30 Eylül 2012 Pazar
99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 27
Allah'ın ahlakı ile ahlaklanmak..Allah'ın boyasına boyanmak |
Seven, başkasında kendini sever... Muhyiddin Arabi Hz.
evet doğru..lakin, SEVENİ kolaysa gittiği yerden, aşık olduğundan geri getir bakalım ..o zaman, demek ki işler karışık….bu masal seveni geri getirtmek için değil, O’nda-ait olduğunda kalması için yazılmıştır..SEVDİĞİME ÖZÜR MEKTUBUMUZ..AFFET..
Merhaba
Sevdiğim ve Merhaba.. nasılsın diyemiyeceğim, çok üzgünüm.. ne kadar özür
dilersem dileyeyim telafisi lamümkün, biliyorum tabii.. en iyisi bu masalın hiçbir
konusu olmasın tamam mı?!!.sadece dertleşmek ve kendimi Sana ifade edebilmek
istiyorum.. ve gerçekte hani demiştin ya bir vakitler: “sana iyi geldiği müddetçe yazmaya devam
et..” Sevdiğim işte bu masal
kendim için ilaç aslında.. doz aşımından ölebilirim ..yani keşke ölsem de, öyle utançla Seni beklemesem haa,
ne dersin?..
bir vakitler çocuk kendisine bir şeyler soranlara dayanamayıp bir şeyler
anlattığında, tüm hücrelerini saran tesirden çok korkup, elleriyle kulaklarına
baskı yapmak zorunda kaldığında: ”acaba
gene ne çamlar devirip, ne potlar kırarak yanlışlıklar yapıyorum” deyip; utanarak ,bunun doğrumu yoksa yanlış mı olduğunu Evvel Zamanına sormuştu ya hanii.. O da “o nasıl bir tesir? ”demişti.. çocuk
anlatmıştı.. Evvel Zaman biraz durup şöyle demişti:” istediğinizi söyleyiniz, size izin olmaz.. onlar anlamayacaklar.. çok
az kişi anlayıp bilecek.. hep unutacaklar, korkmayınız”…
Sevdiğim ..her şeyim.. istiyorum ki bu masal bittiğinde beni yine affet ve yine şımart olur mu?. o şeyi niye yaptığımı da anlatacağım tabii.. amma önce açıklamalar yapmam lazım.. bu gece sabaha dek uyumayıp yazacağım.. lütfen gidip kendine kahve yap olur mu?.. ve istersen sigarada içebilirsin.. sinirlendiğinde, İskender-i Zülkarneyni ve demir-i bakır asabiyet duvarını da sakın unutma olur mu SevdiğimJ!!.. hadise göre de davranabilirsin J..sinirlenince kalkıp elini yüzünü yıkar ve dolaşabilirsin.. asabiyet tavan yaparsa hemen sâlâta durabilirsinJ..biliyorsun içimdekiyle yüzleşmezsem ne Sana rahat veririm, nede kendime..
Sevdiğim ..her şeyim.. istiyorum ki bu masal bittiğinde beni yine affet ve yine şımart olur mu?. o şeyi niye yaptığımı da anlatacağım tabii.. amma önce açıklamalar yapmam lazım.. bu gece sabaha dek uyumayıp yazacağım.. lütfen gidip kendine kahve yap olur mu?.. ve istersen sigarada içebilirsin.. sinirlendiğinde, İskender-i Zülkarneyni ve demir-i bakır asabiyet duvarını da sakın unutma olur mu SevdiğimJ!!.. hadise göre de davranabilirsin J..sinirlenince kalkıp elini yüzünü yıkar ve dolaşabilirsin.. asabiyet tavan yaparsa hemen sâlâta durabilirsinJ..biliyorsun içimdekiyle yüzleşmezsem ne Sana rahat veririm, nede kendime..
evvela geçen masalın güncesine dönelim mi?..ilk önce daha evvelki masaldan yazmadığım
bişey var Sevdiğim. sanki bir sabaha karşı şöyle bir andı.. Sen geldin ve Seni
beklememi söyledin. bundan emin değildim ve yazmamıştım.. ama yaşadığımız
şeyden, Senin beni korumak için aldığın tedbirinmiş ki, yeni anladım…ve geçen
yılın bu tarihli masalına baktım.. hayret!! o zamanda biz buna benzer bişey
yaşamış ve küsmüşüz meğerJ…bence bizim böyle takvimsel-hormonal sorunlarımız varJ…teşekkür ediyorum….
Oğuz Kayı Boyu işareti |
pazartesi...sanki memleketteyim.. tarihi, gizemli bir insan bakım evindeyim.. hamamları da var..orada değişik bir hanım var.. şifacı ve başka özellikleri varmış..Haybabamın dostuymuş. sanki belimde üç noktayı iğneyle delip(omirilik ,sağ ve sol yanı) ,oralara kayısı suyu zerketti.. bu işlemi dilerse balla da yapabildiğini söylerken, o kayısı suyu zerki yangılı acısıyla aniden uyandım Sevdiğim..
25 eylül salı.. arkası ile önünde çok fazla kot farkı olan bir apartmanın sol
camından dışarı bakıyoruz..
bu bina Haybabamdan bize miras kalmış.. dışarısı masmavi suların, şelaleler
halinde aşağıya doğru derece derece akıp, yeni havuzlar ve şelaler
oluşturmasıyla harika bir manzaraya sahip.. havuzlarda insanlar var. ama
Sevdiğim ben çok nankörüm ya bildiğin gibi, işte rüyamda bile öyleyim ne
yazık.. ben havuz sevmediğim için bu mekanı beğenmediğimi düşünüyorum.. sonra
bir adamla o binanın ön cephesinden o eve tekrar
giriyoruz.. her yer cam.. ve tam istediğim manzara.. en sevdiğim gibi
saf, masmavi deniz.. bembeyaz köpüklü dalgalar gelip gelip sahile boşalıyor.. öyle
hayran:” burası benim olsun ,burada yaşayayım” diyorumJ…
bugün bir şey duyuyorum.. tüm değerlerimi yitiriyorum…çok canım yanıyor.. öyle perişanım ki, tüm vesvese kanallarım, her yandan seddimi yıkıp, hücum ediyor.. neden yazdığım her şey olmak zorundaki?.. neden minicik bir kıskandırmanın bedeli bu kadar ağır ödetilmeli ki, neden?.. Sen beni kıskançlıktan çıldırtıyorsun ama.. buna karşılıksa, ben hiçbir şey yapamadığımı sanıyorumJ?!..kendi kendime söz almıştım unutma.. kıskandırılmayacaktım..
bugün bir şey duyuyorum.. tüm değerlerimi yitiriyorum…çok canım yanıyor.. öyle perişanım ki, tüm vesvese kanallarım, her yandan seddimi yıkıp, hücum ediyor.. neden yazdığım her şey olmak zorundaki?.. neden minicik bir kıskandırmanın bedeli bu kadar ağır ödetilmeli ki, neden?.. Sen beni kıskançlıktan çıldırtıyorsun ama.. buna karşılıksa, ben hiçbir şey yapamadığımı sanıyorumJ?!..kendi kendime söz almıştım unutma.. kıskandırılmayacaktım..
27
eylül perşembe.. Bugün kızlarla hkv
vakfının yemeğine gittik.. ben oraya sadece gelecek olan bir hanımı görmek için
katıldım.. zaten yakında bize sohbete geleceğine söz verdi.. o, bu vakfın ilk
başkanıymış aynı zamanda.. onu erkeğe
dönüşerek yaşlanmamış- kadın ve taze kalabilmiş nadir hanımlardan gördümJ..işte
mekanımız..Çatladıkapı’ ya yeni kazandırılmış harika deniz manzaralı bir
belediye tesisi.. zaten baybaşkan da teşrif edip konuşma yaptılar.. ilk evvela
kahvaltı masamdaki bir hanımla sohbet ettim.. ondaki zeka ve inanılmaz deha
davranışları bu çocuğu hemen sarmıştı tabii.. o,gerçek bir amazondu yaniJ..de, erkeksileşmiş
olanlardan.. ben çok cazip bir kadın olarak yolda gidebilmeyi her daim istiyorum
biliyorsun.. nedense kadınların çok nadiri kadın sıfatı ve görüntüsü ile
yaşlanıyorlar.. hemen hepsi çirkin bir erkek simasına sahip oluyorlar zamanla..
kadın kalabilenler çok az ki, hep gözlemliyorum Sevdiğim.. BELKİDE GELDİKLERİ
YERE ADEME DÖNÜŞÜYORLAR MECBUREN.. Sana bu konuda yazayım olur mu, eskiden bir
defa yazdığımı hatırlıyorum ..olsun bu defa farklı olacak eminim.. işte masa
arkadaşımın kartviziti.. astrofizik ve davranış bilimleri hocasıymış.. üstelik
birde manevi tasavvufi yönü de acaip.. yani ondaki zeka ve bilgi bence çok
yüksek bir potansiyel.. bende de TAHSİL-hafıza tınn tınnnn tabiiJ..buradaki hanımların hemen hepsi yüksek seviyede kültür
bilir kişisi hem….gerçek bir amazon teşkilatı da tabii...
işte soruyorum o cevaplıyor.. bak hatırladıklarımdan Sana izdüşüm.. çocuk: ”bana uzaydaki yıldız yollarından bahsedebilir misiniz? ay nedir?.. önemi?.. iki güneş?”. Fizikçi: “ne yapacaksın onları, görüp bilip ne işine yarayacak, dayanabilecek misin peki?.. gaz onlarJ...bizim büyüklerimiz anlatırdı ay için.. derlerdi ki” neden o kadar ayı merak ediyorlar anlamıyorum.. bembeyaz kireç taşından başka bişey değil “J…çocuk:” şimdi latif ışık prizmasını düşünün lütfen ve her şeyi görüp bir tek kendini göremeyen gözümüzü ve prizmadan bakan o her şeyi gören tek gözü.. orada ne var.. fizikçi: sakın oraya gitme.. olmaz.. geri dönemezsin sonra ..orada kal…yalnız olmaz.. mürşit lazım.. çocuk:” sizce uzayda ne var?”.. bana yıldızları-ashabı anlatabilir misiniz?.. fizikçi: ”ben yıldızları canlı, bizim gibi düşünürüm..ashâb yaJ..ve uzayın sadece bir ses olduğunu, sürekli bir konuşma & muhabbet olduğunu da.. mesela bizler, denize; dalga –frekans aralığı olarak bakarız ve bu hiç zevkli, romantik değildir.. ama işi bilmeyene, cahile masmavi bir sudur ve o manzaranın keyfini de sadece o cahil çıkartıp zevk alır.. işte bu anlamda zevk cahiller içindir.. hakikat acıdır ve zevkli değildirJ..o yüzden bizde bu manzaradan zevk almak istiyorsak, gerektiğinde olaya perdeden –örtüden bakmayı-cahil olmayı da bileceğiz.. yoksa hiçbir şeyin tadı tuzu yok ki.. (Sevdiğimmm..burada marifet ilmi devreye girdi değil mi?).. fizik ilmi matematik ilminden çok daha yüksek ve değerlidir, daha zordur.. matematik bilmeyen fizik yapamaz”…
çocuk: “benim
tanıdıklarım var. meditasyonla DNA sarmallarını 12 ye çıkartmaya çalışıyorlar
ve kendilerine aşı çalışması yapıyorlarmış?”.. fizikçi:” neee?..delirmiş onlar.. sen onları bana yolla, tedavi
edeyim.. görse ne olacak ki, ne yapacak, ne elde edecek yani…mesela uzayda
bizden çok yüksek bir hayat var.. bazen de bize yardım ediyorlar. hatta
görebilirsen içimizde yaşıyorlar.. biraz
hareketleri değişik onlarınJ..tanımak lazım.. buraya
gelip gidiyorlar, ilimlerini öğretiyorlar ve onlar cin değiller.. dna ‘lar 2 de kalsın ve onu kullanmayı
öğrensinler önce.. bu mucize
-istidrac denilen değişik halleri kafirlerde, dinle hiç alakası olmayan
kişilerde çok kolaylıkla sergileyebilir ..riyazatla, şunla bunla-bazı
varlıkların yardımlarıyla oluyor..
mesela bir taze salatalığı güneşe koy
nasıl değiştiğini gözlemle.. işte hep öyle.. fiziken de ispat edilebilir
pek çok istidrac yapılabilir.. yapılıyor da.. boyutlar arasında da seyahat
edilebilir, ediliyor da.. ama bir
rahmani manevi rehberin elini tutmadan bu işte asla ilerleyemezsin.. yolunu
kaybeder ve o boyutlardan birinde sıkışıp hapis kalabilir ,geri dönemezsin.. bu
çok tehlikelidir.. işte dinsiz pek çok kişi çook yüksek istidraçlar
sergileyebiliyor .. ama onlar rahmani değil.. bu kişiler yolda kaldıklarını bilmiyorlar,çünkü bunu anlayamıyorlar...bu sahte rehberler çok
tehlikeliler..ve rehberlik yapıp yanlarında götürdüklerini de aynı kendileri gibi yolda bırakıp ,o kaldıkları boyutta hapsediyorlar”…
çocuk:” eğer uzaylılar sizle arkadaş olup; size her şeyi göstererek öğretmeyi, sizle kardeş olmayı istediklerini söyleseler ve sadece gemime bin gezip geri gelelim deseler, o gemiye güvenle binmeli miyiz pekiJJJ?!..fizikçi:” bu kişiye kalmış bişey yahuu..bu tefekkürsel bişey..herkes için değil.. gezer ,görür ,öğrenir gelirsin işteJ.. korku yok”.. İskender-i Zülkarneyni ve karşılaştığı uzaylı kavmi anlatıyor.. peygamberimiz miracını ruhbeden birken yaptı ama Muhiddin Arabi hz ise sadece ruhsal olarak mirac yaptı..her şey herkes için değildir..anlayışlarda öyledir.."işte Sevdiğim hatırladıklarım bu kadarcık.. onun kartını aldım. ilerde lazım olursa soru sorarım diyeJ..
çocuk:” eğer uzaylılar sizle arkadaş olup; size her şeyi göstererek öğretmeyi, sizle kardeş olmayı istediklerini söyleseler ve sadece gemime bin gezip geri gelelim deseler, o gemiye güvenle binmeli miyiz pekiJJJ?!..fizikçi:” bu kişiye kalmış bişey yahuu..bu tefekkürsel bişey..herkes için değil.. gezer ,görür ,öğrenir gelirsin işteJ.. korku yok”.. İskender-i Zülkarneyni ve karşılaştığı uzaylı kavmi anlatıyor.. peygamberimiz miracını ruhbeden birken yaptı ama Muhiddin Arabi hz ise sadece ruhsal olarak mirac yaptı..her şey herkes için değildir..anlayışlarda öyledir.."işte Sevdiğim hatırladıklarım bu kadarcık.. onun kartını aldım. ilerde lazım olursa soru sorarım diyeJ..
kahvaltı bitti…ve süprizz.. mekanın tam karşısı Küçük Ayasofya değil
mi?!.. "aç koynunu Ayasofya, ben geliyorum diye sevinçle sokakta yürüdüm.".arkadaşımla oraya gittik.. ..o müezzin mahfiline çıkmış, sevinerek
bende çıktım.. muhteşemdi.. öğle salâtı.. bitti.. secdeye kapandım..
rüyalarımın ve bu mekanın adına yapıldığı sahibime, Sana yaptığım edepsizlik için ağladım.. kıskançlığım
için özür diledim.. ne hakkım vardı ki, ben kimim ki?.. hayallerimi geri
aldıysa bile, şimdiye dek olanların hiçbirini hak etmediğim halde, gördüğüm
şeyler için teşekkür ettim.. sonra aşağıya indik.. mihraba yürüdüm..
mihrabın içine yavaşça girdim.. öyle durdum.. alnımı mihraba dayayıp onu öptümJ..çıktığımda ferahlamış ve üstümden o vesvese sanki
kalkmıştı.. teşekkür ediyorum….
28 eylül cuma.. sabaha karşı.. uykuyla
uyanıklık anında sadece bir veda veya merhaba sarsılması.. yine uyumak
zorundayım tabii.. neyse ki barıştıkJ..beni affettin
diimi?..teşekkür ederim..ama kırgınsın biliyorum.. bende kırgınım.. saray
damgalı, bir tepsi dolusu minik fincanla tanışmak zorunda mıyım Sevdiğim?!!.. hiç
birisini bilmek istemiyorum, lütfen.. ve diğerlerini.. ve diğerlerini.. ve
diğer türlerini.. ben öyle olmayı taaa en baştan reddetmiştim unutma lütfen.. anlaşmamızı
ve hangi yerde tek olmak istediğimi de unutma olur mu?.. söz verdinJ..ve bir sevgili
hürdür…hûr dur..
ama şimdi yazımı okurken birden aklıma; geçmişin bir sabahında yatağından doğrulmuş, henüz yeni oluşan, yarı saydam-kas sistemi ile gelişmemiş gibi, halsiz ve bitkin, yeni hayata uyanan o hasta adam geldi ve onunla beraber söylenen “ya zülcelâli vel ikrâm”.. ve nasıl bir ağlamayla uyanışım tabii.. işte Sevdiğim; neden her şeyi zıttıyla- iki boynuzu ile görerek ,yaşayarak öğrenmek zorunda oluşumun ana sırrı da sadece bu cümle değil mi?...
ama şimdi yazımı okurken birden aklıma; geçmişin bir sabahında yatağından doğrulmuş, henüz yeni oluşan, yarı saydam-kas sistemi ile gelişmemiş gibi, halsiz ve bitkin, yeni hayata uyanan o hasta adam geldi ve onunla beraber söylenen “ya zülcelâli vel ikrâm”.. ve nasıl bir ağlamayla uyanışım tabii.. işte Sevdiğim; neden her şeyi zıttıyla- iki boynuzu ile görerek ,yaşayarak öğrenmek zorunda oluşumun ana sırrı da sadece bu cümle değil mi?...
cuma akşamı
semahane.. bazen gidemeyeyim diye engel üstüne engel olur ya Sevdiğim.. bu
defa her şey akıyordu.. ruhumun bu gıdasına çok ihtiyacı vardı ki, biliyordum.. bense
artık böyle şeylerle ilgilenmemeye ,uzak durmaya karar vermiştim üstelik.. ama
ruhum; bana can veren ,bedenimi taşıyan nefesimin enerjisiydi.. O’nun geldiği yer kamışlık tarlasını: bizzat talimi ile
seyredip, hatırayı yad- vatan hasretini dindirmek, benim boynumun borcuydu..
ben, müzikten ne zerre kadar anlarım, nede diğer ilimlerin hiç birinden bilirim tabii...ama kendimi bildiğimden beri ruhumun her lisanı ve her
ilmi bildiğine inanırım.. o benim kutsalımJ..en
değerlimdi.. O’nu Sana hediye edişimi hatırladın mı?...yüzünü görmeliydin?!! ve
O, bana değil, Sana aşıkJ..
işte, ben zaten semâda bişey seyredemiyorum, hiç ilgimi çeken bişi yok..
eskiden benim için bu tür kişiler erişilmezlerdi mesela ..öyle tabumdular
yanii..ama yıllar evvel yaşadığım şeyle
yerle bir oldular ve artık sadece gözlerim kapalı izliyorum….onların bu sema elbiselerini çıkartınca; dış dünya hayatlarından bir nebze hatırlayınca hele,
buradan kaçmak istiyorum.. ama, hepimiz, aynı öyleyiz i hatırlıyorum.. HEM “KİM
HAK EDİYORDU Kİ ?”DEĞİL Mİ SEVDİĞİM..SEN SÖYLEMİŞTİN..”SÖYLE!.. BEN HAK
EDİYOR MUYUM, SÖYLE!!” DİYEDE BAĞIRMIŞTIN.. evet.. gözlerim sımsıkı kapalı..müzik
ve sel gibi gözyaşı..semâ ayini ritüelinin ortasına dek, her defasında nedense
böyle oluyor.. Sevdiğim, bu tören boyunca ellerimi hep dua eder gibi açık
tutuyorum nedense.. neden öyle yaptığımı anlayamıyorum..
birde böyle anlarda, Arabi hocamla Mevlana hocamın arasında parçalanacağımı hissediyorum nedense.. ikisini bir türlü dengeleyemediğim içinde sık sık aşırıya kaçıyorum bildiğin gibi.. az evvel semâ ritüelinde; Arabi Hocamın 17 yaşlarında böyle müzikli bir sema izlerken bir ses duyduğunu, o dehşetli sesin “sen bunun için yaratılmadın” demesiyle hızla o mekandan şehir dışındaki mezarlığa kaçışını, orada bir kabir çukurunda sabahlamasını ve:” bildiğim tüm ilimleri orada sabah gün ışıyana dek öğrendim de çıktım “deyişini hatırlıyorum nedense Sevdiğim…
birde böyle anlarda, Arabi hocamla Mevlana hocamın arasında parçalanacağımı hissediyorum nedense.. ikisini bir türlü dengeleyemediğim içinde sık sık aşırıya kaçıyorum bildiğin gibi.. az evvel semâ ritüelinde; Arabi Hocamın 17 yaşlarında böyle müzikli bir sema izlerken bir ses duyduğunu, o dehşetli sesin “sen bunun için yaratılmadın” demesiyle hızla o mekandan şehir dışındaki mezarlığa kaçışını, orada bir kabir çukurunda sabahlamasını ve:” bildiğim tüm ilimleri orada sabah gün ışıyana dek öğrendim de çıktım “deyişini hatırlıyorum nedense Sevdiğim…
((*yerde sırt üstü yatarak bacaklarını havaya V açmış olanın: gökten bakan- güneşte doğan-güneş yüzlü bebeğini görenin ebesi ise hz PİRmiş… ve O’na eşlik eden maiyeti- sarı nurdan O'na meftun olanlarıymış ya hanii.. ve bu yazıları yazabilmesi içinde levheşi olan diğeri.. çift eşlilik her yanımdaymış Sevdiğim meğer, ben yazdıkça yazdıkça öğreniyormuşum değil mi?..))
((*ve
Sevdiğim şu sıra büyük bir moda misali Fütuhat okunuyor.. sık sık facede
pasajları alıntılanıyor ki muhteşem şeyler….Demirli hocamda bana; bu yıl her
şeyi, interneti vesaireyi bırak, sadece onu oku demişti.. Fütuhat’ı kitapçıya
ısmarlamışken aniden vazgeçip, onu Taberi tarihiyle nedense değiştirmiştim.. aslında ben Fütuhat okumaktan korkuyorum
biliyor musun Sevdiğim.. kitaplar, harfler
canlı ya hanii.. hem onu yazan ve O’nun harfleri, çocuk ve şu yazdığı
masallar için ne kadar önemli kimse bilemez.. Sen benim için bugün O’NUN VE O
Kaynağın Özü sün.. benim için her şeyin ÖZÜ’NÜN ÖZ’Ü SENSİN..))
Allah SETTAR ismi
şerifini üzerimizden bir kaldırsa hiç birimiz bir diğerimizin yüzüne asla
bakamazdık biliyorsun.. ne anne-baba, ne evlat-kardeş birbirlerinin yüzüne
bakabilirdi, nede diğer etrafımız.. hepimizin-az istisnalarımız hariç,
hayvanlardan daha aşağı olduğu aşikar olurdu…ve Yüce Yaratıcımız ayetinde der
ya:” eğer
sizler günah işlemeseydiniz sizi helak
eder, yerinize günah işleyen ama tövbe eden başka bir kavim yaratırdım”.. bu
da bize gösterir ki; bizim defomuz her daim hata ve kusurlarla ,günah kirine batıp batıp, gözyaşı ile tövbe ede ede temizlenmek gibiydi..
sistem sanki bu kirlenme ve arınma deviniminden ibaret belki de.. saki Yüce Yaratıcımız;
bizle tüm günahlara girip çıkıp-tüm zıt isimlerinin tam potansiyel açığa
çıkmasını murâd ediyordu.. her şeyin-her ismin hakkını adil bir şekilde belki
böylece =kulları eliyle veriyordur değil mi Sevdiğim?!..ama bu kontrollü
olduğunda öğreticiydi.. ya kontrolsüz olduğunda?.. tamamen bataklıktı değil
mi?..
ben diliyorum ki Sevdiğim bu yazımdaki harfler beni Sana karşı temizlesin-ibrâ etsin... yazacaklarımı sadece Sen anla.. hiç kimseler ikimiz gibi anlayamasın.. hani karıkoca birbirlerinin örtüsü imiş ya gerçekte =yani birbirlerini setredip ,sakınıp saklayarak koruyanlarmış.. ben Senin madden hiçbir şeyin değilim, öyle bir şeyde hiçbir zaman olmayacak zaten değil mi?.. zerre kadar denkliğimiz ve uyumumuz dahi yok üstelik.. yani biz imkansız aşkız veee hep hayal yazan biri için gerçekler çok acıda olsa, çok güzeldir.. belki de HAYÂLÎ BİR SEVGİLİ OLMAYI sadece bu yüzden istemişimdir bilmiyorum.. bir sevgiliyi avucunda tutup zabtû râb edemezsin mesela.. her an avuçlarından kaçıp gidebilir.. baskın özelliği, ruhsal yanı olan biri içinse bu çok normal bir şey bence Sevdiğim, değil mi?..o sahipli-tapulu- belgeli malın değildir.. o özel mülkiyettir..
ve Seninle her günahı işlemek için kapında hiç utanmadan öylee bekleyene kapıyı açmazsın.. kapı duvar.. çocuk kapıya bir ankâ olduğunu sanarak gelmişmiş oysa.. nefsi emmaresi henüz yeni olduğundan şımartılmışda şımartılmış.. oyuna gelmiş yani.. tuzağa düşürülmüş.. bedensiz, sadece iki gönül arasındaki aşk.. sadece muhabbet.. öylesine doldurulmuş ki bu öğretiyle, tam gaz uçarak gelmiş tüm günah hayalleriyle..sonraa..sonraaa..kapı duvar.. kapı taş.. ankâ olduğunu sanan, tüüm hızla kapı gibi taş kalbe çarpıyor ve yerde.. kuş tüyleri her yerde saçılmış.. nedenmiş?!..tasarrufatı günah işlemesine izin vermiyormuş.... halbuki ben sonra tövbe ederdim Sevdiğim..J peki bir insana o gönlü-o aşkı-o nefesi- o hikmeti himmeti verirken neden kimse sormuyor:” bu çocuk bunu kaldırabilir mi?” bir insan buna dayanabilir mi diye?.. dokunamadığım bir aşkı ne edeyim yani??!!..
visalinsiz kuru sevda
HÛDAİ ne etsin MEVLA?? (Aziz Mahmud Hûdâi hz.)
çocuk, hangi
dersi işleyeceklerini ağlaya zırlaya, dura dura, utançtan yerin dibine geçerek
Zamanına söylemişti üstelik.. demişti Zaman: ”bekleyeceğiz..
bakalım bunu sen mi istiyorsun, yoksa nefsin mi, yoksa ruhun mu, yoksa …. mı?..
zamanla anlayacağız.. eğer en sonuncu şık … istiyorsa zaten o zaman ikimizde
devreden çıkacağız, biz olmayacağız”..yanii Sevdiğim ben Seni ne
görebiliyor, ne konuşabiliyor, ne derdimi anlatıp çare ilaçlarımı
öğrenebiliyorum.. tamamen ruhsal bişeyi bu beden nasıl anlayıp dayansın
pekii?.. Sen beni yapayanlız bıraktın.. bana öyle tefekkür kapıları açtın ,öyle
şeyleri görsellerle birleştirerek, öyle anlamlara seyahat ettirdin ki, ben
kendi kendimizin gardiyanı koruyucusu oldum.. kendi içimde koskoca bir yaratılmışlık ve yaratılmamışlık tarihini
keşfettim.. kendimin arkeolojik kazısını yapabilmem ve hazinelerimi
keşfedebilmem içinse, çok daha fazla maddi manevi refaha, sakin bir huzurlu
yanlızlığa ve her tür şifaya ihtiyacım var ..ama esas SEN..BENİ BIRAKMAYACAĞINA
SÖZ VERMİŞTİN HATIRLIYORSUN DEĞİLMİ SEVDİĞİMJ=yazan belalın,
entel dantel, inci boncuk püskül saçaklınJ…
vee..şimdiye dek hiç
yapılmamış şeyleri kimseler olayı çakmadan yapıyoruz.. bunun böyle olacağını
ben Evvel Zamanımdan ve Haybabamın sözlerinden (şimdiye dek hiç söylenmemiş
şeyler yazan bir kitap) zaten anlamıştım az çok.. ama hep korktum. çünkü nasıl bir şey olacak bilmiyordum.. ama Sen
biliyordun. .kontrol ve himmet merkezi Sendin.. ve o şeyleri konuşacak ne bir
kimsem var, nede danışıp fikir alabileceğim biri var üstelik.. tamamen Sana bağımlı olduğumun farkında
mısın peki?.. bana neler yapıyorsun böyle?!!..
beni en son o üçgen taşa sürükledin mesela.. tanıdığım en yetkin kaç kişiye sordum üstelik.. kimsenin haberi yok.. kitaplarında da yokmuş.. bana ne tuhaf bakıyorlar bir bilsen.. gerçi her zaman insanlara, tuhaf sorularımdan dolayı acaip gelmişimdir ve beni böyle kabul edip bilirler amma bu çok fazlaydı Sevdiğim.. neyse ki aklıma Evvel Zamanımın dediği bir şey geldi şimdi.. demişti ki: ”siz sonradan olma değilsiniz, doğuşunuz öyle” yani Sevdiğim.. bu acaiplik benim yaradılış fıtratımmış.. ve pembecik hep söyler, O benim ardımdan şöyle dermiş: ”bu nasıl bir şey böyle Allahım, bu nasıl bir şey”.. yani Sevdiğim ben hep doğal milli bir afettim, sakar, dalgın, tuhaf… keşke Senin benden istediğinden de daha basit biri olsaydım.. hayatı tepine tepine umursamadan, hiçbir şeye değer vermeden yaşayanlardan yanii.. ve her değerin en tepesine çıkartılıp, el üstünde tutulanlar varya hanii..belki onlar gibi olabilseydim, Sende benim peşimde koşar ,bana diğerlerine gösterdiğin ilgiden birazcığını da gösterirdin değil mi?. çünkü her avcı avlamak sever.. her şeye; bir bakış-bir eda-bir ima için hazır, kapısında yatıp bekleyen , kendi ayakları ile efendisine gelmiş avı ne yapsın bir avcı as(o)lan… ne zevki var ki değil mi SevdiğimJ….
ve Sevdiğim.. hani bazı öğrenciler varmış.. hocalar bir yere
gideceklerinde onlardan izin alıp, onların izni kadar sonra geri dönerlermiş
ya.. neden bu böyleymiş eskiden?. bugün bizler bilemeyiz ama isterdim ki, Sende benimle böyle ol…Sen beni çok
yoruyorsun.. zaten kaç yaşıma gelmişim, şurada ne kadarlık ömrüm var ki.. ahım
gitmiş vahım kalmış.. hala taş peşinde koşturuyorum.. ben öyle kimsenin
bilmediği şeyleri, iğneyle kuyu kazarak ararken bence, Sen çok hoş ve beni
kıskançlık krizlerine sokacak şeyler yapıyorsun ..biliyorsun ki ruhum Sana aşık.. ben aşık değilim (inadımdan, Sana aşık olan ben değilim ve olmayacağım
işteJ)..
Sevdiğim.. ben diğer derviş aşıklara benzemiyorum bence. yani onların
nutku şeriflerine bakınca birde benim masallarımdaki tuhaflıklara bakınca benim
aşkım aşk değil yani. zamane dersin
belki.. ama zamane ötesi, çok uçuk kaçık yahuu..tüm günahlara batıp batıp çıkıyorum her masalda.. neden ben putlarla
oynamayı bu kadar çok seviyorum diyemem değil mi?. Sahibi Efendim, Hamim
yüzünden tabii.. o küçükken o putlarla
öyle oynamasaydı; bendeki tecellide putlardan “aman ,aman.. imanım gitti, şirkperest
oldum gitti” diye korkup kaçan olacaktı tabii.. oysa ben onların hiç birini put
olarak göremiyorum ki.. yok öyle bişey.. onlar
isimler-şeyler-eşyalardı ..yani aynı bizler gibiydiler.. yani onların
tanrılıkları da ancak bizim tanrılığımız kadar yavandı.. bugün de var üstelik.. sadece isimleri ve anlamları değişmiş.. bugünküler
çok daha azılı üstelik ve gizli, örtülü ödenekten besleniyor hem ehlince.. din
adı altında her şey meşrulaşmaya başladı mesela farkındaysak.. şeriat ve marifet nerdeyse yok.. tarikat ve
hakikatse her yerde ve herkesin dilinde sakız misali, çiğne çiğne
çürümüş… tüm dinlerin kollektivitesi diye senelerdir dikte edilen şey,
mesela, aslında çaktırmadan gerçekleştirilmiş... bizlerin hayatlarına ve
tarzımıza dışarıdan biri baksa, kim bizi dinsizlerden veya diğer putperest dindarlarından
ayırabilir ki?.. bu apaçık ve saklanamaz hakikatimize dönüştü aslında ve
hepimiz gayet memnunuz..((*bu devrin tarzı işleyişi-tecellisi belkide böyledir,
bilmiyorum tabii. Ben sadece piramidin tepesindekinin meşrebi tarzı neşesine
bakarımJJJ))
..çünkü bizler hakikatte İslam’ın TESLİM OL SELAMETE ERciliğinden, ibadetlerimizin yükümlülüğünden ,peygamberimizin şeriatından namemnunuz ve razıda değiliz , değil mi?. “şu çul, bu kıl.. ibadet sadece varana dek araç ;amma her iyi güzel, faydalı niyetli iş de en yüksek ibadettir.. ibadetin şeklinde takılı kalmayın, giyimde takılı kalmayın, ahlakta takılı kalmayın, bu zamana göre- anını anda seyredip yaşayın-herkesi evliya ve her haltı Hâk görmedikçe hakikate eremezsiniz kardeşlerim” derken derkennn, İslami kimliğimiz şahsiyetsiz, yolunmuş kaza dönmüş bir hale geldi, farkında mıyız acaba?!.. müslümanlık içler acısı- içi boşaltılmış bir kimliksizle, dünyada terörün ve karanlığın alay konusu haline getirilmiştir değil mi?.. bu sadece emanetine sahip çıkmayan biz hayırsız ümmetin suçudur.. kimseyi suçlamak doğru değildir.. içimize bakmalıyız.. ve dış halimize tabii.. fiillerimize…MÜSLÜMAN ELİNDEN,DİLİNDEN,BELİNDEN EMİN OLUNANDIR... pekiii sizce bizler eminmiyiz??..
..çünkü bizler hakikatte İslam’ın TESLİM OL SELAMETE ERciliğinden, ibadetlerimizin yükümlülüğünden ,peygamberimizin şeriatından namemnunuz ve razıda değiliz , değil mi?. “şu çul, bu kıl.. ibadet sadece varana dek araç ;amma her iyi güzel, faydalı niyetli iş de en yüksek ibadettir.. ibadetin şeklinde takılı kalmayın, giyimde takılı kalmayın, ahlakta takılı kalmayın, bu zamana göre- anını anda seyredip yaşayın-herkesi evliya ve her haltı Hâk görmedikçe hakikate eremezsiniz kardeşlerim” derken derkennn, İslami kimliğimiz şahsiyetsiz, yolunmuş kaza dönmüş bir hale geldi, farkında mıyız acaba?!.. müslümanlık içler acısı- içi boşaltılmış bir kimliksizle, dünyada terörün ve karanlığın alay konusu haline getirilmiştir değil mi?.. bu sadece emanetine sahip çıkmayan biz hayırsız ümmetin suçudur.. kimseyi suçlamak doğru değildir.. içimize bakmalıyız.. ve dış halimize tabii.. fiillerimize…MÜSLÜMAN ELİNDEN,DİLİNDEN,BELİNDEN EMİN OLUNANDIR... pekiii sizce bizler eminmiyiz??..
oysa İslami bir
kimlik vardır.. tertemiz, titiz, onurlu, aziz ve vakur bir duruş, istikrarla
inancında sabit kadem olmak vardır..nerdeee?.. çoook az kişi sayesinde
elhamdülillah sürüyor.. onların adı çok az kişi…ama o az kişinin her biri milyon insana bedel Hâkk katında, değil mi
Sevdiğim..
ben kendimde işe yaramaz; İslami kimliği hak etmeyenlerdenim ya birde, işte
kendimin ne mal olduğumu bildiğim içinde etrafımdakileri, tanıdıklarımı, dünya
insanlarını da takip edebiliyorum.. zaten yaşantılarımıza bir baksak, nelerle
oyalanıp hayatı tükettiğimize, neleri konuşup nelerle kalbimizi, gözümüzü
,kulağımızı doyurduğumuza bir dikkat etsek kendimizin ne olduğunu-sahtekarlıklarımızın içler acısını, kendimizi kandırış bahanelerimizi de anlarız.... kendimizi çok yoruyor ve hiçbir bedel vermeden bu dünyaya geldiğimiz
içinde çok kolay kendimizi harcıyoruz değil mi?..
((*Sevdiğim almışım başımı gitmişim.. kim bilir neler yazdım,
henüz okumadım.. içimden gelmiyor.. sonra okurumJ..))
vee ben, aslında Senle kavga edebilmeyi çok isterdim.. benim gibi olup karşımda durmanı da.. göğsünü yumruklayıp, yerlerde bir çocuk gibi ağlayarak tepinebilmeyi de isterdim.. ama ne yazık ki Sen beni çook değiştirdin.. ben Senle ihti-YÂR oluyorum ve galiba da çaktırmadan olgunlaşıyorum.. insanlar bana çözemedikleri sorunlarıyla geldiklerinde, kendimin bile hayret ettiği; olaya başka perdelerden, başka gözlüklerden bakarak gözlemler yapıp, kararlar veriyorum ve onlar bunu uyguluyorlar, hem de isteyerek.. oysa kendi hayatımda hem kendimin kendime ve kendi kanımdan olanlara karşı hiçbir değerim ve anlamım nedense yokJ=”her yerde hep ayı şey “dersin şimdi J.. evvet ..maalesef öyle Sevdiğim. mum dibini aydınlatamıyor ne yazık ki…bu trajikomik şeyse gerekli.. neden?. tanrılık iddia edemeyelim diye gemimiz her daim Hızır tarafından deliniyor bence .. ama o öyle bir gemi defolayıcı ki ;gemiyi su batırmakla batırmamak arasında hep aynı seviyelerde tutturabiliyor.. hep can boğazda:” ha battı ha batacak-ha öldüm ha dirildimi"de aynı ayarda tutabilmek de ayrı bir deha J..ben onun işinin ehli olmasına ve kendini bu derece kontrol edebilmesine mesela hayranım.. bence SABIR ESMASI hz Hızır a ait olmalı değil mi?.. her olaya herhalukârı ile hazîrûn olan- temkin yasasıda belki budur ,bilmiyorumJ..
seviyor sevmiyor ? |
“çok ciddi güzellikler var.. ama ben hiç
birisine ilgi duymuyorum” diyene çocuk: ”hiç
mi?” diye sordu.. karşısındaki de :”hiç “
dedi.. ama bu söz bu çocuğun gördüğü hayallere tersti.. “ sen bana inanmıyor musun” diyen
bir bağırtıyı yine duyar gibi oldum Sevdiğim, mesela şimdiJ…..çocuk, gelip giden ve gelecek olan sevgililerin haddi
hesabının olmadığını da biliyordu ne yazık ki.. ben baştan kaybedenlerdim değil
mi Sevdiğim.. yada bunları görerek öğrendiğim için baştan kaybederek kazananım
ki hiçbir umudum, hiçbir beklentim kalmasın..Bakî kalan bu kubbede bir hoş sedâ
imiş.. KÛN..
ben kadar
putlara-putperestlere meraklı birine, kendi Zamanının ilk gelişi de, Zamanın kendi beden putunu
kırarak oluyordu mesela.. saf nefes geliyor.. sonra kaç sene uğraş didin..bilmem
kaç defa Zaman putumu yeniden tekrar tekrar dikişim ve her defasında putumu
yerle bir edip yıkışın.. bunu neden yapıyorsun ki?. gerçi sorun bende.. ruhumu
ayrı, bedenimi ayrı düşünmekten asla vazgeçemiyorum tabii ondan.. amma Sevdiğim
belki de buna sebep de Sensin.. mesela dün, Cuma sabaha karşı, her zamanki gibi
yine aynı şey oldu.. ya vedâya, ya merhabaya gelmiş visaldin yine.. andan bile
kısa, ruhsal bir duygulanımdı diğerleri gibi.. pekii, bu işlem bir maddi
heykel bedende gerçekleştiriliyorsa, neden hiçbir zaman bende olaya
katılamıyorum da, uyumak zorunda kalıyorumL.. ruhum her şeyi
biliyor, o Seni asla bırakmıyor ve her yerde izliyor, öyle eminim ki.. o, neden
Sana öyle, kör kütük aşık oldu bir tek bunu anlayamıyorum.. oysa bana aşık
olması lazım değil mi peki?.. hem ben tek eş isterim.. BELKİDE henüz
çözemediğim o, 2. EŞİM SENSİNJ..Sense çok
eşlilikten yanasınJ?.
hani bir gönülde bir tek has sevda olurdu?.. bu, demek ki biz ufaklıklar için geçerli.. SENİN GÖNLÜNSE BİR DERYA ..KİM GELİRSE ALIYORSUNJ…
hani bir gönülde bir tek has sevda olurdu?.. bu, demek ki biz ufaklıklar için geçerli.. SENİN GÖNLÜNSE BİR DERYA ..KİM GELİRSE ALIYORSUNJ…
biz Senle; nasıl, aynı BİR yumurtanın içindeki iki sarıJJ olduk ta, nasıl başka başka dönem ve hayatlar içinde doğup yoğrulduk pekiii?.. neden gelip beni senelerdir kurtarmadın peki?.. neden onca zulmü çekmeme izin verdin peki?.. neden o günahlara batıp çıkmama, onca hataya düşmeme göz yumduk, hatta beni zorla sürükledin pekii?.. bunlara kimse cevap veremez biliyorum.. aynı Yüçgen taşlarıma ve diğer peşinde olduğum anlamlara da kimsenin cevap verememesi gibi.. bunlar Sana özeldi ve kimsenin bana yardım etmesine izinde vermiyordun.. kimle yakınlaşmaya başlarsam bir şekilde uzaklaştırılıyordum-kiJ; aslında, bendeki şiddetli kıskançlık Sendendi, biliyorum.. hani özgürdüm, hani serbesttim, hani istediğimi yapabilir, dilediğim yere gidebilirdim.. beni öyle bir yere götürdün ki, artık kimseyi dinlemek bana zevk vermiyor.. kimseleri okuyamıyorum.. her şey beni sıkıyor.. sadece Seni dinlemeye, Sana bakmaya doyamıyorum.. oysa ki Sen beni yanına yaklaştırmayı bırak, en muhtaç olduğumda çaresiz sesime bile duvarsın…sanki sadece bana özel bunu yapmaktan özel bir haz alıyorsun…neyse ki ben ne yapıp edip, her heyheylendiğimde bir şekilde Sana sesimi -harflerimle duyurmayı galiba başarıyorum.. ne yapiim peki Sevdiğim, Sen söyle?.. istediğin kadar kız, sinirlen ,bağır çağır.. ben Sana emanetim ve benden Sen mesulsün.. beni bir tek sen anlayabilir ve tüüm dertlerime ancak Sen deva olabilirsin, biliyorsun.. ben aslında bu şeylerin hiçbirine ne ilgi duyuyor nede aklımda tutup öğrenebiliyorum bildiğin gibi.. ben olayın içinde sadece Sen varsın diye varım.. bu ilahi kurgu; benim gibi bir cahili, Sen gibi nefes de hükmü yürütene musallat etmiş.. nedenini ise, tabii ki henüz bilemiyoruz..
vee..Sen benim için
maddi bişey değilsin ki be Sevdiğim.. hiç bir zaman ulaşmak istemeyeceğim, hep
yaklaşılamayanım olarak kal istedim belki de.. hani demiştin ya:” beni değiştirmeye çalışma.. o zaman beni
böyle Sevemezsin”.. bende, söz Sendense dinliyorum ya bazen .işte Senden gittikçe uzaklaşarak, Seni daha ulaşılmaz ve yaklaşılmaz yapıyorum..
((bir putum olsun diye çok çalışıyorum
biliyorumJ.. )) böylece Sende
değişmeyecektin; gerçek şu ki ben ,etrafımdaki hemen her şeyi değiştirip
etkileyebiliyorum.. insanların aklını çelebiliyorum ..hiç alakasız her şeyi
birbirlerine monte edip, sonra dilediğim gibi bozup ,farklı şeylere
dönüştürebiliyorum ve bunu çok kolay-kendiliğimden yapabiliyorum…esmam yüzünden
tabii…çalışarak değil yani.. insanların bazılarını dilediğim yere
sürükleyebiliyorum amma öyle, amma böyle ..kendileri yapmış olmayı sevdikleri
için ve ben böyle şeyleri umursamadığımdan ve hiiç çaktırmayıp, en arkada
pasivizeymiş gibi durmayı da çok seviyorum.. ve Sevdiğim.. ben halden hale –kaptan kaba dolup boşalarak, Senin değirmeninde öğütülürken
habire değişiyorum ve Sen de öyle çook değiştin ki ..keşke Sen de ben
gibi olsan ve bir araya gelsek ..Sana nasıl değiştiğini anlatsam.. ama hala
Seni öyle çılgınca Seviyorum ama naberJ?!.. beni okuyup
okumadığını takip etmek beni çok zorluyor.. “beraber miyiz, yoksa yeni
emanetlerin mi var” krizimse hiç bitmeyecek bence.. nasılsa ben gibidir hepsi de ..hepimiz aynı şey’deniz.. nasılsa
varacağımız yerde aynı şey..
Sevdiğimm.. biliyor musun; son masalımın birkaç gün sonrası, o yecüc mecüc-vesvese kanalına nasıl düşürüldüm ah bir bilsen.. Ya rabbim iyi ki kendi nalet yapımı çok iyi biliyorum.. ve içimdeki fitne ateşini asla söndüremeyeceğimi ve ateşe tam gaz körükle çok kolay nasıl gideceğimide biliyordum ne yazık ..işte Sevdiğim tek çarem Senden Sana sığınmaktı.. ONUNLA BAŞA ÇIKAMAZDIM Kİ..O, BİR DEFA KULAĞIMA FISILDAMIŞTI …. beni Sana karşı fitne fesattan ancak yine Sen koruyabilirdin.. eminim ki sesimi, çırpınan harflerimi gördün.. çünkü daha o gece sabaha dek, ertesi gece yine sabaha dek bence Sen uykusuzdun ve bende uyuyamadım.. çok ağırdı.. ama şükür ki fitne fesadım İskender-i Zülkarneynim tarafından kesildi.. Seni çok üzüp incittiğimi biliyorum Sevdiğim.. ama benim Senden başka kimsem yok biliyorsun.. kimse beni Sen gibi çözemez ve kabullenemez ki.. Sen, değişemeyen bana demiştin ki: “böyle kal.. olduğun gibi ..değişme.. ben memnunum.. böyle kal”.. işte aynı tas aynı hamam Sevdiğim ..kaç yaşıma geldim, bir yanım hala çocuk kaldı.. emanetim ya.. vasim Sen sin ya birde.. lütfen beni yine affet olur mu?. gerçi ben Cuma sabahı affettiğini anladım ama, Sen yine de bana bir şeyler söyle bence..
hani ruhlar bedenlerine aşık olup ancak öyle bu beden heykel kalıbına
girmeyi kabul ediyorlarmış ya Sevdiğim.. ve bir girince de, aynı ,pamuklara
dikenli sarmaşığın geçmesi gibi, iki bileşik kap birleşip ayrılamıyorlarmış ya birde..
ruh’un acı hapsi yani.. ve hep ten kafesini yırtıp, alemi ervaha uçacağı anı
dört gözle beklermiş hanii.."ve bir ruh ancak Azrail-en güzeli gördüğünde çok
kolay bedeninden çıkıp ayrılır, özgürleşirmiş" diye de okumuştum bir vakitler Sevdiğim.
.bu ne demek biliyor musun?. Sen benim en güzel Azrailimsin demek.. ben Senin
nefesini- Evvel Zamanımın nefesi Azraili olarak, kendine katışını seyredip,
altında korku ve dehşetle kaçarken galiba kaçamamışım değil mi?.. Sen en
güzelimsin.. ve Azrailim Sen olduğun için teşekkür ediyorum.. gerçi benim Cebrailim,
Mikailim, Nefesi Hikmetinle canıma can veren İsrafilim de Sensin.. Sen benim
için her şeysin.. eşyam Sensin. .isimler Sensin.. şeyler Sensin.. ama bunlar
hep manevi-tefekkürsel şeyler.. mesela şimdi, ben gibi olup bana fena davransan,
hemen akabinde ,yine aynı sinir ve kontrolsüz davranışla Sana karşı hücuma
geçerim hiç tereddütsüz.. neden?.. çünküü ben
insanım ve ayetle sabit, kaldıramayacağım yükü taşımayı istemekle de şüphesiz çok cahil ve
zalimim..
çocuğun yeni hikmetlere ihtiyacı varmışJ |
BENİ AFFETTİĞİNİ VE HALA BİR NEBZECİK SEVDİĞİNİ SÖYLERMİSİN LÜTFEN.ve birde hediyeleşme vaktimiz geldi de geçiyor bence.. J..hediyem olmak istemez misin pekii?.
ve SENİN ŞANINA GELMEK YAKIŞIR SEVDİĞİMM…HADİ DÖN VE GELL..
nur cihan
30.09.2012
nuralem7@hotmail.com
nuralem7@hotmail.com
22 Eylül 2012 Cumartesi
99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 26
Bizler, bir zamanlar Yüksek Harfler idik, "kainat satırları" arasına indik cümleler olduk. Şeyh-i Ekber Muhyiddîn İbn ARABÎ… |
99 ACVE HURMASI
(akik taşlarının) MASALI 26
”Neyzen altına gümüşe çoktan darıldı Ya Rasûlallah..
neyzende bakırdan da sikke yoktur Ya Rasûlallah” .. Neyzen Tevfik
Merhaba Sevdiğim ve Merhaba..bugün yine beni okuyacaksın değil miJ?..teşekkürler.. benim için bu masal çok önemli nedense.. sebebini ise henüz bilmiyorum.. amma İskender hakkında yazmak olağanüstü bir tecrübe bence ve çook teşekkür ediyorum..bakalımm bakalım, ne çıkacak sonunda.. aslında bişey çıkması da hiç önemli değil ya ,her neyse.. bildiğin gibi bayağı vakittir, rüyalarım örümcek dokumacısının gaspında..ne yapalım.. bekliyeceğiz tabiii..aslında bende hep rüyalarıma sırtımı vermiş, ancak onlar sayesinde yazı yazabildiğimi zannediyorum ya birde.. bu gayet iyi bir ders benim için.. ve rüyalarım olmasa da Sevdiğim, her günden bir izi varJ....işte onlar..
”Neyzen altına gümüşe çoktan darıldı Ya Rasûlallah..
neyzende bakırdan da sikke yoktur Ya Rasûlallah” .. Neyzen Tevfik
Merhaba Sevdiğim ve Merhaba..bugün yine beni okuyacaksın değil miJ?..teşekkürler.. benim için bu masal çok önemli nedense.. sebebini ise henüz bilmiyorum.. amma İskender hakkında yazmak olağanüstü bir tecrübe bence ve çook teşekkür ediyorum..bakalımm bakalım, ne çıkacak sonunda.. aslında bişey çıkması da hiç önemli değil ya ,her neyse.. bildiğin gibi bayağı vakittir, rüyalarım örümcek dokumacısının gaspında..ne yapalım.. bekliyeceğiz tabiii..aslında bende hep rüyalarıma sırtımı vermiş, ancak onlar sayesinde yazı yazabildiğimi zannediyorum ya birde.. bu gayet iyi bir ders benim için.. ve rüyalarım olmasa da Sevdiğim, her günden bir izi varJ....işte onlar..
15oo yıllık Göktürk sikkesi |
ve ertesi gün..sabaha karşı.
başında şapkasıyla bir komutan.. Sevdiğim..en
tepedeki komutanın masalımı okuduğu hissi ile uyandım biliyor musun ..sanki
birde Türk bayrağı vardı.. tedirgin oldum tabii..ama Sen varsın J..(*
bugünlerdeki haber başlıklarına bakınca
nelerin tecellisini yazdığıma hayretle bakıp korktum.. ben bu tür hiçbir
şeye ilgi duyup okumam ki..hayret üstüne hayret ediyorum ama.. nasıl oluyor
pekii??!! ..iyi ki beni çok az kişi okuyor ve takip ediyor ve aminn..yani
Sevdiğimm beni daha çok koru lütfen..)
20 eylül Perşembe…şu sahne hatırımda..Taberi Tarihini bir rahle-i makama koydular. sadece o gözüküyordu..
ZÜLKARNEYN |
Sevdiğimm…bugün Taberi’den İskender-i Zülkarneyni (ÇİFT BOYNUZ-ÇİFT ZAMAN SAHİBİ) işleyeceğiz..
ve çok heyecanlıyım.. nedeni bilmiyorum. ama bir hesap etsek eğer, sanırım 1991 yılıydı.. bir akıl sır ermez –karanlık ve çook uzaklardan-bir ağacın köklerinden zorla koparılarak uyandırılışımı, o köklerle aramdaki sarsılmaz ince ince bağların hücrelerimdeki aylarca süren deriiin çekiminin acısını ve sebepsiz- hiç durmadan ağlamalarımı hatırladım ve akabinde görülen bir hayalim daha vardı:”hamile bir çocuk inanılmaz üzgün, bir hastane odasında yatıyordu.. ebeveyni de aynı üzgünlükte yatağının kenarında oturuyorlardı.. sonra küçük bir tepe oluşturmuş cumhuriyet altınlarının en tepe noktası üzerine zumlanılıyor..işte orada kenarları altın sarısı ,içi gümüş beyazı (güneşin ayla tutulduğu)ve üstünde de İskender profil portresi olan antik sikkeler vardı.. çocuk sadece 2(3) tane olan o sikkeleri aldı.. diğerlerininse yüzüne bile bakmadan –onları darmadağınık saçılmış halde bıraktı gitti..”
Sevdiğim.. şimdi yazarken ne anladım biliyor musun?..ben
yıllardır peşinde olduğum, çözemediğim o
manayı sanki birazcık çözebileceğim değil mi?. ve şimdi ağlamak üzereyim
zaten.. çok ağır bişey bu.. yazarken yazarken anlamak ne zor bir şey ah
bilsen.. kaplumbağa yolculuğu benimkisi..
şimdiii.. EN ÖNCE Taberi tarihinden bile çooook daha evvel, ORHUN KİTABELERİNE YAZILMIŞ TÜRK PEYGAMBERİ İSKENDER-İ ZÜLKARNEYNE BİR GÖZ ATALIM MI?..
şimdiii.. EN ÖNCE Taberi tarihinden bile çooook daha evvel, ORHUN KİTABELERİNE YAZILMIŞ TÜRK PEYGAMBERİ İSKENDER-İ ZÜLKARNEYNE BİR GÖZ ATALIM MI?..
Bilge Kağan-Orhun Kitabesi |
-Ben Türk Bilge Kağan; doğuda gün doğusuna, güneyde gün ortasına kadar, batıda gün batısına, kuzeyde gece ortasına kadar hep milletler bana bağlıdır. Bunca milleti hep düzene soktum, ilerlettim. Doğuya ordu sevk ettim. Bunca yerlere gittim..
Tanrı (Tengri) yardım ettiği için milletime; gözle
görülmeyen, kulakla işitilmeyen yerler kazandırdım. Tanrı buyruğu olduğu için,
Devletli olduğum için size Kağan oldum. Tanrı yardım ettiği için dört yöndeki
milleti derleyip topladım.
Ey Türk Milleti; Üstte gök çökmedikçe, altta yer
delinmedikçe, ilini, töreni kim bozabilir? Ey Türk Milleti, titre ve kendine
dön!
Gittiğim yerlerde güneşin kavurduğu, güneşin battığı
son millete gittim. Onların arasında hüküm verdim. Sonra dünyanın öbür ucuna,
güneşin doğduğu yere vardım. Orada bulduğum milleti boyunduruğum altına aldım.
Birbirileriyle olan çekişmelerine son verdim. Ordumla Tengri buyruğu olarak
adalet getirdim. Tengri buyruğu olarak bunları yaptım…
Kehf Suresi 86. Ayet: NiHAYET GÜNEŞiN BATTIĞI YERE VARINCA, ONU KARA BiR BALÇIKTA BATAR BULDU. ONUN YANINDA (ORADA) BiR KAVME RASTLADI. BUNUN ÜZERiNE BiZ: EY ZÜLKARNEYN! ONLARA YA AZAP EDECEK VEYA HAKLARINDA iYiLiK ETME YOLUNU SEÇECEKSiN, DEDiK.
“aziz ve celil olan Allah buyurur ki, benim bir ordum vardır, adını Türk koydum ve onları doğu ülkelerine yerleştirdim. Herhangi bir kavme öfkelendiğim zaman Türkleri onların başına musallat ederim.”(hadisi şerif)
2 boynuzlu taç ve 3 defa ululanmışlık kuş tüyü |
Sevdiğim bizim bildiğimiz Makedonyalı İskender ayrı, İskender-i Zülkarneyn’ se ayrı biriydi..
ama Taberi’ de; babası Filip ,hocaları Eflatun, Aristo, Hipokrat, HIZIR, Ferfur vb. olan, aynı bir kişi İskender’e dönüşüyordu nedense.. sadece seyahat yönleri bildiğimizden farklıydı..
ve İSKENDER-İ ZÜLKARNEYN GERÇEK ADİL BİR HÜKÜMDARDI…diğeri hakkında ise öyle bir kayıt hiç yokmuş…birde bu kitaptaki İskender, ateşpereset Mecusiler ve putperest kavimlerle, sadece hz İbrahim atamız dinini temsil edip- hanifliği yaymak için çalışıyordu..VE YANINDAKİ HİKMET SAHİPLERİDE HEP HANİFTİLER..
gittiği her
ülkeye önce ajanlarını gönderip, ön
bilgi toplayıp, ona göre kralına mektup yolluyor ve kendisine biate davet ediyordu.. eğer İskender-i
Zülkarneyn’ e biat ederlerse o beldeye dokunmuyordu.. sadece putperestlerse, o
putlar aynen hz.İbrahim Atamızın yaptığı gibi yerle bir ediliyorlardı.. ateşperestlerin
ateşgedeleri söndürülüp taş taş üstünde bırakılmıyordu.. tabii halk
putperestlikten dönmüyorsa da kılıçtan geçiriliyorlardı.. genelde fethedilen her ülkeye yine kendi yöneticisi tekrar
iade edilip, yıllık haraca bağlanıyordu.. çünkü
bizim İskenderimizin tek dileği
vardı.. bu dünyadaki tüüüm acaiplikleri görerek öğrenmek.. ve bu dünya padişahlığını
sonsuza dek elinde tutabilmek içinde, sonsuzluk suyu olan ab-ı hayat suyunu
bularak içmekti..(eğer bugün hala biz İskender-i Zülkarneyni
konuşuyor ve yaşadıklarını anlamaya çalışıyorsak ve yeryüzüne gelmiş geçmiş tüm
liderler aynı onun gibi olmak istiyorlarsa ,bence, O AB-I HAYAT SUYUNU
HAKİKATTE İÇMİŞTİR VESSELAM)
BENNU KUŞU-simurg |
Şimdi Sevdiğim.. Taberi’deki İskender’in doğum yıldız haritasını Sana kopyalıyacağım tamam mı?..ben astrolojiden zerre anlamadığım içinde kendimle alakalı veya bir başkasıyla ilgili bu tür şeyleri de öğrenemiyorum biliyorsun.. astroloji çok matematik filan isteyen bişi bence ve hiiiç bana göre değil.. amma ben görerek öğrenebildiğim ve Sende bana öyle öğrettiğin için ,inşallah bana bu ilmide kolaylaştırırsın ve aminn.. önce bu kitapta ki İran edebiyatı palavralarıyla dolu o kahramanlık şiirlerini hiiç okumadığımı söylemek isterim ..ben Herodot tarihinde de tonla sayfa yazılmış Turuva savaşını okumamıştım.. okula giderken de asla savaşlarla alakalı şeylere ve tarihlerine hiiç ilgi duymazdım zaten.. ama İskender’in bu kitaptaki hikayesine bayıldım.. eski padişahların, bu hikayeyi tekrar tekrar okuyarak büyüdüklerinin nedenini anladım.. çok güzeldi.. insanın uğruna ölecek kadar seveceği bir hedefi olursa eğer, o kişinin elinden hiçbir şeyde kurtulamazdı.. ve eğer kaderde ağlarını onun için örüyorsa, tüüm kainat ona secde kılmak için hazırdı da değil mi?
İskender-i ZÜLKARNEYN (doğuya-batına ve batıya-zahiri ilimlere hem madden hem manen sahip olan=iki zamanı da aynı anda yaşayan demek)
amonRA |
. babası Feylikos, yıldız ilimcilerine İskender’in yıldıznamesini çıkarttırdı.. Onlar gördüler ki: bu oğlan çocuğunun yıldızı aslan burcundaydı ve zafer sahibi bir çocuktu.. yıldızı güneşti ve güneş hamel(kuzu) burcundaydı..şerefe ermiş bir durumdaydı ve Utarit cevza (ikiz kardeşler) burcundaydı ve ay(kamer) ve zühre(Venüs-çobanyıldızı) ÖKÜZ (sevr) deydi..müşteri ki gezen yıldızların en büyüğü idi.. oda (kavs-yay)burcundaydı.. halkası bulunan zuhal yıldızı ise çevresinde mizanda (terazi)burcundaydı.. ve merih (bu savaş ilahı yıldız)başak (sümbüle) bir günde yer(makam) tutmuştu.. yıldıza bakanlar çocuğun talihinde bu halleri görünce:”ey şah “dediler..”bu erkek çocuk sahip kırandır(dünyaya gelen mutlu, saadetli) çocuktur.. mutluluk sahibidir.. adı dört cihanı tutacaktır.. fakat az yaşayacaktır..
baba kral FİLİP & anne NAHİDE(Venüs) nin oğlu doğunca da, Feylikos sevinerek oğluna İSKENDER adını koydu.. çocuk 5 yaşına geldiği zaman HİKMET SAHİBİ ARAKOMAS çooktaan hocasıydıJ.. onu hem eğitirdi ,hem de bilgi ve hikmeti öğretirdi..Arokomas’ın oğlu Aristotalis idi..ve İskender’e yakın yaştaydı.. hocası İskender’in geleceğini gördüğü için, kendisinden oğlu Aristotalis’i yanından ayırmamasını istemiş ve kabul edilmişti.. ARİSTO’ DA HİKMET SAHİBİYDİ.. baba Filip ölünce 20 yaşında olan İskender -KADERİ İCABI- doğuya güneşin doğduğu yere,hemde güneye ve kuzeye olan seferlerine başladı.. sahip kıran olan İskender’e bu dünya fethi esnasında vezirlik-hocalık-dostluk yapacak en yakın çevresi olan 70 HAKİM=HİKMET sahibi kişi eşlik etmekteydi…bunların en meşhurları şunlardır….Hızır as., Eflatun, Aristo, Belinas, Hermis, Valis, Bukrat (Hipokrat)…sahih bir hadise göre 124.000 peygamber vardır.. bunların pek azı kitap sahipleri olmakla beraber diğerleri de her şey gibi derece derecedir.. nebiler, kitap sahibi rasullerin şeriatını devam ettiren hikmet sahipleridir.. buna göre İskender’in yanında pek çok hikmet sahibi ,büyük ihtimalle peygamber-i kiram da vardı..İskender bir ülkeye gireceği vakit bu 70 kişi ile istişare eder, ne yapılmasına karar verildiyse ve kendi içine doğan ilhamla ona göre davranırdı..
Sevdiğim ben Taberi’ deki İskender için hissettiklerimi
yazmak istiyorum şimdi..oda sanki bir nebi-peygamberdi.. ve hikmet sahibi olduğu çok
açıktı..33 yaşında bir insanın; çağlar boyu hayatta kalsa dahi asla
yaşayamayacağı macerayı, ilmi, bilgiyi, tecrübe ve hayreti bir 13 senede
hatmetmişti.. insan tabii ki inanamıyor.. mesela Sevdiğim ben bu bahsi geçen hafta ilk okuduğumda evvela
kendimce şöyle anladım..
aslında İskender tek bir kişiydi.. lakin sanki biri O’nun maddi kimliği ,diğeri ise manevi kimliğiydi.. yani bir kişi eğer kesin zaman kıransa=MEHDİYSE bu anlamda normaldi bence.. kişilik bölünmesi ise asla değildi.. bu gücün ve kudretin yüksek tezahürünün idrak edilemeyerek ,parça parça-hikaye hikaye-kıssa kıssa bölünmüşlüğüydü.. mesela daha evvel alıntıladığım beyaz piramitlerde, Oğuz Kaan’ı-Mete’yi de Zülkarneyn yapmışlardı değil mi?.. buda bize daha başka mitoloji ve efsaneler ve halk hikayelerindeki ortak pek çok AYNI konuyu hatırlatır tabii.. bir hikaye ki o zaman dek hiiç bilinmemiş ve öyle bir şey henüz anlaşılamayacağı içinde unutulmamış.. ve kulaktan kulağa, değişe değişe yayılan söylenceler.. ve bazen de kralların bunu kendine mal ettirerek, sözel ve yazısal kitabe şeklinde şehirlerine diktirmeleriyle yalan tarih daima yazıla gelmiştir ki, halen daha süregidiyor bildiğimiz gibi..
aslında İskender tek bir kişiydi.. lakin sanki biri O’nun maddi kimliği ,diğeri ise manevi kimliğiydi.. yani bir kişi eğer kesin zaman kıransa=MEHDİYSE bu anlamda normaldi bence.. kişilik bölünmesi ise asla değildi.. bu gücün ve kudretin yüksek tezahürünün idrak edilemeyerek ,parça parça-hikaye hikaye-kıssa kıssa bölünmüşlüğüydü.. mesela daha evvel alıntıladığım beyaz piramitlerde, Oğuz Kaan’ı-Mete’yi de Zülkarneyn yapmışlardı değil mi?.. buda bize daha başka mitoloji ve efsaneler ve halk hikayelerindeki ortak pek çok AYNI konuyu hatırlatır tabii.. bir hikaye ki o zaman dek hiiç bilinmemiş ve öyle bir şey henüz anlaşılamayacağı içinde unutulmamış.. ve kulaktan kulağa, değişe değişe yayılan söylenceler.. ve bazen de kralların bunu kendine mal ettirerek, sözel ve yazısal kitabe şeklinde şehirlerine diktirmeleriyle yalan tarih daima yazıla gelmiştir ki, halen daha süregidiyor bildiğimiz gibi..
mesela Eski Mısırda firavunlar için bir tek kötü söz, çirkin
görüntü, savaşlarda yenilmişlikleri hakkında veya içlerinden çıkmış herhangi bir peygamber veya hikmet sahibi kişiler için
beyan edilmiş bir belge yokmuş.. neden??çünkü o devirde mısırda tek tanrı vardı
, oda firavundu da ondan.. kendisinden başka hiçbir kimliği zaten kabul
etmiyordu ki, bir başkasının adının kendi adı yanına yazsın veya başka bir sütuna dahi imzası-kartuşunun
kazınmasına izin versin.. bugünde aslında bu halen devam ediyor da biz bilmiyormuş
numarasına yatıyoruz.. çünkü riyakarız ve korkağız.. mesela HİKMET SAHİPLERİ
ASLA KİMSEDEN KORKMAZLAR DİYE DUYMUŞTUM geçen ,bilmiyorum doğrumu Sevdiğim..
demek ki memlekette Hâkîm=hikmet sahibi adam az yetişiyor değil mi?..
başkaa..şimdi,
İskender de benim dikkatimi çeken şeylerden, üstünü çizdiklerimden Sana
yazıyorum Sevdiğim.. eğer o bir sahipkıransa, tabii ki icad edici özelliği
olması da çok normaldi. işte dünyanın 7 harikasından biri sayılan İskenderiye
fenerini de, Mısır’ı fethedince , kendisi için yaptırttığı bu şehre diktirmiş ..şöyle
emretmiş, hikmet ve sihir sanatında bir üstad olan Belinas’a:” ey
Belinas!..bu şehirde yüksek bir yapı yap
ve üstüne bir ayna koy ki, bir aylık yoldan gelen her gemi o aynadan
gözüksün”..Belinas, Hermis ve Valis o aynayı
beraberce yapmışlar.. önce altından dökmüşler olmamış.. sonra gümüşten, daha
sonra bakırdan ve daha sonraları değişik madenlerden yapmışlar,..hiç birisi istedikleri net
görüntülü yansımayı vermemiş.. en son çelikten yapmışlar ..önce onu 10 köşeli, sonra
8,sonra 6 ve 4 köşeli yapmışlar.. ancak çelik ayna yuvarlak –daire biçiminde
yapılınca istedikleri net görüntüyü vermiş…ve bu cilalı aynaya en son mana cilası ise Belinas’tanmış.. onu
tılsımlamış...
bu ihtişamı ve yeni çıkan
sahip kıranı çekemeyen Pers kralı büyük Dara, İskender’in Mısır fethini
reddedip ona savaş ilan etti.. Dara bir mecusiydi.. onların
meşrebinde ateşe tapınılıyordu.. anne ve kız kardeşi ile de
evlenilebiliyordu….bu ateşe tapınma ise,
geçmişinde hanif bir brahman rahibiyken;
yaşadığı tapınak ve ortamından kovulmuş ,göç etmek zorunda kalmış ,eski
dininden ve dostlarından intikam almak için yanıp tutuşan bir kahin olan Zerdüşt’ün sahte peygamberlikle İran’a gelmesiyle
başlamıştı... memleketi Hindistan'dan kovulunca
önce bir dağa çekilmiş.. bir mağarada açlık ve susuzlukla, sihirle
çeşitli hallerin sahibi olmuştu.. hakikat tanrısı AHURA MAZDA nın kendisine
gözüküp peygamberlik verdiğini söyledi..avestaları yazıyordu... dağdan indiğinde kara kitabını
yazmıştı ve bana vahiy geliyor demişti.. iki tane :iyilik (hürmüz) ve
kötülük (ehrimen) tanrısı icad etmişti…bundan
sonra yaratıcının ateşe tapınılmasını istediğini de söylemişti.. ve o
devrin kralına eğer kendisine inanırsa tanrının ona sonsuz zaferler vereceğini
vadetmiş ve karşılığını da almıştı tabii..
işte Dârâ
atalarından kalan bu dini devam ettiriyordu.. İskender onun ülkesine sefere
çıktı.. Dârâ kaçtı.. tuzak kuran iki
akraba askeri onu hançerlediler.. İskender buna çok kızdı.. vatanına ve kralına
sadık olmayan o iki hain askeri öldürdü.. Dara’ya şanına yakışır bir cenaze
töreni yaptırttı.. o devrin tüm kralları
gibi yaraları temizlenip dikildi..
buhurlarla yıkanıp mumyalandı.. en
değerli elbiselerini giydirdiler ve başına da en kıymetli tacını taktılar.. onun
için yapılmış bir kümbet –kubbe mezar odasına önce bir lahit yükseklik yapıp
oraya tahtını koydular.. o tahtın üstüne de Darayı oturttular.. ve etrafına tılsımladıkları
pek çok mücevheri döküp kapısını mühürlediler…Dara ondan vasiyet olarak kızıyla
evlenmesini istediğinden İskender onun kızı ile evlenmiş ve Konya’ya yolladığı
eşinin orada bir oğlu olmuştur.. adı İskenderos’tur.. babası ölünce onu
kral yapmak istedilerse de, o asla bunu kabul etmemiş, manevi, inzivalı bir
yolu kendisine tercih etmiştir..
İskender daha
sonra MUSUL’a geldi.. oradan AZERBEYCAN’A geçti. burada Serhab ve Cerandab
adında iki dağ ve bunların arasında da bir ateşgede-ateş tapınağı vardı..içinde
de 1000 ateşgede rahibi bulunuyordu.. hanif olan İskender , hak dine gelmeyenleri
bu ateşgedeyle beraber yerle bir etti….
..mesela geçmişten kalan devlerden oluşan AD SOYUNDAN BİR DEV VARDI Kİ, ADI
DÛVALİ İDİ.. Dara zamanında Azerbeycan ve Ermeniye’nin haracını o
alırdı…Sevdiğim burada çok önemli bir nokta var ki, kitapta bu kaydedilmiş
zaten..Ermeniye ; ermeni soyu
–meşrebi henüz oluşmadan çok daha evveli sadece bir şehir ismiymiş yani. ne
ilginç ki bugün PKK=kürt yahudiliği- hristiyan ermeni ASALA sı- ZERDÜŞT üçgeni olarak, gene aynı coğrafyadan
bize bakıyor değil mi?.. yanii ,henüz hiçbir şey değişmemiş aslında.. İskender
buradaki ateşgedeleri ve halkıda yakıp yıktı.. Hz İbrahim dinini açıkladı..
yola devam etti.. kuzeyde –karadenizde sadece kadınlardan mürekkeb bir ülke buldu.. buranın kadın hükümdarı NÛŞABE nin fendi İskender’i yendi-onu teslim aldıJ…ve onlara her şeyleriyle hayran olup, onlar üzerinde etkisiz kalan İskender bunun öcünü, Karadenize bakan ve deniz seviyesinden daha aşağıda olan bu ülkeden şöyle aldı.. on binlerce askerine bir dağı deldirdi.. Karadenizin suları kimsenin bilip giremediği o ülkeyi yerle bir etti.. orası bir boğaz olarak açılmış denize dönüştü..
İskender ve
yanındakiler her geçtikleri ülkeden yüklendikleri hazineleri taşıyamaz
olduklarında onları dönüşte almak üzere; işaretledikleri bazı yerlere
gömüyorlardı.. mesela Belinas’ın bir yerdeki hazinesi şöyle bir yerdeydi ki
kendi tasarımıydıJ..Hakim
Belinas bir mağara kazdırdı.. o mağara içinde bir kuyu kazıldı.. içine 1000
deve yükü mal ve hazine kondu. hatta kuyu içine evler ve bir su çarkı
kurdurttu. oraya bir lağım-kanalizasyon sistemi de yaptırttı.. mağaranın bir
yanından su akıyordu. o suyu alıp çarka bağladı.. mağarasını çelikle mühürleyip, tılsımladı …aşağıdaki çarka
bağlanmış bu üst çarkı işlettikten sonra
bir kağıda bunu resmetti..(ilk hazine haritalarından yaniJ ..ve teknolojiyi ilk biz kullanıyoruz zanneden salaklara
muhteşem bir örnek tabiiJ )
İskender’in
geçtiği ülkelerin kralları her daim onun nasıl biri olduğunu kahin rahiplerine soruyorlardı
ki, o devirde yıldız ilmi BABİL KUYUSUNDAN DOLAYI gündemdeydi ve herkes bu ilme göre yaşıyordu..belkide Babil kuyusu ve ondan alınan sihir ilmi zamanla-her yerde kuyu olmadığından -her eve bir KİBELE SU KÜPÜ ne dönüşmüştüJJJ..tabbi hakikatte- tıbbende erkek ve kadın birbirlerinin doldur&boşalt birer su küpleriydi ...ve o devrin tapınaklarında, kahinelerin su dolu bir hazne üstüne kurulmuş 3 ayaklı bir sac ayağı üzerinden kehanette bulunmaları da, aynı, Harutla Marutun devamıydı..(*veee Sevdiğimm..kendimi tebrik ediyorum..olee oleeeyy..heyyt beee. ..ne keşfettim.. olleeyy.. Jbence bunca yıldır tekrar tekrar aynı şeyi yazmama değdi..bence Sende beni kutlamalısın..su küpünde çığır açtık...J)
ve İskender'in geçtiği ülke kahinleride :"onun zamanın sahibi olduğunu, tüüm kader çarkının ondan yana tezgah kurduğunu ,o yüzden de ona karşı çıkmayıp, ona kulluk ederlerse ,onun yine o krala memleketini geri veren adil bir hükümdar olacağını söylüyorlardı".. ve genelde yol üzerindeki pek çok bey-kral ona teslim olup tacını, tahtını, hazinesini ve topraklarını kurtarıyordu.. tabii bunun karşılığında putperestlik dininden vazgeçip hz İbrahim dinine TEVHİD e de giriyorlardı.. İSLAM FETİH DİNİ OLDUĞUNDAN HER DAİM ALINAN TOPRAKLAR ONUNDUR..İSLAM HÜKÜMDARLARI HİÇ BİR ZAMAN AVRUPA-AMERİKA GİBİ SÖMÜRGECİ OLMAMIŞLARDIR..
ve İskender'in geçtiği ülke kahinleride :"onun zamanın sahibi olduğunu, tüüm kader çarkının ondan yana tezgah kurduğunu ,o yüzden de ona karşı çıkmayıp, ona kulluk ederlerse ,onun yine o krala memleketini geri veren adil bir hükümdar olacağını söylüyorlardı".. ve genelde yol üzerindeki pek çok bey-kral ona teslim olup tacını, tahtını, hazinesini ve topraklarını kurtarıyordu.. tabii bunun karşılığında putperestlik dininden vazgeçip hz İbrahim dinine TEVHİD e de giriyorlardı.. İSLAM FETİH DİNİ OLDUĞUNDAN HER DAİM ALINAN TOPRAKLAR ONUNDUR..İSLAM HÜKÜMDARLARI HİÇ BİR ZAMAN AVRUPA-AMERİKA GİBİ SÖMÜRGECİ OLMAMIŞLARDIR..
ve 72 dil bilen İskender'in alamadığı, dize getiremediği, kendi içinde de çok çetin karmaşası olan yerler için de :kendi hakimlerinden daha fazla, o bölgenin din alimlerine-meczub sanılan bilgelerine başvurup, fikirlerini alıyordu.. çünkü o halkın iç alemini, inançlarını, korku ve sevinçlerini, adetlerini en iyi onlar bilebilirlerdi.. ve o, her daim bu davranışı ile zaferden zafere koşuyordu ,hem de halkın gönlünü ediyordu.. doğunun büyük bir kaos ,içine girenin asla çıkamayacağı bir cadı kazanı olduğunu yanındaki hakimlerde anlamışlardı ve FETHETTİKLERİ o topraklarda her daim kendi yerli krallarını veya beylerini bırakıyorlardı.. sadece haraç alıyorlardı..
ve Şemhâl
şehrindeydiler..kimselerin ulaşamadığı bir kaleye girdiler.. orada Keyhüsrev’ in
tahtına oturdu.. cihanı gösteren kadehi gördü.. içinden içki içti..(içki içmek eskiden haram değildiJ..)o tahta ve
cihannümaya tılsım yaptı ve etrafına
cevherler döktü.. bir daha hiçbir kimse o tahta oturamayacaktı yani.. İskender
ve hakimleri o cihanı gösteren kadehin nakşına bakarak ilk usturcâpı (ufkun üzerinde
yıldızların yerlerini bulmak ve ölçmek
için eski çağlarda kullanılan alet) icad ettiler.. Horasan’a
geldi.. tüm ateşgedeleri yakıp yıktı.. orayı çok beğendi HERA adında yeni şehir
yaptı.. buralardaki hazineler taşınamayacak kadar çoktu ve dönüşte almak
üzere üstlerine büyüler yapılarak öyle
bırakıldılar.. sonra Hindistan fethedildi ve daha sonrada Moğol ülkesi Türklerinin
onlara teslim olup katılmasıyla Çin’e varıldı..
ve ŞAM’a varıldığında
peygamberimizin atalarından Nazır bin Kinâne
İskender’e geldi..bir çok deve hediye etti.. ona İsmailoğullarının beyi
derlerdi..İskender ona çok büyük saygı gösterdi.. ve anlattı Nazır bin Kinane:”o esnada Mekke’de Huzaa oğulları
beylikteydiler. eskiden İsmail soyu beyken, hz.Süleyman döneminde Seba şehri
alınınca oradaki Ya’rib ve ibni Kahtan , Huzaa oğullarını Mekke’ye yolladı.. onlar
savaşarak yönetimi ele geçirdiler..ve
şimdi İsmailoğullarını köle olarak kullanıyorlar” dedi.. İskender emir verdi tüm Huzalı asker
öldürülüp, halkı Mekke ‘den çıkartıldı.. yönetim Kinane oğlu Nazır’a verildi.. İskender
önce mescidi Aksa’yı ziyaret etti. oradan hz İbrahim, İshak, Yakup
aleyhisselamları ziyaret etti. sonra Mekke’ye
Mina’ya vardı.. atından inip KABE’ye dek yayan yürüdü.ve emretti:” ben
ne kadar yayan yürüdüysem o kadar akçe dökün dedi.. ve o akçelerle Kabe
donatıldı.. Kabe’deki altın oluk düzeltilip onarılıp Beytullahın üstüne kondu..harem halkına çok
mallar dağıtıldı..ve haccın kurallarını öğrenip hac eyledi..oradan Yemen’e
gitti..
3 GEN DNA sarmal kehanet su küpü |
Sonra yola
devam ettii..ilk defa sarı dev bir balina gördüler..30 kişi ile bir gemiyi
yuttu ki hayret ettiler..ilerlediler..Zengibar ve yumuşak ayaklıları görüp ele geçirdiler…acaip halklar ve haller
gördü.. onlara yardım etti. Halkı, bir sihirli küpten olayları haber alarak
yaşayan bir yere geldi.. her evde bu küplerden vardı ve halk her işini bu küplere danışarak yapıyordu...İskender,her evde bulunan tüm küpleri kırdırttı ve o büyüleri
bozdu...(hatırlayalım
lütfen..kibele KÜP de demekti ya hanii..ve KÜP’e tapılan yerlerde vardı ya
birde..işte demek ki doğruymuş değil miJ?).. oradan bir yere vardılar. .taşları
atların ayaklarını parçalıyordu ki atların ayaklarını deri keçelerle
bağladılar. .işte o taşları hiçbir şey kesmiyordu ..sadece KURŞUN la vurunca
taş kesildi. İskender ona elmas dedi..
Babil haritası |
Sonra
ilerlediler..halk ona dualar ediyordu..bir yaşlı kişi dedi ki: “bu yakınlarda
karanlıklar-zulümat denizi vardır..orada bir pınar vardır..her kim ki o pınardan,ab-ı
hayattan bir yudum içerse ölümsüzlüğe
kavuşur.”. İskender zaten çok
yakında öleceğini daha evvelki seyahatllerinde haber aldığından, bu suya
kavuşmak için yanıp tutuştu.. Bolkar
denilen bir yerde, Hazar denizi kıyılarında ilerlemeye başladılar…vaktaki karanlıklar ülkesine vardılar.. İskender’in
yanında Hızır ve İlyas (a.s) vardı.. pınarı bulabilmek maksadı ile
birbirlerinden ayrıldılar.. Hızır ve İlyas as. beraberdiler.. onlar acıktılar
ve bir su kenarında oturup pişmiş
balıklarını çıkarttılar.. oradan bir damla su balığa damladı ve ölü balık
dirilip suya atladıJ..ve Hızır &İlyas
as. hemen o sudan içtiler, girip yıkandılar ve atlarını da o su ile yıkadılar..
artık ölümsüz olmuşlardı tabiiJ..onlar, bundan İskender’in mahrum
kalışına çok üzüldüler.. ama ALLAH tan onlara bir nida geldi ki, İskender’den
uzak dursunlar..
yine yola
koyuldular. aydınlığa erdiler.. ileride bir dağ gördüler.. dağın üstünde pek
çok yuva vardı…her yuvada kocaman bir kuş oturmaktaydı..gövdeleri yeşil, burun
ve ayakları kızıldı.. yunan dili ile konuşuyorlardı.. İskender’e şöyle dediler:
”ey haris kul! nice zahmetler çekmedesin. senin zahmetler çekip aradığın şeye
Hızır ve İlyas( as)a nasip oldu.. İskender
derin derin AHHH!! çekti.. kuşlar yalnız
olarak İskender’i yukarı –yanlarına çağırdılar.. ve kuşların şahı ona” ölüm vakti geldiği için geri dönmesi gerektiğini “söyledi..
geriye karanlıklar ülkesine girdiler..hiç bir şey görünmüyordu..ki bir ses yankılandı:”bu ülkeden taş götüren kişi
pişman oldu, kim götürmediyse oda pişman oldu.. PİŞMAN .. GÖTÜRENDE, GÖTÜRMEYENDE”…asker
tedirgindi.. kimi taşıyabildiği kadar taş aldı, kimisi hiçbir şey almadı.. karşıdan
bir kişi geldi.. İskender’e hediye olarak bir taç verdi ki bir miskalden(eski ağırlıkta 1,5 gr lık
ölçü birimi) daha küçüktü…ve
tacı getiren İskender’e:” “buradan çıktığın zaman
bu tacı tart” dedi.. o kişinin rehberliğinde ordu yine aydınlığa çıktı ve aldıkları taşlara baktılar.. kimisinde
yakut, kiminde inci vardı… alanda almayanda pişmandı tabii..
İskender’in aklına sakladığı taş geldi.. tarttı .bir miskal dirhem koydu ,aynı
ağırlık tutmadı .on batman ağırlık koydu yine tam gelmedi…Hızır a.s karşısına
dikildi: dirhem kefesine bir avuç toprak koy “dedi..öyle yaptı ve şimdi
ikisi de denk geldi..Hızır (as) :”ey İskender ..senin hırsın o taş gibidir
ki hakirdir.. hiç bir şeye kanaat etmez, kanmaz, ama onu toprak doyurur”….ve
sonra hz Hızır gözden kaybolup gitti..
İskender geriye
doğru göçmeye devam etti..Bolkar’da
sadece ahalisi kadınlar olan bir yere vardı.. bu kadınlar belli dönemlerde bir
akar suya girip oynaşıyorlar ve oradan hamile kalıp, sadece kız çocuklarının
yaşamasına imkan tanıyorlardı. .. yola devam ettiler.. sonrada devlerin
yaşadığı bir yer gördü.. ilerledi.. dondurucu soğuklar ve tipiler gördüler.. yola
devam ettiler.. bir dağ gördüler..O DAĞDA 2 AĞAÇ VARDI.. geceleri konuşan ağaç dişiydi, erkek olan ağaçsa gündüzleri konuşuyordu.. ve halkın onlara
taptığı bir yere geldiler.. ağaçlar, İskender’in
bunca dolaşmasının boşuna olduğunu, bu seyahatin sadece 14.senesinde Babil
şehrinde hayata veda edeceğini , memleketine ise dönemeyeceğini haber verdiler.
.İskender üzüldü ..dağdan indi..o halk kendisine her biri 60 batman
ağırlığında gelen altın yumurtalardan 100 tane verdi…
yola devam ettiler.. bağlık bir yerdeydiler ki,
o bağlardan kim bir yemiş koparırsa ölürdü..İskender emretti
kimse o meyvelere dokunmadı.. o halk kendisini karşıladı ve şöyle bir konuşma
aralarında geçti..
İskender: ”koyunlarınızın niçin
çobanı yoktur?..hem de bağlarınızın neden duvarı yoktur?.. şehrinizin surları, burçları,
evlerinde niçin kapıları yoktur?..
şehir halkı: ”biz zayıf bir halkız.. hiç yalan söylemeyiz..Yaradan dan ne gelirse onu kabul ederiz. hiç bir kimseden bir şey çalmaz,uğrulamayız..hiç bir kimsede bizden çalıp, uğrulamaz. eğer bir kurt, koyun sürümüze saldırırsa o hemen ölür.. eğer bir kimse mallarımıza tamah ederse o hemen ölür.. bizde tamah ve kıskançlık yoktur.. eğer bir çok mallarımız olsa onları esirgemek elimizden gelmez. bizden hiçbir canavar kaçmaz.. çünkü onları öldürmeyiz.ve canavarlar, yırtıcılar evlerimize kadar gelirler.. ihtiyacımıza göre onları avlarız. bizden genç yaşta kimse ölmez.ancak 1000 yıl yaşamış olmalı ki ölsün…eğer başımıza bela uğramışsa sabrederiz.. bize beyde –yöneticide gerekli değildir..
İskender bu sözleri işitince:” eğer daha önce bu yere uğrasaydım dünyayı gezmeye kalkmazdım “dedi…
şehir halkı: ”biz zayıf bir halkız.. hiç yalan söylemeyiz..Yaradan dan ne gelirse onu kabul ederiz. hiç bir kimseden bir şey çalmaz,uğrulamayız..hiç bir kimsede bizden çalıp, uğrulamaz. eğer bir kurt, koyun sürümüze saldırırsa o hemen ölür.. eğer bir kimse mallarımıza tamah ederse o hemen ölür.. bizde tamah ve kıskançlık yoktur.. eğer bir çok mallarımız olsa onları esirgemek elimizden gelmez. bizden hiçbir canavar kaçmaz.. çünkü onları öldürmeyiz.ve canavarlar, yırtıcılar evlerimize kadar gelirler.. ihtiyacımıza göre onları avlarız. bizden genç yaşta kimse ölmez.ancak 1000 yıl yaşamış olmalı ki ölsün…eğer başımıza bela uğramışsa sabrederiz.. bize beyde –yöneticide gerekli değildir..
İskender bu sözleri işitince:” eğer daha önce bu yere uğrasaydım dünyayı gezmeye kalkmazdım “dedi…
ve geriye
Çin iline vardı..orada
halkın muzdarip olduğu bir ejderhayı öldürdü ..Aristo’ya mektup yazıp halini
bildirdi..az vakti kalmıştı..Aristo onu karşılamaya geldi.. beyleri geldi.. hasta
yatağındaydı.. vedalaştı.. yerine kimseyi bırakmadı.. memleketinin her
bölgesini bir beye verdi.. altından bir tabut istedi ve krallara göre
kefenlenmek istedi.. ve tabutun içindeyken üzerine bal dökmelerini istedi ((ki, gerçekten de Makedonyalı İskender’in
bugün henüz bulunmayan lahtinin içi bal ile doluymuş))..İskender hayata gözlerini
kapattı..10.000 atın kuyruğu yas olarak kesildi.. halkı:” o burada Babil’de kalacak “
derken, bir kısmı “hayır o Makedonya’ya gidecek” diyordu ki bir ses duyuldu.. ”O’NUN
TOPRAĞI İSKENDERİYE ŞEHRİNDENDİR”.. ve 33 yaşındaki O’nu İskenderiye şehrine defnettiler..
*Sâhib-i
Keyvân veya Sahipkıran aynı manâdadır. İki yıldızın aynı dereceye, yani aynı
hizaya gelmesine denir. Güneşle Zühre yıldızı bir dereceye gelir ve tam o anda
bir padişah tahta çıkarsa bu padişaha “sahibkıran” denir. Bu hükümdarlar sağ
yanına iki, sol yanına da iki kılıç takardı. Daha sonraları fetihlere,
zaferlere erişen padişahlar hakkında da “sahipkıran” ünvanı
kullanılırdı.(*alıntıdır)
HurŞİTimden
MürŞİTime bir tûtinin güncesi….Sevdiğim şimdide bu bahisten kendim için anladıklarımı Sana yazmak
istiyorum ..ilk önce bir adamın talihi yaver gidecek yani yıldızı yüksek olacak
değil mi?.. ben astrolojiden zerre anlamıyorum lakin, yıldızım bence en düşük
derecelilerden gibi ha?!! ne dersin?.. hatta öyle düşük, öyle düşüktü ki, işte
Sen bana yardım etmek zorunda kaldın diye de hep düşünürüm nedense. .zaten ben
aslan burcuda değilim.. yan yan yürüyen tuhaf bir burçtanım üstelikJ..daha doğru yürümeyi bile
öğrenemeyişimde bence bundanJ..başkaa..eğer bir adamın talihi
aslan burcunda ki güneşse hiç kaçarı yok, tüüm kader ağlarını sadece onun
muzafferiyeti için dokuyordu.. belki böyle nadir
kişiler; zaman döngüleri içinde, bir
zamanı kapatıp bir diğer yeni zamanı açmak için nadiren geliyorlardı ki ,bence
MEHDİ DENİLEN ŞEYDE BU KİŞİLERDİ..YANİ MESELA Hz Fatih Sultan bir
mehdiydi.. veya o ayarda herhangi bir lider-önde gidende o devrin ,o halkın
mehdisiydi.. ama asıl maksat aynı İskender’in en
son rastladığı gerçek adalet üzere yaşayan o halk gibi, herkesin içindeki kendi
mehdisini ortaya çıkarttığı haldir muhakkak.. çünkü o halkın içinde,
başlarına geçirdikleri bir kralları yoktu ve zaten buna da hiç ihtiyaç
duymamışlardı..nedennn?. çünküü, her zaman onların huyları-sularından dolayı
asayişleri berkemaldi de ondan..ve gerçek: HALK
HÂKK tı ve MEHDİ de O idi.
birde aynı
İskender misali bir kişi, ister dünya malı toprağına,
makamı hazinelerine malik olsun ;nede bunun yerine manevi makamlara veya
ilimlere sahip olsun, hiçbir zaman hepsine hakim olamazdı ve olamayacaktı.. çünkü insan denilen
şey sınırlı ve zamanlı bir maddeydi.. ve en önemlisi de yaratılmıştı.. İskender’ de bu dünyadaki tüüm talihine rağmen, ancak ve ancak, sadece
son hudut-maddi yaratılmışlık sınırına
dek gidebilmişti.. belki de o son hudut la artık
gidilecek yer kalmadığı için, İskender-i Zülkarneyn’e diğer mana boyutu ancak
ölümle açılmış ve seyahatlerine halâ hâzırda
o alemlerde seyran edip devran eyleyerek devam etmektedir.. ki,
mesela bendenizde bunu şimdi yazarken anlıyor ve tabii ki inanıyorum.. İskender-i
Zülkarneyn’ i buradan selamlıyorum.. keşke oradaki maceralarını da bize
kaydedip yollayabilseydi değil miJ??derken gülerek, fena bişey
düşünüyorum Sevdiğim.. ve yoooooooooo!!! hayır!!! diyoruz tabii..((bence bende artık kendi
sınırlarımı zorlamayayım değil mi Sevdiğim.. daha ne kendime, nede evime
bakabiliyorum.. üstelik henüz kendi ayaklarım üzerinde bile duramıyorumJ….))
neyse yine bu aleme dönelim biz en iyisi..Sevdiğim ben İskender’in yolculuklarından şunu anladım esasında. bir padişaha ,bir komutana, bir idareciye gittiği yöreye göre nasıl ilmi siyaset sergileyeceği o devirde ancak böyle anlatılabilirdi.. ve geçmiş halkların töreleri bugüne en güzel bu şekilde kaydedilerek geliyordu.. mesela mezar kümbetlerin içleri inanılmaz bir şekilde tarif ediliyordu ..(hele hz Süleyman ve hz Yusuf’un kabri..)mesela o devirde de en karışık Ortadoğu-Babil merkezli bölge ,o daireymiş.. bugünde Babil kazanı kuyusu civarı hep aynı değil mi?.. aslında Babil kuyusu belki de incelenmeli.. onun suyunun karıştığı bu yerler, havasının teneffüs edildiği bu diyarlar başka türlü incelenmeli değil mi?. ve aynı İskender’in, hikmet sahibi hocalarının, ona dikte ederek yaptırttıkları gibi, bu yöre ahalisinin kesinlikle iç işlerine karışıp, içlerine girilmemelidir.. bu iş askerle vesaire asla olmaz.. aynı İskender’in bu zor halklar için daima başvurduğu gibi, o yerin en yüksek manevi kişisini arayıp bulup, meseleyi taaa en baştan onun gönlünü alarak kazanmaktırJ..buda bize gösterir ki, İskender’in asıl zaferi : bir diyara girdiğinde daima o yerin maddi kralı yanında= manevi kralı kutb’ûl arifanı da ziyaret etmesiyle ve onu hoş tutmasıyla olmuştur..
bugünse dünya
liderleri, halklarıyla sadece medya-basın karşısında göstermelik muhatap oluyorlar.. hiçbir zaman, aynı eski devirlerde olduğu gibi veya bu
haftaki konumuz İskender misali, günümüz LİDERLERİNin
yanında 70 değil 7 tane dahi HİKMET SAHİBİ ARİF ADAM NEDENSE
GÖREMİYORUZ.. ve günümüz liderleri seyahatlerinde yanlarına daima medyacıları, sanayi devlerini ve belli aileleri alıp, özelde de bir tek onlarla muhatap oluyorlar
ve siyasi hayatları için yapılan yüksek yardımların bedeli olarak da, onların
kuklası haline zamanla da gelebiliyorlar tabii.. işte o yüzden de dünyayı
yöneten hep aynı kuruluşlar oluyor genelde..
buna en komik ama gerçek örneği hepimiz
yakınımızdaki alışveriş merkezlerinde gözlemleyebiliriz.. ülkenin neresine gidersen git aynı tipteki alışveriş
merkezlerinde, aynı markalı dükkanlardan, aynı malı almak zorunda bırakılışımız
gibi gibiJ)..işte kölelik
sistemi çarkı böyle böyle bizim elimizle
kendimize ördüğümüz bir şey aslında..ESNAF VE KÜÇÜK SANATKAR-ZANAATKARLAR-EV-EL
TİCARETİ YOK EDİLİP FABRİKASYONLAŞTIRILARAK-TEK TİP HALİNE GETİRİLİP bizi demir ağlar gibi sarıyor da sarıyor.. sonra
da çözülemediği içinde tabii ki Gordion düğümü oluyor.. işte o vakitte ancak
ve ancak gelecek bir kurtarıcı sayesinde –tek bir kılıç darbesiyle bir defada, anında
kesilip atılıyor.. işte işlem aslında bu kadar kolayken, bizler, bize dikte
ettirilen bağımlıklarımızla kendi
kendimizi bir yumak gibi dolayıp duruyoruz.. sonrada bizi çözecek bir kurtarıcı
arayıp duruyoruz değil mi?.. oysa baştan uyanık olsak, tuzaklara düşmesek, kendimiz
olsak!!… bunlara hiiç gerek kalmayacaktı değil mi?..
Sevdiğim, ayrıca İskender
bahsi bence bize şunu da anlatır.. dünyaya kimler gelip geçerse geçsin –ne olup
biterse bitsin:
onu sadece seyredebiliriz.. onun imtihanı tuzaklarından- oyunları kuranların
dairesinden asla ve asla çıkamayız.. bize düşen bu
aleme imtihan için geldiğimizi ve imtihan edildiğimizi hiiç aklımızdan
çıkartmamak galiba.. öyle uyanık olmak lazım ki;uykumuzda, rüyamızda
dahi, rüyalarımızı kontrol edip yönlendirip yönetebilir hale gelebilelim.. çünkü belli yerden sonra aynı İskender-i Zülkarneyn’
e Yaratıcının verdiği izin ve yetki:” hak ve batıl ayırımında sen dilediğini yap”= emri bil maruf nehyi anil münker i aslında her birimiz içinde geçerlidir..
o noktaya gelen kişi, kendi devrinin mehdisi de olmuştur.. kendi yecüc le
mecücün=vesveselerinin mehdisi .. kişi ancak demir çelikten bir zırh giyerse,
yani kan değerleri düşmeyip, sinir sistemini her daim güçlü kılabilirse,
karşısına çıkan olaylarda doğru karar verip, onlarla başa çıkabilirdi.. kişinin
ne vakit kan -DEMİR(akıl) değerleri düşer, ne vakit duygusal BAKIR(iletişim-algı-sezgi) sinir sistemi çökerse; işte o zamanda
yecücle mecüc- fitne fesat- vesvese-evhamı,
onu kendisine ve her şeye, tüüm değerlere yenik
kılardı.. ve o kişiyi, tüm maddi Duvarları yakıp yıkıp geçen bir terörist =VİRÜS yapardı…
22.9.2012
nuralem7@hotmail.com
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)