14 Temmuz 2012 Cumartesi

99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 18



99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 18

Vücûd ve O Vücûd’un şifası için…

Merhaba Sevdiğim ve Merhaba..nasılsın?...ben masalım gereği olarak, onun yansımalarının içine düştüm tabi ki ..doktor doktor geziyorumJ..evvela takvimsel döngüye riayet edip nizamı bozmadan anlatmalıyım bence…
4 temmuz Çarşamba..BERÂT KANDİL GÜNÜ..havadan seyrederek alçalıyoruz..burası Topkapı Sarayı ve Ayasofya ‘ya benziyor.. kubbelerin üzerine alçalıyoruz.. bir kubbenin üzerinde bir küçük balık havuzu var ve içinde sadece tek bir balık yüzüyor.. o güzel bir balık değil-tatlı su balığı ve tehlikeli olduğundan yanına başka bir balık konamıyormuş.. ve alçalıyoruz.. sarayın içinde üst kattan alt kata merdivenlerden iniyoruz.. sanki gözlerim kamera ve film çekiyor.. ama o filmi bir kız çekiyormuş aslında ve bu teknik dünyada ilk kez kullanılıyormuş. böyle yürüdükçe nereye bakıyorsam orası yeşil ışıktan dairevi dairevi olayın heyecanına göre açılıyor.. her yer şarap rengi halı ile kaplı ve halılar çok tozluJ…ve aşağıya iniyoruz.. bir harem ağası ve yanında saraylı bir kadın var. .onlar çok sert insanlar.. çocuğu hareme kapatmak istiyorlar??!!..

Sevdiğim ..kaç defa yazdım hatırla lütfen.. saray yok, hareme kapatılmak yok.. ”inşallah bir çıkabilsem bir defa amaJ??!!!....”
5 temmuz Perşembe.. yollardayım.. diyabetik diyetçimdeyim.. onu diyet mürşidim olarak kabul ettiğimi söylüyorum.. neden?. çünküü ancak o vakit onun sözünü dinlerimde ondanJ..ilk hafta ki menü bir işe yaramadı pek.. bu defa peynir, yoğurt, et yok.. sadece 3 siyah zeytin,1 yumurta, bakliyat ve sebze.. bana hangi gıdaların bunu yaptığını tesbit edecekmişizJ..hayatımda bu masallarla beraber 2.defa bir şeye azimle sebat ediyorum.. bence masal yazmak beni istikrar konusunda tekamül ettiriyor.. ama bir hafta dahi yazmazsam yazdıklarımı hala unutuyorum.. ve yeniden yazabilmek için başlarken  çok sıkıntı çekiyorum nedense.. bu şeyleri benim yazdığımı bir türlü aklım almıyor biliyorsun..

ve diyetçi doktorum manevi telkinsel teknikleri sırasıyla anlatıyor.. çocuk:” ben bunları eskiden kimini okuyarak ,kimini de kendim tesbit edip anlamıştım zaten ve  bunlar bende ne yazık ki  hiçbir işe yaramıyor” diyor..dr: “evet farkındayım. .ama şimdi vakti geldi ve biz beraber bu işi başaracağız.. çünkü şimdi olma zamanı. .beni sizin kolunuza girmiş bir yol arkadaşı olarak düşünün”…
çocuk: “hücrelerim benden çok daha fazla akıllı.. ben ne zaman diyet için bir şeye yeltensem; o, kendisini önce kilitleyerek ve sonrada fena halde su toplayarak benden intikam alarak cezalandırıyor her defasında.. halbuki o hüccuratı-hücrelerim- meleki kuvvetim, benim ana esma olduğumu kabul edip  bana itaat etmeli değiller miydiJ?!!.”.dr:”tabii ki itiraz edip,size itaat etmeyecekler hücreleriniz. .çünkü onlar Allah’ın melekütü ve Allah’tan aldıkları emri aynen yerine getiriyorlar.. asıl sizin onların emrine –akışına kendinizi serbest bırakmanız ve şifalanmanız lazım.. onlar yanlış bir şey yapmaz..artık onları kontrol etmeye çalışmayın.”

Sevdiğim bu bana neyi hatırlatıyor biliyor musun.. sanırım geçen yıl dinlediğim bir konferansı.. orada denmişti ki padişahın kulları demek= onun sadrazamı, maliyecisi, memurları , askerleri ,emrindeki memurlarıdır.. yani halkı idare etmek ve hizmet etmek için kullandığı kullarıdır.. halk padişahın kulu değildir.. ama padişah halkın kuludurJ..yaniii Sevdiğim ana esmam yerlerde değil miJ..ben.. ben.. benn..benn??!!..ve bu hafta hepp BEN BEN BEN…ÖV BENİİİ.ÖV BENİİ..ÖVV...emmaregiller yani..

Dr:” her gece saat 23 ile 04 arasında uyursanız otomatikman hem kilo verebilirsiniz ,hem de çok daha sağlıklı olursunuz, melotonin hormonu salgılanıyor o saatte”. .çocuk: “ben hiçbir zaman o saatte uyuyamam ki, nasıl yapacağım peki?”..dr:”bakın çok kolay.. önce  serbestçe yatağa uzanıyoruz.. ayaklarımızı düşünürek gevşetip salıyoruz.. sonra yavaş yavaş yukarı çıkıyoruz.. dizler, kalçalar ,göbek, göğüs, omuzlar, baş.. gevşe, gevşe ve uyuyakal..” çocuk: “eskiden ben bunu giyilmiş  kirli bir çorap gibi kendini çıkart ve uyu=ruhunu görüp deneyimle tekniği olarak denemiştim.. hiçbir işe yaramamıştı ki..”J…dr: “hayır kirli bir çorap yanlış kelime.. (ince bir hareketle)gelinliğini çıkartan bir gelin gibi olacağızJ”…ikimizde gülüşüyoruz tabii..

KÛDÜS BİZİM ..VE İŞLEM BAŞLADI ŞÜKÜR..AMA UNUTMAKİ KANSIZ.. ONLARIN İLMİ İLE ONLARI YENMEK VAR…teşekkür ediyorum Sevdiğim..herşeyimm..

birazdan kahveler geldi..haa bu arada günde bir çay kaşığına yapılmış bir süt fincanı kahvem kesilmedi ..vee..7 imbikten süzülmüş kahveler için bu bünye henüz hazır değil Sevdiğim.
6 temmuz Cuma sabahı.. memlekete gitmek için yine yollardayız.. Hayrettin Tokadi hz..bu sene bakım yapılmış ve daha temiz şükür.. ve Mustafa Çerkeşi hz.. Hz. Şeyh Şaban-ı Veli..yan komşu evde sofra kurmuşlar.. ben diyetteyim J..camii avlusunda öyle oturuyorum.. dua konusunda inanılmaz yeteneksizim biliyorsun.. ses kayıt cihazımdan Geylani hz tazarru ve niyazını dinlemek istiyorum..aa pil bitmiş…öyle bekliyorum.. bir rüzgar var.. serin esiyor ve etrafımda dairevi geziniyor sanki.. ve bir şey oldu Sevdiğim.. ben inanılmaz bir dua yaptım.. Rahmanın Nefesi ve o nefesin içinde bizler hakkında.. ne söylediğimi şuan hatırlamıyorum ama her şeyle alakalıydı.. merkezdeki noktadan son açılan halaka daireye dek..duam bitti ve yüksek sesle ağzımdan şu cümle çıktı: ”duam kabul oldu..”J

köydeyiz.. her şey aynı.. ev biraz daha harap.. eşya içinde yaşayan kimse olmayınca ve herkesin evi olunca, nedense kendi kendine intihar ediyor.. dostlar geliyorlar tek tek…
benben taşı

7.7.cumartesi..  uyumadan bir an.. soyut ,üçgen bir mermer taş.. eski antik bir taş gibi bir kitap sayfası açılıyor.. sağ yaprağındaki şekil resim çerçevesinde sürekli her şey değişiyor.. harfler, sayılar, semboller, şekiller sanki yazar kasa harfleri gibi sürekli değişiyor..

Sevdiğim neden bu taşı öğrenmek  zorundayım ki??.. hem kimse bu manayı ne biliyor nede merak ediyor. ne işe yarayacak hala anlayamıyorum yani.. kahvaltıdan sonra İzmit’in azizlerinden N..baba ve dostları geliyorlar.. sonra Eyüp Sultandan Eril baba ve dostları da katılıyorlar.. işte çalıp söyleniyor.. akşama doğru N.. baba: “birazda sohbet olsun.. bir soru sorunda muhabbet açılsın” diyor..çocuk: “İslam Tasavvufunda soyut ve üstü yazılı somut haldeki üçgen taş nedir?” diyor.. N..baba:” ben bu konuyu hiç duymadım, hiç bilmiyorum ..ama taşların önemi büyük tabii.. her taşın bir anlamı vardır.. sizce o üçgen taş nedir?” diyor.. çocuk: “bilmiyorum ki.. belki de yanlış soruyorumdur.. cemadatla alakalı olabilir.. Bektaşilerin teslim taşıyla alakalı olabilir, kim bilir…ve cemadat, seyrü sülükün sonundan yine başa dönmekle alakalıda olabilir, bilmiyorum”…N.baba:”hz Peygamberimiz “Uhud bizi sever bizde Uhud’u severiz buyurmuştur”….ve  Muhiddin Arabi hz.. Allah keşfin tüm kapılarını sonuna dek  O’na açmıştır.. hem göstermiş hem de bunları yazıp anlatmasına izinde vermiştir..  bizler ise öyle değiliz.. o mana sadece O’na özeldir diyor..
Akşam olunca misafirlerimizi uğurluyoruz.. Bozkurtlular teşrif ediyorlar bu defada. köylerin hocaları da var..

SEVDİĞİM BEN O ÜÇGEN TAŞI :İŞARET TAŞI,KIBLEGAH TAŞI,SINIRTAŞI OLARAKDA ALGILADIM ŞİMDİ YAZARKEN MESELA..

9 temmuz pazartesi..ikindileyin  Ginolu’ya amcamlara ve halamıza gittik.. Nevzat amcam kendi yaptığı taş fırında palmiye yapraklarını yakarak hanımların yaptığı pideleri pişirdi.. ben yiyemedim tabiiJ..amcam ormanın içinden  denize akan dereye demirden bir çark yaptırtmış ve bir su değirmeni kurmuş.. henüz motoru takılmamış.. artık elektriğini kendisi üretecekmiş..  o aslında tüm hayallerini maddeye geçirebilen nadir zekalardan birisidir.. ama iflah olmaz bir işkolik de aynı zamanda.. bense sadece hayal kurabiliyorum tabiiJ..ve hayatımı hep tembel tembel keyifle geçirmeyi umuyorum inşallah ve aminnJ..Sense benim hayallerimin hem Selsebili hem de maddeye dönüştürücüsüsün..

akşam.. eve döndük..Eril baba ve dostları geldi.. daha oturur oturmaz dedi ki:” şimdi siz bize o taş üçgen nedir anlatır mısınız?”.. Sevdiğim bende onun ne olduğunu bilmiyorum ki.. işte eski Mısır dininin tasavvufundan öğrendiklerimi anlatmaya çalıştım.. MASONLARIN GİZLİCE BİR TAŞA SECDE ETTİKLERİNİ-taptıklarını DUYDUĞUMUDA… ben, yazdığım kadar anlatamadığımı da bir defa daha anladım
J..gece saat 24..aaa aklıma bişi geldi.. aşağı iniyorum ..ve bir yarım saat sonra odadan çıktığımda misafirlerimizi gitmiş buluyorum.. özür dilerim ama göz cemal peşinde.. elimde değil ne yazık…….biz çok kıskancız da bu kıskançlık benden değil sankiJ….

Gece… bir soba, içi ateş dolu yanıyor.. üstünde tencere var..

10 temmuz Salı….çocuk ve Sevdiği yan yana yürüyor.. çocuk soru soruyor Sevdiği cevaplıyor.. ikisi de çok mutlu.. başkaları da geliyor ve kalabalıklaşıyor. .çocuk geride kalıp onlardan uzaklaşıyor.. Sevdiği çocuğa  ahşap bir tesbih veriyor.. ama tesbih gözükür gözükmez birden gözden kayboluyor…ve Sevdiğim… galiba ben o güzelliği yavaş yavaş göreceğim.. hala muhteşem bacaklarındayız tabii kiJ….ve Haybabamın  mutfak malzemelerinden bazılarını kutuya koyup kaldırıyorum.. artık onları kullanmayıp kendi istediklerimizi kullanacakmışız..



bugün ikindileyin geriye dönüş başladı..hz pirde mola…yola devam.. Safranbolu Yörükler Köyündeyiz.. hayatımda gördüğüm en temiz ve bakımlı köy.. herkes bilinçli.. araba egzosundan bile haklı olarak şikayetçiler.. samanlıkları köyün bitiminde sıra sıra ..çok beğendim.. evlerin içi avlulu .. orada bir konağın önüne bir sanatçının korkunç kibirle bakan suratının büstünü dikmişler.. kim diye durup kitabesini okurken tam karşı yolda oturan çok yaşlı bir teyze sinirle “ne bakıyorsunuz “diye söyleniyor.. biz ne olup bittiğini birazdan öğreneceğiz tabii.. sokak aralarında yürüyoruz..ben akşam namazı için camiye girdim.. çok temiz ve mamur.. caminin tavanı bir güneşin daire daire- göbek- kubbe- ışık tarzı açılımı gibi…ahşaptan.. çok hoş.. camii kalabalık ve üst katta hanımlar var.. namazdan sonra Kur’an okunuyor.. yan taraftaki kahvehanedeyiz.. bizimkilerin hepsi burada.. yaşlı bir amcaya soruyoruz oda anlatıyor.. köy 350 senelikmiş.. Oğuz-Kayı boyundan Karakeçili aşiretindenmişler.. buraya 3 kardeş ilk gelmiş.. biri tarikatçıymış ve ilerde ailelerimiz kalabalıklaşınca sorun olur –biz baştan başka başka köyler kurarak yerleşelim demişler.. işte o kardeş yanında getirdiği safran tohumunu ilk ekmiş ve çok ürün alarak safranıbol olmuş.…köylerini çok seviyor ve bilinçle koruyorlarmış.. herkes okumuşmuş.. o heykeli sinirle anlatıyor aniden.. onu hiç kimseye sormadan getirip oraya dikmişler.. tam karşısındaki hane o heykel yüzünden evine gelip oturmuyormuş…köyü olmayanların köylerini köy edinemeyeceğini büyük bir öfke ile  anlatıyor..
 ve yola devam.. gece yarısından sonra ev... evimm canımJ

11 temmuz Çarşamba..8 sene evvelki diş doktorumu arayıp bulup gittim.. tamir oldumJ.. ömürlendirildim..uyurken dişlerimi sıkmaktan tonlarca ağırlık çekmeye artık bir son vermeye beraber karar verdik… O’na, "DİŞLERİN O’NUN İÇİN NE ANLAMA GELDİĞİNİ" SORUYORUM..dr:" dişler bence daha çok maneviyatla ilgili diye hep düşünürüm.. mesela ben bir insanın dişlerine baktığımda onun ne derece temiz ve düzenli bir hayatı olduğunu anlayabilirim.. dişlerine bakması onun hayatı yaşayışı ile aynıdır.. ve bizler  ilk süt dişlerimiz döneminden itibaren kalsiyumu çok olan florurlu gıda ve içeceklerle beslenebilseydik bu günkü dişlerimizden en az iki kat daha güçlü-sağlıklı ve uzun ömürlü dişlerimiz olurdu..dişlerimizin içinde altın,gümüş dahil tüm madenler vardır mesela".. çocuk :"ben size daha öncede söylemiştim hani.. bir gün gelecek kayıp olan dişlerimizi kendi diş etlerimizden  tekrar büyütecekler diye.. işte bu oldu mu peki?"..dr: "hayır henüz yapım aşamasında ..25-30 yıl sonra bu dediğiniz gerçekleşecek"..

12 temmuz Perşembe..bugün pazartesi grubu arkadaşlarımdan birinin kulak burun boğaz doktoru olan eşine gittimJ..dedim ki:”ben galiba duymuyorum ve ilk defa böyle bir şey için doktora geldim ,belki de kulaklarım tıkalıdır”.. muayene.. hiç bir şeyim yokmuş Sevdiğim.. tertemizmişiz.. ama alerjimden dolayı ilaçlar yazdı.. bu ilaçlar iyi gelirse hep kullanırsınız dedi.. ve işitme testine beni yolladı..sonuç…gayet iyi duyuyormuşum.. tilki kulağına sahip değilmişim lakin buda alerjimden dolayı imiş..O’na da neden kulak-burun –boğaz üçlemesi diye sordum… şemada anlattı dr..yutak-geniz denilen boğaz boşluğuna gözlerde dahil tüm baş organları bağlanıyormuş ve birbirlerini etkiliyorlarmış da ondan..yani 5 duyu organının birleştiği yer boğazımızdaki geniz boşluğu imiş=CAN BOĞAZDAN GELİR VE CAN BOĞAZDAN ÇIKARMIŞ yaniii:)...

Evvett gelelim sadede Sevdiğim.. ben  maddi tıbba olan inancımı test ettim ve doktor korkumu yenip tüm bu şeyleri yaptım.. henüz asıl sorun sağ kol ve bacaklar-ayaklar bölümüne ise gelemedim..5 duyu testimden çıkan sonuç ise benim herhangi olağanüstü bir duyum olmadığı –son derece sıradan garip bir vatandaş hükmünde olduğumdu.. yani top SendeJ…ve aslında tüm hastalıklarımın ve alerjimin kökeninin de farkındayım.. benim kendime allerjim" kendim olmama izin verilmemesindendi" ..HAYATIMI VE MADDİYATIMI HİÇ BİR TÜRLÜ BANA VERMEYİP HEP KENDİLERİNİN YÖNETMEK İSTEMELERİNE BİR TEPKİYDİ.. ama Sen buna izin verdin işte ve her şeyde o yüzden çorap söküğü gibi kendisini ifşa edip tedavi ediyordu vesselam.. ve teşekkürler…..

HurŞit’imden MürŞit’ime bir tutinin güncesi…Sevdiğimm..geçen ki Suud Kralı ve Sevda tepeli hayalimden demlenimli biraz.. çünkü dün maille bir yazı geldi. .onu Sana masalımın sonunda ekleyeceğim.. ben medyadan haber anlamında çok uzakım biliyorsun.. ama olan bitenin hep aynı olduğunun da farkındayım.. siyasetin kirli siyasi oyunları ve o oyuna düşenlerin canı yanan halleri tabii… nasıl Taksim meydanına cami yapmak milleti senelerdir birbirine düşürmüşse, şimdi de bir şeyleri ört bas etmek için sanki Çamlıca camii öne çıkartılıyor gibi geldi bana…çünkü artık hiç kimse; ne orasını burasını habire kestirip diktiren artistlere, nede açacak yeri kalmadığı için artık ilgi çekemeyen mankenlere kanıyor.. siyasetteki en kirli ve her daim tek geçerli akçe olan din ise her daim revaçtadır ya hanii.. o bakımdan..


ben olayı bilmiyorum.. okumadım.. sadece hayallerimden sürdüğüm izle olan biteni birleştirebilirim.. Suudi sermayesinin görgüsüz kokusunu ise tanıyabilirim.. ben Mekke’yi gördüğümde şok olmuştum mesela.. bu Suudi kral ve ailesi tüm Avrupa’yı kalkındırırken; kendi şehrini imar ve incelikte neden bu derece garip bırakmıştı bir türlü anlayamıyordum.. belki de Yaratıcımız –HACILARA HİZMETTEN BAŞKA-onların hiçbir şeylerini istemiyordu kim bilir.. müslüman kardeşlerine zerre yardım etmeyen bu tuhaf insanlar sidik yarışı gibi daha yüksek bina yarışından başka hiçbir şeye de yaramıyorlardı  zaten... bu zamanın nemrudları ve fravunları olmaya neden bu derece özeniyorlara ise  akıl sır ermiyor tabii.. yanı başındaki Filistin, Afrika, Keşmir, Afganistan’ı ve diğer kan ağlayan Ortadoğu halklarını biranda ihya edebilirler tüm körfez zenginleri mesela.... birazcık, saçma sapan, kişiye özel tasarımlarından vazgeçsinler.. biraz tevazu sahibi işlevsel ve insan haysiyetine zarar vermeyecek şeylerde akıl edebilsinler inşallah.. ve amiinn…bizler, Sûûd ve diğer petrol zengini =“İslam adı altındaki” ülkelerin akıllarını başlarına alıp; sömürgeci, kan emici vampirlikleriyle kendilerine kanla yazılmış birer medeniyet kuran  Avrupa ve Amerika ülkelerini semirtmek ve Müslüman ülkelerini içten içe çökertmeye gizliden el verip , destek olmaktan el çekmelerini de isteriz tabii..

gelelim Çamlıca camii meselesine.. ben  sadece sıradan bir vatandaş olarak, asla oraya öyle korkunç heyula bir şey yapılsın istemem .. insanda biraz his olmalı.. Allah sana öyle muhteşem manzaralı bir dağ vermiş.. hiç dağın üstü kapatılır mı?.. neden açık havalı, gök kubbenin altında yıldız kandillerinin ışıttığı doğal bir camii mescid yapmak nezaketine sahip değiliz ki?.. neden?.. neden  yeni dönem Müslümanları bu kadar kaba ve görgüsüz.. neden?..para insanlığı satın alamaz.. para nezaketi satın alamaz.. para hisleri, duyguları satın alamaz..

Müslümanlar; öyle zarif- açık gök kubbeli- 4 direkli bir mescit yapabilmeliler ki ;başka dinden olan herkes  o esere & içinde barındırdığı Tasavvufi sembollerin ciltler dolusu anlamı ve  İslam’ın nezaketine hayran  kalabilmeliler... DÜNYANIN HER YANINDAKİ GİZEMBİLİMCİLER BU BİNADAKİ SEMBOLLERİ OKUYABİLMEK İÇİN BURAYA AKIN EDEBİLMELİDİRLER VE HATTA FİLM ÜSTÜNE FİM DE ÇEVİREBİLİRLER TABİİJ=hayale sınır koymak günah benceJ….belki bu otağ şeklinde dahi olur.. ve kubbesi hava muhalefetine göre açılır kapanır perdelerden oluşabilir.. tabiatın içinde tabiatla bir olabilmelidir.. GERÇEK Müslüman Türkler geçmişlerinde her daim incelikleri ile bilinmişlerdir.. şimdi ki gibi yeni zengin körfez ülkeleri görgüsüzlüğü ile değil.. 

bakalım Ramazan-ı Şerif Ayı geldi.. o otel senin, bu otel benim birkaç saat sonra tuvalete gidecek şeylere her gece servet bırakanların kaç tanesi bir mağdurun borcunu, faturasını, bir işsizin ekmeğini çıkartabileceği ekmek teknesini kotarabilecek.. bunlar için kafa yorup, bari bir kişiyi düştüğü yerden kaldırabilecek..

ZENGİN ZENGİN GİBİ YAŞAMALIDIR TABİİ Kİ..HEMDE EN ALÂSINDAN.. AMA HARCADIĞI LÜKS KADAR BİR GARİBE DE ZEKATINI VE SADAKASINI ANINDA ÖDEMESİNİDE BİLMELİDİR..
biz Müslümanlar  aklımızı artık kullanmazsak ve olaya el koymayı hala beceremezsek ve kendimiz olamadığımız müddetçe; her daim, batıl batının iki parmağıyla çevirip çevirip, istediği gibi oynayıp güldüğü kuklasından başka bir şeyde olmayacağız ne yazık ki..…

ve Sevdiğim.. ben bu camii için bunları düşünerek dün gece yarısı bu masala başladığımda pc deki radyo şu şarkıyı çalıyordu ki, bende yazacağımın istenen şey olduğunu anladım.. o yüzden de kalbim rahat şükür.. bir insanın, yaptığı işten elde edeceği en büyük serveti kalbinin o şeyden yana huzurlu olması ve sükûn duymasıdır değil mi?

yıldızlı semâlar'daki haşmet ne güzel şey
mehtâba bakıp yâr ile sohbet ne güzel şey
dünyamızın üstünde bütün ruhlar uyurken
dünyâda Senin âşıkın olmak ne saâdet
hiç bitmeyecek aşk-ı mehâbbet ne güzel şey
yıldızların altında ibâdet ne güzel şey
/Sadi Hoşses
***
Hikmetin çocukları kitabıJ..Sevdiğim geçen facede bir şey yayınlandı ben çok etkilendim ve Sana da yazmak istedim..her şey sabun köpüğü dizilerinden ibaret gibi ya hanii..ve bu baloncuklar patlamıyormuş üstelik bak..işte öyle bir sanal zaman…


Dünyanın en ince ekranı sabun köpüğünden: Araştırmacılar sabun köpüğünden yapılan bir ekrana görüntü yansıtmayı mümkün kılan bir teknoloji geliştirdi.Uluslararası bir araştırma grubunun ürettiği ekran, ses dalgaları kullanarak filmin niteliğini değiştirerek 2 veya 3 boyutlu görüntüler elde edebiliyor.Köpüğün bileşenleri oyuncakçı dükkanlarında satılanlardan daha karmaşık, ancak esas maddesi sabun.Ekip, ekranın dünyanın en ince şeffaf ekranı olduğunu söylüyor."Sabun köpüğünün yüzeyinin bir mikro zar olduğu bilinen bir gerçek. Işığın içinden geçmesine ve rengini üzerine yansıtmasına izin veren bir yapı" yorumunu yazdı.. Sonik dalgalar, yansıtılan bir görüntünün yapısını değiştirerek daha yumuşak veya sert görünmesini sağlayabiliyor.Dalgaların frekansını değiştirmek ise ekranın yansıtıcı özelliğini değiştiriyor.Bu da ekranın şeffaflığının değiştirilebildiği anlamına geliyor.Birkaç köpük ekranın bir araya getirilmesi durumunda 3D efekti, hatta holografik yansımalar yaratılabiliyor..Bileşenin içerdiği özel koloidlerden dolayı, köpükleri patlatmak daha zor. Objeler köpüğün içinden köpüğü patlatmadan geçebiliyor. Bundan önce üretilen yenilikçi ekranlar arasında sudan yapılan bir bilgisayar ekranı ve buzdan yapılan bir dokunmatik ekran bulunuyor..(ntv bilim haberlerinden alınmıştır.)
3 GEN TAŞ KİTABI JJJ
Sultan Ahmed meydanındaki
3 gen DNA sarmallı kehanet kazanı 
antik zamanlarda tapınak kahineleri 3 bacaklı sacayaklı bir tabureye oturarak kehanette bulunurlarmış ...bu rahibeler dışarıdan asla kimseyle temas edip görüşmezler, tüm gün güzel kokulu yağlar içinde defalarca banyo yaparlar ve taburelerinin altına konan su havzasında da daima buhur ve su olurmuş diye çookk eskiden okumuştum..

Ve gelelim eski kadim cellatlara.. cellat taburesi denen cellat sandalyeleri de her daim 3 bacaklı sacayaklı olurmuş.. kaldıkları hanlarda ve gittikleri kahvehanelerde sadece bu 3 bacaklı taburelere oturabilirlermiş ve halk onlardan uzak dururmuş.. hatta hancıya para vermek bile yasakmış.. parasını masaya bırakır gidermiş…mezarları da ayrı yerde olurmuş..

ve en eski kadim ocak kültü..oba, çadır, ev; her ne ise, yaşam mekanın tam ortasına  ateş yerleşmiştir.. ısınmak , yemek yemek ve aydınlanmak için insanoğlu ATEŞE-BİLGİYE  MUHTAÇTIR.. nefesinde harareti ateş unsurundandır zaten..ATEŞİN İÇİNDE SU&SUYUN İÇİNDE ATEŞ VARDIR MİSALİ..ve evin merkezinde yanan bu ateşin üzerine daima bir sacayak konulur..bu 3 bacaklı sacayağının üstü üçgen olduğu gibi dairede olabilir.. evin tenceresi işte bu sacayağın üstünde kaynar..

aile sacayağı..BABA-ANNE VE ÇOCUK ÜÇGENİNDE TÜM HAYAT DEVİNİR DURUR..

MERTEBESEL PİRAMİD..hayatta ne varsa daima bir seyrü sefer halindedir..her bilenin üstünde bir başka bilen vardır ve bu sonsuza dek azala azala-elene elene- yukarı doğru BİR’E, TEK’E TEKAMÜL EDER.. birleşerek birlenir..

Sevdğim şimdide kimseden öğrenemediğim ,herkesin bihaber olduğu konumuz hakkında sevgili efendim hz Google dan bulabildiklerimi didikliyoruz ki, Sen bana doğru izi takip etmemi sağlayasın
.. BELKİ DE ÂTÂLAR KÜLTÜNE DOĞRU GİDERİZ,KİM BİLİR??!!..ve her ata  yolu doğru yol değildir.. her ata gerçek ata değildir..
djed sütunu

KAF DAĞI..ZÜMRÜDÜ ANKA..PİRAMİD..BEN NU KUŞU..YENİDEN DOĞUŞ..
Eski Mısır Osiris dini ve onun bugün uzantısı olan Masonlukta üçgen kutsal kara-meteorik taş.. *tapınaklara  DJED -Osiris sütunu dikilmesi ruhani bir  ritüeldi.. ERİL PRENSİPDİ.. ..bir diğer ayrıntı ise  bunun üstüne belli bir tarihten sonra üçgen biçiminde bir taşın yerleştirilmiş oluşudur. “Benben Taşı” diye bilinen bu taşın önemli bir özelliği, siyah renkli ve meteorik kökenli olmasıdır.“benben” sözcüğünün eski Mısır dilinde yer alan “ben” köklü birçok sözcükten biri olduğu söylenebilir. suyun fışkırması, güneşin yükselmesi, ilk yaratılış gibi anlamlara gelir.
bennu taşı

fravun Akenaton, belirsiz ve suretsiz Tanrı Aton için tapınaklar yapmıştır. Aton, İbranilerin Adon (Adonay) dediği tanrıyla aynıdır. Adon, daha sonra İbraniler tarafından "Öyle Olsun" anlamına gelen "Amen" kelimesine dönüştürülmüştür. Kelime kökü olarak Sümer'in Mutlak tanrısı Anu'dan türediği düşünülür…

Aton sözünün Ön-Türk kökenli olduğunu ve Ata-On olup Evrensel Ata anlamını taşıdığını söyledim. Şu halde Akhenaton adındaki sessiz harflerden hareketle KHN-Aton olarak okuyabiliriz. Çünkü, Ön-Türk dilinde yazı damgalardan oluşmakta idi ve her damga tek hece içeriyordu.KHN sessiz harfleri KHAN şeklinde okunabileceğini bir önceki yazımda belirttim. Böylece, Akhenaton adı KHAN-ATA-ON adı /Evrensel yönetici ata/ şeklinde anlam kazanır. Dikkat ederseniz sessiz harflerin yerini değiştirmeden sadece aralara farklı sesli harfler ekleyerek okudum. Bu okunuşun doğruluğu konusu halen tartışılabilir. Çünkü, kadim Mısır yazısında sesli harflerin yeri yoktu..ALINTIDIR..
Ruh-BA-Bennu kuşunun ceset KA dan ayrılması

Bennu kuşu balıkçıl kuşuna benzeyen büyük, imgesel bir kuştur. Bu kuşun başında iki uzun tüy vardır ve bunlar arasına genellikle Osiris’in tacı Atef (Atef, her iki tarafında iki devekuşu tüyü olan Beyaz Taç’tır) veya Güneş diski yerleştirilmiştir. Bennu güneşkent-Heliopolis’in kutsal kuşuydu.. ‘yükselme’ veya ‘parlama’demektir. Bennu güneşi  ve güneş tanrısı Ra’nın ruhunu veya ba’yı temsil ediyordu. Göç dönemde bu kuşun hiyeroglifi doğrudan doğruya Ra’yı temsil ediyordu. Bennu, batan ve doğan güneşin sembolü olarak aynı zamanda soylu kralın tahtı bırakışını gösteriyordu.

 Bennu ayrıca Nil’in taşmalarını ve yaratımı sembolize ediyordu. Sel vakitlerinde yüksek kaya yığınları üzerinde tek başına duran balıkçıl kuşu,
ilk yaratımdaki SUSAL kaostan yükselen İLKSEL DAĞ  ortaya çıkan ilk hayatı KADINI VE ERKEĞİ  temsil ediyordu. Yaratımın bu ilk dağına ben ben denirdi. Alemin yaradılışı sırasında zamanı başlatan şey Bennu kuşunun çığlığıydı. Bennu böylece zamanın ve zamanın bölümlerinin – saatlerin, günlerin, gecelerin, haftaların ve yılların – tanrısıydı.Bennu ayrıca dirilmiş Osiris’in tezahürü olarak görülürdü ve bu kuş Osiris için kutsal olan söğüt ağacının dalına konmuş olarak tasvir edilmiştir.

Venüs gezegenine “Bennu-Asar’ın gemisinin yıldızı denirdi (Asar, Osiris’in Mısırca ismidir). Bennu ayrıca yukarı Mısır’la ilişkilendirilmiştir.((*alıntıdır…))



ANTİK MISIR’DA “TAŞ”…* Mısır mitolojisinde Osiris’in ölümü… Bu öyle bir öldürme idi ki, Osiris bir daha canlanamasın diye paramparça edilmiş ve parçaları ülkenin dört bir yanına saçılmıştı. Sonra da bunlar İsis tarafından aranmış, teker teker bulunmuş, bir araya toplanmıştı.. Osiris’in parçalarından biri bulunamamıştı. Bu bulunamayan parça “fallus” idi…Ya Osiris’in parçalarının bulunduğu yerleri tek tek işaretlemek ya da bulunamayan fallusun simgesel olarak yine canlandırılması gerekiyordu. Bunun için buralara birer Osiris sütunu dikilmesi, büyük olasılıkla dönemin ruhani merkezlerini temsil ediyordu. Bunlar, Mısır halkı tarafından belirli zamanlarda düzenli olarak ziyaret ediliyordu. Kimi araştırmacılar, bu merkezlerde sonraları Osiris tapınaklarının yapıldığı görüşündedir. Ancak söz konusu sütunların Osiris’in kayıp fallusunu mu yoksa omuriliğini= DJED  mi temsil ettiği konusundaki tartışmalar halen sürmektedir. Antik Mısır da  Osiris’in simgesel biçimde yeniden canlandırılması  ritüelin uygulanmasında, önce yerde yatar durumda olan Djed Sütunu büyük bir tören ile yavaş yavaş kaldırılır, dik duruma getirilirdi. Böylece Osiris, simgesel olarak ölü durumdan canlı duruma geçerdi. Antik Mısır ritüellerindeki bu simgesel canlandırma, sonraki tüm ezoterik öğretilerin ana temelini oluşturan bir konu olarak ortaya çıkmıştır.. ASAYI DİRİLTME-KUNDALİNİ-UYUYAN YILANI UYANDIRMA- ÇAKRALARI AÇMA-VESAİRE…

İlerleyen devirlerde bu taş sütun ilgili ayrıntıların yerini obelisklerin  aldığını görüyoruz..belli bir tarihten sonra ise bu sembol,  üçgen biçiminde bir taşa dönüşmüştür.. “Benben Taşı” diye bilinen bu taşın önemli bir özelliği, siyah renkli ve meteorik kökenli olmasıdır. Kimi araştırmacılar, özellikle daha sonraki dönemlerde yapılan piramitlerin tepe noktasına da bu Benben Taşı’nın yerleştirildiğini ileri sürmektedir… mesela günümüzde Paris ’de ki dikili taş-obeliskinin tepesinde bir  üçgen gallot  takke –külah vardır ve orjinaline sadık  bir formdur…*ALINTIDIR..


HU…HÜVE..ESMA-İLAHLAR-TANRILAR MİTOLOJİSİ SANAT TARİHİNDE HARFLERİN SEYRÜ SÜLÜĞÜ …Kaf Harfi  …


KAF..harf değeri 100…insanın ruhi vücududur. .unsurlar alemi güneşle başlar.. bu çar anasır bendlerine  gelmeden, insanın  güneşten evvelki feyzi mutlak halidir.YANİ HAÇIN=4 UNSURUN ÜZERİNDE HİLAL =KÜRSÜ VARDIR... ALLAH’ın zati ve subuti sıfatlarıdır.., Hayat-ilim-kudret-irade-semi-basar-kelam-tekvin (yaratma) ve aksattır(nötr denge)fizik bedenin bunlarla kaim olmuştur, bunların hepsi yaratıcı güç ve meleküti vasfın la fizik bedeninde ruhi yapın olarak vardır… Yani aslı NUR olan MUHAMMEDİYETinle-  SENİN İLE KAİNAT KURULUR=sen varsan alem vardır.. sen ölünce kıyametin kopmuş ve bu alemdeki işinde bitmiştir.. foton kuşağı nötron-nur-ışık parçacıkları tohumları her daim seninle ve sendedir..her an yeni bir şandadır..

SEDNEYİ SEB’A-KAF alemi-RUH HÜKMÜNDEDİR..KUL’ daki KAF, sedneyi seb’a,7 manayı-7 boyutu ve katlarını  anlayıp kendince esmasına göre  yorabilir demektir. . PARÇALANMAMIŞ BİR BÜTÜN VE HER ŞEY KAİNAT DEMEKTİR…Bu her şey tek kanun tek madde şekliyle insandır..KUN FEYEKUN… Muhammedi oluşum saltanatıdır.***
"KAF"

Kaf harfi bir sırdır,onun kemali başındadır
Arapların ilimleri onun merkezinin/çapının başlangıcıdır

Doğulular onu iki noktalı yazar
Biri gösterir ortadan gayb alemini, diğeri ortadan şehadet alemini

Öyleyse iyi bak! Onun gövdesinin hilal gibi eğri yazılışına
Ve dolunay gibi duran kafasının şekline

Hayret onun almış olduğu son şekle
O mebdeinin varoluşu için bir başlangıç ve bitişinin de mebdeidir.

Sayısal değeri 100 feleği ikinci felektir. Feleğinin hareketinin devir süresi 11bin senedir.Havas ve havassu'l-havas aleminde temeyyüz eder. Mertebesi dördüncü mertebedir. Onun sultanının zuhuru cinlerdedir. Tabiatı ise ilk ana ilkelerdir. Onun sonu sıcaktır ve kurudur; diğer kısımları ise, soğuk ve rutubetlidir.
Onun unsuru su ve ateştir. İnsan ve Anka kuşu ondan var edilir." (MUHYİDDİNİ ARABİ HZ. HARFLERİN İLMİ)
***Ve Sevdiğim şimdide sıra geldi yukarıda bahsettiğim maille gelen bir yazı makaleye.. ben içinden sadece cami –yüce mimar- ömürlendiren ve ömürlendirilen ile alakalı yerleri Senin için alıntılıyorum bak.. Seni Seviyorum.. belki bir gün görüşürüz..
….
nur cihan

Süleymaniye CAMİ
ÇAMLICA CAMİİ


Mecellede bir kaide vardır. Def-i mazarat celbi menafiden evladır.
Bir mazaratın defedilmesi bir menfaatin elde edilmesinden daha hayırlıdır
Allahû zül Celal’in kainattaki her fiili bir esmasının ya da esma ailesinin tezahürüdür. Herhangi bir hadisede fikir ya da fiilde Allah cc nın ne kadar çok esması oraya dahil olursa o iş o kadar mükemmele yaklaşır. Ne kadar eksik olursa o  kadar ilkel ve iptidai olur. Allah cc nın bugünkü genel manada estetik dediğimiz güzel sanatsal işlere bakan esması diyelim El Mübdî esmasıdır cc.
Yani Bediiyat , bedii estetik demektir. Bu iş en çok mimaride belli olur. Neden?. Bugün antik medeniyetlerin medeniyet ölçülerini mimari kalıntılarla ölçüyoruz. Sosyal hayatlarını kaba saba biliyoruz biraz. Müziklerini şiirlerini tercüme olduğu için bilmiyoruz. Ne dediğini öğrenebiliriz ama şiiriyetini bilmiyoruz. Latince bir şey biliyor muyuz?.. Çiçero çok büyük hatip imiş. Latince bilirsen anlarsın ne dediğini, bilmezsen anlamazsın. Mimari eserleri biliyoruz, mimari ômr kelimesinden gelir. Ömür bildiğimiz ömür. Mimar ömürlendiren ,Mamur ömürlendirilmiş, tamir, ömürlendirilen.. mimarda ,hepsi aynı kökten gelir. En uzun kalıcı medeniyet asarı mimaridir. Onun için özellikle el mübdî esma-i şerifi esma çoğuldur.. amma biz Allah cc. In  her bir ismine esma diyerek , gramer kaidesine göre yanlış ama Allah cc tazim bakımından doğru yapıyoruz.. her şey kaide ile olmaz. Bu iş muhabbet işidir.
El Mübdi esması özellikle mimaride lazımdır. Zamanımızda bir çok camiler yapılıyor.. yapılmalı mı?.. elbette yapılmalı. Ama ne yazık ki estetikten uzak. Mesela Haydarpaşa Garının yanında, köprüden geçerken, adı cami olsa da bir gudubet bina var... Minarenin kubbe çapına , yerden kubbe yüksekliğine göre ve kubbe merkezi ile minare alemi arasındaki uzaklığa göre belli oranları vardır. Mesela Sinan ..Allah derecatını âli etsin. Selimiye’de minare yapmış  ..Süleymaniye’ye de minare yapmış.. bir de Üsküdar’da Kuşkonmaz camide derler, Şemsi Ahmet paşa camii bir karış minaresi. Neden?!.. ufacık camide  ondan.
Selimiye ise, bir kubbe etrafında dört minare.. peki Süleymaniye’de neden bir kubbe etrafında dört minare yok . İkisi geride.. ikisi avlununun gerisinde.. Neden ?Hepimiz pc kullanmayı biliyoruz.. bir deneyin.. Süleymaniye caminin kubbesinin etrafına dört minare koyun. Bir bakın bakalım estetik kalıyor mu kalmıyor mu ?
Selimiye’nin Kubbe çapı ile kubbe yüksekliğinin oranını minarelere koyun. Bakın bakalım oluyor mu olmuyor mu ?..Birde yine dört minareli olarak Adana’daki Sabancı Camiinin şekline şemaline bakın. Dört minare arasına sıkışmış bir kubbe!.  Estetikten, ölçüden uzak. Ve ne yazık ki  Mimar Sinan’ın isminin verildiği Ataşehir’deki gudubet bina.
Ecdadımızın camiileri Medresesi, sibyan mektebi, Darüşşifası ile hep beraber bir küliiyedir. Bayazıd camiini düşünün, yanında medresesi ve kütüphanesi var.Süleymaniye’yi düşünün, meşhur Süleymaniye medreseleri, hastanesi var..Fatih’i düşünün , Fatih medreseleri ,Fatih imareti ,Fatih türbesi, hiçbir zaman tek camii olarak yapılmaz külliye olarak yapılmışdır. Keza Eyüb sultan.. vs.


Eskiden güzel, şerefli oran denilen Niseb-i şerife. Bu musîki de de aynıdır, seslerin kalınlıkları incelikleri arasındaki belli nispetlerdir. Niseb, bir makamda ne kadar çok olursa, o ,o kadar güzel olur.. bu işin teknik tarafı olsa da. Ama o teknik tarafa öyle aklımız ermese de bazı makamları daha çok seviyoruz, çünkü niseb-i şerifesi bol. 

Sultan Ahmed’in , Ayasofya’nın minareleri aynı değil mesela.. 4 ayrı minare var ,niye çirkin gelmiyor gözümüze. Göz alışkanlığı demeyin…Göz alışmıyor.. göz çirkine alışmaz…Biz yeryüzünde Allah’ın halifesiyiz. Esmaül Hüsnayı taşıyoruz. O bize ruhundan ruh üfledi, başka mahlukuna değil. Onun için biz anlarız, anlarız ama izah edemeyiz. Biz anlatamazsak da anlarız,  güzel mi çirkin mi.
.
Mesela Arzûllahî  vasiâ kelimesi veya tamlaması, Dünyanın her yerinde, beş duyu ile algılandığı sürece namaz kılınacağına delildir. Yaygı yaymaya da gerek yok. Kırda pislik görmedin, hayvan yada insan artığı ve içki görmüyorsan , koklamıyorsan, toprağı yemiyeceğine göre yani gözle elle kokuyla bir pislik yoksa  orası temizdir Hükmen. Orda namaz kılınır, öyle ise camiler birer abidedir.
Buna efendimizin ilk yaptırdığı Kûbâ’da ki mescid ve Mescidi Nebide dahildir. Kûbâ’da ,Efendimiz cami yaptırmadan evvel cami yıktırmıştır.
Münafıklar; hem Efendimizin Medine’ye teşrifini gözlemek ve nifak çıkarmak için, daha önce Kuba’da olan Müslümanların namaz kılmaları için mescid gibi bir yer yaptılar. Kuranı Kerim’de ki tabiri ile “Mescidi Dırar= zarar verici mescid.. Efendimiz geldi, ilk iş onu yıktı.. Sonra Kuba mescidinin inşaatına başlandı. Pazartesi den cumaya kadar. Pazartesi ikindi vakti Mescidi Dırarı yıktırdı.. Salı günü yeni mescidin inşaatına başlattı . İnşaat bitmeden Cuma günü tekrar yola çıktı ve Medine ye vasıl oldu 12 Rebiül evvel günü.
Orada, daha akşam olmadan; Hz Halid bin Eba Eyyub el Ensari efendimizin evinin hemen yakınındaki boş arsayı aldırdı.. yanı bugünkü Mescidi Nebiyi ki, bugün, Hz Halid’in evi de Mescidi Nebinin içinde kaldı. Yeni genişlemeler sırasında.
Ne yazık ki günümüzde İslam estetiğinden Rabbül Aleminin El Bedii ,el Mübdi ismi şerifinden istifade etmeksizin o esmayı kale almaksızın, bir takım ucube binalar yapıyorlar. Camiye benzediği içinde adına camii diyorlar. Bunu kontrol edecek bir otorite ne yazık ki yok.. ne belediyeler, nede diyanet teşkilatı... Mutlaka gelir getirsin diye altına dükkan yaparak , ihtiyarları düşünmeden( merdivenleri nasıl çıkacak diye) camiler yapmak bir kere moda. Bütün camiler merdivenli. Altına dükkan yapacak nedense.
Biz İslam medeniyetinin en yüksek örneklerini ortaya koymuş bir kavimiz ..Kavmiyet Allah indinde makbul bir şey değildir ama ecdadımızın İslam medeniyetine yaptığı hizmet ve Fütuhatı İslamiye’ye yaptığı hizmette asla göz önünden ırak tutulmalıdır. Biz öylesine terbiyeliyiz ki, bizim hatiplerimiz memberi şerifin en üst basamağına bile çıkmazlar, diğer ülkelerde çıkılsa bile. Çünki;
Üç basamak ilk defa Efendimiz hazretlerine Medine-i Münevvere’de yapılmışdır..  Evvela sırtını bir kuru hurma kütüğüne dayayarak hutbe okurlardı, cemaat fazlalaşınca arkadakiler “cemalinizi göremiyoruz ,yüksek bir yere çıksanız” diye Efendimize ricacı oldular , Efendimizde onları kırmadı. Tahtasını kimin aldığı , kimin inşa ettiğinin isimlerine varıncaya kadar bellidir.
Üç basamaklı seyyar bir member yapıldı. Cuma yada bayram yada ashabına özel bir şey söyleyeceği zaman görevliler onu getirir işi bitirince kaldırırlardı.. Kuru hurma dalından ayrılıp 3 basamaklı membere çıkınca, mescidi şerifi bir hıçkırık sadası almışdı. Efendimiz memberden iniyor gidiyor hurma kütüğünün yanına ,onu okşuyor:” üzülme,  neden üzülüyorsun, ben yine buradayım” buyuruyor hurma kütüğüne. Ashabdan bir zatı şerif olayı şöyle anlatmıştır:” hani çocuklar inadı tutar çok ağlarda,  sonra kesilirken sakinleşmeye başladığın da hıçkırığı azalır”. Bu zatı şerif bu hadiseyi gördüğünde “ Bu hurma kütüğü kadar olamadık “ diye oda ağlamaya başlıyor.
Süleymaniye Cami
Efendimiz  kuru hurma kütüğüne soruyor: ”Sen yeniden canlanıp, meyva veren bir ağaç mı olmak istersin ,yoksa bu kuru halinle beni bekleyip mahşerden sonra benimle olmak mı istersin ?”…Seninle olmak isterim ya Resullullah dedi o hurma kütüğü(bir kütük var ama o hangi kütük?!!) Efendimiz yeri kazdırdı cumadan sonra. O kütüğü gömdürdü. Daha sonra Hz.Ebubekir, Hz.Ömer, daha sonrada Mervan bin Melik, daha sonra Osmanlı, daha sonra Suud zamanında yapılan tüm tadilatlarda, Kanunin koydurduğu Sinan projesi memberde hep o kütük hala orda duruyor. En son 70 li yılların sonlarında yapılan tadilatta Harameyn restorasyonu müdürlüğü yapan bir zatı muhterem.” Ben gördüm” dedi.
Çürümedi mi o kütük, hayır.. Efendimizin değdiği şey çürümez. 3 basamaklı member Resulllullah efendimize ait olduğu için biz o 3 basamağın altına basamaklar koyarak, hatip efendiyi yukarı koyarız ama o 3. basamağa çıkmayız. Ayakta basmayız, bu bize mahsustur.
 İSLAM EDEBDİR..EDEB AMELDEN ÜSTÜNDÜR.. Anlamak için Hücurat Suresine bakılabilir..
Hatta Sakalı Şerif gibi,  el yazması Kuran gibi, onlar memberin  en üstünde saklanır, bunlar terbiyedir.

Bir başka misal :1. Ahmed Han r.a… Sultan Ahmed Camiini yaptıran zat, zaten vefatı 28 yaşında.. Sultan Ahmed Camiini yaptırmaya başladığında da 19 yaşında . Mimar başı  Sedefkar Mehmed Ağa, orada vakti ile Bizans kalıntısı bir şeyler var; Hz Hüdai Efendimiz tavsiye ediyor camiinin yerini, buraya yapılırsa iyi olur diye. “Eyvallah efendim” diyor ve Sultan Ahmed han emir veriyor.” buraya cami yapılacak”. Parası pulu bütçesi derken,  sonunda Mimarbaşı sedefkar Mehmed Ağa camii şerifin bugün ki anlamı ile bir maketini yapıp getiriyor Hünkarın  önüne koyuyor Altı minareli bir camii.Dünyanın en güzel binalarından biri …Sultan Ahmed Han gayet sakin şekilde bir sual soruyor.
“Mehmed Ağa, Haremi Şerif’te kaç minare var diyor ?
Sultan Ahmed ve Ayasofya Camileri
Mimarbaşı hiç cevap vermeden tası tarağı toplayıp huzurdan çıkıyor, bir süre ortadan kayboluyor...Bir müddet sonra Mimar başı huzura çıkmak için Hünkardan izin alıyor ve getirip maketi yeniden koyuyor değiştirmeden. Hiç laf yok aralarında.. hoş geldin ne yaptın diye.
“Hünkarım sormuştunuz hani Haremi Şerif’de kaç minare var diye ! Haremi Şerif’te 7 minare var “diyor.
O zamana kadar 5 minare var, Mekke’ye gidip iki minare daha yapıyor.. Haremi Şerif’te 5 minare varken Sultan Ahmed Camii 6 minareli olmaz, ama Haremi Şerif’te 7 minare varken Sultan Ahmed Camiinde 6 minareli olur diyerek inşaata onay veriyor Sultan Ahmed Han hz. leri.
Ehli beyti Resulullah bize emanettir ve bize ehildir ve bizim ehlimizdir onlar. Ondan sonra eş akraba vs gelir. Çünkü onlar irademizle ana babamız olmadı.. bizim irademiz yok bu konuda ama biz Muhammed Mustafa (sav) Efendimizin ümmeti olmakta irade sahibiyiz. Bu iradenin gereği Efendimiz ve O’nun bize emanet ettiği her şey; Kuranı Kerim ve Ehl-i Beyti Mustafa başda olmak üzere bütün ahkamını korumakla ve O’na toz kondurmamakla yükümlüyüz…
Vesselam
La Edri…