99 ACVE HURMASI
(akik taşlarının) MASALI 19
Masal bitmişti ve bir daha asla yazmayacağım dediğim gece Sen geldin.. Ağzımdan çıkan her sözle imtihan oluyorum.. Susmayı da öğreneceğim demek ki.
“sor, dedin, sor Bana”.. sessiz ve harfsiz kelimelerinle……
olmayan klavyemden olmayan harflerimle yazdım………
“ne sorayım?”……
“Nur’u sor” dedin……
“Nur nedir..? yazdım …
“Nur benim” dedin…(nisan 2008)
Masal bitmişti ve bir daha asla yazmayacağım dediğim gece Sen geldin.. Ağzımdan çıkan her sözle imtihan oluyorum.. Susmayı da öğreneceğim demek ki.
“sor, dedin, sor Bana”.. sessiz ve harfsiz kelimelerinle……
olmayan klavyemden olmayan harflerimle yazdım………
“ne sorayım?”……
“Nur’u sor” dedin……
“Nur nedir..? yazdım …
“Nur benim” dedin…(nisan 2008)
**
O.
Ne kadar hüzünlü bir ağlayış
Ne kadar hüzünlü bir ağlayış
Derinden.. ne
ses var.. ne gözyaşı
Öyle acı ağlayan kim peki?
karşıdan yaklaşan canlı kara nokta
nefes alıyor… içindesin.. karanlık..kapkaranlık..
Öyle acı ağlayan kim peki?
karşıdan yaklaşan canlı kara nokta
nefes alıyor… içindesin.. karanlık..kapkaranlık..
Birden..
derinden.. içten içe ışıyan o ışık….
****
Balık(Hakikat) hz. İsa as. mı…Yıldız (Şeriat)hz Musa as. mı..18 numaralı Anahtar(Marifet) ise hz. Muhammed sav Efendimizi anlatıyordu....
Balık(Hakikat) hz. İsa as. mı…Yıldız (Şeriat)hz Musa as. mı..18 numaralı Anahtar(Marifet) ise hz. Muhammed sav Efendimizi anlatıyordu....
ve şöyle de yapalım mı Sevdiğim bak..şeriat…tarikat…hakikat..marifet..:)..
Bunu anlayan da tabii 19. oluyordu muhtemelen
değil mi Sevdiğim..anahtar kilit=10=evren ...... (eski masallardan
üç alıntı..)
Merhaba Sevdiğim ve Merhaba …Mübarek 11
ayların sultanı 12. Şehr-i Ramazan gelmiş.. geçen yılda hatırlarsan yine en
başında aynı niyeti etmiştim ..henüz Ramazan ne demek öğrenemediğim için, bu
sevinç ve sûrur ayından ne idrak edip
yaşamalıyımı bana öğretsin dilemiştim.. sanırım ki o bilincim henüz oluşmamış..
bu defada, tekrar, niyetime sadakatle
devam ettim tabii…Sevdiğim ..yine takvimsel hayallerle gidelim mi?..çünkü henüz ne yazmam
gerektiğini hala anlayamadım da.. belki diğerleri gibi yazarken yazarken,
olması gereken şey akarak gelirJ….
15
temmuz pazar.. bir
gezideyim.. orası mamurken biranda viran ve yeniden inşa edilen-iş
makinelerinin altüst ettiği bir şantiye köye dönüşüyor. .burası kimsesizler
okuluymuş.. öyle berbat bir yer ki.. ama yenisi yapılıyor tabii.. Sen bir
ağacın altında, birkaç kimsesiz minik çocukla oturuyorsun.. ben tam
karşınızdaki tahta köprü misali bir yere gidip oturuyorum.. ellerimi kollarımı
koltuk köprünün yan tutamaklarına koyunca; burasının tahtalarının daha evvel ne için
kullanıldığını aniden anlıyorum.. hemen oradan çığlık atarak kalkmak
istiyorum.. ve tahtalardan bızttlayan bozuk frekans dalga boyu enerji gelip
çocuğu çarpıyor…(tahta iletken değil diyorlar ya Sevdiğim bu nasıl oldu
peki?..hanii onlar bu masalın veledine yaklaşamazlardı,ne oldu?)..yere yığılarak düşerken Senin gelip beni kurtarmanı umuyorum ama Sen
oralı bile değilsin ne yazık ki.. sadece şu kadarını hatırlayabildiğim cümleyi
bana bakarak söylüyorsun:” kovulmuş
şeytan…. ….”
ve ..kendimin ilk defa gördüğüm bu türüme bakıyorum.. öyle değişik ve güzel ki," Sen onu bir görsen hemen aşık olursun" diye düşünüyorum???!!J..böyle bir rüyada bile, ilk aklıma gelenin Sen olması ne tuhaf değil mi ?..Sevdiğim..ben uyandığımda çok tuhaf şeyler hissettim.. şimdi tanımlayıp anlatamıyorum ama ..o yüz ve bilhassa gözler aklıma geldiğinde hala hemen ağlayabiliyorum..
15 temmuz pazar…Sen bana diyorsun ki:” dün Bosna’daki EFLATUN MÜZESİNİ gezdim”…
işte bende netten baktım… eflatun müzesi diye bir yer ne yazık ki yok SevdiğimJ…
ve eflatunun benim için sadece şu anlamı
var..HAYRET.. böyle eflatun-erguvani kapsayan bir duvar ışığın karşısında tüüm
sevincimle havalara zıplayarak, çığlık çığlığa tepinerek şöyle diyordum
hatıralarımda eskiden:”hayrett!!..hayrett!!..hayrettt!!..her şey ne kolay ve ne
basitmiş..hayrett!!
ve bugün çok tuhaf.. akşam üstü.. banyomda bir şey var.. üst kat ve bizim aramızdaki borular kolay tamir olsun ve dekoratif gözüksün diye şeffaf beyaz kare mika panellerle döşeli.. orada bir şey var ..bir kuşş.. kırlangıç a benzeyen kuyruğu aşağı sarkmış.. koşturup duruyor. ben bu tarz evlerde 15 senedir oturuyorum ve buraya kuş girmesi imkansız bir şey tabii.. nerden girmiş hala anlayamadım mesela…ilk defa oluyor...panellerden birini indiriyorum.. o hemen borunun arkasına saklanıyor.. aynı kumru renginde…gözleri çok vahşi ve sert bir tuhaf kuş.. onu oradan çıkartamıyor ve korkuyorum.. aklıma bir sürü şey geliyor. .ben gece nasıl o odada uyuyabilirim ki şimdi.. ya değişir ve başka bir şeye dönüşürse.. o BENNU KUŞUMU acaba diye de habire düşünmekteyim tabii…belki de hüthüttürJJJ de, orada ne işi var yani?!!…((bizim Süleymanımız; balkızının güneş kursunu, gönül arşının üstüne mi yazmış ki??..ve bu incecik zarif hediye için çoook ama çook teşekkür ediyorum.. ve Seni hala öyle seviyorumJ))
neden yazdığım her şey, böyle tuhaf biçimde tezahür ediyor hala anlayamıyorum ama.. bekliyorum. .hava artık kararacak.. can havli ile Sevdiğime yöneliyorum.. tabbii ki her zamanki gibi sadece bana özel, sadece benim için yok??!! .ama O’na yönelir yönelmez birden cesaretim geliyor ve gidip mika panellerden bir kaçını indiriyorum ve uzun bir kerata ile onu dürtüyorum. .kuş iniyor ve yatağımın altına kaçıyor.. yatağı ittiriyorum ..koşuyor.. bir eşyanın orada onu sıkıştırıp elime alıyorum..hımm..bu şimdiye dek hiçbir yerde görmediğim bir kuş.. gagası sipsivri ve sert ve vahşi.. kırlangıç kuyruklu ama birkaç kırlangıç ebatında.. gözleri haşin bir yaşlı adam gibi vahşi.. tırnakları ellerime geçmiş ve inanılmaz kuvvetli.. gövdesi o ebattaki bir kuş için çok ağır ve bir papağanı tutmak gibi.. sesi papağan çığlığı gibi ve vahşi....ama o özel-kibar bir kuş…o gagayla elimi parçalayabilirken hiç ısırmıyor ve sadece ciyak ciyak çığlık atıyor.. onu seyredip, penceremden özgürlüğüne uçuruyorum..
16 temmuz
pazartesi.. bir vadideyim.. yukarıdan, dağdan çağlayarak akan suyun
içinde duruyorum.. lacivert elbisemin
çamurlanmış etekleri temizleniyor.. cemal-i ışık hatun bir arabayla bizim köye
gidebilmek için beni almaya gelmiş.. ve yanımda durup bana şöyle diyor: “sen
bizimle şimdiye dek hiç köye gelmedin.. bu defa sen bizi oraya götür “..
**
**
bugün
hayatımda yeni şeyler deneyimleyip esma tecrübelerimi çoğaltmak istiyorum
SevdiğimJ..bu şeyler için kesenin ağzını açmak
lazım ve ben boğazıma dek borç harç içindeyim J..veee ben bu tür şeyleri eskiden çook
severdim .. hala da ..bil yaniJ..senelerdir
vücuduma verdiğim zararı bir nebze telafi edip onu şımartmak ve artık onu kabul
ettiğimi de anlatmak istiyorum tabii.. evet ruhum; hiçbir şeye benzemediği halde, her şeyden
güzeldi… ama tüm anasırrı unsurum da & bu beden var olup vücûd bulabilsin
diye bana verilmiş bir lütuf-emanetti.... işte en son idrakimle bunu
anladığım için, bu cefakar bedenimle barışmaya ve onu sevmeye karar verdim. .tabii
putlaştırma ve kendime tapma boyutuna girmeden inşallah ve aminn..
bugün
bir yerdeyim.. bir tanıtım seansı..bu mucizeye
inanmam için tabii.. adı ayak
detoxu..bunu icad eden iki Japon bilim adamı Nobel almışlarmış.. bu cihaz
bir regilatör kadar..4 sene evvel Japonya’dan 25 000 e alınmış
orjinaliymiş..birde şimdi piyasada 1000 tl lik sahte Çin malı olanları
varmış..ve piyasa onlarla doluymuş..bu sahteleri sadece siyaha benzer su çıkartıyormuş..
şimdi işlem şöyle bak: çıplak
ayakların bir leğen sıcak suyun içinde.. iki ayağının arasında bir iyonlayıcı
var..bir miktar sofra tuzu ise mıknatıslığı sağlıyor..belinde ki kemer ise
böbreklerini ısıtıyor.. birde bileğinde bant var.. işte yarım saat sonra su
sarının son tonlarında.. birazdan turuncu.. ve köpürmeye başlıyor hafiften.. ve
minik siyah parçalar yüzmeye başlıyor.. bir
saatin sonunda ise ayaklarımın altı kum benzeri şeyle dolu.. ben bunu vücudun
hücrelerinin idrarı olarak algıladım mesela..
Sevdiğim
bu olağanüstü bir mucize ve çok özel bir deneyimdi benim için..neredeyse
ağlayabilirdim.. burada benim unsurlarım vardı.. yaradılış vardı.hiç bir şey
yokken ayaklarımın altından gözle görünmeyecek derecede küçük meteryallerim
suya akıyorlar ve atomlar birleşerek- birleşerek maddeleşip bir denizin
içindeki ,bir amniyosentez sıvısındaki oluşumun nasıl olduğunu bir nebze sanki
bana anlatıyorlardı..o şeyler bendim..o şeyler denizin
içindeki şeylerdi..
ve
sonra ki kür: 3 dakikalık 180 derecelik kutup soğuğu kabini..bu likit azot gazınından oluşuyormuş...kupkuru
soğuk.. ve ilk defa nemli soğukla kuru soğuk arasındaki inanılmaz şeyi
deneyimleyip anlıyorum ..meğer nemli soğuk acıtıcıymış..tabbi ki hep aklımda
şeytan nemli soğukta mı yoksa kuru soğukta mı kalacak varJ))?...
bence
teknolojik tıbbi doktor robotlar insan görünümlü olanlardan daha ileride
gibi.hem ilmen hemde nezaketen..(işini hakkı ile yapanları İNSAN DOKTORLARI tenzih ediyorum tabii..)
17 temmuz salı ..bu gece
sabaha doğru aniden fırlıyorum.. yine aynı şey.. karnımdan bir şey çekilip
alındı ..anlıyorum ki bedenim istenilen değişikliğe izin verdi.. bunu daha
evvelde yaşamıştım.. hatta ertesi gün
aniden gelen kilo kaybıma hayret üstüne hayret etmiştim.. o hafta acaip değişik
ve hoştum ..ama bir hafta sonra o şey-tıpa, aniden geri gelip kapandığında yine
feci cezalandı bedenim.. ben tüm bu olanların benim elimde olmadığını biliyorum
aslında Sevdiğim.. hiç kimse bu şeylerden haberdar olmadığı, anlayıp
inanmadığı, hakaret edip alay ettikleri ve henüz hiçbir yerde yazılı
bilgisini de görmediğimden, bunu sadece kendim kendimde takip edebiliyorum.. ama
diyabetik diyet doktorumsa beni anlayıp inanıyor Allahtan.. .. şifada manevi lazer ışığını da iki defa
deneyimlemiştim eskiden.. vücudumdaki iki
özel noktaya gelmişti mesela. .ben gerçekte en yüksek tedavinin ışıkla
olacağına inanıyorum ki, muhakkak, gelecekte bu ayan beyan gerçekleşecek
inşallah ve aminn..tüm bunlar neden olup bitiyoru ise, yeni yeni çözüp
anlıyorum tabii ki :yazıp anlatabilmem ve çözebilmem için ,öncelikle bunları kendimde deneyimlemem lazımdı değil
mi?.. yoksa bir başkasının-Senin acını nasıl hissedebilirdim ki ?..
17
tammuzu Ball-ı Mardok SalıJ..bugün
benim doğum günüm..
böyle aşırı sıcak ve hasat dönemi çocuğu olarak doğmak belki de beni sıcağa karşı dayanaksız yaptı.. bilmiyorum.. Yaratıcım beni hep serin esen -yakmayan-üşütmeyen -rahatlatan bir mevsimde, KEYİFLER İÇİNDE yaşatsın inşallah ve aminnJ…artık 45lik oldum.. bakalım 45 lik bozuk plak gibi cızırdayacak mıyım; yoksa 45 kalibrelik deli fişek gibi, attığını tam 12 den vuran işaret oku gibimi olacağım.. ben bu yaş işini hiç anlamıyor ve umursamıyorum.. ben ruhumun yaşındayım ve sonsuzlukum.. bu dünya yaşı ise sadece bu alem için ki ,o bile gerçekte göreceli.. herkes yaşının adamı olamadığı içinde; bazen çocuklar büyük, bazen de kazulet herifler sığ çocuklar halinde değiller mi zaten??..ama bedenim ve tenimde ruhum gibi genç kalsın isterim tabiiJ…
böyle aşırı sıcak ve hasat dönemi çocuğu olarak doğmak belki de beni sıcağa karşı dayanaksız yaptı.. bilmiyorum.. Yaratıcım beni hep serin esen -yakmayan-üşütmeyen -rahatlatan bir mevsimde, KEYİFLER İÇİNDE yaşatsın inşallah ve aminnJ…artık 45lik oldum.. bakalım 45 lik bozuk plak gibi cızırdayacak mıyım; yoksa 45 kalibrelik deli fişek gibi, attığını tam 12 den vuran işaret oku gibimi olacağım.. ben bu yaş işini hiç anlamıyor ve umursamıyorum.. ben ruhumun yaşındayım ve sonsuzlukum.. bu dünya yaşı ise sadece bu alem için ki ,o bile gerçekte göreceli.. herkes yaşının adamı olamadığı içinde; bazen çocuklar büyük, bazen de kazulet herifler sığ çocuklar halinde değiller mi zaten??..ama bedenim ve tenimde ruhum gibi genç kalsın isterim tabiiJ…
Öğleden sonra diyabetik diyetçimdeyim.. birbirimizi iki hafta göremeyeceğiz.. Ramazan menüm.. doktor çıkan sonuçlardan çok mutlu ve beni tebrik ediyor habire..benim büyük ihtimalle süt ürünlerine karşı bir tepkim varmış ve bu seferki diyette bu kesin anlaşılacakmış ve ona göre beslenme tayin edecekmişiz.. oysa ki ben zaten hiç süt içmem... ama peynirler ve köy yoğurduna bayılırım…
TAKVİMSEL AYLAR KİTABI..Receb ALLAH’ın ,Şaban Benim, Ramazan ümmetimin ayıdır demiş Efendimiz Aleyhisselam..ve nette ise şunları buldum Sevdiğim..
Ramazan “yanmak” demektir..“Ramaz” kelimesi güneşin sıcaklığının
şiddetinden gayet kızmasıdır ki, böyle pek kızgın yere “ramda” denir. “Ramazan”
“ramda” mastarından “yanmak” manasına gelir. Yani kızgın yerde yalın ayak
yürümekle yanmak demektir.Bu aya “Ramazan” denmesinin bir sebebi; bu ayın
günahları yaktığıdır.
Ramazan “yağmur” demektir..Yaz sonunda güz mevsiminin
başlangıcında yağıp yeryüzünü tozdan temizleyen yağmur manasına gelen
“Ramadiyu” masdarından gelir. Bu yağmur yeryüzünü yıkadığı gibi şehr-i Ramazan
da ehl-i imanı günahlardan yıkayıp kalplerini temizlediği için bu isim ile
isimlendirilmiştir. (Elmalılı Hamdi Yazır)
Ramazan, “Allah’ın isimlerinden” olduğu da rivayet edilmiştir..Enes Bin Malik; Resulullah (asm) Efendimiz'in şöyle buyurduğunu anlatmıştır:“Sadece ‘Ramazan’ demeyiniz. Allah-ü Teala nasıl şehr-i Ramazan (Ramazan ayı) buyurmuş ise.. siz de öyle deyiniz.” (Buhari)
Sevdiğim.. şimdi, benim bu masala başlamadan evvelki salatta Ramazan için anladıklarımı yazıyorum.
Receb(Receb ül ferd-ululuğu ululanmış) ile Şaban ayının
vuslatından doğan HORUSRA –kalb çocuğu-gözbebeği- RAMAZAN-I ŞERİF idi.. bu öyle bir aydı ki bir ANKÂ GİBİ
KENDİNİ YAKARAK KENDİNDEN KENDİNİ DOĞURMUŞTU.. bu
öyle bir aydı ki mana ve madde bir araya gelerek dünyaya özgü fiiler alemini
meydana getirmişti.. yaradılış misali.. zaten Ramazan-ı Şerifin sonunda yapılan
bayramın adı da saçma sapan, sonradan uydurma isimli aptalların şeker bayramı
değil,diri ve uyanmışların" FITIR =YARATILIŞ BAYRAMIYDI"..
tüm sırda, bu bayramın isminde gizliydi galiba..
tüm sırda, bu bayramın isminde gizliydi galiba..
Ewwet Sevdiğim bunları aniden, birden, şimdi yazarken anladım biliyor
musun.. ne tuhaf..bence bu çok güzel oldu.. haftaya eğer yapabilirsem, fıtır-FATIR SURESİNE bir göz atalım
mı??!!..
HurŞit’imden MürŞit’ime bir tutinin güncesi…başkaa..Sevdiğim ben netten gazete başlıklarını ve bazen içeriklerine sürekli takibe başladım artık.. dünyada kan gövdeyi götürüyor değil mi?.. Allah ülkemizi savaştan ve savaşın afetlerinden korusun. AMİNNN.. birde beklenilen deprem afetinden de korusun inşallah ve amin..
.. .. Burma
nın ARAKAN BÖLGESİNDE: Müslümanlar akıl almaz
işkencelerle toplu kıyım görüyordu ve dünya medyası ,iğreç beş para etmez yaratıkların çıplak fotolarını-orasını burasını, zorla, her gün gözümüze
gözümüze sokarken;
BURMA- ARAKANda ve ÇİN TÜRKİSTANında-Ortadoğuda,Hindistan'daki BİNLERCE müslümanın katliamı medyada doğru biçimde neden yer almıyordu acaba??. NEDENN?...NEDENN?..”HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR” DEMİŞ BİZİM CENAB-I EFENDİMİZ..
BURMA- ARAKANda ve ÇİN TÜRKİSTANında-Ortadoğuda,Hindistan'daki BİNLERCE müslümanın katliamı medyada doğru biçimde neden yer almıyordu acaba??. NEDENN?...NEDENN?..”HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR” DEMİŞ BİZİM CENAB-I EFENDİMİZ..
bu katliamların hakikatinin;bizim basınımızda ve dünya basınında neden hiç yer almadığı soruluyor haklı olarak.. ben o tür resimlere bakamam ve yazılarını da aslında okumam.. AMA BU DEFALIK DAYANMAK LAZIM.. çünkü en azından hepimiz ,toplu halde, kalbimizle; sahte hümanist Budistlere-hindulara,müslüman görünen ama halkını soykırıma tabii tutup katleden kafir Ortadoğu FİTNECİLERİNE buğz etmeliyiz …bu buğz etme işi, tüm insanlara, zulmün altında inleyenler için kalbi bir borçtur.. dünya kan ağlarken ve binlerce Müslüman işkence ile katledilirken bizim Ramazan eğlencelerimiz göz boyamacılığına dönmez inşallah..
ve Sevdiğim
bugün Ramazanın 2. İftarını yaptık.. az evvel akşam salatındaydım
ki aniden şu aklıma düştü…hani ben kaç sene evvel annemize-RAhimiyete bir mektup yazmıştım hatırla.. işte sonra bir
hayal görmüştüm , Uzak Doğudaki Budist rahipler-portakal renkli sarileri ile
bana bakıyorlardı.…işte onlar bana bir mektup yollamışlardı.. yazımı o yılın
anneye yazılan en güzel yazısı seçmişler.. ve
rengarek çiçekler baskılı bir kartona yazımı basıp, yanında da boynuma
takmam için gerçek çiçeklerden kolyede yollamışlardı.. çiçekler hep
portakal-sarı tonlarındaydı.. boynuma asarken onların hepsi açılıp
canlanmışlardı..ve yazımın basılı olan kartonun yanında anaokulu çocukları için
boyama kalemleri de vardı..ben onları
Gülay adında 5 yaşlarındaki bir kıza hediye etmiştim hatırladın mı?..
işte akşam salatımda bunu neden hatırladım bilmiyorum ama bu gerçekse, o manevi Budist rahipler hala benim masallarımı okuyorlardır değil mi?.. işte ben onlardan rica ettim...“Burma da, Çin'de(Doğu Türkistan-Uygur...),Hindistan'da,Keşmir'de,Filistin ve diğer yerlerdeki Müslümanlara uygulanan zulüm....bu mezalimi yapanların ıslahı mümkün değilse, onları kahretsinler” diye ve aminn..ve aminn..ve aminn..tepe üstü yere gömülsünler inşallah ve aminn.
işte akşam salatımda bunu neden hatırladım bilmiyorum ama bu gerçekse, o manevi Budist rahipler hala benim masallarımı okuyorlardır değil mi?.. işte ben onlardan rica ettim...“Burma da, Çin'de(Doğu Türkistan-Uygur...),Hindistan'da,Keşmir'de,Filistin ve diğer yerlerdeki Müslümanlara uygulanan zulüm....bu mezalimi yapanların ıslahı mümkün değilse, onları kahretsinler” diye ve aminn..ve aminn..ve aminn..tepe üstü yere gömülsünler inşallah ve aminn.
Yazmak bir fiildir..ve yazdım..
ve aslında bu
kadar hızla dünyanın kaosa sürüklenmesinin GERÇEK NEDENİ KUTUPLARIN ERİMESİNDE…iklim
bilimciler kuzey ülkelerini bekleyen akıbeti senelerdir ülkelerine rapor
ediyorlardı.. ve kutsal kitaplardaki cennet ırmaklarının aktığı, altında cennet
mücevherlerinin gizli olduğu Mezopotamya, vaad edilen topraklar-kadim mekan-tüm
kutsal dinlerin ata yurdu-medeniyetlerin ocağı, başlangıçtan beri kadim olan,
kuzey ülkelerinin göz diktikleri ana merkezdi…VE TÜM BU VADEDİLMİŞ KADİM
TOPRAKLAR HEP DE NEDENSE İSLAM MERKEZLERİYDİLER.. İslam düşmanları senelerdir
hiç bitmeyen hırslarla Ortadoğu halklarını içten içe sömürüp tüm damarlarından
zehir gibi yayıldılar.. ve her yerde iç savaş.. kardeş kanı.. hiç bitmeyen
işkenceler. .Amerika ve Avrupa ülkeleri kaşıkla verdikleri medeniyet denen
vampirizmliklerini: kanırta kanırta, oya oya,
az gelişmiş bulduğu tüüm insan ırklarından birkaç yüzyıldır içe içe
şişerek patlama noktasına geldi..
bugün Müslüman ülkelerin hali ise içler acısı.. hepsinin tek kurtarıcı olarak güvenip
baktığı yegane Müslüman lider ülke ise-manevi hilafeti hala tek taşıyan emanetçi
TÜRKİYE.. ama bizler, onların güvendikleri haslete sahip miyiz, bunu ancak
hepimiz tek tek kendimize sorarsak anlayabiliriz değil mi?. neden?. çünkü
gerçekte sadece bir tek kendimiz kendimizin ne mal olduğunu biliriz de ondan..
dıştan gözüken halimiz ve tavrımız =içimizde kaçımızda birebir örtüşüyor ki,
hıı?...
Sevdiğim... atalar kültü dediğim; geçen masalımda yazmak istediğim ama yazamadığım şey aslında buydu.. niyetim, bu kadim kült için şamanizim ve uzak doğu öğretilerini netten incelemeye gitmekti.. ne tesadüf ki, olaylar kendiliğinden tamda oraya denk geldi.. ne garip değil mi?.. işte Burma’da, Keşmir’de ve Çin’ mezalimi altında yavaş yavaş yok edilen TÜRKİ CUMHURİYETLER in hepsi; aynı negatif-çarpan etkili sevgi ve ışıkla evrenselleşin dininin tezahürlerinden başka bir şey değildi.. hani otu bile incinir diye kopartmayan din var ya ..hanii et-inek yemeyenler ama İNSAN YİYEN YAMYAMLAR var ya...hanii sadece kendilerini aydınlanmaya adayan, tefekkür ehli Hindular ve Budistler.. savaşma seviş diyenler..nirvananın hazzıyla ortalığı kan denizine çevirenler..
.. evvet.. bilginin alındığı vahyi ilhamat-ı rabbani tek bir ana kaynaktı..lakin onun şube şube dağıtımından alanlarda ,aldığı ilhama yalan, nefsanilik, kibir ve ucûb karıştıran yorumlarda sayısız fark vardı.. saf ve tertemiz bilgi için saf ve tertemiz kalb aynası olmuş duru gönüller lazımdı.. ve hakikat ile batıl aynı dense de, bu alemin şeriatında bu geçerli değildi.. NAR VE NUR hakikatte birdi evet..ama ilim marifete tabiiydi ki onun tezahürü de şeriattı..sünnetullahtı.. ampulün içindeyken ışık aydınlıktı ..ampul patladığında karanlıktı.. …elektrik kontağı arıza yapar ise yangın ve felaketti.. trafo sadece bir kişideydi. .o ana merkezdi.. ve o ana trafoya bağlanan şube şube alıcılarda ise; akım voltajı gittikçe düşerek loşlaşıyordu…bilgide-idrak de bu piramitsel dereceyle işliyordu.. anlasak ta anlamasak ta.. kabul etsek te etmesek te.. ve bunun ne diplomalarla, ne makamla, ne maddi herhangi bir rütbeyle alakası vardı.. ve dünyadaki tüm servetleri verseler dahi, hiç kimse böyle bir şeyi satın alamazdı.. bu ilahi bir lütuf ve ihsandı…
Allah’ın
sisteminde-sünnetullahında-KANUNLARINDA-şeriatında şaşma yoktu.. biri
bu alemde kalanlar içindi ki, onlar maddeye takılıp kaldıkları için NARÎydiler..diğerleri batîni aleme
yükselip geldikleri asıl kaynağı hatırlayıp ulaşanlardı ki bunlarda NURÎ idiler.. ama ne narilik, nede nurilik tek başına bir anlamdı.. hakikat ise ikisini birleyip ikisinin de üstüne çıkıp
nurun ala nur olabilmekteydi belki de… ki, bu şeyler, bizler için
henüz çoook uzak bence Sevdiğim.. ama ben bu tür zevatın şuan yeryüzünde halen
bizlerle beraber yaşamakta olduklarının da bilincindeyim.. ve eğer hala nefes
alıp veriyorsak –yağmur yağıyorsa –rızkımız kesilmiyorsa işte bu zevat yüzü
suyu hürmetine olduğunun da tabii..
ve bugün İslam tasavvufunu kendi öğretilerine monte eden, uzak doğu öğretileri ile bezenmiş yaşam
koçları paraya para demiyor.. nefesle
zikir terapisi yaparken aldıkları her nefese bir fiyat biçebiliyorlarJ..biz kendi kadim ilmimize
sahip çıkıp, onu en güzel şekilde kullanamazsak eğer, o da, diğer tüm her şey
gibi hırsızların elinde ziyan olup-kadir bilmezlik ve ilmi hak edene vermemek
yüzünden ,"ŞİMDİLERDE hepimiz için açılan" tüüm manevi ilim kapılarımız bir defa daha YÜZÜMÜZE kapanacaktır… İslama uymak yerine İslamı kendilerine
uydurmaya çalışan bu tuhaf kişilere karşı hepimiz gözümü 4 açmalıyız ki: diğer
4 le birleşip, 8 li maddi manevi unsurlarımızın dönüşümünü &kendimizde
müşahede edebilelimJ..
Sevdiğim. ben bu masalda ne yazacağımı bir türlü anlayamamıştım.. rüyamda yoktu ki peşinden gideyim.. sonra evvelki akşam salâta durdum.. ve masalımda Ramazan esmasına NUR ESMASININ denk geldiğini anladım.. ve şimdi farklı bir idrak dönemine girdiğimizi de tabii.. hemen geçen sene bu zamanın masalımı tıkladım..aaa her şey aynıydı ve hayret etmedim J..nur ve nar, oraya, daha evvelki yıllardan gelmiş bile. .işte Sevdiğim bende o masalımı tekrar döndürüyorumJ.. bozuk bir 45 plak gibi;tekrar tekrar cızırdayarak, aynı yerde sararak dönen olmamayı da diliyorum tabii...
nur cihan/ 22 .7.2012
***
Sevdiğim. ben bu masalda ne yazacağımı bir türlü anlayamamıştım.. rüyamda yoktu ki peşinden gideyim.. sonra evvelki akşam salâta durdum.. ve masalımda Ramazan esmasına NUR ESMASININ denk geldiğini anladım.. ve şimdi farklı bir idrak dönemine girdiğimizi de tabii.. hemen geçen sene bu zamanın masalımı tıkladım..aaa her şey aynıydı ve hayret etmedim J..nur ve nar, oraya, daha evvelki yıllardan gelmiş bile. .işte Sevdiğim bende o masalımı tekrar döndürüyorumJ.. bozuk bir 45 plak gibi;tekrar tekrar cızırdayarak, aynı yerde sararak dönen olmamayı da diliyorum tabii...
nur cihan/ 22 .7.2012
***
Geçen hafta sonu; iki tam gün, reiki (yaşam enerjisi) seminerine katıldım..
“Re= İlahi, nur, hayat…
Ki= Nefesle bağlantılı enerji anlamına geliyormuş.. ”
Felsefesi ise; anladığım kadarı ile, ‘evrende her şey titreşimdir den yola çıkarak o titreşimle aynı olabilmek ve o enerjiye kanal olup hem kendini hem de tüm varlığı her konuda şifalandırmaktır…
Tabii ki benim için niyet önemli olduğundan şöyle bir niyetle gittim..
“Uydum İmama ve Rasulümle ve A'li dostlarımla beraber reiki deneyimlemeyeJJJ…
İki gün boyunca da reiki de sadece NİYETİN VE TESLİMİYETİN önemli olduğunu
öğrendim.. Sadece saf bir niyet vardı; asla enerjiyi kendi çıkarına
kullanamıyordun.. Her şeye bütünün hayrına diyerek niyet ediyor ve ondan sizin
kanalınızla istediğiniz her nesneye “O- Rahman’ın enerjisini” yansıttığınızı
hayal ediyordunuz ve başka da bir şey yoktu… .
Benim için reiki: Eski mısırlıların “ra
öğretisini” yani “rahman ve rahim bilgisini”
tasavvufdaki ismiyle de sanırım “rab
bilgisi”ni deneyimlemek oldu.. Reikinin “Japon tasavvufu” olduğunu
hissettim.. Ama eski şamanist gelenekleri içerdiğini de gözlemledim.. Bilgi
tekti ve sadece yorumlar farklıydı.. Peki bunca ayrılık nasıl oluşmuştu, bir
onu anlayamadım..
Ben, o iki gün boyunca İslam’ın ne muazzam bir sistem olduğunu anladım.. Ve
namaz için yaptığımız ön hazırlıkları; niyet, temizlik, düzen, abdest ve ona
konsantre olmaya çalışmanın ve namazın hareketlerinin hepsinin reikiden de
üstün manalar taşıdığını algıladım.. Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimizin
hayatını sürekli okumamız ve onun hareketlerini deneyimlememiz gerektiğini bir
kez daha çok iyi öğrendim.. Tek kurtuluş O’NUN YAŞADIĞI HAYATIN ANLAMLARINA
EREBİLMEKTEYDİ… O’nun her hareketi, her sözü bize bir şey öğretebilmek içindi… Elimizdeki hiçbir
şeyin kıymetini bilemiyorduk, neden acaba?.. Ve gerçek manalarını da ne yazık
ki.. Evet hz. Ali’(k.v.)nin dediği gibi “ilim Çin’de de olsa arayın” sözü,
bugün benim için daha bir netliğe kavuşmuştu..
Uzak doğuda manalar çok açık ve semboller hayat bulmuştu.. Biz de ise her
şeyi reddetme hastalığı yüzünden kısır kalmış bir bilgi daha doğrusu; üstü
habire örtülmüş muhteşem bir hazine vardı… Oysa camii -cem hz. Muhammed’e ait bir özellikti.. Tüm esmaları O cem
edecek ve tüm dinleri de tabii ki O birleyecekti.. Bugün artık O (NUR’UN
ALA NUR) altın çağ İslam’a geldi ve kıyametimiz= uyanışımız= foton çağımız da
(A’Lİ ruhların üstümüzdeki astrolojik ilim sağaltma işlemi)= CEMALİ zamanımızda
geldi inşallah..
Neyse bu girişi yaptım ki, asıl anlatmak istediğimi ancak bu şekilde
anlatabilirim diye düşündüm. Çünkü bazı şeylerin karşılığı olmadığı için
anlatımı da zor oluyor.. Ama reiki hocamızın bedenlerimizi soğan halkalarına
benzettiği mecazını çok sevdim ve ben de bu soğan halkaları ile anlatmak
istediklerimi anlatmaya karar verdim..
Allah ‘ın bir lütfu ve dilemesi ile; vaktiyle, ben de bu titreşim beden
=dalga boylarından bir kaçını deneyimlemiştim.. Bunun herkes için faydalı
olacağını düşündüğümden, Allah rızası ve bütünün hayrı için bana verilen
emaneti yazıyorumJ… (Reikide
öğrendiğimiz niyeti yazdım..) Eminim ki anlayabilen herkes için, korkunun
sevgiye dönüşeceği bir anlam çıkacaktır.. Tabii ki ne ilmimiz ne de
yetkinliğimiz var.. Sadece bir vehmi deneyimdir.. Masal da diyebiliriz.. Ama
belki bir iki kişinin işine yarayabilir diye umuyorum..
“Onsekizbin alem” var diye hep öğreniyoruz değil mi?.. Ama bu ne demek,
bilmiyoruz.. Bunu kitaplar “tüm kainatı ve her varlığı düşünerek dıştan içe
doğru (afaktan enfüse, kat kat )” düşünmemiz gerektiğini anlatıyor genelde..
Tabii ki bu ilim canlı ve yaşanmadan anlaşılıp öğrenilemediği için de
kitaplardan da bir türlü istediğimiz gibi öğrenemiyoruz..
Ben kendi vehmime göre bir şekilde yazmayı deneyimlemek istiyorum… Buyurunuz hayal perdemiz açıldı…
Ben kendi vehmime göre bir şekilde yazmayı deneyimlemek istiyorum… Buyurunuz hayal perdemiz açıldı…
Bir soğanın halkaları nasılsa: Madde bedenden içe doğru da insan
bedenlerini de; sanki her soğan dairesinde ve ince zar perdesinde daha bir
latifleşerek ya da farklılaşarak değişime uğruyor gibi hayal edeceğiz tabii
ki..
Madde dört unsurmuş (ANA-SIR-I ERBEA) ve aslında çok daha unsurluymuş ta anlaşılması kolay olsun diye dört unsurla sembollemişler.. İşte aynen insanın da “hava, ateş, toprak, su” unsurlarına ait bedenleri olduğu hayal edilmiş.. Bunlardan benim de “lütfedilmiş” hayal ettiğim bazı beden ya da bedensiz hallerim varmış.. Zannımca ve kendi vehmime göre verdiğim isimleri şunlar diyelim. “levh beden, Ruh, nefs, su beden (holoğram olabilir), renk dalgası, hiçbirşeysizlik (yok beden:), harf beden, iyi amellerimin oluşturduğu ameli iktisabi bedenler (yani ahiret hayatımı inşa edecek iyi amel- yapı taşı bedenlerim:), dalga boyu beden (bu beden değil sadece dairesel bir titreşim), vb.. Sanki sonsuza dek gidecekler sanırım… Allah hepimize öğretsin inşallah ve aminn..
Benim anlatmaya çalışacağım bedensiz bedenlerimizden “dalga boyları” halimiz olacak..
* * *
“Negatif nar-i (cinni) dalga boyumuz”
Durgun bir suya minik bir taşın düştüğünüz hayal ediniz lütfen.. Ve bu durgun suyun dairesel titreşimlerinde de bir bozukluk düşünün yani daireler huzurla açılmıyor.. Titreşimin bozuk olduğunu ve “bızzzt”ladığını düşünün aynı zamanda elektrik çarpar gibi çarptığını da.. Hani cin çarptı ya da kitap çarpsın derler ya, işte bu çok doğru bir anlatımdır.. Bu “bozuk frekanslı bir radyo yayınına benzeyen “bızzzt”layan ve çarpan enerji dalgasına “negatif yapılı beden ya da cinni beden de diyebiliriz… Bu olumsuz düşüncelerimizin halidir.. Ve hepimizde sonsuz tane “bızzzt”layan enerji dairesi olabilir.. Her bir kötü huyumuzu düzelttiğimizde bu “eksi yapılı, negatif cinni yapılarımızın”; bir bozuk frekans dalga boyundan kurtulabileceğiz.. Tabii nar ehli nura dönüşmüyor belki ama nar-i yapımızdan onunla yüzleşerek yani kendi vehmi yapımızı yakarak, korkularımızdan da kurtulabiliriz ancak..
* * *
Durgun bir suya minik bir taşın düştüğünüz hayal ediniz lütfen.. Ve bu durgun suyun dairesel titreşimlerinde de bir bozukluk düşünün yani daireler huzurla açılmıyor.. Titreşimin bozuk olduğunu ve “bızzzt”ladığını düşünün aynı zamanda elektrik çarpar gibi çarptığını da.. Hani cin çarptı ya da kitap çarpsın derler ya, işte bu çok doğru bir anlatımdır.. Bu “bozuk frekanslı bir radyo yayınına benzeyen “bızzzt”layan ve çarpan enerji dalgasına “negatif yapılı beden ya da cinni beden de diyebiliriz… Bu olumsuz düşüncelerimizin halidir.. Ve hepimizde sonsuz tane “bızzzt”layan enerji dairesi olabilir.. Her bir kötü huyumuzu düzelttiğimizde bu “eksi yapılı, negatif cinni yapılarımızın”; bir bozuk frekans dalga boyundan kurtulabileceğiz.. Tabii nar ehli nura dönüşmüyor belki ama nar-i yapımızdan onunla yüzleşerek yani kendi vehmi yapımızı yakarak, korkularımızdan da kurtulabiliriz ancak..
* * *
“Pozitif nur-i (meleki) dalga boyumuz”
Durgun bir suya minik bir taşın düştüğünü hayal ediniz yine lütfen..Ve bu taşın dalgalarının huzurlu bir salınımla sürekli açıldığını düşününüz..
Öyle bir huzur ve dinginlikle açılıyor olsun ki “aynı zamanda da, sizi de
teslim almış olsun… Ondan hep iyi dilekler dileyip-dua etmenizi istediğini,
hatta dua edip bir şeyler istemeniz için sizi zorladığını da tahayyül ediniz..
Ve onun size şifa verdiğini, koruduğunu, şefkatle sardığını, sadece sizin
iyiliğinizi istediğini de”…
Bu pozitif enerji dalga boyumuz tabii ki, bozuk enerjili halimiz bizden çıktığı zaman ancak kendisini bize gösterebilecektir sanırım..
* * *
Bu pozitif enerji dalga boyumuz tabii ki, bozuk enerjili halimiz bizden çıktığı zaman ancak kendisini bize gösterebilecektir sanırım..
* * *
Gene durgun suda az evvel hayal ettiğimiz meleki dalga boyunu düşünüyoruz..
O, nasıl hep dışa doğru huzurla açılıyordu ise “bu dalga boyumuz da içe;
huzurla, inanılmaz bir sakinlik ve yavaşlıkla dönüyor olsun.. Bu huzur olabilir
mi bilmiyorum ama “ben o anı hep, eve dönmeye başladığım an olarak
hatırlıyorum”.. Bu dalgayı deneyimlediğim an çok sevinmiştim. Artık geri
dönüşüm başladı ve başaracağım diye hayal etmiştim..
İnşallah hepimiz başaranlardan oluruz.. Böyle dedim ama aslında orada
olduğumuzu ve oradan tek bir an ayrılmadığımızı da öğrendim.. Fakat imtihan dünyası
işte, ne gerektiriyorsa onları yaşıyoruz.. Bir rüya görüyoruz ve
bu rüyanın hakkını da vermek gerekiyor… Nasılsa bir gün uyanacağız.. O yüzden
bu rüyanın kıymetini bilelim..
* * *
* * *
Bir de asla yalnız olmadığımızı bilmemiz gerekiyor.. Bizde bizden farklı
sonsuz tane biz var… “Allah, her an bir şandadır” hükmünce, bizi sonsuz biçimde
yaratmış.. ‘Kendimize seyahat’ kadar olağanüstü bir yolculuk olamaz herhalde..
Bir bilet alıyoruz ve niyet ediyoruz.. Asla geri dönüşü olmayan içsel,
tehlikeli, upuzun bir yolculuk… Ve en değerli yanı da şu… Haksızlığa
uğradığınızda ve Allah Teala için, kalp kırıklarınıza tahammül ettiğiniz o
anlardaki halinize dikkat ediniz lütfen.. Tüm fetihleriniz işte orada başlıyor
olabilir belki de..
nur cihan /nisan 2008