1 Eylül 2012 Cumartesi

99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 23


99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 23

 Merhaba Sevdiğim ve Merhaba..
nasılsın?..üç hafta kaybımız var tabii..yazamadım.. çünkü tatildeymişim..ben çok ehli keyif ve aşırı bir hassasiyete sahip olduğumdan; birde sanırım , alıştığım düzenim ve kalbim kendime karşı bozulduğunda, bir türlü yazamıyorum biliyorsun.. ne yazacağımı her zamanki gibi henüz bilmiyorum amma çook fazla alıntım olduğunu biliyorumJ..o yüzdende, her zamanki gibi 3 haftalık seyrü seferimize çıkıyoruz..


13 ağustos pazartesi ..masal ertesi gecesi..
galiba uyandım ve uyudum, öyle bir geçişte
oldu…limon küfü yeşili renkli büyük bir kaya parçası.. taş yakınlaştı.. o Muallak Taşı’ymış..ve sonra Kabe..Kabe’nin her yanından derin beyaz bir ışık hareket ediyor.. o ışıklar Kabe’de köşeler oluşturup onu geometrik gösteriyor..ve Kabe hareketli, dönerek tavaf ediyor..
Sevdiğimm..ben bu şeyden şunu anladım bak..tabiiki bu benim kendi zannım, hakikat değil..Kabe ve Muallak Taşı; yerin altından, temellerinden tünelle birbirlerine U mıknatıs misali bağlı ve irtibattalar.. birde Sevdiğim yıllar evvel okumuştum ki; İsrail hükümeti, Muallak taşının altını hz. Süleyman’ın hazinelerini, sırlarını tekrar bulmak adına, gizlice ve sürekli kazıyormuş.. işte bu görüntüyü görürken bu kazının gerçek olduğunu da anladım ve onların bunu tehlikeli şeyler için kullanacaklarını da.. bilmiyorum..

17ağustos Cuma…sahurdan sonra yola çıkış.. Çanakkale’de bir balıkçı köyündeyiz..(( internet yokJ..bazen bakkala gidip oradan alıntıları kopyalıyorum tabii)) öğleden sonra uykudayız.. Eyüp Otakçılar da bir türbeymiş.. daha evvelden tanıdığım bir mekanın anlaşamayan 2 ailesinin kadın ve erkek 2 ferdi..…onlar bu türbe-tekkede Bektaşi devranına katılmışlar.. binanın dışındayım, pencereden içerideki kıyami daireyi seyrediyorum.. tam içeri girerken onlar kapıdan çıkarak dağılıyorlar.. dede beni bir dahaki devrana davet ediyor ki, bu toplantılar çok gizli ve az kişiyleymiş..ben onların yaptıkları bu devranın şamanik –gizli bir ritüel olduğunu da anlıyorum üstelik (ki, bu gerçekten onların mekanında halen yapılıyor).. aniden şu sembol gözüküyor; kocaman kızılderili örümcek ağlı rüya yakalayıcı biçimindeki bir  ALEM... ve bir kötü adam gözüküyor.. herkes gidince, gizli bir inden çıkarttığı ve her türlü eziyeti yaptığı korkudan sinmiş bir zavallı küçük kızı ürpertiyle seyrediyorum.. bu kızı, o caninin elinden yok mu kurtaracak peki??

18 ağustos Cumartesi..
tuhaf bir yerdeyim Sevdiğim.. bir küçük kız var.. antik taş tabletler yapıyor..babasıda bu işi yapıyormuş.. üstünde o tahtta oturan antik adam- önünde taş sütun ve yan tarafında da yazıları kazıyor.. ve uyanırken şunu anlıyorum.. ilk tanrı ismi Er’tân’mış …

ve bu Ertân ismini de ilk Etrüskler koymuşlar.. daha sonra Mısırlılar ona Aton  demişler…bu ilk tanrı ismiymiş... Sevdiğim.. netten bir defa onlara baktım..Etrüsklerin dini vahye dayalı –tek tanrılı bir dinmiş.. eski antik Roma tarihi öyle diyormuş. birde bu Etrüsklerin Türklerin kökeni olduğunu ve çağlar ötesi KADIN=ERKEK BİRLİKTELİĞİ bir medeniyetinde sahibi oldukları kayıtlı tabii..

20 ağustos pazartesi
..bayramın 2.günü..sanki Safranbolu’da bir köy.. ben bir konferans düzenlemişim…Sevdiğim konuşacakmış.. bir köy meydanı… kürsüye geliyorsun.. alim, uzun uzun ,değişik tipte adamlar geliyorlar, en önden dinleyecekler.. ben edeben onların yanına sağ tarafa, yere oturuyorum.. Sen anlatıyorsun.. bir köy  odasındayım..ocağın önünde oturan beyaz örtülü iki yaşlı kadın var. Sevdiğim ,masalın çocuğuna diyor ki:” onlara babalarından kalan kutuyu sor”.. kadınlara soruyorum.. onlar şöminenin yanındaki dolapta duran bir şeyi gösteriyorlar.. üstünden örtüyü alıyorlar.. Almanya’dan gelmiş sanki.. üstünde bibloları, altında defteri var.. belki çok enteresan-gizemli- süprizlerle dolu bir yazı takımı o kutu..

25 ağustos cumartesi..Sevdiğimm.. üzerinde kuş resmi olan ben ben taşına bakarak onun ne olduğunu anlatıyorum.. öyle basit ve yalın ki, hayret ediyorum..ama uyanınca tek kelimesini dahi, her zamanki gibi hatırlamıyorum..yanlız gün içinde, ben ben taşının hüviyet kağıdı misali bir kimlik taşı olduğunu hatırlıyorum ki; bu benim, geçen seneki, Sana henüz yazmadığım ilk idrakimi de teyit ediyor.. bak şimdi Sevdiğim.. ben, bu taşları geçen yıl ilk gördüğümde şöyle anlamıştım: her devrin bir İnsan-ı Kamil’i Adem’i vardı.. ve o kişi, aynı zamanda süregiden sistemde, istediği şeyleri değiştirme yetkisine de sahipti.. işte bu tür kişilerin işaret taşları –kimlikleri de  bu piramitlerdi..

ZÜMRÜDÜ ÂNKÂ-SİMURG-KAF DAĞI aslında İNSAN-I KAMİL’in kendi küllerinden kendisini tekrar yaratması demektir ki, bu asla reenkarnasyon değildir.. tasavvufta devriye denilen şey belki de buydu ..yada don değiştirme denilen- hz Yunus Emre’nin bir ilahisindeki “suret değiştim de geldim”i buydu.... tüm esmalar-isimler-şeyler-eşya=akılla bilinen her şey=akıl dahi yaratılmış olduğu için, hepsi birer sıfattı..ve sıfatlar ZÂTI bilmek için elzemdi.. Zât’ından sıfatlarına “KÛN” emrini veren Yaratıcımız: Kendi ZÂT’ını sıfatlarından, isimlerinden, eşyadan, şeylerden seyretmeyi murad etmiştir.. ve bu ilim taaa en baştan beri bilinerek bu güne dek gelmiştir.. her şey-her mana-her sembol, aynı TEK’i &hep aynı BİR’i, ALLAEKBER'i anlatır… en eski semboller ve öğretilerle, bugünkü tasavvufun birebir örtüşmesi de işte bu yüzdendir.. hakikat taklit edilemez bir gerçektir ve tüm yollardaki ana ilke hangi yorumla bozulursa bozulsun; dikeni, çamuru ve kiri temizlendiğinde, apaçık ortada kalan manası ile daima ,hep aynı” BİR-TEK İLAH ALLA “ dur (hüviyet-kimlik)…

Bu arada Bandırma’ya LATİF amcam ve Evvel Zamanıma gittik..ben çok ağladım..kendimi O’na şikayet ettim..kalbim bozulduğu için, özel hayatımdaki başarısızlığım için, kalbimin katılığı için özür diledim.. özür diledim.. özür diledimm…

25 ağustos cumartesi..Sevdiğimm..hayatımızda ilk defa bir şey gerçekleştiriyoruz.. zorla alınan izinle iki kardeş yollardayız.. inşallah bu gezi bizim hayatımızı çok değiştirecek değil mi?.. henüz ne yapacağımızı bilmiyoruz ama yol bizi Bursa’ya götürdü..((her şehre girerken o şehrin kutbuna merhaba diyoruz ve ruhuna bir fatiha hediye ediyoruz..)) Evvel Zamanımda tanıdığım bir müftüyü arıyorum.. akşam, sağ olsun bizi  Bursa girişinde karşıladı.. maddi manevi sultanları ziyaret edeceğiz ya  hanii..işte o yüzden eskort da aynı anlamdaydı değil mi?..bizi misafirhaneye yerleştirdi.. sonra yemeğe çıkardı.. O’na soruyorum:”neden camiler ilk yapıldığı zamanki gibi düğün, ziyafet, konferans, dayanışma-toplumsal sorunları konuşma, tasavvufi sohbetler ve daha pek çok şey için bugün artık kullanılamıyor da, sadece namaz için kapılarını açıyor “diyorum.. “neden kadın ve çocuklara camii sevdirilmiyor?.. acaba bunun için çalışma var mıymış” diye de ekliyorum.. müftü bey:” evet..ne yazık ki bugün camilerimizde bu dedikleriniz yapılamıyor.. bu çok büyük bir eksiklik ama henüz böyle bir çalışmada yok diyor”..

 
işte şimdide 1.Osman Türbesinde bizi kurumun rehberine teslim etti.. oradaki tüm sultanları ziyaret ettik.. Muradiye’ de en çok Şehzade Mustafa’nın türbesinden etkilendim.. o inanılmaz ihtişamdaydı, çok büyük bir hüzün tesiride var mesela.. Cem Sultan.. bu tarihi türbelerle dolu arazi muhteşemdi.. saklı kalmış gizli bir hazineydi.. o bölge şimdi tadilatta.. bittiğinde eminim ki tüm görkemi ile bilinecek.. sonra Sevdiğim, Çelebi Mehmed’in türbesini en fazla beğendim tabi.. yeşil türbe.. O,henüz yaşarken kendisine mezar yaptıran ilk padişahmış üstelik..maddi sultanların hepsinin kapısı ve ışıkları uyanıyor amma mana sultanları ser verip sır vermiyor değil mi??!!.. sabah 4’e dek pek çok türbeyi ziyaret ettik tabii.. sonra otel.. uyku..


26 ağustos pazar Bursa..
bir kürsüdeyiz.. sağ yanımda Kılınç hoca var.. elindeki dosyadan yeni yapılacak olan edebiyat ve lisanlar konferansı için konuşmacı tesbit ediyor..hep içimden birinin adını saymasın diye dua ediyorum..ohh.. şükür ki o yok.. sonra birden sol yanımda cemali ışık gözüküyor.. o bu konuda hiçbir bilgiye sahip olmadığından tüm organizasyonun asıl düzenleyicisi Kılınç hocaymış zaten.. ve birden o üçgen taşı, ona sormam gerektiğini anlıyorum Sevdiğim.. ama ona bu taşı sormadan evvel, Sana yazıp izin almak istiyorum tabii ki..çünkü hayalimde ona bu taşı sorup onunla birlendiğimde ve geri döndüğümde beni kabul edip etmeyeceğini de düşünüyordum.. ama ben Senin dünyanın her yerindeki her türle birlendiğini görerek Senle yola başlamış ve tüüm kıskançlığıma rağmen hala Senden vazgeçememiş biri olarak, Senin tavrını da merakla bekliyorum tabii ki.. birde ben seziyorum ki ,bizim onunla tarzı meşrebimiz aynı değil mi, ne dersin?..

bugün Eskişehirdeyiz.
.Seyit Sultan Sücaettin Veli..bu külliyeyi aleviler işgal edip el koymuşlar ve kendisini alevi dedesi yapıvermişlermiş…bize hiçbir kapıyı açmadılar.. türbe-cami-külliye hep kilitliydi.. orasını cem evi yapmışlar ki, tabelaları duruyor, lakin şimdi, işlev olarak galiba oda yok.. sonra Seyit Battal Gazi.. kayıtlarda boyunun 2.30 cm olduğu yazılıymış.. çok büyük bir kahraman ve veliymiş.. kendisinin kabri ,sultanın eşinin rüyası ile bulunmuş ve üzerine kale gibi muhteşem bir türbe-camii- halvethaneleri olan bir tekke  yapılmış.. külliye kısmı ise benim en sevdiğim padişah olan hz Yavuz Sultan Selim Han tarafından yapılmış.. bu bölümdeki odalar ve ocaklar-ocakların sureti şekli inanılmaz bir şey benim için.. burayı da hz Yavuza  kaderin bir cilvesi olarak, aleviler ele geçirmişler.. bir müddet cem evi olarak kullanmışlar üstelik.. şimdide hediyelik eşya satıcılarının hemen hepsi aleviJ..((biriyle konuşuyorum.. burada hiç semah görmemiş ama geçen yıl Sücaettin Velideki törene katılmışmış..))ve bunca tadilatla ortaya çıkan şaheser; bu satıcıların, o odaların içine eşyalarını koymaları yüzünden, yakında tekrar deforme olabilir sanki..

veee.. MİDAS ANTİK KENTİ.. yazılı kaya..
ana tanrıça mater-kibele kültü.. bu köyde yaşayanlar Kafkas ve çerkesmişler.. kayanın altında tüneller ve yollar varmış.. buranın kadınlarının tarzı tıpkı bizim köyün kadınlarına benziyor.. yollar..yollar..

28.ağustos Salı Afyon..
6 sene sonra  aynı şehirdeyim.. buraya 2007 aralık ayında Konya sema törenleri dönüşü uğramıştık.. ve akabinde bu masalları yazmaya başlamıştım üstelik..ben bu şehrin evlerini ve anlayamadığım bir şeyini çok sevdim nedense.. burası inanılmaz bir tarihi dokuya sahip.. bir daha gelirsem kalesine çıkabilmeyi çok isterim.. yine sadece türbeleri gezdik.. neden?. çünkü kardeşimin çok sıkı dostları var.. Üsküdar’ da bir aşevinin sahibi biraderlerJ.. bunlar aynı vakitte, tüm türbelerin arşiv işinde de çalışıyorlarmış meğerse.. işte onlar cep telefonu ile adres yolluyorlar.. ve fotoğrafı ellerinde olmayan türbelerin bilgilerini de resmi arşiv için talep ediyorlarmış.. bizde onların talep ettiği izleri takip ettik..bir defasında telefonda ona şöyle dedim:”ben aslında türbelere alaka duymuyorum.. ben gelip geçen tüm manevi kimliklerin bugünde aynı manada mirasçıları olduklarını biliyorum ve hayatım boyunca da tek tek hepsiyle tanışacağıma inanıyorum üstelik..siz bize yaşayanların resmini ve adresini yollayın lütfen”..deli deliyi görünce değneğini saklarmış ya hanii Sevdiğim..karşı taraf:” hadi eyvallah” deyip kapatıyorJ..

kayıt meselesine dönersek eğer ; bende zaten bu masalları yazarken, kaç senedir bir şunu çok iyi anladım.. tüm varlık bilinmeyi ve kayıtlara geçmeyi istiyordu, ve hatta bunun için, bunu yapabilecek kabiliyetteki kişilerle irtibata geçebiliyordu.. bunu ALLAH’IN KENDİSİNİ BİLMEYİ MURAD ETMESİ İLE AYNI GÖRÜYORUM ..yani Sevdiğimm, bizim durup dururken, aniden ortaya çıkan bu uçuk kaçık seyahatimizde, bir derviş hizmetinden başka bir şey değildi aslında.. kardeşim açısından anlamı başka, benim açımdan anlamı çook başka idi.. isterdim ki  bundan sonra; ömrüm boyunca bana uygulanan boykot kalsın, imkanlarım çok yüksek seviyede olsun ve bende her dilediğim yere gidip, her dilediğim hayırlı ve güzel olan şeyi yapayım ve aminn.. aynı bu yolculuk boyunca hissettiğim; her taraftan refakat edilerek korunma ve kollanma ile, sanki hiçbir ağırlığı yokmuşçasına bir hayat ta dilerim tabiiJ….


Afyon’da gece.. sokak sokak yürüyoruz..
artık çok yorulduk..çift atlı bir paytonla gece turuna çıktık..saat 01 filan..Ya Rabbim bir yarım saatlik turda tonlarca acı çekip çok yoruldum.. atlar çok zayıf.. beyaz olanı bugün ilk defa  bu işe koşulmuş ve ayağı demirle bu sabah nallanmış.. kahverenkli atsa İstanbul nalına sahipmiş. yani demir nalın üstüne plastik nal çakılmış.. taşlara değince ses çıkartmıyor dolayısıyle.. ikisi de arap yarış atlarındanmış..2 defa yarışı kaybedince böyle satılıyorlarmış.. o dar sokaklarda atların çırpınışı, gece sessizliğinde beyaz atın nal sesleri, tekerlek yankılanışı, virajları dönerken paytoncunun atlardan daha fazla yorulması ve vites kutusunun önemi, beni bindiğime bin pişman etti....2 at ve bir tek süvari ..3ü tek bir yürek ,tek bir beyin, olduklarında ancak huzurla yol alınıyormuş,  şimdi daha iyi anlıyorum.. paytonu mevlevihanenin orada durduruyoruz.. iniyoruz ve kapı kilitli.. kardeşim elini iç tarafa uzatıyor, kapı açılıyor.. bahçedeyiz.. görevli geliyor:” kapı kilitliydi siz nasıl girdiniz” diyor..çocuklar: “kilitli değildi “diyorlar..

bir otel odası hayali.. Afyon Mevlevihanesinde bir kadın varmış ve oraya gelip sema yapıyormuş Sevdiğim…yardıma ihtiyacı varmış ve benimde ona yardım etmem gerekiyormuş.. ayrıca dizlerimin bağının nasıl boşaldığını görüyorum.. çook üzgünüm..
kahvaltımızı otelde yapıyoruz.. çıktık.. kopan terliğimin yerine buradan terlik aldım.. şehirden çıkmadan, rüyamdan dolayı; o kadını bulmak maksadı ile mevlevihaneye gidiyoruz.. türbedar kapıyı ilk bize açıyor.. ona, "buraya sema yapmaya gelen bir kadın var mı?" diye soruyorum.. düşünüyor.. “hayır hiç yok ama dün bir yabancı kadın geldi ve sema edip gitti” diyor.. içerdeyim..dua ettim..birden bir şey yapmam lazım geldiğini anladım.. mor sarıklı Sultan Divani Çelebinin sandukası önünde sağ elim yukarı, sol elim yere doğru tam 12 defa döndüm..Sen kızarsın diye daha fazla dönmedim
J..ve sonra ellerimi göğsümde çapraz yapıp, başımı öne eğerek selam verdim.. çıktık.. yoldayız.. aniden ağlayarak şunu anladım ve kardeşime dedim ki:” o muhtaç kadın meğer benmişim”..kardeşim:”evet ben anladım ama sen kendin anla diye sana söylemedim”diyor..şehirden çıktık..o tüm ziyaret ettiğimiz zatların bizi uğurladığını hissediyorum.. bizi yol boyu koruduklarınıda ve  beni saran tesirden dolayı acaip ağlıyorum tabii..sanki bir yanım o mevlevihanede kaldı Sevdiğim..


28 ağustos Salı Uşak.…
Uşak'ın Kabaklı köyünde insanlara doğru yolu gösteren büyük âlim Şeyh Alâeddîn Uşşakî   Hazretleri ve dostları.. sonra öğleden sonra  Kütahya…bir anma töreni var.. tüm salon dolu.. yemek yeni bitmiş.. bir ihtiyar zât geldi ve tam önümde durarak şöyle dedi: ”sizin gönlünüz çok geniş.. feyziniz bol olsun”..O'na tanımayan bakışlarla baktım..Evvel Zamanımdan bahsedince ayağa kalktım.. neden öyle dediğini anlayamadım Sevdiğim, neden??..((daha sonra ismini başkasından öğrendim ki,O Bursalı N...i Babaymış..))ve sazendeler yerlerini aldılar.. en sevdikleri musikilerden dem vurdular.. sonra ülkenin dört bir yanından gelenler geldikleri hızla aynı biçimde dağıldılar.. ÇÜNKÜ TOPLANDIK DAĞILMAK İÇİN..AYRILDIK BİRLEŞMEK İÇİN misali.. bizde, andığımız kişinin yeni mekanına gidiyoruz..bize O'nun bir dervişi eşlik ediyor.. taşının arkasında bir gri kuş tüyü var.. gülümseyerek onu alıp çantama koyuyorumJ..teşekkürler.. oradan yine türbe ve camiileri ziyarete devam ediyoruz tabii..


Kütahya inanılmaz bir hazineye sahip lakin, halkı bunun kıymetini bence bilmiyor..bazı yerler aslına uygun yeniden tadilat edilmiş..oysaki ne devlet, ne belediye, nede halk onlara zerre değer verip bir daha bakmamış ve hızla yine harap olmaya başlamış.. çevre düzenlemesi, bahçe bilinci, temizlik ve onarım onları hiç alakadar etmiyor demek ki.. bu inanılmaz kullanış ve zarafetteki  konak ve evleri yapanlar acaba başka tür bir insanmıydılar diye de insanın aklına gelmiyor değil tabii.. 


Kara Donlu evliyadayız.. O, bir bektaşiymiş..merkezi sistem akşam ezanı okunuyor.. ezan bittiğinde çok berbat bir teknolojik mikrofon sesi geliyor.. sonra bekliyoruz.. cemaat nerdeyse hiç olmadığından, imamda genelde gelmediğinden caminin ışıkları yanmıyor, kapısı açılmıyor.. tam karşısındaki konaktayız.. içi çini dolu ve burası harika korunmuş bir müze ev..her yerini geziyoruz.. ben 3 tane minik mavi kuş aldımJJJ..

telefon geliyor ..bizim musıkişinas dostlarımız bizi muhakkak çaya bekliyorlarmış.. yan sokaktaki başka bir meşhur konağa gidiyoruz.. kapı açılıyor.. merdivenleri çıkıyoruz..oo..aman Ya Rabbim bu ne?!..konağın salonunu boydan boya, çapraz, upuzun bir ziyafet masası ile donatmışlar..bizi davet edense:” bazı dervişler zikrederler-zikredemeyen dervişlerde fikrederler” diye çocuğun kalbini sevindirenmiş.. hep beraber yiyor ve içiyoruz..şimdi başodadayız
J..müzik..meşk..inanılmaz..muhteşem..sâlâ..tabii öyle bir sesten sâlâ olunca bu masalın çocuğu iki elini de kulaklarına bastırmak zorunda kalıyor Sevdiğim.. ritim inanılmaz..ben böyle şeyler hiç yapamıyor, üstelik katılamıyorum biliyorsun.. ama müziği ruhum seviyor ne yapayım işte.. şimdi.. bir an ..gözlerim kapalı..oo..Devam Eden Gölgeler ortada, acaip bir coşku ile sema yapıyor..hemen akabinde görmediğim ama sezdiğim şey, tüm orta alanın sema yapanlarla dolduğuydu.. ve gece bitti.. herkes mest.. onlar İstanbul’a döndüler.. bizim için ayrılan otel odasına da biz döndük..

Hayalimiz…bir Pazar var..benim cam kürevi koleksiyonumun âliyyül âlâları 3 değişik kişi tarafından satılıyor.. ilki bir kadın.. ve ben ondan çok ucuza, birkaç minik beyaz opal cam hayvan biblosu alıyorum..diğerleri çok pahalı..sonra..  aaa..başka bir cam kürecisi..oda çok pahalı alamıyorum.. aaa 3. Satıcı bir bedevi Kuzey Afrikalı giysili bir arap..başındaki sarık türbanını, bir eşarp gibi boynuna da dolamış..koskocaman sarığı bir türbe sarığı kadar heybetli..onun önünde yerde birkaç tane değerli taş-cam var.. bunlar değişik renkteler.. alınamayacak kadar pahalılarmış.. zaten satıcının da ne satmaya ne göstermeye gönlü var..  eğilip birini  elime alıyorum.. o kahverengi bir şeffaf akik taşına benziyor.. kenar yontuları kehribar sarısı..ve Sevdiğim içinde altından yapılma bir şey var…o mehdiymiş ve ona diz çökerek el öpüp ilk biat edenin ebedileştirilmiş resmi  heykeliymiş bu.. sanki o el öpen bir kadın.. bunun fiyatı bile yok.. satılık bile değil..bedevi aniden tüm taşlarını toplayıp heybesine koyarak gidiyor…sonra Sevdiğim..bir arabanın arka koltuğuna biniyorum..yanıma Evvel Zamanımla aynı ismi taşıyan kandaşı oturuyor..onun kucağına koskocaman içi boş bir çöp konteynırı koyuyorlar..araba gidiyor..önde kimse yok üstelik..gece ve kapkaranlık..yolun iki yanında araçlar oluşuyor ve acaip bir viraj..hemen öne direksiyona atılıyorum ve hiçbir şeye çarpmadan oradan çıkıyoruz ki uyandımJ..şükür..

yollardayız.. Eynal kaplıcaları...Emir Sultan hz.halifesi Ece Sultan....ve gelen telefondan dolayı Simavi hz nin peşindeyiz.. Kestel.. oradaki halk hiçbir şey bilmiyor ne yazık ki
J..burası biraz muzur ve muzip bir hikaye.. kızarsın diye yazmıyorum.. ama çook eğlendikJ..

30 ağustos Perşembe Bandırma..İstanbul feribotu saatini kaçırdığımız için Evvel Zamanımda kalmak istiyorum lakin pembecik asla buna izin vermiyor ve şimdi ondayız..telefonla bilet alıyoruz, sabah pembecik şu rüyayı anlattı..yasin suresinden” biz onların önüne görünmez set çektik” ayetini okumuş ki ben çoook şey anladım tabii.. feribottayım.. öğleden sonra ise evimde..
bu enteresan emrivaki durum benim için özel tezgahtı ki, gece anladım.. içimdeki çöp konteynırım boşaltılmadıkça yola asla devam edemezdim..ve yoldaki hiçbir şey bana ait değildi üstelik.. bozulan kalbim tamir edilmişti.. herkesi kendim gibi dümdüz istemem ancak benim hatamdı  tabii ki.. biz insanız ve hepimizin acaip zaafları ve kendi münafıklıklarımız var ne yazık ki..bu aslında çok özel bişey..tanrılık taslamayalım diye ezelden verilmiş bir yaratılış defosu
J…..


her güzel şeyin bir acı bedeli vardır ya hani Sevdiğim.. işte beni de evde bekleyen bir süprizim vardı..ben yokken alınmış bir kararın; mankurta dönüştürülmüş uygulayıcısı üstüme salınarak tatbikatına başlanmış.. birde, izin çıksın diye yıllardır beklediğim şey için nihayet karar verilmiş ..ama bedeli tek başına yapayanlız ve hiçbir şeysiz bırakılmamış tabiiki..ben böyle şeyler için asla mücadele edecek biri ne yazık ki değilim.. öyle şeyler için, öyle bezgin ve yorgunum ki.. umarım katibine  maddi manevi hayat esenliği ve  huzuru için bir nebze dua edersin inşallah ve aminn..kendimden olanla lütfen sınanmayayım, lütfen..hani çok mutlu olup çok güzel günler göreceği vaad edilmiş bir masal çocuğu vardı ya hanii?..hani hiçbir şey yapma, sadece o şeyi parmağına tak ve seyret denilen.. beni, hem kalp hem el cimriliği kini ile öldürtmesini hep berabermi seyredeceğiz peki Sevdiğim?!!

((* ben yazdığımız şeyi  çok az kişi anlasa da, ne kadar özel ve değerli olduğunun fazlası ile bilincindeyim Sevdiğim..bedeli her şey ki, farkındayım. ama artık çok daha fazla canım acıyor onu da bil…ve bu durumdayken  yazamayacağımı ikimizde biliyoruz değil mi?..bu çocuğun hamisinden dolayı sadece cömert ortamlarda gülen gözleri ve yüreği var ne yazık ki..bu benim elimde değil..fıtratım öyle..ama işte fıtratımın tam zıttını da daima çekiyorum nedense..lütfen artık beni bu zulümden kurtar..lütfen..))
***
ve Sevdiğim şimdi sıra geldi alıntılarımıza.. önce TABERİ TARİHİNDEN TAŞ'LA ALAKALI AKLIMDA KALANLARI bulup,  KOPYALAYARAK YAZDIM ..bakalım mı?

.. *hz Musa Sinâ’da iken; Samiri buzağı heykeli yapmış ve halkı azdırmıştı..ve  İsrailoğulları halkının seçkin alimlerinden 70 kişi hz Musa yı takibe Turu Sinâ’ya gelmişlerdi..

.. O, 70 kişi Tûr-ı Sina dağı eteğine geldiler..Mûsa’yı orada buldular..bu anda ALLAHÜ TEALA  MUSA a.s ile münacata başladı..BU AK BULUT GÖKTEN İNDİ..HZ MUSA’YI KAPLADI..ÖYLE OLDU Kİ,BU 70 KİŞİ HZ MUSA’YI göremez oldular, O’ndan sanki ayrı kaldılar.. böylece  HZ HAK TEALA HZ Musa (a.s) ile münacatlaştı..kendi celali ve yüceliği ile  hz Musa’ya sözler söyledi..hz Musa da söylenilenleri işitti.ve Tevrat-ı Şerif levhalar üstüne yazılmış olarak hz Musaya verildi..

…hz Musa Hakk’ın didarını görmeyi diledi ve Hak :Ey Musa !.. Sen dünyada beni göremez, maksude eremezsin!”.. lakin Hakk Teala Musa’ya bir nişane göstermeyi diledi:” bu dağa nazar kıl. ”diye buyurdu. “Ey Musa o dağ senden ve senin kavminden güçlüdür.. o dağ benim buyruğumu ve heybetimi görmeğe takat getirirse, sende güç getirirsin.. eğer o dağ takat getiremezse ,bil ki sende takat getiremezsin” dedi..

Vâktaki, Hak Teala kendi yüceliği ile o dağa göründü, o dağ Yüce Allah’ın heybetinden çatlayıverdi. .tefsiri şerifte şöyle rivayet olunmuştur ki ,o dağ 6 parça oldu.ve Şam ülkesinde Hicaz topraklarına savruldu,düştü.1. parçasının adı SÜBEYR’dir ..2. parçasının ki As’ur ,3. Parçasının da adı:HİR’A dır… öteki 3 parçası da Medine’ye düştü ki: birisine UHUD, birisine RIDVAN, ötekine de ERKA derler.. Mûsa (a.s) ,o dağı görünce düştü heybetinden aklı gitti..

Eğer Mûsa(a.s) o dağın gördüğünü görseydi, kendisi de o dağdan beter olurdu.. hz. Mûsa yine aklı başına gelince şöyle dedi: ”Ya Rabbi! Seni, noksan sıfatlardan tenzih ederim. Sana tevbe ettim.ben Sana iman getirenlerin en önündeyim”.(A’raf suresi,143.ayet)

Bu sözü söyleyince Tevrat levhalarını eline aldı. o bulutta üstünden açıldı. o 70 kişi yine hz Musa’yı gördüler.Musa (a.s) Tevratı onlara okudu: ”Allah Teala bana bunları buyurdu” dedi.. onlar “ Ya Mûsa! Eğer senin dediğin reva olsaydı bizde işitirdik!. kavmimiz bizi seninle şunun için gönderdi ki, senin burada işittiğin sözleri bizde Hûda’ dan işitelim. halkımıza da işittiklerimizi söyleyelim! ”dediler.

 o zaman hz Musa dua etti..Allah Teala o kavmin kendi kelamını işitme isteğini kabul etti.o anda o ak bulut yine geldi. hz Musa ve o 70 kişiyi kapladı.Hak Teala yine hz Musa ile söyleşti. hz Musa’ya ne buyurdu, ne eyledi ise bu 70 kişinin hepsi de işitti..Musa( a.s) ın dileği yerine gelince, hz HAK Teala’nın buyruk ve yasakları öğrenildi.. konuşma-münacat tamamlandı. bundan sonra o 70 kişi yine: “Ey Mûsa, biz bu sözleri işitiyoruz ama Hû da’yı görmeyince ve bize bu haberleri ayn-el yakın haber vermeyince inanmayız” dediler.o anda ansızın Allah Teala’nın kızgınlığından bir gök gürültüsü ile bir yıldırım işittiler. o yıldırımın korkunçluğundan o 70 kişi yere düşüp can verdiler.

ALLAH ŞÖYLE BUYURDU: ”onlar Rablerinin buyruğundan uzaklaşıp azmışlardı. bundan ötürü çevrelerine bakınırlarken kendilerini yıldırım çarptı”(Zâriyat suresi 44.ayet)

bunlar bu dağ başında ölünce hz Mûsa şaşırıp kaldı.öyle sandı ki, Allah Teâlâ İsrailoğullarını buzağıya taptıkları için ortadan kaldırdı…o zaman hz Mûsa Allah’a yalvardı:” içimizdeki sefihlerin, bilgisizlerin ettiği şey yüzünden mi bizi helak edeceksin?. zaten buda Senin onları denemendir ki, Sen kimi istersen eğri yola, dilediğini de doğru yola iletirsin.. Sen bizim velimiz, padişahımızsın. şimdi Senin lütfundan dileğimiz şudur ki, bizi bağışlayasın ve bize rahmet kılasın.(Ârâf  155.ayet)
ve Allah  hz Musa’nın duasını kabul etti. o 70 kişiyi diriltip ,yine onlara can verdi..ve kelamı kadiminde şöyle buyurdu:”siz şükredesiniz diye sizi ölüden diri kılmıştık”(Bakara 56. ayet.)
****

Dağdan inince; Hz Musa, Karun’u çağırdı ve “buzağıyı yak” dedi..ama kuyumcu olan  Karun  altının o zamana dek  asla yanmadığını ve eritilemediğini  söyledi ve hz Musa dua etti..Cebrail elinde KİMYA OTU ile geldi ve dedi ki hz Musa’ya:”bunu döv, altını erit.. onun üstüne saç. hemen kireçleşir. eğer bu otu bakıra katarsan altın olur. hz Musa Cebrail as. ın getirdiği otu hemen dövdü ve altın buzağının üstüne saçtı..o hemen yanarak  kül oldu..Karun bu otun birazını gizlice sakladı ve daha sonra Karun kadar zengin oldu..bunca kolay yoldan zenginliğine rağmen Hz Musa’nın şeriatından saptı ve malının zekatını-sadakasını kimseye vermedi..  azılı bir kafir ve sapık olarak, tüm hazinesi ile birlikte Yaratıcısı tarafından toprağa batırıldı ve onun hazinesine bugünde kimse erişememekte..

Allah israiloğullarına şöyle dedi: “sizin ilahınız , ancak kendisinden başka hiçbir ilah bulunmayan Allah Teala’dır.O’nun ilmi her şeyi kuşatmıştır.”(Ankebut  98.ayet)

ibni Abbas (r.a=Allah ondan razı olsun)şöyle demiştir:” buzağıya tapan 200.000 kişiydi..o buzağıya tapmayanlar ise 12.000 kişiydi.. sabahleyin durup ellerine kılıç aldılar. o buzağıya tapanların boyunlarını vurdular.. Hak Teala o sabahı onlara öyle karanlık ve zulûmat yaptı ki; ne oğul babayı,ne kardeş kardeşi bilemedi.. birbirlerini öldürdüler. o kadar kişi ölmüştü ki, al kanlara bulanmışlardı. hesapta 70.000 kişi kılıçtan geçmişti. bundan sonra kadınlar ve çocuklardan hz Musa’ya feryâd başlamıştı:”bizi bağışla bizi bağışla Ya Musa!!”bunun üzerine hz Musa yüzünü topraklara vurup ağlayarak dua eti..ALLAH TEALA O KARANLIĞI KALDIRIP RAHMAN GÜNEŞİNİ TEKRAR AÇTIRDI..bundan sonra kılıçlar kime vurulduysa vurulsun kimseyi artık kesmedi..

bir defasında bu kavim için hz Allah Muhammedine şöyle demişti:” Ey Habibim!. bu Yahudiler ,o kişilerin soyundandır ki Allah’ın sözlerini işitirlerdi, gelip halka başka söylerlerdi”... ..  dağdan geri dönen hz Musa; o tevrat’ı arz edipte, o kavm onu kabul etmeyince, kendisinin gönlü gayet darlaştı.. Allah Teala Sîna dağı’na emretti, yerinden kalktı, o kavmin üstüne gitti…geldi ,onların başlarının üstünde ,havada boşlukta kaldı..
“Bir zaman sizden yemin almış, Sîna dağını üstünüze yükseltmiş ve size şöyle buyurmuştu: “Size verdiğimiz kitaba sıkı sarılın..İçindekileri iyi belleyin.Ta ki kötülüklerden uzaklaşanlardan olunuz”(Bakara 63.ayet)

“o dağı biz bir gölge gibi o kavmin üstüne getirdik. .o kavm öyle sanırlardı ki O Sina üstlerine düşecek.hz Musa’da onlara şöyle derdi:” eğer siz bu şeriatı ve bu kitabı kabul etmezseniz bu dağ sizi basar,hepinizi yok eder”(
Ârâf 171.ayet)

fakat onlar nice ki o dağın altından kaçarlardı, o dağı yine hemen üstlerinde görürülerdi. İsrailoğulları en sonunda dağdan kaçmanın bir çare olmadığını anladılar.. çaresizlik içinde kabul ettiler.. yüzlerini yerlere vurup secde ettiler.. gönüllerinde de şöyle bir endişe vardı: ”eğer  bu dağ bizim üzerimizden savrulup giderse biz bu kitabı kabul etmeyiz..”ve bu düşüncelerinden ötürü de sol gözleri ile göğe bakarlardı..” bu dağ üzerimizden giderse başımızı kaldırırız derlerdi…”bu manadan ötürü ki Yahudiler secde ederken sol gözleri ile gökyüzüne bakarlar
J…böylece Allah Teala o dağa emretti ve dağ yerine gitti..yahudiler başlarını kaldırınca Sina Dağının üstlerinden gitmiş gördüler ve şöyle dediler..” Ey Musa ..biz niceki düşünürüz ,Senin bu şeriatına güç yetiremeyeceğimizi anlıyoruz, Sen dua et ..o bize kolay gelsin”. …  hz Musa dua etti..ve şeriatları onlara kolaylaştırıldı.. Tin sahrasında 40 yıl kaldıktan sonra hz Musa onları tekrar Mısır’a geri götürdü ve firavunun sarayını ve tüm zenginlikleri ve yönetimi de onlara verdi.. gittikçe de akıl almaz biçimde zenginleştirildiler..
“Orası onlara tam 40 yıl haram edildi. çölde (tih sahrasında ) yolarını şaşırıp dolaşacaklardır..Sen yoldan çıkmış millet için tasalanma”(Maide 26.ayet)

O çölde hiçbir şey yoktu.. yerde ot bitmiyor, su çıkmıyordu. lakin bir diken otu vardı ki ,şimdiki turunç ondan meydana gelir..o çöllere tih adı verilir…vaktaki yiyecekleri tükendi .hz Musa’dan yemek dilediler ..hz Musa  dua etti.. o dikenlerden turunç ortaya çıktı ve halk onu yedi.. sonra:”bize et gerek” dediler..hz Musa yine dua etti.. Allah onlara SELVÂ verdi.. ondan toplar ,pişirir yerlerdi.. nitekim Allah şöyle buyurmuştur:

onlara kudret helvası ve selva (bıldırcın) indirdik.. size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin dedik..onlar karşı gelmekle bize değil, kendilerine zulmetmektedirler”(Âraf 160. Ayet)

Selva Mısır yolunda çok bulunan bir kuştur ..eti keklik eti gibidir… İsrailoğlları eti yiyince suya ihtiyaç duydular ve hz Musa’dan su istediler ..hz Musa yine dua etti..

 “Ey Musa asanı  taşa vur, size su vereyim “ buyruğu geldi.. O ÇÖLLERDE TAŞ YOKTU..AMA HZ MUSA’NIN YANINDA SİNA DAĞINDAN GETİRDİĞİ BİR TAŞ VARDI ,Kİ ONU KIBLE EDİNMEK İÇİN GETİRMİŞTİ..

Bir rivayete göre Musa as. halka karşı hiçbir zaman çıplak görünmemişti. kimse onun gövdesini görmemişti. halk da: ”Musa’ nın gövdesinde bir illet vardır, bundan ötürü halka çıplak çıkamıyor dediler..hz Musa bu sözleri işitir, hiç tınmaz, önem vermezdi.. bir gün hz Musa’ya boy abdesti gerekti.. bir su kıyısına gitti.. elbiselerini çıkarttı.. orada bir taş vardı.. onları taşın üstüne koydu..taylasanını -sarığını mübarek beline bağladı..suya girip boy abdestini aldı..sudan çıkınca giysilerine uzandı. Hak Teala’nın buyruğu ile taş yürüdü..hz Musa taşın ardından gitti lakin taş durmadan yürüdü.. taaki halk hz Musa’yı yakından gördü ve onun hiçbir illetinin olmadığını anlayıp bildiler..o taşta hemen durdu ve hz Musa giysilerini hemen giydi..ve asasını eline aldı.. onu 12 defa o taşa vurdu..o taşın 12 yerinden 12 pınar aktı..her pınar başını bir soy –bir bölük tuttu.ve onların geleneğinde bu şeriat oldu..hiç bir soy diğerinin içtiği pınardan içemezdi..((Allah bulutu da onlara tin sahrasında gölgelik yaptı..giysileri eskidi şikayet ettiler..hz Musa dua etti ve giysileri artık hiç eskimedi…))
göklerden O’na”Ya Musa !o taşı sakla “ diye bir nida geldi..hz Musa da :”Ya İlahi ,bu taş beni halkın içine çıplak halde götürdü, namahrem kişiler beni gördü “dedi.. o zaman gökten şu nida geldi: ”Ey Musa ,kaygılanma.. bu bizim emrimizle oldu.. ta ki düşmanların boş yere yalan söylediklerini bilsinler ve Sende hiçbir ayıp olmadığını anlasınlar..hz Musa :”Ya İlahi ..bu taşı nasıl götüreyim ki çok büyüktür” dedi.. taşta hemen Allahû Teâlâ’ nın emriyle küçüldü..hz Musa hemen onu aldı, evine götürdü.ve nereye giderse gitsin onu da yanında götürdü…

( ve Sevdiğim Taberi’de  ayrıca hz Süleyman’ın azgın cinleri kayaya hapsettiği yazıyor??.(bu konuda ve ben ben taşı hakkında yazabilirim aslında lakin henüz çok erken yani))

****

RÜYA-KIZILDERİLİLERDE HİKMET-KUŞ TÜYÜ- İLMİ ALINTILARINDAN BİR DEMET
JJJGünümüzde insanlar bilgiyi arar oldu, hikmeti değil. Halbuki bilgi mazidir, hikmet ise istikbal. (Kızılderili atasözü..Lumbee Kabilesi) 

Eski Yunan mitolojisinde Hypnos’un (uyku) ve Nyx’un (gece) oğlu Morfeus “düş”leri ifade eder(MATRİX filmini düşünelim lütfen
J); kendisine uçma ve aynı anda her yerde olabilme olanağını sağlayan kanatlarını hızla, fakat sessizce çırparken temsil edilir. Uykudaki insanları bir haşhaş çiçeğiyle okşayarak onların rüya görmesini sağlar. Ölümlülere sırları açıklama üzere gönderilir. Morfeus uykuda ifşa olan “biçim”i ifade eder, çünkü arzu ettiği biçimi alabilen bir varlıktır. Geceleyin bir tür yolcu sayılabilecek uykudaki kişi yeraltı âlemindeki nehirlerden Styx’in veya Mnemosyne nehrinin (hatırlamayı sağlayan) ya da Lethe nehrinin (unutmaya neden olan) sularından içebilir ve Hypnos bıraktığında kişi uyanır..

İstihare, iyi bir niyetle, gelecekten bilgi almaya, bilinmeyen bir şeyi öğrenmeye, niyet edilen veya girişilecek bir işin hayırlı olup olmadığını anlamaya, önemli bir kararı uygulamadan önce ilahî makamlara danışmaya yönelik amaçlarla haberci rüya görmeyi duayla talep etmedir. Latince’de « tapınağın en kutsal yerinde uyumak »demektir.. Yunan’da istihareler özellikle tapınak,mağara, bir pınar, bir kuyu veya kutsal bir yerde yapılırdı..

Dream Catcher (Rüya Yakalayıcı)..Rüyaları yakalayan eskiler -büyük kutsal gücü ellerinde tutarlar ve geceleri uçarlar… geleneksel olarak söğüt ağacından yapılan  hayat çemberidir.. (bebek olarak doğmak, çocukluk, yetişkinlik ve tekrar "bebek"e dönülen yaşlılık).. sembol- çembere dolanarak örülen, ortası boş ağın çemberle buluştuğu nokta sayısına göre farklı farklı anlamlar içerir.. (örneğin eğer sekiz noktada buluşuyorsa, örümceğin bacaklarını sembolize ediyor)..

Terleme kulübesinde Kartal Tüyü Doğuya---Baykuş Tüyü Güneye---Kuzgun Tüyü Batıya---Şahin Tüyü de Kuzeye---olmak üzere,dört ayrı kuştan alınan dört tüy dört yöne doğru yerleştirilir. KARTAL TÜYÜ… bilgeliği temsil eder…BAYKUŞ TÜYÜ.. gizin;yaşam ve ölümün ,dinlenmenin, dişiliğin, karanlığın ve bilinmeyenin öğretmenidir…KUZGUN TÜYLERİ.. başlangıçta beyaz tüylüdür ancak ceza ya da tehlikelerin sonucunda rengi değişir.. Doğa ile insan arasındaki "dengenin kuşu" olarak düşünülür….ŞAHİN TÜYÜ.. açık görüşlülüğü, uzak görüşü ,liderliği, temkini ve iyimserliği öğretir.


….Ay ile özdeşleştirilen dalgıç kuşunun tüyleri yaratıcılık ve delilik
J getirebilir.Dalgıç kuşları sadece bir mevsimlik çiftleşme için değil de ömür boyu bir arada olduklarından dolayı sadakatin de sembolüdürler.



 VE ŞİMDİ BEN BEN TAŞI-DAĞ SEMBOLÜNE İŞARET EDEN AYETLERE BAKIYORUZ LÜTFEN..

Kur'an da dağ ile alakali tahmini 49 ayet geçiyor….dağ hakkında ayetler…Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

Hani İbrahim: "Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster" demişti. (Allah ona:) "İnanmıyor musun?" deyince, "Hayır (inandım), ancak kalbimin tatmin olması için" dedi. "Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir."
   (BAKARA SURESİ / 260)

"(Allah'ın) Ad (kavminden) sonra sizi halifeler kıldığını ve sizi yeryüzünde (güç ve servetle) yerleştirdiğini hatırlayın. Ki onun düzlüklerinde köşkler kuruyor, dağlardan evler yontuyordunuz. Şu halde Allah'ın nimetlerini hatırlayın, yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın."
   (A'RAF SURESİ / 74)

Musa tayin edilen sürede gelince ve Rabbi O'nunla konuşunca: "Rabbim, bana göster, Seni göreyim" dedi. (Allah:) "Beni asla göremezsin, ama şu dağa bak; eğer o yerinde karar kılabilirse, sen de beni göreceksin." Rabbi dağa tecelli edince, onu param parça etti. Musa bayılarak yere düştü. Kendine geldiğinde: "Sen ne yücesin (Rabbim). Sana tevbe ettim ve ben iman edenlerin ilkiyim" dedi.
   (A'RAF SURESİ / 143)

Bir zamanlar dağı, sanki bir gölgelikmiş gibi üstlerine geçirmiştik. Onlar ise neredeyse tepelerine düşecek sanmışlardı. (Onlara demiştik ki:) "Size verdiklerimize sımsıkı sarılın ve onda olanı düşünün, ki sakınasınız."   (A'RAF SURESİ / 171)

(Gemi) Onlarla dağlar gibi dalga(lar) içinde yüzüyorken Nuh, bir kenara çekilmiş olan oğluna seslendi: "Ey oğlum, bizimle birlikte bin ve kâfirlerle birlikte olma."
(HUD SURESİ / 42)

(Oğlu) Dedi ki: "Ben bir dağa sığınacağım, o beni sudan korur." Dedi ki: "Bugün Allah'ın emrinden, esirgeyen olan (Allah)dan başka bir koruyucu yoktur." Ve ikisinin arasına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu.
   (HUD SURESİ / 43)

Eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü, yerin parçalandığı veya ölülerin konuşturulduğu bir Kur'an olsaydı (yine bu Kur'an olurdu). Hayır, emrin tümü Allah'ındır. İman edenler hâlâ anlamadılar mı ki, eğer Allah dilemiş olsaydı, insanların tümünü hidayete erdirmiş olurdu. İnkâr edenler, Allah'ın va'di gelinceye kadar, yaptıkları dolayısıyla ya başlarına çetin bir bela çatacak veya yurtlarının yakınına inecek. Şüphesiz Allah, verdiği sözden dönmez. (Veya miadını şaşırmaz.)   (RA'D SURESİ / 31)

Gerçek şu ki, onlar hileli-düzenler kurdular. Oysa onların düzenleri, dağları yerlerinden oynatacak da olsa, Allah katında onlara hazırlanmış düzen (kötü bir karşılık) vardır.
  (İBRAHİM SURESİ / 46)

Derken, sabah vaktine girdiklerinde, onları o dayanılmaz-çığlık yakalayıverdi.  
(HİCR SURESİ / 82)

Sizi sarsıntıya uğratır diye yerde sarsılmaz dağlar bıraktı, ırmaklar ve yollar da (kıldı). Umulur ki doğru yolu bulursunuz.
   (NAHL SURESİ / 15)

Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin.   (NAHL SURESİ / 68)

Allah, sizin için yarattığı şeylerden gölgeler kıldı. Dağlarda da sizin için barınaklar-siperler kıldı, sizi sıcaktan koruyacak elbiseler, sizi savaşınızda (zorluklara karşı) koruyacak giyimlikler de var etti. İşte O, üzerinizdeki nimetini böyle tamamlamaktadır, umulur ki teslim olursunuz.   (NAHL SURESİ / 81)

Yeryüzünde böbürlenerek yürüme; çünkü sen ne yeri yarabilirsin, ne dağlara boyca ulaşabilirsin.
  (İSRA SURESİ / 37)

Dağları yürüteceğimiz gün, yeri çırılçıplak (dümdüz olmuş) görürsün; onları bir arada toplamışız da, içlerinden hiç birini dışarda bırakmamışızdır.(
KEHF SURESİ / 47)

"Bana demir kütleleri getirin", iki dağın arası eşit düzeye gelince, "Körükleyin" dedi. Onu ateş haline getirinceye kadar (bu işi yaptı, sonra:) dedi ki: "Bana getirin, üzerine eritilmiş bakır dökeyim."   (KEHF SURESİ / 96)

Neredeyse bundan dolayı, gökler paramparça olacak, yer çatlayacak ve dağlar yıkılıp göçüverecekti.
   (MERYEM SURESİ / 90)

Sana dağlar hakkında soruyorlar. De ki: "Benim Rabbim, onları darmadağın edip savuracak"
   (TAHA SURESİ / 105)

Yeryüzünde, onları sarsmasın diye, sabit dağlar yarattık ve doğru gidebilsinler diye geniş yollar açtık.
   (ENBİYA SURESİ / 31)

Biz bunu (hükmü) Süleyman'a kavrattık, her birine hüküm ve ilim verdik. Davud ile birlikte tesbih etsinler diye, dağlara ve kuşlara boyun eğdirdik. (Bunları) Yapanlar biz idik.   (ENBİYA SURESİ / 79)

Görmedin mi ki, gerçekten, göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanlardan birçoğu Allah'a secde etmektedirler. Birçoğu üzerine azab hak olmuştur. Allah kimi aşağılık kılarsa, artık onun için bir yüceltici yoktur. Şüphesiz Allah, dilediğini yapar.   (HAC SURESİ / 18)

Görmedin mi ki, Allah bulutları sürmekte, sonra aralarını birleştirmekte, sonra da onları üst üste yığmaktadır; böylece, yağmurun bunların arasından akıp-çıktığını görürsün. Gökten içinde dolu bulunan dağlar (gibi bulutlar) indiriverir, onu dilediğine isabet ettirir de, dilediğinden onu çevirir; şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri kamaştırıp götürüverecektir.
   (NUR SURESİ / 43)

Bunun üzerine Musa'ya: "Asanla denize vur" diye vahyettik. (Vurdu ve) Deniz hemencecik yarılıverdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu.
   (ŞUARA SURESİ / 63)

"Dağlardan ustalıkla zevkli evler yontuyorsunuz."   (ŞUARA SURESİ / 149)

Ya da yeryüzünü bir karar yeri kılan, onun arasında ırmaklar var eden ve ona (yeryüzü için) sarsılmaz dağlar yaratan ve iki deniz arasında bir ara-engel (haciz) koyan mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Hayır onların çoğu bilmiyorlar.
   (NEML SURESİ / 61)

Dağları görürsün de, donmuş sanırsın; oysa onlar bulutların sürüklenmesi gibi sürüklenirler. Her şeyi 'sapasağlam ve yerli yerinde yapan' Allah'ın sanatı (yapısı)dır (bu). Şüphesiz O, işlediklerinizden haberdârdır.
   (NEML SURESİ / 88)

O, gökleri dayanak olmaksızın yaratmıştır, bunu görmektesiniz. Arzda da, sizi sarsıntıya uğratır diye sarsılmaz dağlar bıraktı ve orada her canlıdan türetip yayıverdi. Biz gökten su indirdik, böylelikle orada her güzel olan çiftten bir bitki bitirdik.  
(LOKMAN SURESİ / 10)

Gerçek şu ki, biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.  
(AHZAB SURESİ / 72)

Andolsun, biz Davud'a tarafımızdan bir fazl (üstünlük) verdik. "Ey dağlar, onunla birlikte (Beni tesbih edip) yankıyla ses verin" (dedik) ve kuşlara da (aynısını emrettik). Ve ona demiri yumuşattık.
   (SEBE' SURESİ / 10)

Allah'ın gökyüzünden su indirdiğini görmedin mi? Böylece biz onunla, renkleri değişik olan meyveler çıkardık. Dağlardan da beyaz, kırmızı renkleri değişik ve siyah yollar (kıldık).   (FATIR SURESİ / 27)

Doğrusu biz dağlara boyun eğdirdik, akşam ve sabah kendisiyle birlikte (Allah'ı) tesbih ederlerdi.
   (SAD SURESİ / 18)

Orda (yerde) onun üstünde sarsılmaz dağlar var etti, onda bereketler yarattı ve isteyip-arayanlar için eşit olmak üzere ordaki rızıkları dört günde takdir etti.
   (FUSSİLET SURESİ / 10)

Denizde yüksek dağlar gibi seyreden gemiler O'nun ayetlerindendir.
   (ŞURA SURESİ / 32)

Yeri de (nasıl) döşeyip-yaydık? Onda sarsılmaz dağlar bıraktık ve onda 'göz alıcı ve iç açıcı' her çiftten (nice bitkiler) bitirdik.
   (KAF SURESİ / 7)

Ve dağlar (yerlerinden oynatan) bir yürüyüşle yürür.
   (TUR SURESİ / 10)

Denizde koca dağlar gibi yükselen gemiler O'nundur.
   (RAHMAN SURESİ / 24)

Ve dağlar darmadağın olup ufalandığı,   
(VAKIA SURESİ / 5)

Şayet biz bu Kur'an'ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, andolsun onu Allah korkusundan saygı ile baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün. İşte Biz, belki düşünürler diye, insanlara böyle örnekler veririz.
   (HAŞR SURESİ / 21)

Yeryüzü ve dağlar yerlerinden oynatılıp kaldırılacağı, ardından tek bir çarpma ile birbirlerine çarpılıp parça parça olacağı zaman.  
(HAKKA SURESİ / 14)

Dağlar da (etrafa uçuşmuş) rengarenk yün gibi olacak.
(MEARIC SURESİ / 9)

(Öyle) Bir gün ki, yeryüzü ve dağlar titremeye-tutulur ve dağlar göçüveren bir kum yığını olur
.   (MÜZZEMMİL SURESİ / 14)

Dağlar, kökünden sökülüp savurulduğu zaman
, (MÜRSELAT SURESİ / 10)

Ve onda sabit yüksek dağlar var etmedik mi? Size tatlı bir su içirmedik mi?.(MÜRSELAT SURESİ / 27)

Dağları da birer kazık?
   (NEBE' SURESİ / 7)

Dağlar yürütülmüş, artık bir serab oluvermiştir.
   (NEBE' SURESİ / 20)

Dağlarını dikip-oturttu;
  (NAZİ'AT SURESİ / 32)

Dağlar, yürütüldüğü zaman,
  (TEKVİR SURESİ / 3)

Dağlara; nasıl oturtulup-kuruldu?   (ĞAŞİYE SURESİ / 19)

Sina dağına,
(TİN SURESİ / 2)

Ve dağların 'etrafa saçılmış' renkli yünler gibi olacakları (gün
),   (KAARİ'A SURESİ / 5 )


 nur cihan
01.09.2012
nuralem7@hotmail.com