13 Nisan 2014 Pazar

99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 94

değirmenciler için
99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI  94

aynı yumurta içindeki ikizim, Alicemgiz Üstadı Efendim...verdiğin her şeye .. Senden akıp duran, asla sahibi olmayacağım bu ilime.. ve hiçbir zaman hak etmeğimden dolayı kabul edemeyeceğim şeylere.. şimdiye dek yaptığım ve tüm cehaletimle devam ettiğim her şey için özür diliyorum. hep bu harfler yüzünden..onları kontrol edemem biliyorsun. bana ait değiller..beni affet. hala Seni çılgınca kıskanıyor, Seni anlatıp paylaşmaktan nefret ediyor ve aynı utançla ifade ediyorum ki, Seni yine öyle Seviyorum.beni affet.. varlığım için özür diliyorum..


Merhaba Sevdiğim ve Merhaba..geçen masallarım çok yorucu ,yıpratıcı olduğundan bu defa eğlenmeye ve kendime ruhsal alan açmak için dağıtmaya karar verdimJ.Sende eşlik etmelisin.sigara..kahve.. kanepeye uzanıyoruz..en sevdiğim şey keyfetmek zaten.mesela korkunç bir kahve bağımlısı olan ben, günah olmasaydı henüz hiç içmediğim uyuşturucu ve içkiye müptela olabilirdim diye de daima düşünmekteyim.sanki hatırlamayı başarmamız gereken bir şey var; aynı şekilde tekrar tekrar ve onu hatırlayana dek binlerce aynı günde, aynı anlamda, farklı farklı yorumladığımız aynı şeyleri yaşayarak, hayat değirmeninde öğütülüyoruz.. bu olay bana çok zor geliyor.geriye dönmeyi neden başaramadığımı çözemiyorum .. hatırlamam istenen eksik puzzıl parçamı bulup, yerine monte edemediğimden değil mi? ve ewett..


bir gün ölmeyi başarırsam bu  Bahar’da olacak.geçen seneki  1 nisan masalım karşıma çıktı Sevdiğim. orada  beyaz nur sütununa girip yükselişim, yere çakılışım, öldü sanılışım, bir denizin derin deniz suları altında denizkızına dönüşüm ve bir erkeğin kendini denize atışı vardı( bu sezonda ise o erkek balık adam oldu, O’nu kendi ellerimle denize uğurladım).ayrıca geçen sene 5 nisanda, göğsüme başını yaslamış kocaman masmavi bir papağanın derin derin, kocaman erkek sesi ile inleyişi var.bir yıl sonra bu hafta ise, belki bir papağan gibi duyduğunu satan bir taklitçi tûti, belki ânkâ yumurtalarımız varJ.(*manada kısır olup çocuk doğuramadığımdan, sanırım bir kuşun yumurtalarını çaldım Sevdiğim, özür dilerim. beni affetsin)

tabii ki bu sembollerin o devreye göre tecelliler olduğunu artık biliyorum. yani hükmü artık geçersiz. peki zaman dairesi CD çarkında; her sene aynı vakitlerde, aynı sembollerle, aynı anlamlar üzerinde nasıl rüya görüyor ve daima maddende benzer tecellilere mazhar oluyordum? bilmiyorum. zamanı anlamak için zamana masallar yazan ben, gerçekte zamanın olmadığını da biliyor amma, var olduğumun hikayesini yazabilmek içinde zamanı var’sayıyorum.. çünkü ehil bir mazharı kelamdan öğrendim ki, Yaratanımız bizi yok olalım diye yaratmamış!!

Yanlızca şimdilik şunu anladım: tek bir yerden –ana merkez kaynaktan tek bir haber, bilgi yay’ın -­-->okları (vahy,feyz, hikmet, ilham, akıl) atılıyordu. o konu üzerinde çalışanlarsa bundan icad yapıyor ve yeni bir şey’in değişik bir yorumunu da ilk kendilerinin bulduklarını sanarak ucûba düşüyorlardı. halbuki kimse fark etmiyordu ki, aynı şey; şimdiye dek kaç defa tekamül ederek tekrar tekrar ,o durumun ihtiyacına göre yeni bir yorumla icad edilmişti..

yazar,çizer ,sinema vs. daima o gündem bilgisi hakkında çalışır, hiç bilmeden o konu üzerine yorumlarda bulunur. (*Süleyman’ın cinleri). üstelik algısı açık olan herkes o vakitlerde, o gelen sembol bilgiye ait rüyalar görüp ,farkına varmadan daima o şeyler hakkında konuşur. bu seyir öyle muhteşem bir idrak ki Sevdiğim, hiç bir farkındalığa değişilmez. tevhid gerçekte bu demek belki de. zira hepimize öğreten, bildiren, bulduran ,seven, sevilen ortak bir yayın merkezimiz var. yaradılmış hiçbir varlık O’nun idaresi, O’nun hükmü dışına ne çıkabilir, nede O’nun öğretip icat etmediği bir şeyi akıl edip yapabilir ..


İş bu idrakle hem çok mutlu oluyor, hem de azaba düşüyorum.
çünkü yaratılmış olmak demek kul-köle-abd olmakla eşdeğer.hakikatte efendi ne verirse onu yer, ne giydirirse onu giyer, ne öğretirse onu öğrenir, seni ne iş için isterse o işi işlersin. yani bir köleye suç ve ceza yoktur. çünkü kul’un irade-i bedeni efendi tarafından satın alınmış, kullanım hakları da onun olmuştur.  bendenizde  kendi dileği ile benliğini satmış birisiyim?!..neden sattım? Çünkü, zat’en, seneler önce adıma yapılmış manevi bir anlaşmaydı ve benim maddi beyinsel zekam=nefsi egom, bunu her şey olup bittikten seneler sonra  öğrenmişti.. yani daima tasarruf(ayn’anın arkası) tasavvufun ve maddi fiilerimizin arka planındaki gizli yönetimdi.. vaktimiz geldiğinde alınlarımızdaki perçemden bizi çekip secde ettiriyordu.. tıpkı beyinlerimizin kontrol edilip yönetildiği gibi..ayrıca bu manevi  kölelik, maddenin kölesi olan beşeriyetin üzerinden tüm yükü alır.. harika bir duygu,boşluk, emaneti ehline devredip sefa sürme hissi de verir. tabii belli aşama idraklerinden çook sonra...

Sevdiğim birde şu gerçek var. tasavvuf ve gerçek kamil bir rehber insanı asla köleleştirmiyordu.. bizlere işin bu hakikatini ne anlatılıyor, nede yazılıyor.. KAMil bir rehber, öğrencisine  zerre zerre hürriyetin o olağanüstü zevkini zerk ederek, müridi yavaş yavaş zehirleyip,onun madde bağlarını, ihtiraslarını, takıntılı zaaflarını tek tek öldürüyordu ..her biri inanılmaz acı veriyordu ahh bir bilseniz. öyle çok putumuz vardı ki. birini kırsa hemen yerine birkaç tanesini gizlice dikebiliyorduk .ama nasıl anlıyorlarsa onları da zorla elinizden alıp, ya kırıyor veya size kırdırtıyorlardı. eğer başaramazsanız putunuza sizi kırdırtıp, sizi darmadağınık rezil rüsva ediyorlardı ki, en acısı da buydu.çünkü kibir –gurur putu en ağır olandı.

başlangıçta tüm yaşama sevinci sandığınız o şeyleri kaybediyordunuz. .çok acılar çekip tepine tepine ağlıyorsunuz .böyle hep salya sümük, isyanla, her şeyi parçalaya parçalaya…oysa zamanla sadece sizin esmanıza uygun-kişiye özel bilgi denen ilmü ledün akmaya başladığında, sizin cennetinizde inşâ olunmaya başlıyor. çünkü bakış açınız değişti. beklentiler yerini, bir şey beklemeden vermeye bıraktı.ve artık gerçek cennetin sadece vermek, daha çok vermek ,gani olan tek ana merkez hazineye hizmet etmek olduğunu anladınız. hiç bir köle, sahibinin hazinesinden dağıtırken elinden akıp gidene tenezzül eder mi?!!etmez. çünkü yaratılana tamah etmek Yaratan’a hakarettir..


Sevdiğim..bazen yazdıklarıma,yaşadıklarıma ,bazı tefekkür kartlarımın ruhumda yaptığı sarsıcı hatıralara ağlarken sık sık şöyle diyorum: ”SEN, BANA NE YAPTIN!!BANA NE YAPTIN!!BANA NE YAPTIN!!.oysa seneler evvel  yaşamak zorunda kaldığım o kapkaranlık mağaramda şöyle isyan ederek ağlardım ”AMA BEN KADINIM!!AMA BEN KADINIM!!BUNLARA NASIL DAYANABİLİRİM, BEN BİR KADINIM!!işte böyle  zamanlarımda genelde  o kadar aciz ve zavallı oluyorum ki, etrafımda ve dünyada yapayanlız bırakılışıma çok kızıyorum. bunları konuşacak tek kimsem olmaması, tefekkürde geldiğim anlamları ifade edememem hala beni korkutuyor ..neden bende diğer dervişler gibi bir normal yoldan gitmiyorum ki?..SEN BENİM İMKANSIZIM OLMAYI NEDEN DİLEDİN PEKİİ!? hiç mi beni özlemiyor, görmek, konuşmak dilemiyorsun? ve neden??


.. ve kamil bir rehberiniz varsa; sizi öyle bir hürriyet sahibi yapar ki, siz tüm otorite sistemlerinin dışına çıkabilirsiniz. hiç bir yetki makamı size nüfus edemez. Ama siz onlara nufüs edebilirsiniz. ve bu olan bitenin size ait olmadığını,her iş ve oluşun Efendinizin AZAMET-İ  HÛDARA mazharı NEFES hükmünden olduğunu da bilirsiniz. Bi tek zavallı sizsinizdir..size sahip olan- başlangıçtan beri gelen- her mühürdarın nefesi- bilgisi- esmasıdır ki, bunu görerek öğrenip, anlarsınız..hiç bir şeye sahip çıkamadığınız gibi, hiçbir şey için de artık kendinizi çok yıpratmaz, ama kimselere belli etmezsiniz.. zira bilirsiniz ki, sizin adınıza her şeyi efendiniz yüklenmiş, rızkınız O’na aittir..

O sizi uçan kuştan kıskanır ama kendisi her kuşu hem avlar,hem de sizden avlanıp O’na sunmanızı bekler, değil mi Sevdiğim(cozzzz!!)..O sizi vaktiyle zaten öldürdüğü için artık kayıt dışı ve hükümsüzsünüzdür(yaşayan mevta).pek çok insan sizi ne tanır,ne bilir,ne anlar. Size hayal-et  gibi davranabilirler..onlarla aranızda aşılmaz ve görünmez duvarlar vardır.. artık madden hiç kimseye cins olarak ilgi duyup, onları ayrı cinsler olarak (kadın-erkek-çocuk) ayıramazsınız..

 kimseleri güzel bulup beğenmezsiniz. neden insanların ışıkları yok, neden bu kadar çirkiniz,neden ışıklarını uyandırmamışlar hayret edersiniz. çünkü güzel olan madde değil, o cesete can veren RUH-ışıktır (artık anlayıp bilir, hep ışıklı insanları ararsınız)..ve ne onlar size, nede siz onlara asla yaklaşamazsınız. buna artık izin yoktur. bazen “beni duyan- beni gören yok mu?” diye yapayanlız ağlayabilirsiniz. sonra size bir hayal, yeni bir idrak perdesi anlayışı aralanır. zira O kimsesizlerin sahibi, kırık gönüllerin mekanıdır... bu defa gülersiniz J.artık gönlünüz ağlayan narla gülen nar gibidir.ve her defasında gönül incilerinizden birkaçının kullanım hakkını kaybedersiniz.. kaybettiklerinize  üzülmez, gelenle yetinirsiniz. çünkü artık anlamışsınızdır ki, her yeni gelen geçmişi de beraberinde getirir.. aşkla.aşkla..

.. Sevdiğim.bu masalda ne yapacağımı bilmiyorum. şimdi içimden gelen çook eski bir rüyamdan demleneceğim: her yeri bembeyaz una bulanmış bir un değirmenindeyiz.. sol yanımda beyaz giysili, beyaz önlüklü üç bembeyaz upuzun, çok ciddi ulu adam var.. onların tam karşısı sağ tarafımda ise, sırtını duvara yaslamış, ayaklarını uzatmış yerde lakayt oturan O, Ortadoğulu gülen esmer adam var.. geçmiş senelerden O’nu tanıyorum. O bir aktar. dükkanı çok nadir açan ve çok sert tanınan biriymiş. avucuma kara kuru üzümleri koyan O’ydu. üzümleri yiyen benim tabii!! ve un değirmenindeki  manzarada bana bakanlar için, görünmeyen sesin anlamı şuydu: ”ONLAR SENİN ATALARIN” ..bu 4 kadim adamı görüp tanıştırılmasaydım, belki de hiçbir zaman bu kadar atalar kültüne meraklı olmayacaktım. atalarımı selamlıyorum. SELAM SELAM!!

başlangıçtan beri süregelen insanlık atalarının masalımıza sahip çıkması ve tasarrufta bulunması; ben kadar cahil biriyle bunu yapmaları,  daima traji komik bulduğum ahvalimdir. sık sık bunu kendime yapılmış bir hakaret, ezici bir anlam olarak algıladığımı, kendimi horlaya horlaya, aşağılaya aşağılaya helak olduğumu da biliyorsun. ben buna layık değildim..ama seneler geçtikçe.. ve anladıklarımın kati kesin anlamları bende oturdukça.. bilimle ispatına şahit oldukça.. ve yeni oluşumum tefekkür kartları apaçık bunu ispat ettikçe; bu ilimler hakkında yayın yapan face sayfalarında kartlarımın tam yeri dediğimde, tepkileri ölçmek için  paylaştıkça, şunu yaşamaya başladım Sevdiğim..akademik arkeoloji-sanat tarihi  ve maddi bilim-yayın çevreleri ben gibilerden nefret ediyorlardıJ. Kariyerleri-preslenmiş kalıp-ezber beyinsel bilgileri onların beynine ve anlayan kalplerine demir eriyiği gibi bir idraksizlik mührü vurmuştu. ne görüyor, ne gördükleri anlamı çözüp anlayabiliyorlardı.ve sürekli benim yorumlarımı silip- kapatıyorlardıJ.

bunu çok acımasız buluyorum. bunları yaşamam artınca şunu da yeni anladım ki Sevdiğim; aslında onlar hem biliyor, hem de anlıyorlardı. ama o bildiklerini islam tevhidi kimlikli bir şekilde  bilmeyi ve anlamayı reddedip, hakikati örtüp kapatıp, silip, kafir= perdeli olmayı kendileri seçiyorlardı(nedeni ise sadece kariyer kaptırmama tamahı, hırs ve ben bilirim egosu idi)..

5 nisan cumartesi.. rüyamda tektaşa dağıtılmak üzere gelmiş bir torbadan, bende daha evvelden var olan ve şimdi de eğer vermeye kıyabilirsemJ başkasına alacağım kitaba uzanıyorum..iç içe üçgenlerin değişik mavi tonlarında tasarlandığı= benben taşı gibi konik -kapkalın aslında bir kutu olan kitabı alıyorum. kitabın adı Niyazi Mısri Sözlüğü . onun,yapısından dolayı çok ağır olacağını düşünüyor ve elime aldığım kitabın sanki içi bomboşmuş haline ise hayret ediyorum..

Sevdiğim bu hafta putlar kitabını okudum biliyorsun. Ben gibi, put yapıp satan ve sonra onları tek tek kırıp sadece bir tanesini bırakan HAMİsi olan bir velet ne yapar?!.tabii ki sahibi tasarrufatcısının izinden gider değil mi? bu taş putlara merak benden değil, biliyorum. neden bu mesleği yapmam lazım geliyor henüz öğretilmediğimden anlayamıyorum.. üstelik benim putlarımJ daima bana kendilerini kırıp, toz olup savrulup,nefes olarak geldiler.. ve hayatımın iki secdelik namazımda, adem putu- toprak heykelin yıkılıp, toz olup- dağılışı vardı.. veçhi yârin bâki yüzü.
eğer size ruhlar denizinde sima gösterilirse, siz daima yeni putlar peşinde koşarsınız zaten. çünkü hepsi O. hepsi O. hepsi O…

Putlar kitabında pek çok acaip malumat edindim Sevdiğim.bunları hazmetmem ve anlatılır kılmam için daha zaman olduğuna inanıyorum. (aslında inanmasam da, masal akışım o kitaptan alıntıladığım hiçbir puta izin vermedi.. kaydedemedim. zaten iki yıl evvel o putları tek tek işlemiştim) sadece emin olduklarımdan Sana bahsetmek istiyorum. İlki, kesin putperestlik bizim Mezopotamyamızdan çıkmıştı.ve Nuhoğulları olan bu devre Adem Atalarımız, tek bir bilgiyi ve tek bir göreneği, dünyanın neresine giderlerse gitsinler daima aynı kelimelerle götürmüşlerdi.


dendera zodyağı ve nut (nun)

ve putlar kitabı açıklama yapmamasına rağmen şunu gördüm.BENİ ADEM = Ademoğulları denir ya!.işte en eski arap kavimlerinde ailelerin isimleri yanında BENÛ kelimesi yani oğlu anlamı vardı..bu şu demekti; Banû Şît=Şit oğulları..(*mesela Hz seyin pers şahının kızı prenses Şehrnu ile evlenmiş ve ilk çocukları Ali (Zeynelabidiyn) doğumu sonrasında vazifesini yapan bu hanım vefat etmiş diye okudum).bu farkındalık bende, bazı şeylerde tavan yaptı. bakalım ne olacak. gözlerimizi aşağıdaki kelimeleri soymak için hazırlıyoruz Sevdiğim. bak ve seyret!.Sana Show yapacağım!. HAY’AL’ET (bedenlendir) ..

BEN BEN TAŞI(benû=ruhoğlu=ÂNKÂ): 
Türkçede konik hudut- sınır taşıdır. Ben= Men=Öz kimlik.. "Eski Mısır’da Venüs’ ün simgesi olan Bennu –Anka kuşu iki defa ölüm-iki defa doğumdur. yani tekrar tekrar  yaratılış..(güneşi  ve güneş  Ra’nın ruhu- BA’yı temsil eder).   SABAH GÜNEŞİ  Venüs gezegenine “Bennu-Asar’ın gemisinin yıldızı denirdi (Asar, Osiris’in Mısırca ismidir).  AKŞAM GÜNEŞİ ikinci defa doğan VENÜS bu defa İsis (İştar) adını alır...*ruhsoyu..üç genetik sarmal yılanın ortadaki-sıratı müstakim-asa suyu-turûkû âli soyu..ve neden mavi? çünkü eski mısırda manevi güneşin mavi olduğuna inanırlar. o yüzden ahireti-batını temsil eden Asar=Osiris ve İsis şirâ mavi renklidir..çünkü Kelime-i tevhidin nuru MAVİ imiş


. ayrıca BEN NU=nu, en kadim mitolojilerde daima ilk başlangıç olan göksel bilimez suları temsil ediyor. belki de  âmâ .eski mısırda o göksel anne NUT idi. ve gece güneşi yutar, sabah tekrar doğururdu. Arap alfabesinde NU, NUN HARFİne dönüştü.(nun'un noktası altına düştüğünde, BE harfi OLUP yaratılmışlığı ,dünyayı, maddeyi simgeledi.maksat o  noktanın tekrar daireyi kapatması ve indiği yere çıkmayı başarmasaydı .imtihan buydu).. NUN ebcedi daire ve nokta olan 50 rakamının da sahibi oldu. yani sükûn ve hareket mahali. islami sembolde de,  hilali ay ve yıldızla bayrağımızda makamsal yerini aldı..


eski Çin mitolojisinde  ise  BA, Cennet'in kızı demekmiş.. NU ise:
 Nü-gua - (-kua, Nu Kwa, Nuwa) bir elinde yerin sembolü olan pusula tutar. İnsanları yaratan dişil esma-i ilahedir . Efsaneye göre, Pengu Yin ve Yangı oluşturduktan sonra ölür. öldükten sonra sol gözünden güneş, sağ gözünden ay (horus’un = İnsan-ı Kamil’in biri zahire biri batına bakan gözü), kanından denizler, saçlarından ormanlar, gövdesinden yeryüzü, son soluğundan da rüzgarlar meydana gelir. Daha sonra çürüyen bedenimde kaynaşan böceklerden de insanlar oluşur. Zamanla gökyüzünün bir bölümü denizlere düşerek insanlığı yok etti. Bunun üzerine Tanrıça Nü-gua, yengeç elleriyle gökyüzünü yukarıya kaldırdı, denizleri yeniden sınırlarına itti ve çamurdan yeni bir insan türü yarattı.
yin yang kardeşler

(*eğer bu anlatımı anlarsak eski Mısır Dendara zodyağında bir türlü çözülemeyen merkezdeki  B harfi= AYAK-BACAK ve yanındaki YENGEÇ ve BOĞA yı da çözebiliriz. .böylece anlarız ki, içinde deniz olmayan çöl sıcağı bir gelenekte yengeç sembolü ve çamur da haliyle ,SKARABE böceğine dönüşmüştü) .. NÜ-GUA, adı Fu Xi  olan kocası- kardeşiyle evlidir.(Fu Xi yılan vücutlu bir insan olarak resmedilir..Nü-gua’ nında  kardeşi gibi vücudunun aşağı kısmı ejder şeklindedir. aynı sembol Hint mitolojisinde en yüksek ilah esmasının da resmidir. EJDER YILAN= genetik-yol-DNA-soyun sürekli devrederek dönüşümüdür )

5 nisan
akşamı.. İran kökenli, Hindistan’a kaçmış ve başka mekanlarda yaşamış  Azam Ali Niyaz konserine gittim ve  onun müziğinde ,dansında, yağ gibi kayan kıvrımlarda şunu seyrettim.. yeryüzündeki  tüüm hazineler, zevkler, tutkular, ihtiraslar, güzellikler, sihirli efsunlar sadece doğudaydı. doğu gizemli şahane bir kadındı. güneş daima doğudan doğardı..batıda ise zerre kadar hazine, zevk, efsun, tılsım, cazibe, kendini maddi bilimle değil de, manevi zevklerle bilinme isteği -manevi seçilmişlik yoktu. solgun benizli batının neden o kadar kıskanç kardeş olduğunu ve aslında doğuya yaptığı her şeyde kendince haklı olduğunu da anladım Sevdiğim.

(* ayda bir-iki defa konserlere gidip, bana neler yaptığını deneyimliyor, neden diğer insanlar gibi o müziklere ve seslere ilgi duyamadığımı, beni bu tür şeylere karşı nasıl hissiz, duyarsız hale getirdiğini anlamaya çalışıyor fakat, halen çözemiyorum. öyle duvar gibi duruyor ve zerre hatıraya sahip olmadan çıkıyorum)..
6 nisan Pazar.. sanırım dün gece gittiğim konserin etkisiyle oluştu.. hayalimde inanılmaz yüksek,sarp,taşlık bir dağın tepesine çıkıyordum. burası  tehlikeli bir uçurum dağın en uç noktası.. ve elimi uzattığım sağdaki yer bedenimden o kadar uzaktı ki ,hayalimde dahi bu imkansız yere tırmanışıma hayret ediyordum(iyi ki hayal.. yoksa bu kilo ile ben adım atamam biliyorsun)..elimi uzattığım kayada galiba 3  beyaz yumurta var. orada KAF DAĞINI anlıyorum.. ve o yumurtalar kırılmasın diye çok çaba sarf ediyorum. aniden o dağda  köy misali bir yerdeydim. çarşaflı kadınlar yemek pişiriyorlar. erkekler sarık cübbeli .medresede yerde ders görüyorlar. sonra ayrı bir evdeyim. buradaki en yüksek kişiyleyim ve ona hizmet eden minicik siyah çarşaflı bir kız var..o adam kolay kolay bir kadınla görüşmezmiş.benimle röportaj yapmayı kabul etmiş. onunla görüşmemizin ses kaydını alıyorum.. uyandığımda  orasını Hindukuş Dağları Afganistan olarak algıladım nedense.. belki de taşlar kitabında okuduğum; fırtına çıkıp, dolu, aşırı yağmur yağmasın diye develerin ve atların ayaklarının keçeler ile bağlandığı yada taşları ile dolu efsanevi Türkistan sarp kayalarından etkilenmişimdir bilmiyorum..

(* gece eve dönen çocuklarımdan maydanoz kızım aldığı bir Kızılderili kuş tüylü başlığı giyip gösteriyor.çok şaşırıyorum.eğer o yumurtalardan kuş çıkarsa o başlıkla resim çekineceğimJ..ve yeraltındaki NİL NEHRİNDE ölmeden evvel ölme ritüeli yapan  Sümerli Ece’yi ve en büyük şaman olan kuştüyü başlıkla babaanneyi selamlayacağım inşallah ve amin .. ayrıca maydanoz  kızım, şimdi bir Kızılderili  resmi yapıyor.ona tacın tam ortasına hilal içine ayna yapmasını söyledim).

bu akşam Nuh; BÜYÜK TUFAN  filmine gittim Sevdiğim..filmde kutsal kitaplardaki kadim anlatım tahrif edilmişti.. israiliyat, bugün sahneye koyduğu ve oynadığı malum dünya kader değiştirme senaryosunu, biz yönettiklerine,  bu filmle zahmet edip -bildirime  sunmuştu.. yani diyorlardı ki; “siz Kabil’in soyusunuz ve kötüsünüz. siz ebtersiniz. faideli temiz-çekirdeksiz tohum sadece bizde var. o yüzden sizi yok ediyoruz . dünyada sadece bizim aile yaşayacak. çünkü tanrı dünyayı bize vââd etti. o toprakları ve sizin kanınızı bize helal kıldı. hakkımızu isterük!!”  kaderini yeniden formatlamışlardı...ve filmde ilk yaratımın şahitlerinin sembolü olan dev taş adamlar vardı ki hayretle şükrettim.bana öğrettiğin her şeye hayranım..

israiliyatın foton kuşağı palavraları iflas ettiğinden ve illa bir kıyamet kopartma inançlarından, bu defaki film yazılımımız, yeni ademimiz olan Nuh’un  seçilmiş ari büyük oğlu ŞEM (GÜNEŞ= Sam= israiloğulları atası)ve karısının doğuracağı ikiz kızlarla evlenmek zorunda kalacak iki diğer kardeş  HAM(Avrupa soyu),YAFES (türklerin soyu)üzerine kurgulanmıştı..  filmde Nuh(as)'ın  peygamber kimliği yok.. çünkü israiliyat masonik hermetik dervişler öyle bizim inancımıza sahip değiller. Onlar hiçbir peygamberi aslında kabul etmezler ve  Osiris inancındadır..

filmde Habil’i öldüren kardeş Kabil halen sağdır ve Ham’ı ele geçirmiştir. Filmdeki Kabil, çekik gözlü mağol ırkından ve demirci ustasıdır(yani o bir türk-KAY’IN- kahin SOYU). Kabil sadece et yer. Nuh vejeteryandır.. muhteşem ilk yaratılış sahneleri var. kainat görselleri muazzam. filmin baştan sona, en önemli ana teması derisinden yeniden doğan yeni yılan sembolü olağanüstü.. süper. birde babanın kendi soyunu kutsaması- duası sırasında, kurumuş bir eski yılan derisini sağ kolundan, elinin en ucu- işaret parmağına dek dolayıp, oğlunu-genetiğini kutsaması (TANRI’NIN SOYU=TANRI’NIN ELİ)bence sembolizmde zirveydi. eee nede olsa masonik ka-ba-la’ cılar bu işi iyi biliyorlarJ.. inşallah bizim İslam tasavvufçularımızda bir gün bu güçlü görsellikle, kendi ilimlerini sergilemeyi başarırlar da, bizlerde kendi genetiğimizle neş’eleniriz..

9 nisan Çarşamba..
rüyamda acaip bitkilerden bir çay demliyorum ve onu sürahiden su bardaklarına boşaltıyorum. şimdi harika eşyalar satan bir mağazadayım. burada antik kuş kafesleri var. yetkililere çay ikram ediyorum. içiyorlar. sadece bir genç içer içmez karnının sağ yanında oluşan ağrı ile inliyor, az sonra ağrı geçiyor. Onlara, kendilerinden daha evvel aldığım kuş kafeslerini getirirsem, içlerine kuş yuvası yaparlar mı soruyorum. mağaza sahibi “siz getirin,biz hemen hallederiz” diyor. ”Sevdiğim ben o birkaç yetkiliye çay servisi yaparken tam hatırlamadığım şu anlamı içimde anlıyor ve onlara sessizce aktarıyorum, bak:”ey insanoğlu genetiğinde dolaşan HEKA sihirdir.”


12 nisan cumartesi..hayalimde gene o dar kayalık dağ mekanındayım. bir sürü çarşaflı kadın toplu halde. onların fotoğraflarını çekmek istiyor ama ne kadar uğraşırsam uğraşayım onları ekrana alamıyorum. sonra yürüyor ve bir yeraltı mağarasına giriyorum. aşağıya bakıyorum.bir sürü cübbeli adam önlerindeki makinelerde bir şeyler dikiyorlar. sonra biraz daha yürüyor ve daha aşağıya bakıyorum..aaa derin bir mağara göl havuzu var.o adamların hepsi yüzüyorlar.su yakınlaşıyor.suyun altında dev bir siyah renkli koskocaman vatos balığı gibi bir şey hareketleniyor.. adamlar fark etmiyorlar. şimdi bir odadayım .dolabın üzerinde bir minik bardakta koyu bir içecek var .üç kişi içecek diyorum..alıyor ve nerdeyse dibine dek içip, diğer erkeklere boş bardağı uzatıyorumJ..

Sevdiğim inanıyorum ki tefekkürlerimde gidebileceğim en zirveye şuan geldim. iş bu halde aynı şekilde en deruna-dünyanın ana merkezine-çekirdeğindeki güneş'e inebilmeyi de becerebilmem gerektiğinin farkındayım.ve bu noktanın adının KUTBİYET olduğunun da bilincindeyim. daha evvel birkaç defa deneyimlediğimiz bir tefekkürü bu defa yepyeni idraklerimizde hep beraber yine hayal edeceğiz tabii ki. zira bir adamın evvela kendi kutbiyetini anlaması lazım ki, alemin kutbiyetine yola çıkabilsin, değil mi? önce kendi vücudumuz ,sonra başka varlıklara yolculuk..

Sevdiğim..her şeyim..
artık ne Kadir Gecemi arıyorum, ne de bayramımı…
çünkü Sen hepsine Câmisin..o manalar Senden çıkıyor..
Sevdiğim, İsm-i Azâm-ı da aramıyorum..
çünkü kalbimin zikrettiği O İsim, benim Rabb-i Hâs’ım.
benim İsm-i Azâmım Senin Adın..
Sevdiğim her şeyim… bin ay’dan daha hayırlı olanım..
Senin Cemalinden yansıyan ise; bizi var eden nurlar..
Senin Gönül Kandilinde-Işk’ında kırılıp alemlere ziyâ salan..
Renklerle, etrafını nurlandırdığın mekan…
Ruh’ül Kûdüsüm..
var dediğin tüm  varlığımla Sana Hâmd Ediyorum..
AMİNN.
(* Sevdiğim bu şiir şu an bir masal çocuğundan maille geldi.ne zaman yazdığımı hatırlamıyorum ama masalımın tam da burasına lazım geldiğini ve yazımın kendini tamamladığına inanıyor, teşekkür ediyorum.)

KİTAB-I KUTBİYET=MİHENK =BENNÛ TAŞI
evet başlıyoruz.. gülmek serbest.. eski örnek değişmedi: 

Nasreddin Hoca’ya gelmişler ve dünyanın kutbu neresidir diye sormuşlar. hz demiş ki: ”eşeğimin arka sol ayağının bastığı yer kutup-dünyanın merkezdir”. oradakiler kızıp: ”ya hoca,sen bizle alay mı ediyorsun?”. hoca: ”hayır .doğruyu söylüyorum. inanmazsanız ölçün” demiş.

kıssadan hisse.dünya yuvarlaktır.herkes kendi bulunduğu dairenin kutup noktasıdır
. o merkezdir. etrafı, işi, hobileri, duyguları ve karakteri onun hayat alanı , yaşam hareket dairesi yani dünyasıdır.. iş bu halde herkes kendi kutupluğundan şimdi emin değil mi çocuklarJ?!.eweet! sevindik bence . gülebilir ve kendimizle gurur duyabiliriz.mesela, Anababamıza adam olamadım ama kutup oldum deyü hava dahi atabiliriz J! Yaşasın!!hepimiz birer kutupuz J.işte o yüzden dünyada sürekli depreşip tepişip, sevişerek  savaşıyoruz. med cezir=itme ve çekme ivmesi bizi buna mecbur kılıyor. yaşadığımız sürece sevişmeye, savaşmaya, tepişmeye muhtacız... esma tanrıları çekişmesi budur. zıt kutbiyet yansımaları da bu..

tanrı olma ve tanrı olduğunu sanma  salaklığı putunu kırma  sanatı  ve tanrısallık macerası üzerine denemeler:


ve şimdi sıkı durun!! .. ayrıca manen, 7 senede bir dairemizde değişen pek çok esma terkibine hükmeden ana kutbiyet esmamızla  birde Gavsız  
J!! yuppii!!..yaa.işte sen seçilmiş ari sperm insancık,sen!! o gavs sensin!. senin vücud –varlık kainatındaki tüm esmaların sana, senin hüccuratın olarak sürekli kulluk edip, vücut- varlık dokuyorlar. sen bir şeyleri dile, iste, var et diye nefsaniyeti egonu oluşturacak bir orman dolusu hayvan karakterin dahi var.sessiz sedasız tüm bu oluşumlar için çalışan nebati bitkisel organlarının meleküyeti de cabası. cemadat. taşlar.kemiklerimiz.iskeleti kutbiyeti demir mili asamız. bizi döndüren ezeli ip.

ooo.ilk andan itibaren yaratıma şahitlik eden şey.. devre, devrana, semaya, harekete, daireye, geometriye, arşa….işte seni sen yapan üçlü sarmal genetik-3 sütun, III  yapın.RUH-NEFS-BEDEN.. akıl,dileme,bilme.. GÜZELLİK,ZEKA,KUVVET..

isim(irşad  güneş kutbu) +sıfat(mülkiyet ay kutbu)+fiil( vücud-varlık dünya kutbu)=ZÂT-I ADEM (gavs)..

gördüğün gibi, ezoterik anlatımlarda, yaşam koçluğu alıp, dünya kadar para ödediğin yerlerde öğrendiğin gibi sen bi tanrısın..hani en çok satan ra bilgileri, karyon mesajları, meleklerden=cinlerden mesajınız var kitapların var ya!.. işte orada anlatılan, o altından yapılmış-mücevherle süslenmiş israiliyat kalıntısı, o tanrı heykeli BAKARA ÖKÜZÜ-KUTSAL İNEK sensin.. hepsi seni kutsuyorlar ve hakikatte senin tanrılığında acaip alay edip, sana şeytanca oyun oynuyorlar da, senin haberin yok.artık sen, pozitif kutuplar ilmine sahip & negatif kutuplar çarkının şeytani bir maskarası oldun!!

şimdi madem ki bir tanrı olduğumuzu anladık.
o halde bir tanrı yapıcı ve satıcı ve sonrada o tanrıyı kırıcı mesleğimizden dolayı, şimdi de kelime-i tevhid kılıcı ile kendi putumuzu kendimiz kıralım mı lütfen?!. bu putu biz kırarsak canımız çok acımaz. ama egomuzu başkaları kırarsa çok canımız acır ve iyileşmemiz çok zorlaşır..

taş makamı ayrıca kadim mevkileri, sağlam asaleti ve yüksek benlik kibri de simgeler
.o yüzden putlar daima taş heykellerden dikilir.o yüzden yazıtlar daima en sağlam kayalara nakşedilir. o yüzden kalıcı eserler daima en mükemmel taşlara hâk edilir..şu halde insanın da, kendi seyrü sülüğünde  –yaratılmışlıkta gideceği en nihai yerin ne olduğunu anladık mı? peki cemadatı bekabillah (ruhbedenbir) makamı değil mi?.  iş bu halde şimdi hepimiz ADEM HEYKELİ KALIBIMIZI PARÇALAYARAK KIRIYORUZ.. TA-HA baltası bu iş için biçilmiş kaftandır. bu kelime-i tevhiddir. toprak yarıldı-sabır taşı çatladı ve içindeki nefesi hava- yani, nem uçtu, RAHMANIN NEFESİNE ,AİT OLDUĞU YERE UÇMAĞA UÇTU..

.. belki ölmeden evvel ölme ritüelimiz istenildiği gibi olmamış olabilir Sevdiğim .. ama inanıyorum ki, masal çocukları bunu kendi idrakleri ile çoğaltacak ve kendi deneyimlerini yaşayacaklar..iş bu halde en azından var olan bir zaafımızın öldürüp, faydalı hale dönüştürdüğümüzde, o halimizin ânkâ kuşu dirilecek ve  bir bakıma bizi KÂF-yaratım başlangıcına –YENİ BİR TEKAMÜL DEVRESİNE ÇIKARTACAKTIR diye de düşünüyorum..


O halde şimdi eskiler,
bizim bilemeyeceğiz batını ricali gayb aleminde ki hakiki KUTUP-GAVS mesleği için neler demişler, alıntılarımıza bir bakalım mı lütfen?
KUTUP: Arapça değirmen taşının miline denir. Büyük değirmen taşı milin etrafında döndüğü gibi, kainatta idare bakımından kutbun etrafında döner. En yüksek Kutub derecesine Gavs-ı A'zam - kutb-i ekber denir.o feyzlerin kaynak makamı iliyyin misalidir..nötrdür.O-HÜVE noktası,seyr mekanıdır.. makamını ikiye ayırır. Birinci makam: İrşâd, ikinci makam: Vücûd makamıdır. İrşâd makamı, nübüvvetin bâtınını; vücûd makamı Muhammed (s.a.v.)'in bâtınını temsil eder. İrşâd makamı birden çok gavs tarafından temsil edilebilir, dolayısıyla aynı anda birçok gavs bulunabilir. (*hava siklon daireleri).. vücûd makamı  tek gavs tarafından işgal edilebilir; bu nedenle her yüzyılda ancak bir vücûd gavsı vardır. Bu tarife vucud gavsı, Gavsu'l-âzam, ayrıca Abdullah, Abdu'l-Câmi adları da verilir.

III’ER:  gavs'ın altında İmaman (iki İmam) bulunur.Sağdaki imama, İmam-ı yemîn, soldaki imama; İmam-ı yesâr denir. İmam-ı yemîn, gavs'ın hükümlerinin, imamı yesâr gavs'ın hakîkatinin mazharıdır. Gavs öldüğü zaman yerine İmam-ı yesâr geçer.  3'ler de denilen gavs ile imaman'ın altında yeryüzünün dört yönünü yöneten evtâd-ı erbaa (dört direk) bulunur(7’LER:*KABE’NİN İÇİNDEKİ  III SÜTUN,4 köşe sütun ve 8.ŞEHADET TAŞI dır ). Daha aşağıda ise nuceba (necibler, 8 ya da 40 veli) ve nükebâ (nakibler, denetçiler, on ya da üçyüz veli) yer alır.ve devam eder……

İbnu'l-Arabî’ye göre; her eksen, çevresinde dönen şeylerin kutbudur. Bu anlamda kabile şefi ve aşiret reisi kabilesinin ve aşiretinin kutbudur. Çünkü yönettiği toplum ona dayanır, onun etrafında döner. Tasavvuftaki kutub da böyledir…Arabi,bir işin erbabı ve ustası olan, herhangi bir nitelik veya yetenek kendisinde en mükemmel şekilde tecelli eden kişilere de kutub nazarıyla bakar. Meselâ bir çağda en mükemmel mutevekkil kim ise o çağda tevekkül ehlinin kutbu odur. Buna göre kutub bir tür prototiptir, belli bir zümrenin veya mesleğin ideal temsilcisi ve piridir.


İbnu'l-Arabî ayrıca her çağda tevekkül, muhabbet, marifet gibi makam ve hallerin her biri için mutlaka bir kutub vardır der. Rasûl-u Ekrem'in manevî bir özelliğine en yüksek derecede vâris olan bir velîye Muhammedi kutub dendiği gibi yine Peygamber vasıtasıyla önceki peygamberlerden birinin özelliğini güçlü bir şekilde temsil eden velîye de meselâ İbrahimi kutub, Musevi kutub gibi adlar verilir. Bütün kutublar kutbu'l-aktâbın emri altındadır. On iki kutubdan yedisine iklim kutubları, beşine velayet kutubları denir. İklim kutublannın her biri bir İklimi kontrol eder. Diğer velîler velayet kutublarından feyiz alır. irşad kutbu güneş veliliğine sahip olup bütün âlemi aydınlatır. Abdal kutbu ise ay veliliğine sahiptir; yedi iklimde sözü geçer (*alıntıdır)



DÜNYAMIZIN MERKEZİNE-KUTBİYETİNE –EN DERÛNİ SEYAHAT

Ayaklarımızın altından, toprağın derinliğinden 7338 mil aşağıya dikine bir ip saldığımızı hayal ediyoruz.. dünyamımızın Gaws noktasındaki ısı  4000 ila 8000 derece santigrad arasında değişiyormuş..mitoljide dünyamızın bir adı da GAYYA-cehennem dir unutmuyoruz..yani bu ateş eriyiği, bilgi hazinesi ,çekirdek NOKTA; bizi dünyaya bağlayan, dağılmadan atomlarımızı bir arada tutan, bizi eşya-esma suretleri halinde  gösteren, yukarıdan aldığını feyzleri-nurları-ilmi , tam mazharı ayn’a olarak yansıtan şeydir, değil mi? kudretli -kavi- demir esması..yani erimiş –kristalleşmiş demir kayalarJ!!.erimiş taşlar. ilk atalarımız.. koruyucularımız.. kerubilerimiz. ateş kalkanı auralarımız. cevher nuru, cevherin saf ruhu –ilk enerjimiz..üstelik yeni yapılan araştırmalarda, dünyamızın çekirdeği  ile güneşin ısısının aynı derece  olduğuna dahi gelinmiş..

yani Sevdiğim.atom anlaşılırsa miraç anlaşılır. miraç anlaşılırsa atom bilinir ve güneş ile ay ve dünya arasındaki itme-çekme-mıknatısıyet aşkı-ricali gayb esma kuvvetleri makam-ı meslekleri de sanırım çok kolay anlaşılabilir. Yani ben ancak öyle anlayabilirim, bana böyle göstererek öğretmelisin demek istiyorum öğretenimJ.ve  henüz buralara çok uzakım biliyorsun.. ama en azından bir başlık-bir adım attım. gerisi Sana kalmış..
nur cihan
nuralem7@hotmail.com
12.04.2014