-i emelle meşk ediyorlardı ya .işte o sabah aniden tıkladım..ooo..çook bahtiyarız tabii.. sema sefa, ruha gıda,cana şifa inşallah..


nur cihan
nuralem7@hotmail.com
24.10.2011