Bizler, bir zamanlar Yüksek Harfler idik, "kainat satırları" arasına indik cümleler olduk. Şeyh-i Ekber Muhyiddîn İbn ARABÎ… |
99 ACVE HURMASI
(akik taşlarının) MASALI 26
”Neyzen altına gümüşe çoktan darıldı Ya Rasûlallah..
neyzende bakırdan da sikke yoktur Ya Rasûlallah” .. Neyzen Tevfik
Merhaba Sevdiğim ve Merhaba..bugün yine beni okuyacaksın değil miJ?..teşekkürler.. benim için bu masal çok önemli nedense.. sebebini ise henüz bilmiyorum.. amma İskender hakkında yazmak olağanüstü bir tecrübe bence ve çook teşekkür ediyorum..bakalımm bakalım, ne çıkacak sonunda.. aslında bişey çıkması da hiç önemli değil ya ,her neyse.. bildiğin gibi bayağı vakittir, rüyalarım örümcek dokumacısının gaspında..ne yapalım.. bekliyeceğiz tabiii..aslında bende hep rüyalarıma sırtımı vermiş, ancak onlar sayesinde yazı yazabildiğimi zannediyorum ya birde.. bu gayet iyi bir ders benim için.. ve rüyalarım olmasa da Sevdiğim, her günden bir izi varJ....işte onlar..
”Neyzen altına gümüşe çoktan darıldı Ya Rasûlallah..
neyzende bakırdan da sikke yoktur Ya Rasûlallah” .. Neyzen Tevfik
Merhaba Sevdiğim ve Merhaba..bugün yine beni okuyacaksın değil miJ?..teşekkürler.. benim için bu masal çok önemli nedense.. sebebini ise henüz bilmiyorum.. amma İskender hakkında yazmak olağanüstü bir tecrübe bence ve çook teşekkür ediyorum..bakalımm bakalım, ne çıkacak sonunda.. aslında bişey çıkması da hiç önemli değil ya ,her neyse.. bildiğin gibi bayağı vakittir, rüyalarım örümcek dokumacısının gaspında..ne yapalım.. bekliyeceğiz tabiii..aslında bende hep rüyalarıma sırtımı vermiş, ancak onlar sayesinde yazı yazabildiğimi zannediyorum ya birde.. bu gayet iyi bir ders benim için.. ve rüyalarım olmasa da Sevdiğim, her günden bir izi varJ....işte onlar..
15oo yıllık Göktürk sikkesi |
ve ertesi gün..sabaha karşı.
başında şapkasıyla bir komutan.. Sevdiğim..en
tepedeki komutanın masalımı okuduğu hissi ile uyandım biliyor musun ..sanki
birde Türk bayrağı vardı.. tedirgin oldum tabii..ama Sen varsın J..(*
bugünlerdeki haber başlıklarına bakınca
nelerin tecellisini yazdığıma hayretle bakıp korktum.. ben bu tür hiçbir
şeye ilgi duyup okumam ki..hayret üstüne hayret ediyorum ama.. nasıl oluyor
pekii??!! ..iyi ki beni çok az kişi okuyor ve takip ediyor ve aminn..yani
Sevdiğimm beni daha çok koru lütfen..)
20 eylül Perşembe…şu sahne hatırımda..Taberi Tarihini bir rahle-i makama koydular. sadece o gözüküyordu..
ZÜLKARNEYN |
Sevdiğimm…bugün Taberi’den İskender-i Zülkarneyni (ÇİFT BOYNUZ-ÇİFT ZAMAN SAHİBİ) işleyeceğiz..
ve çok heyecanlıyım.. nedeni bilmiyorum. ama bir hesap etsek eğer, sanırım 1991 yılıydı.. bir akıl sır ermez –karanlık ve çook uzaklardan-bir ağacın köklerinden zorla koparılarak uyandırılışımı, o köklerle aramdaki sarsılmaz ince ince bağların hücrelerimdeki aylarca süren deriiin çekiminin acısını ve sebepsiz- hiç durmadan ağlamalarımı hatırladım ve akabinde görülen bir hayalim daha vardı:”hamile bir çocuk inanılmaz üzgün, bir hastane odasında yatıyordu.. ebeveyni de aynı üzgünlükte yatağının kenarında oturuyorlardı.. sonra küçük bir tepe oluşturmuş cumhuriyet altınlarının en tepe noktası üzerine zumlanılıyor..işte orada kenarları altın sarısı ,içi gümüş beyazı (güneşin ayla tutulduğu)ve üstünde de İskender profil portresi olan antik sikkeler vardı.. çocuk sadece 2(3) tane olan o sikkeleri aldı.. diğerlerininse yüzüne bile bakmadan –onları darmadağınık saçılmış halde bıraktı gitti..”
Sevdiğim.. şimdi yazarken ne anladım biliyor musun?..ben
yıllardır peşinde olduğum, çözemediğim o
manayı sanki birazcık çözebileceğim değil mi?. ve şimdi ağlamak üzereyim
zaten.. çok ağır bişey bu.. yazarken yazarken anlamak ne zor bir şey ah
bilsen.. kaplumbağa yolculuğu benimkisi..
şimdiii.. EN ÖNCE Taberi tarihinden bile çooook daha evvel, ORHUN KİTABELERİNE YAZILMIŞ TÜRK PEYGAMBERİ İSKENDER-İ ZÜLKARNEYNE BİR GÖZ ATALIM MI?..
şimdiii.. EN ÖNCE Taberi tarihinden bile çooook daha evvel, ORHUN KİTABELERİNE YAZILMIŞ TÜRK PEYGAMBERİ İSKENDER-İ ZÜLKARNEYNE BİR GÖZ ATALIM MI?..
Bilge Kağan-Orhun Kitabesi |
-Ben Türk Bilge Kağan; doğuda gün doğusuna, güneyde gün ortasına kadar, batıda gün batısına, kuzeyde gece ortasına kadar hep milletler bana bağlıdır. Bunca milleti hep düzene soktum, ilerlettim. Doğuya ordu sevk ettim. Bunca yerlere gittim..
Tanrı (Tengri) yardım ettiği için milletime; gözle
görülmeyen, kulakla işitilmeyen yerler kazandırdım. Tanrı buyruğu olduğu için,
Devletli olduğum için size Kağan oldum. Tanrı yardım ettiği için dört yöndeki
milleti derleyip topladım.
Ey Türk Milleti; Üstte gök çökmedikçe, altta yer
delinmedikçe, ilini, töreni kim bozabilir? Ey Türk Milleti, titre ve kendine
dön!
Gittiğim yerlerde güneşin kavurduğu, güneşin battığı
son millete gittim. Onların arasında hüküm verdim. Sonra dünyanın öbür ucuna,
güneşin doğduğu yere vardım. Orada bulduğum milleti boyunduruğum altına aldım.
Birbirileriyle olan çekişmelerine son verdim. Ordumla Tengri buyruğu olarak
adalet getirdim. Tengri buyruğu olarak bunları yaptım…
Kehf Suresi 86. Ayet: NiHAYET GÜNEŞiN BATTIĞI YERE VARINCA, ONU KARA BiR BALÇIKTA BATAR BULDU. ONUN YANINDA (ORADA) BiR KAVME RASTLADI. BUNUN ÜZERiNE BiZ: EY ZÜLKARNEYN! ONLARA YA AZAP EDECEK VEYA HAKLARINDA iYiLiK ETME YOLUNU SEÇECEKSiN, DEDiK.
“aziz ve celil olan Allah buyurur ki, benim bir ordum vardır, adını Türk koydum ve onları doğu ülkelerine yerleştirdim. Herhangi bir kavme öfkelendiğim zaman Türkleri onların başına musallat ederim.”(hadisi şerif)
2 boynuzlu taç ve 3 defa ululanmışlık kuş tüyü |
Sevdiğim bizim bildiğimiz Makedonyalı İskender ayrı, İskender-i Zülkarneyn’ se ayrı biriydi..
ama Taberi’ de; babası Filip ,hocaları Eflatun, Aristo, Hipokrat, HIZIR, Ferfur vb. olan, aynı bir kişi İskender’e dönüşüyordu nedense.. sadece seyahat yönleri bildiğimizden farklıydı..
ve İSKENDER-İ ZÜLKARNEYN GERÇEK ADİL BİR HÜKÜMDARDI…diğeri hakkında ise öyle bir kayıt hiç yokmuş…birde bu kitaptaki İskender, ateşpereset Mecusiler ve putperest kavimlerle, sadece hz İbrahim atamız dinini temsil edip- hanifliği yaymak için çalışıyordu..VE YANINDAKİ HİKMET SAHİPLERİDE HEP HANİFTİLER..
gittiği her
ülkeye önce ajanlarını gönderip, ön
bilgi toplayıp, ona göre kralına mektup yolluyor ve kendisine biate davet ediyordu.. eğer İskender-i
Zülkarneyn’ e biat ederlerse o beldeye dokunmuyordu.. sadece putperestlerse, o
putlar aynen hz.İbrahim Atamızın yaptığı gibi yerle bir ediliyorlardı.. ateşperestlerin
ateşgedeleri söndürülüp taş taş üstünde bırakılmıyordu.. tabii halk
putperestlikten dönmüyorsa da kılıçtan geçiriliyorlardı.. genelde fethedilen her ülkeye yine kendi yöneticisi tekrar
iade edilip, yıllık haraca bağlanıyordu.. çünkü
bizim İskenderimizin tek dileği
vardı.. bu dünyadaki tüüüm acaiplikleri görerek öğrenmek.. ve bu dünya padişahlığını
sonsuza dek elinde tutabilmek içinde, sonsuzluk suyu olan ab-ı hayat suyunu
bularak içmekti..(eğer bugün hala biz İskender-i Zülkarneyni
konuşuyor ve yaşadıklarını anlamaya çalışıyorsak ve yeryüzüne gelmiş geçmiş tüm
liderler aynı onun gibi olmak istiyorlarsa ,bence, O AB-I HAYAT SUYUNU
HAKİKATTE İÇMİŞTİR VESSELAM)
BENNU KUŞU-simurg |
Şimdi Sevdiğim.. Taberi’deki İskender’in doğum yıldız haritasını Sana kopyalıyacağım tamam mı?..ben astrolojiden zerre anlamadığım içinde kendimle alakalı veya bir başkasıyla ilgili bu tür şeyleri de öğrenemiyorum biliyorsun.. astroloji çok matematik filan isteyen bişi bence ve hiiiç bana göre değil.. amma ben görerek öğrenebildiğim ve Sende bana öyle öğrettiğin için ,inşallah bana bu ilmide kolaylaştırırsın ve aminn.. önce bu kitapta ki İran edebiyatı palavralarıyla dolu o kahramanlık şiirlerini hiiç okumadığımı söylemek isterim ..ben Herodot tarihinde de tonla sayfa yazılmış Turuva savaşını okumamıştım.. okula giderken de asla savaşlarla alakalı şeylere ve tarihlerine hiiç ilgi duymazdım zaten.. ama İskender’in bu kitaptaki hikayesine bayıldım.. eski padişahların, bu hikayeyi tekrar tekrar okuyarak büyüdüklerinin nedenini anladım.. çok güzeldi.. insanın uğruna ölecek kadar seveceği bir hedefi olursa eğer, o kişinin elinden hiçbir şeyde kurtulamazdı.. ve eğer kaderde ağlarını onun için örüyorsa, tüüm kainat ona secde kılmak için hazırdı da değil mi?
İskender-i ZÜLKARNEYN (doğuya-batına ve batıya-zahiri ilimlere hem madden hem manen sahip olan=iki zamanı da aynı anda yaşayan demek)
amonRA |
. babası Feylikos, yıldız ilimcilerine İskender’in yıldıznamesini çıkarttırdı.. Onlar gördüler ki: bu oğlan çocuğunun yıldızı aslan burcundaydı ve zafer sahibi bir çocuktu.. yıldızı güneşti ve güneş hamel(kuzu) burcundaydı..şerefe ermiş bir durumdaydı ve Utarit cevza (ikiz kardeşler) burcundaydı ve ay(kamer) ve zühre(Venüs-çobanyıldızı) ÖKÜZ (sevr) deydi..müşteri ki gezen yıldızların en büyüğü idi.. oda (kavs-yay)burcundaydı.. halkası bulunan zuhal yıldızı ise çevresinde mizanda (terazi)burcundaydı.. ve merih (bu savaş ilahı yıldız)başak (sümbüle) bir günde yer(makam) tutmuştu.. yıldıza bakanlar çocuğun talihinde bu halleri görünce:”ey şah “dediler..”bu erkek çocuk sahip kırandır(dünyaya gelen mutlu, saadetli) çocuktur.. mutluluk sahibidir.. adı dört cihanı tutacaktır.. fakat az yaşayacaktır..
baba kral FİLİP & anne NAHİDE(Venüs) nin oğlu doğunca da, Feylikos sevinerek oğluna İSKENDER adını koydu.. çocuk 5 yaşına geldiği zaman HİKMET SAHİBİ ARAKOMAS çooktaan hocasıydıJ.. onu hem eğitirdi ,hem de bilgi ve hikmeti öğretirdi..Arokomas’ın oğlu Aristotalis idi..ve İskender’e yakın yaştaydı.. hocası İskender’in geleceğini gördüğü için, kendisinden oğlu Aristotalis’i yanından ayırmamasını istemiş ve kabul edilmişti.. ARİSTO’ DA HİKMET SAHİBİYDİ.. baba Filip ölünce 20 yaşında olan İskender -KADERİ İCABI- doğuya güneşin doğduğu yere,hemde güneye ve kuzeye olan seferlerine başladı.. sahip kıran olan İskender’e bu dünya fethi esnasında vezirlik-hocalık-dostluk yapacak en yakın çevresi olan 70 HAKİM=HİKMET sahibi kişi eşlik etmekteydi…bunların en meşhurları şunlardır….Hızır as., Eflatun, Aristo, Belinas, Hermis, Valis, Bukrat (Hipokrat)…sahih bir hadise göre 124.000 peygamber vardır.. bunların pek azı kitap sahipleri olmakla beraber diğerleri de her şey gibi derece derecedir.. nebiler, kitap sahibi rasullerin şeriatını devam ettiren hikmet sahipleridir.. buna göre İskender’in yanında pek çok hikmet sahibi ,büyük ihtimalle peygamber-i kiram da vardı..İskender bir ülkeye gireceği vakit bu 70 kişi ile istişare eder, ne yapılmasına karar verildiyse ve kendi içine doğan ilhamla ona göre davranırdı..
Sevdiğim ben Taberi’ deki İskender için hissettiklerimi
yazmak istiyorum şimdi..oda sanki bir nebi-peygamberdi.. ve hikmet sahibi olduğu çok
açıktı..33 yaşında bir insanın; çağlar boyu hayatta kalsa dahi asla
yaşayamayacağı macerayı, ilmi, bilgiyi, tecrübe ve hayreti bir 13 senede
hatmetmişti.. insan tabii ki inanamıyor.. mesela Sevdiğim ben bu bahsi geçen hafta ilk okuduğumda evvela
kendimce şöyle anladım..
aslında İskender tek bir kişiydi.. lakin sanki biri O’nun maddi kimliği ,diğeri ise manevi kimliğiydi.. yani bir kişi eğer kesin zaman kıransa=MEHDİYSE bu anlamda normaldi bence.. kişilik bölünmesi ise asla değildi.. bu gücün ve kudretin yüksek tezahürünün idrak edilemeyerek ,parça parça-hikaye hikaye-kıssa kıssa bölünmüşlüğüydü.. mesela daha evvel alıntıladığım beyaz piramitlerde, Oğuz Kaan’ı-Mete’yi de Zülkarneyn yapmışlardı değil mi?.. buda bize daha başka mitoloji ve efsaneler ve halk hikayelerindeki ortak pek çok AYNI konuyu hatırlatır tabii.. bir hikaye ki o zaman dek hiiç bilinmemiş ve öyle bir şey henüz anlaşılamayacağı içinde unutulmamış.. ve kulaktan kulağa, değişe değişe yayılan söylenceler.. ve bazen de kralların bunu kendine mal ettirerek, sözel ve yazısal kitabe şeklinde şehirlerine diktirmeleriyle yalan tarih daima yazıla gelmiştir ki, halen daha süregidiyor bildiğimiz gibi..
aslında İskender tek bir kişiydi.. lakin sanki biri O’nun maddi kimliği ,diğeri ise manevi kimliğiydi.. yani bir kişi eğer kesin zaman kıransa=MEHDİYSE bu anlamda normaldi bence.. kişilik bölünmesi ise asla değildi.. bu gücün ve kudretin yüksek tezahürünün idrak edilemeyerek ,parça parça-hikaye hikaye-kıssa kıssa bölünmüşlüğüydü.. mesela daha evvel alıntıladığım beyaz piramitlerde, Oğuz Kaan’ı-Mete’yi de Zülkarneyn yapmışlardı değil mi?.. buda bize daha başka mitoloji ve efsaneler ve halk hikayelerindeki ortak pek çok AYNI konuyu hatırlatır tabii.. bir hikaye ki o zaman dek hiiç bilinmemiş ve öyle bir şey henüz anlaşılamayacağı içinde unutulmamış.. ve kulaktan kulağa, değişe değişe yayılan söylenceler.. ve bazen de kralların bunu kendine mal ettirerek, sözel ve yazısal kitabe şeklinde şehirlerine diktirmeleriyle yalan tarih daima yazıla gelmiştir ki, halen daha süregidiyor bildiğimiz gibi..
mesela Eski Mısırda firavunlar için bir tek kötü söz, çirkin
görüntü, savaşlarda yenilmişlikleri hakkında veya içlerinden çıkmış herhangi bir peygamber veya hikmet sahibi kişiler için
beyan edilmiş bir belge yokmuş.. neden??çünkü o devirde mısırda tek tanrı vardı
, oda firavundu da ondan.. kendisinden başka hiçbir kimliği zaten kabul
etmiyordu ki, bir başkasının adının kendi adı yanına yazsın veya başka bir sütuna dahi imzası-kartuşunun
kazınmasına izin versin.. bugünde aslında bu halen devam ediyor da biz bilmiyormuş
numarasına yatıyoruz.. çünkü riyakarız ve korkağız.. mesela HİKMET SAHİPLERİ
ASLA KİMSEDEN KORKMAZLAR DİYE DUYMUŞTUM geçen ,bilmiyorum doğrumu Sevdiğim..
demek ki memlekette Hâkîm=hikmet sahibi adam az yetişiyor değil mi?..
başkaa..şimdi,
İskender de benim dikkatimi çeken şeylerden, üstünü çizdiklerimden Sana
yazıyorum Sevdiğim.. eğer o bir sahipkıransa, tabii ki icad edici özelliği
olması da çok normaldi. işte dünyanın 7 harikasından biri sayılan İskenderiye
fenerini de, Mısır’ı fethedince , kendisi için yaptırttığı bu şehre diktirmiş ..şöyle
emretmiş, hikmet ve sihir sanatında bir üstad olan Belinas’a:” ey
Belinas!..bu şehirde yüksek bir yapı yap
ve üstüne bir ayna koy ki, bir aylık yoldan gelen her gemi o aynadan
gözüksün”..Belinas, Hermis ve Valis o aynayı
beraberce yapmışlar.. önce altından dökmüşler olmamış.. sonra gümüşten, daha
sonra bakırdan ve daha sonraları değişik madenlerden yapmışlar,..hiç birisi istedikleri net
görüntülü yansımayı vermemiş.. en son çelikten yapmışlar ..önce onu 10 köşeli, sonra
8,sonra 6 ve 4 köşeli yapmışlar.. ancak çelik ayna yuvarlak –daire biçiminde
yapılınca istedikleri net görüntüyü vermiş…ve bu cilalı aynaya en son mana cilası ise Belinas’tanmış.. onu
tılsımlamış...
bu ihtişamı ve yeni çıkan
sahip kıranı çekemeyen Pers kralı büyük Dara, İskender’in Mısır fethini
reddedip ona savaş ilan etti.. Dara bir mecusiydi.. onların
meşrebinde ateşe tapınılıyordu.. anne ve kız kardeşi ile de
evlenilebiliyordu….bu ateşe tapınma ise,
geçmişinde hanif bir brahman rahibiyken;
yaşadığı tapınak ve ortamından kovulmuş ,göç etmek zorunda kalmış ,eski
dininden ve dostlarından intikam almak için yanıp tutuşan bir kahin olan Zerdüşt’ün sahte peygamberlikle İran’a gelmesiyle
başlamıştı... memleketi Hindistan'dan kovulunca
önce bir dağa çekilmiş.. bir mağarada açlık ve susuzlukla, sihirle
çeşitli hallerin sahibi olmuştu.. hakikat tanrısı AHURA MAZDA nın kendisine
gözüküp peygamberlik verdiğini söyledi..avestaları yazıyordu... dağdan indiğinde kara kitabını
yazmıştı ve bana vahiy geliyor demişti.. iki tane :iyilik (hürmüz) ve
kötülük (ehrimen) tanrısı icad etmişti…bundan
sonra yaratıcının ateşe tapınılmasını istediğini de söylemişti.. ve o
devrin kralına eğer kendisine inanırsa tanrının ona sonsuz zaferler vereceğini
vadetmiş ve karşılığını da almıştı tabii..
işte Dârâ
atalarından kalan bu dini devam ettiriyordu.. İskender onun ülkesine sefere
çıktı.. Dârâ kaçtı.. tuzak kuran iki
akraba askeri onu hançerlediler.. İskender buna çok kızdı.. vatanına ve kralına
sadık olmayan o iki hain askeri öldürdü.. Dara’ya şanına yakışır bir cenaze
töreni yaptırttı.. o devrin tüm kralları
gibi yaraları temizlenip dikildi..
buhurlarla yıkanıp mumyalandı.. en
değerli elbiselerini giydirdiler ve başına da en kıymetli tacını taktılar.. onun
için yapılmış bir kümbet –kubbe mezar odasına önce bir lahit yükseklik yapıp
oraya tahtını koydular.. o tahtın üstüne de Darayı oturttular.. ve etrafına tılsımladıkları
pek çok mücevheri döküp kapısını mühürlediler…Dara ondan vasiyet olarak kızıyla
evlenmesini istediğinden İskender onun kızı ile evlenmiş ve Konya’ya yolladığı
eşinin orada bir oğlu olmuştur.. adı İskenderos’tur.. babası ölünce onu
kral yapmak istedilerse de, o asla bunu kabul etmemiş, manevi, inzivalı bir
yolu kendisine tercih etmiştir..
İskender daha
sonra MUSUL’a geldi.. oradan AZERBEYCAN’A geçti. burada Serhab ve Cerandab
adında iki dağ ve bunların arasında da bir ateşgede-ateş tapınağı vardı..içinde
de 1000 ateşgede rahibi bulunuyordu.. hanif olan İskender , hak dine gelmeyenleri
bu ateşgedeyle beraber yerle bir etti….
..mesela geçmişten kalan devlerden oluşan AD SOYUNDAN BİR DEV VARDI Kİ, ADI
DÛVALİ İDİ.. Dara zamanında Azerbeycan ve Ermeniye’nin haracını o
alırdı…Sevdiğim burada çok önemli bir nokta var ki, kitapta bu kaydedilmiş
zaten..Ermeniye ; ermeni soyu
–meşrebi henüz oluşmadan çok daha evveli sadece bir şehir ismiymiş yani. ne
ilginç ki bugün PKK=kürt yahudiliği- hristiyan ermeni ASALA sı- ZERDÜŞT üçgeni olarak, gene aynı coğrafyadan
bize bakıyor değil mi?.. yanii ,henüz hiçbir şey değişmemiş aslında.. İskender
buradaki ateşgedeleri ve halkıda yakıp yıktı.. Hz İbrahim dinini açıkladı..
yola devam etti.. kuzeyde –karadenizde sadece kadınlardan mürekkeb bir ülke buldu.. buranın kadın hükümdarı NÛŞABE nin fendi İskender’i yendi-onu teslim aldıJ…ve onlara her şeyleriyle hayran olup, onlar üzerinde etkisiz kalan İskender bunun öcünü, Karadenize bakan ve deniz seviyesinden daha aşağıda olan bu ülkeden şöyle aldı.. on binlerce askerine bir dağı deldirdi.. Karadenizin suları kimsenin bilip giremediği o ülkeyi yerle bir etti.. orası bir boğaz olarak açılmış denize dönüştü..
İskender ve
yanındakiler her geçtikleri ülkeden yüklendikleri hazineleri taşıyamaz
olduklarında onları dönüşte almak üzere; işaretledikleri bazı yerlere
gömüyorlardı.. mesela Belinas’ın bir yerdeki hazinesi şöyle bir yerdeydi ki
kendi tasarımıydıJ..Hakim
Belinas bir mağara kazdırdı.. o mağara içinde bir kuyu kazıldı.. içine 1000
deve yükü mal ve hazine kondu. hatta kuyu içine evler ve bir su çarkı
kurdurttu. oraya bir lağım-kanalizasyon sistemi de yaptırttı.. mağaranın bir
yanından su akıyordu. o suyu alıp çarka bağladı.. mağarasını çelikle mühürleyip, tılsımladı …aşağıdaki çarka
bağlanmış bu üst çarkı işlettikten sonra
bir kağıda bunu resmetti..(ilk hazine haritalarından yaniJ ..ve teknolojiyi ilk biz kullanıyoruz zanneden salaklara
muhteşem bir örnek tabiiJ )
İskender’in
geçtiği ülkelerin kralları her daim onun nasıl biri olduğunu kahin rahiplerine soruyorlardı
ki, o devirde yıldız ilmi BABİL KUYUSUNDAN DOLAYI gündemdeydi ve herkes bu ilme göre yaşıyordu..belkide Babil kuyusu ve ondan alınan sihir ilmi zamanla-her yerde kuyu olmadığından -her eve bir KİBELE SU KÜPÜ ne dönüşmüştüJJJ..tabbi hakikatte- tıbbende erkek ve kadın birbirlerinin doldur&boşalt birer su küpleriydi ...ve o devrin tapınaklarında, kahinelerin su dolu bir hazne üstüne kurulmuş 3 ayaklı bir sac ayağı üzerinden kehanette bulunmaları da, aynı, Harutla Marutun devamıydı..(*veee Sevdiğimm..kendimi tebrik ediyorum..olee oleeeyy..heyyt beee. ..ne keşfettim.. olleeyy.. Jbence bunca yıldır tekrar tekrar aynı şeyi yazmama değdi..bence Sende beni kutlamalısın..su küpünde çığır açtık...J)
ve İskender'in geçtiği ülke kahinleride :"onun zamanın sahibi olduğunu, tüüm kader çarkının ondan yana tezgah kurduğunu ,o yüzden de ona karşı çıkmayıp, ona kulluk ederlerse ,onun yine o krala memleketini geri veren adil bir hükümdar olacağını söylüyorlardı".. ve genelde yol üzerindeki pek çok bey-kral ona teslim olup tacını, tahtını, hazinesini ve topraklarını kurtarıyordu.. tabii bunun karşılığında putperestlik dininden vazgeçip hz İbrahim dinine TEVHİD e de giriyorlardı.. İSLAM FETİH DİNİ OLDUĞUNDAN HER DAİM ALINAN TOPRAKLAR ONUNDUR..İSLAM HÜKÜMDARLARI HİÇ BİR ZAMAN AVRUPA-AMERİKA GİBİ SÖMÜRGECİ OLMAMIŞLARDIR..
ve İskender'in geçtiği ülke kahinleride :"onun zamanın sahibi olduğunu, tüüm kader çarkının ondan yana tezgah kurduğunu ,o yüzden de ona karşı çıkmayıp, ona kulluk ederlerse ,onun yine o krala memleketini geri veren adil bir hükümdar olacağını söylüyorlardı".. ve genelde yol üzerindeki pek çok bey-kral ona teslim olup tacını, tahtını, hazinesini ve topraklarını kurtarıyordu.. tabii bunun karşılığında putperestlik dininden vazgeçip hz İbrahim dinine TEVHİD e de giriyorlardı.. İSLAM FETİH DİNİ OLDUĞUNDAN HER DAİM ALINAN TOPRAKLAR ONUNDUR..İSLAM HÜKÜMDARLARI HİÇ BİR ZAMAN AVRUPA-AMERİKA GİBİ SÖMÜRGECİ OLMAMIŞLARDIR..
ve 72 dil bilen İskender'in alamadığı, dize getiremediği, kendi içinde de çok çetin karmaşası olan yerler için de :kendi hakimlerinden daha fazla, o bölgenin din alimlerine-meczub sanılan bilgelerine başvurup, fikirlerini alıyordu.. çünkü o halkın iç alemini, inançlarını, korku ve sevinçlerini, adetlerini en iyi onlar bilebilirlerdi.. ve o, her daim bu davranışı ile zaferden zafere koşuyordu ,hem de halkın gönlünü ediyordu.. doğunun büyük bir kaos ,içine girenin asla çıkamayacağı bir cadı kazanı olduğunu yanındaki hakimlerde anlamışlardı ve FETHETTİKLERİ o topraklarda her daim kendi yerli krallarını veya beylerini bırakıyorlardı.. sadece haraç alıyorlardı..
ve Şemhâl
şehrindeydiler..kimselerin ulaşamadığı bir kaleye girdiler.. orada Keyhüsrev’ in
tahtına oturdu.. cihanı gösteren kadehi gördü.. içinden içki içti..(içki içmek eskiden haram değildiJ..)o tahta ve
cihannümaya tılsım yaptı ve etrafına
cevherler döktü.. bir daha hiçbir kimse o tahta oturamayacaktı yani.. İskender
ve hakimleri o cihanı gösteren kadehin nakşına bakarak ilk usturcâpı (ufkun üzerinde
yıldızların yerlerini bulmak ve ölçmek
için eski çağlarda kullanılan alet) icad ettiler.. Horasan’a
geldi.. tüm ateşgedeleri yakıp yıktı.. orayı çok beğendi HERA adında yeni şehir
yaptı.. buralardaki hazineler taşınamayacak kadar çoktu ve dönüşte almak
üzere üstlerine büyüler yapılarak öyle
bırakıldılar.. sonra Hindistan fethedildi ve daha sonrada Moğol ülkesi Türklerinin
onlara teslim olup katılmasıyla Çin’e varıldı..
ve ŞAM’a varıldığında
peygamberimizin atalarından Nazır bin Kinâne
İskender’e geldi..bir çok deve hediye etti.. ona İsmailoğullarının beyi
derlerdi..İskender ona çok büyük saygı gösterdi.. ve anlattı Nazır bin Kinane:”o esnada Mekke’de Huzaa oğulları
beylikteydiler. eskiden İsmail soyu beyken, hz.Süleyman döneminde Seba şehri
alınınca oradaki Ya’rib ve ibni Kahtan , Huzaa oğullarını Mekke’ye yolladı.. onlar
savaşarak yönetimi ele geçirdiler..ve
şimdi İsmailoğullarını köle olarak kullanıyorlar” dedi.. İskender emir verdi tüm Huzalı asker
öldürülüp, halkı Mekke ‘den çıkartıldı.. yönetim Kinane oğlu Nazır’a verildi.. İskender
önce mescidi Aksa’yı ziyaret etti. oradan hz İbrahim, İshak, Yakup
aleyhisselamları ziyaret etti. sonra Mekke’ye
Mina’ya vardı.. atından inip KABE’ye dek yayan yürüdü.ve emretti:” ben
ne kadar yayan yürüdüysem o kadar akçe dökün dedi.. ve o akçelerle Kabe
donatıldı.. Kabe’deki altın oluk düzeltilip onarılıp Beytullahın üstüne kondu..harem halkına çok
mallar dağıtıldı..ve haccın kurallarını öğrenip hac eyledi..oradan Yemen’e
gitti..
3 GEN DNA sarmal kehanet su küpü |
Sonra yola
devam ettii..ilk defa sarı dev bir balina gördüler..30 kişi ile bir gemiyi
yuttu ki hayret ettiler..ilerlediler..Zengibar ve yumuşak ayaklıları görüp ele geçirdiler…acaip halklar ve haller
gördü.. onlara yardım etti. Halkı, bir sihirli küpten olayları haber alarak
yaşayan bir yere geldi.. her evde bu küplerden vardı ve halk her işini bu küplere danışarak yapıyordu...İskender,her evde bulunan tüm küpleri kırdırttı ve o büyüleri
bozdu...(hatırlayalım
lütfen..kibele KÜP de demekti ya hanii..ve KÜP’e tapılan yerlerde vardı ya
birde..işte demek ki doğruymuş değil miJ?).. oradan bir yere vardılar. .taşları
atların ayaklarını parçalıyordu ki atların ayaklarını deri keçelerle
bağladılar. .işte o taşları hiçbir şey kesmiyordu ..sadece KURŞUN la vurunca
taş kesildi. İskender ona elmas dedi..
Babil haritası |
Sonra
ilerlediler..halk ona dualar ediyordu..bir yaşlı kişi dedi ki: “bu yakınlarda
karanlıklar-zulümat denizi vardır..orada bir pınar vardır..her kim ki o pınardan,ab-ı
hayattan bir yudum içerse ölümsüzlüğe
kavuşur.”. İskender zaten çok
yakında öleceğini daha evvelki seyahatllerinde haber aldığından, bu suya
kavuşmak için yanıp tutuştu.. Bolkar
denilen bir yerde, Hazar denizi kıyılarında ilerlemeye başladılar…vaktaki karanlıklar ülkesine vardılar.. İskender’in
yanında Hızır ve İlyas (a.s) vardı.. pınarı bulabilmek maksadı ile
birbirlerinden ayrıldılar.. Hızır ve İlyas as. beraberdiler.. onlar acıktılar
ve bir su kenarında oturup pişmiş
balıklarını çıkarttılar.. oradan bir damla su balığa damladı ve ölü balık
dirilip suya atladıJ..ve Hızır &İlyas
as. hemen o sudan içtiler, girip yıkandılar ve atlarını da o su ile yıkadılar..
artık ölümsüz olmuşlardı tabiiJ..onlar, bundan İskender’in mahrum
kalışına çok üzüldüler.. ama ALLAH tan onlara bir nida geldi ki, İskender’den
uzak dursunlar..
yine yola
koyuldular. aydınlığa erdiler.. ileride bir dağ gördüler.. dağın üstünde pek
çok yuva vardı…her yuvada kocaman bir kuş oturmaktaydı..gövdeleri yeşil, burun
ve ayakları kızıldı.. yunan dili ile konuşuyorlardı.. İskender’e şöyle dediler:
”ey haris kul! nice zahmetler çekmedesin. senin zahmetler çekip aradığın şeye
Hızır ve İlyas( as)a nasip oldu.. İskender
derin derin AHHH!! çekti.. kuşlar yalnız
olarak İskender’i yukarı –yanlarına çağırdılar.. ve kuşların şahı ona” ölüm vakti geldiği için geri dönmesi gerektiğini “söyledi..
geriye karanlıklar ülkesine girdiler..hiç bir şey görünmüyordu..ki bir ses yankılandı:”bu ülkeden taş götüren kişi
pişman oldu, kim götürmediyse oda pişman oldu.. PİŞMAN .. GÖTÜRENDE, GÖTÜRMEYENDE”…asker
tedirgindi.. kimi taşıyabildiği kadar taş aldı, kimisi hiçbir şey almadı.. karşıdan
bir kişi geldi.. İskender’e hediye olarak bir taç verdi ki bir miskalden(eski ağırlıkta 1,5 gr lık
ölçü birimi) daha küçüktü…ve
tacı getiren İskender’e:” “buradan çıktığın zaman
bu tacı tart” dedi.. o kişinin rehberliğinde ordu yine aydınlığa çıktı ve aldıkları taşlara baktılar.. kimisinde
yakut, kiminde inci vardı… alanda almayanda pişmandı tabii..
İskender’in aklına sakladığı taş geldi.. tarttı .bir miskal dirhem koydu ,aynı
ağırlık tutmadı .on batman ağırlık koydu yine tam gelmedi…Hızır a.s karşısına
dikildi: dirhem kefesine bir avuç toprak koy “dedi..öyle yaptı ve şimdi
ikisi de denk geldi..Hızır (as) :”ey İskender ..senin hırsın o taş gibidir
ki hakirdir.. hiç bir şeye kanaat etmez, kanmaz, ama onu toprak doyurur”….ve
sonra hz Hızır gözden kaybolup gitti..
İskender geriye
doğru göçmeye devam etti..Bolkar’da
sadece ahalisi kadınlar olan bir yere vardı.. bu kadınlar belli dönemlerde bir
akar suya girip oynaşıyorlar ve oradan hamile kalıp, sadece kız çocuklarının
yaşamasına imkan tanıyorlardı. .. yola devam ettiler.. sonrada devlerin
yaşadığı bir yer gördü.. ilerledi.. dondurucu soğuklar ve tipiler gördüler.. yola
devam ettiler.. bir dağ gördüler..O DAĞDA 2 AĞAÇ VARDI.. geceleri konuşan ağaç dişiydi, erkek olan ağaçsa gündüzleri konuşuyordu.. ve halkın onlara
taptığı bir yere geldiler.. ağaçlar, İskender’in
bunca dolaşmasının boşuna olduğunu, bu seyahatin sadece 14.senesinde Babil
şehrinde hayata veda edeceğini , memleketine ise dönemeyeceğini haber verdiler.
.İskender üzüldü ..dağdan indi..o halk kendisine her biri 60 batman
ağırlığında gelen altın yumurtalardan 100 tane verdi…
yola devam ettiler.. bağlık bir yerdeydiler ki,
o bağlardan kim bir yemiş koparırsa ölürdü..İskender emretti
kimse o meyvelere dokunmadı.. o halk kendisini karşıladı ve şöyle bir konuşma
aralarında geçti..
İskender: ”koyunlarınızın niçin
çobanı yoktur?..hem de bağlarınızın neden duvarı yoktur?.. şehrinizin surları, burçları,
evlerinde niçin kapıları yoktur?..
şehir halkı: ”biz zayıf bir halkız.. hiç yalan söylemeyiz..Yaradan dan ne gelirse onu kabul ederiz. hiç bir kimseden bir şey çalmaz,uğrulamayız..hiç bir kimsede bizden çalıp, uğrulamaz. eğer bir kurt, koyun sürümüze saldırırsa o hemen ölür.. eğer bir kimse mallarımıza tamah ederse o hemen ölür.. bizde tamah ve kıskançlık yoktur.. eğer bir çok mallarımız olsa onları esirgemek elimizden gelmez. bizden hiçbir canavar kaçmaz.. çünkü onları öldürmeyiz.ve canavarlar, yırtıcılar evlerimize kadar gelirler.. ihtiyacımıza göre onları avlarız. bizden genç yaşta kimse ölmez.ancak 1000 yıl yaşamış olmalı ki ölsün…eğer başımıza bela uğramışsa sabrederiz.. bize beyde –yöneticide gerekli değildir..
İskender bu sözleri işitince:” eğer daha önce bu yere uğrasaydım dünyayı gezmeye kalkmazdım “dedi…
şehir halkı: ”biz zayıf bir halkız.. hiç yalan söylemeyiz..Yaradan dan ne gelirse onu kabul ederiz. hiç bir kimseden bir şey çalmaz,uğrulamayız..hiç bir kimsede bizden çalıp, uğrulamaz. eğer bir kurt, koyun sürümüze saldırırsa o hemen ölür.. eğer bir kimse mallarımıza tamah ederse o hemen ölür.. bizde tamah ve kıskançlık yoktur.. eğer bir çok mallarımız olsa onları esirgemek elimizden gelmez. bizden hiçbir canavar kaçmaz.. çünkü onları öldürmeyiz.ve canavarlar, yırtıcılar evlerimize kadar gelirler.. ihtiyacımıza göre onları avlarız. bizden genç yaşta kimse ölmez.ancak 1000 yıl yaşamış olmalı ki ölsün…eğer başımıza bela uğramışsa sabrederiz.. bize beyde –yöneticide gerekli değildir..
İskender bu sözleri işitince:” eğer daha önce bu yere uğrasaydım dünyayı gezmeye kalkmazdım “dedi…
ve geriye
Çin iline vardı..orada
halkın muzdarip olduğu bir ejderhayı öldürdü ..Aristo’ya mektup yazıp halini
bildirdi..az vakti kalmıştı..Aristo onu karşılamaya geldi.. beyleri geldi.. hasta
yatağındaydı.. vedalaştı.. yerine kimseyi bırakmadı.. memleketinin her
bölgesini bir beye verdi.. altından bir tabut istedi ve krallara göre
kefenlenmek istedi.. ve tabutun içindeyken üzerine bal dökmelerini istedi ((ki, gerçekten de Makedonyalı İskender’in
bugün henüz bulunmayan lahtinin içi bal ile doluymuş))..İskender hayata gözlerini
kapattı..10.000 atın kuyruğu yas olarak kesildi.. halkı:” o burada Babil’de kalacak “
derken, bir kısmı “hayır o Makedonya’ya gidecek” diyordu ki bir ses duyuldu.. ”O’NUN
TOPRAĞI İSKENDERİYE ŞEHRİNDENDİR”.. ve 33 yaşındaki O’nu İskenderiye şehrine defnettiler..
*Sâhib-i
Keyvân veya Sahipkıran aynı manâdadır. İki yıldızın aynı dereceye, yani aynı
hizaya gelmesine denir. Güneşle Zühre yıldızı bir dereceye gelir ve tam o anda
bir padişah tahta çıkarsa bu padişaha “sahibkıran” denir. Bu hükümdarlar sağ
yanına iki, sol yanına da iki kılıç takardı. Daha sonraları fetihlere,
zaferlere erişen padişahlar hakkında da “sahipkıran” ünvanı
kullanılırdı.(*alıntıdır)
HurŞİTimden
MürŞİTime bir tûtinin güncesi….Sevdiğim şimdide bu bahisten kendim için anladıklarımı Sana yazmak
istiyorum ..ilk önce bir adamın talihi yaver gidecek yani yıldızı yüksek olacak
değil mi?.. ben astrolojiden zerre anlamıyorum lakin, yıldızım bence en düşük
derecelilerden gibi ha?!! ne dersin?.. hatta öyle düşük, öyle düşüktü ki, işte
Sen bana yardım etmek zorunda kaldın diye de hep düşünürüm nedense. .zaten ben
aslan burcuda değilim.. yan yan yürüyen tuhaf bir burçtanım üstelikJ..daha doğru yürümeyi bile
öğrenemeyişimde bence bundanJ..başkaa..eğer bir adamın talihi
aslan burcunda ki güneşse hiç kaçarı yok, tüüm kader ağlarını sadece onun
muzafferiyeti için dokuyordu.. belki böyle nadir
kişiler; zaman döngüleri içinde, bir
zamanı kapatıp bir diğer yeni zamanı açmak için nadiren geliyorlardı ki ,bence
MEHDİ DENİLEN ŞEYDE BU KİŞİLERDİ..YANİ MESELA Hz Fatih Sultan bir
mehdiydi.. veya o ayarda herhangi bir lider-önde gidende o devrin ,o halkın
mehdisiydi.. ama asıl maksat aynı İskender’in en
son rastladığı gerçek adalet üzere yaşayan o halk gibi, herkesin içindeki kendi
mehdisini ortaya çıkarttığı haldir muhakkak.. çünkü o halkın içinde,
başlarına geçirdikleri bir kralları yoktu ve zaten buna da hiç ihtiyaç
duymamışlardı..nedennn?. çünküü, her zaman onların huyları-sularından dolayı
asayişleri berkemaldi de ondan..ve gerçek: HALK
HÂKK tı ve MEHDİ de O idi.
birde aynı
İskender misali bir kişi, ister dünya malı toprağına,
makamı hazinelerine malik olsun ;nede bunun yerine manevi makamlara veya
ilimlere sahip olsun, hiçbir zaman hepsine hakim olamazdı ve olamayacaktı.. çünkü insan denilen
şey sınırlı ve zamanlı bir maddeydi.. ve en önemlisi de yaratılmıştı.. İskender’ de bu dünyadaki tüüm talihine rağmen, ancak ve ancak, sadece
son hudut-maddi yaratılmışlık sınırına
dek gidebilmişti.. belki de o son hudut la artık
gidilecek yer kalmadığı için, İskender-i Zülkarneyn’e diğer mana boyutu ancak
ölümle açılmış ve seyahatlerine halâ hâzırda
o alemlerde seyran edip devran eyleyerek devam etmektedir.. ki,
mesela bendenizde bunu şimdi yazarken anlıyor ve tabii ki inanıyorum.. İskender-i
Zülkarneyn’ i buradan selamlıyorum.. keşke oradaki maceralarını da bize
kaydedip yollayabilseydi değil miJ??derken gülerek, fena bişey
düşünüyorum Sevdiğim.. ve yoooooooooo!!! hayır!!! diyoruz tabii..((bence bende artık kendi
sınırlarımı zorlamayayım değil mi Sevdiğim.. daha ne kendime, nede evime
bakabiliyorum.. üstelik henüz kendi ayaklarım üzerinde bile duramıyorumJ….))
neyse yine bu aleme dönelim biz en iyisi..Sevdiğim ben İskender’in yolculuklarından şunu anladım esasında. bir padişaha ,bir komutana, bir idareciye gittiği yöreye göre nasıl ilmi siyaset sergileyeceği o devirde ancak böyle anlatılabilirdi.. ve geçmiş halkların töreleri bugüne en güzel bu şekilde kaydedilerek geliyordu.. mesela mezar kümbetlerin içleri inanılmaz bir şekilde tarif ediliyordu ..(hele hz Süleyman ve hz Yusuf’un kabri..)mesela o devirde de en karışık Ortadoğu-Babil merkezli bölge ,o daireymiş.. bugünde Babil kazanı kuyusu civarı hep aynı değil mi?.. aslında Babil kuyusu belki de incelenmeli.. onun suyunun karıştığı bu yerler, havasının teneffüs edildiği bu diyarlar başka türlü incelenmeli değil mi?. ve aynı İskender’in, hikmet sahibi hocalarının, ona dikte ederek yaptırttıkları gibi, bu yöre ahalisinin kesinlikle iç işlerine karışıp, içlerine girilmemelidir.. bu iş askerle vesaire asla olmaz.. aynı İskender’in bu zor halklar için daima başvurduğu gibi, o yerin en yüksek manevi kişisini arayıp bulup, meseleyi taaa en baştan onun gönlünü alarak kazanmaktırJ..buda bize gösterir ki, İskender’in asıl zaferi : bir diyara girdiğinde daima o yerin maddi kralı yanında= manevi kralı kutb’ûl arifanı da ziyaret etmesiyle ve onu hoş tutmasıyla olmuştur..
bugünse dünya
liderleri, halklarıyla sadece medya-basın karşısında göstermelik muhatap oluyorlar.. hiçbir zaman, aynı eski devirlerde olduğu gibi veya bu
haftaki konumuz İskender misali, günümüz LİDERLERİNin
yanında 70 değil 7 tane dahi HİKMET SAHİBİ ARİF ADAM NEDENSE
GÖREMİYORUZ.. ve günümüz liderleri seyahatlerinde yanlarına daima medyacıları, sanayi devlerini ve belli aileleri alıp, özelde de bir tek onlarla muhatap oluyorlar
ve siyasi hayatları için yapılan yüksek yardımların bedeli olarak da, onların
kuklası haline zamanla da gelebiliyorlar tabii.. işte o yüzden de dünyayı
yöneten hep aynı kuruluşlar oluyor genelde..
buna en komik ama gerçek örneği hepimiz
yakınımızdaki alışveriş merkezlerinde gözlemleyebiliriz.. ülkenin neresine gidersen git aynı tipteki alışveriş
merkezlerinde, aynı markalı dükkanlardan, aynı malı almak zorunda bırakılışımız
gibi gibiJ)..işte kölelik
sistemi çarkı böyle böyle bizim elimizle
kendimize ördüğümüz bir şey aslında..ESNAF VE KÜÇÜK SANATKAR-ZANAATKARLAR-EV-EL
TİCARETİ YOK EDİLİP FABRİKASYONLAŞTIRILARAK-TEK TİP HALİNE GETİRİLİP bizi demir ağlar gibi sarıyor da sarıyor.. sonra
da çözülemediği içinde tabii ki Gordion düğümü oluyor.. işte o vakitte ancak
ve ancak gelecek bir kurtarıcı sayesinde –tek bir kılıç darbesiyle bir defada, anında
kesilip atılıyor.. işte işlem aslında bu kadar kolayken, bizler, bize dikte
ettirilen bağımlıklarımızla kendi
kendimizi bir yumak gibi dolayıp duruyoruz.. sonrada bizi çözecek bir kurtarıcı
arayıp duruyoruz değil mi?.. oysa baştan uyanık olsak, tuzaklara düşmesek, kendimiz
olsak!!… bunlara hiiç gerek kalmayacaktı değil mi?..
Sevdiğim, ayrıca İskender
bahsi bence bize şunu da anlatır.. dünyaya kimler gelip geçerse geçsin –ne olup
biterse bitsin:
onu sadece seyredebiliriz.. onun imtihanı tuzaklarından- oyunları kuranların
dairesinden asla ve asla çıkamayız.. bize düşen bu
aleme imtihan için geldiğimizi ve imtihan edildiğimizi hiiç aklımızdan
çıkartmamak galiba.. öyle uyanık olmak lazım ki;uykumuzda, rüyamızda
dahi, rüyalarımızı kontrol edip yönlendirip yönetebilir hale gelebilelim.. çünkü belli yerden sonra aynı İskender-i Zülkarneyn’
e Yaratıcının verdiği izin ve yetki:” hak ve batıl ayırımında sen dilediğini yap”= emri bil maruf nehyi anil münker i aslında her birimiz içinde geçerlidir..
o noktaya gelen kişi, kendi devrinin mehdisi de olmuştur.. kendi yecüc le
mecücün=vesveselerinin mehdisi .. kişi ancak demir çelikten bir zırh giyerse,
yani kan değerleri düşmeyip, sinir sistemini her daim güçlü kılabilirse,
karşısına çıkan olaylarda doğru karar verip, onlarla başa çıkabilirdi.. kişinin
ne vakit kan -DEMİR(akıl) değerleri düşer, ne vakit duygusal BAKIR(iletişim-algı-sezgi) sinir sistemi çökerse; işte o zamanda
yecücle mecüc- fitne fesat- vesvese-evhamı,
onu kendisine ve her şeye, tüüm değerlere yenik
kılardı.. ve o kişiyi, tüm maddi Duvarları yakıp yıkıp geçen bir terörist =VİRÜS yapardı…
22.9.2012
nuralem7@hotmail.com