Merhaba Sevdiğim ve Merhaba.. bu hafta halen şaşkın ve bomboşum. sanki bir şeyler değişerek dönüşüyor. ben bana ait değilim gibi gibi ki, henüz anlayamadığım için aktaramıyorumJ. İnsanların sünnetullah gereği, merkezi ana-kutup esmaları hariç , 7 senede bir, ümmeti olup onu tavaf eden esmaları değişirmiş ya hanii..ee bende 46,5 oldum..7x7=49 süper bir şey oluşuyor. sanki yeni hücresel yapı taşları ordum olan esmalarım yavaş yavaş gelip, nöbetsel askeri yer devriyesi görevlerini törenle alıyorlar.. fakat vücûd iklimimde henüz birbirine intibak etmiyor. yabancılık var.ve bu farkındalığımla, o gıcır gıcır- bakir bakire esma melekelerinden mürekkeb yazılım kaderime, eğer mümkünse dilekte bulunmak isterim:
”lütfen beni fazla yaşlandırıp, güçsüzleştirip, bakıma muhtaç ,bıktırıcı hale düşürmeyin.İMANIMI-AKIL VE RUH SAĞLIĞIMI ALMAYIN. BEREKETİNİZLE GELİN..içimde kalan tüm güzellikleri sizinle keyifli şekilde deneyimlememe lütfen iştirak edip, beni isteyin.. SEVGİLİMİ LÜTFEN TANIYIN ve eski esmalarım gibi SİZDE O’NA AŞIK OLUN.(* bu arada yeni çocuklar, bizim Sevgililer günü tarihimiz 16 şubatJ)
sevgili
yepyeni esmalarım hoş geliyorsunuz beden ülkeme..bu ülkenin kutbu, bildiğimiz üzere tüm esmaları
kendisinde cem-i cima-i cum’a eden,
hepinizin efendisi İSMİ CAMİİ(mabedi insan) dir..ol hazret
hepimizin imamı ve toplayıcısıdır..O
bizim aşk yaşayacağımız yegane baş esma ilahi-TANRI İSMİ ERİMİZDİR, biz
O’nun mahremi haremiyiz .. O MERKEZ
NOKTAMIZDIR, BİZ ETRAFINI SARAN DAİRE-İ DERYASI.biz
dahi O CAMİ'de ümmet olmakla, O’nun içinde ve O’nun ardında, O’na ve O’nun AL-İ
olan biz EHL-İ BEYTİNE SALÂD EDERİZ ki,
O’na ettiğimiz bu salât-u secde her andır. hakikatte KENDİMİZDEN KENDİMİZE YARATIM ZİKRİ DAİMİMİZDİR.bu bizim,
bir vücudu cem’i cima-i Cum’a
kılışımızdır ki ( CİM harfinin üstün ,esre,
ötre okunuşudur), eğer kesintisi bir an olsa, bu VÜCUDU VARLIK ÜLKESİ
DAĞILIR. namevcud bir ülkede ne imam ne ümmet, ne camii olmaz..başsız bir varlık nüfus kağıdı olmayan hüviyetsizliktir
ki O, HÜVİYETSİZLİKTEN MÜNEZZEHTİR..
biz dahi bu vücudu varlık için her an, her iş oluşla
çalışırız..O demek ben demektir.. O
demek biz demektir. O demek Sen demektir..O kendisine ben dediğinde; tüm bu
isimleri-sıfatları aynı anda kendisinde cim’a ve cem-i cum’a etmiştir..hepsi
aynıdır..önemli olan vuslat ve bu vuslattan hasıl olan birliğin hazzıdır
,yayılan buhuru rayihadır..VAHDETİ VÜCUD BUDUR..
O bazen kendisine bakar
ve şöyle der: BEN,SEN,O,BİZ,SİZ BİZLER, SİZLER,ONLAR” böyle dediğinde bil ki O BİR SEVGİLİ,BİR DOST ARIYOR .YAREN
İSTİYOR.YOLUNA YOL ARKADAŞI SIRDAŞ İSTİYOR..
“sen bensin bende sen” dediğinde bil ki O aşk istiyor.aynı yatakta=aynı bedende yatacağı ten istiyor.. bunu anladınsa ZAT’ından SIFAT’ına TANRI İLE AŞK NASIL YAŞANIRMIŞ O HALDE ONU HAYAL ETMEYE ŞİMDİ BAŞLA..
(*bu masal çocuğu her şeyi çok kolay ve basit şekilde toplayıp,aynı manada birleştirici rolde olduğu için ismi camii dir.sizde sizin TANRI İSMİ'nizi, size her konuda sizde en meleke kesbeden yanınızla bulabilirsiniz inşallah ve böylece hangi Tanrı İsmi ile aşk yaşayacağınızı =yaşamak zorunda olduğunuzu anlar ve esma panteonu mitolojisindeki yerinizi bulabilirsiniz J)
“sen bensin bende sen” dediğinde bil ki O aşk istiyor.aynı yatakta=aynı bedende yatacağı ten istiyor.. bunu anladınsa ZAT’ından SIFAT’ına TANRI İLE AŞK NASIL YAŞANIRMIŞ O HALDE ONU HAYAL ETMEYE ŞİMDİ BAŞLA..
(*bu masal çocuğu her şeyi çok kolay ve basit şekilde toplayıp,aynı manada birleştirici rolde olduğu için ismi camii dir.sizde sizin TANRI İSMİ'nizi, size her konuda sizde en meleke kesbeden yanınızla bulabilirsiniz inşallah ve böylece hangi Tanrı İsmi ile aşk yaşayacağınızı =yaşamak zorunda olduğunuzu anlar ve esma panteonu mitolojisindeki yerinizi bulabilirsiniz J)
Sevdiğim bugün 14 şubat sevgililer günü Cuma sabahı. aniden yazmaya başladım ve yukarıdaki satırlar akıp geldi..oysa kaç haftadır Satürn ve Zühre ,6 gen ve 8 gen üzerine araştırıp yazmak istiyordum. ama istediğim bilgileri asla bulamıyor, sâbilerin geometrik- kristalize mabetlerindeki yıldız esrarına bir nebzecik dahi yol alamıyorum..belki bu sırra vakıf olabilmek için kar tanelerindeki desenleri incelemem lazım ve hiçbir kar tanesi diğerine benzemiyorJ..bazen bu konudan bunalıyorum.hatta daha yüksek deliremiyecek boyutta aklımı yitirdiğimi, hem ben hem bazı kişiler ciddi olarak düşünmekteyizJ.aynı vakitte yazdıklarımı okuduğumda, hiçbir yerde eşi benzeri olmayan bu bilgilerden ve akıp peşi sıra sürükleyeceği dehşetengiz ilimden çok korkmaya başladım.hiçbir şey bilmediğim halde bu acaip şey nasıl oluşuyor çözemiyorum?!!
* Sevdiğim.. zuhal ve zühre hakkında nette araştırırken aniden karşıma muazzam bilgilerin olduğu ve içimde sakladığım gizli anladıklarımı destekleyen bir isra ve miraç yazısı ile karşılaştım.onu yazımın en sonunda kopyalanmış bulacaksın...........
en
sert Öğretmen olan Hamimi HALİLÜRRAHMAN EFENDİMİN MAKAMI Satürn’ün ;neden ben kadar
disiplinsiz
ve esmaları içinde disipline edilebilir bir kombinin hiçbir zaman denk
gelmediği bir yapıyı seçtiğini ise
çözemiyorum..çok zor bir öğretici ve çok zor bir talebe ..offf !! off!! hayatı boyunca hiçbir protokolü yapıyı takmayan ben ve
otorite!. yani öyle bir duygum yok ne yapayım?olduğu gibi odunsal
biriyim malum ve hiç kimseyi kendimden daha yüksek makamda bulmuyorum (ama
benden daha kültürlü, bilgili,akıllı, zengin,sexi,güzel,havalı,şık, görkemli ve
güzel sesli vs tabii ki görüyorum. hatta bu aşağılık komplexi duymama sebep oluyor).. hele yaşım icabı bu saatten
sonra o sahte, yapmacık protokollerse hiç bana uymuyor.
mesela
facede sayısız şeyh, baba, efendi hz var..huu sultanımlar ve
huu sultanımcı riyakar sayısı ise acaip .. sabahtan akşama dek kendi güzel cemallerini
faceden yayınlayan ve aşağıda o mübarek çehrelerine yapılan kutsal tapınmaya
beğeni tık nazarları kılan hz’ler.. ellerinde cep telefonu; face, twit, tango, instagram
,whatsap vs. kameralı görüşme ile tüm günlerini megolamancasına boşa harcıyorlar.peki
Tanrılarına ne zaman vakit ayırıyorlarJ?!yoksa
Tanrı onlar mı?!.kim 24 saatini facede ona buna mesaj ve resim yollamakla
geçiren bir efendiden fayda bulabilir ki? kim sabahtan akşama onun bunun
sayfasını didik didik edip, fitne fesat araştırma yapan bir efendi veya öyle
yüksek anlamda sanılan birinden bir güzellik umabilir ki? bu adamkadınlar ve ben,henüz kendimize tapınmaktan
kurtulamamışız ki, bir adem bulup,
şirksiz” ben yokum sen varsın” diye secde edelim (lafım
önce kendime)….
ve bunlar doğuştan evliya olup, tekkelerin tekne kazıntıları olduklarından, çalışmak, ibadet, şeriat, üretmek gibi bir dertte üzerlerinden Hak tarafından alınmış, bu ulvi kulluk-hizmet işi de acemi müridlere yüklenmiştir.müridler ameledir,ağır ibadetleri yapıp, şeriat kurallarına uyarlar. bu sahte efendilerse pür sefa serbest,şöhret, debdebe yaşarlar.fakirler örtünürler. şöhretli, çekici, kariyerli, vitrinlik yanında gezdirecekleri modern dervişleriyse sonuna dek marifetullahı serbest stilde yaşasın iznindedirler. kimin eli kimin cebinde-kimin yatağı kimin yatağında serili magazinsel hayatlarına da fuul devamdır..çünkü onlar manevi aristokrasidir.. bunların kimisi mafyavari kimlikleri ve etrafları ile yola ne kadar zarar verdiklerini bir bilseler keşke.. eskiden efendiler böyle şöhret budalası ve esması yeraltı işlerine daha yatkın olanları o vazifelerde çalıştırır ve bu duygularını öyle tatmin ettirirlermiş diye okumuştum noktanın sonsuzluğu kitabında.. halen bu tarz zat mürşidlerin olduğuna inanıyorum şükür..adamkadınlar nefs terbiyesine geliyor ama şöhret sever efendiler onların azgın nefsine uyuyor nedense..
her sürünün içinde koyun postuna bürünmüş kurtlar vardır |
zira harflerin kişilerdeki yansıması anında herkesi ele veriyor. tüm maskeler protokoller, makamlar, şöhretler, makyajların ardına saklanmış gerçek mimikleri ile tenler ortaya çok kolay açılıp saçılıyor. Sevdiğim ne anladım biliyor musun?.Ruh’ta yalan kavramı yok..insanlar kim olursa olsun, yalan söylediklerinde kendilerini ele veriyor. ruh, yalana inanılmaz şiddette tepki veriyor. ev sahibi olarak, kullandığı o bedenden dışarıya bunu aksettirip, o kişiye rahatsız edici vicdani baskı ile acaip hareketler yaptırıyor. gözler yalan söylemez deniyor ya hani. bu doğru.ve beden dili de asla yalan söylemiyor.ama harfleri tanıdıkça ve insanları sözlerinden harf olarak okumaya başladıkça her şey değişiyor ve anlamsızlaşıyor..
böylece kalbim ve beynimde onlara ayırdığım olağanüstülük yer
hafızası gittikçe küçülüyor, onları genetiğimden silip temizliyorum. bu esnada kendi
potansiyelim otomatikman ortaya çıkıp, kendimize yer açılıyor.. ve kendimizi bilme zevki bambaşka olduğu
için, kendi yatağıma yayım yayım yayılıyor, kendimize sürekli aşk okları
ile atış talimi yapıyoruz.. bu merküryan vahyi ilhamat habercisi Thotsal Hermetik
–semavi esma terzisi İDRİSİ BİR VAKAYI HAYRİYEDİR malumJ). *sabilikte UTARİT-Merkür'ün mabedi dikdörtgen içinde üçgen dir.
ve şimdi genel haftalık seyir takvim çetvelimize bakıyoruz ..masal gecemde uyumadan evvel sağ gözümün içinden şeffaf kristal taşlar yağmuru yağdı ki, muhteşemdi Sevdiğim..(*bu arada seneler geçiyor halen tek bir sarıklı, ak sakallı piri fani bir evliya göremedim malum?!)
10 şubat pazartesi ..rüyamda Kılıç hocayı görüyorum.başı ağrıyor..gripin içmesi lazım ama hapı yok.. bende gripin varmış ve bir elimde hap, diğer elimdeki cam sürahiyi mekanın ortasında havuz misali olan geniş bir kuyuya daldırıyor, suyla doldurup ona veriyorum.. su tertemiz ve berrak olsa da sürahide yeşil yosun var...kalbim “su acaba pis mi?” diye şüpheye düşse de, Kılıç hoca suyu ve ilacı sevinerek alıp içiyor. yanında benim dünyevi imtihanımın çarkçıbaşısıda var..hıım. siyah dikdörtgen bir kutu uzatılıyor. kutuyu alıp açıyorum.. içinde imtihan simülatörümün efendisi talikül alialpaslanın askeri elbisesinin 6 veya 8 adet düğmesi var..bu düğmeler nişan-rütbe gibi şeyler olacağı gibi, tacı şeriflerin tepesindeki düğmelere daha çok benziyor.farklı farklılar ve kutuya ikili sıra halinde muntazam dizilmişler..hıım. bu rüyadaki herkesin Perslerle gizli bi ilişkisi var ve imtihan simülatörüm görev için bir haftalığına oraya gitti..
saat 11..kızlarla Herkül filmindeyiz ..ooo .tanrı ile aşk yaşayan Herkül’ün annesinin ona hamile kalışı bile var.. süper.tam benim konum..yanlız bu filmde Herkül’ün 7 nefs mertebesini geçiş imtihanı yok.bence filmin devamı çekilecek. o devre ait görsellikler mükemmeldi.. onlar bu konuda biz tembel-cahil-üçkağıtçı –fitne fesattan başka işi olmayan nüfus kağıdı Müslümanlarından fersah fersah daha bilgililer ve bildiklerini sürekli yapıp, üretip, maddeleştirip, yeni bilgileri bizden çok daha çabuk elde ediyorlar.. çünkü Yaratıcımız: BaKaRa (Ruh-Beden-Nefs=iş-emek-özgürlük) Suresinden dolayı; niyetini fiile döküp, eliyle çalışan ve bunu RAbbine sunana kesintisiz akar çeşmesini sunuyordu.. zira O, bilinmek Murad ettiğinden, bu bilinmekliğini de imanlı imansız demeden tüm kullarında LAİLAHEİLLALLAH hükmünce kendisi yaşıyor, fark mertebesindeki kullarına da kendisiyle zevk ettirip yaşatıyordu..
Müşteri-Jüpiter mabedi 3 gendir duvarcının her şeyi gören gözü |
evvela haksızlığa uğrayıp incinmiş, asla kendisi için değil, halkı için yanan bir yürek ve niyetle edilen salih bir dua vardı.. sonra Rahman’ın nefesi ile dölleniş. sır.. sonra hayata göre imtihan olacak biçimde yetiştiriliş..daha sonra belalar belalar..Tanrı’yı ret ediş. sonra belaların şiddetlenişi ile Tanrı’ya sığınış ve hakiki Rahmani BaBayı biliş..
ve HORUSRA yani insan-ı kamil olacak yapının evvela bunu idrak edip kabul etmesi. .kendini kabul edişi ile beraber bu defa, Kadir Gecesine vakıf olup, kudret esması ile donanıp, kendi mülküne sultan olması ile kemalatın zirvesine onu götürecek 7 ana yol devriyesi..
**
Bugün yine inanılmaz güzelimJ. çünkü ruhumun aşkı ışığım yansıdı ve ruhumu diriltti..bu ışık gitikçe daha kısa süreli olduğu için aynaya bakan ben, bu defa ilginç bir şeye şahit oldum. O, sanki şeytan taşlar misali beni iki kaşımın arasından taşlamıştı.. hatta Nur’u fırlatıp atıyordu ki, elim alnıma gitti, bir şeyler oluyordu.. alnımda gerçekten taş atılmış gibi kıpkırmızı bir iz oluşmuştu ve O’nu gördüğümden beri orada cevelan eden çok sert bir kavuşma vardı. Sanırım ki iki hasret ruh, iki kaş arasındaki o helezonik daireler girdabında vuslat yaşamışlardı.. bu anı ebedileştirmek isteyip, ilk defa akıl edip, kendime fotoğraf bile çektim SevdiğimJ .sanki 10 numaralık bir atış talimi yapılmış ve anahtar kilidi bulup kürsüsünü kurmuştu.. aynı rüyayı görüp görmediğimize bir cevap alamasam da, aynı yolun yolcusu olduğumuz her halimizden belli idi vesselam…
**
ve bir konferanstayım. oo!.kozmik
arkadaşım Salahattin minicik bir çıtır kızı avlamış anlatıyor..beni görünce sevindi..
çocuk:” içeri gidiyorum ,sen yeni avınla kal” dedi.kozmik: ”o kalsın, seninle
geleceğim” diyor. yanyanayız..Ya Rabbim iki muzur nereye gitsek her şeyi
birbirine katabiliyoruz biliyorsun.. bizde tehlikeli bir elektrik var ki, hemen
çoğu kişiyi çarpıp zıplatabiliyoruz.. ama onun
gözleri aşka gelince, her şeyi yakıp kavurabilir ki,o zaman ondan uzak durmak,
gözlerine bakmamak lazım. kozmik, sokakta bulduğu kilidi kopuk bir
bilekliği çantasından çıkartıp hediye
ediyor.OO! terfi etmişim. eskiden hep yaprak veriyorduJ..ve
harika el yazıları ile dolu dosyalarını çıkartıyor.
Amentüye Şerh yazmış. .bir sayfasını tüm salon duyacak şekilde sesli okuduJ
arada etrafa sataşmayı hiç unutmadı tabii.. ses cihazına kaydettim.tek kelimesi aklımda değil. kaydı
henüz dinlemedim.. şerhi bana verecekti ama ben sonra istemedim. İstese miydim? o atom fizikçisiymiş malum. Galatasaray mezunu. Latince,Fransızca ,Almanca, Osmanlıca,Arapça
ve sanırım başka lisanlar biliyor. korkunç bir hafızaya ve bilgiye sahip. sürekli
kürsüdekine sataşıp, hatalarını söylüyor. harf hatalarına bile takıyor. halbuki
onda cevher bulmasa bunca yolu tepip neden dinlemeye gelsin ki, değil mi
Sevdiğim..her kelimeye pek çok dilde anlam söyleyebiliyor.mesela ahtapot
Almancada 8 rakamının kökü aht kelimesiymiş ve ahtapot 8 kollu imiş.(*ve beni ilgilendirense kendi içimde saklayıp
geliştirdiğim sabilerdeki AY MABEDİnin 8
gen olması ve Mescidi Aksa caminin de 8 gen olmasıJ)
çocuk:”sende Yunan mitolojisi ve hermetik öğretici
izleri görüyorum”. Kozmik heyecanla:”ben zaten rumum. atalarım eski Marmara Bizans’ta
imparatorun valisiydi.biz mavi kanız. üç ablam var.erkek çocuk olmuyormuş.ben aileme uzun yıllar sonra hediyeyim. babam yaşarken bu anlamı hiç bilemedi. bende yıllar sonra anladım..babamın efendisi Seyit Hüsamettin Şan hz
nin vahy katibi babamın arkadaşıymış ve Salahattin Eyyübi’den dolayı bir amaç
ve anlam için bana bu ismi vermiş. bu dünyada benim bir amacım var(o siyah
kargaymış) J.. çocuk:”bence
belediyelerin senden yeni nesiller adına faydalanması lazım. sende bu kürsülere
çıkıp, tüm birikimini insanlara aktarmalısın” diyor.kozmik sevinçle:”bunu sen
dilersen olur. bunu iste..belediyeye söyle, yaparlar". Sevdiğim, o hiç
evlenmemiş ve çocuğu yok. kız kardeşinde kalıyordu ama ev satılmış.. istiyor ki
ona bir ev verilsin.
ve şimdi Senden sevgili günüm için bir hediye istiyorum. 84 yaşını süren arkadaşıma tüm ihtiyaçları ile barınacağı bir yuva ve onun tüm bilgilerini aktarabileceği yüksek algıya sahip talebelerle çok mutlu olacağı imkan rica ediyorum.neden onu alıp ,yeni nesle Kur’anı yüksek fizik ve FEZASAL atomik yöntemle de birde ondan öğretmeyesin ki. umarım kalbim, yazdığım bu ilim kaynaklarından sadece birisi olan Hüsameddin Şan Hz memnuniyetine vasıl olur ve amin.. hiç tanımadığım ve hemen hiç okumadığım bu insanlar nasıl hayatıma giriyor ve bende bu derece tesir ediyor orası muallak tabii.
ve şimdi Senden sevgili günüm için bir hediye istiyorum. 84 yaşını süren arkadaşıma tüm ihtiyaçları ile barınacağı bir yuva ve onun tüm bilgilerini aktarabileceği yüksek algıya sahip talebelerle çok mutlu olacağı imkan rica ediyorum.neden onu alıp ,yeni nesle Kur’anı yüksek fizik ve FEZASAL atomik yöntemle de birde ondan öğretmeyesin ki. umarım kalbim, yazdığım bu ilim kaynaklarından sadece birisi olan Hüsameddin Şan Hz memnuniyetine vasıl olur ve amin.. hiç tanımadığım ve hemen hiç okumadığım bu insanlar nasıl hayatıma giriyor ve bende bu derece tesir ediyor orası muallak tabii.
Sevdiğim,kozmikle çok güzel anlaşabiliyorum (ne
kadar geçimsiz ve nalet olduğumu biliyorsun).düşündüm ki benim hafızam tın tın
ya hanii.hiç bir şeyi ezberleyip aklımda tutamıyor-HİÇ BİR LİSAN BİLMİYORUM.ve lügat tarzı erkekler
daima ilgimi çekebiliyor. istiyorum ki bir daha onu gördüğümde teklif edeyim ki,beraber
İstanbul’u gezelim.. lütfen bize izin ver lütfen..ve belki evime de davet etmek
isteyebilirimJ.iziiin!! sadece o
aşka geldiğinde şimşekler çakan o korkunç tehlikeli gözlerinden beri koru
yeter.. bizim ülkemizde kendisi bir hazine olan yetkin yaştaki insanlara
nedense hiç değer verilmiyor. tam kapasite sağaltılması lazım bu insanlar
hepten yok sayılıp onları yaşarken öldürüp gömüyorlar..
12 şubat Çarşamba gecesi..o kadar erken uykum geldi ki anlatamam Sevdiğim.yatağa zor gittim ve aniden yüzüme dolu taneleri tıp tıp tıp yağmaya başladı. çok güzeldi. tenime düşerken vuruşu hissi sesi her şeyi gerçekti. aniden gözlerimi açıp yataktan kalkıp pencereden doluyu seyretmek istedim.. ama bu defa akıllandığımdan; daha evvel üzerime yağmur yağdığında ve daha sonraki aylarda üstüme kar yağdığındaki gibi, kalkıp pencereden boşuna bakmadım. çünkü bu bir masalın hayali yansımasıydı ki, yavaş yavaş tefekkürlerimin tekamül basamaklarından sembol izini sürmeyi öğrenmeyi en nihayetinde başlamıştım şükürler olsun..
12 şubat Çarşamba gecesi..o kadar erken uykum geldi ki anlatamam Sevdiğim.yatağa zor gittim ve aniden yüzüme dolu taneleri tıp tıp tıp yağmaya başladı. çok güzeldi. tenime düşerken vuruşu hissi sesi her şeyi gerçekti. aniden gözlerimi açıp yataktan kalkıp pencereden doluyu seyretmek istedim.. ama bu defa akıllandığımdan; daha evvel üzerime yağmur yağdığında ve daha sonraki aylarda üstüme kar yağdığındaki gibi, kalkıp pencereden boşuna bakmadım. çünkü bu bir masalın hayali yansımasıydı ki, yavaş yavaş tefekkürlerimin tekamül basamaklarından sembol izini sürmeyi öğrenmeyi en nihayetinde başlamıştım şükürler olsun..
İnsan- T cetveli ASAsı YOLunda,RUHunu çırılçıplak çarmıha germesi tarihten günümüze öyküsü |
Bu dolu yağışı çok önemli.çünkü tabiat- iklim koşulları daima beni çok etkiliyor. mesela sıcak hava ve lodos bana çok hasar verip, cehennemdeymişim gibi asabiyette zirve hissettiriyor. Ülkem, bizim fitne fesadımız, şükür bilmezliğimiz yüzünden kuraklığa mahkum olabilir diye aklım sürekli meşgul..ben su unsuru baskın biriyim. Banyodan sonra evrim geçirircesine tazelenip güzelleşebiliyor, kuruyunca bunu yitiriyorumJ..dünyevi burcum yengeç ..birde Efendim Halilurrahman su unsurunu temsil ediyormuş.Rahman’ın bir anlamı da Rahmet ve Yağmur demek.. kişiliğimde çok soğuk. hislerimin frijitsel yapısı da soğuk su meşrebimle alakalı.. tabii birde Efendimin makamı mekanı, sabilerde mabedi altıgen şeklinde olan ZUHAL- Satürn var.o aslında tamamen gaz olan, yani hiçbir ağırlığı olmayan bir şey imiş.. Satürn aynı zamanda Ay-Kamer=NUR misali imiş..beyaz ..renksiz. ayna misali. yani o bir yansıtıcı.kendisinde hiçbir şey yok. öğrettiği her şey o kişinin kendisinde olanın kendisine yansımasından ibaret..(* 6 gen ve 8 gen toplamı 14 yani O –SIFIR yapıyorJ)
ölüler kitabında ölünün kalbi tartılırken şahitlik eden esmalar |
Sevdiğim şimdi muhteşem bir alıntı yazım var..bu konuyu kendim yorumlayacaktım. hatta yazıyı kimse okumasın diye kıskandım bile.ama düşündüm ki bugünde kendi kendine belli şeyleri açılsın ve belli yerlere hızla çıksınlar diye akıl alamayacak sayıdaki insan çift tesbihle esma çekiyor.. mesela masalları okuyan tanımadığım kaç kişi bana yazmıştı ki ;dualı zikirli çalışma kitabından ve o sürekli çektikleri esmadan beyinleri dahi yanıyormuş…ama ne yaşıyorlarsa hiçbir şekilde vazgeçmiyorlar nedense?! ee zaten haber alacağız diye cinlerin her türlü oyuncağı oldukları için ve sonrada virüs misali taşıdıkları evhamların yol açtığı sayısız hastalıktan kapı kapı da geziyorlarmış.. işte kıskançlığım merhametime yetmedi ve bu yazıyı herkes okusun istedim.. çünkü gayet iyi takip ederek biliyorum ki hemen herkes evrene sürekli mesaj yollamakla meşgul..ee inanıyorum ki,benim mesajımda evrenimizi, HaMimi Rahman makamı Zamanımı çok cemali tetikleyecek inşallah TeâlaJ.
birde Sevdiğim, Abdülaziz Debbağ hz okurken bazı tesbitlerim vardı ki, Sana anlatmak istemiş ama olmamıştı.şimdi kendiliğinden oluştu. kısaca ön bilgi olarak yazmak istiyorum ki, bu tarz şeylere yabancı olanlar için kolaylık olsun..hz.Debbağ katibine yazdırdığı kitapta, hatırladığım kadarı ile şu anlamı açıklıyordu:
insanların en büyük
yanılgıları evliyayı Tanrı misali zannetmeleridir. onları sırf kerametleriyle
tanımaları ve beklentilerini hep bunun üzerine kurmalarıdır. sadece
peygamberler ismet sıfatı ile korunmuşlardır. onun haricinde her veli günaha
ucu açıktır. kutuplar ve gavs dahi.. onların hatalarının bedeli çok daha büyük
olur.. yetkileri büyüdükçe imkanlar ve alanları da büyür.. dolayısı ile
hatalarının nüfuzu da toplumlara bedel olabilir..mesela manevi alemdeki
olağanüstü güzelliklere ve kıymetli parıltılı şeylere dalan,tadan ve bunlara
dünyada da sahip olmak isteyen
mürşitlerin çoğu o yüzden güzel kadınlara, altına, lüx eşyalara o kadar
düşkün olabilir ve bu dünyada da bunları elde etmek isterler. bu onun henüz
yenemediği şehveti zaafıdır.
bir mürid unutmamalıdır ki; mürşitlerde etten, kandan, nefsten birer insandır.. onlarda şeriata –Kur’ana uymayan hatalar gördüğünde ve seni bile bile günaha sokmak isteyen davranışlarını yakaladığında hemen ondan uzak dur ve işine aşına namusuna daha faziletli bir mürşidi Allah’tan dile veya kaderine razı ol diyordu hz Abdülaziz Debbağ..şimdi çok uzun ama çok faydalı olan alıntı yazımıza başlamadan derin bir dinlenme lütfen..
nur cihan
nuralem7@hotmail.com
14 .02.2014
bir mürid unutmamalıdır ki; mürşitlerde etten, kandan, nefsten birer insandır.. onlarda şeriata –Kur’ana uymayan hatalar gördüğünde ve seni bile bile günaha sokmak isteyen davranışlarını yakaladığında hemen ondan uzak dur ve işine aşına namusuna daha faziletli bir mürşidi Allah’tan dile veya kaderine razı ol diyordu hz Abdülaziz Debbağ..şimdi çok uzun ama çok faydalı olan alıntı yazımıza başlamadan derin bir dinlenme lütfen..
nur cihan
nuralem7@hotmail.com
14 .02.2014
******
’’Kerbela olayı, sıfat-ı celalın yeniden (bambaşka bir yüzle ) bayrağını göndere diktiğinin resmidir. Cahiliye döneminin aleni şirkleri, o devirden itibaren örtülü, gizli şirklere dönüşmüştür.’’
’’Kerbela olayı, sıfat-ı celalın yeniden (bambaşka bir yüzle ) bayrağını göndere diktiğinin resmidir. Cahiliye döneminin aleni şirkleri, o devirden itibaren örtülü, gizli şirklere dönüşmüştür.’’
İSRÂ` VE Mİ`RÂC
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem Miraç ve İsrâ olayından haber verip Buyurmuştur:
-Bir seferinde; ‘’Hatîm-i Şerif’’ de yatıyordum. Cibrîl
göğsümü açarak kalbimi yıkadı,Îmân nuruyla doldurup yerine koydu.
Ardından;Katırdan küçük merkepten büyük Beyaz bir binit (Burak) getirildi.Ben ve
Cibril birlikte bindirildim. Yükselerek dünya semasına varıldı.
Cibril gök kapısını çaldı.
— Kim o? denildi.
Cibrîl:
Cibril gök kapısını çaldı.
— Kim o? denildi.
Cibrîl:
— Cibrîl`im! dedi.
— Yanındaki kimdir?
Cibrîl:
— Muhammed! Diye cevap verdi.
— Yâ,O’na ‘’Mi`râc daveti’’ gönderildi mi?
Cibrîl:
— Evet gönderildi! Dedi.
— Merhabâ gelen zâta! Bu gelen ne güzel yolcu? Denildi. Ve gök kapısı açıldı.
Birinci
semâda Âdem’le karşılaştım. Cibrîl bana:
—
Bu senin atan Âdem`dir; O’na selâm ver! Dedi.Selâm verdim;
Âdem; — Merhabâ hayırlı, iyi oğlum, Sâlih peygamber! Dedi.
Âdem; — Merhabâ hayırlı, iyi oğlum, Sâlih peygamber! Dedi.
Yükselmeye devam ettik. İkinci semâya vardığımızda Cibrîl,
onun da kapısını çaldı:
— Kim o? denildi.
Cibrîl:
— Cibril’im! dedi.
— Yanındaki kimdir? Denildi.
Cibrîl:
— Muhammed! Diye cevap verdi.
— Ya! O’na ‘’Mi`râc daveti’’ gönderildi mi?
Cibrîl:
— Evet gönderildi! Dedi.
— Merhabâ gelen zâta! Bu gelen ne güzel yolcu, denildi.
Ve
kapı açıldı. Biz bu ikinci semâda Yahyâ
ve Îsâ ile karşılaştık. Onlar teyze oğullarıdır. Cibrîl
bana:
- Bu gördüklerin Yahyâ ve Îsâ`dır; Onlara selâm ver!
Dedi. Ben de selâm verdim. Onlar, selâmıma karşılık vererek; Merhabâ hayırlı
kardeş, Salih peygamber! Dediler.
Sonra; Üçüncü
semâya yükseldik. Bunun da kapısını çaldı, Cibril.
— Kim o! denildi.
Cibrîl:
— Cibrîl`im! dedi.
Görevli melek Hazin;
— Yanındaki kimdir? diye sordu..
Cibril:
— Muhammed! Dedi.
— Ya! ‘’O’na Mı`râc daveti’’ gönderildi mi?
Cibril:
— Evet gönderildi!
— Merhaba gelen zâta! Bu gelen ne güzel yolcu, denildi.
Ve hemen gök kapısı açıldı. Üçüncü
semâya vardığımızda Yusuf ile karşılaştım. Cibril:
— Bu gördüğün Yûsuf`tur; O’na selâm ver! Dedi. Ben de
Yûsuf`a selâm verdim. O da mukabele etti; Merhaba hayırlı kardeş, sâlih
peygamber! Dedi. Sonra yükselmeye devam ettik>
………………………………..
(Hadisi şerif böylece devam eder.).
Hadisi şerifte bahse konu üçüncü sema ZÜHRE, Makam-ı Mahmuttur…(
efendimiz bir başka hadislerinde Yusuf aleyhisselam için ‘’Kardeşim’ ’tabirini
kullanarak ehline… Dünyada hizmet ederken aynı
makamda (Zühre-Makam-ı Mahmut’ta) kaldıklarının haberini verdi.
Zühre-sıfatullahın
kemalidir… Üçü celal, üçü cemal olan yedi semadan birisidir.
İbadet ehli için Nur-u yeşildir. Efendimizin hizmet ve beka makamıdır.
Bu yedi sema yukarıdan aşağıya doğru;
Bu yedi sema yukarıdan aşağıya doğru;
Zuhal; Müşteri, Merih, Şems, Zühre, Utarit ve kamerdir.(yedi kat gök)
Tamamı sıfatullah olup, nur-u tevhide ulaşmış olan zatın da sıfatlarıdır. Bu sıfatlarda ibadet ederek hizmet üretirken yararlanılan sayısız ilim vardır ki bu ilimlere İlmullah denir...
Bunları bilerek hizmet etmenin adı ’’marifetullahtır.’’
Zührenin evvelinden dostu Merih sıfatıdır. Merih; Makam-ı siyanettir. Celaldir…
Zührenin ahirinden dostu ise Kamer şerefidir. Cemaldir. Makam-ı şeriattır…
Makam-ı Mahmut Zühre’nin bir yüzü sıfat-ı celale
(merih’e) bakar, bir yüzü sıfat-ı cemal (kamer) e bakar. Merih’in nuru kan kırmızısıdır. (bayrağımızın
rengi),kamerin nuru ise(Ay ve yıldızın rengi olan süt) beyazdır. Bu nedenle zührenin nuru (kırmızı ve beyazın kemali olan)
yeşildir. Bayrağımızdaki
‘’hilâl’’ ümmet-i Muhammed’i, ’’yıldız’’ zamanın
zatını temsil eder. Zahirde ise kırmızı renk, silahlı gücümüzü(şehit
kanlarını),’’hilâl’’ müslüman olan halkımızı, ’’yıldız’’ ise devlet başkanını
temsil eder.
Zat Zühre saatinde celalde bir efal yaparsa kırmızı,
cemalde bir efal yaparsa beyaz nur (doğar)görülür. Kemalde efal yaptığında ise
yeşil nur olarak, zatın müşahedesinde (tezahür eder)görülür. Görülen bu nurlar yapılan işin zahire
çıkışında görevli meleklerin yaratıldığı anlamına gelir. Görülen nurların rengi de yaratışın vasfını belirler.
Cemal mi, celal mi yoksa kemal mi zat hemen bilir. İstediği doğrultuda olan yaratılışa rıza gösterir, tecellisini
bekler. Aksi halde efalini değiştirerek tecelliyi beklediği şekle dönüştürür.
Allah teala c.c. ,zatı nuru tevhitte (miraçta) tam yetkili kılmıştır.
Zat bu (Zühre şerefinde)makamda düzenli kalarak her
şeyi celalden alıp cemale teali ettirir. Doğru hizmet edilirse hemen her güzel
şey küffardan ayrılıp müminlere yönelir. Merih’ten
gelen tecellileri müşahede ve muhakeme süzgecinden geçiren zat; kahır ve gazaba
neden olacakları, cemal esma ve efalleriyle teshir ederek Kamer’e teali
ettirir. Ki, esas işi budur. Maalesef zat
evliyasının, yetişme zamanındaki ilmi yetersizlikleri ve / veya nefislerine
hizmet etmeleri nedeniyle, tam zıddı tecelliler de yaşanır. Her güzel şeyin
müminlerden ayrılıp kâfire yöneldiği de olur.
Hafız Hüseyin Kemal’in (g.s) yetiştiği ilk döneminde,
hayır zannıyla yaptığı efaller, okuduğu esmalar nedeniyle, müslümanların
ülkeleri ellerinden çıkmış, mü’minler kelimenin tam anlamıyla mahv olmuş, ya
öldürülmüşler, ya sürülmüşler yahut yaşadıkları yerlerde asimile edilmişlerdir.
Böyle (tecellide) büyük zatların acemi dönemleri, müslümanlar açısından
tarihteki acılı sayfaların en üst sebebidir.
Hafız Hüseyin Kemal hz. Yaşadıklarını hatası ve
sevabıyla ‘’Esrar-ı Hikmet’’ kitabında geleceğe aktarmış,(kendisinden sonra
gelecek nesillere ve kutuplara) ibreti âlem için bırakmıştır. Bir daha aynı
hatalar yapılmasın, aynı acılar yaşanmasın istemiştir. Böyle bir eserin eşi
benzeri öncesinde ve sonrasında yazılmamıştır. Bu eserde verilen sırları
açıklamaya (Hafız Hüseyin Kemal Sertyeşilışık ’tan maada) kimsenin gücü ve
yetkisi olmamıştır.
Kemale
ermiş bir zat evliyasının zamanında müminler rahat, refah içinde mutlu yaşarlar.
Çünkü O, Müslümanların gelişip çağı kucaklamaları için gerekli olan esma ve
sıfatları düzenli bir şekilde tecelli ettirir. Halk’ın anlayacağı şekilde
söylemek gerekirse göklerin her alandaki rahmetini,(dualarıyla ) müminler
üzerine yağdırır. Onları hemen her alanda zaferden zafere ulaştırır. Efendimizin (s.a.v.) zamanı böyle
geçmiştir.
Kendisinden sonra gelen hz. Ebu Bekir zamanında, efendimizin
yaptığı dualar ve efaller nedeniyle gelişme ve huzur devam etmiş, giderek yeni
zat’ların (ki Hz Ali g.a. s. hazretleri velayet makamının sahibi idi, hz Ebu
Bekir, hz Ömer, hz. Osman vb. birçok sahabe kutup mertebesinde idiler.)
yaptıkları dualar tecelliye geçmiştir.
Hz Ömer’in zamanı, Hz Ebu Bekir zamanı gibi mükemmel
yaşanmıştır. Zamanında(kendisi tevhit ehliydi.<Müşteride> Sarı nurda tevhit olmuştu.) Adalet hat safhada
tezahür etmiş, devlet büyümeyi, gelişmeyi mükemmel şekilde sürdürmüştür… Zamanla
efendimizin dualarının etkisi azalıp, o dönemin tevhit ehlinin (ki her biri
ayrı bir sıfatta tevhit olmuşlardı) tecellileri etkisini artırmaya başlayınca,
birçok alanda ezdad (zıdlık, tezat)oluşmuş, hüküm celal sıfatına geçmiştir.
Ezdad celaldendir.
Emir el Mü’minün, evliyalar serveri hz.Ali (g.a. s.) hazretleri;
celalın en büyük sıfatlarından biri olan’’Utarit’’te tevhit olmuştur. Utarit fesat oluşturan bir celal sıfatıdır. Hz Ali
(g.s.)Efendimizin tavsiyesi ile Makam-ı Müveddet (Dostluk ) olan ‘’Şems’’te
kaldığından, Nur-u tevhidi (miracı), Şems’in önünden dostu Utarit’te mavi nurda
olmuştur. Halife Hz Osman Zinnur’un zamanında yeni tecelliler kuvvet buldukça
fesat yuvalanıp gelişirken, hz.Ali g.s. zamanında tecelli had safhaya varmış,
özellikle siyasi alanı, birliği-bütünlüğü talan etmiştir. Siyasi istikrarın
bozulmasının bir sonucu olarak yaşananlar, tarihlerde (olabildiğince)
kayıtlıdır. Olup bitenler kader çerçevesinde değerlendirilmelidir. Efendimizin
başarılarının gereği olarak zamanında birçok kutup yetişmiş, manevi alanda
yapıp ettikleriyle çok başlılık tecelli etmiş, gelişmelerin doğal sonucu da
eklenince siyasi bölünmeler kaçınılmaz olmuştur. Efendimiz kendisinden sonra
olacakları bir bir haber verdiğine göre sonuç kaçınılmazdı...
Hz Ali g.a:s. hazretleri (Utarit’te) mavi
nurla tevhit oldu demiştik. Bu tevhidin hikmet-i gereği yaptığı efalleri,
ibadetleri celal tecellisinin güçlenmesine, inançta ve sosyal alanda fesat
çıkmasına, dolayısıyla zahiri iktidarın kaybedilmesine sebep olmuştur. Zahirdeki
her tavır ve davranış hikmetin gereği olduğundan, o devri inceleyen insaf ehli
olup bitene kader çerçevesinde bakarak durum tespitinden başka söze gerek
görmemişlerdir.
Hikmetullah’ın iktizası böyledir.
Sıfatı celal olan Utarit’te yapılan her iş küffara, münafıklara yarar.. Utarit kendisinde ibadet eden zata cehennemi dünyada iken yaşatır. Ahiretinde makamı yine
Bu ezeli takdirden haberdar olan efendimiz, kendisinden
sonra olup bitecekleri birer birer ayrıntılı anlatarak, (evlad-ı resule)
yapılacak kötü muameleleri, her türden olumsuzlukları hafifletmek istemiştir. Hz Hasan ve Hüseyin efendilerimizin hangi sıfatta, hangi
nurla tevhit olup, hangi tecellilere maruz kalarak eziyet göreceklerini
bildirmiştir. Ezeli takdirin sonucu oluşan o günlerin tecellilerini, siyasi
alanda halen tartışıyor, aradaki ayrılıkları gidermeye çalışıyoruz.
Kerbela olayı, sıfat-ı celalın yeniden (bambaşka bir
yüzle ) bayrağını göndere diktiğinin resmidir. Cahiliye döneminin aleni
şirkleri, o devirden itibaren örtülü, gizli şirklere dönüşmüştür.
Efendimizin vefatından itibaren otuz yıl geçtikten
sonra oluşan istibdat dönemi, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine kadar (Kur’an-ı
Kerimin hedefleri açısından)utanç verecek şekilde devam etmiştir. İktidar
Türk’lerin eline geçinceye kadar, dinin her alanında tahrifat yapılmış, hukuk
sisteminde (köklü) sapmalarla, din / bilim insanlarından (fesada karşı
çıkanlara) akıl almaz zulümler yapılarak, siyasi sistem saltanata dönüştürülmüştür.
Hanedanlardan kurtulmak yirminci yüzyıla kalmıştır.
Arada bir insaflı yöneticiler gelmiş( istisna-i dönemler yaşanmış ) olsa da
şeriatın aldığı yaralardan, özellikle hukuki tahriflerin, halk iradesine
tecavüzlerin, kişisel hak ve hürriyetlerdeki kısıtlamaların sonucu, maalesef
islam âlemi özellikle fen bilimlerinde sürekli kan kaybetmiş, dünyevi
bilimlerin ve tekâmülün bayrağı küffara kaptırılmıştır.
Bütün bu zamanlarda gelip geçmiş yüzlerce
(zahirde)şöhretli evliya, maalesef hikmet ilmini ( Kur’an-ı Kerimi deşifre
ederek) kâmilen zahire çıkarıp, sonraki nesillere aktaramamışlar.
Yahut gizliliğine binaen sözlü olarak aktarırken zamanla kaybedilmesine sebep olmuşlardır. Halk arasında yaptıkları (söylenen) birtakım kerameti kevniyelerle şöhret bulmuş olsalar da çoğu nefislerini bile kurtaramamışlar, ya hapishanelerde çile çekmişler yahut şehit edilmişlerdir. İlimde sıfattan zata geçememişlerdir. Maddi her türlü gelişme de manevi ilimlerin ehil ellerde olmasına bağlıdır. Gökler harekete geçmeden yerler deprenemez. Gökleri harekete geçiren kuvvet ve kudret ise zat evliyasının esma ve efal ile yaptığı marifetullah hizmetidir … ’’Kıyamet hacıdan, hocadan kopacaktır’’ atalar sözünde gerçek payı vardır. Bir hadisi şerifte; ’’Emanet ehline teslim edilmediği zaman kıyameti bekleyiniz’ buyrulmaktadır. Bu hadis her alanı kapsamakla birlikte ’ledünni sırra’, zat evliyasının ehliyetine atıfta bulunmasıdır.
Bütün bu olanları, olacakları efendimiz yüzlerce
hadisiyle beyan etmiştir. Hükmün kendisinden sonra yeniden celalin eline
geçeceğini o kadar net bilmiş ve bildirmiş ki makamının ne kadar yüksek
olduğunun bir nişanesi olarak, hadisi şerifleri ortadadır.
Sonunda devran dönmüş, zaman (1857-1957) gelmiş; Adı
Hafız Hüseyin Kemal Sertyeşilışık olan bir Zat-ı Muhterem yetişmiştir.. Hikmet
ilmini efendimizin uyguladığı şekliyle (yeniden tecrübe ederek-kırk yılda-düşe
kalka ) zahire çıkarmış, ’’Esrar-ı Hikmet Beyanı’’ adında, büyük boy 900
sayfalık bir kitapla kaydı rapt altına almıştır. Böylece bu en yüksek ilim olan
‘’İlmullah-ilmi ledün’’ keşfedilip,
insanlık tarihinde ilk defa, açıkça kayıt altına alınmıştır. Bu çabalar
sürdürülürken oluşan tecelliler, insanlığa ve islam dünyasına akıl almaz
bedeller ödetmiştir.
Esrar-ı Hikmet kitabında efendimizin bu ilmi hangi kaygıyla
gizlediğini anlayamadığını bildiren H.H.Kemal hz. bundan böyle kıyamete kadar
bu ilmin (ehline) zahir olduğunu ancak, (avama bildirmenin doğru olmadığını )
sakıncalarını da açıklayarak tembih etmeyi ihmal etmemiştir.
Balkan savaşları, Birinci Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı
ve nihayet, İkinci Dünya Savaşı bu zatın zamanının emsalsiz (muazzam)
tecellileridir. Yetmiş yıl devam eden Soğuk savaş Dönemi de bunlara dâhildir.
Bugünkü dünya haritasını çizen (hizmetiyle)kendisidir. Bu zatın küffara karşı en
son mücahedesi ‘’Kore Savaşı’’ olmuştur.
Ardından Oğlu merhum Hafız Süleyman Sertyeşilışık
‘’Vietnam Savaşı’’nı hikmette başlatmış, ancak yaptığı iş dünyadan vakitsiz
gidişine sebep olmuştur.
Hikmette savaş başlatmak son derecede tehlikeli
olduğundan, bu işe soyunanların birçoğu ahirete vakitsiz gitmişler,
başlattıkları savaşı dünya gözüyle görememişlerdir. Allah’ın sıfatı celalinin
tabiatı, kan ve gözyaşı olduğundan, İlmullah yolunun yolcularına olgunluk
çağlarına gelmeden, çeşitli tuzaklar kurarak, erken ölümlerine sebep olur.
Kemale eren marifetullah ehlinin, celalin başına dert olacağını iyi bilen
şeytan, iman ehline karşı giriştiği mücadelede çoğunlukla galip gelmiştir.
Tarih, ağırlıklı olarak şeytanın zaferleriyle doludur.
Kur’an-ı Kerim; inananların nüfusa oranının azınlıkta
kaldığını, ekseriyetin inanmadığını, belli bir vakte kadarda inanmayacaklarını,
ancak sonunda islamın muzaffer olacağını onlarca ayetle belirtir.
Bahse konu ilim (ilm-i LEDÜN) bu yüzden çok zor bir
ilimdir.
Mensubu
olan kişilerin sadece din konusunu değil, zahir ilimlerini de çok iyi bilmeleri
gerekir. Ancak her çağda bugünkü gibi ilme ulaşmak kolay olmadı.
Yeterince örgün eğitim yapılmadığı gibi, kitaba ulaşmak ta kolay değildi.
Maksat geçmişi yargılamak değil, ibret almaktır…
‘‘Geçmişteki hataların çaresini bulur muydum?
Acıları çekmeseydim bugünkü ben olur muydum?’’
Görevi (1957 de) devir alan ‘’Hacı İsmail fidan’’ hz. (g.s) küffar la mücahede nin doğrudan savaş yoluyla olduğu fikri sabitinden kendini kurtaramayarak, efallerini çoğunlukla celalda yapmış, zamanında birçok savaş başlatmış, üstelik hikmet ilminin şartlarına da tam olarak riayet etmemiştir. Hikmetin gereği olarak bir yerde savaş başlatmak isteyen zatın, savaşmak istediği ülkeye gitmesi, ordunun önünde olması gerektiği halde, oturduğu yerden okumuş, bundan da özellikle Türkiye olumsuz olarak etkilenmiştir. Üstelik maksat beklendiği gibi hâsıl olmamış, yenilmesini beklediği ülkeler savaştan galip çıkmıştır. Kendisi zahir ilimlerinden yeterince haberdar değildi. Üstelik yıldızının Utarit olduğunu söyler, olumsuzluklarına katlanmamızı ima ederdi. Beyaz nurda tevhit olduğunu söylediği halde sert mizaçlı yani celalda idi. Şehirli kültüründen uzak, ömrünü köyde geçirmiş bir zat evliyası idi. Herhangi bir tarikatta yetişmediğinden tekke kültürü edinmemişti. Ulaştığı menzillere hangi güçlüklerle katlanarak, ne gibi tehlikeleri atlatarak vardığını uzun uzun anlatırdı. Yaşadıkları akıl almaz zorluklardı. Siz pişirilip önünüze getirilmiş pilavı yemekten şikâyetçisiniz derdi. Hiç bir zorluğumuzu ciddiye almazdı.
Manada mertebe sahibi olmak yetmez.
Herkes Hz Muhammed s.a.v. olmadığı gibi, Cebrail gibi bir rehbere (açıktan)
malik değildir. İlmi sürekli işareten (vahiy) yoluyla almak durumunda olan
zatlar, her zaman hataya açıktırlar. O yüzden hayatları sürekli sıratta geçer.
Hocamın zamanı Ülkemiz açısından, darbeler, ihtilaller,
terör olaylarıyla geçmiştir.(!957–1987) yaptıklarının etkisi pek tabii olarak
halen devam etmektedir. Elindeki kitabın Zat’ın hayatını nasıl koruyacağına
dair bölümlerinden faydalandığı için, korkusuzca bir savaştan netice almadan
bir başkasını tecelli ettirmiş, Türkiye’ye olan zararlarını göz ardı ederek,
celal efallerine aralıksız devam etmiştir. Sonunda seksenli yaşlarında olduğu
halde, uyarılarımıza rağmen, körfez savaşını tecelli ettirmeye
çalışırken,(dalgınlığı nedeniyle kendisini koruyamamış),hikmet şehidi olmuştur.
Rahmetullahi aleyh.
1957 den başlayarak 1991 körfez savaşına kadar bütün
savaşlar kendisi tarafından tecelli ettirilmiştir. Sadece 1960 ihtilalinin
Hafız Hüseyin Kemal hz. tarafından tecelli ettirildiğini, ’Menderesin
çiftliğinin satıldığını, kendisinin asıldığını ben göremeyeceğim, ama sizler
şahit olacaksınız’ dediğini anlatırdı.
Rahmetli hocam hz. Hacı İsmail Fidan’ın soğuk savaşı
bitiren mücahedesine öğrencisi olarak bizzat katıldım. Kıbrıs savaşında ise
Şaban Duman kardeşimle birlikte kısmen katkıda bulunmuştuk. Yeni öğrencisi idim
ve ne verirse okuyordum. Komünizm ’in sona erdirilmesi sırasında okuduğum
esmalar nedeniyle düştüğüm celal çukurundan 2003 te (oluşan ölüm tecellisinden
kurtulmak isterken) yaşadığım tecrübeler sayesinde çıkmayı başardım. Bu konu
başka vesile ile ayrıca yazılacaktır.
Yerine geçen acemi kutup, uzun süre celalden yakasını
kurtaramadığı için, Türkiye ve islam dünyası bundan aşırı derecede
etkilenmiştir. Giden zatın yaptığı
efallerin etkisine istifrak olan dünya, ABD nin akıl almaz politikalarına
muhatap olmuştur. Dünyada ve Irak’ta masum kanları boş yere dökülmüştür,
dökülmeye de devam etmektedir. Bu akıl almaz savaşın bir başka yüzü de
Müslümanlar üzerindeki psikolojik etkileridir. Küffar teknolojideki üstünlüğünü
Bağdat’ın bombalanmasını dünya televizyonlarından naklen vererek psikolojik
savaşta, doğrudan savaştan daha başarılı sonuçlar elde etmiştir. Acz içinde kalmışlıkları bir kez daha
yüzlerine vurulan Müslümanların, geleceklerinden ve inançlarından şüpheye
düşmelerine neden olmuştur.
Şeytanın
istediği tam da budur..
Azizim;
Zat evliyası olan, yaptığı her işin,
okuduğu her duanın maliyetini iyi hesaplaması gerekir. İslama ve insanlığa onun
efallerinden daha büyük faydayı ve zararı kimse veremez. Bu savaşta da her
savaşta olduğu gibi birçok müslüman dininden diyanetinden, canından malından
olmuştur. Savaş insanlık için en büyük fitnedir.
Bu olayda da her zamanki gibi sıfatı Celalın (şeytanın) dilediği olmuştur. Güçler dengesi hesaplanmadan savaş açmak akıl karı değildir. Ayrıca ilm-i ledün teshir ilmi olarak kullanılmalı her tecelliye sabırla ulaşmaya çalışılmalıdır. Yeterince tecrübe sahibi olmadan harp kapısı açılmamalıdır. Gerçi zat evliyaları dahi genel küll kadere tabidirler. Bunun en güzel ispatı, efendimizin; Hocam rahmetlinin döneminde olup biten hemen her olayı, çağımıza ulaşan hadisleri ile bildirmesidir. Bağdat’ın işgali, kabede kan dökülmesi vb. olaylar hadislerde açıkça anlatılmıştır. Fırat’ın suyunun kesilmesi, Suriye devlet başkanı hafız Esat’ın davranışları ve islam dünyasının bunlardan nasıl etkilendiği hadisi şeriflerde çok açık anlatılmaktadır. Bugüne dönük hadisi şeriflerde genellikle müjdeler vardır…
Nihayet işler kontrol altına alınmış görünüyor. Gidişat odur ki hidayet çağı başlatmıştır. Bundan böyle
daha huzurlu bir Dünya ve Türkiye umut edebiliriz. Zamanla Türkiye’nin ve islam
âleminin yıldızının parladığını, (dünyada adaletin göreceli olarak tecelli
ettiğini) müşahede edebileceğiz, inşaallah. Bunun ilk işaretleri alınmıştır.
Gide gide her basiret sahibi fark edecektir.(bu satırlar 2006 da
yazılmıştır)
Zaman, umulur ki bizi haklı çıkarır.
Bu ilim İlmullah’ tır… Hikmetullah tır. Bu ilmin
icrasına Marifetullah denir. Kur’an-ı Kerim’in (ehline açıkça) beyan ettiği
üzere, her tecelli bu ilim mensuplarının(zat
evliyalarının) hizmeti ledün’ünden kaynaklanır. Yanlış yapılırsa celal
tecellisi dünyayı yakar yıkar, doğru yapılabilirse her şey ihya olur. Hidayet
çağının başlamasına işaret
El Hadid Suresi 16. ve 17. ayetleridir.
‘’İman edenler için vakti gelmedi mi ki Kalpleri
Allah’ın zikrine ve Kur’an’ın aşkına coşsun;
Ve bundan önce kendilerine kitap verilmiş, sonra;
Üzerlerinden(olumsuz)zaman geçipte kalpleri katılaşmış Ve çoğu fasık olmuş
kimseler gibi olmasınlar.’’
‘’Bilmiş olun ki Allah; Yeri( kalpleri ve gönülleri)
ölümünden sonra (yeniden )diriltir.
Biz size ayetleri (ibret için-uygun olanlarını zikredin
diye)açıkladık.
Umulur ki (ne demek istediğimizi anlar işlerinize yön
verirsiniz)akıl edersiniz.’’ buyrulmaktadır.( bu ayetler 41 gün okunarak
tecelli ettirilmiştir.. Gelişmeleri takip ediyoruz.)
Hakk teala böyle takdir etmiş… Her tecellinin Hakk olduğunu, hayretten sıyrılan, nur görmeye başlayıp, celalın etkisinden yakalarını kurtaran, zulmet perdelerini açabilen canlar apaçık anlar. Şeriat ehline imandan başka yol yoktur. Dilerse inanır, ehlini arar, bulur, dilerse reddeder, başka inanışlarla aklını teskin eder.
Şimdi sadede gelerek hadisin açıklamasına dönebiliriz.
Şeriat-ı Muhammed-i Zühre (Kemal)makamından,(Cemal) Kamer’e inmiştir.
Miraç yolculuğunun teferruatlı verilmesi, hangi peygamberin hayatlarında, hangi evkatta(sema) kaldıklarını, şeriatlarının hangi makamlara inzal olunduğunu, dolayısıyla celalda veya cemalde oluşlarını açıklamak içindir. Hikâyeleri Kur’an’da anlatıldığından, bu sayede saatlerin (evkatlar) özelliklerini bulup çıkarmak mümkün hale gelmiştir.
’Mi’raç olayı’ Mana âleminde (tümden),dünya zamanına
göre çok kısa (yoğunlaştırılmış) zaman diliminde olup bitmiştir.’’ Allah zaman
içinde an yarattığı gibi an içinde zaman yaratmaya da kadirdir.’’ Rüyalar buna
delildir. Birkaç saniyelik rüyalarda geniş zamanları yaşadığımızı her insan
bilir.
’Mi’rac’ olayının devamı hakkında başka hadisler de
vardır. Mi’raç Ruhen gerçekleşmiş bir olaydır. Cesedin bu işte bir nasibi
yoktur. Yükselmeler enfüsidir. Hâşâ! Allah uzaklarda bir yerlerde değildir. O
bize ‘’şah damarımızdan daha yakındır’’. Miraç olayı da enfüsi olarak yaşanılan,
sözle izahı kolay olmayan, O’na yolculuktur. Zaten afakî olarak ne varsa, bire
bir enfüste de vardır. Bu tür sırlar,
’’Temiz
olmayanlar bu kitaba yaklaşamazlar ‘’
Hükmü gereğince, ancak kendilerini her yönden
temizleyenleredir. Her abdest alan bu sırrı anlayamaz.’ Tevhit nurunda’ abdest
alınıp, ’’el Kuddüs et Tahir’’
talimiyle birlikte cümle Sıfatullah’a istifrak(gark-istila) olmak, beşeri
varlığını ilahi nurlarla arındırmış olmak lazımdır. Bu hadisi şerif ve devamı
hikmet ehline gizli sırlar ihtiva etmektedir. Diğer göklerde hz. Musa ve hz Davut’un makamları vardır. O da ehlini
ilgilendirmektedir. Bu yolla Bütün zamanların görev alacak ‘’ZAT’’
evliyalarına bilgi ulaştırılmaktadır. Anlattıklarımızı kabulde zorlananlara
Kur’an-ı Kerimi daha dikkatli okumalarını tavsiye ederiz.
Şimdi de Abdülkadir Geylani hz. den istimdat dileyelim
Ve
Risale-i Gavsiye’den: bir bölümüne başvuralım.
………………………..
‘’-Ya gavs-ı a’zam…İnsan sırrımdır.Onun sırrıyım
ben..Eğer insanİndimdeki menziline arif olsaydı Derdi ki;Bütün nefislerdeki nefsim
ben,Bu anda mülk yoktur Benden başka…
— Ya gavs-ı a’zam:İnsanın yemesi, içmesi Mekânın
hayatta duruşu, yayılışı..Ve konuşması, susması, yaptığı işi..Teveccüh ettiği
şey ..Gaib olduğu her ne varsa benim.Sakini,Muharriki,Müsekkini benim.Ve dahi
buyurdu ki;
—Ya gavs-ı a’zam, İnsanın cismi ve nefsi,Kalbi, ruhu,
işitmesi, görmesi..Eli ayağı ve tümünü nefsimle açıkladım.Âlemlerde ancak ben
varım.Ve ben dahi onun gayri değilim.Ve devamla, dedi ki;
—Ya gavs-ı a’zam..Fakr aşkıyla yanan..İhtiyaç ateşiyle
kavrulmuş birini görürsen,Yaklaş ona Şüphesiz ki onunla aramda hicap yoktur
………………………………………….’’
Bu hatırlatmalardan sonra konumuza devam ediyoruz.
Bu hadisin zımni (örtülü-gizli)anlamı miraç olayının
sürekli olduğudur. Kıyamete kadar her devirde bir Zat miracı yaşayacak, geri
dönüp insanların hidayeti, dünya düzeninin devamı için mücadele edecektir. Bu
adetullahtır. Kıyamete kadar böylece devam edecektir.
Yeni bir şeriat gelmeyecek, her gelen zat teorik olarak Kur’an-ı
Azimüşşan ‘a tabi olarak hizmet verecektir. Kur’an-ın hükmü bakidir.
Nur-u tevhide ulaşan ‘’her zat’’ efalinde
muhtar olmakla beraber hakikate sadık kalmakla yükümlüdür. Kur’an’dan sapmalar
ancak (hata’en) yapılan işlerdendir. Hata’en bile olsa sapma olduğunda, zat kendisi
ve dönemindeki insanlar çile çekerler.
Zat kemale erinceye kadar ( insan olarak
hatadan muaf olmadığı için) kusur yapması doğaldır. Kemale varınca, ya kendisi
hatalı gidişatı giderir yahut kendisinden sonra gelen zatlar o olumsuz
tecelliyi ortadan kaldırmaya çalışırlar.
Hikmet
ilmi en zor ilimdir. Çok üstün fedakârlıkla çalışılması gerekir. Kişisel gayretin yanında mükemmel yetiştirilmek te
gerekir ki bu her zaman mümkün olmaz. Ayrıca hatasızlık kimsenin harcı değildir. Bu nedenle Kitabullah’ta
ümmetin sürekli salâvat getirmek suretiyle O
zatlara dua ile yardım etmeleri istenmiş, hatta emir edilmiştir.
Yapılan salâvatın içinde hem ‘’Efendimiz,’’ hem ‘’O zamanın zatı’’, hem de
‘’Ümmet’’ dâhildir. O nedenle salâvatı şerifleri Allah’u teala hicapsız kabul
edeceğini müjdelemiştir.
’’Nasılsanız öyle yönetilirsiniz’’ hükmü gereğince
sorumluluk ortaktır. Bir müminin yapabileceği en büyük dua salâvatı şerifedir.
Birçok salâvat tertibi vardır. En kısa ve kâmil olanı; ‘’Allahümme salli ala
seyyidina Muhammed’in ve ala âli seyyidina Muhammed.’’ şeklinde olanıdır. Âli
kelimesinde aile efradı vardır ki, bizler dâhil bütün müminlerdir.
Der beyan-ı Evliya’yı Kibar Ve Enbiya ( Esrar-ı Hakikat tan )
El
yazması kitabın orijinalinden sadeleştirerek yayınlayan
Hacı
Ali Bayram