4 Nisan 2014 Cuma

99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 93

99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI  93

Şâkirtleri taş yonarlar, yonup üstada sunarlar
Allah'ın ismin anarlar, ol taşın her paresinde.

(Hacı Bayramı Veli )

tüm dervişler ve mason taş ustaları buraya 
J!...

Merhaba Sevdiğim ve Merhaba..
bugün Sana siyah bazalt taşı kadar ağır, makam sahibi  bir masal yazacağıma inanıyorum. çok okumam gerekti. kopyaladığım 100 sayfayı elemem ve şimdiye dek anladıklarımı onlara monte edip,yeni idrakimle yorumlayacak öze indirgemem ise çok zor..tam üç gündür bunun için çalıştığım halde ne okuyabiliyor, nede yazabiliyorum. şimdi merakla işe koyulup, yazdıkça elemeye ve yazarken okumaya karar verdim. geldiğim  tefekkür makamı TAŞ olduğu için ve kardeşim  Mü de, uzun zamandır arayıp bulamadığım ,onunda tesadüfen  bulduğu putlar kitabı  yanında, TÜRKLERDE TAŞLA İLGİLİ İNANÇLAR (Doç. Dr Hikmet TANYU) dosyasını bu hafta yollamıştı. yani yapmam gerekeni tabii ki anladım…ama çok zorlanıyorum.ilk defa bu kadar yazmaktan bıktım,gına geldi. artık yazmayacağım. çok şükür ki sıkıldım.. Hiç bitmeyecek gibi.

…hepimiz taş höyükleri-tümülüs-piramit-atadirek - dikili taşları biliriz . işte şimdi bu taş küt’ü ilk nasıl ve neden başladı anlamaya çalışacağız. sadece okurken aklınızda taş’ın, yaratılışın CEMadat  evresi olduğunu –insan bedeninde ise kemiklere tekabül ettiğini daima aklınızda tutmanızı rica ediyorum.. taşlarında bir zikri vardır. sabır taşı da çatlar, içinden sular seller akar değil mi?

(*çift başlı
-çift dilli –çift cinsiyetli Şahmer(d)an’ımız olan omur asa suyunu hayal edin lütfen! ve 7 mertebeli 33 omurumuzun düğümlerini! … hazinenizi bekleyen o yılanı)


o halde aklınızın bir yanında tutun ki;
cennet bedenimizden bize hatıra olarak sadece tırnaklarımız ve orada sonsuzca olan doyum hazzından  bir kuplecik tadımlık hatıra kaldı?! ve cennetle alakalı ayetlerde, cennetin tariflerinde hep şeffaf-latif huri gılmanları, cevherden imal edilmiş cennet tabiatını da hayal ederek, bunlara ekleyin! ve şimdi hayal edin ki, cennette asla bozulma, kokma yok!!yanii..mücevher ve o cevher tabiatından yaratılan  cevher ruhu , kendi asli hali  olan cennette nasıl bozulabilir ki, değil mi?!!yaaa.işte mesele bu kadar basit.her eşyanın kendine ait bir alemi ve tabiatı asliyesi-kendi kanunları vardır.


gelelim cemadata; taş’a toprağa..yaratımın ham maddesine.. hepimizin aslı toprak ve su (zerre=toprak+ su=sperm) .TA-HA.. KUYRUKLU YILDIZ.ve tüm kuyruklu yıldızlar nedir ?!!donmuş sulardır değil mi?

her şeyin  asa suyundan yaratılması
şu an dünyamızdaki ilk yazılı kayıtlar Sümer’e ait olduğundan, bizde TAŞ MECLİSİ KİTABIMIZ için bozulmamış-saf kaynağa müracat edeceğiz ki, tüm serüvenin ilk haline girebilelim. yanlız şunu unutmayalım ki,  Sümer’e ait her şey Nuh tufanı sonrasına ait kayıtlardır. geçmiş hatıralar ise, daima mitolojiler-efsaneler-masallar sandığımız şeylerin ve bizden evvel yaşamış Ademlerin, kadim kitaplarının  sembollere dökülmüş hali olan EŞYA=İSİMLER- ESMA-İLAHLAR-PUTLAR haline nasıl dönüştüğü hakkındadır. bugün bunları bilip, anlamamız elzemdir. çünkü internet sayesinde dünyanın her yerindeki veriler tek bir kaynakta yanlışı-doğrusu ayırt edilmeden toplu halde, herkesin ulaşımına sunulmaktadır. 

tüm bu bilgileri, dinlerden azade olup- ateist olmak içinde kullanılabilir- yani hem sapar, hem saptırtabiliriz.. veyahut bizim yaptığımız gibi ,tüm öğretilerin tek bir ana kaynaktan çıktığının olağanüstü ilk haline gidip, tevhid edip, her yaratılmış manayı birlemeğe, CEM’AD’ATa =CENNETE erebiliriz...

her şeyin sudan yaratılması mührü
zaten az aklı olan bir varlık; yaratılmış bir şeyin ateist filan olamayacağını bilir de,roller gereği duruma göre davranır.o ateist salağının, kendisi ve aklının yaratılmış olduğunu henüz bilemediğini, ne kadar anlatırsa anlatsın bunu idrak edemeyeceği de bilindiğinden, artık onun için kendini yorup üzmez..vardır Allahımızın bir bildiği deriz. bu durumda karışmıyoruz Allahımızın işineJ ..hiç kimse ateistler kadar Allah ve dini anlamak için çalışmıyor ne yazık ki!!işin birde bu gerçeği var..mirasyedi nüfus kağıdı Müslümanları!? ise hep uyuyor…

böylece, Yaratıldığımızdan beri aynı sembollerle aynı rüyaları gören bizler, aynı izleri takip ede ede, manevi yol alışımızda ki şaşmaz ilahi kanunları daha kolay anlar ve daima TEK BİR YARATICININ VAR OLDUĞUNA İMANımızı da sarsılmaz bir temel taşına döndürüp, belki bizlerde ULU SEMÂHANEDE birer dikilitaş sahibi olabilirizJ!.. burada seçim size kalmıştır. ya mavi hapı içeceksiniz, yada kırmızı trene bineceksinizJ...

ve.. en kadim taş efsanesi ile taşların esrarına, şimdiye dek yapılmamış bir yolculuğa çıkıyoruz .lütfen sıkı durunuz. gideceğimiz yerden atılacak şahap ışın oklarına-astroitlere hedef olabilirsiniz ki, bu normaldir. korunma dualarınızı kuşanınız …kalkanlar yukarı
J!!


“Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin uçlarından bucaklarından geçip gitmeye gücünüz yeterse geçip gidin. Büyük bir güç olmadıkça geçip gidemezsiniz.”
( 55 / RAHMÂN – 33)

“Andolsun, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde (altı evrede) yarattık. Bize bir yorgunluk da dokunmadı” (KÂF SURESİ  50/ 38)


ASTROLOJİK YARATIM.. YERYÜZÜNDEKİ DEPREMLER .. YER’İN CANLILAR İÇİN HAZIRLANMA  SAFHALARI.

Hurri kaynaklı Hitit efsanesi. Başlıca üç şiirden meydana gelir. Birincisinde, gök krallığı için baba-oğul tanrılar(esmalar) arasında yapılan mücadele anlatılır. Gök krallığının ilk sahibi Alalu'ya karşı oğlu Anu (cennet) ayaklanarak krallığı eline geçirir. Fakat krallığının dokuzuncu yılında Anu'ya karşı da oğlu Kumarbi  isyan eder. Meydana gelen mücadelede Kumarbi  babasının erkeklik uzvunu ısırır. (*ana kaynağı bulduk bakın; OSİRİS’in erkeklik uzvunun kardeşi SET tarafından kesilip, Nil Nehri’ ndeki OANNES BALIK tarafından yenilmesinin köküne geldikJ..ayrıca yunan mitolojisinde Kronos-Satürn’ü yenen, oğul Jüpiter- Zeus’da aynını babasına yapmıştı..ve.). O zaman Anu, oğluna «Şimdi felâketi yuttun. Seni üç korkunç tanrıya gebe bıraktım» diyerek yere tükürür. Bunun üzerine yer gebe kalır ve fırtına tanrısı ile Aranzah (bugün Dicle) nehri ve Taşmişu adlı tanrısal mahlûk dünyaya gelir (Adem’in madde dünyada taş heykelinin yaratılması)


(*Alalu’yu hatırlayalım lütfen.Eski Mısır’da ölüler kitabında bir insan ruhunun  gidebileceği en son yer kamışlık tarlası olan ruhlar-nur sütunlarının semasını izlemesi ve izlerken de hayranlıkla “Alalu “diye bağırması idi değil mi?(3 defa ululanmışlık demek olan ULUULUULU.. böylece bozkurt Asenayı da kendi içinizden tefekkür edebilirsiniz). ewett..ve daha sonra ölünün ruhu,kalacağı yıldıza, RA kayığıyla ulaşır.bu, güneşin sabah doğumuna ve akşam batımına şahitlikle  eşlik eder..yanii,pervane' nin NUR’KAYNAĞI- ateşe düşüp dönüşmesiyle ait olduğu ilk hale dönmesidir.)

İkinci şiir, Ullikummi şiiridir (Yunanlıların Typhon efsanesinin ana kaynağı.. Ullikummi gibi Typhon da Yer'in (Gaia) oğludur ve memleketi Fenike-Kilikya'dır.yani bu bize öğretir ve ispat eder ki, batının altın çocuğu Helen’de bir Türk’tür J).. Burada dünya krallığını eline geçiren Kumarbi, Kummiya (Kutmukhi) şehri kralı olan oğlu, fırtına tanrısı ENLİL’e karşı mücadele etmek için denizle anlaşarak Ullikummi isimli diyorit taşından bir dağ yaratır. Bu yaratık hızla büyür; denizin derinlikleri onun ancak beline kadar gelebilir.(yeryüzünde denizde bir mağmanın patlaması ile oluşan ilk yanardağ sulardan böyle yükselmiştir)

diyorit taşının çok büyüyüp çok kuvvetli olduğu, taşın sudan dışarıya çıkıp gökte mâbetlere ve Kuntarra evine yetiştiği" anlatılıyor(yani dağın başı bulutlu ve görünmezmiş).  Bu taş çocuk, üzerinde yeri, göğü ve denizi taşıyan Upelluri'nin sağ omzuna dikilir. diyorit taşından yaratılmış Ullikummi  İSİM’ li oğlu  aracılığıyle baba KUMarBİ maksadına ulaşır(artık yere sağlam kazık çakılmış ve yer tabakası mağma üzerinde sabitlenmiştir.).diğer Tanrılar (=ESMALAR) korkuyor, taşa karşı savaşıyorlarsa da, diyorit taşı zaferi kazanıyor …Bu durum karşısında, fırtına tanrısı diğer tanrıların yardımını ister. Nihayet akıl tanrısı EA bakırdan bir âletle Ullikummi'nin ayaklarını keser ve onu büyüler Sonuçta fırtına tanrısı galip gelir.

“ Biz, yeryüzünü bir döşek, dağları da birer kazık yapmadık mı?”
(NEBE suresi 78/6 ve 7.ayetler)


Sümerce (Ku) Dağ demektir. bel ise HAVVA-BEL-KIZ dır (ata direği-osirisin belkemiği -insan dağını ayakta tutan 7 çakra-değirmen taşlı omurumuzdur..belsoyu  aynı zamanda erlik suyundan doğan kadındır ).. bel soyundan doğanlar. işte burası çok önemli .çünkü bir belden doğanlar  NAS  ve HANNAS  vardır, birde direk ruh soyu olup,  yoldan doğanlar HAVAS vardır..….kubele- kibele-kabe hep aynı köktendir.taşın içindeki ruh gibi bir anlamda düşünebiliriz. veya taşa hayat veren, taşın içindeki SU= AB-İB-KALB-BABA gibi de anlayabiliriz.. 
(* vee..Truva savaşındaki kahraman Aşil veya diğer yarı tanrısal yaratılmış herkesin en zayıf yeri topuğudur değil mi? o halde topuklarımızdaki sırra  dikkat!!.).

ayrıca ; İsis, kendisine bir türlü sır ismi(İSMİ AZÂMI) söylemeyen kocası Osiris’i, yarattığı bir yılana topuğundan sokturtup, onun ölümsüzlüğünü- dünya şartlarında-bir genetiğe mahkum ederek, onu yener..(*peygamber efendimiz :"mümin aynı yerden topuğunu yılana ikinci defa ısıttırmaz "der hatırlayalım lütfen). ve böylece, milyonlarca sene yaşayan Osiris aniden yaşlanarak güçten düşüp, hızla ölüme mahkum olur. Anaç ve iyilik meleği sevgili kız kardeşi ve karısı olan İSİS nihayet istediğine ulaşır.. Osiris’in kalbine nefes ettiği gizli sır ismi ile İsis, GÖNÜL ÇOCUĞU MEHDİ HORUS RA’sını  doğurur..artık yol devam edecek, her İnsan-ı Kamil makamındaki  kişi HORUS RA ,kanun koyucu –makam sahibi-HÜR AKIL –HAYAT ENERJİSİ-alemin çarkçıbaşı  olacaktır..

 böylece anne İSİS, doğurduğu ESMA evlatlarına ,BABA=MÜRŞİD  PUTUNU İLK DEVİRTEN, yolu-soyu açıp, ilk manevi tarikat seyrini başlatan olur. O YÜZDEN HERKES AYNI ANA’NIN (Sümerde İANNA)  ÇOCUĞUDUR.. .çünkü o RAHİYM-GÖNÜL ESMASIdır.....yani bir dul kadının evlat sevgisi daima koca sevgisine galiptir (ÜMMETİM!!!ÜMMETİM!!). çünkü Osiris’de kendinden doğan Havvası  İsis’e aynı bu şekilde yenilmiştir(YA VEDUD AŞK-SALADÜ SELAM))

Tanrı mineralde uyudu,
Bitkide düş kurdu,
Hayvanda uyandı,
İnsanda kendini buldu. /
Ömer Hayyam


Sevdiğim.. anlaşılan o ki,Sümer efsanesindeki taşlar meclisi bize “ KÜN EMRİ” ile, ilk büyük var sayılan patlamada yayılan taşların, henüz görevlerine tayin edilmeden evvelki, ilk kaos hallerini anlatıyor. *tanrıların savaşı-kavgası-çocukların dayanılmaz gürültülü tepişme sesi olarak anlatılanınsa; (göğün ve yerin belli kanunlar için nizama sokulması hakkındaki malumatın, o devre göre ilk anlatımları olduğudur. hakikatte anlatımın bu derece zorlanışı çevirim hatası olup, yetersiz maddi=manevi ilimler yüzündendir. bu sıkıcılık bize ait değildir. bize bunu akıcı şekilde anlatamayandandır
J).*zira, Yaratıcımız bizim organlarımızın işleyiş sesini bize yalıtmamış olsa idi ,hepimiz aklımızı yitirir veya o ses yüzünden kafamızı duvarlara vura vura kendimizi parçalardık biliyor muydunuz?!sadece bunun şükrünü dahi eda edemeyiz. asla!.

vee.. tüm taşlar böyle yavaş yavaş yerine otururken, istenen tasarımda ortaya şah eser olarak tenezzül eder…eğer bir mücevver tasarımcısı olmak istiyorsak hangi taş,hangi taşın yanına gider bilen bir HAKKÂK olmak lazımdır değil miJ?!

şimdi gelelim Sümer’de, BİZİM GÜNEŞ’İMİZİN İLK PATLAMASI ESNASINDA ONDAN AYRILAN PARÇA ÇOCUKLARININ ALDIĞI İSİMLERE ..GÖREVLERİNE- ANLAMLARINA ..bunu anlarsak eğer, eski Mısır’da ölülerin neden güneşin-ŞAMAŞ’ın ana kaynağına kavuşup, artık IŞIK-NUR olup, her gün GÜNEŞLE  doğup batarak huzura erip, mutlu sona erişini de kavrarız..zira kainatta sayısız güneş sistemi ve sayısız alem vardır.varlık sadece bizim gördüğümüzü sandığımız Ademoğlu denen biz iki ayaklılardan mürekkeb değildir. ama ALEM-İ KEBİR KOZMOS’ unu tamamen CEM edip, kendisinde toplayan ALEMİ SUĞRA da bu iki ayaklı-iki dikilitaş üzerine yükselen büst olan, heykel-i toprak   İNSAN’ dır..

Sümerde  güneşin patlaması ile parçalara ayrılan göktaşlarının o devirdeki isimleri ve ilk hallerine dair malumat: (Talihleri Tayin edilen: Nebat taşı, KAŞURRU ve SA taşlarının tel' ini; SAG. KAL. veya GUL. taşı,  (*Bu taş..harpte Ninurta'nın sadık dostlarını korkuttuğu için esarete mahküm edilmişti.); ESİ=(akatças ı) U Ş U Taşı= diyorit (sert bir taş olup mücadelenin başında isyancılarla birlikte Ninurta'ya "karşı hareket etmiştir)… NA TAŞI, Akkatçası muhtemelen Na'u,(*Harbin başında Ninur'taya karşı mücadeleyi idare edecek reisin seçilmesi için taşlar tarafından, zar atma merasimine iştirak ettiğinden lânetlenmiştir. Kullanılırken o bir domuz gibi uslu uslu yatacaktır. Ufalana Ufalana yok olacak ve nihayet suya kaybolacaktır).. A. LAL TAŞI, Akkatçaya Sumerce'den iktibas edilmiş" Akıllı ve muti bir şekilde Ninurta’ nın yanında kalmıştır. Bundan dolayı ufalanmayacaktır. Bilâkis düşman memleketinde Ninurta'nın vazifesini görecektir.(* bu taştan muharebe gürzleri yapılmakta idi. Tanrı veya kral bu gürzle harbi kazandıktan sonra, bunlar votif  eşyası olarak mâbetlere konacaktır.)..KA .Gİ.NA = hakikatın ağzı(Akatçası şadânu'dur).  Harpte parlak gözleri ile etrafına bakınmakta ve düşmana korkunç harp naraları savurmakta idi.  (*şimdi, Eski Mısır mitolojisindeki Osiris’in yarattığı ve çok gürültü yapan çocuklarına ceza vermek için gazaplanınca, gözlerindeki ışık olan, yani karısı ve kızkardeşi   İSİS’in diğer versiyonu olan kızı aslan SEKMET’i hatırlıyoruz lütfen. bakın hem Sekmet’in, hem de  Hint mitolojisindeki siyah taş KALİ -beyaz taş ŞİVA nın-yani yin yang 'ın   ilk halini keşfettik değil mi? ewetJ!)


Verdana Ninurta,
onu asilerle beraber yakaladığı zaman, bu hizmetinden dolayı hayatını bağışladı. ve onu taşların hâkimliğine tâyin etti. Güneş tanrısı diğer tanrılar arasında hangi kuvvete sahip ise, hakikat taşı da taşlar arasında aynı kuvvetin sahibidir. bunu mihenk taşı olarak kabul etmek mecburiyeti vardır. “Onun hakikat taşı olduğu ve bunun için yalan ile doğruyu ayırt edip, efendisi güneş tanrısına bildirdiği" zikredilir."(YANİ KELİME-İ TEVHİD dersi verilmiş=Hak ile batılı ayırt etmeye yetkin kılınmış tır).

KA.Gİ.NATİL.LA = Canlı hakikat taşı"; GİR.ZU.GAL = "parıldayan" parütu diye bir ismi daha vardır. Kardeşleri arasında yalnız o tanrıya kol kaldırmadığı için diğer taşlar ona ubûdiyet edeceklerdir. Ve o mâbetlerin ve sarayların süsü olarak kullanılacaktır." Algaraiş taşı, bu da Ninurta ya katılmakta tereddüt ettiğinden lânetlenmekte, günlük eşya yapılmasına mahküm edilmektedir. Gene Ninurta'nın tarafını tuttuğundan, tapınaklarda günlük kült takdimeleri için tabak yapılma mükâfatına ulaşmıştır..
DU.Şİ ADU = Zümrüt…  SAMTU= kırmızı taş = kırmızı akik… HULÂLU = sarı akikZA.GİN.NA =lâcivert taşı …  GİR.ZU.GAL= "büyük dişli bıçak. İki taraftan birisini seçmeyip kâh ona, kâh ötekine koştuğundan Ninurta'nın lânetine uğruyor, boynuzları kesilerek  bir torba gibi yırtılıp, arpa maltı gibi ezilecektir.""Bunlardan başka henüz ne olduğu etraflıca anlaşılamayan muhtelif taşlar vardır: immana ve aliga taşları ; barda, dubban ve uruttum taşları ;  şagara taşı; marhuşa taşı ; siptu taşı ; tutu, engisak ve aşnan taşları ; ullânu taşı."


HERMETİZMDE TAŞ SEMBOLÜ....
Eski Yunan da işaret –mezar taşı-sınır-hudut(Terminus)-arasat –kelime-i tevhid yani hak ile batılı ayıran taş anlamına HERMES denmiştirJ.  HERMES’in bir adı da Sümerce haberci-nebi-peygamber demek olan  NABU’dur.. çünkü O, 3 defa ululanmıştır. . Hermes’e yüklenen iki kanatlı ilahi ULAK’lık buradan gelmektedir. HERMES aynı zamanda dünya ve ahireti birbirlerine bağlayan kayıkçı sembolü KHARON  ile de ilişiktir(*koryon=Zar,sınır örtüsü, örtü, embriyonun dış zarı. (la) Chorion). hermes taşları bazen fallik (konik) yani üreme organı sembolü olan dikili taşlardır ve üzerine zaman zaman soyların devamı ve kutsaması adına zeytinyağı sürüldüğü taa ilk dönemden  günümüze devam edegelmiştir...çünkü ilk insana kadın ve erkeğin birleşmesi ve ikisinden yeni bir varlık meydana gelmesi çok olağanüstü gelmiş, buna hayran olup,dişil ve eril prensibini yani ” OL EMRİNİ “ her sembole yerleştirmişlerdir..


eski Roma TAŞ hukuksal  yemin törenleri 
Mitolojide ZAMAN= Zûhal-SATÜRN -Cronos’un oğlu olup, bir  LAPİS TAŞ tanrılığı da atfedilen  şansların en büyüğü-yüce talih  mavi JÜPİTER (Marduk=BEL-OK=İNSAN-I KAMİL makamı-mabedi üçgen  (Zeus-Thor))  huzurunda sembolik olarak taş atılarak  yapılırdı…
Eski insanlar Taş’ın içinde bir kuvvet , bir ruh, bir mana olduğuna ve bu mananın da sadece yöneticilerde  bedenlenerek, onunla bütünleştiğine inanırlarmış.. o yüzden de; YARI TANRI OLDUĞUNA İNANDIKLARI , çok özel astronomik zamanlarda doğmuş  ve  belli üstün yetileri gözlemlenen kişileri bebekliğinden itibaren  takip eder, bunları tapınaklarda insiye ederek yetiştirir, onları  lider  olarak seçerlerdi..

ayrıca tabiattaki tüm cemadat, nebadat, hayvanat ruh kuvvelerine inanıp,onları suret haline getirip, zamanla anlamını unutup tapınmaya başladıkları içinde, ilk putperestlik- panteizmi  doğurmuşlardır.


 Yahudilik ve Hristiyanlıkta Taş İnancı :
 Thelet –çivit mavi (*Jüpiter=Marduk) KELİME-İ TEVHİD  rengi ilahi vahiy ile eşdeğerdir.. Mavi renk on emir ile bağdaştırılır. Yahudiler inanır ki; hz Musa ve ihtiyarlar Sina Dağı'na çıktıklarında, Tanrı onlara Safir (mavi) zemin üzerinde gözüktü ve on emiri yine bu taşa yazdı; bu nedenle giysilerindeki mavi renk Tanrı'nın kanunlarını hatırlatan kalıcı bir renk oldu...

Hz.Nuh’un  Sam adlı oğlundan türeyen  İsraillilerin  de türlü taşlara tapındıkları, onları  kutsal tanıdıkları tevratla ve devam eden incil’deki kaya hadisleri ile sabittir..bozulmuş eski ahitte sık sık taşlara övgü ve taşları put edinmeye şiddetli ikaz vardır..

Hz Musa, Tur Dağında Yaratıcıyı görmek istediğinde onun miracı Dağ’a tecelli eden ATEŞ’ten oldu ve TUR DAĞI  6  PARÇAYA AYRILDI. rivayete göre;  Şam ülkesinde Hicaz topraklarına savruldu,düştü.1. parçasının adı SÜBEYR’dir ..2. parçasının ki As’ur ,3. Parçasının da adı :HİR’A dır… öteki 3 parçası da Medine’ye düştü ki: birisine UHUD, birisine RIDVAN, ötekine de ERKA derler.. .

... O çöllerde  taş yoktu.ama hz Musa’nın ,Sina Dağından yanında getirdiği bir taş vardı,ki onu kıble edinmek için getirmişti. ve ona asasını vurduğunda, o taştan 12 kabile için 12 ayrı su fışkırdı. her kavim kendi suyunu içti ve diğerininkini içmeye izin verilmedi..
(Tarihi Taberi’den alıntıdır)

MİMARİDE SÜTUNLAR… SÜLEYMAN MABEDİ'NİN SIRRI... Hz. Süleyman’ın Kent surlarının temelleri her türlü değerli taşla bezenmişti.1. temel taşı yeşimdi,2.lacivert taşıydı, 3. akik, 4.zümrüt, 5. damarlı akik, 6.kırmızı akik, 7.sarı yakut,8.beril, 9.topaz, 10.sarıca zümrüt, 11.gök yakut, 12.ametistti.. va.21:10-20

ESKİ AHİTTE TAŞLAR: "Ve onun içine taş yuvalara, dört sıra taş koyacaksın; bir sıra, kırmızı akik, sarı yakut, ve zümrüt, birinci sıra; ve ikinci sıra, kızıl yakut, safir, ve beyaz akik; ve üçüncü sıra, gök yakut, Süleyman taşı, ve mor yakut; ve dördüncü sıra, gök zümrüt, ve akik, ve yeşim olacak; onlar altın yuvalarına kakılacak. Ve taşlar İsrail oğullarının adlarına göre, adlara göre on iki olacak...

eski ahitte ,değerli taşların sıralaması ile çerçeve içine alınmış olan  kahin göğüslükleri altın levhadandı..  göğüslüklerin ortasına  RABBE MUKADDES yazısı  emredilmişti.

Burada da cennetteki cevheri yapıya atıf vardır…bakıyoruz lütfen..
' "Sen Aden de, Allah’ın bahçesinde, idin; sarı yakut, kırmızı akik, ve beyaz akik, gök zümrüt, akik, yeşim, safir, kızıl yakut, zümrüt taşları ile, bütün değerli taşlarla, ve altınla kaplanmıştın ; teflerinin ve zurnalarımın işçiliği sende idi; Yaratıldığın gün hazırlanmıştılar.'"

MUALLAK TAŞI HAKKINDA MALUMAT....yahudi inancına göre  dünyanın ortasında bulunan İsrail'in, onun ortasında bulunan Yeruşalem'in, ve onun ortasında bulunan Beyt ha—mikdaş (Süleyman mâbedi) ın ortasında bulunmaktadır. Dünya ondan vücuda getirilmiştir. Bundan dolayı temel taşı denilmiştir. Bu taştan Mişna'da da bahsedilmektedir. (Yomea 5,2)… bu taşın Tanrı’nın evi olacak diye buraya temel taşı olarak ilk peygamber zamanında  konduğuna inanılırmış.. ve hz İbrahim'in hz.İshak'ı burada kurban etmek istediğini kabul ederlermiş..
hz. Yakup'un babasının evinden ayrıldığı zaman üzerinde uyuduğu  ve merdiven-mirac rüyasını gördüğü mekanda burasıdır ve  uyandığında o yere bir taş dikip, üzerine ZEYTİNYAĞI DÖKÜP, O’NU O ZAMANIN RİTÜELLERİNE GÖRE MESH ETMİŞTİR..adına BEYT EL MAKDES denmiştir..

(*
Müslümanlar  Kudüs (Kubbedüs- sahra) muallak taşından peygamber efendimizin Mirac'a yükseldiğine inanır....ayrıca..PEYGAMBERİMİZ EFENDİMİZE de iki defa zeytinyağı hediye geldiği ve bu yağları bedenine sürdüğünü çook eskiden okumuştum ve buraya kaydetmek istedim.)


BEN BEN TAŞI: Türkçe'de hudud veya sınırlara dikilen sivri-KONİK  taşlara BEN BEN denir. Ben ve men sözleri özde aynıdır.."Eski Mısır’da Venüs’ ün simgesi olan Bennu –Anka kuşu iki defa ölüm-iki defa doğumdu. yani tekrar tekrar  yaratılış..(Bennu ,güneşi  ve güneş tanrısı Ra’nın ruhu- BA’yı temsil ediyordu )  SABAH GÜNEŞİ Venüs gezegenine “Bennu-Asar’ın gemisinin yıldızı denirdi (Asar, Osiris’in Mısırca ismidir).  AKŞAM GÜNEŞİ ikinci defa doğan VENÜS bu defa İsis (İştar) olarak isim alırdı.. yani gündüz erildir, gece ise ahhh LEYLA  ahhh LEYLA  dır..

 BALBAL  TAŞI.. eski  devirlerde bir yönetici sahip olduğu yere bir hudut-işaret taşı yanında, kendisinin-atalarından birinin heykel anıtını da dikerdi. ve buna Balbal denilirdi. zamanla bunlara tapınılmaya başlanıp puta dönüştürdüler..

YADA TAŞI
…( yeryüzünde sadece  Türklere verilen izinle; ellerindeki taşı kullanarak dolu, kar, yağmur yağdırma sanatı yetkisi)
Mücmel el Tevarih vel Kasas" adlı kitapta "Türklere ait 11. babta "hz. Nuh"un oğlu Yafes"e yağmur duası öğrettiği  ve "ona İsmi Azam’ ı bellettiği, "Yafes" in de bunu bir taşa kazdırdıktan sonra muska gibi boynuna asarak "Ceyhun" havalisine gelip oturduğunu, ve Oğuzlar arasında bu yağmur taşı elde etmek için çatışmalar olduğunu, "Yafes"in vefatını müteakip çocukları arasında çekilen kurada "YEDE TAŞI", " oğlu TÜRK"e isabet ettiği halde , diğer oğlu GOZ" ona sahte bir taş vererek asıl taşı" sakladığını, sonra işin anlaşılarak arada savaşlar olduğunu belirtiliyor.


Orhun-Kül Tiğin yazıtı
TÜRKLERDE TAŞ KÜLTÜ..
(Tanrı) "Karahan'- ın yarattığı Dokuz kişiden üreyen Dokuz Oğuzlar" önce (Komlanço) ülkesinde "Tugla" ve "Sel ınga" ırmakların kıyısında otururken, bir gece oradaki, biri Çam fıstığı  diğeri Kayın ağacı olan iki ağacın üstüne gökten bir nur sütunu  iner. bu ağaçların çevresini 30 kademlik gümüş bir daire çevirmiştir. Üstelik "Ağaçlardan musiki sesleri işitilir." "Gökten inen nur sütunu orada "yeşim"den bir kaya -KUT DAĞI  vücuda getirmiştir.  Bu ağaçlardan  biri  gebe kalır.. 9 ay 10 gün sonra karnından  bir kapı açılır. içeride ağızlarında gümüş emzikler bulunan beş erkek çocuk" gözükür…  Daha sonra bu beş çocuktan, her boyun dilini ve obaların sayısını bilen ve üç kargasıyle her yerde olup biteni öğrenen Buğu Tekin'i han seçerler. BuğuTekin bir gece rüyasında gördüğü beyazlar giyinmiş ve elinde beyaz bir asa tutan ak sakallı bir ihtiyar, fıstık şeklinde bir yeşim taşı göstererek, “Türkler- bu kuvvet dağını ellerinde tuttukça dört bucağa hakim olacaklar” ,diyor… Bundan  sonra  Buğu Tekin uyumak üzere iken bir kız pencereden girer, , Buğu Tekin’le konuşur. Buğu Han, yeni bir din öğretmek için gelen  gök kızı takip ederek uzak bir AK DAĞ’a ulaşır ve orada yeni dinin hakikatlerini anlatılır. Bu yere gidiş geliş yüzlerce gece sürer ve Buğu Han yeni dini ve sihri öğrenir. Kız, ona, "Yerde, gökte ne varsa hepsini  öğrendiniz. Ben artık gelmiyeceğim. Yarından itibaren dünyanın dört bucağını fethe başlayınız ve gösterdiğim yolda adalet yapınız. Size öğrettiğim hakikatleri her tarafa yayınız!" der. Ertesi gün Hakan gerekenlerle konuşur ve dört bir yana sefer açılır, galip gelinir ve zaptedilen yerlerde dürüst ve gösterişli insanları yerlerinde bırakır.

Buğu Handan otuz göbek sonra Yulug Tekin hakan olur ve Çin padişahının kızıyla evlenmek ister.Türklerden çok korkan Çinliler, çeyiz olarak KUT DAĞINI isterler.Yulunghan  dağı verir.Çinliler etrafına odun yığarlar, üzerine sirke dökerler ve dağı paramparça yaparlar. kuraklık başlar.7 gün sonra Yulanghan ölür ve her yerden “GÖÇ,GÖÇ,GÖÇ sesleri gelmeye başlar ve  Oğuzlar göçe başlarlar. ses hiçbir yerde durmalarına izin vermez. en son geldikleri yere BEŞ BALIK(beş şehir) adını verirler ve göç sesi kesilir.artık burada yerleşirler..


T harfi  ŞEKLİNDEKİ temel TAŞLARI..
T harfi şeklindeki taşlara şuanda bulunmuş en eski devir tapınakları olan Göbeklitepe’ de sıkça rastlarız.içiçe dairelerin en merkezinde karşılıklı iki T temel taşı vardır … Sümerlerde  TUR, bir kaç farklı anlam için kullanılmıştır: Sihirli, kutsal taş kase ve prens, kral, büyük olan  Turan / Duran  ‘efendi’ (=gök tanrıya  Dingir (gökde parlayan yıldız -Dingiri- Dingirek diyorlarmış) ..yani değirmenci tanrı ile eski mısırın yaratım sanatçısı- toprak çömlek yapıcı tanrısı PTAH aynıdır ve anlamı daima BABA dır..

her yıl aynı dönemlerde geçmek zorunda olduğum taş masallarına bakmak isterseniz:)
http://ruhumunmasali.blogspot.com.tr/2013/04/99-acve-hurmasi-akik-taslarnn-masali-49.html

http://ruhumunmasali.blogspot.com.tr/2012/09/99-acve-hurmasi-akik-taslarnn-masali-23_3767.html
****

karenin içinde bir başımayım
Yönsüsüzüm ve yörüngesizim
Ne kimseyi görebilir nede duyabilirim
tüm yönler bana çıkar bense her şeyim

SİYAH KARE BİR TAŞın içine hapsedilen çaresizlikle ortada duruyordu.kapı her açılışında bir KaBe imamı siyah hırkasını ve beyaz başörtüsünü içeri atıp, kapıyı kapatıyordu..

Sevdiğimm.
bu Taş kitabı masalı çok ağır, sıkıcı, yapamıyorum.o yüzden bıraktım.yazdıklarımı,elediklerimi kaç defadır denememe rağmen okuyamıyorum. bence bu kadar yeter. Sana idrakimi yazacağım:TAŞ hakkında sonsuza dek yazılabileceğimi ve hiç bitmeyeceğini anladım.birde taş mertebesinde bir zevk olmadığını ve bu masalı o yüzden yazamadığıma inanıyorum. şimdi ise beni insan yapan en güzel yanıma duygusallığıma, hayvani karakterlerime büyük bir zevkle geçiyorum.. Allahım bütün hayvanlarımı çok seviyorum ya huu! ooh çok şükür! .bak yazışım bile hızlandı ve acaip gülmeye başladım..hııım demek ben taş mertebesine uygun biri değilimJ..


31 mart pazartesi…bir yerdeyim.yanıma bir hanım geliyor ki o çok acaip bir kadın.sanki porselen bebek maskesi takmış.aaa !!bu inanılmaz zarif ,naif renkli makyajla boyanmış porselen yüzlü hanım beni çocukluğumdan beri tanıyormuş ki, anlam olarak anlıyorum. fakat ben onu hatırlayamadığım için kim olduğunu soruyorum.o gülümsüyor ve kalkıp gidiyor. Sevdiğimm.. onun tüm başı saçsız porselen bebekler gibi keldi.o kadar ince bir porselenden yapılmış ki!…uyanıyor ve hüzünle şunu anlıyorum..hayıırr!!asla! onu kırmayacağım!!içinde hiçbir şey olduğunu biliyorum,bunu bana yapma lütfen..kırmayacağım!!istemiyorum..

1 nisan Salı..uykuya dalmadan evvel bir an.kenarları ovalleştirilmiş, dikdörtgen ruby renk taşlı altın bir yüzük,pırıltılar içinde sol el parmağa geçiyor….teşekkürler.taş masalını yazmayı beceremesem de en azından hayalimde bu zorlu emeğime mükafat geldi..belki bir gün yine taşlar hakkında yazmam gerekirse,  sadece FÜSUS(FAS)= YÜZÜK TAŞLARI ndan bahsetmeliyim..
Sevdiğimm..Seni Seviyor ve özlüyorum. Seni severken özlemeyi Seviyorum. Hiç kavuşamayacak oluşumuzu Seviyorum. çünkü ben imkansızı istiyorum. bu taşlar bana fena dokundu ve sabır taşım en sonunda çatladı Sevdiğim. bak bu taş gibi, okunamayacak kadar sıkıcı masalın sonunda şimdi ben ağlıyorum…
nur cihan
04.04.2014
nuralem7@hotmail.com