99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 17
bu masal Selsebil’e adanmıştır..
Merhaba Sevdiğim ve Merhaba..bu defa kendiliğimden içimden geldiği ve yazmak istediğim için yazıyorum..
çünkü bir şeyleri anlamak için buna mecburum.. ancak yazıp bitirdikten birkaç
zaman sonra olayı anlayabiliyorum ya hanii..işte bu defa sanki çok daha
derinlere dalacağız.. burada korkuya dahii yer yok sanırım....korku henüz
yaratılmadı belki de.. ama ben yine de korkuyorum.. tek tesellim “beraber yol alıp
beraber başaracağımız” sözüne teslim olmak biliyorsun.. ve önce
haftamızın hayalleri ..
25 haziran pazartesi.
gözlerimi açmak üzereyken sadece Sen gözümün önündesin...tüm nefesleri
kendi nefesinde toplayanım..Sen, tüm nefesini içine çekip
çocuğun yüzüne üflüyorsun…Sevdiğim bu çok acaipti..Senin nefesin yoktu biliyor musun?..
Sen nefessizdin!!..işte ben en baştan beri bunu merak ediyor ama bir türlü ne
yazabiliyor, nede sorabiliyordum.. demek ki şimdi vakti gelmiş.. ve gözlerimi
açtığımda; 3 basamaklı merdivene değdi değecek, sol yanı üzere uzanmış güzeller
güzelini düşündüm.. sağ baş parmağı ile işaret parmağını göz şeklinde yapmış
uyuyanı. .o afeti alemi devranı.. Sevdiğim şimdi bunu yazmak ne kadar ağır
bilsen.. ben kimim ki?.. neden bu şeyler benim başıma geldi ki?. neden? buna
ilim bile cevap veremez ki? nasıl versinler..
Sevdiğim, ben o zaman Evvel Zamanıma demiştim ki:” ama O nefes almıyordu.. O’na yarım saatten fazla bakmışımdır.. çok dikkat ettim.. nefes alıyor mu almıyor mu?.. O hiç nefes almadı.”...”Evvel Zaman:” eee..O yaşamıyordu ki. .O ölüydü..” dedi…Sevdiğim O uyuyan naif afet uyanıp, ihramını başından beline indirdiğinde ve aslan saçlarını silkelediğinde karayağız bambaşka birine dönüşmüştü ya hanii..ve çocuk da korkudan yanından kalkıp, ardına baka baka uzaklaşmıştı birde..
pekii bir ölü nasıl o kadar güzel olabilir ki?.. nefes almayan biri nasıl yaşar ve o sıcakta bozulmaz.. neden bu dünyada ki herkes O güzelliğin yanında soluk bir eskiz kopya misali çirkindi peki?.. neden hepimiz O’nun yanında korkunç kaba ve hantalız pekii?!!.. neden bu alemde gerçekten güzel bir kişi bile yaşamıyor peki?.. burası çirkinlerin çirkinliklerinin tezahür mahali mi peki?. biz günahlarımız yüzünden mi o kadar çirkinleşiyoruz peki?.. yoksa nefes alıp vermek mi bizi çirkinleştiriyor?...ne?
yani Sevdiğim
konumuz nefessizlik.senelerdir hep aynı şeyi yazıyorum ya hanii..ilk defa değişik bir şey söylüyorum ne garip değil mi?..nefessizlik.. nefesTEN çok daha derin bir şey bu.. ki; henüz
hiçbir yerde ne okudum, ne duydum, nede gördüm.. nefessizlik bir muamma bence..
yani bunu nereye koyacağımı henüz bilemiyorum.. belki de davulcu “Kün davuluna
henüz vurmadan evveline gitmek lazım” ki , buralara çook uzağız…ZATEN ÖYLE DE
BİR ŞEY SANKİ OLAMAZ..ÇÜNKÜ HENÜZ: ZÂT SIFATLARINA BİLİNMEK EMRİNİ
VERMEMİŞTİ..
ve geçen gece bir belgesel izledim.. kuantum fizikçiler= yani eski şaman ve rahip ve din adamları ve sihirbaz-kimyacıları ölümden sonra hayat var mı yok mu araştırıyorlardı.. eskiden herkesin alay edip hakaret ettiği ve deli diye horladığı bu tür deneyim yaşamışları cidden inceliyorlardıJ…en sonunda ilim adamları şu sonuca varmışlardı Sevdiğim ki, ben çok etkilendim.. Müslüman olduğuma çok şükrettim ..böyle bir tedrisata girdiğimize de tabii.. İSLAM TASAVVUF ERBABI KUANTUMCULARDAN FERSAH FERSAH İLERİDEYDİ.. HEM İŞİTEREK ,HEM DE OLAYI ANINDA OLAY MAHALLİNDE MÜŞAHEDE EDEREK YOL ALIYORLARDI YANİİ.. programın sonunda şu anlamda dendi ki : “bugün anlaşıldı ki ruhun dereceleri vardır.. hiç bir ruh diğeri gibi değildir.. bu hiç bitmeyecek şekilde bir mertebesel bir anlayıştır”..
ve geçen gece bir belgesel izledim.. kuantum fizikçiler= yani eski şaman ve rahip ve din adamları ve sihirbaz-kimyacıları ölümden sonra hayat var mı yok mu araştırıyorlardı.. eskiden herkesin alay edip hakaret ettiği ve deli diye horladığı bu tür deneyim yaşamışları cidden inceliyorlardıJ…en sonunda ilim adamları şu sonuca varmışlardı Sevdiğim ki, ben çok etkilendim.. Müslüman olduğuma çok şükrettim ..böyle bir tedrisata girdiğimize de tabii.. İSLAM TASAVVUF ERBABI KUANTUMCULARDAN FERSAH FERSAH İLERİDEYDİ.. HEM İŞİTEREK ,HEM DE OLAYI ANINDA OLAY MAHALLİNDE MÜŞAHEDE EDEREK YOL ALIYORLARDI YANİİ.. programın sonunda şu anlamda dendi ki : “bugün anlaşıldı ki ruhun dereceleri vardır.. hiç bir ruh diğeri gibi değildir.. bu hiç bitmeyecek şekilde bir mertebesel bir anlayıştır”..
26 haziran Salı. .karşıdayım.. dünya gözdeyiz..
harikulade bir doktor tanıdım Sevdiğim.. O’ndan izin aldım yazmak için ..bak
ismi: Opr .Dr Engin Altuğ.. hayatımda ilk defa hastasıyla böyle konuşup
ilgilenen bir doktor gördüğüm için hayretimi
ve sevincimi O’na bildirdim.. muhteşem bir şey.. ve tüm hayatım boyunca
ilk defa gözlerime ellerini sürerek muayene eden bir doktor da görmüş oldum.. genelde
böyle tekerlekli tabureleri olur ve ona otururlar.. paralel çizgide sen bir makineden
bir makineye kalkarsın ama o asla kalkmaz.. ve bir ayağı ile taburesini
ittirerek diğer makineye doğru kaydırır…elini hiçbir bir şeye sürmeden ve hastasıyla hiç
ilgilenmeden bir robot misali muayene kağıdını sana uzatır.. teknoloji harikası
bir meslek bence bu göz işi.. anlatıyorum.. gülüyoruz.. bu meslekte iletişimin,
ilk temasın, hastaya ulaşabilmenin önemini anlatıyor…bu odada çok hoş tabii,
etraf ve binada.. keşke devlet kuruluşları da özellerle aynı seviyede
olabilseydi ve tüm insanlar bu düzeyde muamele görebilselerdi ve aminn..bugün
ki doktorum ve geçen haftaki doktorum ikisi de operatör.. ve ikisi de tamamen
aynı reçeteyi yazdı.. bu kişilerin muayene ve ilgide farklı tarzlarıymış ki,
uzmanlığı da bir nebze anlamış oldum tabiiJ…AYAKKABI GİYECEĞİZ YANİİJ..
yani Sevdiğim..
Sana yaza yaza gözlerimi deforme etmişim.. bence bana borçlusunJ..telafisi var mı bilmiyorum ama işte
yazdım….dr Emre Bey bir kontakt lens uzmanıymış.. O’na :”benim için çok önemli.. acaba bir göz iris dairesinin içinde kaç
dereceli bölme vardır..360 mı ,daha fazla mı?. şimdiye dek hiç sayılmış mı?.. göz
nasıl bir şey” diye sordum tabii....dr bey dedi ki :”hayır hiç sayılmadı.. çünkü sayılamaz.. her miliminde bilmem kaç milyar
hücre olan bir şey..(çocuk rakamı yazmak
istedi..dr .sakın yazma anlaşılamaz dediJ..)ama insan vücudunun her zerresi
kıymetlidir diye de
ekledi.. işte Sevdiğim göz maceram şimdilik bu kadar..
ve sonra yola devam..
bugün diyabetik diyetçi dr gittik..Suadiye’deyiz..burası ezoterik bir
merkezmiş meğerseJ..tam
yerime gelmişim yaniJ..bu
çocuk özel durumlu bir müşteri olduğundan seans süresi 1,5 saati buldu.. doktor tezini yazmaya
başlayacakmışJ..bende
zaten kendi kitabımı okuma seyrü sülük masalımı kendimce kaydediyordum.. o
yüzden de her tavrımız bir anlamdı bizim için.. işte tahlillerim.. kanım
kollestrol ve yağlar hariç süper.. gıcır gıcırJ. şekerse yerlerde sürünüyor gibi de;
sinsice bir durumu da var… şimdilik onu es geçiyoruzJ…..benim bitkisel yağ hilemi anlatıyorum.. diyor ki
dr: “piyasadakiler hep hileli. .içlerinde nebati yağ olabilir ki buda
değerlerinizi arttırmıştırJ”
olabilir..
ve doktor
anlatıyor gıda teröründe gelinen noktaları.. sadece belediyenin organik ekmeği ve
mayası en gerçek ekmekmiş ve biz onu yiyeceğiz ..hem de bol bol.. ve artık
hayatımızda kahve yok.. yani Sevdiğim günde bir litre türk kahvesi içemeyeceğim
artık.. sadece bu hafta alışana dek, bir çay kaşığı kahveden bir küçük fincan
olabilirmişJ…çok
fenayız çookJ ..ve hazır içeceklerdeki früktozlar dan
bazılarında yeni bir şey saptanmış. o madde bazı vücutlara girdiğinde ve ondaki
o şeyle birleştiğinde aynı benzine dönüşüyor ve kişi benzin -zehir içmiş oluyormuş.. gerçek
çikolata asla zararlı değilmiş.. lakin bizim ülkemizde gerçek çikolata
yapılmıyormuş ..neden?...çünkü içine nebati yağ koyuyorlarmış ve hiçbir gelişmiş
Avrupa ülkesine bizim ürünler satılamıyormuş.. sadece diğer Müslüman ülkelere
ihraç olabiliyormuş.. Sevdiğim şimdi bizler Müslüman mıyız?!!.. ya bu adamlar
peki?!!.. ya onların sözünü dinleyerek dinlendikleri ??!!!...
ve kollestrol
için geceleri bir bardak suya 2 adet
ceviz içi koyuyoruz..sabah suyu ile beraber tüketiyoruz.. başka ..dışarıdan
katkı maddeli hazır hiçbir gıda almıyoruz, yemiyoruz. .çünkü aslında bizi
hastalandıran her yanımızı saran sahte gıdalarmış.. tabii evimizde yaptıklarımızı
da hangi hormonal ilaçla ve genleri ile nasıl oynandığına ise henüz
gelmiyoruz.. ve bütün gün yiyebildiğim sevgili siyah zeytinim de artık yok.. bakalım
ne olacak halimm..NASILSA KÛDÜS BİZİM YA HUU.. ZEYTİN DAĞIMIZ VAR ARTIKJ…
ve doktor
meselenin köküne kazı yapıyor.. neden bedenime bunu yapıyordum.. neden kilo
vermeyi istemiyordum.. neden kendimi sevmiyordum.. neden 15 senedir kendimi
cezalandırıyordum.. kendimi Allah’ın sevgi dolu himayesine serbest bırakmalıydım..
kontrol etmeye kalkmamalıydım…Sevdiğim 1,5 saat bazen neşeli, bazen ağlamaklı
geçti.. ve ben birazdan evime dönerken otobüste hep ağlıyordum.. yeni
anladıklarım ,eski anladıklarımı tamamlıyordu.. ve her şey çok ağır ve bir o
kadarda kolaydı.. ve arada halime
gülüyordum.. çünkü ben bazen olayın içinden bakınca çok duygusal bişey
oluyordum, ama bazen de olaydan sıyrılıp dışarıdan bakınca da her şeyi, herkesi
ve kendimi çok saçma sapan ve komik de bulabiliyordum. .işte şimdi yine
öyleyim.. tuzağa düşmüştüm ki, anladım..
eve geldim.. akşam salatı.. üfff ne ağlıyorum.. doktordan ,iğneden, kandan NEDEN korktuğumu anladım..neden dünyadan ve insanlardan kaçtığımı da tabii.. Ya Rabbim bir insan anne karnına yeni düştüğü hali hatırlar mı peki?.. bu nasıl bir şey…bunu kime sorayım ki?.. hem neye yarar?.. ve hasılı Sevdiğim ben diyetteyimJ. .Sen sawm da…. hayatımda bir tek bu masallarda disiplin ve istikrar gösterebilmişken bu defa da bu diyet geldi başıma.. hayatım da hiç başaramadığım bir şey bakalım ne olacak…
ve geceyarısı..
26 haziran salı..saat 02.30..gece yarısı
korkunç sesler geliyor. .birisi sanki
mutfak dolaplarını duvardan söküp söküp yere çarpıp atıyor.. tam 4 defa
üstelik.. nane çığlık çığlığa bağırarak bir odadan koşuyor…dereotu ve ben
yataklarımızdan fırlayıp çıkıyoruz.. o ne?!!..antredeki koskoca ceviz ayna
yerde.. ama anormal bir durumu var.. duvardan öne doğru düşeceğine, o, ilk önce
yan ,sonra biraz da yan yapıp, dar koridorda benim odama doğru yüzüstü, boylu boyunca
serilmiş.. ipi kopmuş.. ve kaldırıp baktım.. ne duvarlarda bir çizik ,ne
mobilyasında ne de aynasında tek bir çatlak var.. hayret ettim ama bir şey
anladım. geçen masalın kadın fitnesi hayallerimi ve ES SELAM isminin
güvencesini ,üzüldüğüm şeyin benim için de ne büyük hayır olduğunu, işte şu anda
anlayıp, Yaratıcım beni onlardan koruduğu için şükrettim tabii..
27.haziran Çarşamba.. uyumadan.. Sevdiğim bir altın sıvı
akıyor.. sanki o her yanımı kaplıyor gibiydi..
28 haziran perşembe. .herkes bembeyaz giyinmiş.. aynı
İspanyol boğa bayramındakiler gibiyiz.. hatta boynumda kırmızı küçük fularım
bile var gibi.. beyaz pantolon ve beyaz tşörtlüyüz..benim saçlarım at kuyruğu
..ve genç bir kızım.. çok büyük bir salon ve tıka basa dolu.. herkes oturmuş…
Sen yüksek bir yerde bizimle aynı kıyafetle ders anlatıyorsun.. ben en son
geliyorum.. en öndeki, en sağ köşe bana ayrılmış.. yanımda oturan Salahattin
bana oturmam için yerimi gösteriyor. .ben sandalyede ayaklarımı uzatmış, öne doğru
kaykılmış upuzun oturuyorum ve bir tek ben öyle olduğum halde ne Sen nede bir
başkası bana hiç kızmıyorJ…..sonra
bir mutfak tezgahında kahve paketini kavanoza doldurup kaşıkla sıkıştırıyorum
ki daha çok alsın.. Sen dersten çıkmışsın ..onu yanlış kullanıyorsunuz önüne
atılarak Sana soru soruyor..Sen bana bakarak onunla uzun uzun muhabbet ediyorsun.
.ama ben inadımdan yanına gelmiyorum.. üzgünüm..
29 haziran Cuma.. bir
dağ başında kulübe okul.. bizimmiş ... ve sonra.. bir dağ yolu.. her yan
bembeyaz kar ve tipi.. çok soğuk.. biz karda tipide yürüyoruz.. benim kucağımda
bir bebek var.. annem onu üşümesin diye göğsüme saklamamı söylüyor.. göğsümdeki
sarılp sarmaladığım o şeyin örtülerini kaldırıp bir bakıyorum.. üstümüze kar yağıyor.. o çok
üşüyor.. o çok beyaz ve inanılmaz güzel maşallah ve aminn..
HurŞit’imden MürŞit’ime bir tutinin güncesi…Sevdiğim..bu hafta nedense Selsebile ait olmak ne demek onu düşündüm.. ve vakıf malları hükmünü okudum...
HurŞit’imden MürŞit’ime bir tutinin güncesi…Sevdiğim..bu hafta nedense Selsebile ait olmak ne demek onu düşündüm.. ve vakıf malları hükmünü okudum...
vakıf malı…Vakfa devlet veya
kişilerden devredilen ve üçüncü şahısların kullanması mümkün olmayan mal.
Birde sözlükte OLAYA VÂKIF OLMAK manasını da yazmışlardı..
Birde sözlükte OLAYA VÂKIF OLMAK manasını da yazmışlardı..
.. vakıf dan esas anladıklarımı yazmak
için şuan kendimi hazır hissetmiyorum Sevdiğim ..çünkü şimdi ağlamaya
başladım.. bu bana çok ağır geliyor.. ama Sende öylesin biliyorum. özür
diliyorum.. bunu yazmak istemiyorum..
sadece ŞABAN AYI nın SELSEBİLLE alakalı olduğunu anladığımı söylemek isterim; ki, üç aylarla alakalı birde şunu eskiden yazmışım meğer:
3 AYLAR= Recep ZAT’ı, Şaban SIFATLAR’ı, Ramazan FİİLLER’i anlatır…
sadece ŞABAN AYI nın SELSEBİLLE alakalı olduğunu anladığımı söylemek isterim; ki, üç aylarla alakalı birde şunu eskiden yazmışım meğer:
3 AYLAR= Recep ZAT’ı, Şaban SIFATLAR’ı, Ramazan FİİLLER’i anlatır…
Şâban-halk-şubeler:
kısım kısım, fırka fırka, bölük bölük halkın gelip su alması bana Selsebili
çağrıştırdı Sevdiğim.. yani: “ALLAH TEÂLÂ ZAT’ından SIFATLARINA “KÛN” ol diye emir verdi ya hanii..…işte bu sıfat elbiseleri aslında İLİMLE TECELL-İ ZUHUR
DU.. Yüce Yaratıcımız olan Allah, kendisini bilmeyi ve görmeyi
diledi=İRADE ETTİ…yani Yaratıcımız olan Allah bunu bilinçli olarak yaptı.. bilinçsiz
bir tesadüf değildi.. kaos da değildi.. bilinerek
istenmiş ve irade buyrulmuştu… KUDRETİNİ GÖSTERMİŞTİ.. .o yüzden de ilim
esasdı. . beşikten mezara ilim farzdı yani.. çünkü Yaratıcımız kendisini bilmeyi Murad etmişti ve O’nun
yarattıkları da bilsin bilmesin, istesin istemesin hep bu iştiyakla döne döne
,yana yana kendilerini bilmek için kendilerine bir ayna arayacaklardı.. çünkü
göz her şeyi görür lakin bir tek kendisini göremezdi..
ve Sevdiğim.. ben birkaç aydır bir merciye söylemiştim ki; çocukluk hayal projemi yazıp yollayacaktım.. işte dün gece en nihayet bunu başarabildim.. yazmak öyle ha deyince olmuyor biliyorsun.. bazen tek harf bile yazamıyor insan nedense.. bu mektubumu Senden asla gizleyemezdim hem.. çünkü Senin dilemen lazım ki o yetkili merciler izin alabilsinler…. ben Sana yazdığım her şeyin bir şekilde olurunun olduğunu biliyor ve takip ediyorum.. teşekkürler.. aslında “bu şeyin talebine, yukarıdan izin geldiği için& bu etki ve tepkinin her yandan tecelli edişi”ne dahi bakıyorum. .mesela gıda terörü. .en sonunda devlet bu işe el attı.. çünkü ASLINDA NE YERSEK OYDUK.. hormonlu ve genetiği oynanmış, katkı maddeli hazır gıdalar bizim sağlığımızı bozmakla kalmıyor, hormonlarımızı da bozuyordu.. allerjenliği ile huyumuz ,suyumuz dahi değişebiliyordu.. belki cinsiyetsizliğe doğru dahi gidebiliyorduk yada karşı cinse dönüşebilirdik.. devlet sağlık politikasının en evvelinin gıda politikası olduğunu en sonunda anladı ya çok şükür….
EVET..
SEVDİĞİM BAK BU BENİM ÇOCUKKEN GECELERİ UYUMADAN KURDUĞUM HAYALİMDEN BİR
PASAJ..
ben isterdim ki devlet
bana şehir dışında çooook büyük bir yeşil arazi versin..ve burasıda okullar
evlerle kasaba tarzı gibi bir şey olsun….artık yaşlandı ,çirkinleşti, hastalandı,
çalışamıyor denilen yaşlılardan gönüllülerde buraya gelip yaşasınlar.. ve
yurtlardan 18 yaşına gelince çıkartılanlarda ve daha yeni yeni yurtlara
gelenlerde..nedenn?
çünkü birbirlerinin ne
hissedip ne çektiklerini ancak onlar
gibi onlar anlar ve tedavi eder de ondan.. ve burada herkes gönüllü olmalı.. yaşlı
,kültürlü, bilgi birikimli herkes; yeni gençlerden hangisinde kendisindeki
mesleğe kabiliyet varsa, onu ona aynen aktarmalı.. bilgileri ve ürettikleri de
satılıp, pazarlanabilmeli..
yeşil alan da meyve
ağaçları ve sebzeleri kendileri yetiştirmeliler..
ve okul olarak da civar
yerlerdeki toplum içindeki yerlere gitmeliler..
taşıma su ile değirmen
dönmeyeceği ve döndürülse bile sık sık iç parçalayıcı sıkıntılar vereceğinden
balık yemek gibi balığı tutup satmak da öğretilmeli değil mi?
birbirlerinin gönüllü
annesi, kardeşi ,babası, arkadaşı ve yareni olmalılar..
burası; o, her
meslekteki bilgide en kemal haldeki yaşlılarla aslında ihya olur, hatta taşar
da derya bile olur. ..eski hikmet okulları gibi bir şey dahi olabilir.. hatta
zenginler bile, buradaki görkemli kişilerden hayatı bilfiil tanısınlar diye
buraya para ile çocuklarını yollayabilirler bence…..
burada ve aslında gönül
isterdi ki; devlet, her site cumhuriyeti beton tarlasına kanunen bunu
uygulasın…ama ne yazık ki kim faturalı kölelerinden vazgeçebilir ki?..işte
evlerimiz güneş ve rüzgar enerjisi ile çalışacak.. kuyularımız bahçelerimizi
sulayıp, yeterli derinlikten belki kaynak belki arıtma su bile çıkabilir..
bu tür, konusunda en
kemal sahibi kişilerin hem sevgileri, hem de tecrübeleri ile yetişecek olan bu
çocuklar muhakkak ki çok keskin bir idrak ve keşfede sahip olup icadlar
yapabileceklerdir.. işte bu koskocaman arazide; bu mesleklerin küçük küçük
atölyeleri de olmalı ki alışveriş ticareti ile para aksın ve isteyene de
öğretebilsinler ve dış halkla yüksek bir şekilde temas kurulsun..
bunlar
ütopya biliyorum.. herkes alay edebilir.. umursamıyorum.. çünkü önce hayaller
vardır.. sonra o hayallerin maddeye aktarım yorumlaması vardır…yorumlar güzel
ama hiçbir işe yaramıyor olabilir.. yorumlar güzel ama uygulanamaz ve erişilmez
olduğundan da atıl olabilir.. yorumlar havalı, şık ,gösterişli ama daha sonra
çıkacak yan etkileri ile tüm çabayı bir anda yıkacak kadar tehlikeli art
niyetli olabilir.. yorumlar uygulanabilir ,basit ve kolay ve kabul edilebilir
lakin hiçbir vasfıyeti de olmayabilir..vs.vs..
bu anlattıklarım size
saçma gelebilir ama yapılması çok kolay ve basit şeylerde olduğunu biliyorum..
bu tür şeyler birkaç
gönüllü ile olacak şeyler de değil biliyorsunuz.. bizde genelde olayı
sahiplenip kimseyi o alana sokmama ve içeri giren ,yükselecek olanları da taa
baştan eleme siyaseti de yaygındır.. çünkü bu tür organizasyonlar çok
gösterişlidir ve her ortamda sizi ulviyete sokarlar. .kimse de bu şeyi başka
biriyle paylaşmak istemez.. ve genelde yukardaki kişiler aracı koyduklarının
anlattıklarından başka ne bir şey bilir nede görebilirler.. ((farzı misal
örnek: siyasetçilerin aileleri ve akrabaları ve hizmetlileri, yan kapı mandalı
akrabaları misalidir) tepedekiler genelde olan biteni hiç bilmezler…işlerine
gelir de ondan…çünkü onlarda aynı o uhrevi pozisyonlarını kimseye kaptırmak
istemezler.. danışıklı dövüş misali de, kol kırılır yen içinde kalır ve olay
sadece birkaç kişi ile sınırlı kalır..
ve ..bu benim çocukluk
hayalimdi tabii..bunu çok daha fazla geliştirebilirim istersem. .ama bu devletin gerçekten isteyip yapacağı
bir şey aslında.. tüm huzur evleri ve yetimhaneleri o çook büyük arazide bir
kasaba da toplamalılar.. onlar bir aile olmalılar.. hastaneleri olmalı tabii
ki.. parkları…belki özerk idare yasaları: ki, kimlikleri belirgin ve şahsiyetli
olsun.. insanlar yaşlanınca orada öğretmen olabilmenin ve oraya yatırım
yapabilmenin hayalini kurabilsinler değil mi?:)
ve neden yeşil alan.. çünkü bizim ülkemizdeki devlet kuruluşları aynı hapishane gibi..ve insanın tabiatla bütünleşememesi bugünkü en büyük hastalık-sinir sebebimiz belki de..biz yaratılmış tüm varlıklar toprak, hava, ateş ve sudan yaratıldık.. unsurlarımız elektriklerini plastik yaşam alanlarımızda absorbe edemiyor ki..
işte bu kadar..
ne yazdığımı henüz
bilmiyorum kusura bakmayınız.. benim yazım tarzım bu.. birden içimden geldiği
gibi hiç kesip bölmeden yazıyorum.. sonra da ne yazmışım diye merakla
okuyorum.. şimdi izninizle okuyayımJ….
*okudum.. benim tarzım
olduğundan kendimin yazdığını anladım.. bir sahtecilik ve yapmacılık
göremedim.. hayallerim bu tarz.. bilmiyorum işe yarar mı ama ben ancak hayal
üretebilen biriyim ne yazık ki..
Beni okuduğunuz ve zaman
harcadığınız için çok teşekkür ediyorum..
ALLAH SİZE VE SİZİN GİBİ
BU YOLA EMEK VEREN HERKESE NE LAZIMSA EN HIZLI VE KOLAYINDAN VERSİN VE İŞLERİNİZİDE ÖYLE KOLAYLAŞTIRSIN İNŞALLAH VE AMİNNN….28.06.2012
el cevabı yetkili merci:
… Merhaba
iyi geceler.. … biraz önce baktım yazdıklarınızı sıkılmadan okudum. Bende çok
hayal kurarım, genelde olması imkansız olan şeylerin hayalini kurarım.
Yazdıklarınız hayalden
çok gerçek olması mümkün olan bir düşünce, üzerinde ekip çalışması yapılırsa
güzel şeyleri olacağı gözüküyor.
….
***
….
Yavuz Selim Han, Mısır'a açtığı sefer sırasında
Halep'ten Şam'a doğru giderken, yolda, hayatına Şam'da son verilen Muhyiddin-i
Arabi Hazretleri'ni ve onun Yavuz'u işaret eden sözlerini hatırladı.
"Sin, Şın'a girdiğinde Muhyiddin'in kabri meydana çıkar" sözü Yavuz'un dikkatini çekmişti. Bu işaret zaman zaman aklına takılıp duruyordu. Şam'a vardığında oranın alim ve velileriyle görüşmelerde bulundu. Söz dolaşıp Muhyiddin-i Arabi Hazretleri'ne de geldi Şam'ın ileri gelenleri, Hazret'in kabrinin bulunduğu yerin halen çöplük olduğunu, hadiseden o güne kadar hazrete iyi gözle bakılmadığını anlattılar.
"Sin, Şın'a girdiğinde Muhyiddin'in kabri meydana çıkar" sözü Yavuz'un dikkatini çekmişti. Bu işaret zaman zaman aklına takılıp duruyordu. Şam'a vardığında oranın alim ve velileriyle görüşmelerde bulundu. Söz dolaşıp Muhyiddin-i Arabi Hazretleri'ne de geldi Şam'ın ileri gelenleri, Hazret'in kabrinin bulunduğu yerin halen çöplük olduğunu, hadiseden o güne kadar hazrete iyi gözle bakılmadığını anlattılar.
Yavuz Selim Han, derhal harekete geçip kabrin yerini
tesbit ettirdi. Oraya hemen bir türbe ve yanıbaşına büyük bir cami ve imaret
inşaatı başlattı. Zamanımıza kadar muhteşem bir şekild gelen türbe, cami ve
imaret, külliye olarak ortaya çıktı.
Ayrıca, Muhyiddin-i arabi Hazretleri'nin vefatından
önce ayağını yere vurarak:
"Sizin taptığınız benim ayağım altındadır"
buyurduğu yeri tesbit ettirip kazdırdı. Oradan küp içinde altın çıktı. bundan
Muhyiddin-i Arabi Hazretleri'nin: "Siz Allah Teâla'ya değil de paraya
tapıyorsunuz" demek istediği anlaşıldı. Gerçekten de idamına sebep,
hazretin bu sözleri olmuştu.
Selim Han, çıkan altınları Şam'ın fakirlerine dağıttı.
"Sin" den maksadın Selim, "Şın" dn maksadın da Şam olduğu
kesin olarak ortaya çıkmıştı. Yavuz Sultan Selim Han, bu sırada Şam'da üç ay
kadar kalmıştır. ALINTIDIR..””
SİN…harf değeri 60…sin harfinin se(elif)- gizli
ye (elif) ve nun(vav) harfleri vardır ve her birinin de içinde başka başka
harfler tabii kiiJ..İNSAN-I KEBİR-KEMALAT-I İNSANİYE: henüz
beşer sıfatlarını giymemiş ruhlar alemindeki insan demektir.. enerji
beden-Melekütü Muhammediyettir..yani kozmik beden-milk alemi.. kişinin velayeti
de bu sin harfinden gelir.. YA SİN=EY İNSAN.. sine=göğüs..
.. bu maddi
bedeni esasında görünmeden yönetip yönlendiren gizli ruhani değişken güçtür..
Sevdiğim bir
defasında içinden Hızır Geçen Adam “sin harfini dikey olarak çizip” bu çocuğa göstermişti..
dişli kısım batıni alem oluyordu, sinin göbeği ise bu zahiri alemdi.. yani biz
tüm seyrü seferi bu SİN HARFİNDE YAŞIYORDUK. .ama başka bir şey hatırlamıyorum.. ve teşekkürler.. Seni seviyorum.. iyi ki varsın..
nur cihan