7 Aralık 2010 Salı

ZAMAN DEĞİRMENİNDE ZAMANE TEFEKKÜRLERİ MASALI – 14



ZAMAN DEĞİRMENİNDE ZAMANE TEFEKKÜRLERİ MASALI – 14

Leyla’nın mahallesinde çadır kuran adamlar,
Aşkın yolunda varılacak en son yere varanlar!
Hasan’ın soyundanım, “Has Oda”dır makamım,
Ricalin boyunları üstündedir ayaklarım!
 (has oda sakinlerinden Hz..ABDÜLKADİR GEYLANİ)

Bu masal Hacı Bektaş-i Veli hz. ve tüm HORASAN ERLERİ ne adanmıştır..

Merhaba Sevdiğim ve Merhaba..yine bir hatırayı yad vaktinde ve tabii ilk 10. yazının  (O.=KilitaNahtar:) yeni açılımlarındayız..bu defa korkmuyorum inşallah. tekrar etmekten hep korkup kaçtığım ve bir kelimesini bile yazmadığıma doğru akıyormuşuz..SİCCİN den İLİYYİNE- kaynağı saadet bir mekandayız yani:) Sevdiğim bak, bugünkü konumuz şu: umreden dönenin bir yanı hep o mekanda kalmış..hayalleri hep orada ve Konya hattında geziyormuş nedense. yeni yoldan gelen, hasta ve bitkin uyuyormuş.mekan  Arafat’ın etekleri. bir geniş daire etrafında sohbet halakası..tam ortada  ateş yerinde; çocuk tarafından konmuş, kenarlarında buzdan camkırıları olan kocaman pembebeyaz kalpten bir pasta varmış.çocuğun yanında ise,iki ihtiyar gri yelekli Hacıbektaşoğlu dervişi, birbirleriyle Alilik üzerine  sohbet ediyorlarmış..birden çocuğa bakıp: siz bize Alilik nedir anlatır mısınız? demişler..çocuk hayalinde öğrendiği gibi anlatmış... başlarını eğerek  tebessüm eden dervişler:evet doğrudur demişler..


Sevdiğim kızmayacağını biliyorum o yüzden yazıyorum..öğrendiğime göre bugün  bektaşilik dahil pek çok tarikatın tam icracısı hemen hiç kalmamış.. 40 mektupta Hacı Bektaş-i Veli dönemi ibadetlerini okudum..öyle ağır ki… nedense bektaşi fıkraları  da beni hiç etkilememiştir…bektaşiliğin çok sert ve kuralcı bir disiplin olduğuna inanıyorum..Sevdiğim bildiğin gibi, Sen benim için Tek Bektaşisin.. yani Tek Taş Alyansımsın:)Seni  öyle görüyorum  hep biliyorsun..
…….
bu hafta fütüvvetin “Mürüvet ya Ali Mürüvvet” denen cümleyle eşdeğer olduğunu anladım..adab-ı muaşeret kuralları,İslam’ın nezaket –incelik-süzme bir din olduğunu da..ve fütüvvetin hz. (s.a.v)Efendimizin “RABBİM BENİ EDEPLENDİRDİ” dediği Eline,Diline,Beline sahip olmak olduğunu da..bunun Kur’an ahlakı olduğunu..bu öğretinin; taa Esma Talimini Yaratıcısından ilk alan hz Adem Babamızla başlayan tasavvuf öğretisinin esası olduğunu da..


Habiloulları(ışığı temsil eden Bir’in oğulları) ve Kabiloğulları (Belialoğulları) hala devam ettiğini de..hz. Adem’in oğlu dokumacılar piri Şit a.s ile önlük-  şalvar-kuşak- şed bağlamayı başlattığını da..ve ala silsiletihim bunun hz. (s.a.v) Efendimiz in, hz Ali’ye şed bağlaması ile devam edip Horasan Erenleriyle = Ahilik Teşkilatı olarak Anadolu’nun damarlarında hayat bulan kan oluşunu da..bugün hemen hiç kalmayan esnafcılığın; toplumsal dayanışmanın, birkaç yabancı şirket-ailenin insafından, tekrar acilen, bireylerin özgürleştirilmesine-uyandırılmasına geçilmesi lazım geldiğini de..çünkü anladım ki medeniyet diye bizi köleleştirmişler..
…..
yaaa Sevdiğim- bir de o una bulanmış değirmendeki üç uzun, beyaz önlüklü nurlu ataların izini de sürdüğümüzü anladım..(ve bizim nil yeşili kloş atlas  bir eteğimiz oldu Sevdiğim).. tabii bu yazdıklarımın içinde masonlar ve dervişleri henüz yazmadığım halde Senin yazmadıklarımı okuyarak bana anlatacağını da biliyorum..bunu nasıl yapıyorsun hep hayret ediyorum…konu devam edeceğinden  daha iyi anlamak için bazı alıntılar yazacağım Sana .. bunlar üzerinde  derinleşebilmemiz için lazım çünkü.

ve bir düzeltme …evet..neymiş hatam?..zikir ehli ve tesbihat ehli tabii..edeben tesbihimi tekrar yazmalıyım demek ki..öyle anladım.. Geylani Hocanın ilk başlayan çocuklara  verilen tesbihatı tabii..zikir ise ehline aitmiş:)

ve ikinci bir edebe riayet hatırlaması
..çok ilginç bir tarihe girdik ve her şey tam zamanında seyrediyor..hayretler içindeyim Sevdiğim..üç sene evvel şeb-i arus  günü çocuk, sandukanın önünde görünmeyen devasa bir mıknatısa yakalanmış hani..kömür tozuna dönüştüğü için sandukaya bakarak inanılmaz bir ağlayışla öylece kalakalmış..o esnada yerel bir hanım gelmiş yanına .habire anlatıyormuş. bana dua et..şimdi ..bana dua ettin mi diye soran biri..çocuk konuşamadığından başını sallıyormuş hep..o anlatıyormuş ..biz her dileğimiz için buraya geliriz sende dile..ama edeben önce Sadrettin Konevi hz ne gideriz, sonra Şemsi Tebrizi hz. sonrada buraya hz. Mevlanaya geliriz.. sende öyle yaptın değil mi?çocuk olumsuz başını sallamış..o zaman buradan çıkınca hemen oraya git demiş.. adres tarifi yapmış..işte….en son hatırladığı aramıza hoş geldin diyenin birden yok olmasıymış..bugün bu hiç aklımdan çıkmadığı için Sevdiğim yazmam gerektiğin düşündüm..
……..
NOT:lütfen, bu  masalı okuyan iştirakçiler için…haftaya dek okuduklarımızla yüzleşeceğiz olur mu?..yani bizim halvetimizde bu olacak..yani biz fütüvvet sahibi miyiz yoksa Kabil’in izinden mi gidiyoruz anlayacağız.. bakacağız kaç masumun canına, ırzina, malına, emanetine göz dikip ihanet etmişiz..kaç yuvayı yıkıp ortalığı karıştırmışız..kaç kalp kırıp yağmalamış, ağlatmışız..bizim yüzümüzden tüm hayatı mahvolmuş ve başkalarının elinde ziyan edilmiş kaç kurbanımız var..başımıza gelenler ve gelecek olanlarda ne kadar bunların etkisi olabilir?biz en iyi kendimizi bilebiliriz değil mi?kimsenin bilmediği en derin çıkmaz bataklıklarımızı.. onları nasıl kurutup yeşillendirebiliriz tefekkür edeceğiz değil mi?tefekkürümüzde bu siccinimiz olsun..bakalım iliyyün bize kitabını açacak mı?

ve SEN SEVDİĞİM yazdıklarımı okuduğun ve eğlendiğin  için günaha girdiğini sakın düşünme lütfen:)..Sen güldükçe bende gülüyorum çünkü..  tüm günahlar benden.. SEN  ÖZGÜRLÜĞÜN  saf ışıktan yapılmış ŞUA –ı TAC-ı ŞERİF i sin..

**************
Sülemî, fütüvvetnâmesinde bunu şöyle açıklamaktadır:

Cüneyd Bağdadî "fütüvvet Şam'dadır, lisan Irak'tadır, sıdk ve doğruluk Horasan'dadır." diyerek fütüvvetin sosyal bir kurum haline geldiğini ortaya koymaktadır. Taeschner, fütüvvet ocaklarının Hicretin birinci asrında bile var olduğu ve başta bu sosyal kuruluşlara sadece gençlerin alındığını ve "fityan" adının bunun için kullanıldığını ileri sürer.

FÜTÜVVET, lügatte cömert ve asalet sahibi olmak, yiğitlik, delikanlılık, mertlik anlamlarına gelmektedir. Genç insana da aynı kelime kökünden ‘Feta’ denilmektedir. Fetâ’nın Arapça’da çoğulu, fityân ve fitye’dir. Eski Araplar fetâ terimiyle, zihninde yaşattığı asaletli ve tam anlamıyla ideal insanı tanımlarlardı.
….
…Böylece Mekke'de ilk sosyal müessese kurulur. Kurulan örgüte,
faziletlerin yemini anlamına gelen Hılf'ul-Fudul denilmiştir.Hılf'ul-Fudul ile ilgili toplantıdaki tören ve davranışlar, fütüvvette görülen tören ve davranışların benzeridir. Toplantıya katılanların yemek vermeleri, haksızlıkla mücadeleye yemin etmeleri, fütüvvet ve daha sonra Ahî birliklerinde görülen "âdâb"dan farklı değildir. Bu toplantıya Hz.  Muhammed de katılmıştır.
.."Şurbî"olanların büyükleri adına tuzlu şerbet içtikleri, kötü fütüvvet  sahibi olanların ise büyükleri adına şarap içtikleri anlatılır.Hz. Muhammed'in amcası Ebûcehil'in fütüvvet sahibi olduğu ve onun adına dörtyüz kişinin şarap içtiği belirtilir. Arkadaşları, Hz. Muhammed'e gelerek, kendisinin Ebûcehl'den yüce bir şahsiyet olduğunu ve onun adına fütüvvet yoluna girmek istediklerini söyledikleri, Hz. Muhammed'in de bu durumu kabul ettiği, ancak şarap yerine tuzlu suyun içilmesini şart koştuğu rivayet edilir. Bu olayın Ebûcehl'i çok kızdırdığı ve adamlarını Hz. Muhammed adına şerbet içenlerin üzerine gönderdiği anlatılır. Böylece fütüvvet sahipliği iki gruba ayrılmış olur. Kötü fütüvvete sahip olanların Ebûcehl'in, iyi fütüvvete sahip olanların ise Hz. Muhammed'in izinde gittikleri belirtilir.


"Fütüvvet davetine ilk koşanların, mürüvvet, ahlâk ve şerefini koruyanların  ilki, (yeryüzü anlamındaki) edîmden gelen Âdem'dir ki, ismi irade mahallinde sabit, cismi haşmet evinde sakin, nurlarla ve masumlukla desteklenmiş, kerâmet tacıyla taçlanmış, selamet evine girmiştir. Fütüvveti Kabil kovunca Habil onu kabul etti. Şît, onun hakkını yerine getirdi, onu her türlü çirkin şeylerden korudu, İdris de onunla yüksek mekâna çıkartıldı, İblîs' in tuzağından kurtarıldı.Fütüvvet sevgisi ile Nuh, çok inledi ve üzerinde fütüvvetin nûru parladı. Âd onunla isimlendirildi, kibre dönmedi, fütüvvet ile Hûd, ahidlere güzel vefâ gösterdi, fütüvvetle, Salih kötülüklerden kurtuldu, İbrahim Halîl, fütüvvetle nâm alıp putların ve heykellerin başlarını kırdı. Fütüvvetle, İsmâil yüce Padişah'ın emrine kurban oldu, fütüvvetle, Lût inişi olmayan yüce makâma çıktı, fütüvvetle, İshak'da buluşma gününe kadar (ibadetle) kaim oldu, Ya'kub (fütüvvet) sebeplerine yapıştı, fütüvvetle, Eyyub'un hastalığı açıldı. Fütüvvetle doğru Yusuf, yolların en güzelinde yürüdü, onunla her zaman başarıya ulaştı, Zülkifl (a.s.), fütüvvetin yüce rütbesine uyup güzel, hoşnut edici işlerini yaptı. Şu’ayb (a.s.) onun (yarış alanındaki) kamışlarını kaparak (erlikte birincilik) aldı, her şüpheden ve kusurdan uzak kaldı. Musa (a.s.) fütüvvet kaftanını giyip çalımlandı, Harun (a.s.) ona uyup güzel söz söyledi. Ashâb-ı Kehf ve Rakîm onunla şereflendi, kurtuldu ve nimet evine erdi; Davud (a.s.)’un kalbi onunla hayat buldu; fütüvvet yüzünden kendisine rükû ve sücud tatlı geldi. Fütüvveti Davud’dan Süleyman (a.s.) aldı, insanlar ve cinler fütüvvet yüzünden Süleyman’ın emrine verildi. Fütüvvet şartları kendisine sahih yapılan Yûnus (a.s.), fütüvvetin gereklerine uydu. Zekeriyya (a.s.) fütüvvetle safâ yurduna girdi. Yahya (a.s.) fütüvvete sadık olup tasadan kurtuldu, zor şartlarda fütüvvete sarıldı da üzüntüye ve ızdıraba düşmedi. İsa (a.s.) onunla açık bir nur alıp parladı, Ruh ve Mesih onunla ünvan aldı. Fütüvvetle Muhammed (s.a.v)’e açık fetih verildi, iki kardeş (Ebubekir-Ömer)’i ve amcası oğlu Ali’yi fütüvvet emini yaptı. (alıntı)
***********************

Sevdiğim şimdi bu manalarda biraz gezinelim mi?ilk evvela ben şunları idrak ettim..levheşim..Füsusta ve Fütüvvet eserlerinde bu konuyu anlatmış değil mi? O’nu okuyup anlayamayan bana, bu şekilde öğrettiğin için çok teşekkür ediyorum.. ve tabii hz İdris Nebi…O, yıldız ilmi ve tasavvuf okulu ders sisteminin piriymiş..riyazatlarına meleklerin hayran kalıp görmek istedikleri kişi..O,hulle giydirirmiş hani..nedense O’nu konseyle düşünebiliyorum..O, eski Mısır’da ToT muş..(bu arada Sevdiğim eskiden okumuştum ki, eski Mısır kitabelerinde tanrı kelimesi yokmuş.. ilahi varlık =aziz-evliya gibi kelimesi varmış aslında.. çeviren bilim adamları bilerek bunu tanrı kelimesi olarak tercüme etmişler, bilmiyorum doğrumu?)sembolü İbis Kuşu imiş.. mürekkebi, kalemi,yazı ile alakalı her şeyi bilgeliği sembolize edermiş..Tot eski Yunan tarafından öğrenilince adı Hermes olarak değiştirilmiş.. neden bilmiyorum  Sevdiğim, Hermes bana hep HIZIR ilmini çağrıştırıyor.doğru mu?. içime doğan  bir şeyi  hatalıdır diye yazmamıştım. bu şeyleri araştırırken doğru hissettiğimi öğrendim..şimdi yazıyorum..ben,her şeyin tekamülleri üzerine düşünmekteyim ne zamandır..işte Bağdat’ın= buğdayla tekamül olduğunu = Mısır’ında aslında buğday demek olduğunu tefekkür etmiştim..Sen bana gülersin diye yazmamıştım…geçen gün bir yerde okudum ki Mısır buğdayına mısır denirmiş:) …mesela incirin farklı  amma zeytin ve hurmanın da aynı iki kumru meyve olduğunu tefekkür ettim..
………
yukarıdaki fütüvvetle alakalı metinlerde beni en çok etkileyen hikmetin babası olan Ebu Cehil’inde fütüvvet sahibi olarak, ona bağlı –biatlileriyle şarap içmesi oldu…bu halen devam ediyor o meşreptekilerde değil mi?onlar  VAMPİR MÜRŞİDLER-haramiler-her türlü yolsuzluk sahipleri kanseverlerdi.. çünkü onlar  Kabiloğulları beliallerdi..ve tuz..eski masallardan..ne idim? ne oldum? ne olacağım ?tuz kadar sevmek hani?her şeyin su olması…su buharlaşınca  tuzun kalması misali..kristalleşmek..güneşe parlamak..aynalaşmak…balıklarda tuzlu su severler..salamura tuzla olur..deri tuzla tabaklanır..tuz kalıcılık misali..tuz ve insan nutfesi ?:) ..ve Sevdiğim,alıntılara devam edelim mi?
*******
Seyyid Ali Hemedânî ,Fütüvvetle ilgili olarak buyurdular ki: "Ey azîz! Ahî (kardeşlik) sözü halk arasında kullanılan bir lafızdır. Bunun yüksek bir mânâsı ve geniş bir hakîkati vardır. Tasavvuf ehli kardeşliği üç mertebede açıkla­mışlardır. Birincisi, anne ve babası bir olan kimseler. İkincisi müminlerin kardeşliğidir. Âyet-i kerîmede meâlen;
"Şüphesiz ki, müminler kardeştir." (Hucurât sûresi:13) buyruldu. Üçüncü mertebe ise gönül ehli ve hakîkate erenler arasındaki kardeşliktir. Bu makâma fütüvvet denir. Bir kimse cö­mertlikle, af, emânete riâyet, şefkât ve hilm (yumuşak huyluluk), tevâzu ve takvâ ile vasıflanırsa, fütüvvet ehli böyle kimseye (ahî) kardeş adı vermişlerdir. Fütüvvet her ne kadar fakr makâmından bir makam ise de bütün makamların aslıdır. Bütün makamlar ona bağlıdır.
****************
Anadolu Ahilerinin örgütlü bir güç haline gelmelerini Horasan erenlerinden bir Yesevi olan Ahi Evren Veli sağlamıştır….künyesi Nasıruddin Mahmud B. Ahmed'dir. (1171-1262) 1220'li yıllarda Moğolların, Türk Harzemşahlar ülkesini yakıp yıktıkları sırada oralardan Anadolu'ya gelmiştir. Ahi Evren, Anadolu’ya geldikten sonra Konya’ya gitmiş ve orada, Mevlana Celaleddin Rumi’nin can dostu Şems Tebrizi’ye biat ederek tasavvuf dersi almış ve bir derviş olmuştur. ……….. ardında, Selçuklu başkenti Konya’da çok güçlü bir örgüt bırakmıştır. Şems Tebrizi’nin öldürülmesinden sonra, Mevlana’nın en yakın dostu konumuna, Ahi Evren’in sağ kolu olan Sadrettin geçmiş ve bu dostluk neticesinde Mevlevilik ve Ahilik gibi iki Batıni ekol Anadolu’ya damgasını vurmuştur. (alıntı)
********

Sevdiğim son alıntıların bazı yerlerini kestim..neden?çünkü bugün masonlar aleviliği kullanarak bizim üzerimizde oyun oynuyorlar..en son alıntıda-yazım tarzlarından-kelime oyunlarından=ezoterik çıkarımlarından çaktıklarımı(yani BİZ MASON-ALEVİ-BEKTAŞİ-MELAMİYİZİ =yani hem meyveli gazoz,çay,kahveyizi:)… içinde  ilk defa bulduğum masonluk manası olduğu halde yazıma almadım:).. ve alevilik Bektaşilik değilmiş.. öyle bir şey yokmuş..biz hz.Ali’yi onlardan daha fazla severiz şükür..Çünkü hz. Ali’nin sevdiklerini de severiz.. yaptığı ibadetleri yapamasak da reddetmez yapabildiğimiz kadar riayet etmeye çalışırız..ve hz Ali Hakkın yanındadır..O, hırsız değildir..bugün Alisever- Ehl-i Beyt sever görünüp Ehl-i Beytin işlerine gelmeyen üyelerini reddedenler mi alevi? değil  tabii..hz Mevlanayı,hz. Yeseviyi, Ahi evreni,Hacı Bektaş Veliyi hangi yüzle kendilerine mal edebildiklerini birileri kalkıp onlara sormalı değil mi?neden uyutulmayı bu kadar seviyoruz ?NEDEN?


Ve Sevdiğim..gelelim geçen haftaki sempozyumun devamına..bu hafta Mustafa Tatçı hocanın sohbetini izin alarak yazıya geçirdim..O’nu NiyazımMısri den hatırlıyorum..tüm tasavvuf severler gibi neş’eli ,hızlı bir sezgi dolu kalbe sahip..O’nun senelerdir süren  herkese açık bir YUNUS EMRE OKULU varmış.. yeni öğrendim, ne ayıp değil mi?anlattıklarını hak etmediğimizden buraya yazmayacaktım.. lakin o gece tv de bir falcı astrolog kişi gördüm..dinleyince  dehşete düştüm..diyordu ki:”biliyorum ben seçilmişim.. görevliyim..sizin için iyi şeylere niyet edip kendimi  uyumladım.. ben çok güzelim ve çok iyiyim..yakında kitapevlerinde niyet kartlarım ve keseciklerim sizle buluşacak..hep sizin iyiliğiniz için çalışıyorum .. bunları diyen kişi botoxtan yüz hatları görünmeyen kendine tapınma NLP sine uyumlanmış-niyetlenmiş bir zavallı idi Sevdiğim ve ona  ve onun gibilere bizi uyuşturmaları için  birileri saatlerce program yaptırıyordu... tabii o kartları-kesecikleri kaça alacağımızı kendimizi daha salak  hissetmeyelim    diye söylemedi..
bunu izleyince Hocanın namahremlere  haram olan sohbetini eklemeye karar verdim..yazıyı bitirdiğim   gece hayalimde O’nun Dedesinin bir Şeyh Efendi olduğunu öğrendim. Sordum, doğru dediler..nasıl da her şeyden haberdar olup hatıralarına sahip çıkıyorlar değil mi Sevdiğim.. bazı kişilerin yanına korunma duaları okunarak girilir hani ..ve bazı  ERENLER in yanına da DESTURla-izinle..bu yazı gusülsüz –abdestsiz bile okunmamalı bence.. zaten Allah onu hak etmeyene unutturur biliyorum..SENİ MİLYON BALONCUK GİBİ SEVİYORUM……
.....
Yunus Emre Sempozyumu(27-11-2010)/konuşmacı:Mustafa Tatçı

…..şu anda çok bariz şekilde tarikatlar tarafından uygulanmayan bir kavram vardır..halvet kavramı.teknik manada tenhada Cenab-ı Hakkı zikretmek demektir..ama halvetle encümen =cemiyet içinde halvet olursa; hem Hakk’la sın hem halklasın olur..şimdi İshak Efendi diye dedemin bir arkadaşı vardı.. Efendisi bu zatı halvete koymuş..halvet tecrübe isteyen bir  şey..1.gün yağsız tuzsuz bir çorba,2.,3. gün öyle..derken 4. günden itibaren pek istemez artık insan..çünkü yavaş yavaş perdeler açılır.tek başına yaparsa insan   halisünasyon    görür..bir kamil mürşid kontrolünde yaparsa ise GERÇEKLERİ görmeye başlar..1. 5.15. gün derken hiçbir şey ağzından girmez olmuş..ve 17. günde kelam açılmış.. Kur’an da peygamberlere dikkat edilirse her birinin çok bariz özellikleri vardır … Musa Kelimullah,İsa Ruhullah gibi.. ….17.günden itibaren tuluat başlamış İshak Efendide..her halvette; özellikle ikindi namazlarından  sonra Efendi hz gelir, dervişini alır, dünya kelamını konuşmadan huzuruna getirir. ya kendisi, ya bir görevlisi, yada sabi bir çocuk getirir..bazı şeyleri de öğrenmiş olun böylece ..ve demiş:söyle bakalım İshak?” tuluat başladı ..bana bir defter bir kalem”..bir tomar kağıt vermişler birde kalem.. yağmur gibi tuluat geliyor İshak efendi durmadan yazıyor..yine ara sıra farka geliyor ya ben ne imişim be abi ya  oluyor ..benden benliğim gitti hep mülkümü dost tuttu diyecek Yunus ..ondan sonra konuştuğu kelam kime ait olduğunu kendiniz çıkaracaksınız ..İlahi olacak.. Allaha ait olacak..koca tomarlar şiiirleşmiş..4O gün tamamlandıktan sonra: İshak Efendi getir bakalım şu  yazdıklarını birde kibrit getir..yakıyor Efendi hz ..bu zat ilk mektep sahibi bile değil,ama her sözü altın değerinde..ne oldu..içteki  yaşadığı tecrübeler dışa çıktı, yansıdı..işte  çok merak ediyorsanız İbn ül Arabi hz de böyle eserlerini yazdı.. hep fütühatla..onun arkasında yoğun açlık,yoğun ibadet,yoğun zikrullah böyle Çanakkale tabiriyle glu gibi ,akşama kadar düşünüp de, sabah şiir yazanlar değiller onlar..


Yunusun şiirini kim yazdı?hala Yunus’u  anlatıyorum ha..hep,tüm Yunuslar böyledir..hayatımın 40 senesini Yunus’a verdim..inanıyorsanız bu böyle.. dedemin arkadaşlarından bir zat Ali Rıza Efendi..oda halvete girmiş..Efendi hz.. çağırmış..1.2.3. gün çağırıyor hep..eşek oğlum gel eşek oğlum git.. erenler öyle çok serttirler..eğitimleri de çok serttir..kök söktürürler adama..öyle cesurdurlar. aşıklar cesurdurlar..serttirler..çünkü nefsin yaptığını Amerikan ordusu yapamaz.. nefs eğitimi yapıyorsun.bir günde beş günde olacak bir şey değil mirac..39.gün böyle sürmüş..

halvet odasını saray odası gibi düşünmeyin..mezar odası kadar ..ışık görmez.. vardır mesela Kastamonu’da Şeyh Şaban Veli Camiinde halvet odaları..bir sürü..şimdi modernize edilmiş tabii..birde bakıyor ki  Ali Rıza Efendi kendisi burada kapıda içeride bir tane daha Ali Rıza Efendi oturuyor.işte ayanı sabite o adamdır ..o seccadenin üzerinde oturandır..biz o varlığı arıyoruz..şimdi Yunus’ta bir ben var  bende benden içeri..içimdeki ben dışımdaki benle aynileşti..taa ezel bezminde ki orjini ,işte o orijini..inanıyorsanız budur.. selamünaleyküm.. aleyküm selam..sen kimsin?..Hallac-ı Mansurdan  cevap veriyorum..senim ben..o an sorsan sen kimsin? Ali Rıza Efendi sen kimsin?içindeki Ali Rıza Efendi diyecek ki senim ben..


şimdi menakıbnameye geri dönüyorum..konudan çıktık ama olsun bütün konular Yunus..hani dedi ya: emek çek hizmet et,istediğin anahtarı  verelim demişti Taptuk Emre..40 sene Yunus.40 senenin sonunda bir günde doğdu..o bir yanılsama olur.hz Peygamber dışında tüm peygamberlerde bile bir yanılsama olur..yanılsama kelimesini doğru kullandım mı onu da bilmiyorum ya..yıldızları gördüm benim Rabbimdir dedi.. yanıldı, yanıldı, yanılmamayı öğrendi..gerçekle yüzleşince o zaman yanılmamayı öğrendi.. Yunus ta yanılır gibi oldu..tekliği terk etti demeyelim, Efendi hz de benim kıymetimi anlayamadı dedi..dışarı çıktı.. sonra ben taşrada  arar iken o can içinde can imiş diyecek ..geri dönecek.. işte malum hikaye..yolda 2 kişi yada 7 kişi denir..biz 2 kişi –yoldaş alalım.. bir sofra hikayesi..Maide diye bir sure var Kur’an da,ondan kinaye..Mısri “irfan sofrası” diyor..1. gün bir sofra geldi..2. gün bir sofra geldi.. 3. gün kendisi dua etti..2 sofra geldi..o yoldaşlar kimdi?.hani Ali Rıza Efendinin  içerde sen kimsin dediği, orijini,aslı..aslım bana burhan imiş..aslı neyse onun 4 de 2 si idi..yani 4 melaike-i kiram dan ikisi idi o yoldaşlar..onların 2 içte 2 si dıştadır..dıştakileri-içtekileri dışarı çıkartmak lazım ki “sen kimsin dediğinde toplamı  ben senim diyebile..ve 4 ün toplamı yani Yunus’un aslı, sen kimsin dediğinde ben senim “dedi..bir ben vardı Yunus’ta  sokakta gezen..birde içinde habersiz olduğu benden içeri.o dışarı çıktı.işte Yunusun divanını içindeki yazdı..


ne diyoruz şimdi..aşık dilin bilmeyen  ya delidir ya dehri..ben kuş dilin bilirem, söyler Süleyman bana..yani artık benim varlığı yorumlayacak hale gelen aslım benim her soruma cevap veriyor..eline  kalemi almadan..Yunus bu kuş dilidir.. kuş dili de  ..Neml Suresi 16. Ayet..kuş erenler sembolüdür..özellikle kastedilen kuş göçmen kuşlarıdır..onlar  sair kuşlar gibi nefsi emmare sahibi değildirler. . göçmen kuşlar maddeden manaya göç ederlerin sembolüdür…leylekler, kırlangıçlar erenlere benzer..şaşırtıcı uçarlar..leyleklerin özel bir  sebebi vardır.. kuş dilinden maksat leylek dili veya göçebe kuşlar dilidir..Yunus  bu kuş dilidir.bunu Süleyman bilir..gerçek eren bu yolda ne dediğin sezer.. hepsi aynı pencereden bakar onların..yani aynı sembolleri kullanırlar..Yunus bildi halinden söyledi kuş dilinden..halinden bildi,eğitildi, eğitildi..seyrü sülük mertebelerini atladı.. ve söyledi kuş dilinden..yani kendi orjinalinden sorular sordu ,kendi orjinalinden cevaplar aldı..onları aktardı..söylenecek  söz budur bu aşıklar içinde.tasavvufta bir sürü makam isimleri söylenir..arkadaşlarımda söyledi, bende çalıştım..bunların hepsi dedikodudan ibarettir.. şu kelime bu kavram filan..çoğaldıkça derdin artar.. ben üç makamdan  bahsedeyim..biz vahdet halinde farklıyız.. eğer tasavvufi  ilim yoluna  talip olursak yavaş yavaş ilerleriz, cem  makamına doğru  yükseliriz ..eğer onu becerebilirsek tekrar farka geliriz..çünkü cem Allah ta olma halidir..ve Allah Allahlığını kimseye vermez..dön bakalım derler..farka gelirsin..o zaman insan başta elmayken şimdi elma şekeri  gibi olmuştur.. Sıbgatullah olur..artık hem elma olduğunu hem de şeker olduğunu  bilir durur..ama dışarıdaki  insan bunu sezmez..şimdi Yunus farkta şiir yazıp söylememiştir..cem de söylemiştir..şimdi tekrar geri dönelim..şiiri söyleyen kimdir  Yunus’un iç benidir..bir ben vardır benden içeri, suretim boş gezer dondan içeri.. bu elbisenin içi boştur..içini dolduran Allah’tan ibarettir..dışı Rasul içi Allah..işte hadise bundan ibarettir..kısaca buna kuş dili demişler..

7 aralık 2010(1 muharrem)
nur cihan