4 Ocak 2014 Cumartesi

99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 80

Bab-ı Âli Fatiha
99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 80

80 günde Devr-i Âlem…çömezinden AliCemGiz  Efendisine..


 Merhaba Sevdiğim ve Merhaba..
 geçen haftadan devam eden esrik şeylerimiz var . geçtiğimiz bölüm çok sabırlıydın, umarım bu haline devam edersin.. çünkü henüz o kitabın hazmedilip içime sinmemiş bilgileri yüzünden yardımına ,kendimi ifadeye ihtiyacım var..belki insanların çoğuna tahammül edip geçinebilseydim(veya onların bana tahammülleri miktarınca J) ve onlarla konuşabilseydim, bu kadar çok yazmazdım herhalde diye düşünüyorum. asosyalliğim, aşırı yanlızlık ve melankoniden böyle hiç bitmeyen harflere sahibimdir belki de. işte hastayız napıcaz!.iyileşene dek çekicez mecburen.. Sevdiğim  şimdi lütfen yine bir kahve veya birde sigara alıyorsun. rahat otur.. sinirlendiğinde ayağa kalk, pencereden bak, derin nefes al olur mu? henüz ne yazacağımı bilmiyorum..eğer bunlara gerek olmadığına inanırsam sonra hepsini sileceğim..bu bölümü görmeyeceksin ve dıın dıın.. başlıyoruz.sakiin .. saakiin..


 senelerdir paganizm,putperestlik ve mitolojilerle seyahat eden ben, bildiğin gibi daima  peygamber efendimizi ve islamı yazmaktan çook kaçtım.çünkü henüz hakiki bir Müslüman olamadığım için, onlardan bahsetmeyi  kabullenemiyorum. zaman zaman o devre burnumu soksam da, hemen korkup utanarak,hak etmediğim bu yerden hızla uzaklaşıp, putperest dünyama geriye dönüyorum. aslında bunun yazmadığım pek çok sebebi var. belki masal içinde bu anlamda kendisini açabilir.. Sevdiğim, geçen okuduğum o Ali göründü gözüme kitabının beni şok etmesi hasebiyle-ELİMDE  VE  KARŞIMDA BİR AYNAM OLMASI ile, o hızla, aniden kendimi direk Hamse-i Âli Âbâ’yı yazarken buldum.. Ehl-i Beyt hakkında yazmam için çok erkendi ama ben zamanda seyahat ettiğimden, bu anlam neden tecelli etmişti öğrendim. 2014 yeni yıl günümüz bu sene hz Hasan’ın şehadetine denk gelmiş .. O, zehirlenerek öldürülmüş diye kaydedilip, şehit sayılmıyormuş da demişler.oysa O’nun iki defa öldürüldüğünü nedense hiçbir sünni tarihçi yüksek sesle ifade edemiyor.en büyük emanet insandan birinin cenazesine ok yağmuru yağdıran  bazı asab bozucu ashab ne tuhaf!?hep iyi taraftan bakmalıyız ya hani..kim bilir onlarda, şehit sayılsın diye böyle yapmışlardır dersin Sen şimdi. bu konular benim için çok ağır şeyler ..

belki bende kendi evimde, kendi ehlime bu derece zalimimdir bilmiyorum. Kimse çocuklarını yiyen kedi misali anılmak istemez .hayatta hiçbir konuda başarılı olamamış  zır cahil birinin bunları yazması ise çok utanç verici malum.çünkü ben tüm hayatımda daha evvelde sayısız defa yazdığım gibi, her konuda çok yetersiz bir hilkat garibesiyim.. ne iyi bir evlat ,ne iyi bir eş, ne iyi bir anne, ne iyi bir komşu, ne iyi bir dost olabildim.ve böyle bir isteğimde ne yazık ki hiç olmadı..


yani bu tür şeyler; hiçbir zaman kalbimde Senle yaşadığım o hakiki aile, sevgili dostluğu vermiyor. sadece şu enteresan ki, ben hemen hiçbir zaman kimsenin iyi gün dostu olamadım. ne zamanki başları sıkıştı ve arkasına sığınacakları-dümdüz odun gibi,herkesin güveneceği - paravan yapacakları biri lazım oldu, genelde o şey için kullanıldımJ. buna alışık olduğum içinde, kimseden hiçbir vakit bir şey beklememeyi, ihtiyacım için dahi olsa kolay kolay birilerine başvurmamayı öğrendim(istisna-i müstesna hamim hariç). kendi içimde erişilmez bir zenginlik alemini keşfettiğim içinde tüüm kapılarımı herkese ebeden kapattım.

ve ihlas suresini kendi iç alemlerinde yaşayan insanların, bu dünyada asla mutlu olamayacaklarına da inanıyorum. aslında ne ana,ne baba,ne eş,ne çocuk,nede dost denilenler vardı. bir hayalin içinde yüzüyor ve rollerinizi en mükemmel oynamak için çabalıyordunuz ki, bunun adı artık abdiyet yani kulluktu.. diğer kölelerden farkınız, siz hürdünüz!..ama öyle bir hürriyet ki, canınız aşk için aşka satılmıştı ve siz sesinizi çıkartmadan yapmanız gerekenleri ,işaretleri takip ederek iş idaresini öğreniyordunuz..



Eski bir hayalimde bir defa kara bir gecede, kara bir yerde, sonsuza dek uzanan bir kapı görmüştüm. kapının üzerinde kesik insan kafaları asılıydı ve gözlerinden kanlı yaşlar akarken, ağızlarındaki o haykırış sanki donmuştu. işte o kapıdaki kesik başları görünce, ellerimi yüzüme kapatmış ve sessiz çığlıklarla ağlayarak uyanmıştım.
Kim bilir o kapı, onların başlarını alsa dahi (*O, vaktiyle dünya aleminde de kimin başı dilenirse onun başını alma vazifesi dolayısı ile nedense hiçbir zaman bazı yöneticiler tarafından  sevilemeyip, “ilk emanetci –güvenilir ilk dost olarak “anahtarların asıl sahibi O’na ,emanetleri vermek akıllarına  dahi gelmeyecek olandı), kapıyı yine de kolay kolay onlara açmadığını ve açmayacağını da ilk o anda ,görerek öğrenmiş ve bedel olmayı sanki bir nebze anlamıştım.. hiçbir şeye talip olmamak lazımdı..


30 aralık pazartesi.. rüyamda beyaz, derin, daire şeklinde bir kuyu misali olan porselen kasemi görüyorum.. içine fındık yağı doldurduğum bu kabı ocağa koyacakmışım. taşmak üzereyken bir parmak kadar azaltıyorum ki, taşmasın.. uyanıyorum.. Sevdiğim  şimdi bu sembol ne?.zeytin yağı olsa hadi neyse, Zekeriya ve Yahya as ile tefekkür ederek anlıyacağım: beni zeytinyağı ile vaftiz edip mesh edeceksin ve biâtımı kabul eyleceksinJ! bu bir kase fındık yağı. NOKTALI BOŞLUKLARIMI BÖYLE Mİ DOLDURUYORSUN ACABA:)?bunu nasıl anlamam lazım hala çözemedim amma birden hz. Ömer Şifai’nin 42. masalımızda okuduğum simya kitabı aklıma geldi.. orada ruhun tekamülü esnasında bir simyager olan mürşidin, felsefe taşını kullanarak müridinde yaptığı çalışmalar vardı. işte ben şimdi yağların damıtılması bölümündeydim..o masalı okudum.ve yağların maddeleri ayrıştırıp çözdürücü özelliği olduğunu anladım. demek ki daha nefsimde çook zor bileşikler var J. bilmiyorum inşallah hakkımda hayırlı olur..acısız olsun lütfen..


Bu hafta Mü’nün maille yolladığı Hallac-ı Mansura ait Tavasin kitabını  hızla okudum. zor bir bahis ama daima cazip. ben Hallacın tüm insanlığa kurban olduğuna inanıyorum. eğer o enel hak demeseydi; bugün tüm dünya bu kadar kolay-bu kadar pespaye bir ucuzlukla hiiç mi hiç hak etmeden, büyük bir terbiyesiz küstahlıkla  ben O’yum, ben tanrıyım, tanrı ile konuşmalar, kendini bil, kendini tanı farkındalık okullarına, kuantum fizikçi tasavvuf akımlarına sahip olamazdı diye de düşünüyorum. neden? mesela bugün, önüne gelen herkes, tüm sınırlar kalktığı ve bilgi bir tık mesafesinde erişilebilir olduğundan,  pek çok şeye anında hiçbir emek sarf etmeden sahip olabiliyor. işte artık o yüzden bilginin bir kıymeti de kalmadı. eski devirlerde ise insanlar bu manalara sahip olabilmek için tüm aileleri dahil, her şeylerini şeyhlerine vermek zorunda bırakılmışlar. belki kimi tariklerin,
efendilerin nefslerine uyup,  gittikçe  azgınlaşmaları  arttıkça da ,kendi tanrılıklarına secde ettirmeyi bırak, kendi nefisleri için ,dervişlerinin her şeylerine el koymaya hakları olduğuna hem kendilerini, hem de dervişlerini inandırmışlardır ki ,bunu Şems-i TEBRİZİ’nin makalatında kendisinden okuyabilirsiniz..

 işler artık genelde naehiller eline geçince de; yetkiyi kötüye kullandıklarından, Allah Teala bu yetkiyi onlardan alıp(kurunun yanında yaşta yanmasına rağmen), millete vermiştir(bakın mesela bugün hilafet ,TC milet meclisinde dolayısıyle halktadır) .ve zamanın seyri yüzünden de, eskiden çok yüksek şekilde seyreden mucizevi kerametler genele inip, teknoloji ile herkes tarafından ulaşılır ve gelişen bilim ile de anlaşılır kılınmıştır.. tüm bunları yazıyorum ki bu işin içinde olmayanlarda anlasın.. çünkü artık ben tasavvufu anlamıyorum, Allah ne = peygamber ne =din ne diye hiç kimsenin lakayt numarası yapması yenilir yutulur bir şey değil de ondan. maskelerin düşme vaktindeyiz .biz kendi evimizi temizlemeden başkasının evine , şeytan kapısı olan pencereden hırsız misali sızıp, otokontrol yapma hakkına  asla sahip değiliz.önce kendi murdarlıklarımız temizlenecek.zaten o vakit kolay kolay pis bir şey size yaklaşamaz, yaklaştırılmaz .onlar daima size de murdar deyip- dedirtebilmek adına, kedinin ciğere baktığı gibi size bakarak, fırsat vereceğiniz, fitneye yenik düşeceğiniz fısfısa kapılacağınız her anınızı gözlerler.. ve gelip kulağınıza fısıldarlar ..


Oysa bir yandan da bu masalın çocuğu görerek öğrenmiştir ki, Devlet-i Turuku Âli diye bir rical var. bu meclis  nurdan bir tesbih misalidir .imamesi Muhammed (s.av) altın güneşidir.. belki her nur tanesi bir esmayı, bir makamı temsil eder ki, bu kişiler devirlerinin Eb’ul Vaktidir. Hakikatte bu madde dünyasını çekip çeviren, idare eden de belki de bu ruhsal idare mekanizması denilen, Yüce –Âli konseydir (geçmiş mitolojilerde buna ilahlar panteonu denmiştir. hakikati isimler panteonu ricali gaybdir..). Tabii ki bu görevliler  Allah’ın izni ile bu işi yaparlar. zira Allah görünüp bir şekle sokulmaktan münezzehtir.. Zât’en Allah’ı bir bütün olarak anlamaya yaratılmış hiç bir idrak yetmez..

hiç Yaratan ,yarattıklarınca O’nun gibi anlaşılıp anlatılabilir mi? anlaşılamayacağı içinde, insan denen varlığa, yine  en iyi anlatımın; kendi cinsi olan, ayna görevi yapacak ,gönlünün seveceği ve secde edip =onaylayıp = rehberliğini kabul edip= kendisini Adem makamı edeceği bir  insandan tecelli olur.. bu bir kişinin ereceği en yüksek idraki cemal seyri içindir= ZÂT cenneti.. diğer seviyedeki cennet idrakleri içinse bu cemal seyri yerini, huri, gılman ve cennet malı hevesi ile ibadetleriyle ne kadar mükafat kazanacağı gailesine bırakır.. hakikatte bu farklı idrakler Allahımızın hepimize en yüksek adalet-i lütfudur..

ESMALARIN ,HİSLER-DUYGULAR olarak ilk bize gözüktüğü  diri eşya suretlerinden olan HAY’VANLIK  tekamül makamlarımızdandır: evveli ise cemadat madenler olan kemiklerimizdir ki, o iskelet temel ASAmızdır..  daha sonra tüm iç organlarımız olan nebati –bitkisel alemimiz gelir, bunlar ne emredildiyse onu işleyen meleklerimizin hallerindendir.. o mitolojilerdeki ve rüya manalarındaki hayvani suretlerde, bizlerin tabiatı asliyeleri olan huy-karakterlerimizi sembolleyen, bizi hay-diri yapan hayvansal yapılarımızın zuhurundan başka da bir şey değildir. her hayvanın bir özelliği bize, hayatta kalabilmemiz için imkan sağlar ve tüm hayvanlarda aynı cemadat, aynı bitkiler gibi ,ADEM’E YANİ SANA SECDEYE MECBURDUR. bizlerin her birinde bir orman dolusu duygusal hayvani  varlık vardır. bu his aleminde kral tabii ki ormanlar kralı aslandır. cennette dahi hayvanlar var unutmayalım lütfen. nefsimiz, duygularımız olmazsa, insandan da söz edilemez değil mi?maksat nefsi öldürmek değildir.. onu terbiye ederek enfes bir nefes hale getirmekdir ..


*Sevdiğim şöyle yukarıda ,kendi alemimizde dürülü 18.000 alem denilen bu yapılara baktığımda, bizim DEV denen cinsteki varlık olduğumuzu anlıyorum. zira bizdeki tüm yapılar zerre hükmünde, birbirleriyle birleşip tevhid ederek ancak bir DEV ADEM YARATABİLİYORLAR.. ki, hakikatte yaratan yine kendisi..insanın yarattığı her şey bozulup kokuşmaya mahkum amma MUTLAK ZAT OLAN O, HU, BİR YARATIK DEĞİL ve O’NDA BOZULMA YOK..


işte  Sevdiğim.. ben TavaSin kitabını okudum .orada bu kitabı hazırlayanlarca denmiş ki, Hallaç Tanrı ile aşk yaşanabileceğini söylediği için katledildi..bu yorumu daha evvel hiç duyup okumadığım için, bana çok cazip geldi ve bu hafta Tanrıyla aşk yaşamak hakkında yazmaya karar verdim. ÖNCE TANRI NE DEMEK? Bunu anlamam lazım değil mi? HU=O hüviyeti kimlik sahibi olandı.. daire-i nokta delik boşluk. tüm alemler bu noktanın sonsuz dalga boylarından açılıp, kıyıya vuran dalga frekans okumaları misaliydi.. sonra Hu ‘nun kendi dairesinde, kendine ilk seyrine” EL-İLAH(hu)ADINI VERİŞİ”. yani Tanrı O, kendisi ama Tanrılığını hiç kimseye  vermediği söylense de, KENDİ SIRRINI ÂDEM(yokluk-LA)’de  sırladığı içinde  Hz Adem’e secde emri vererek, bu makamı dahi O’na vermiştir..


El İlah( ALLAH) belli bilinen bir tanrı demektir..
insan bilmediği bir tanrıya tapar, iman eder, secde eder mi? evvet  eder. umumen halkın çoğu böyle taklidi iman sahibidir.. onların gönülleri de, cennet, huri -gılman ve sevap denilen şeylerle Yaratıcı tarafından satın alınmıştır. oysa birde hz Ali gibi görmediğim RAB’BE secde etmem diyen bir kesim vardır ki, bunlar nadirdirler. anlaşılması her dem devrinde çok zordur.. bu idraki ancak kendisinde MUHAMMEDALİlik açılmış kişiler anlar ve Muhammed’i makama ancak bilerek bir Ali secde eder..böyle bir namazı kılmasına izin verilmiş kişi ; artık Mürşid kim& Mürid kim, o manaya hamd ederek erer..zira artık o Mürşid ve o Mürid lamelif gibidir. onları hiçbir güç ayıramaz vesselam..


Eski devirlerde göksel tanrı daima bir daire şeklinde sembollenmiş. zamanla bu daireden güneşin ışıklarını anlatan tanrının göksel eli sureti tezahür etmiş ( EL,TANRI- .. İL,TANRISAL demekmiş). daha sonra bu el tamamen kalkarak, sadece güneşin ışıkları, vahyi ilhamı rabbani feyz şua okları olarak herkese doğup aydınlatmaya başlamış.. hatta eski krallar daima boynuzlu taç(zülkarneynlik) takıp; Allah’ı tanıyıp bilip, O’nun vahyi ile çalıştıklarını bu sembolle anlatmışlardır..ve  eski Sümer’de  Marduk; latif bir beden içinde devriye çarkları (letaif-çakra-döngüler)olan manevi bir kimliktir aynı Osiris gibi, astrolojik yaratımı anlatır.. O, tuzlu yersuları olan  nefs tiamat ejderini (genetik yılan DNA) yenen ve maddeyi esir alandır..



Persler devrinde de GÖKSEL DAİRE-İ GÜNEŞ’in içinden baş tanrı AhuRA Mazda yani ADEM gözükmüştür. ATALARA TAPMAK-SAYGI SECDESİnin zamanla  BAŞ EĞİP(baş kesmek), EL ÖPME KÜLTÜNE DÖNÜŞMEside  daima  HZ ADEM’DEN KALAN BİR MİRASDIR.. bugün halen hemen tüm ilkel topluluklar ,uzakdoğu ve hakiki Türklerde ,aynen atalara secdeye ve saygıya devam ederler.. mesela peygamber efendimize de gelerek:biz atalarımızdan öğrendiğimiz gibi Sana secde etmek istiyoruz demişlerdir.lakin peygamberimiz secdeye izin vermemiş ve şöyle demiştir: ”benim şeriatımda insana secde yok! eğer insana secde olsaydı, kadının kocasına secdesini emrederdim”… Sevdiğim tasavvufta yaratılmış her şey, dişi-çokluk-kesret yani kadın hükmündedir .eğer buradaki derin sırrı; secdenin bu peygamberane muhteşem tefsiri ile anlarsak, secde etmeyecek kimsenin bilâistisna kalmayacağını da idrak eder,  vuslatımızdan emin bahtiyar olurduk değil miJ.haaa birde bizim masal çocuğunun Sana secde etmek isteyişindeki inanılmaz komik hali de var(ben mecburum illa secde edeceğim diye tutturmuştum, ne komiktim değil mi?!).. Sende “buna izin yok!” demiş ve secdemi engellemiştin. bak ne güzel doğru bir izi sürüyormuşuz.. Seni seviyorumJ….


.. eski Mısır’da ise göksel isimler panteonu -ricali gayb- yönetici astrolojisi ; Osiris’in, oğlu HorusRA ‘dan görüp , gözükmesi olarak anlatılmıştır.. yani madde denilen şey, daima yukarıdan göksel olaylarla cereyan edip, yaratılıp, idare edilmiş ve halen de edilmektedir.ve şimdilerde beyin tanrısına tapan bir kesim var.onlarda bilsinler ki, onların beyinleri dahi bu yüksek idare tarafından tıklanarak olaylara müdahil edilip,  geri çekiliyorlar. yaratılmış her varlık Allah’ın yaratıcılığını idrak konusunda  acizdir vesselam..

Sevdiğim şimdi geldik Tanrı ile aşk yaşanır mı mevzuna. en sevdiğim şey budur da, ne yazık ki ben artık bir aşık değilimJ.ama ilme aşık biri olarak, bunu ilmen anlayıp anlatıp kaydetmeye de büyük bir zevkle çalışacağım(aşk kitaba sığmıyor be ruhum latifeeeJ nasıl yapıcan bakalım!?)..tabii ki elimdeki en muhteşem delil, eskilerin masalları olmayan mitolojilerdeki tanrı panteonundaki akıl almaz aşk hikayeleri olacak.  bu hikayeleri  yazmayacağım ama anladıklarımı kendi idrakimle birleştireceğim ..ben tanrıları= esmaları= isimleri ;yani şey- eşyaları bilip anlamak adına konmuş başlıklar olarak algılıyorum.ve her esma; Allah’ın direk bildirmesi yanında, birde O’nun peygamberlerinin kendi tefekkür aleminde eriştikleri yeni yeni esmaları müminlere söylemeleri ile açığa çıkmıştır.


Her şeyi icad edip yaratan sadece Allah’tır ama hz Allah “ben kulumu sevince, o kulumun gören gözü, tutan eli, konuşan dili, yürüyen ayağı olurum”demiş değil mi..işte bu bir ayetin
(*ATTIĞINDA SEN ATMADIN O ATTI) tefsiri olan açık hadis bize, Allah’ın sevip aşık olduğu has kullarına bazı yetkilerini vereceğini de ispat eder ki, mitolojilerde de bu böyledir. ama mitolojilerdeki tanrılar yani esmalar çok çapkın olup, her türle birlikte olabilme potansiyeline sahiptirler (gerçekte de öyledir)ve ben bir masal yazıcısı olarak buna dahi inanırım da size anlatamamJ...çünkü aslında onlar bedensiz olup, diledikleri beden suretinde tezahür edip, diledikleri eşya ile birleşebilirler.. ve  hiç bir ölümlü onların hakiki yüzlerini göremez, bu yasaktır. gördüklerinde ise ölmeleri gerekir.. çünkü onların akıl almaz güzellikleri bu alem için değildir. 

mesela hz Bedevi’yi  hatırlayalım lütfen. şahin bakışına sahip bu pir daima öğlen güneş tam tepedeyken evinin damında direkt güneşe bakarak zikredermiş. oysa biz bunu yapsak kör oluruz. o daima peçeli gezermiş. bir gün bir müridi onun yüzünü görmek aşkı ile yanıp tutuşuyor..Hz Bedevi ise yüzünü görmeye takat getiremeyeceğini, bedelinin ölmek olacağını söylese de, dervişi çok ısrar edince peçesini ona açıyor.. ve derviş onu görür görmez ölüyor. işte bu peçe kaldırma tüm tasavvufta vardır. masonlarda ve diğer dinlerin tasavvuf öğretilerinde de vardır. taa isis –kutsal bakirenin peçesini kaldırma olarak onlarda halen yaşar ve öğretilirmiş (*yani cemal seyretmek çok özel bir iç manaya ,özel imtiyazlı bir sınıfa ,bu yolda başını verecek gerçek sadık aşıkları içine alan  rahiym esmasına aittir. çünkü milyar tane sperm insancığı rahman sembolü olan madde babadan, rahiym sembolü olan owm-daire-i beyza yumurta anneye doğru yola çıkar.fakat o milyar kuyruklu yıldız sperm insancıktan=TA-HA ,sadece bir tanesi  kuyruğunu dışarda bırakıp, başını vererek rahiyme girer ve hakiki insan olmak için =YA SİN, dünyaya indirilir(aynı uzay gemisinin atmosferi geçerken yakıt tankını dünyaya atıp sadece füze başı ile göklere yükselmesi misali ))..

şimdi bunu tefekkür ettiğinde her şeyin ilk yaradılışının aşk ve o aşkın vuslatı esnasında yaşanan hazzın eseri zuhuru olduğunu hem ilmen hem de kendi yaşantınla anladın sanırım ve ewet!..işte bu!..demek ki neymiş? aşk imiş her ne var ise bu alemde değil mi?

Sonraa..bakalımm.. aşkın değişik boyutları vardır.her bebek annesine aşıktır mesela.hemde hiç kimsenin bağlanamayacağı bir sadakatle anneye tutkuludur (büyünce başka aşklara kayar, o başka .fakat bilinmeli ki çocuk ve hamili kart –bu ağır emanet yükü taşıyıcı rahiym esması mazharı anne, her daim özel bir köşede durur, ne zaman lazım oldu o vakit “Ana gibi yar ,Bağdat gibi diyar olmaz” denilerek ona koşulur.zira o tek güven noktasıdır)..

başkaa.. mesleki aşklar vardır. mesela genelde çalışanlarla patronları arasında, öğretmen öğrenci arasında, doktorlar ile hastane personeli ve diğer her konumdaki öğretici ve öğrenci aşkı herkes tarafından zaten bilinir.birini çok severseniz, onun öğreteceği her şeyi de severek kolayca öğrenir ve o ne derse yaparsınız.. işte buda bir aşk çeşitidir..bu tür aşklar genelde nefsani şekilde kullanılır .öğrenci türleri hızla yükselebilmek için, öğretici konumundakiler ise en genç bedenin yaşam enerjisini çalabilme vampirliği için bu tür maceraya girerler.. sonuç: genelde herkes payına düşeni alır.bir tek yuvalar dağılır o kadarJ!!öğretici konumundaki kişiler bu tür ilişkilerle nefslerini tatmin eder etmez, kendilerine hayran başka bir  cazip av konumundaki öğrenmek isteyene kayarlar ,hemen herkes hayatında bu tür aşklardan yaşamıştır ki, yaşamadım diyen yalan söyler.. velev ki platonik olsun yaşanır..

eşyaya duyulan aşk var tabii.. kişi isimlerin maddeleşmiş sureti olan mallara çok fazla düşkündür ve onları çalışarak, kendi sağlığını heder ederek satın alır. Sonra da o madde eşyasını korumak, temizlemek ve bakmak bekçiliği ile bir ömür geçirir. canını verir ama malını eşyasını vermez..birde bunlar için devlete vergi dahi  verir. Yaratıcıda eşyalardan hem zekat hem de sadaka ister
J ..yani mala duyulan aşk, aslında yukarıyı fena halde kıskandırıp kızdırıyor galiba değil mi Sevdiğim..

Paraya,mesleklere ,kariyerlere,güce,şöhrete,markalara,sanal hayali şeylere ve daha akıl hayale gelmez pek çok esma evliği zuhuru olan yepyeni yeni yeni sıfat terkiplerine olan aşklar vardır..aşk  olmadan meşk olmazmış ya hani işte kişide istediği kadar kabiliyet ve istidat olsun, ama o kişide o iş için aşk olmazsa ortaya hiçbir eserde çıkmazmış vesselam..


birde  Allahımızın Mürşid ile Mürid esması var tabii ki.. bu özel bir aşk sahasıdır.
diğer sahalardaki aşklara benzemez.. maddi bir şey yok.sadece latif bir alemde ki idrak perdelerinin her yenisinin açılışında, o esma ile aşk yaşayıp vuslat yapmak lazımmış ki ,mürid yeni bir idrake perde aça..bu aşk ne kadın,ne erkek,ne yaşlı,ne genç,ne çocuk türünden bilinen bir cinsiyeti barındırmayan aşk türü imiş..paylaşım genele gözükse de; hakiki aşk yaşanılacak şey nadir ve tek yekmiş. o yüzden Yaratıcımız herkese bir mavi boncuk vermiş ve şöyle demiştir: mavi boncuk kimdeyse benim gönlüm onda”.

işte her maddi kalp sahibi kişi hayatında pek çok maddi öğrencilikten geçer ve her makamdaki öğretmenine az çok aşık olur.ilk öğretmen anne olduğu için ilk aşk annedir..sonra baba devreye girer. oda dış dünya öğretmenidir, o gücün , maddi imkanlarımızın koruyucusu aile direğimizdir. sonra sınıf derecelerine göre diğer öğretmen aşklarımız devreye girer. ailedeki beğendiğimiz akraba-konu komşu ve her beğendiğimiz şeyle değişik seviyelerde aşklar yaşarız ama, bu esnada hep çocukuzdur ve aşkımızda henüz tekamüle başlamıştır..

dünyevi okullar  ve kurslardan mezun olan öğrenci yani mürid konumundaki derviş adayları ,artık bu aşklardan sıkılıp anlamsız bulmaya ve gerçek aşkı aramaya koyulur.. mesela uzun yıllar evli kişiler dahi ben artık aşık olmak istiyorum ,aşk istiyorum! Aşk ! diye ortalıkta dönmeye dahi başlamışlardır.. gerçek aşkı bulmak çok zordur. genelde sahteler önce devreye girer.biz onlara hayranızdır ve henüz hiçbir şeyde bilmiyoruzdur.mesela diyelim ki mesnevi türü bir sohbet oluyor. O yere mürşit kitap olan mesneviden dolayı ilahi aşk feyzleri yağmaya başlar..ağlayan ağlayana.. içeride pek çok yıkılıp yakılıp, dağılan dağılana bir durumda ortaya çıkar..ve siz ,size bunu anlatana aşkın çok daha ötesinde ,akıl almaz bir şekilde, ruhen bağlanırsınız. onu ve daha acaibi, şimdiye hiç göremediğiniz şeyleri rüyalarınızda görmeye de başlarsınız. siz içinizde uyanan bu aşkın ışığı ile, artık parıl parıl parlamakta ve bir cazibe-i mıknatısa dönmektesinizdir ki, siz dahi bu değişimi çakarsınız.

bu öyle bir aşktır ki, diğer tüm aşklardan daha üstündür..ama tek büyük sorun vardır.o kitabı okuyana, o kitabı ondan dinleyen hemen herkes te aşıktır.. çünkü yayın yapan araç odur ve ana kablo ona bağlıdır.. yani size, sizi gösteren aynanız da odur..burası en tehlikeli yerdir. henüz siz ne hak- ne batıl bilmediğiniz için, sadece tutulduğunuz aşkın cezbesi ile bu ilahi aşka doğru gittiğinizi sanmaktasınızdır ki, anlatıcıda öyle tabii. ama zamanlar geçer.. ve şöhret afettirle gelen, emaneti ehliyetsiz ellere teslimiyetin iki suç unsuru baskınlaşmaya başlar. eee. ehliyetsiz bir ele biat edip, ona ruhunu Satan’da ilk bedellerini ödemeye tabii ki başlar. burada talih çirkin ve fakir olana daima gülerek onları korur. zengin, güzel, kariyerli ve şık cazipseniz ilk avlanacaklardan olursunuz dikkatinize!!.. nasıl ki sanatçı denilen bazı kişiler, patronlar, öğretim üyeleri filan iş gezisine gidince başka uçaklarla veya aynı mahaldeki herkesin tanımadığı sevgilileri ile orada buluşurlar ve iş toplantısı- konferansını otel odasında icra edip, bu kutsal meslekleri için iki defa taktirle geri dönüyorlar… işte sahte manevi alemde de dolaplar hep bildiğimiz gibi aynen böyle dönüyormuş  (neden o konferanslardan millet  feyz alıp, imanı yükselmiyor, anlıyorsunuz sanırım.. tabii sözüm  hakiki erler için değil, lütfen yanlış anlamayalım).

ee nede olsa mürşitlerde üniversite görüyor.. patron görüyor, hayatın düzeneğini öğrene öğrene yetişiyor..siyaset ilmi bu; kendine kendin gibi adam yetiştireceksin ki, ser verip sır vermesin ,senin her haltını saklasın ,seni korusun, diğer işleyeceğin haltlara mazhar olacağı zamanda uyanık olup, durumu idare etsin.. zira sende onun ehliyetsizliğini işte yine böyle idare etmiştin ..bunlar zamanımızın rasputinleridir ki gayette booldur.çünkü arz ve talep böyle işliyor.

önce nefs öyle azgın öyle azgındır ki, bu tür pis işlerle hakiki mürşitler ilgilenip o çamura kendilerini sokmazlar.bu tür pis işleri önden sahte mürşid adaycıklarına havale ederler.. zira gerçek bir mürşidin eline düşmek çook zordur inanın..her kula nasip olmaz..işte burada nefsin oyunları açığa çıkıp; iman elbisesi o haltı işledikten sonra tekrar giyilince, bu defada kalpte akıl almaz nedamet pişmanlıkları başlar.. sahte mürid ilen sahte mürşid öyle tövbeler, zikirler, dualar ederler ki, bu yakarışları göktanrıya ulaşır ve onları unutmadığını hatırlatır. çünkü o settardır ve affedicidir ki, diğer serbest kullar zaten bu haltları hayvanlar gibi sokak ortasında dahi yapar hale gelmişlerdir malum.. ki ,hiç  pişmanlık duymayı bırak, kendilerine bakan olursa dahi özgür hayata saygısızlıktan dolayı azarlayıp hakaret etmektedirler..


işte velhasılı kelam.. bu illa böyle olacak diye bir şey yok tabii sevgili tanrı ile aşk yaşamak isteyen derviş adayları.. olabildiğini ve olabileceğini hatırlatmak için yazdım. yani aşk serüveninden enstantaneler.. sonra siz, bu aldatılmanın çok başka çirkin tezahürlerini de yaşayabilirsiniz.. ama unutmayın ki bir yerde hata yapmıştınız ve onun yüzleşmesi de böyle ağırdır. sakın  kimseyi hiçbir konuda ayıplayıp yargılamayın olur mu!..zira bu yolda kimde neyi kınarsan, o başa geliyor.yolda ilerlediğinde ise, bu defa ağzından çıkan sözlerle imtihan olmaya başlıyorsun. çok ilerlemiş yolcuların hali daha vahim.. onların zaten hem eli, hem ayağı, hem de ağızları bağlı ama, fikir suçlusu olma durumları halen devam ediyor. Onlar da düşündükleriyle imtihan oluyor muş ki, biz bunu idrakten aciziz.

görünen ve ortaya çıkan şey ise şu Sevdiğim. Tanrı ile aşk yaşamaya niyet edip, yola koyulmak bile insandan çok şey alıyor. Her şeyi vere vere gidiyorsun. her önüne çıkan ona verdin, bana da ver, beni de tevhid et, beni de birle diyor.zaten aşk mesleği vermek mesleği olduğundan, istemek ve almak ayıpmış. istemeden verenler ve almadan verenler en makbul sınıfmış. işte bu tekniği öğrendiğimden beri aşktan azâd olundum biliyorsun Sevdiğim. herkesi kabul edecek bir meşrebim yok benim. tek bir aşkım var.. Sen.. oysa ki Sen herkesi istiyorsun.. herkesle birlikte olmak zorundasın ve bunların ne isimleri, ne sıfatları nede cinsiyetleri önemli Senin için.Sen sadece vermek için varsın..

eşsiz  mavi inci


Allahtan ki ben  verici bir istasyon değilim
; önüne gelen fişini prizime soksun ve tüüm feyzi ilahi akışıma ortak olup, aynı yayını okuyup anlatsın.. Allahım ya ne kıskancım  ya huu. iyi ki biâtsizliğim,  her biat isteyişimde  sürekli böyle başıma kakılıyor da,yoldan neden azâde tutulduğuma ,halime zil takıp oynamam lazım geldiğine kendi kendime yazarak gülüyorum..Allahım canım ya..bak! benim mavi boncuğum var biliyorsunJ..eee. Senin de var tabii.. pekii.. bakarız ..



nereye geldik bilmiyorum ama okumadan ve ne yazdığımı henüz bilmeden yazmaya devam ediyoruz
J!..dünyevi her tür aşktan geçip huzuru mutluluğu bulamamış ve ruhu açlıktan buz tutmuş her kişi, hele birde 40 yaşına doğru gelmeye başladı ise, istese de istemese de RABBİNİ BİLMEK ÜZERE  BİR KENDİNİ BİLME OKULUNUN YOLUNU YAVAŞ YAVAŞ TUTAR. herkes nasibi kadar alır, daha fazlası zaten olmaz. kişideki esma programı ne, kapasite ne ,tefekkürü fiile dökme potansiyeli ne?! işte tüm işler niyetlere göre olsa da,her şey o niyetin amele geçirilmesi için bir adım atmak üzere kuruludur..

diyelim ki türlü serüvenler geçirdiniz ve nihayet.. ooo!! aman Ya Rabbim!! işte Hızır’mı buldum!!saf  ALİ AYNASI OLAN MÜRŞİDİ HÂKK’ımı buldum dediğiniz kişi zuhur etti
J..ohh artık rahat ettim demeyin sakın. en büyük imtihan asıl şimdi başlıyor. ondan evvelki imtihanlar en pis,en kaba nefsin işlerine aitti ve onları sizden çöpçü balıklar alıp temizlediler.. bol bol ağlayıp pişmanlık duyup, kalbinizi cilalamaya başladınız.. ruhunuzla  ilgilenmek nedense ancak aklınıza geldi.. ve sonra hakiki mürşid size şööle bir yandan çarklı bakarJ.. siz madden öyle ağlaya zırlaya duruyor görünürsünüz amma velakin, aslında siz o aşk mıknatısının çekim alanına girmiş ve darmadağınık edilmişsinizdir.. KIYAMETİNİZ KOPMUŞ-atomunuz parçalanmış, kömür tozu halinde havada çözünük durmaktasınızdır.. Mürşidi Hak orada hiç  bir şey olmamışçasına umuma konuşuyor, söylüyor, eğleniyor gözükebilir ..O, sizi öldürüp diriltmiş ve siz bitmişsinizdir..biâdı kaydımdır deyip elinizle teslim ettiğiniz gönlünüzün açılımını, O,sizi çözündürüp,  zerrelerinize havada sema ettirerek karşılık verir. her  Mürşidin yoğurt yiyişi yiyeceği kabtan kaba göre de değişirmiş malum. bizim ruh’un meşrebi Mevleviye ,ondan böyle tezahür ettiler.. başkalarınınkini  bilemem.. yazmaları lazım ki, okuyarak anlayayım..

Neyse siz artık bir cezbe-i aşk mürşidinin müridi olduğunuzdan aklınız dahi başınızdan alınmıştır. akıl başta olmayınca malum kişiye meczub-i şahane-i deli derler.. işte bayağı bir sene aylak aylak, leyla leyla diye yaşar, hayattan koparsınız. ne kitap okur, ne haber izler, ne çocuk, ne aile hiçbir şeyiniz kalmaz.. ne kadar çok dünyevi aşklara benziyor değil mi?.. mesela böle uçkur peşinde ne herif ve kadınlar ailelerini iki günde satıp dağıtmışlardır.. amma işte bu aşkta öyle bişey yok. Aa. var tabii!.bazı sahte mürşitler, beğendiklerini eşlerinden boşatıp kendilerine alıyorlar bilirsiniz ve buna da peygamber sünneti diyebiliyorlar , onların da nikahı gökte kıyılıyor malum, makam meselesinden dolayı J..

İşte siz;“ben aşkımı dünyada da, iki bedenin vuslatı ile yaşamak istiyorum “diye yansanız tutuşsanız LAA!!..LAAA!!.yasak!..neden? .çünküü tasarrufat günah işlemeye izin vermiyor. neden? nasılsa iman gömleğini çıkartıp, o işi yapıp, yine iman gömleğini giyip, tövbe edince, en yüksek gök katlarına çıkılıyormuş… şefaatım büyük günah işleyenlere deniyormuş.. Nuh deniyor peygamber denmiyor.. o zaman şöylede diyebilirsiniz.. keşke daha güzel, genç, zengin ve cazip olsaydım yine böyle olur muydu?..evvet hakiki bir mürşitleyseniz  yine öyle olurdu. nakıs bir mürşid zaten çıkamadığı idrak tekamüllerini bir müridde ne kadar yüksek potansiyel olursa olsun kilitler,onu yükseltemezmiş değil mi Sevdiğim. aptallık bizde. Haybabam hep şöyle derdi: dolar alırken bile sahtemi değil mi araştırıp bakıyorsun da, mürşidin sahtemi değil mi diye neden araştırıp sormuyorsun”.. her kör satıcının bir kör alıcısı olurmuş derler.. bu kör, madde körü değil.. idrak ve kavrama körü olan ben gibiler içindir..


ve sonra siz yavaş yavaş durulurken bir şeyi fark edersiniz..aaa bu aşk size ait değil miş..bazen sizden alınıyor ve çırılçıplak kalmış misali oluyorsunuz. Öyle ki, o hatıraya dair hiçbir şeyi ne hissediyor, ne hatırlıyor, alelade sıradan bir vatandaş oluyorsunuz.. hani böyle insan boşluğa düşer ya.. intihar etmiş gibi o boşlukta asılı kalır, aynen öyle oluyor.. ama aaa!! bir bakarsnız, aşk yine gelmiş..hooş gelmiş..Allahım ya Sevgilime bak!! güneş misali, her şey ondan çıkıyor, her şey O düşündüğü için oluyor, her şey O var olduğu için oluyor demeye yine başlarsınız.. vücudunuzdaki tek bağımsız organın kalp olduğunu anlarsınız. kalbiniz ellerini O’na uzatarak koşmak, O’na atılmak isteyen bir çocuk gibidir..O sizin aşk mıknatısınızdır. bazen kalbiniz sizin ismi azamınız olan O’nun yüce ismini anarak sakinleşir ve bu size ait değildir. siz sadece kalbinizin yatışmasını beklersiniz. ve kalbiniz O’nun adını duyunca mıknatısa tutulmuş bir demir misali O’na doğru akmaya çalışır ki, kontrolü zordur ve elinizi göğsünüze bastırmanız lazım veya vücudunuz patlamasın diye kulaklarınıza ellerinizi bastırırsınız. ve anlarsınız ki tüm vücudu mülkünüz O’nun tarafından fethedilmiş ve  ülkeniz O’nun vücuduna katılmış .

aşkın en zor yanı rakibi kıskançlık bahsidir ki bu çok ağır bir şeydir. sevgilinizi bırak başkalarından kıskanmayı, kendinizden dahi kıskanmaya başlarsınız. hata ruhunuzla nefsinizin arasındaki haber saklama olayları, zavallı bedene bildirmeme durumlarına fena halde gıcık olursunuz..zira artık aşkın manası değişmiştir..o madde beden yine bir put olarak lazımdır .unutmayın ki Kabe’nin maddesi de taştır ve ortada duran bir puttur. hakikatte ise orada bişi yoktur .. esas hakikatte ise orada secde ile emredilen Adem vardır.. hatırlayın lütfen. şimdi bu aşkı kiminle yaşadığınızı ve size bu talimi idraki kimin yaptırdığını ve neden yaptırdığını  tefekkür edin lütfen..

siz bazen zuhuruyla başa çıkamadığınız bir aşk mıknatısı ile oynaşıp dururken dünya yansa umurunuz olmaz. çünkü hakikatin hiç de göründüğü gibi olmadığını, olayların kişilerin idraki seviyelerine göre onlara yaşatıldığı zaman aralığı geçişlerinden ibaret olduğunu anlarsınız. mesela sizin canınızı yakan bir şey bana hiç tesir etmeyebilir. benim çok ilgilendiğim, hayatımı ortaya koyduğum biri sizin nefretinizi çekebilir.işte beğeniler ve ilgi alanları gibi, imtihanların kişiye açılımları da farklıdır. birine korkunç bir olay gözüken diğerine yeniden doğum misali yepyeni bir hayat bahşedebilir..

ve aşk çook acıtıcıdır. adamı öldürür..hatta öldürmez, sürüm sürüm süründürür .. o kapıda köpekten daha beter, onursuz olursunuz. etraftakilerin tüm havlamalarına, saldırmalarına, ısırmalarına sadece O incinmesin diye ses etmezsiniz (ve bilirsiniz ki size onları havlatıp, üstünüze salıp, ısırtanda O’dur). sizin görüp yaşadıklarınız onlara yasaktır.. istediğiniz kadar anlatın onlar anlamazlar. çünkü herkesin bir mavi boncuğu vardır ve o her mavi boncuğun ayrı bir yaşanmamış ,o kişiye özel bir aşk serüveni vadır..

AŞK GÜZEL BİR ŞEYDİR Sevdiğim
. böyle bir aşkı vaktiyle bana da yaşattığın için çok teşekkür ediyorum.. şimdi kim bilir kaç türlü aşk eseriyle daha haşır neşirsin bilmiyorum ama, sınırsız yüksek potansiyelini anlıyor ve buna boyun eğerek daima sevgili kalmayı halen talep ediyorum.. resmi anlaşmalı bir vuslatımız olsaydı bendende hemen sıkılır,bende her daim böyle uzaklara kaçıp saklanamazdım. yaratılışı hasebiyle hür bir sevgilin olduğu için belki Sende şanslısındır. çünkü böyle şeyler nadir ötesi zuhur ediyormuş.. o yüzden şimdilik sonu gelmeyecek bu bahsi burada keselim ve yeni hafta nelere gebe bakalım.



DÜNYANIN EN ZOR 28 SORUSU ve DÜNYANIN EN KÖK HÜCRESEL 28 CEVABI..
22. Soru..
puta tapmak kimden kaldı? Yeryüzünde ilk puta tapan kimdi?
22. Cevap..
Cemşid’den kaldı! Cemşid bir padişahtı ki bütün dünyaya hükmetmiş, söz geçirmişti. Şöyle derler ki, bütün dünyada, o devirlerde, ondan daha güzel kimse yaratılmamıştı. Karanlık gecede gitse gittiği yerler,onun yüzünün nurundan aydınlanırdı... acem dilinde ŞİD AYDINLIĞA-GÜNEŞE DERLER Bundan ötürü Cemşid denmiştir. Denilir ki bu Cemşid 1000 yıl padişahlıkta bulundu.Bu 1000 yılın içinde hiçbir zaman başı ağrımadı,hasta olmadı,gönlüne gussa-kaydı gelmedi..Bu şeylerden onun gönlüne kuruntu düştü.Kendisini beğendi..Bundan dolayı şeytan onun gönlüne yol buldu.Sonra gönlünde şu kaygı başladı: ”Eğer bir ademoğlu olsaydım bunca yıl bir kerecik hasta olurdum..Bu cihan benim muradımca olurdu.Sanırım ki ben ademoğlu soyundan değilim!” Bir gün kuşluk vakti gönlünde bunları düşünüp duruyordu ki ansızın Allah’ın lanet ettiği şeytan pencereden içeriye girdi.Cemşid’in karşısına oturdu.Cemşid başını kaldırıp onu gördü..Ona:”Ne kişisin?” diye sordu..şeytan: ”Ben bir melekim. Gökten sana gönderdiler” ..Cemşid:Göğün melekleri benim için ne derler? İblis bir ah çekerek:Ne olaydı ki kendi kimliğini bileydin! dedi..Cemşid:”ben kimim ? ” diye sordu.İblis: ”Sen yerin ve göğün tanrısısın! Bu insanları sen yarattın. Bende sana bu hali bildireyim diye geldim,ta ki bu dünyanın işini doğru yola götüresin! İyi edesin.Sonra seni göğe götüreceğim.gök işlerini de düzeltirsin. Bütün melekler seni bekliyor ve senin yüzünü görmek diliyorlar”..Cemşid:”Bu sözü neden ötürü söylersin ?Benim gök tanrısı olduğum nereden biliniyor?” dedi..İblis:Şundan biliniyor ki hiç yaratılan kişi meleği görür mü? İşte sen beni görüyorsun! İkincisi de şudur ki, sen sultanlık edersin, hiçbir zaman hasta olmadın. Başın ağrımadı, gönlün tasa ,gam düşmedi. Düşman sana üstün gelip zafer kazanmadı.Tanrı olmayan kişi böyle mi olur?” dedi..

Bu sözler Cemşid’i büsbütün inandırdı ve iblise dedi ki:”Sen nice bir tedbir düşünürsün?!bu hali halka bildirelim!”..İblis: Buyruk ver ,bir ovada 1000 yük kuru odun yığsınlar,o odunları yaksınlar.tellalara haber ver bütün halkı orada topla!.”Ey halk! Bugünden sonra tanrınız Cemşid’dir! Yer’inde Gök’ünde tanrısı odur.Ona secde etmek gerektir!..Tapmayan ve secde etmeyen bu ateşte yakılır “desinler.Sen, sana inanan ve secde edenleri hoş tut.. Secde etmeyenleri ateşte yak,böylece halk sana uyar.”

Cemşid bu tedbiri beğendi ve emirler verdi. İblisin dediklerini uygulattı.nice günahsız kişiyi ateşte yaktılar,halkın geri kalanını ise azdırdılar..Diğerleri Cemşid tanrıdır diye ona secde edip, tabii oldular.Cemşid’in beş seçkin veziri vardı. Onlara türlü yetki ve asker ,çadırlar,mal ve hazineler verdi.. Onları, emri altındaki diğer halkları kendisine secdeye davet için ileri yolladı. Giderlerken de yanlarına YARAN OLARAK (İblis’in öğretmesiyle) Cemşid’in  altın,gümüş ve türlü cevahirden yapılmış beş heykelini de her birinin eline verdi.. O vezirler gittikleri yerdeki ahali Cemşid’i görmedik demesin diye ve ellerindeki o heykele Cemşid budur deyip o heykel putuna secde edip saygı göstersinler.. Bu Cemşid’in suretine secde eden ona secde etmiş gibi olur ,bu yarandır “dediler.. Hal böyle iken dünyada puta tapma yaygınlaştı ve halk bu batıl dinde kaldı ve Cemşid öldü, canını cehenneme ısmarladı..

O vezirlerde zamanla öldüler.O putlar halkın eline kaldı ve o vezirlerin hatırasına putlara onları isimleri olan Yeğus,Yeûk,Nesr adlarını taktılar (ki ileride bu putlar kabenin içindeki itibarlı putlardan olacak ve ayette geçecektir)tanrı diye ahali bu putlara saygıya ve tapmaya devam ettiler.Daha sonra Nuh peygamber  geldi ve halkını hak dine Allah’a tapmaya davet etti.Ama ahali puta tapmaktan vazgeçmedi ..
Bu tanrılarınızı  bırakmayın,Ved,Süvâ,Yegûs,Yeûk ve Nesr’den asla vazgeçmeyiniz ”dediler”..(Nûn suresi,23.ayet)
İşte puta tapmanın aslı buradan kaldı..

23.soru…
Şarabı yeryüzünde ilk kim meydana getirdi?Şarap içmek,çalgı çalmak,kumar gibi buna benzer şeyler kimden kaldı?
23. Cevap..
Bu sorduğunuz Kabil’in oğullarından kaldı..Çok zaman önce Kabil’in çocukları arasında Yûan denen biri vardı.Şeytan onun arkadaşı oldu.Onu bu gibi eğlencelere alıştırdı, şevklendirdi,bu gibi çalgıları ona hep iblis öğretti..Öyle ki yaş üzümü sıkıp şıra edip,birkaç gün ekşiyinceye dek onu bıraktı.Sonra onu küplere testilere koydu.Çengiler düzdü,eğlenceler kurdu.buna benzer aletleri ayırdı.O şaraptan bir parça ortaya koydu.Herkes içer,biraz çalgı çalar,birazda kalkar oynardı.Onlara bu şeyler gittikçe hoş geldi.Herkes bu YÛAN çocuğa yüz tuttu,onunla dost olup,çalgı çalmayı,içki içip oynamayı öğrendiler ve onunla yiyip içenlerden oldular…İşte tüm bu işlerin hepsi Yûandan kalmıştır ki ona da bunları iblis öğretmiştir.Gerçekte bunların hepsi şeytanın uydurmasıdır..

24.soru..
Yeryüzünde ilk kimin sakalına ak düştü?
24.cevap…
Yeryüzünde ilk saçı sakalı ağaran kişi hz İbrahim’dir..O,sakalına ak düştüğünü görünce çok şaşırdı,bunun ne demek olduğunu bilmedi.Çünkü bu aklık daha önce kimselerde olmamış idi.” Ya Rab bu nedir ,bunu bana bildir?!” diye Allah’a niyaz etti..Hak Teâlâ:”Ya İbrahim!bu kadir ve şereflilik, ağırbaşlılık, ululuk işareti, izi, nişanıdır.. olgunluğa erişmektir” dedi. O zaman İbrahim (as):”Ya Rabbi ,sen o işaretimi arttır! diye yakarıda bulundu..Böylece ihtiyarlık ve sakal ağarma da İbrahim as.’dan kalmadır dedi peygamberimiz Muhammed as.
Yahudiler de “Doğru söylüyorsun Ya Muhammed ,tevratta da bu böyledir”dediler..

25.soru..
Bütün dünya gün doğusundan günün dolandığı yere varıncaya kadar kimin hükmünde ,egemenliğinde oldu?Ve o kişinin adı nedir?
25.cevap..Ahir zamanda bir kişi gelecek ki gövdesi çok büyük olacak,başı bulutları açacaktır. En derin denizler onun topuğundan yukarı çıkamayacaktır. Yahudi dininden olacaktır.Dünya halkını Yahudi dinine çağıracaktır.Onun adı sanâtır oğlu Abdullah olacaktır.Lakabıda Deccal’dır..Bu şimdiki yahudiler onunla göğüs kabartmaktadırlar.Ona dayanır,ululanırlar,ama bunlar onun zamanına yetişmiyeceklerdir.O deccalın çıkması kıyamet işaretlerindendir. şimdiki bu yahudiler onu görmeyeceklerdir! Bu sözü bitirmişti ki Cebrail as :”Ya Muhammed !Allahü Teâlâ’dan dile ki Seni ve ümmetini onun şerrinden saklasın”.hz Muhammed de ona şu cevabı verdi:”Biz deccal fitnesinden Hak Teâlâ’ya sığınırız ki ondan daha ulu fitne yoktur” dedi.

Sonra peygamberin ashabı :”Ya Allah’ın rasulü!Bu deccal nice olur ve ne zaman ortaya çıkar diye sordular..Rasul(s.av)de:”Ye’cüc ve Me’cüc İskender’in seddini bozdukları zaman çıkarlar..Dünyayı fesada verirler.Deccal’de bundan sonra eğlenceye çıkar.Dünya içindeki cadılar,dinsizler,imansızlar(mülhidler)ve Allahü Teala’dan korkusu olmayanlar bütün o deccalın yanına gelirler,birlikte yürür,deccala asker olurlar.Deccal’ın bir eşeği vardır.Oda aynı deccalın iriliğindedir .sağ yönünde 40 fersenk yer bağdır, bahçedir, çayır, çimenliktir.. Yanında yürüyen has adamları ,onun”bunlar benim cennetimdir”dediği o yerde bulunurlar..

Sol yanında 40 fersenk yer dereler,karanlıklar ve çıpıl,murdar şeyler vardır.O bunlara”bunlar benim cehennemimdir!”der.Kendisine baş eğmeyen kişiyi tutup oraya bırakırlar.Yanında birlikte giden eşeğinin iriliği şöyledir..Kulağının gölgesinde 1000 kişi yürür.Hangi kişi Deccal’ın yüzüne baksa baştan aşağı yılanlar,akrepler,ejderhalar görür gibi olurlar.O ejderhalar onlara bakan kişiye saldırır gibi görürler.Çok kişiler onun elinde hor ve zelil olur.Hiç kimse onunla cenge çıkamaz..Halkın Yahudi dinine girmesini isterler.Kimse ellerinden kurtulamaz.Fakat mescidde- mihraplarda olanlar, peygambere (s.av) salavat getirmekle uğraşanlara, zikir ve tesbihte bulunanlara karşı deccal zafer bulamaz.Bu yolda bütün milletler onun elinde zebun olur..Bütün bunlarla onun egemenliği ancak 40 gün sürer.Bu 40 gün içinde doğuyu da batıyıda kendisine boyun eğdirir..Ama bu 40 günden fazla onun sultanlığı olmaz.

En sonunda Müslümanlar Allah’a yalvarır yakarırlar ,deccal’ın elinden ağlaşırlar. Batı (mağrip) tarafından Mehdi çıkar..Mehdi’in adı Muhammed bin Abdullah’tır..Nitekim benim adımdır. Deccalın elinden aciz ve sıkıntıda kalan,gözsüz hale gelen  Müslümanlar Mehdi’nin yanında toplanırlar..Sonra Allah’ın emri ile İsa(as) gökten iner.Mehdi gökten İsa(as)ın indiğini işitir, askerleriyle onu karşılamaya Beyt’il Mukaddes’e gider, burada buluşurlar..Mehdi Beyt’il Mukaddeste İsa(as)’a deccalın işini ve Müslümanların ahvalini anlatır. Sonra hz İsa kendi parmağında bulunan yüzüğü Mehdi’nin parmağına geçirir..Mehdi’yi ordusuyla Deccala yollar:”Var, onu benim katıma getir” der..Mehdi gelir .Deccalı İsa as’ın yanına çağırır.hz İsa ‘nın yüzüğünü gösterir:”Beni sana hz. İsa gönderdi”der. Deccal hz İsa’nın adını işitince ve yüzüğü görünce zebun olur.Gücü çöker .Gönüllü gönülsüz hz İsa’nın yanına gider.hz İsa’nın korkusundan o heybetli ululuğu çöker, ince bir kıla döner.Sonra hz İsa onu kendi katına götürmeyerek Mehdi’ye emreder ve Deccalı Mehdi’ye öldürtür..Yeryüzü onun şerrinden kurtulur..İsa as, Mehdi’yi yerine halife diker. Halkı yine dine çağırır.Yeryüzünde hiç kafir kalmaz.
Nitekim peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur:“Ahir zamanda Mehdi çıkacaktır.dünyayı adaletle dolduracaktır .Nitekim zulümle dolmuştu. Bundan sonra yer onarılmış, Ruşen olacaktır. Yerin altında ne kadar mal ve hazine varsa aşikare olacaktır. Nice vakit  Müslümanlar bollukta olacaklardır. Ondan sonra kıyametin kopması gözeteceklerdir”..

26.soru..
Harut  Marut kimlerdir? Ne günah işlemişlerdir ki,Hak Teala onlara dünyada azap kıldı.Şimdi onlar nerde bulnuyorlar?Ademoğulları onlardan ne gibi şeyler öğreniyorlar?

26.cevap..
İdris as zamanında Melekler Ademoğullarının çirkin işlerini görüp:”Ey Rabbimiz bunlar gibi mahluku halife seçtin.oysa onlara sana isyan ederler “dediler.Hak Teala:”Eğer ben sizi yere indirsem ve sizede ne iş versem onların ettiğiniz sizde yaparsınız”dedi..Onlarda: ”Ya Rab,bize isyan etmek lazım değildir!”dediler.Hak Teala’da:”şimdi içinizden iki melek seçin ki onlara yer’e indireyim”dedi..Bu Harut ile Marut onların içinde en faziletli,en üstüntü ki ikisi seçildi..Hak Teala onlara nefis verdi!..Yeyip içecekler,şehvet bile duyacaklardı..Halkın içinde adaletle hüküm süreceklerdi..Öylede yaptılar.. Gündüzleri yerde,geceleri gökte ibadet ettiler..Oysa onlar Allah’a eş koşmaktan, adam öldürmek, zina etmek,şarap içmekten yasaklanmışlardı.

bir gün Zühre adında bir kadın kocası ile kavga edince bunlara geldi.onlarda Zühre’yi görünce nefsileri kabararak bu hatuna yumuşaklık gösterdiler..Onun nefsinden murad almak istediler. O kadın onlara:”kocama haksız yere hüküm verin”dedi. Harut ile Marut haksız yere hükümde bulundular.. Kadın sonra: ”Benimle şarap için”dedi..Ve ikiside kadınla şarap içtiler. Sonra o kadın :”Kocamı da öldürün!” dedi ve onlar öldürdüler..Kadın:”benimle puta tapın!” dedi ve melekler onunla birlikte puta secde ettiler.Onlar bu halde iken Hak Teala ,meleklerin utançlarını ve bunları da gördü..Melekler onların bu yaptıklarını gördükleri zaman yer halkına istiğfar etmeye başladılar.. Vakta ki gece oldu;onlar göğe çıkmak istediler, fakat kanatları kalkmadı. Neye uğradıklarını bilip anladılar..İdris as ‘ma varıp ondan şefaat dilediler. İdris as.’da Hak Teâlâya yalvardı..Onlar dünya azabı ile ahiret azabı arasında serbest oldular.. Onlarda dünya azabını seçtiler.Babil şehrinde bir kuyuya saçlarından asıldılar. Gözleri kükremiş,kararmış durmaktadırlar. Kıyamete kadar da demirden çomaklarla, topuzlarla dövülüp dururlar.Kimi kişiler onlara gider onlardan sihir ve büyü öğrenir..Bir kimse onlardan sihir öğrenmek dilese ona öğüt verip:Biz Allah tarafından halka fitneyiz..Kim ki bizden sihir öğrenir ve iş görürse kafir olur “derler. O kişi: ”mutlaka öğrenmek isterim ”der. Onlar:”var , şimdi ,şu gölün üzerine işe “derler. O kişi, oraya işeyince, ondan bir ışık çıkar, göğe gider.ve o ışığın yerine kara dumana benzer bir şey karnına girer. Bundan sonra o büyüyü öğretirler (Allah’a sığınırız)..

27.soru.
Adem(as)’dan önce dünya kimin hükmü,egemenliği altındaydı?
27.cevap..Hak Teala Adem’den önce yeryüzünü meleklere ve cinnilere vermişti..Onun aslı şudur ki,Hak Teâlâ şu cihanı yaratıp ,yeri göğü düzenleyince, kendi nurundan bir bölük melek yarattı..Ve İblis’i onların üstüne hükümdar kıldı.Nice zaman İblis o meleklerle itaat ve ibadet eyledi..O zamanda şeytanın adına HARİS derlerdi..O kadar ibadette bulundu ki Hak Tealanın buyruğu geldi. Göğe çıkıp yükseldi.Her bir gök katında 300’er yıl ibadet edip Allahü Tealaya yakınlarından oldu..Hem de o rütbeye yükseldi ki, bir gün İsrafil as ,Cebrail as ‘a: ”ey Cebrail ,eğer sen bir günah işleyecek olsan neylersin” dedi..Cebrail as ’da :”Haris’i şefaatçı kılarım.Hak Tealadan bağışlanma diletirdim” dedi..Bundan sonra Hak Teala yeryüzünde bir taifede ateşten yarattı ki adına CAN dedi..
“Allah,CANN kavmini dumansız bir ateşten,alevden yarattı” (Rahman suresi, 15.ayet)

Zira Mâric ateşe yalına derler…Allah’ın yarattığı İblis’ide onlara baş kıldı.İblis’in adı Süryani dilinde AZAZİL idi.Arap dilinde HARİS idi..Allah Teala bu CANN adındaki melaikeyi yalnız yerde arz’da oturttu, taa ki,ALLAH TEÂLÂYA İBADET ETSİNLER..ve onlar İblisin rehberliğinde ibadet ettiler.. İblis’in makamı 1.gökyüzündeydi ve nurundan yaratılmış meleklerle birlikte bulunurdu.. Bundan sonra Allah İblisi cennette 300 yıl hazine başı, bekçi yaptı..Ama Cann taifesi Allah’a asi oldular..Kan dökmeye ve fesada başladılar..Allah teala birinci gök kat meleklerine emir buyurdu ve onlar iblisin başkanlığında yeryüzüne inip cann taifesinin kimini kırıp yerlerinden kovdular,kimisini sürüp adalara ,denizlere bıraktılar.. ve Hak Teala iblisi yeryüzünde  meleklere ve cinlere hükümdar yaptı..İblis kimi yerde ,kimi gökte böyle 1000 yıl ibadet etti.Bundan sonra iblisin gönlüne kibir ve kendini büyük görme duyguları geldi..”Ben  gibi kim var ki yeryüzünden Cann taifesini sürüp,ellerinden bakımlı ve imar edilip onarılmış Yer’i alıp hükümdar oldumdedi..Sırları bilen Hak Teala iblisin bu fikirlerinide biliyordu ama halk iblisin bu duygusunu bilmiyordu..ve Allah Teala bunu bildirmek istedi.halkın çok ibadetten gurura düşmemelerini istedi..Haber de gelmiştir ki İblis’in yerde ve gökte kıldığı ibadete melekler daima hayret eder söylerlerdi..Hak Teala  iblisin bu çook ibadet sırrını meleklere göstermek istedi ki, yaptıkları ibadetten kendilerine de kibirlenme gelmesin..

28.soru..
Allahü Teâlâ Âdem(a.s)’ı ne için yarattı ve nasıl,ne yolda yarattı?
28.cevap..
Hak Teala iblis’e vahiy kıldı..İblis’e uyan meleklerede :”Ben sizden gayri bir halk yaratırım ve yer ülkesini de sizden alıp ona ve onun çocuklarına veririm ve onu halife kılarım!”diye buyurdu..
“Rabbin bir zaman meleklere “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti”..(Bakara suresi,30.ayet)

Vaktaki melekler bunu işittiler, yer ülkesinin ellerinden çıkacağını anladılar ve şöyle dediler:” Ya Rab! Yer’de fesat çıkaracak ,kanlar dökecek birisini mi yaratacaksın? Oysa biz  tesbih ve takdis ile sana ibadet ederiz”.(Bakara suresi,30.ayet)
O zaman Allah Teala şöyle buyurdu
Ben o şeyleri bilirim ki siz bilmezsiniz” dedi(Bakara suresi ,30.ayet)
Sonra Ademoğulları belki fesat ederler,kan dökerler.Ama onların içinden benim elçilerim, nebilerim, velilerim ve salih kullarım gelse gerektir. Onlar din bilginleri, hikmet sahipleri, zühd ehli ve salih kullar olacaktır.
Ve İblis Hak Tealanın mutlaka bir halkı yaratacağını anlayınca öyle sandı ki onlarda melekler gibi nurani feriştehler olacaklar ve yine kendisinin emrinde bulunacaklardı.Gönlünden  şöyle bir düşünce geçti: ”Eğer Hak Teala bu halkı yaratıp yer ülkesini onlara verirse ben askerimi toplar, onlarla savaş yaparım. Cann’ lıları sürdüğüm gibi onları da sürerim..
ve Hak Teala bu yaratma fikrini belirtmeyi diledi:
Rabbin meleklere şöyle demişti: ”Ben balçıktan insanı(beşeri) yaratacağım”..(Sad suresi,76.ayet)

ve şöyle bildirdi:”O’nu bu Yer’de padişah yaparım”..O zaman İblis:”o halk ki balçıktan yaratılırsa bu Yer’i benim elimden alamaz. Çünkü ben ateşten yaratıldım.O ise balçıktandır. Ateş ,balçıktan üstündür!(çünkü ateşin rütbesi bütün unsurlardan yücedir..ve toprağın mertebesi ise bütün herşeyden daha aşağıdır. Neyin rütbesi daha yüksek olursa o faziletlidir.. Bu İblis’in fikridir)..Fakat netice öyle olmamıştır.İblis’in iddasının aksine ,topraktan yaratılan Adem as yeryüzüne inerek yeryüzünün hükümranlığını ateşten yaratılan İblis’in elinden alarak üstünlüğünü ispatlamıştır.

Resûl-i Ekrem bu cevabı verince , o Yahudi bilginleri :”Gerçek söyledin Ya Muhammed ne buyurdunsa” dediler..Bu Tevratta da böyledir ki Sen söylemiş oldun.Sen Hak peygambersin.Seni inkar eden kafir kişilerdir!” dediler .Beş bilginde parmak kaldırıp Müslüman oldular. Ebu Cehil bu hali görünce kudurmuş köpeğe döndü:”Sizin Muhammed ile ittifakınız varmış! Muhammed sizi azdırdı! Diyerek yürüdü, gitti.. O’na uyanlar da kendisiyle beraber gittiler .Ama çok kişide iman getirdiler…(Tarih-i Taberi/F.Gürtunca çevirisinden alıntılanmıştır)..
nur cihan
3.1.2014
nuralem7@hotmail.com