9 Kasım 2013 Cumartesi

99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 73


99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 73

MUHAMMEDALİ
& HASENHÜSEYN=Hz.FATIMA…..

"etimi ye ,kanımı iç" diyen,bedeni kılıç yaralarıyla dolu olan şehit sahabi için..

Merhaba Sevdiğim ve Merhaba.. yazılardaki konuların gittikçe derinleştiğini fark ediyor; arada korkup, kendim dahil hiç kimseye bir şey söylemiyor, gidişattan hayretten hayrete düşerek  susuyor ve yürümeye dikkatle devam ediyorum.... biliyorum ki, ben dahil  çok az kişi bunları anlayacak..o zaman kalbim ferahlıyor, yola devam için hevesleniyorum..zor bir şey 1001 esma için, 1001 masal yazmak..belki de daha fazlasını hayal edip, bu devrin ŞEHRİYÂR’i için onu güncellemek..Sevdiğim, bazen kendimi kontrol edemeyip yazarken, fazlaca  haddimi aşmayı bırak, tüm sınırları ihlal edip duvarları çökerttiğimin de bilincindeyim.. buna neden izin verildiğini artık düşünmüyorum. Evvel Zamanımın dediği “ezelden izinlisiniz ”(dilediğini söyle, yaz, yap)?!! tüm bu nakti izinden esas  anladığım şeyse; aslında ne kadar sınırları keskin hadlerimin olduğu, bana ait hiçbir şeyin olmadığı, her şeyimin kabzedildiğiydi.. hafızamın, kalbimin, harflerimin, üstelik bedenimin bile bana ait olmadığını seyrederken, bazen kendime gülümsüyor ,acıyarak hüzünleniyorum.. bu alemde neyin kavgasını verdiğimize ve hala neden bunca hırs, kin vesairenin bizi yaralamasına izin verişimize ise şaşıyorum.


ne kadar yüksek ruh olursak, bir daha ki turda; bir o kadar zor ve karışık esmaları deneyimlemek için can atacağımızı ise çoktan öğrenmiştim(*lütfen!! Reankarne olmayı anlamayınız)..aslında bu, cilve-i rabbani naz makamı, sevgiliye sunulan yeni bir mektup, yeni bir kendisini bilme kitabı idi…ve lisan henüz bu ilmi anlatabilmek için izinsiz,üstelikte ham.. yoksa kalbini sökerlermiş…..


Sevdiğim..geçen masalımı asıp ,yatağıma gittiğim geceyle yolumuzu açalım mı?
3 kasım pazar..
gece yatarken bacağım ve bedenimdeki rahatsızlıktan dolayı ağlıyor ve en yetkili salavatların sahibi  baş tabibimi talep ediyorum(*buna iznim olduğuna inanıyorum. çünkü ben, bedeli ve mihri,kağıda yazılmış bir hilye olanım).. bu sağ yanımdaki rahatsızlığın, uzun seneler evvel bir gece,maddi bedenimin üstünde uyuyan  latif bedenime ,latif doktorlar tarafından nasıl verildiğini hatırlıyor, ağlıyorum..bunu bana yaptılarsa, beni iyileştirebilirlerdi  ama hala bunu gerçekleştirmiyorlar.. sonra, o işlemden sonra ihtiyar bir kadının yerdeki kumlara elindeki ince bir tahta çubukla daire çizişi yakazasını tekrar gözlerimin önüne getiriyorum.. susuyorum.. bu benim imtihanım.. kendimi tanrı hissetmemem ,acziyetimi bilmem için olan defolarımdan.. yaramazlık yaptığımdan çekilen iplerimden sadece birisi yani. kırgınım..uyumak üzereyim ..


gökkuşağının üstten görünüşü
böyle, fırtınalı simsiyah olan gecelerde , gökyüzünün içinde sessiz şimşekler çakar ve bulutların yoğunluklarına göre değişik  ışıklar yeryüzünden gözükür ya ,işte öyle oluyor..korkuyorum..kendiliğimden  salavat getiriyorum nedense.. O’nun kim olduğunu hissediyorum. O tüm semayı kapsayan şey.. galiba O Nur..O’nu tanıyıp tanımamak istediğimden emin değilim..O’nu görmek için hazır değilim bence..kaldıramayacağımı sanıyor, senelerdir daima yaptığım gibi korkarak O’nu red ediyorum.. aslında en çok da bana vazife verir diye uzun yıllardır  O’nu reddettiğimi de itiraf etmek zorundayım.. yalan söyleyemem.. üzgünüm.başta anlaşmıştık..vazife yok. sadece  Seni seveceğim. Hem de ne biçim seveceğim.. hiç bir zaman görev kabul etmem, kaçarım biliyorsun. sadece Sevdiğim için, kişisel öğrenmek, kişisel tanımak isterim.. unutma ki vazife yok.. neyse.. O, KARANLIK GECENİN İÇİNDEKİ, BULUTLARIN ARDINDAKİ RENGAREK DESENLİ VE RENGARENK IŞIKLI SONSUZ ŞEY tezahür etmedi ve uyudum.. 


az sonra; boğazımda - şah damarımda sol elim vardı.. sol baş parmağım, sol orta parmağımla birleşmişti.. şehadet parmağımsa, ikiye bükülü bir halde, şah damarımı sanki gıdıklıyordu..bunu o kadar hızlı ve anormal  hafif-latif bir zarafetli bir hisle yapıyordu ki; parmağım benim olmasına rağmen, onu kontrol edemiyordum. .bu nasıl bir dokunmayan dokunuş Ya Rabbim. salavat getiriyorum.. sonra,sol yanımda ya hanii, şüpheye düşüyorum..bu şeytan mı acaba?. BEYNİME GÖNDERDİĞİM,ilk yanılmaz İLHAM-I RABBANİ HİSSİM olan ruhumun sesi; ŞİMDİ BEYNİMİN İKİ LOBU ARASINDA- snaps snaps ateşleri altındaydı..yanii, çıkarımcı düşüncelerimin fitnesi, ana  bilgiyi çalarak onu yorup, deforme etmeye  çalışan şeytani fikrime, fitne ateşi yolluyordu.. istem dışı olarak, şeytanımı salavatla kovuyordum.. böylece beynimin(kürsü) buruclarından atılan oklar, ARŞ-I RAHMAN OLAN GÖNLÜMÜZÜ KAPSAYARAK KORUYORDU ..sonra, sağ elimi boğazıma getirip aynını yapmaya çalışıyorum.. hayır! bu el de benim elim  ama aynı el değil..heyyy neler oluyor yine.. salavat devam ediyor..


Sevdiğim, bu olağanüstü hali yaşarken  çok şey düşündüm..ilk aklıma gelenler şunlar:1. BEN SİZE ŞAH DAMARINIZDAN DAHA YAKINIM..
2.si geçen masala yazdığım “ben istersem harflerimi öyle bir dizerim ki sizi boğazınızdan yakalarım
J?! “ edebsiz sözüme, bir had bildirmeydi..yani diyordu ki:” parmağımı şahdamarına koyduğumda neler yapabileceğimi düşün ve Senin kanında gezen kim?”..ve birde esas şunu anladım.. belki öyle anlamayı kalbim istedi.. şifayı gerçekleştirdim ama maddi bir delil uygulaman lazım,buda senin için şu sıra en korktuğun şey ,sülükle kan aldırmandır.. muharrem ayı, kan,delil.. anlamam için lazım.. sabah.. korkumu yeneceğim..arkadaşlarım başardı ,her zamanki gibi en sona kaldım.. kandan çok korkuyorum.. sülükten daha çok..off. off..telefon açıyor: ”pazartesi gelebilir miyim?” diyorum.. Aliye Hanım J: ”hayır ,bugün zilhicce aynının son günü..ikindileyin muharrem giriyor. biz dolunay ertesine dek asla sülük tedavisi yapmayız ,ya şimdi gelin veya başka bir zaman, size bağlı “diyor..çocuk :”düşüneyim. başarırsam geleceğim” diyor..



Sevdiğim.. böyle şeylerde düşündükçe vesvese kurup hemen vazgeçtiğimi bildiğimden, düşünmeden sadece uygulamam lazım geldiğini anlıyor ve hazırlanıyorum.. zilhicce ayının, en son davet edilen hastası benim..Aliye hanım, hz  Abbas’ın soyundan,Fakirullah hz torunuymuş.. ona bu mesleği Ukraynalı, sonradan islam olmuş bir dr hanım öğretmiş.. her şey tek kullanımlık, gayet hijyen.. başıma siyan bir şal koyuyor ,onu peçe misali aşağıya kadar indiriyorum.. şalımı açana dek sakın bana onları göstermeyin diye tembih edip,bayılır ,ağlarsam korkmamalarını, geçeceğini de ekliyorumJ.. dizlerime kavanozla bir şey yapıyor.. arı veya böcekler beni sokuyorlar gibi..ilk dişler acıtıyor.böyle ürpertici ama dayanılmaz değil..sorun onlara bakmakta aslında.. ilk on dakika boyunca dizlerimin kenarlarında beni tedavi etmek için talepkar olan hz doktor sülüklerim, ağızlarından verdikleri sıvı ile artık beni uyuşturduklarından, hiçbir şey hissetmiyorum..birazdan siyah peçemi kaldırıyor ve simsiyah, bu BENİMLE ALAKALI ALAK’LARA BAKIYORUM J.. ooooo.ben şimdi böyle miyim yani diye düşünüyorum..KENDİMLE AKRABA olup ,kendimle alakadar olup,kendimle ALAKA  -BAĞ KURUYORUM, SÛBHANallahhuu..

Yaratıcımızın ilk EMR'İ  olan “OKU” emri,  ALAK SURESİ nin  2. Ayetinde; bizi bir kan pıhtısı bir alak’tan yarattığını anlattığı ve bunu okuyarak-idrak ederek ,tefekkür etmemizi emrettiği  sülük-alâk ,aslında bendim ben..

bende annemin rahmi çeperine böyle dişlerimi sülük misali geçirip ,vampir gibi onun kanını emerek ilk hayata tutunmuştum.. aynı sülük gibi annemin kanını emerek hem besleniyor, hem de onun kanındaki pek çok hastalığı iyileştirip kendimize sağlık veriyor, annemle akrabalık-alaka-hısımlık- bir bağ kuruyordum.. ama annem bunu hiçbir zaman bilemediJ ..çünkü o hamili kart yakinim, taşıyıcımdı.ayrıca, bu yazanda 3 çocuğu halde, şimdi  bunu idrak etti..


KENDİME BAKIYORUM..yani nerden nereye gelmişiz..ben böyle kara kuru,3 dişi ile ısırdığı "noktanın içine üç nokta işaretleyen", mason  bir sülük- alak olarak kalsaydım ,beni kim beğenir ve isterdi kiJ..tabi ki diğer sülük alemi için hala cazip olabilirdim..Allah’ın insana ilk hitabı ,ilk vahyi  alaka….O’NU,BİR KAN PIHTISI ALAK’TAN YARATILIŞ  EVRELERİ  TEFEKKÜRÜNE - OKUMAYA DAVET EDİYORDU.. kitap da zaten, bu evrelerin, alemlerin seyrü sülükü üzerine kurgulanıyor ve adı KUR’AN oluyordu.. çünkü O şan-ı yüce RAB, her şeyden münezzeh ,yücedir ve her an yeni bir şanda olup, her an yeniden kurgulayıp, her an yeniden yaratandır.. bir an evvel yarattığı, bir nefes sonra yarattığına hakikatte asla benzemez..


şimdi ise, dizlerime yapışmış MÜBAREK, hz doktor SÜLÜK-ALAKAlarım;  bana en yakın desendeki ilk halim olduğundan, tedavi edecek en mükemmel enzimleriyle, yepyeni aşı hücrelerini benim için üretmeyi dilemiş olanlardı.. sol dizimdeki bir tanesi kanımla öyle dolup şişti ki, benim gibi artık kendisini taşıyamayıp şişmanlıktan yere düştü..güldüm..diğerlerinin kimisi uyuyakaldıkları ve iş yapmadıkları için Aliye hanım onları peçete ile dürttü..kan emmeye devam ediyor ama nedense hiiç şişmanlamayıp, yine uyuyorlardı. .bu bana benim ne kadar uyumaya ,tembelliğe düşkün oluşumu anlattığı için yine gülümsedim. demek ki benim kanım uyuşukluk verdiğinden,ben bu derece hareketsiz bir hayatı seviyordum ve tembeldim....Mesela, hayatta hiçbir şey benim lüxümü, keyfimi, tembelliğimi, uykumu bozmamalıydı.. o kadar nalet olurum ki o zaman..bende sülüklerin uyumasına karışmadım?!!.. Aliye hanım, onlar uyusa da ,değil mi ki dişlerini bana geçirdiler ve beni kabul ettiler, bunun bile şifa olduğunu söyledi..evet..bir saati aşkın süre sonra sülükler bacağımdan alındı ve tatlı su deresine atılmak üzere bir pet şişeye, diğer işlerini bitirmiş doktorların yanına kondu.. şimdi dizlerime kupa çekiliyor.. hıım.. kanımda su varmış..aaa..bu kupa çekişte kanımda köpük, diğerinde pıhtılaşma varmış..aaa bu defa kanımdan buhar çıkıyor ve sigara içtiğim için kanım tütün kokuyormuş.. evet bence de sigara içen veli olmaz diyorlar ya ..işte sakın beni bişey sanmayın diye bilerek bu İradesizliğimi  yazdım ..


Sevdiğim ne anladım biliyor musun?:
eski tasavvuf kitaplarında, hep kandaki hararetten, buhurdan, nemden vs den bahsediyor ya..işte en büyük ilmin  nefes’ten sonra kan’a ait  olduğunu anladım..yani nefesin maddeleşmiş hali kandı.. hayatımda ilk defa kana isteyerek bakıyor, inceliyor, üstelik  ne kontrolsüz ağlıyor nede fenalaşıyordum. KAN KORKUM dün gece mi alındı bilmiyorum. sülüklere dokunmak bile istedim de, ne yazık ki henüz başaramadım ..seyrü sülüğümde;  bir sülükle alaka-bağ kurmam lazım geldiğini taaa 7 sene evvelinden beri biliyordum. hatta yazmıştım da. kısmet  bugüneymiş.. ve dizlerimdeki yaralara kuru nane dökülüp, üzeri bandajlanıyor.. yarına dek hiçbir hayvansal ürün yemeyeceğim..ilk hissim. dizlerimdeki kat kut kireçlenme sesleri geçti şükür. daha iyiyim elhamdülillah.. daha sonra yine onları deneyimlemek için hevesle bekliyorumJ.

8 kasım cuma..karşıdayım. Üsküdar..güzel sesli Selma hanıma geçmiş olsuna gittim..Sevdiğim ona dua et olur mu lütfen..bu gece tektaşa N.Şahinler hoca geldi.. 3 yeni kitap yazmış,yarın fuarda imza günü var..bize üç harfli cinlerden korkacağımıza, beş harfli insan  cinlerinden korkmamız lazım gelen cin bölünmesi adlı kitabından anlattı..

Sevdiğim.. geçen sene bu devrede, kendimi çok ayıplamış ve bir söz vermiştim biliyor musun? Şimdiye dek” Kerbela ne demek,olaylar nasıl gelişti ve neden Kerbela hadisesi yaşandı?”yı, özel bir şekilde araştırıp, seri halinde hiç okumadım.. o zaman dilemiştim ki, seneye bunu telafi edip, bu konu üzerinde yazayım.. ne yazık ki yine bu konuyu okuyamadım.. sanırım içindeki fitne beni itiyor..bende olayları o devir için değil, bugünde umumen içinde bulunduğumuz fitne  devri Kerbü-bela sahasında tefekkür edip mukayeseli tetkike karar  verdim..HADÎKATÜ’S-SÜ’EDÂ (ERENLER BAHÇESİ)Nİ, FUZÛLÎ’den tıklayıp,sadece tercüme bölümlerine hızla göz attım. ekşi sözlükte ise istediğim anlamı bulup, kopyaladım..

bugün de gerçek ehlibeyt-i sevenler elhamdülillah aramızda nadirde olsa var ..

EHL-İ BEYT-İ MUSTAFA:  Peygamber efendimizin tüüm hanımları, tüüm çocukları ,hanımlarının aileleriyle beraber tüüm akrabaları demektir ki, hepimiz, kendimize göre, böyle ehil olduğumuz bir akraba evine , kabul edelim etmeyelim-sevelim sevmeyelim zaten sahibizdir değil mi? .evvett..

HAMSE-İ ÂL-İ ÂBÂ ise: Peygamberimiz Efendimiz, kızı hz Fatıma, bebekken eline doğan ve parmağıyla ilk  ilmü ledün sütünü bizzat kendisi emdirdiği evlatlığı, amcaoğlu, LAHMİKE LAHMİ,DEMMİKE DEMMİ,CİSMİKE CİSMİ olan damadı hz Ali ve bu iki güzide varlıktan meydana gelen hz Hasan ve Hz Hüseyn dir(yani MUHAMMEDALİ’lik devamı- manası iki güzel demek olan Hasan ve Hüseyn Efendilerimizdir )..birde aba altından eli tutulan Salman-i Farisi vardır ki, bel yolu yanında, yol evlatlığını da bize  sembolleyerek  bildiren aba altındakilerdendir.. nasıl ki Salman-ı Farisiler azdır, bu anlamı idrak eden belki de çok daha nadirdir..



hakikatte hepimiz O’nun nurundan yaratıldığımız için, O’NUN EHL-İ BEYTİNDENİZ amma, yaratılış fıtrat-ı ile gelen bu Vehbi lütfu hediyeni, sen, bugün hangi kesbi çalışmanla, ne kadar  muhafaza edip, sana verileni ne kadar geliştirip koruyabildin, ne kadar sadık bir sabî olarak kalabildin?!.. maksat budur değil mi?.yoksa ALLAH HERKESİN ALLAH’I,GÜNEŞ HERKESE EŞİT IŞIK VERİYOR.. amma Allah’ı tanıyan ve güneşin ışın-tefekkür şualarına kalbini tam açansa nerdeyse yok gibi gibi..


bugün islam alemi, benim için tam bir fitne dünyasıdır..
gerçek islamı ve müslümanlığı bilmesem, bugün basının ve avam ahali olan nefsi emmmarenin bize yansıttığı , yeni yeni ifşa olmaya başlayan şu habere üzülürdüm: güya islamın ve müslümanların  basında çıkan iğrenç hallerinden utanıp, gizlice başka dinlere geçenler çokmuş amma belli etmiyorlarmış” hiiç üzülmedim ne yazık ki.. çünkü onlar zaten müslim değillerdi ki çıksınlar.. tam bir münafıklık dönemindeyiz..hakikatsiz ve imansız kişiler kendilerine ne güzel bahane kılıflar bulup, kafirliklerini, cehalet örtüsü ile örtmüşler değil mi? kimi kandırıyorlar ki?..yaratılmış  olarak, Yaratanlarını kandırabileceklerini nasıl düşünebiliyorlar, hayret..


bugünkü en son yaratılmış nesillerde anlasın diye şöyle örneklersek eğer:
bir konu hakkında yazmak istiyorsun ve onu tahayyül edip hayal kuruyorsun diyelim.. sonrada  o şeyi bir kalıba dökmek ve onu muhafazaya almak istiyorsun..  ilk önce ona bir başlık isim verip ,ad koyarsın değil mi? işte o başlık, ana esma-isimde senin tüm hayatını kapsayıp anlatan düzenek kurgun vardır..o, ismin içinde henüz amada,  yatıp uyuyordur..şimdi sen başlığı atarak programı yazmaya başlarsın.. o isme uygun her şeyi kurgulayarak düzenler ve sonra da bunun düzeltmelerini yapıp ,gerekirse resim, müzik veya değişik meteryallerle kombin edip, onu daha teferruatlı ve zengin, görsel, seyirlik  kılarsın. veya mal öyle değerlidir ki, dümdüz sıkıcı bir program dahi olsa, hiçbir rengi, hiçbir albenisi dahi olmasa, o yine de çok satar .çünkü o öz ve sadedir.. aslında onu yazan herkes tarafından bilinip kabul edilendir ve satışı için vitrinine, süse püse uğraşmaz..işin erbabı içindir.


ve bizler, basılmış bir kitap veya bilgisayarımıza indirilmiş bir program olarak kendimizi tefekkür edebilirsek ,anlarız ki;şuan elimizde yazılım klavuzumuz, belki de levh-i mahfuzumuz vardır. .şimdi aslında siz, bir kitap bedendesiniz. İşte şimdi siz, onu müziğe dökerek, gösteri sanatlarına dönüştürerek, resmederek, heykelleştirip robotlaştırarak ve pek çok eşya kalıbında onu maddeleştirebilirsiniz .. çünkü her şeyin bir seyrü sülük tekamül aşaması vardır.. tüm bunlar ilahi nizam kanun programına dahildir.. akıl dahil, her şey yaratılmıştır.ve yaratılmış her idrak ,her eşya yaratılış esma programı bunu, kendi hudutları içinde cevelan ederek, seyredip bilebilir..


kişiler,
kendinde olmayan manayı bilip anlayamaz( yani,kendisine iman bahşedilmemiş birisi asla ve kat’a iman edemez ve anlayamaz).. bilip anlaması için, o şeyin,  evvela  misal aleminde tahayyül ettirilip ,rüya veya ilham tarzı şeklinde o kişiye indirgenmesi lazımdır ki; bunların hemen çoğu da ,onun bunun bilgisini kopyalayarak-hâl çalmamız sayesinde bizlerde gelişebilir . böylece gelip geçici hallere sahip olsak ta, çalışarak kazanılan, kolay kolay kaybetmeyeceğimiz bir makam-hüküm sahipliğimizde ne yazık ki olamaz....yani çok nadirimiz üretebilir.. bizlerde, o belli yaratılış ilminden, nasiptar edilmiş zatları okuyarak, onların hikayelerini dinleyerek, ruhumuzda uyanan inkişaflar sayesinde dürtülürüz ve o bilgileri kendi kapasitemize göre talep edip, kendi dağarcığımıza indirgeriz.. ve her yeni açılan perde böyle bir seyir takib eder.etki tepki yasası budur.arz edileni talep ederiz ve talebimiz bize arz edilir..



bugün, umumi olan bizlere yanii, HÂKK’ın yansıyanı olan  HALK’a ;güya medeniyet budur sandığımız  teknolojik ilmimiz  ile, tüüm hakikatler  sonuna dek açılmıştır.. madem bilim ve teknoloji ile medeniyet doruğa ulaştı, o zaman neden tüm dünya hala kan gölünde  nifak ,fitne ateşiyle yanıyor?. bu derece ahlaksızlık ve hayvanca yaşam neden aldı başını gidiyor?.. insanlar, insan olmanın erdemi yerine, hayvanca yaşamayı özgür tercih olarak neden istiyorlar?.. hayvanlar gibi sürü psikolojisi ile neden güdülmeyi talep ediyorlar ?. ve nereden gelip, nereye gitmekte olduklarını neden tefekkür etmiyorlar?.. bugün, kız erkek üniversite evleri konuşuluyor. oysaki lüx site cumhuriyetinde yaşayanlar bal gibi bilirler ki, dairelerin bazıları günlük, hatta saatlik kulllanım için kiraya, ondan ona devredilir.. bu senelerdir böyle. esasında hızlı ve havadan para kazanmak hırsı, mertliğin, namusun yok oluşudur.. utanma duygusunun artık mumla aranan bir duygu olarak hatırlanışı, umumi ahalinin düştüğü ahlaksızlığı, öğle tatili aralarında dahi herkesin birbirini aldatma  adrenalini salgılayarak, hayatlarına heyecan kattığını sanmalarının sığlığı, adaletsiz kazancıdır..


aslında bu gelişme ;biten insanlığa gerçek yüzlerinin, hesap kesim tarihinde okunan kayıtlarıydı.. şimdiye kadar daima  kolay rant elde edenler, devletin tüm politikalarına karışıp yöneten, ülke ekonomisini  işine geldiği gibi, kendi çıkarına göre alt üst edip, aileleri yakıp yıkanları da dolayısı ile bâss ediyordu.. birkaç büyükbaş muaviye üretim  ehli beyti olan bu döl yollu,  çook tahsilli, çook yüksek medeni,  yezidi meşrep kişileri biraz olsun açıklayabilmek için sergilenense, çok açık sanal bir kurguydu bence.. çünkü aynı bu kişiler, şuan canla başla hükümeti devirmek için, tüm  nifak ülkelerle el birliği ile ülkeyi çökermek için çalışıyorlar malumunuz..eğer sen, kainat kitabını okumak istiyorsan,  medyada yazılanlara ve altında verilen tepkili yorumlara bak.. o zaman, milletin içi dışına çıkmış hakikatini kolayca anlar ve öğrenmek için hiç yorulmazsın inan..herkes kendisini, kendi gelip sana ifşa edip, eline verir vesselam..


…. KERBELA ....

bir defasında Büyük Nebi ,küçük torunları olan  hz Hasan'ı dudağından  ve hz Hüseyn'i ise boynundan öptü..ve artık onların kaderleri dedesi ve babası gibi olacaktı..((*hayat daima çift çift yaratılış üzerine devrediyordu..aynı yumurta ikizlerinden büyük olanı, kardeşine yer açmak için yukarıya çıkar ve kardeşinden daha sonra doğmayı kabul edermiş..))

Hz. Ali (kv.)nin ölümünden sonra halifeliği ele geçiren
muaviye, ve sahtekar katip müsveddesi muaviye’nin  daha yaşarken kendi yerine geçirdiği oğlu yezit, hz. Hüseyin’den kendisine biat etmesini istemiştir. haset ve kıskançlık ateşinin kendisini sardığı muaviye, nasıl hz peygamberi kıskandı ise ,oğlu yezid de , hz. Hüseyn'i, fitne-i kıskançlık ateşi ile yok etmiştir ki, elan bu mana aleminde de ,maddi alemde de ,atalarımız Kabil ve Habil'in mirası olarak sürmektedir değil mi?..Peygamber Efendimizin torunu , Ali oğlu hz. Hüseyin bu babadan oğula geçen haksız saltanatı  kabul etmemiş ve HAKSIZLIĞA KARŞI SUSMAYIP  DİRENMİŞ, bizlere gerçek demokrasilerde mücadele nasıl olur, sembolleştirmiştir..

hz Hüseyn halife olması halinde, kendisine destekte bulunacaklarını söyleyen ve kendisine biat edip,kendilerini muaviyeden kurtarmalarını dileyen ehl-i KÜFE’ye, kendi ehli beyti ile 680’de hicret etmiştir..  oysa Küfeliler münafıklık etmiş ve Muaviye oğlu yezid’e karşı  peygamberin, müminlere emanet ettiği iki şeyden biri olan Ehl-i Beyti, ailesini yalnız bırakmışlardır..

biat ehli ile sıradan insanların seçme hakları arasında çok fark vardır.sen, oy verip ,başa getirip seçtiğini ,iki günde ailesiyle beraber tuzağa düşürüp, arkasından vuramazsın.biat kurumu sıradan bir şey değildir..gerçek demokraside, demokles'in çift başlı kılıcı daima senin başında salınır ve verdiğim sözü -KALÜ BELAYI HATIRLATIR,anlayana..diğerlerine söz yok..


KERBÜ BELÂ-belaların yaşandığı yerde;   Ehl-i Beytten 72 kişi , KAFİR muaviye oğlu kafir yezid ve adamları tarafından, bereketli su dolu topraklarda, önce susuz bırakılıp,ardından 10 muharrem de şehit edilmişlerdir ..hz Hüseyn , ruhsal yanının baskın olmasından dolayı aldığı hiçbir kılıç darbesiyle yıkılmamıştır. ama vaat edilen vaktin geldiğini dedesi tarafından öğrendiğinde ve artık dönmesi istendiğinde, ensesine inen kılıçla hayata madden veda ettiği sanılmıştır.. bu, Hüseynilik dersi görenlerin, Hüseynileriz’in anlamında olan, şehitler-şahitler ölmezin hakikat-i işaret ayetidir.. anlayana.
hz HÜSEYN, BOYNU KILIÇLA KESİLEN& HZ HASAN, ELMAS TOZU ZEHRİ İLE ŞEHİT EDİLENDİR..biri sarı ,diğeri yeşil latif nurdan tesbihdir onlar..



Peygamberimiz ve hz Ali’nin bu devam eden yol şemasının, cihannüma tabelası, İKİ GÜZELi OLAN, MUHAMMEDALİliğin devamı HASANHÜSEYNlik tir..çünkü gerçekte, mana hilafeti, aynı yıldızlar misalidir ve lahmike lahmi, demmike demmi, cismike cismi olan, aslı ve yere düşmüş gölgesine aittir. biri aba dır ,diğeri içindeki..ruh ve nefs misalidir onlar.. kapsayan ve kapsanılan besmele mührü 19 damgasıdır.

Hz.Hasan, Peygamber Efendimizin hakikatidir..hz.Hüseyn ’ se  Efendimiz’in şeriat hükmü –ahkamının yıkılması sembolüdür.. Veysel Karani’ de  aynıdır..bir perde vardı aralarında ..Peygamberimiz O’na seslenebilirdi ama seslenmedi, O geri döndü..aynı şeydir..şeriata zarar vermemek için annesine geri döner ,bu hakikattir..

Peygamber efendimiz hz HAMZA’NIN ŞEHİTLİK CENAZE NAMAZININ ARDINDAN 72 DEFA NAMAZ KILDIRIYOR..
VE KERBELA ŞEHİTLERİNİN NAMAZI KILINMAYACAK DİYOR.

şimdi de,nette bulduğum Hafız Şeyh Mazhar Nezih Tolan el-cerrâhî (k.s.)  bir hutbesinden bir alıntı
:"hz. Hüseyin’e yezid’in zulmünü kastederek, o devirde bir çok insan mektup yazdı, “bu zalimin elinden bizi kurtar” diyerek hz Hüseyin Efendimiz’den medet beklediler. Cenab-ı hz Hüseyin bu mektuplar üzerine zalime haddini bildirmek üzere atına binmiş yezid’e gitmek üzereyken, kızı hz Sükeyne ve hemşiresi hz Zeyneb atının yularına yapıştılar. ”dedemize ve amcamıza yapılanı biliyorsun, sen de bizim boynumuzu mu büktüreceksin” diyerek kendisini bu kararından vazgeçirmek istediler. o sırada hz Hüseyin hızla atından indi. kızına ve kardeşine buyurdu,” bezm-i elest’te şehadet mevzuu ortaya atıldığında ben hz Muhammed Mustafa’nın (s.a.v) torunu olarak bu makama talibim Ya Rabbi dedim, şimdi bu sözden dönemem.” ikisinin de gözlerindeki perdeyi kaldırdı, her ikisi şehit edilişinin yaşandığı anı daha önceden gözleri önünde gördüler, ve gördüler ki hz. Hüseyin’in mübarek ser’ini mızrakla teşhir ediyorlar.
hadis :“benim ehli beytim için bir damla gözyaşı dök.. ben sana kefilim, şefaat edeceğim”..

Huseyin Efendimiz oraya vardığında, o mektup yazanlardan hiç biri orada değildi. zamanla ailesinin içinde bulunduğu çadırın etrafı çevrildi. çöl sıcağında öğlen vakti hz. Hüseyin’in ailesi oradaydı. kundaktaki bebeği Ali Asgar, susuzluktan bitap durumdaydı, sıcağın da etkisiyle dudağı çatladı kan akıyordu. hz. Hüseyin Efendimiz çadırdan çıktı ve kendisini çevreleyen kişilerden su istedi. o mel’un gürûha içinizde :”hiç hacip (utanan kimse) yok mu? benim kim olduğumu bilmiyor musunuz? asr-ı saadetinde yaşadığınız, sizlere Kur’an-ı Kerim’i veren hz Muhammed Mustafa’nın torunuyum. ve kendi mübarek fem-i muhsininden “beşşir ya Ali, mevtüke hayatike meaye …. sen mevtinde de hayatında da benimlesin” buyuran, “nas içerisinde imam Ali, Kur’andaki Kevser Suresi gibidir.” dediği babanın oğluyum. birinize bir tokat mı attım, hanenize mi tecavüz ettim?”


o zalilmlerden biri “bütün dünyayı su bassa sana su vermem ya Hüseyin, sana bir yudum su verirsem sen dirilirsin.. senin babanı bilirim ben.” dedi. bu esnada güruh-ı eşkiyâdan bazıları “biraz çabuk olun bu işi bitirelim de namaz kazaya kalmasın.” dediler. hz Hüseyin, “ne namazı, hangi namaz, keşke kazaya kalsaydı da Allah Resulü’nün şefaatine nail olsaydın.” buyurdu. suyu kendi için istemediğini, elinde tuttuğu kundaktaki bebeği  Ali Asgar için istediğini buyurdular. bunun üzerine zalimlerin attıkları ok kundağın bir tarafından girdi, diğer tarafından çıktı. bunun üzerine evladının acısı yüreğine düştü ve mübarek eliyle yeri deşti, yerden su fışkırdı ve hadis-i şerifi hatırlatarak şöyle dedi  “ehabbu ehl-i beyt-i ileyye’l Hasen-i ve’l Hüseyn (ehl-i beytimi, Hasan’ı ve Hüseyin’i seviniz”)


"ey gafil! ben istesem istediğim kadar su içerim. ben senden su istiyorum ki, sen bana bir yudum su ver dedem sana şefaat etsin, kurtuluşa eresin.” kılıcını çekti ve önüne geleni serdi.

bu esnada zât-ı akdeslerine bir hitap erişti, “ey sevgilimin sevgilisi, ben senden makâm-ı şehâdet bekliyorum, sen şecâat gösteriyorsun.” bunun üzerine kılıcı indirdi ve zalimler üzerine çullandı.

hz Peygamber’in henüz hz. Hüseyin 7 yaşında iken onu kucağına alıp, “ya Hüseyin, 55 yaşların civarında şimr adlı bir mel’unla karşılaşacaksın. onun yüzü nikaplıdır, peçesini açarsan göreceksin, ön iki dişi alt dudağının üstündedir.“ buyurduğu şimir denilen peçeli mel’un, 73 ok atılan mübarek vücud-ü şerifi yerde iken elini yakasına koydu. hz Hüseyin o halinde “yüzünü aç !” dedi. o anda o mel’un yüzünü açtığında ön dişlerinin alt dudağı üstünde olduğunu gördü ve şöyle dedi “saddaktu yâ CEDDİ!” (hakkımdaki vaadine sadığım ey ceddim!). kendisini kıtır kıtır kesip başını gövdesinden ayırıp, mızrak ucuna takarak adeta sergi yaptılar. bunu yapan lanetuullah da kendini müslüman olarak gösteriyordu, bugün islam’da matem yok diye bunun acısını yüreğimizde hissetmeyeceksek bu vahşete göz yummuş oluruz. İslam ’da matem yok diye elemlenmek de mi yok, harp gemisi gibi mi duracağız?
nur cihan
9.11.2013
nuralem7@hotmail.com