8 Nisan 2012 Pazar

99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 8


Neptün/HUD
99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 8

Merhaba Sevdiğim ve Merhaba… ve bizlerin tek tapulu tapusuz özel mülkiyeti olan; vaad edilmiş  toprak bedenlerimize bahar mevsimi geldi.. sonbahar da ekilen tohumlarımız ölüydü..şeriaten Museviydi ve toraha-tohum töreye uygundu.. ve ilkbahar da müjdelenen İsevi meşrebimizle mehdimiz toprağı yarıp ak minaresinden bize sesini duyurdu. .işte müjdelenen gelmek üzere ve nisan yağmurları yağıyor. .her yağmur damlasının içinde bir nefesi hikmet var.. inci. .ilm-ü ledün.. himmet.. kuldan istenense birazcık hizmet, gayret.. ama asıl hizmet yukarıdan tabii.. vermeyince Mahmud  & neylesin kul mahluk durumunu asla unutmamak lazımdır.. ve bazı taş-kayadan envai çiçek bitki çıkabilirken, bazı verimli sanılan ve bin bir ihtimam gösterilerek bakılan özel, seçilmiş sandığımız topraklardan asla ürün alınamaz.. nedenn?.. hata ya bahçıvanda, ya toprakta, ya tohumda, ya sudadır veya havada mı? olabilir ..belki de hiç biri.. kendini bilip kendini okursan ancak anlarsın nedeni  gibi gibi ..dipsiz delik…J….

Sevdiğimm..nasılsın?..ben  bugün cumartesi  itibari ile düzeliyorum sanırım..şöle böle..ne yapalım yaşamak zorundayım, ömrü saatim gelene dek değil mi?. rüyadan çıkmama izin vermiyorsun.. dolap beygiri turuna devamm..NASILSA DOLAP BEYGİRLERİNİN  GÖZLERİ DAİMA ÖRTÜLÜDÜR.. ve gelelim haftalık hayaller turumuza.. bu hafta doğru düzgün hiç bişi bence yok.. ama bide Sen bak bakalım..

Pazar..geçen masalımı sabaha dek yazmıştım ve uyudum.. bir kafeteryada oturuyorum. Karşımda, masada arkadaşım var..aaa kim geliyor.. özür mektubunun Faili ..o çok neşeli.. ayakta ve  gülerek bana şöyle diyor: ”sana çok yaklaşamam, burada durup seni bir saatten fazlada dinleyemem… A ….  nın kıskançlık hışmına uğramak” istemem diyor.. ve failimizin mahremi; onun öğrencilerini de buraya yollamış.. ben bir röportaj yapacakmışım ve beni dinleyeceklermiş.. içlerinden biri ki, onu, onlarla ben tanıştırmıştım.. bana sımsıkı özlemle sarılıyor..(benle görüşmesi yasak ya Sevdiğim ondanJ)ve  birden sahne değişiyor.. Cennet ül Mualladayız.. her yer kum ve etrafta minik minik taşlar var..ve buraya bir siyah dairevi ağaç platform kurulmuş.. üzerinde hilali bir oturma yeri var(SANKİ GÜNEŞ VE HİLALİ AY İÇİÇE)..bu dairevi platform alttan bir tahta mille bağlı ve dönebiliyor-sağa sola yatıyor.. değirmensel  yaniJ..ve ilk önce özür mektubu yazılan çıkıp o hilali yere oturuyor.. hemen peşinden arkadaşım çıkıyor.. ben de çıkarken ayaklarımaJ yine zuuumlanıyor..upuzun eteğimden gözüken yazlık yüksek platformlu gri güderi ayakkabılar.. sahne platformu ise  yüksek  ve hareketli.. zorlansam da kimseye belli etmeden çıkıyor ve tam ortaya oturmak için gidiyorum ki, diğerleri kalkıp yan yana sol köşeye oturuyorlar.. ben tek başıma ortaya oturuyorum.. diğerleri de gelecekler sanırım…(bu arada Sevdiğim, hayatında beni bir defa bile kıskanmamış ve öyle bir duygusu olmayan- kalp katılığı cimrilik olarak ellerini boynuna bukağı ile bağlamış-kendi ilmini put edinip kendi kibrine tapan  birine atıf var ,bunu anlayamadım.)VE HATIRLATIRIM, BEN DAİMA HAYALLERİMDE DAHİ YAPAYANLIZIM VE HERKESİN BİR EŞİ VAR?!!!.


.. inanılmaz rahatlamış ve huzur dolu uyandım.. ama bir şey vardı.. beni hakikatte  istemeyen kişiler burada seviyorlardı.. ve şöhret belası da cabası.. övgü iyi bir şey değildi ki, benlikti.. ben bu tür şeylerden nefret ederim üstelik..  tek  taraflı   yaptığım anlaşmamızı unutma lütfen. .şöhret yok.. o tür ilişki için kimsenin bana yaklaşmasına izin verme olur mu?!.. rüyanın tek özel yanı mekanın ismiydi.. benim için Bu Mekanın Sahibi bildiğin gibi, her şeyden daha değerliydi.. ve ben aslında söylemesem de, sadece O’nun anlamının peşindeydimJ.. belki bir gün lütfeder ve O’nun la  röportaj yaparım ve her şeyi Sana yazarak kayda geçirebilirim inşallah ve aminnn..

Salı.. hangar gibi, artık kullanılmayan şehir tarzı kat kat bir binadayım. İstanbul  tarihi hocam bir odaya bakmamı söylüyor.. buraya kimse girip bilemezmiş.. orada İstanbul’la ilgili şeyler varmış.. giriyorum hiçbir şey yok.. burası tehlikeli, korkunç, ıssız bir yer ve karanlık.. nane, tek başına koşturuyor ki, endişeyle sesleniyorum.. çünkü katlar arasında  ne bir duvar nede korkuluk var.. ve bir tel geliyor.. öyle zorluk var ki sesi alamıyorum.. o ses bana “senin kulaklarında bilmem kaç desibel sağırlık” var diyor üstelikJ.. O, E.Işık’ ın mahremi teşekkür ederim hanımmış.. bana hoş sözler ve eleştirileri beraber söylüyor.. onu mutfağıma kahveye davet ediyorum.. masada karşılıklı oturuyoruz.. o, beni hem övüp hem de yeriyor.. ama aslında beni  hayranlıkla çok seviyor.. iltifat ediyor .. o, teşekkür ederim hanıma zerre kadar benzemiyor.. çok genç üstelik.. birden, sanki ; Sen ve o birleşip değişiyorsunuz.. bana Senin onlara nasıl yemek pişirdiğini anlatıyor ..birden bir tava masaya geliyor.. içinde her yanı NAR  ötesi pişirilmiş 2 tane BILDIRCIN  var…teşekkür ederim, Senin sesinle anlatıyor:” bize bir et pişirdi ki dört mevsim usulü, her yanını çevire çevire kızarttı”J diyor.)..yani Sevdiğim..ben bilmeden bir hata işledim değil mi yine.. yazdıklarımda bir şey vardı..

ve öğrendim ki 1. Büyük tövbe ayındaymışız.. ben hayallerimle Sana işlediğim günahları ispitlediğimi biliyorum zaten.. bilerek yapıyorum..bildiğin gibi ben kendime karşı çok acımasızımdır… ben bu sembolleri anlamıyorum ama Sen yaptığım her haltı ve çevremdekilerinde bulundukları işleri bir güzel evire çevire öğreniyorsun zatenJ..çünkü  RUHlar her şeyi kopyalayıp sembolize edip EFENDİsine haber veriyordu.. hatta okuyup takip ettiklerimden tut, hayatıma girip çıkan her şeyi…biz buna papaza gidip günah çıkartma demiyoruz.. eşiği geçmek, yaptıklarımızın farkında olup, bir daha yapmamak için hesabı kitabı bu alemde dürmek diyoruz inşallah ve aminn..TEMKİN YASASI..

ve sanırım o gün başka bir hayal..bir acaip hangar yerde misafirmişiz.. buranın sahibi çok güçlü ve zenginmiş.. biz çocuklarla bir odada yatmışız.. gece ..soğuk üşüyorum.. gidip sobaya odun atmak istiyorum.. silindir şeklindeki sobanın üst kapağını açıyorum.. tam o sırada ona emanet edildiğimiz ,tanımadığım bir adam başka bir odadan çıkıp geliyor.. o çok sinirli.. “ben sobaya daha  yeni odun attım bak” diyor..aaa..sobanın içine bir bakıyorum.. içinde iki tane ters çevrilmiş mantar şeklinde odun yanıyor.. ama bu iki ters çevrilmiş mantar aynı güneş ve ay tutulması gibi eriyor.. ateş yok.. odunlar yandıkça su oluyor.. sobanın içi dairevi dairevi su halkaları ile ateşsiz yanıyor.. sonra o adam…Sevdiğim ..

sanırım ki suyun iki eşi var…hidrojen-oksijen.. nur ve nar.. nurunalanur..JJJ…(hala kıskançlıktan geberiyorum ve hala anlamadım)

ve Sevdiğim ben  o gün hep ağladım.. acaba ne hata yapmıştım ki o  cezayı hak etmiştim.. ne kadar şükretse yetmeyecek olanlar grubundan olduğumu da öğrenmiştim de üstelik..habire mızmız mızırtının tekiydim birde...kim beni bu halimle çeker ki.. ve ben bu madde aleminde, maddiyatta  tek bir şeye sahip kılınmamıştım henüz..her şey anlık ipin ucundaydı ve emanetti.. buna hep isyan etsem de aslında bunun ne kadar özel bir durum olduğunun bilincindeyim.. ve maddiyat içinde, maddiyatsızlıktan senelerdir inletilmek de son derece  şükretmem gereken bir şeydi tabii.. ve hastalıkların nasıl verildiğini gösterilerek öğretilmiş bir kul olarak iyileşmeyi beklemek bile bir şükür sebebi olmalıydı değil mi Sevdiğim??!!!.. ve hep başkalarına muhtaç bırakılmak; gururu ezmek için elzemdi.. ((çünkü ben korkunç bir ferdiyetçiydim aslında..))tüm bunları "cumhuriyeti"  öğrenmem içinde, sürünerek  yaşamam lazımdı.. ))

ve bir sanal derviş olarak; ne gelirse, seyr-ü sefer icabı deyüp-tüm bu olanlar imtihan gereği ve benim olgunlaşmam için yapılıyor diyebiliyor ve her haltı ,her zulmü, hiçbir dünyasal hak mekanizmasına başvurmadan çekip duruyorduk.. çünkü, o vaad edilmiş, güzel mutlu günler asla gelmiyordu.. ve diş sıka sıka beden yavaş yavaş kendisini imha ediyordu.. ama zulmü yapanlar bir tövbe edip her şeyin üstüne kolayca çıkabiliyordu.. ve bu olanlar  bir sufi  için doğaldı ve gerçektiJ..zaten o yaradılış türü bakımından herkesi ve her şeyi affetmeye programlanmıştı.. el mecburdu.. birde batında; bu zalimler, kendilerini kötü rol için kurban edip, iyiyi ona sunmuşlardı..hıhhh hıhhh??!!! vicdanımm ahhh vicdannn..BEN YARATICIMIN İSİMLERİNİ HEP GÜZEL GÖRMEYE ŞAHİTLİK YAPARAK ŞEHİT OLMAK İSTEYEN BİRİSİYDİM VE BU İŞ HEPSİNDEN DAHA ZORDU BE SEVDİĞİMMM..NEDEN KOLAYI DEĞİLDE EN AĞIR VE ZOR OLANI SEÇMİŞİM Kİ NEDENN?


ve tövbe.. BİN DEFA TÖVBE EDİYORUM..Kelime-i Tevhid üzere olan bir hayatta = Alemlere Rahmet üzere gelmiş bir peygamberin ümmetiydim üstelik…ve davete icabet etmişlerle davete henüz icabet etmemişler arasındaydım..havf ve reca.. ve bir  tarafta;  tüm hayatları boyunca Yaratıcılarını memnun etmek için, sımsıkı disiplinlerle hayatı yaşamamış = İŞLEDİKLERİ HER GÜNAH İÇİN KENDİSİNİ ACIMASIZCA YARGILAYIP CEZALANDIRMIŞ OLANLAR..  bir tarafta da tüm nimetlere gark olup, vur patlasın çal oynasın, ellerine lime lime etsinler diye verilmiş insanları egoları ile mahvedenler vardı …ve sonuç.. bir gözyaşı, bir tövbe ..her şey sıfırlanabiliyor.. burada hak ve adalet sorgulanmıyor tabii de Sevdiğim; şeytanın dürterek fısfısladığı bir kayıtçı olarak ,bizde bu durumu ahvali bir dem soralım dedik??!!!.. kimse bu soruma cevap veremiyor.. “bilmiyorum “diyorlar.. umulur ki Sen cesurca cevap verirsin.. bunu neden soruyorum??!! çünkü hakikatte her şey aynı ve hiçbir hata kusur yok  ya hanii, o bakımdan.. sütte leke ve köpük olur , o denizde olmaz misali. .bizler zuhur ve tecelliler içinde devinirken; günah-sevap yada zıtlıklar -tecellileri dersek eğer, bunların izi kalmadan nasıl nötr bir hayata süreceğiz ki, Sevdiğimm?..izi kalmamış acılar ,izi kalmamış günahlar nerde ve nasıl?!!! el cevab..  kalbimeJ)..

((*Sevdiğim bu hafta birkaç defa, anlık, bizim billuri gönül küremizin ışıklar saçarak yanıp söndüğünü ve ışıldadığını gördüm..haber vermek istedimm..))

bugün iyi değilim.. salattaydım.. böyle sanki geçirgendim.. eşya ve zamanlar içimden geçiyordu..  ağlıyordum. sanki yoktum ve kimse beni görüp, var olduğumu anlamıyordu Sevdiğim.. birden NEYZEN ve umum hanımlar gözümün önüne geldi.. kurtulmak için kendime çin işkencesi ettiğim kıskançlığımın bana verilmiş gerçek nimet olduğunu ve bu kıskançlığıma şükretmem gerektiğini birden seyrederek anladım.. yoksa, ben, bu hali idrakle aynı onların durumuna düşerdim.. beni tutan ancak şeriat-sünnetullah-söz dinlemekti…ve bu gerekliydi.. ama benim Sevgilim, putum her şeyi yine yağmalamıştı… putumu geri istiyordum ama onu yeniden inşa etmem çok zordu galiba.. bilmiyorum. yaşadıkça göreceğiz..

çarşamba….böyle karışık..iki tane sayfa koyuyorlar.. ikisinde de Arabi hocamın Şit as bahsi var.. iki yazıda tamamen aynı.. ilkinde dünyadaki son kamil insanın Çin’de kız kardeşi başının üstüne ayakları ile doğacağını anlatan metin var.. bildiğin gibi ikizlerden sonra doğanı aslında büyük olanıymış.. o, büyüklük edebinden, kardeşine yer vermek için yukarı çıkarmış bunu bana  Evvel zamanım  anlatmıştı.. sonra Haybabam dan da duymuştum.. ve  Haybabam  demişti ki:” bu çocuklar, başka başka ülkelerde ve farklı zamanlarda dünyaya gelebilirlermiş ” ..   anlıyorsun değil mi SevdiğimJ ..işte rüyaya devam edelim…ikinci sayfayı da okuyorum.. aynı yazı ama buradaki anlam değişik.. son çocuk yok.. yani Çin’de ki son doğan o ikizlerle, Şit peygamberin anlamı bitmeyecek, devam edecekmiş.. ŞİT a.s aslında  HORUSRA  yı da sembollüyor  biliyorsun değil mi Sevdiğim.. yani  Horusra lık=KALP ÇOCUKLUĞU= velayet  devam edecek..

 her İnsan-ı Kamilin bu alemden göçmesi O’nun ve O’na tabii olan ümmetinin kıyametidir.. ve her peygamber kendisinden sonra gelecek olan peygamberi haber verip işaret ederek mehdiyi anlatmıştır.. bu bugünde; velayetle, bu mirası devam ettiren irşad ehli tarafından uygulanır.. onlar; saliklerine, daima kendilerinden sonra meşreplerine göre gidecekleri adresi bir şekilde gösterirler.. ve yol her daim devam eder…ala silsiletihim zincirleme..tasarrufat  ve fiiliyat-ı tecelliyat… AMA burada  ASIL ANLAMAMIZ GEREKEN aslında şudur: gelecek; gelecek olanların fiilleriyle "KUR’ANLA kurulup yapılır ve O her an yeni bir inşaadadır"…bir evvelkinin BİTTİ dediğine yeni gelen O İSMİ HAS daha  YENİ BAŞLIYORUZ diyebilir.. çünkü yeni EMİR O’dur..

((*haa..bu arada Sana geçende lüzumsuz diye anlatmadığım bir hayalide yazmalıyım bence ,çünkü bu hale o denk düşüyor.. böyle bir yazı  koydular ..tek bir cümle..hep aynı cümle alt alta tekrar tekrar yazılıyor.. ben her bir satırda aynı cümleyi okurken farklı anlıyordum.. bu anlam değişikliği; okurken ki ses vurgularından oluyor ,her harfin ses noktasında başka bir anlam anlıyordum…))


ve Sevdiğim uyandım. .işte bu konunun en uzman kişisi olarak bildiğim  arabi uzmanı hocamı aradım, anlattım.. dedi ki:” bu konu ve bir iki bahis daha Füsusdaki en muammalı konudur. bu senin dediğini, genelde, alimler üstü kapalı geçip örter ve hiç bahsetmezler.. ve çocuk yazdığı masalı anlatıyor.. hoca: ”ya bu senin uğraştığın tanrılar ne yaaa.. bırak onları.. bir de yunan mitolojisi çıkmış.. sana "bunlardan uzak dur "denmiyor mu?.. sen derslerini yap?." çocuk: ”hocam, belki de sizi de olaya müdahil etmek istiyoruz” …gülüyoruz  ve hoca devam ediyor…”bu füsus felan, senin işin değil.. onları sen ne yapacaksın yahuu.. birde tanrılar.. hiç öyle şey olur mu? senin acilen  bu yaz “Büyük İslam İlmihali”ni okuman lazım.. hem say bakiim hz peygamberin hanımlarını ..sayabilir misin isimlerini"?.. çocuk:" evet.. bir iki takıntı ile daima sayabilirim …hem ben daha  oraya daha  gelmedim ki.. henüz tam Müslüman olamadım.. JJJ..tüm peygamberleri geçmem lazım.. Peygamber Efendimize gelmek, O’nu anlamak  o kadar kolay mı?”...diyor.. ve gülüyoruz.. 

((Sevdiğim ben daha ikinci eş olayında bu haldeyim.. nerde kaldı, gezegenler adeti kadar eşi kabul edebileyim nerdeeeee…ve her mana, her zamanda aynen devam ettiğinden, şimdiki eş adedini= aldığı nefes adedinceyi nasıl sindireceğim ya huuu!!.. bana yardım et dicem.. ama bu konuda bana hiç kimse yardım edemez biliyorum..akreb gibi kendimi sokarak öldürüp kendime yakin olmaktan başka çarem yok sanırımJJJ…..))

Sevdiğimm..hocaya; Neptünü araştırdığımı ve arapça  Neptünün HUD olduğunu bulduğumu ve dolayısıyle Hud Aleyhisselam ve AD  kavmini merak ettiğimi söylüyorum..” hz Hud füsusta yok değil mi? ” diyorum..”olmaz olur mu, var” diyor ve onun  füsusdaki anlamını anlatıyor.. “SENDEN SANA SIĞINIRIM”mış..esma zıtlıkları ve esma uyuşmazlığı.(( TİTANLARIN SAVAŞI MİSALİJ))bu inanılmaz ağır bir mana…off ki ne offff… ben bildiğin gibi; sadece bir defa, 8 sene evvel, tam 10 ayda füsusun ancak yarısını okuyabilmiştim..ve gördüğüm bu yazdığımız masal kitabı rüyasından sonra ise, merakla diğer yarısını tam bir hafta da bitirmiştim..N.Gencosman  şerhini okumuştum ve tek zerre anlamamıştım.. her sayfada uyuya kalırdım.. öyle ağırdı ki ..ama muazzam rüyalar görürdüm.. hele simsiyah parlak, omuzlarına dek saçları olan, beyaz gömlekli, siyah pantalonlu rüya rehberim.. bana üstünde yazı olmayan bembeyaz kağıtlarla HİÇ HATIRLAMADIĞIM ne dersler-ne kitaplar okuturdu.. bir defa bile yüzünü görememiştim üstelik.. ve beni sarp kayaların üzerinden, hırçın dalgalı denize doğru çağıran güzel rehberimin o muhteşem  sadası: “LİNTEHUUUUUUU”

((*ve Sevdiğim.. hani  bu masal döngümüze başlarken, sanırım ne yaptığımızı sezdiğimi ama söylersem canıma okuyacağını yazmıştım ya bir defasında.. işte bu hayalle onun kesin başladığını idrak ettim.. bunu kimse anlayıp, kabul edip ,söyleyemez biliyorum.. ama bence Sen en baştan beri biliyordun.. bense vakti geldikçe öğrenecektim.. her şey olup -bitip -etkisi geçince değil mi? çünkü yazabilmem için bu gerekliydi. neyse devam edelim bakalımm.. gelelim benim anladığım anlama Sevdiğim..))

biz zamanı anlamak için yazıyoruz ya hanii..işte Arabi hocamda kendi Zamanın Efendisiydi ve kendi Zamanındaki Emir’de O’ydu..tüm esmalar,iş ve oluşlar O’ndan zuhur ediyordu..yani Yaratıcımız olan Allah; en kemal nokta olarak O’nu seçmiş ve O’ndan yayın yapmaktaydı. .yani piramitin iç gözü O’ydu..I:II    tekrar eden hakikat şimdilik bu elbiseyi dilemişti.. vekaleten, emaneten  VASİ-VELİ-VALİ-İL  tecellisiyle tabii.. ve kendi döneminde de, O’NUN ESMALARI YÖNETİCİYDİ.. ve bu her dönem, zamanın kemal mertebe noktasını temsil eden velayet sahibi içinde geçerliydi.. ve hiç durmadan içtihatlar-yenilikler yapılıyordu.. lakin bunu ancak basiret sahipleri idrak edebiliyordu.. mesela ben şuan ki zamanın meşrebinin en sevdiğim padişah Yavuz Sultan Selim hz tarzında olduğuna inanıyorum.. çünkü kalbim ancak onun gibi birinin; Ortadoğu daki  kuduruk, azgın ve artık insanlıktan çıkan kaosu durdurabileceğini söylüyor.. oradaki ve bizim doğudaki azgın yaratıklara öyle biri lazım.. ve Sevdiğim geçen sene duyup öğrendiğim bir şey bak.. KUL BAŞKADIR, YARATIK BAŞKA…

*hz. HUD (a.s)… Yemen’de bulunan Âd  kavmine gönderilen bir peygamberdir..(hz Nuh oğlu SAM’ın  torunudur.. Âd  ; Yemen Hadaramut civarındaki AHKAF diyarına yerleşmiş..) Bir ismi de Âbir olup, lakabı Nebiyyullahtır.
Bulundukları belde de  güzellik ve bereket her tarafı sarmış, İrem Bağları diye meşhur olmuştu. Oğulları, malları, davarları ve muhteşem sarayları vardı. Güçleri, kuvvetleri, boyları ve cüsseleri ile meşhur olan bu insanlar, servetlerinin ve maddî güçlerinin çokluğuna bakarak azdılar ve doğru yoldan, dinlerinden ayrıldılar. Yeryüzünde büyüklük tasladılar. Allahü teâlâyı unuttular ve çeşitli putlara tapmaya başladılar. Ellerindeki maddî imkânlarla etrâfa dehşet salıyorlar, fakîrleri ve diğer kabîleleri zulümleri altında inletiyorlardı. Onları köle gibi çalıştırıyorlar, çeşitli işkencelerle öldürüyorlardı.
Azgın Âd kavmi, Hûd aleyhisselama; “Mucize getirmeden putlarımızı terk etmeyiz.” dediler. Hûd aleyhisselam onlara; “İstediğiniz mucize nedir?” diye sordu. Onlar da “Rüzgârı istediğin tarafa çevir!” dediler. Hûd aleyhisselam dua etti. Allahü teâlâ; “Ne tarafa istersen elinle işâret et!” buyurdu. O da eliyle işâret edince, rüzgâr istediği istikâmette esmeye başladı. Büyük kayaların toprak olmasını istediler. Hûd aleyhisselamın duası ile bu da oldu. Bu mucizeleri gördükleri hâlde inanmayıp hırçınlaşarak koyunların yünlerinin de ipek olmasını istediler. Hûd aleyhisselam dua etti. Koyunların yünü ipek hâline geldi.Âd kavmi, gösterilen mucizelere rağmen inanmadılar. “Sen bizi putlarımızdan ayırmak için mi geldin? Doğru söylüyorsan, haydi bizi tehdit ettiğin azâbı getir de görelim!” dediler.
Pek az kimse îmân etti.
 …..
Artık onlara azâbın gelmekte olduğu Hûd aleyhisselama bildirildi. Bir sabah Hûd aleyhisselam îmân edenleri bir araya topladı. Gün ağarırken ufukta siyah bir bulut belirdi. Bunu gören Âd kavmi, işte bize yağmur geliyor, dediler. Hûd aleyhisselam “Hayır, o can yakıcı azâb veren bir rüzgârdır. Her şeyi yok eder.” dedi. Rüzgâr “sarsar” (kavurucu rüzgâr eyyâm-ı nahisât );  korkunç bir ses çıkararak vâdiyi kapladı. Son derece hızlı ve soğuk olup, her şeyi saman çöpü gibi savuruyordu. Âd kavmi kasırgadan kurtulmak için tutundukları ağaç ve taşlarla birlik de havaya fırlayarak paramparça oldular. Hepsi ölüp yere serildiler. Daha sonra rüzgâr bunları sürükleyip denize attı. Mal ve mülklerinden hiçbir eser kalmadı, helâk olup gittiler. Âd kavminin helâk oluşu Kur’ân-ı kerîmde meâlen şöyle bildirilmektedir:
“Nihâyet Hûd’u ve berâberindeki îmân edenleri, rahmetimizle kurtardık ve âyetlerimizi tekzib ederek, yalanlayarak îmân etmemiş olanların kökünü kestik.” (A’râf sûresi: 72)
Hûd aleyhisselam, Âd kavmi helâk olduktan sonra, kendine inananlarla birlikte Mekke-i mükerremeye gitti. Kâbe-i muazzamanın bulunduğu yerde ibâdet ve taatla meşgul oldu ve orada vefat etti. Kabrinin Harem-i şerîf (Kâbe-i muazzamanın etrâfındaki mescit)te Hicr denilen yerde bulunduğu rivâyet edilmektedir.*ALINTIDIR…..

Sevdiğim ..hatırla..hani bir defa ,bir anlık AMELİKA KAVMİNİ seyretmiştim.. heykel gibi güzel ve parlak siyah adamlar koşuyorlardı.. harika siluetliydiler. .onlar çok uzundu.. üstlerinde, sadece kalçalarını örten zümrüt yeşili  parlak peştemalleri ve alınlarında aynı renkten parlak bantları vardı.. işte Sevdiğim Amelika kavminin Hud as. kavmi olduğunu da okudum.. bilmiyorum doğrumu ama yazılı veriler doğru diyor sanki.. ve bence en büyük ispat ise şu: Kabe’yi ilk evvela melekler yapmıştı ya hanii ve sonra hz Adem babamız oğlu Şit Nebiyle  inşaa etmişti.. ve sonra da Amelika kavmi  yapmıştı..  demek ki bu üç inşaa arasında bizim dünya senelerimize göre çok uzun yıllar vardı ve ilk insanlar zaten, genelde, 1000 yıla denk gelen ömürler sürmüşlerdir.. bunun dünyanın manyetik alanı ile alakalı olduğunu nedense düşünmekteyim Sevdiğim.. üstelik zerrece böyle şeylerden anlamıyorum .. hastalıklarımızın ve yaşlılık sıkıntılarımızın da bu çekimden dolayı olduğuna halan nazırda inanıyorum bilgine…Sen doğrusunu öğret diye yazıyorum..

Kabe nin dış görünüşü bildiğin gibi bu yıkıp yapmalar esnasında her daim biraz değişikliğe uğramıştır. .aslının nur sütunu olduğu söylenir.ve dairevi silindiriktir de o zaman değil mi?.. ve dairenin izdüşümü aşağıda kare olup bugün kemaline ulaşmıştır.. eskiden dikdörtgenmiş mesela.. BİRDE İÇ-BATINI GÖNÜLSEL KABE SEMBOLÜ VAR MALUMM.. ve iki kapısı varmış bir ara.. ve bugün ki haline 4. Murat Han devrinde ulaşmış.. devir; sinema görseli ile geçmişi ve geleceği seyrederek öğrenme devri ya haniii..mesela ben şöyle bir bişey düşündüm.. mademki İslam Tasavvufunu öğrenmek için önce hz Peygamber dönemini  ve sahabelerin hayatını önce öğrenmeliyiz ..sonrada Devlet-i A’li Osmanlının kuruluşunu ve kurtuluş savaşını ya hanii..

anladım ki :hz Fatih’in İstanbul’u fethini ve hz Yavuz Sultan Selim Han’ın Sina çölünü; önde giden  hz Peygamberimizin  ayak izlerine basa basa yürüyerek takip ederek aşışını ve hiç kan dökmeden -Mekke’ye girmeden anahtarları ve emanetleri alıp geri dönüşünü ve hz 4. Murad’ın Kabe’yi bu en son halde inşaa edişini ve hz Abdülhamit Han’ın Hicaz demiryolunu nasıl ince bir nezaketle döşediğini.. kurtuluş savaşı sırasında ve sonrasında kendi hanedanını yok edeceklere jest yapıp, haberleşme ağını kuruşunu.. O’nun herkese alay konusu olan vesveselerinin aslında gelecek için en büyük yatırım olduğunu da tabiii ..Zamanın sahiplerini anlamak için; tüm dünyada cereyan eden akımları birden anlamak ve hangi esmaların  baskın olduğuna bakmak lazım belki de.. neler moda?!!..neler icad oluyor?!!..neler unutulup neler tekrar gündeme geliyor?!!yarın nelere gebe?!..tıpkı geçmiş bir masaldaki gibi, hatırlayalım.. babası padişahı:” TUZ KADAR SEVEN” ve bunun için ölümle cezalandırılıp bişekilde kurtulan bir padişah kızının; evlendiği çobandan olan çocuklarına verdiği isimler gibi.. “NE İDİM?NE OLDUM?NE OLACAĞIM?”..JJJ

Cuma.. bu sabahki hayalim ..hiç sevmedim ama yazıyorum, minicik bak..karışık..bu ülkenin 3. Kişisini duvarda ayakta  teslim almışım.. ordu hakkında onu sıkıştırıyorum.. ama ne dediğimi ve neden bunu yaptığımı hatırlamıyorum Sevdiğim.. ben neden hiç anlamadığım şeyler görüyorum hala çözemedim.. tabii ki o bulutlardan inen asker-pkk olan olayını yazmam lazım geldiğini ise nedense biliyorumJ..bildiğin gibi her peygamber hem aile reisidir, hem olduğu yerin hükümdarıdır, siyasetçi devlet adamıdır ama aynı vakitte hepsi savaşçı bir askerdir.. yani askerlik peygamberlik ocağı-mesleğidir.. eskiden; belli bir dönemden sonra, amacından sapmış olan osmanlı yeniçeri askeri birliği  bunu ve Bektaşilik tarikatını kullanarak çok çirkin şeylere imza atmış ve her daim yönetimin başına bela olmuştur.. onlara  vakti gelince istediklerini sorgulamadan vermek padişahlık adeti olmuştur.. ve sonları da tabii.. bizim şu anki ülke idaremiz ve dünya ülkelerinin monarşiden bu yüzyıl da yeni nizamlara geçişi hep darbeli, hep kanlı ve hep askeri olmuştur.. POSTALLAR; insanları, gelenekleri, kadim kültürleri, incelik ve zarafetleri çiğneyip yakıp yıkıp her zaman EZİP GEÇMİŞTİRdinleri yok sayıp kendi putlarına taptırırlar mesela.. misali Lenin’miş..Lenin dinsizliği icad ettiğini sanıp ölse de; yaratılış fıtratı icabı tapınma isteği olan insanının putu, azizi, türbesi olacağını asla bilemezdi.. İlahi komedya.. trajedinin daniskası.. toprağa bile gömülüp rahat edemiyor ne yazık ki!!…

konumuza dönersek Sevdiğim.. bizim doğudaki olaylar. .bir avuç ÇAPULCU CAHİL ÖTESİ CAHİL çocuk, dünyanın en güçlülerinden sayılan bir orduya senelerdir nasıl kök söktürebilir ki?...buna kim inanır??!!..kimse.. asla.. mademki ordu bunu;kendi özel sebepleri yüzünden çözmek istemiyor ((ve iç savaşın kendisini her daim elzem kılacağını biliyor)) o halde, sadece ve sadece, orada şehit olanların ailelerine izin verilsin ve densin ki: GİDİN BU SİZİN HAKKINIZ..BİZ BECERMEK İSTEMİYORUZ..GİDİN.. ANA –BABA-EŞ-KARDEŞ-ÇOLUK ÇOCUK SADECE SİZLER GİDİN… VE ORADAN HAKKINIZI ALIN.. bak gör Sevdiğim.. belki daha o gün, kimin kimle bağı olduğu, hangi silah, kimya, ilaç, TOPRAK, uyuşturucu, medya ilişkisi olduğu ortaya çıkacaktır… ve ordunun içindeki, meclisteki bura aile akrabalıkları da tabii ve gizli Zerdüşt-MİTRAİZM inancı da cabası….:) VE TERÖR AYNI GÜN BİTERJ((** BU MASALLAR İÇİN  o kadar nette geziyorum ya SEVDİĞİMM, BU KADAR OLSUN DEĞİL Mİ?:))
****
vee …bugün füsusda HUD a.s  baktım..Ya Rabbim bu kitap benden ne istiyor..hem okuyorum hem ağlıyorum.. bahis bitti.. ağla ağla helak oldum.. ben nasıl şükredeceğim ki Sevdiğim nasıl?. şimdi anladıklarımı yazıyorum ,bak…
HUD a.s…Arabi hocamın füsusdaki hikmeti: EHADİ (zatı ve esmayı tevhid etmiş olması).. (hiçbir yaratılmış yoktur ki ,Allah onu alnından yakalamış olmasın ve Allah bize şahdamarımızdan daha yakındır.)
mesela su.. aynı tabiattaki gibi vücudumuzun suları da acı, tatlı, tuzlu vs. dir. ama aslı saf sudur ve bu hakikat değişmez.. her şeyin aslı sudur ki bu hikmete İLM-İ ERCÜL(ayaklar bilgisi) yani HAKK’’a doğru yürüme bilgisi denir…çünkü doğru yol yürümek içindir.. ve yürümekte ancak ayaklarla olur..

ANKEBUT 55. O günde azap, onları hem üstlerinden hem ayaklarının altından saracak ve Allah (onlara): "Yaptıklarınızı (cezasını) tadın!" diyecektir.
MAİDE 66. Eğer onlar Tevrat’ı, İncil’i ve Rablerinden onlara indirileni (Kur’an’ı) doğru dürüst uygulasalardı, şüphesiz hem üstlerinden, hem de ayaklarının altından yerlerdi (yeraltı ve yerüstü servetlerinden istifade ederek refah içinde yaşarlardı). - Onlardan aşırılığa kaçmayan (iktisatlı, mutedil) bir zümre vardır; fakat çoğunun yaptıkları ne kötüdür!
Ayaklar bir insanın en alçak yeridir ve ayakların altı aşağıların aşağısıdır ve yoldur.. halbuki o yürüyenin ve yolun aynıdır kendisidir.. şimdi sen kimsin?..:)
***

Ve Sevdiğim . geliyoruz mitolojiye..Sana bir süprizim var..bizim mısır tarihi dersimiz aslında geçen hafta bitti.. ama sene sonuna dek olayın sürmesi gerekiyormuş.. o yüzden hocamız yunan mitolojisinde çok iyi olduğu için, bize bu dersi anlatmaya başladıJ..yani, ben yunan tarzını reddetmiştim geçmişte hatırladın mı?. şimdi hem sevip, hem tahsil edip, hem de kabul edeceğim değil mi?.... aslında eski mısır mitolojisini öyle didiklememizin faydasını şimdi belki de göreceğiz..  mukayeseler daha gerçek ve sıradan bir basitlikte kabul edilebilir olacak değil mi?..
.işte bende el mürşidi Google efendime “Hud arapça ne anlama geliyor ?”baktım..aaa BALIK-NEPTÜN  demekmiş…ÜSTELİK GEZEGENLERDEN SIRA NEPTÜN’DEYDİ HAYRETTT…..aaa süper..
Neptün:Bu gezegen  mavi renk olarak gözükmekte, nedenine gelince yapısında ki metan gazından dolayı bu renkte gözüküyormuş.Denizin mavi rengi bu gezegene ismini vermiş.

hemen geçmişteki balinalı hayalimi hatırladım ve bir daha yazacağım tabiii..bundan seneler evvel..çocuk inanılmaz üzgündü ve geceydi.. trene binmesi lazımmış ama binmeyip hep erteliyormuş.. mavi trende gelmiş.. tam binecekken gene vazgeçip bir sonrakine binmeye karar vermiş.. ve bir balkona oturuyor.. yanında gencecik aşık bir çift sarmaş dolaş mutlular.. çocuk öyle derin ve içten ağlıyor ki iç parçalayıcı.. çünkü her şeyi –çocukları dahil elinden biranda alınmış ve bu çok yıkıcı yapılmış.. oturdukları yerin karşısı gece denizi.. hiç bir şey karanlıktan gözükmüyor.. birden devasa dağ gibi bir balina gözüküyor.. aslında balina filan yok kapkara.. ama çocuk görebilsin diye denize devasa bir balina silueti, beyaz tire tire - - -çizgilerle tane tane çiziliyor..aaa.. şimdide  minicik  bir ejderha, bir oyana bir bu yana balinanın içinde yürüyerek yüzüyor.. ve bu balina denizden havaya dek büyük ve kapsayıcı.. sonra bir ses “göğe bak” diyor…minik minik yıldızlar.. ses :”mesela yengeç burcu yada boğa burcu ve diğerleri aynı isimlerinin suretindeler ..aynı öyleler”… …

ve başka bir hayal…balinanın kuyruğuna oturmuş bir çocuk denizlerin dibine dalıyor… demir parmaklıkların ardındaki eşyalara ulaşabilmek için demir kapıyı açmaya çalışana bakıyor.. ne kadar zorlarsa zorlasın asla kapıyı açamıyor.. çocuğun elinde ise bir levye var.. ancak çocuk izin verirse ve elindeki anahtarıyla  o kapıyı açabilecekmiş.. ve Zaman :”evet öyle. doğru ” diyorJ….

Sevdiğimm.her şeyim..ben gittikçe ilme batıyorum farkında mısın? ben hiçbişi bilmiyorum ki? nasıl çıkacağım bunca anlamın içinden peki?  beni kurtarıp, koruyacak mısın hala Sence? yoksa beni harcayacak mısın bilmiyorum.. ama bizim hizmette böyle işte, ne yapalım.. eşek yüküyle bilgi ile suya battım ve süngerlerim beni dibe çekiyor yaniii…!!

.. *POSEİDON-NEPTÜN –HUD…sembolü 3 dişli yaba..yunus ve at. Baş tanrı Zeus a en benzeyen kardeşidir.. denizlerde yaşar.. Hristiyanlıktaki tanrı baba resmi  aslında Zeusa aittir ve beyaz saçlı ve sakallıdır. eski mısırda sakal bırakmak yasakmış mesela. .sadece firavunlar törenlerde takma sakal takabilirler ve sandukalarına da yaptırabilirlerdi ve bazen de baş rahip-şemler.. sakal eskiden  tanrılık sembolüdür.. ve poseidon –NEPTÜN..SULAR ın SEZGİNİN, hislerin, tasarım ve yaratıcılığın sembolüdür.. sanatçılığı –tasarımı, icadı simgeler. .eril ve dişil birlikteliğini de tabii.. sevgi şefkat ve öfkeyi de anlatır..posedion bir öfkelendiğinde dünyanın altını üstüne getirebilir.. o güzelliğin içinde tehlikenin ta kendisidir.. balık burcunu yönetir.. ve balık ezoterizmde ruhu simgeler iseviyetle bağdaştırılmıştır..

eski mısır mitolojisini hatırlayalım Sevdiğim
..kardeşi  Set in paramparça yaptığı Osiris in tüm parçalarını bulup yapıştırıp, bandajlayarak ilk mumyayı icad eden  karısı İsis ;bir tek osirisin üreme organını bulamamıştı.. çünkü o, Nil nehrine düşmüş ve bir balık tarafından afiyetle yenmişti. .işte o yüzden eski mısırda rahipler ve firavun asla balık yemezlermiş.. ve bazı ruhani kimliklerde tabii.. işte bu mit aynen eski yunana geçmiş.. Kronos -satürn- zuhal , çocuklarını=gezegenleri kıskanıp yiyerek yutan zalim kral babası Uranos'u devirirken onun üreme organını da keser ve o denize düşer.. işte güzellik tanrıçası Afrodit-venüs-zühre –iştar-isis   babasının menisi ve kanın denize düşmesi sonucu denizin köpüklerinden  -KENDİLİĞİNDEN  doğmuştur….ve Sevdiğim şimdi aklıma ne geldi,  dur bulup yapıştırayım sayfamaJ..

((*Adına İspermeçet Balinası derler, balina familyasından bir hayvan vardır. Bu hayvanın öteki balinalara nisbetle en büyük farklılığı ağzında fevkal?de keskin dişleri olmasıdır. Bu hayvan, bilhassa mürekkepbalığını sever ve gördüğü yerde dayanamaz yer yutar. İşte bu İspermeçet Balinasının bağırsaklarında amber oluşur. Bakınız şu işe! Hayvan def-i hacet ettiğinde—tabii suyun içinde oluyor bu—fena kokulu dışkı ile misk ü amber’in amberi ayrılır gider. Amber suyun üzerine çıkar. Renginin koyuluğu da, o yenilip yutulan mürekkebbalığının mürekkebinden gelir. *alıntıdır))
*

Danyal Aleyhisselam ..hz Musa ve hz. İsa dönem arasında; hz. İrmiya a.s. ile aynı  dönemde risalette bulunmuş bir peygamberdir.. O dönemde, İsrailoğulları sözlerinde durmadıkları için, Allah onların başına Babil hükümdarı Buht-Nassar'ı musallat etmiş, o da İsrailloğulları'nı kılıçtan geçirerek Beytü'l-Makdis'in üzerini kumla kapattırmıştı. Ayrıca Babil'e dönüşünde, esir aldığı yüz bin çocuğu kumandanlara ve prenslere hediye etmek üzere yanında götürmüştü. Esirler arasında Danyal a.s. da bulunmakta idi…Buht-Nassar,  Danyal a.s. ile beraber üç arkadaşını zindana attırmıştı. O sıralarda Buht-Nassar kötü bir rüya görerek korkmuş, bu korkuyla da ne gördüğünü unutmuştu. Ama rüyasının etkisinden kurtulamıyordu. Bu rüyanın ne olduğunu, nasıl tabir edileceğini ülkesindeki bütün kâhinlere sorduysa da hiçbir cevap alamamıştı.
….
 Ve ressamların, heykeltraşların piri olan hz Danyal a.s ” zindandan “o rüyayı tabir edebileceği” haberini yolladı..- “Benim bir Rabbim var. O bana ilim ve hikmet verdi. Kendisinden başkasına secde etmememi emretti. Şayet O'ndan başkasına secde edersem, verdiği ilmi çekip almasından ve beni helâk etmesinden korkarım”dedi..
Buht-Nassar çok şaşırdı. Onu öylece kabul etti. Sonra Danyal a.s.'dan gördüğü rüyayı anlatmasını istedi. Danyal a.s. rüyanın ne olduğunu bilemeyeceğini, ancak anlattığı takdirde tabir yapabileceğini söyleyince
Buht-Nassar :- Gördüğüm rüyanın ne olduğu bilemez ve onu tabir edemezsen seni idam edeceğim, diye tehdit etti
Cenab-ı Allah da rüyayı ona ilham etti. Danyal a.s. Buht-Nassar'ın rüyasını ve tabirini şöyle anlattı:- Sen vücudunun her bir yeri farklı farklı maddelerden yapılmış bir heykel görmüşsün, dedi.
Buht-Nassar heyecanla: -Evet, doğru söyledin, anlatmaya devam et, dedi.
 Danyal a.s.: - O heykelin en üst tarafı demirden yapılmıştı. İşte o senin hükümdarlığını ve onun sağlamlığı gösterir. Sonra bu heykelin başına isabet edip onu yere seren gök taşı ise, ahir zamanda gelip, Allah'ın kitabıyla hükmedecek, hak ve batılı birbirinden ayıracak bir peygamberin işaretidir, dedi.
.. Danyal a.s. Kabri Huzistan'a bağlı Sus şehrindedir.Danyal a.s., neslinden gelecek olan peygamberlerin suretlerini görmeyi dilemişti. Bu resimler Adem a.s.'ın sakladığı bir mahzende gizli idi. Allahu Tealâ resimleri oradan çıkarıp Danyal a.s.'a indirmiş, o da onları ipek kumaşlara nakşetmişti. Sonra bu resimler kraldan krala geçerek, Bizans kralı Heraklius'a kadar ulaşmıştı.
Hz. Ebu Bekir r.a.'ın gönderdiği elçiler Heraklius'a İslâm'ı tebliği etmek için geldiklerinde, sandıktan Adem a.s.'dan Peygamberimiz s.a.v.'e kadar olan peygamberlerin resimlerini çıkarmış, Hz. Peygamber Efendimiz'in resmini bir kenara koyarak:
- Muhammed bu resimdeki kişi mi? diye sormuş, sahabiler hayretler içinde kalmıştı.Bu resimlerin varlığı hakkında kesin bilgiler mevcut ise de, şu an nerede ve kim tarafından korunduğu bilinmemektedir.Alıntıdır…Kaynaklar: İbnu'l-Esîr, el-Kâmil fi-arih; Ebu Nuaym el-İsfehanî, Delâilü'n-Nübüvve; Sa'lebî, Arâisu'l-Mecâlis.)))

HurŞit’imden MürŞit’ime bir tutinin güncesi…Sevdiğim ben gittikçe bu masallardan çok fazla yoruluyorum haberin olsun.. pes ettiğimde sakın beni zorlama olur mu?.. bunlar asla benim bilip, yazıp, altından kalkabileceğim şeyler değil…belki mesafeleri açmak lazım bilmiyorum ama tüm hayatımı bu masallar ele geçirdi.. ona göre, bil yani.. bazen kendimi harfler tarafından kapatılıp kıstırılmış hissediyorum ve  bu kıskançlığın hakikatinin benden olmadığını da tabii.. çok çaresizim ama.. üstelik beni anlayan bir tek kişi yok.. herkes gülüp ,eğlenip dalga geçiyor.. benim tanıdığım tek bir kişi bile böyle şeylere ilgi duymuyor biliyor musun peki?  umurlarında  bile değil… ve haklılar tabii…veee kimse benim yola kabul edildiğime inanmıyor biliyorsun…oysa gözlerinin önünde ne yapıldığını asla bilip anlayamıyorlar değil mi?.. ne acaip bir iş bilsen.. gerçek AliCemGiz oyunu aslında bu…ve Senden başka derdimi bilip, bana yol gösterecek kimsemde yok biliyorsun…..burada koskocaman bir iç  çektim haberin olsun.. ben neden bunları bilmek zorundayım ki?!!…neden?!.. aslında hiçbir değeri hükmü de yok biliyorsun. .neyse yola devamm..  ben bilmiyorum.. Sen biliyorsun.. ve bir gün istersen, bana da anlatacaksın ..hem de göstererek değil mi? teşekkür ediyorum..

İki elini birleştirerek avuçlarını açtı
Bileklerinde cami yazıyordu
Ve parmakları minare ,avuçlarında kubbeler vardı
Başını kaldırıp göğe baktı
Yaygın bir latif örtüydü semaya serilmiş
Tanımsız, anlamsız ve henüz suretsiz ..…
O mutluluk ve sakinlikle huzur bulmuşluktu
O ,göksel denizin üzerinde sere serpe teslim olmuşluktu…

HU…HÜVE..ESMA-İLAHLAR-TANRILAR MİTOLOJİSİ SANAT TARİHİNDE HARFLERİN SEYRÜ SÜLÜĞÜ ………EL CAMİ..

ELİF: harf değeri 1..İNSANI KAMİL..sur borusu.. ney.. itme ve çekme –nefesi almak ve üflemek.. toplamak ve dağıtmak.. eril prensip.. içindeki mürekkebin yazdığı kendisi olan kalem…her  mürekkeb damlası sadece ve sadece  kendi içindeki anlamı bilip yazabilir ve bunun bir eşi benzeri de yoktur. .işte sadece bu sebepten kimse Yaratıcıyı bana şunu vermedin bana bunu vermedin diye suçlayamaz..

LAM.. harf değeri 30- İSTİDAT-kabiliyetler.. her anlam herkes de vardır.. tüm isimlere camii olan esmada vardır.. ama istidatlar –İlim-Cebrailiyet oranında açığa çıkar gibi.. çünkü vahiy geldiğinde akıl devre dışı kalır.. mutlak ilim- alim sadece ALLAH dır…padişahın geldiği yerde beyinsellik= tartıp-mukayese edip-ölçüp biçip düşünen akıl olamaz.. ama vahiy kendisini anlatmak için aşağı indiğinde her seviyede anlatılıp anlaşılmak  için akla muhtaçtır gibi.. vahyin en eski sembolü ve her daima simgesi kanattır..eski mısırda terazinin bir kefesinde  kuş tüyünün diğer kefesinde ise sadece bir kalbin olması hakikati de budur.. vahiy beyne değil kalbe gelir. .ve kalp düşünmez ANLAR.... HZ Kur’an da dendiği gibi, onları kalp sahipleri anlar…ve adaletin tanrıçasının MAAT ın  başındaki tüy de budur…ve oklaşmak da budur.. eski türklerin ve diğer kuzey ülkelerinin miğferlerindeki boynuz, Kızılderililerin ve diğer ülke yerlilerinin başlarına taktıkları kuş tüyleri-okların sembolü de budur. .her varlık oklaşmak ister… aynı cami minareleri gibi….

CİM…harf değeri 3-maddi dünya bedeni..aşağı aleme iniş.. ama bu inişte yukarı aleme ait ne varsa CİMin karnında- batınında saklanmıştır
J… insanın maddi bedeni yüzünden dünyasal ihtiyaçlara gereksinim duyup, bunun için çalışıp kazanması misali.. dünya-cihan-acun-cihannuma..cin-can-canan..

 MİM..harf değeri 40- Her şey nuru Muhammediyettir ..risalet ..kendisini yine kendinden okuyup kendini aynalamasıdır..mim karşılıklı  iki yaydır..hz Cebrail ve hz Peygamberin birbirlerinden okuması gibi..

AYIN..
harf değeri 70külli  NÜFUS.. nefislerin hakikati  ruh dur ve nefsin içinde gizlidir… dualite 2 lik vardır.. gözükmeyen taraf anatomide ruhi ve iktisabi taraftır. Gözüken nufüsu nefsi dengemizdir. Enerji ve madde aslında aynı şeylerdir.. mesela bir mum balmumundandır ve içinde daima bir ipten fitili vardır.. ama her ne kadar da malzeme tam ve yerinde olsa da muhakkak bir 3. Teslise muhtaçtır.. J..nefha-i ilahi ateş ,od gibi.. ve Sevdiğim bu misalle gizlice 2. Eşe bir espiri yaptım bilmem anladın mı?..mesela  ben hala anlamadımJ
SENİ SEVİYORUM…
nur cihan
8.04.2012
nuralem7@hotmail.com