21 Ekim 2012 Pazar

99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 30



99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 30 

ve daha buyurdu ki;
-Ey Gavs-ı Â'zâm. Zâhidleri nefis yolunda; ârifleri kalb yolunda; vâkıfları ruh yolunda kıldım. Nefs'i de HÜR olanlara mahâl kıldım.." (Abdülkâdir Geylânî-Gavsiye)


Merhaba Sevdiğim ve Merhaba.. ne garip bir  masala geldik biliyor musun? daha bu yazı serimin ilk bölümünde; ben 99 tane masalı nasıl yazacağım deyip, korkup, paniklediğim şeylerin 30.suna,O’tuz kuş’a- SİMURG a  bile gelmişiz değil mi?.. bakalım yazım bittiğinde ne çıkacak.. henüz nasıl bir kurgum olacak onu dahi bilemiyorum.. böyle kafamın içi kazan gibi ve sisli.. çok tuhaf.. ne yazacağım hakkında bir türlü sıralama yapamıyorum.. en iyisi olduğu gibi, her dem misali aksın gelsin inşallah..

pazar…tv de muhteşem bir “kalp-dil makamı “diye müzik yayını vardı eskiden.. işte onun sahibi gözüküyor.. sonra ona ait tüm bilgiler yazı halinde  yukarı doğru akıp kayıyor.. siması ise hep duruyor.. uyanınca internetten “o kim?” diye baktım.. benden bir yaş büyük.. ilmi siyasetçi.. müziğin ve divan yazacak kadar edebiyatında amili olmuş.. ayrıca masal kitapları da varmış.. ve yakında SES hakkında sohbet dersi varmış.. inşallah gidebilirsem, Sana SESi o vakit yazacağım olur mu Sevdiğim..

bu hafta nasıldı?.. pazartesi.. o tarihi mekana Yunus’tan dinlemeye gittik..
Salı..telefon..aaa!!..belediyemizin kültür işleri müdürü.. hani geçen sezon sonu ondan tasavvuf sohbeti istemiştim ve arkadaşlarımla ziyaret etmiştik hatırladın mı?.. işte yazdığım isimleri tek tek aradığını ve sırayla vakitleri müsait oldukça hepsini getirteceklerini ama benim ve arkadaşlarımın da çok çalışıp salonu doldurmamız gerektiğini söyledi.. bana birde müjde verdi.. teşekkürler Sevdiğimm.. önümüzdeki ay için arabici hocamız varmış.. ikinci müsait kişiyi bir türlü bulamamış..” sizin aklınıza gelirse hemen beni arayın” diyor.. Sevdiğim ..birazdan onu arıyorum ve diyorum ki: “B.bey.. ben tefekkürlerimde uzay bölümüne geldim ama bana benim istediğim şekilde bunu anlatacak etrafımda kimsem yok.. acaba T. Tuna yı davet eder misiniz?”.. B.Bey:”hımm..çok enteresan.. hemen ilgileneceğim.. ama sizde sakın uzayı ve o şeyleri düşünmeyin olur mu?.. sonra aklınızı kaybedersiniz.. ben o tür şeyleri her daim Allah’a havale ederim”.. ve sohbet böyle sürüyor Sevdiğim..

(*bu yıl eski Yunan, Roma, Bizans  sanat tarihine yazılmıştım.. lakin belediyemizde ihtilal olmuş ve bizim havalı, şık, aristokrat sanat akademimiz halka açık meslek kurslarına döndürüldüğünden,bu tür dersler topyekün kalkmış.. Ya Rabbim.. iyi ki eski Mısır dersini geçen yıl tüüm ihtişamı ile hatmettik değil mi Sevdiğim..çook teşekkür ediyorum.. şimdilik hiçbir kursa gitmemeye karar verdim.. ilerde fikrim değişirse yazarım..)

******

BİR SAHNE..BİR PERDE ..SEYREDENİ PEMBE..SEYREDİLENİ BEYAZ..(pembe beyaz vücûd ve o vücûdun şifası kitabından bir sayfaJ)

bugün tüm duygularım dolayısı ile pespembeyim.. kaç renk elbise değişsem de en son dönüp pembeye bulandım yine.. istedim ki; Sen beni başkalarına ezdirip çiğnettiğinde, tüm pembe duygularımın da üzerine basıp  geçç…beni öyle bir mahvet ki artık peşinden gidemeyeyim.. her şey bitsin… … ama Sen beni görmemezlikten gelip, sözünü kendi kendinden çiğnedin..  ben hatır için sevilmeyi ve hatır için tahammül edilmeyi asla istemiyorum, anladın mı Sevdiğim.. içinden geldiği için, Sen istediğin için sevilmek isterdim..

HÂYÂLİ sahnemde bir ÂYN’a var.. aynîleşmek zorunda olduğum ruhu âyn’ım..ruhumun tek aşkı… aynam üstünde suret tutmuyor be Sevdiğim…

AYNAM BEMBEYAZ SAF IŞIK KAYNAĞIYMIŞ meğerse.. aynam renksiz, birengmiş.. sanki o beden bir soba imiş.. içinde beyaz bir nur cevheri ışık kaynağı var.. o sobanın parçaları habire açılıyor ve dağılıyor. .beden elbisesi kalıbı sık sık yırtılıp suretini yalanlıyor.... ellerimi yüzüme kapatıp ağlıyorum.. kalbim bir kuş gibi hıçkırıyor..
varoluş çarkı= 8 li sistem..   1. GÜNEY-İmseti=İNSAN,  İsis tarafından korunuyordu…2.KUZEY-Hapi =MAYMUNkorumak Neftis’in göreviydi.DOĞU-3. Çakal Daumutef =KÖPEK Neith’in, 4.BATI-Kebehsenuef=ATMACA-ŞAHİN Serket’in koruması altındaydılar…
Hor US RA -İnsan-ı Kamil olmak
varoluş çarkı= 8 li sistem..
(Eski Mısır'da HORUS 'un 4 yüzü)
MUMYAların kanope vazolarında saklanan

 4 kutsal iç organı
1- GÜNEY-İmseti=İNSAN, (karaciğer)İsis
  korur.

2-KUZEY-Hapi =MAYMUN.. (akciğerler) Neftis korur.
3-DOĞU-Çakal Daumutef =(mide)KÖPEK. Neith’in, 
4-BATI-Kebehsenuef=ATMACA-ŞAHİN ..(bağırsaklar)Serket
korur…




Sen nerdesin Sevdiğim?!.. öyle çok değişik suretlerin var ki yine.. hatta kimden bahsetsen, o suret Senin yüzünden bakabiliyor.. Sen kimsin?. neden Sana bunu yapmalarına izin verdin!!.. nedenn?.. neden benim putum olarak tek bir durağan surette kalamıyorsun!!.. neden?.. benim Sevdiklerimin neden bir suretleri olmuyor peki?.. nedennn?.. canımı acıtıyorsun yine… mahsus yapıyorsun biliyorum. bende Sana ait olan tüm şeyleri yakıp, yıkıp ,yerle bir ediyorsun her defasında.. oysa ben onları tamir edip yeniden Sen putumu inşa etmek için ne hayaller kuruyor, Senle ne sefâlar sürüyorum ve  Senin HAY’ÂLİN olup, Sana ne şeyler söyletip& yaptırıyorum ahh bir bilsen.. (*şimdi bunları yazan ağlıyormuş Sevdiğim.. )biliyorsun ki; bu en korktuğum, aklımı yitirip, Sana kendi ayaklarımla geldiğim, teslim olmak zorunda kaldığım manaydı..

karenin içinde, ortasındayım..
yönsüzüm ve yörüngesizim..
ne bir yana dönebilir, nede bir yere kıpırdayabilirim..
bir başıma, tekim..
tüm yönler bana çıkar, bense her şeyim..


"bunlar nedir?" demiştim hatırladın mı Sevdiğim.. işte Sen, şimdi O ŞEYSİN.. nedenn?
((*şimdi ağladığım için yazıya ara veriyorum.. biraz bekle olur mu?..))


* Sevdiğim.. ben artık kesin bu aşkın bana ait olmadığını ve benden zuhur etmediğini anladım ve ikna oldum biliyor musun..ama ruhumla kendimi ayıramadığım için onun aşkını-aşk acısını bende hissediyorum tabii.. onun Seni böyle neden Sevdiğini ve Sana kavuşmak için can atışını şimdi anladım.. onla Sen aynı ışıktandınız ve o geldiği yeri aslını istiyordu ki ,tabii haklıydı.. insan daima ben ben dermiş ..ve bir tek gerçekten aşık olduğunda SEN SEN dermiş biliyor musun..bunu da ilk defa bu hafta duydum..

((*evvet Sevdiğim..enterasan bir iki  saat yaşadım bak.. önce yemek yedim.. sonra sabah kursa gitmiş olan dereotu oğlum geldi.. o pek konuşmaz.. işte aaa cep telefonunda Cem Karaca sesi- müziği geliyor.. ”sen onu nerden biliyorsun “dedim.. birinden duyup beğenmiş.. ”iyi onu dinle, ben bir ceviz ağacıyım  ve bana İstanbul’u anlatıda dinle” diyorum..oda bana pink filoyd dinlememi söylüyor.. sonra kendi kendine gelip, salona karşıma, koltuğa oturuyor.. lise 3 de ya ..felsefe dersi varmış ve hoca bu konuya yetkin değilmiş.. yani oğlum öyle diyorJ.kursta felsefe dersi istemişler ve bugün o hoca gelmiş..ama felsefe ne anlayamamış.. bende ona nefesi anlatmaya çalışıyorum.. HU yu..H2O yu..sûbhanı..atom çekirdeği içinde yüzen zerreleri..sefirotları..nefsi.. hikmeti.. buğdayı.. su buharını ,nefesteki hikmeti bilgiyi ve bu bilginin döllenmişini=dölleyen mürşidi ve Yunus ile taptuk Emre’yi bir çırpıda sevinçle özetliyorum..

Sevdiğim.. şimdiye dek, çocuklarım benim ilgi alanım tasavvuftan nefret ediyorlardı ve her söylediğimi red edip elleri ile kulaklarını kapayarak:” biz sana inanmıyoruz,  duymuyoruz “diyorlardı ya hani…sanki bir şeyler değişmiş değil mi? Kutlu’ya kütüphanemden ilk filozofların ve bugünün en meşhur olanlarından kitaplar veriyorum..” bunları oku bak.. ilerde sana felsefe ,bilinen tüm ilimler yetersiz kalıp yetmediğinde ,kendin daha yükseğini talep ettiğinde ise, bugün reddetip beğenmediğin  tasavvufu okursun “ diyorum.. ve ekliyorum.. hikmet, felsefe asla okuyarak, diploma ile elde edilmez.. onlar sadece kitabi bilgileri bilebilirler.. ama bir mürşidi kamil olayların nedenini, nasılını, önünü ve ardını= bilgi –nefes küreciklerini-hikmetle okuyarak bilebilir …o, bu işe sadece yetkin  ve izinli kılındığından, başkalarına-nasibi istidadı olanlara da bir tek o öğretebilir.. Sevdiğim bana bu günüde gösterdiğin için çook teşekkür ediyorum…))
3 kere ululanmışlık tacı.Sümer -BABil

18 ekim perşembe.. hayal işte..evimin penceresinden aşağıda tam karşımdaki bakkala bakıyorum?!!.. Sen bakkala giriyorsun.. bir elinde udun var??!!..ve oradan pek çok büyük içki şişesi alıyorsun?!!.. sonra sazendelerin  diğerleri içinde iki kasa içki alıyorsun?!. .iyi gözükmüyorsun Sevdiğim?!.. anlıyorum ki bu gün dağıtacaksın.. ve sonra o daire şeklindeki binanın penceresinden dışarıya bakıyorum.. alabildiğine ufuklar açık.. hiç deniz yok bugün?!..
2 boynuzlu
3 defa ululanmışlık tacı
ahura mazda

cuma.. sabah acaip bir rüya ile uyandım..Haybabamın dev ebatlı derin dondurucuları böyle yol gibi yan yana dizilmiş ve içleri silme dondurulmuş taze balıkla doldurulmuş.. ve bu masal veledinin adının diğer yarısı ile mahremi gözüküyor.. onlar umreye gidiyorlarmış.. sonra gözlerimi açınca kardeşimi aradım.. “gece hâc yolculuğuna çıkıyoruz” diyor.. hayret ediyorum…hayırla-kolaylıkla  gidip dönsünler inşallah ve amin.. Sevdiğim ben o meşum umremden sonra her yıl rüyalarımda o beldeye gidiyordum ..ama ilk defa bu sene hayalimde gidemedim.. çok tuhaftı.. işte bende tam bir yıl evvelki bu tarihli seyrü sefer masalımızı tıkladım..aaaa..hani ailecek oraya gittiğimiz hayalim karşıma çıkmaz mı?!..herkes bilinen meşhur otellere yerleşmişken, bir tek elinde giysileri ile ortada bizim masal veledi kalakalmıştı.. hani bir genç onu, haram oteline yollamıştı.. bir tek orada çocuğa yer olduğunu, oraya girenin bir müddet çıkamadığını da söylemişti hatırladın mı?.. tabii ben gene ortalığı ayağa kaldırmışımdır muhakkak
J ..oraya kapatılmayı neden istemediğimi, neden oradan çook korktuğumu sanırım bu masalda biraz  anlayacağız..  galiba ,dün gece  dağıtmak için gittiğim; lakin sadece  meyhane gecesi olmadığından edeb öğrendiğim müzik evinde ,ev sahibiyle yaptığım röportajı ses kayıt cihazımdan  deşifre edip yazdıkça ve okudukça okudukça  ancak anlayacağım değil mi?. zamanla yani..

19 ekim cuma öğlene doğru.. bir anda şiddetli tek bir ses ve tek bir darbe ile deprem oluyor.. aslında şiddeti küçükmüş güya, lakin yüzeye yakın ve aynı fay hattında olunca iş değişiyor tabii.. sesin nasıl tek bir darbede her şeyi hallaç pamuğu gibi savuracağını işte o an ilk defa anladım Sevdiğim… öğleden sonra arkadaşımla yollardayız.. inanılmaz-korkunç ötesi bir trafik var.. tam 4 saate yakın bir zamanda diyetisyenime vardık.. bugün beraber olacağım ve çok acaip şeyler konuşacağım  yeni enerjist dostlarım tabii ki çoktan gitmişler.. akşam kapanma saatindeler.. yani Sevdiğim her şeyimi engelliyorsun ama..yanii.

ve birazdan müzik evindeyiz.. yeni  CD için kayıtlar sürüyormuş.. o bizi çok hoş tutup, çok zarif davranıyor her daim biliyorsun.. ben şahsen o ilgiyi hiç hak etmiyorum.. işte Sevdiğim, o seste-manada yetkin biri ya hanii ..ben sordum ,sordum, sordum
J((ben gibi manadan noksan kişiler ancak sorarak öğrenebilir biliyorsun=copy pasted cinsi.. ve benim türüme kâl ehli deniliyor zaten.. hâl ehline ise bu ilhamla önden veriliyor ve bizlerde onlara gelenin  maddeye dökülmüş halini naklediyoruz tabiiJ)).. o anlattı, coştu ve bazen her şey yağmalandı.. ondan izin aldım.. İRADE- DÜŞÜNCE=SES ve O İRADE-İ DİLEYİŞİN-BİLİNMEKLİĞİ İSTEMENİN ZUHURA ÇIKIŞI semâ IŞIK BAHSİme bu konuşmayı yazacağım dedim..  “yaz.. amma ismim  gönlünde kalsın ,sadece onu yazma” dedi…


……….mürşid-i ÂLİ=   AYNA METAFORU       …..…..


çocuk
: Zât-ı Âli…Âyn’a nedir?
semâhane-i harem
ALİ- AYN'â - Mürşit(nokta)-  (nötr)

 SES: her cam ayna değildir.. her insanda insan-ı kamil değildir.. arkasında ki sırrına secde edip, onunla hemhal, bir olan ancak camlıktan kurtulup ayna olmuştur.. İnsanı mahveyleyip yağmalayarak, onun içindeki ,özündeki ZÂT’I ÂLİ sine erişebilirsiniz.. zaten muhatap da O zât-ı Âli’dir.. bedenlerimiz değildir.. eskiden zât-ı âliniz nasılsınız efendim denilen şey-gerçek efendiden kinaye bu manadır..

şeriate, varlıkla=bilgi, şeylerle girersiniz.. tarikata ise sizi sadece  mürşid alır.. yokluk kapısıdır amma az da olsa hala varlığınız vardır.. hakikate ise, varlıkla asla giremezsiniz.. aynı bir  tarla dolusu kamışın içinden, bazen ney yapacak tek bir kamışın aranıp, bulunup, çıkartılıp  bulunamaması  misalidir.. uygun evsaflara haiz, nadir bulunan bir şah ney kamışın içini kızgın demirle dağlayıp yakarak, oyarak boşaltırsınız.. lakin içinde bir incecik tek zarı dahi kalsa ,o istenen sesi vermez…hakikat; varlık- vücûd-bilgi, ilim ,benlik, ego  kabul etmez..hz İbrahim’le başlayan ve hz peygamberimize dek olan bölüme kadar  herkesi okula alırlar.. ne zamanki kulluk, yokluk makamı  başlar; oda  ancak, ilk defa, peygamberimizle başlayıp açılmıştır.. ABDUHÛ VE RASULUHÜ dür bu.. bu kendinden kendine olan bir yol ve idraktir.. kendi kemâlâtından ,kendi kulluğundan kendine hamd ve yükseliştir.. kendinden kendine:” artık oldun, tamam” deniştir.. o olmak, kendinin kendine tekamülüdür.. hep deriz ya:” kendine iyi bak”..yani bu sözün altında ne manalar gizli değil mi?..

Allah kendi zatını kendi kulluğunda tamamlamıştır.. miraç kişinin kendi içinde şu vücûd şehrinde olur.. şu içtiğimiz çayın demlenip içilecek hale gelmesi gibi..yediğimiz meyvelerin bağ ve bahçede olgunlaşması gibi OLMA NOKTASIDIR.. huzura çıkmıştır artık..

çocuk: bir insanı kamilin suretinin  olmamasını, ona bir suret oturtamayışımızı ,bir ışık suretini hayal edin!.. o meğerse bir ışık –ateş-nur imiş!.. ve biz-müritleri de güneşi şemimiz olan mürşidimize atlayacak olan pervanelermişiz meğer..J.. yani artık o sizin putunuz değilJ.. putunuz yok..  senin kendi beden putunu da kırıp, ruhunu, O’nun ruhuna katman mı isteniyor ?... burada ruhumu yağmalamış mı olacağım?

Ses:
aynen öyle.. aslında  ruhun üstündeki  nefse ait kalıntıları, tortuları, son varlık kalıntılarını yağmalıyoruz.. biz bu aleme ilk gelmedik ki.. ruhun asırlardır süren tekamülü var.. ama bu enkarne denilen şey; benim ruhum şundan çıktı- buna geçti denilen anlamda  değildir tabii.. yine babanın sülbünden, annenin  râhmi mâdeninden doğuştur..her şeyi bir erkek ve bir dişiden yarattım denmesi varlık kabıdır.. işte bu dişi ve erkek varlık kabından yokluk sultanını yeşertmeye çalışmaktır maksat.. o yokluğa doğru varlığı yağma etmektir.. O NUR dur... işte bazı zûhuratlarınızda insan-ı kamilleri bir ışık şeklinde gösterirler.. yada hiçbir suret yokJ..

bizim peygamberimizin son sözü:” Ya Rabbi.. beni Yüksek Ruh’a ulaştır” dır.. yani MİRACIMI BİTİRME.. YÜKSELİŞİM VE YOLUM HEP SÜRSÜN demiştir... ve miraç, yükseliş yolu  hep devam eder.. bugün ehlûllahtan velayetle yürüyen  bu  hakikati kulluğun yolu ,peygamberimizin halen süren,  kendinden kendine  sonsuz miracıdır ve kendini bilişidir.. ve hiç bitmeyecek bekâsıdır.. demek ki verasetül enbiya dediğimiz zaman, hz peygamberin kendinden kendine  olan gönül ,ışık, nur, mana yolculuğudur.. peygamberimiz eğer :”Rabbim beni cennetine koy artık, tamam “deseydi bu miraç sınırlı olacaktı.. fakat yol sınırlanmamıştır.. ayette de zikredilir: ”sen ilk nur sun “..(ama son değilsin= bu yolculuk Seninle  HEP sürsün demektir..).. ben Seninle and ettim” demiştir Yaratıcımız Habibine...HÂK VÜCÛDU O’dur.. İŞTE BU HÂKK VÜCÛDUN İÇİNDE KENDİ KENDİNİ TAMAMLAMASI OLGUNLUKTUR..

Çocuk: yani bir varlığın vücûd bulması çok kıymetli değil mi?. biz aslında ne kendimizin nede başka bir şeyin kıymetini de bilemiyoruz.. maddeleşmek çok özel bir şey..

Ses: tabiatın ,maddenin içindeki en kıymetli cisim insanoğludur.. çünkü bütün evrenin özü insanda gizlidir.. nasıl ki bir arı tüm çiçeklerin özünü, özünü alır ve sonra bir petekte bal yapar.. işte insan da tüm  evrenin  özünün özüdür.. yani bu beşeri yapımız bizim en kıymetli hazinemizdir.. bizim Emrah babamız mesela şöyle demiştir:
BU HİKMETİ BİLMEZ İSEN EY SAFİ SALÛZ..
BİR GÖNLE SIĞAN VAR OLAN EŞYALARA SIĞMAZ..
işte o insan ki; artık, HÂKK’IN zatının sıfatlarıyla olmuş hali VÜCÛDU İNSAN dır =İnsan-ı Kamil:işte O, tüm bu aşamalarla en son noktaya gelmiş insandır.. her peygamberde o vücud, fizik olarak, huy olarak, zahiri mesleklerle, fıtratlarla öncülük ederek Hâkkın kendi vücudunda geldiği tekamül noktalarıdır ve bir üstte öğreticidir.. birinde sesi ,birinde aklı, birinde bir huyu, birinde bir mesleği tamamlamışlardır..

çocuk: o zaman aynı Kızılderililerin dediği gibi tek bir büyük ruh varsa eğer ve bizim tabii olduğumuz mürşidimiz-insan-ı kamilimizde o vücudun zuhuruysa. .bizde onun müridi  pervanesi olarak; onun şemine yandığımızda ,aynı ondaki tüm kayıtlara, bilgilere, huyuna ,suyuna sahip mi olacağız demek bu peki?.
büyük ruh nuru muhammediye

ses: evvet..aynen öyle.. ama şöyle düşünelim.. biz O’nu seyretmekle, O’nu temaşa etmekle O olamayız.. hayır.. sizin  O olmanız için, ancak kendinizi O’nda fani kılmanız lazımdır.. yani ben ateş gibi nasıl ısıtabilirim, nasıl aydınlatabilirim?!..nasıl ateş olabilirim.. ateşi çok fazla seyredersem bende ateş olabilir miyim?!hayır!.. ateşe kendimi pervane gibi attığım zaman ancak bende ateş gibiyim.. “nurun  ala nur eyle” diyoruz ya hanii..işte o nurdan murâd insan-ı kamildir.. AŞK EHLİ ÖLMEZ YERDE ÇÜRÜMEZ. .o ten, canın eteğini tuttuğu için artık tende nur olup, çürümüyor.. cânda cânâna uçtuğu için arş-ı râhmana çıkıyor.. yükseliyor.. burada ne oluyor efendim.. vücud  tendir.. kalp cân dır.. kalbin kalbi, arşı rahmanda cânândır.. o da nefestir.. nefha.. “ruhumdan ruh nefh ettim”dir  = ZÂT-I ÂLİSİNE ULAŞMAK budur..

çocuk: ses mi ışık mı daha evvel?
Ses: efendim.. ses hâlik tir ,ışıksa mahluktur..ışıkta sesin içinde gizlidir.. ses varlığın en başında gelir.. ilk önce ses vardır.. çünkü ses Allah’ın zatıdır.. sesin hazinesi NEFESTİR.. ses her şeydir. İnsan- ses olmasaydı, nefes olmazdı.. nefes olmasaydı ses olmazdı.. yani gülün içindeki koku gibidir, görülmez, gramajı yoktur ,onun içinde gizlidir o.. nefesin içinde ses gizlidir.. öyle bir gizemli haldir.. birbirinin içine girmiştir.. her şey nefesten zuhur eder, her şey.. nefes dilerse ışığı kapatır.. çünkü hepsi o nefhanın içinde gizlidir. şimdi şu evrende bir ışık var değil mi?. eğer o yüce nefes dediğimiz, o yüce insan-ı kamil nefesini bu cihandan aldığımızı düşün.. bu cihanda tek bir insanı kamil kalmasaydı eğer, ortalık toz duman olur ve ışık kaybolurdu.. ışıkta nefeste, insanın kemalinde gizlidir.. ilk hal nefes ve sestir.. diğerleri sonradan zuhur etmiştir.. şimdi bakın tavandaki  ışık ,yine bir enerji olursa zuhur ediyor değil mi?..

çocuk: oda nefesle, sesle çalışıyor.. irade aslında bir sestir.. sessizde olsa düşünüyorsam bu aslında bir sesdir..ama o sesin açığa çıkması ışık..
ses: evet.. yol gösteriyor.. bakın şu enerji ampulünün içinde ışık var değil mi? ama onun için ne lazım?   + ve  –  iki kutbun ezvacı vuslatı lazım.. işte bu varlıkta, insan-ı kamil (zatı ve sıfatı ile vücud bulunca) enerji, ses, nefes zuhur buluyor.. varlık- karanlık- yok olur, toz toprak olur.. şu cihan yerle bir olur.. diyor ki:”vücud yok olduğunda nefes bakî kalır”.. kafes yağma olur ,nefes bâkidir.. insan bedenden çıkınca vücudu nefes terk ediyor..can çıkmıyor.. nefes çıkıyor..

çocuk:peki burada Zât-ı Âli  ne oluyor?..

ses: oda efendim.. âlâ olan, yüksek olan, âli olan zatın içimizde olmasıdır.. eskiler birbirlerine :zât-ı âliniz nasıllar?” derlerdi.. sizin içinizde zatın olduğunu söylüyor yani.. diyor ki:” ben sizin içinizde o zatın olduğunu görüyor, biliyorum.. bu vücud aslında O’na ait”..yani bu soruyu soran kişi,  bu soruyu o vücudu muhatap alıp ona sormuyor ..içeridekine soruyor.. onu demek istiyorJkafese değil, içerideki nefese” nasıllar ?”diye soruyor.. içerdeki zat; sıfatı-tenini terk edip, kişi şöyle bir yere serilip ölünce, dönüp te yüzüne bakan olmaz değil miJJ?..o zaman siz bir mevtaya ,musalla taşında, mezarlıkta gidip te: ”efendim zatı aliniz nasıllar diyor musunuz?..hayıırr..çünkü zat sıfatı terk etmiş. bu eski insanların hepsi derviş ,yüksek idrakli insanlar tabii.. bugün de öyle kişiler var..
aslında ses nefesin elbise giymiş halidir.. ses nefesin elbisesidir.. bir insanın öldüğünü nasıl anlarız?.. nefessiz-sessiz  kalışından değil mi? .nefes sende varken ışığında var değil mi?. ee ..nerden bildin?.. vücudunda ateşin var, sıcaklığın, enerjin, yüzünde pırıltın, nurun var ki, bildin.. peki kime aitmiş bu?. içerdeki zata, nefese aitmiş değil mi?.. insan kendini bıraktığında yerde her şeyle beraber  bırakır.. ölen insandan giden tek şey nefes-sestir.. giden sestir.. çünkü ses zatın üstündeki elbisedir..

çocuk:
mesela hepimiz aynı havayı, aynı nefesi soluyoruz.. bizlerin ruhları bundan ne kadar etkileniyor, birbirimizin bilgisine huyumuza, suyumuza ne kadar giriyoruz?..


Maşaallah
ses: efendim aynı havadan aynı nefesi alsak ta hiç birimizin bilgisi, huyu ,suyu, nefesi birbirine karışmıyor.. bu aynı cep telefonlarımızın çalışmasına benziyor.. hepimizin kendi kodu var.. aynı havadan aynı nefesi –aynı idraki kodlarımız farklı olduğu için aynı biçimde almıyoruz.. hiç birimiz birbirimize karışmıyoruz. bu fıtrattır..yani soluduğumuz hava bile her an farklıdır..

çocuk: hani güneş ışığı hûzmelerinde toz zerre parçacıkları görürüz.. güneşten gelen ve güneşle döllenmiş ,aynı kar taneleri gibi hiç biri diğerine değmeden sürekli akıp gelen, bize allerji yapanJ ama hayatiyetimizi borçlu olduğumuz şeyler.. bunlar bize ne yapıyor pekii?..

ses:o toz zerreleri bizim atmosferdeki bu vücudumuzu ayakta tutuyor.. ama nefes ve ses onun çok daha arkası ve daha yükseği.. bu gördüğümüz güneş bir mahluktur.. ama güneşin-ışığın ardındaki ses ve nefes mahluk-yaratılmış değildir.. gökteki güneş sizdeki güneşin 70 milyondaki biri kadardır.. insan işte öyle bir yüce güneştir.. bütün bu evren her türlü sistemini insandan alır.. merkezi insan-ı kamildir.. İbrahim Hakkı hz derler ki: “eğer bu insanlık insanı kamilin ne olduğunu bilselerdi, kapılarında izdiham oluştururlardı”.. işte oda yavaş yavaş, tekamülle oluyor..

çocuk: ruhta tekamül ediyor mu, yani nefis ile birlikte?.ve  nefsin ruha kattığı şey nedir?..
ses:
ediyor…tabii.. efendim.. nefis ruhun üstündeki elbise ,libastır.. aynı zamanda insanın nefsi kendi aklıdır.. can kalptir.. ruhun kademesi nedir?.. cemadat, nebâdât, hayvânât, kemâlâtı nuru muhammediye.. tesbihin ilk 33’ü cemadat (subhanallah),  ikinci 33 nebatat (elhamdülillah) , üçüncü 33 de hayvanat (allahüekber) dır…son 7 tesbih tanesine gelince ancak insana doğru varılır.. imame yüksek ruhtur (ALLAHMUHAMMED) ve tüm tesbih taneleri ona bağlıdır.. hükümdar odur..  işte tüm bu ruhlar ve mertebeleri şuan bizde mevcuttur.. çünkü insan bütün ruhlarında membaıdır.. bütün varlık insan içindir ..insanın olmadığı hiçbir şey yoktur.. her şeyi toplarsın vücudu insan, her şeyi dağıtırsın alemi insan olur.. ey insü can peygamberi: ”EHLEN VE SEHLEN”.. yani, oda, bu tesbihin tümünü bir arada tutan o tesbihin  imamesi –yüksek ruhtur efendim.. bu hakikatleri kişinin kendi içinde yaşama zevkininse tarifi yoktur.. onun içinde onun ol dediği olur
Hathor-İsis

işte hikmet-himmet makamı dediğimiz aynanın önüdür.. cemalidir.. şefaat ise aynanın arkasındaki sır dır..hayattan göç eden ehlullah, şu aynanın arkasındaki sırlardır.. hayatta olan  ehlûllahsa, sırlara ışık olan cam-aynadır.. bakınca kendi cemalini görürsün.. arkadaki sırlarsa ;hayattan giden cam kırıklarının, birbirlerine yapışarak birleşerek sırrı oluşturmasıdır..

çocuk:o zaman buradan göç edenler arkada ses -İRADE oluyorlar... ışık olan  görünende buradaki mürşid-i kamildir.. bizde, onlar gibi olabilmek için aynaya bakanlar..
ses: evet.. sıradan bir cam ile, o arkası sırlı ayna cam aynı değildir.. biri Adem Alem oluyor efendim.. biri normal insan oluyor… farklı şeyler..
eski mısır da labirent

çocuk:
o zaman kukla oynatan HÂYÂLİ ler var ya?. aynanın arkasına geçmeyi başaranlar hayali oluyorlar mı?
ses: oluyorlar tabii.. olmazlar mı?.. şimdi karagöz Hacivat bunun ne güzel bir örneği.. iki eli ile iki farklı kişi oluyor.. oynatan el aynı kişi.. konuşan aynı kişi.. birisi celâl  birisi cemâl.. amma aynı kişi..

çocuk:J bize de böyle yaptıklarını ,aynı böyle işlediğimizi anladığımız zaman ne olur peki?

ses: 
..nurun ala nur-hürriyet olur tabii. O hal çok yüksek bir şeydir.. hz Mevlana’nın dediği şey olur: “TAŞ ÇATLASA, HÜRRİYETİ KULLUĞA DEĞİŞMEM” olur.. kulluk en güzel şeydir. .ama.. işte öteye geçip, o makama ermekse gerçek hürriyettir.. onun için:” kulluktan güzel makam yok, onu yağma ederim, onu da atarım” diyor.. hürriyet bir daha elbise giymemektir. .kulluk elbise içinde olur..  evliyaullahın cesetlerinin aynı- bozulmadan durması da bunu anlatır.. artık sıfat elbiselerinden kurtuldu demektir.. Ademin aşağı kulluğa indirilişi sırrı buradadır.. kovuldu deniyor.. hayır efendim.. hürriyetten kulluğa; diğer insanları da alıp getirmesi için, mecburen aşağı vazifeye indirildi.. burada insanların huyunu suyunu bilip, onları tanıyor ve yukarıya taşıyor.. bunları konuşuyoruz amma esasında Adem çekirdeğini açıp parçalamak lazım ki, bu şeyleri daha rahat konuşabilelim.. böyle kapalı kalıyor.. hakikat anlaşılamıyor.. her sohbette insan kendi zannındaki bir Allah’ı ve peygamberi ve alemi ve eşyayı düşünüyor.. işte o yüzden de zanna inanmak insana çok kolay geliyor.. sorularınız çok yüksek.. bunlar hakikat soruları..

çocuk: galiba bir ayette.. bizim onu zan edeceğimizi ama kendisininse” bizi fehmettiğini söylüyor Yaratıcımız” değil mi?.

ses:
fehm etmek çok yüksek bir şeydir. .idraktir.. miraçtır.. Allah kendisini Adem’de bildi.. bütün vücud Hâk vücuttur.. en kolay ispatı ise şudur.. yerden bir  avuç toprak al, saç.. işte Hâk budur.. ama her insan vücudu Adem değildir, unutmamak lazımdır.. elma ağacının kabuğu, yaprağı, çiçeği elma değildir. .ağacı elma zannetmek, onu kemirmeye kalkmak zandır.. ama elmayı bilip, onu yemek işte gerçektir.. Rabbimiz her şeyi kendi vücudunda yapar ve yaşar.. ALLAH BİZDEN AYRI BİR BAŞKA KİŞİ DEĞİLDİR.. şu an siz:” bir ruhum ,birde ben varım” diyebilir misiniz J?.. kendinizi bölebilir misiniz J?.. işte fehm etmek.. kendinde bilip tanımaktır..  ayette var:” onlar içlerindeki rasül olan Sana secde etmezler.. onlar kendi zanlarına secde ederler”.. işte bu ikincisini anlamak önemlidir.. zat sıfatın aynıdır ,fehm etmedi şeytan bunu… zat ile sıfatı ayrı görmek şeytanın halidir.. insan zanneder.. mürşid  bir olan makamdadır, fehm eder.. Hâk vücûddur.. nefes RÂb dir..
halveti tacı..40 kapı
40 makam

çocuk: Uzakdoğulular yaptığı çalışmalarla bizim islami tasavvufi yolumuzla aynı şeyleri hedefliyorlar.. sadece  onlarda kendi tanrılığında kalma var.. bizde ise, Muhammedilikte  RÂB be secde var.. aramızdaki Muhammedi farkı sormak istiyorum?.. birde hz peygamberimiz miraçta "ben Allah’ı gördüm" dememiş, "ben Rabbimi (terbiye edicimi )gördüm" demiş ,değil mi?..

ses: evet.. onlar Hâkkı bulup biliyorlar amma Râbbi (ADEM i-İnsan-ı Kamili) anlayamıyorlar..SECDEyi idrak edemiyorlar..Hâk  vücûttur fakat RÂb ,o vücudu ayakta tutan şeydir.. ister idim Allah’ı buldum ise ne oldu?” durumu yani.. bulmakla bilmek farklı şeylerdir.. insanın kendini tanıması, vücudunu  bilmesi, kendinde Allah’ı bulması yeterli değildir ki.. eğer bununla  yetinilseydi Muhammediyet olmazdı.. onlar yekünü değil de sadece bir parçayı tanıyabiliyorlar. hani derler ya, sabır Allah’ın, edeb hz Muhammedin (a.s) vasfıdır.. onlar edebi bilmiyorlar.. Rabbül Alemin  var.. alem insanın vücududur.. işte Râb o vücudu  ayakta tutan şey nefestir.. uzak doğu felsefesini herkes tanır.. çünkü Allah akıl ile bulunur.. işte onlarda doğru yolu bulup bir sütuna tutunmuşlar amma o sütunun henüz ilk safhalarındalar.. daha çok tekamül edip, çook yol kat edecekler zamanla.. sütunun zirvesi  Muhammediyettir..akılda ikilik vardır. .RÂb de ikilik yoktur.. Muhammediyette tek Râb –vahdet, birlik vardır.. uzak doğu felsefesinde ikilik vardır.. teklik yoktur.. o şöyle der.. “Jiçim tanrı, dışım benJ”..Muhammediyette, Râbbi bilmekte başka hiç kimse kalmaz..şeriatte de ikilik vardır mesela..

la.. illa.. bir şey hiçse, karşısında ve içinde var lazımdır. her ne ki var, O oldu.. "vardım O’nun zikrine azalarım O oldu"bir şeyin Allah bende demesi ayrı bir şey, ben oldum demesi ayrı bir şey, Râb oldum demesi ayrı bir şeydir.. yani hep olması.. içiyle dışıyla bir olmasıdır=hürriyette budur.. Uzakdoğulular sadece henüz tarikatte- yolda olanlardır.. onlar hakikate çok uzaktalar..
anasırrı erbaa
insan-ı kamil

gönül meyhanesi her zaman içmeyi arzu eder.. mesela şu tabaktaki kabak tatlısı bu hale kolay gelmedi.. bu tabaktakinin içinde tohumu, hamlığı, olmuşluğu, bilgisi gizlidir.. birbirlerinden ayıramazsınız…ruhaniyette böyledir.. cennetin 4 ırmağı: görme, koklama, işitme, duyma ırmağı bizim başımızdadır.. cemalimizdedir.. altın ceviz: şeriat, tarikat, hakikat, marifet.. hava,su,ateş,toprak.. cevizin dışı tahta kabuk içi enerji hakikattir.. hepsini bir yapan ve birbirlerinden ayırmayan, bozulmayan ,kokmayan ,aynanın arkasına geçmiş olan-saflaşmış demektir..

kendi vücudunu iyi tanımak lazım.. kendi 40 lar meclisine girmen lazım önce..anâsırrı erbâanı tanımak lazım.. (Sevdiğim hatırla lütfen..40+1 tüm sistem bununla olurJ).. 18.000 alem de kendisinin içindedir.. Sen Ahmed-i Mahmud  Muhammed-i  Mustafa sın  Efendim..( cennetteki 4 ırmak: süt, bal, su, şarap ırmakları )

işte  HEPİSİNDEN İYİCE BİR GÖNÜLE GİRMEKTİR..

KÛRB'AN OL'AN
Sitte-i Sevir, her saatı bir devir

Sitte (Arapça) altı, sevr (Arapça) boğa demektir.
Sitte-i sevr Boğa Burcunun altı günü, anlamını taşıyor ki
 güneşin Boğa Burcuna girdiği 21 nisan da başlar,
 26 nisanda sona erer. İşte bu günlerde hava her saat değişiklik gösterir.
bu okulu; hz Adem’den beri gelip geçen tüm peygamberâni kiram sınıflarını kademe kademe geçip, Muhammediyet sınıfına  her insan gelmek zorundadır.. Muhammediyetten sonra yürüyense;  O’ndan sonra gelen tüm mürşidleri tek tek geçmek zorundadır.. kim ki geçmiş mürşidinde kaldı, işte oda sınıfta yolda kalmıştır..yanii ..aynanın arkasına bin sene baksanız, yine de o arkadaki sırda kendi cemali yüzünüzü görüp  manasına vakıf olamazsınız.. geçmiş mürşidlerin tasarrufu vardır.. ama sen bu tasarrufu da yanlış anlıyorsun.. o tasarrufta bu aynanın görünen kısmından işini görür.. bu aynanın yüzü-sırrı olmazsa sen kendini nasıl görüp, bilip tanıyabilirsin ki.. 20 sene kendine aynada bakma.. 20 sene sonra aynaya baktığında kendini tanıyamazsın.. hatıralarından yavaş yavaş kaybolur hayalin.. “ben nasılım ?”diye merak edersin.. birde şunu asla unutmamak lazımdır.. bu aynayı ayna yapan o aynanın arkasında olan ,buradan yürüyerek oraya geçenlerdir.. onlar tüm işi yapanlardır.. şefaat makamıdırlar.. aynanın önü ve arkası birbirine sımsıkı yapışıp, birleşmiş, bir olmuşlardır.. kimse onları ayıramaz artık..

çocuk: peki aynanın arkasındakiler; o aynalık vazifesi yapacak kişinin tüm suretini yağmalayıp, onun içini boşaltıp, onda putluk bırakmayıp, kendi suretlerine bir seyir mekanı yapıyorlar.. bu çok ağır bir şey ama!!o aynalık yapacak kişi ,burada vazifede kullukta .o,sadece aynanın ardına geçince mi hür olabiliyor peki?.. böyle birini sevmek de çok ağır bir şey değil mi? ve bunu –aynayı anlayınca ,o bir kişiyi sevemezsin ki?!..aynanın ardındakilerle, hepsini de sevmek zorundasın..


ses: efendim .siz, bu aynanın üzerine bir suret -bir resim asarsanız, koyarsanız, o ayna olmaz ki.. o bir çerçeve olur.. işte buna zân denir.. aynada hiçbir şey olmaz ki, bakan kendini görsün.. tüm yükü kullukta olan ayna-mürşid  çekecektir.. hürriyette aynanın arkasına geçebilmektir.. ayna- mürşidlik tüm alemin yükünü çekiyor.. çok ağır vazife tabii ama o işi kendisi yapmıyor.. o taşımıyor.. ve evet böyle birini sevmek çok ağırdır.. çünkü senin gerçeğini sana gösterir.. onları ayıramazsın ..bir olarak seversin zaten.. onlar birdir.. aynanın arkasından bir tanesini çizersek eğer, aynanın orasından görüntü alamazsınız.. asla ayıramazsın, asla.. bakın.. "Adem sâfiyullahtan beri gelmiş cümle peygamberlere inandık" deriz değil mi?. hepsine iman ederiz.. aynanın arkasından birini çizdiğinde aynayı ikiye bölmüş olursun.. o yüzden de ayrı görenleri sevmemiş HÜDÂ mız.. sırları bozulmuş aynalara bakın mesela.. yüzünüzü net göremezsiniz.. bizim peygamberimizden sonra, varisi evliyaullahı kazıdın.. işte o ayna yine ayna olmaz..


çocuk:  bu yolculuk çok ağır ve çok acılı bir yolculuk.. aynayı :efendinizin sûretsiz sûretinin, nasıl aynanın ardından yönetildiğini  anladığınızda; sizin olgunlaşmak için geçirmeye çalıştığınız onca belanın kat kat  be katını efendinizin geçirdiğini görüp anlıyorsunuz.. ve tüm bunlara karşılık başına ne geldiğine de bakıyorsunuz.. çok acı bir şey.. ve bazı müridiler efendilerinin gidip gitmemelerinde dahi  karışabilirlermiş değil mi?
ses: evet öylee..  …… ……… …… ………sevdiklerimizi istersek burada tutabiliriz belkiJ.. ama onlara çok zarar verildiğini müşahede de ederiz akabinde.. ve onları gönüllü olarak, kendimiz uğurlamak zorunda kalırız bu defa daJ..   …… ..

çocuk: Azrail, bizim için en sevdiğimiz olanın- en güzelimizin suretinde gelirse ruhumuz kolayca ten kafesinden acısız çıkıyormuş.. veya kötü hal üzerindeysek; bize en ızdırap verenin suretinde gelen Azrailimiz’ den kaçmaya çalışan ruhumuzda çıkarken bize çok ızdırap  veriyormuş değil mi?

ses:
o  acı şöyledir.. nefesin içeride kişiyi boğarak öldürmesidir( depremle sallanan binanın yıkılması ve içinde hapis kalması gibidir).. diğer mutlu ayrılış ise  nefesin ten kafesini terk etmesi ile oluyor (depremle sallanır, binan yıkılırken kapının açılıp, binayı terk edip, enkazını seyretmesi gibi).. gene sesle yapılıyor  tabii..

çocuk:
o zaman bedeninde hapis kalan yükselememiş ruhlar, hayalet denilenler oluyor?..

ses: evet .. canını ten edenler enkazın içinde kalanlardır..  yükselenlerse  tenini can edebilenlerdir..
nefes kafesten” huu “bir kuş gibi uçar.. işte onlara bu ölüm hürriyettir.. diğerlerine ise, içine hapsolup kaldıkları bu dünya bir  kabristandır.. zaten onlar yaşarken de bedenleriyle yürüyen  bir kabristandı.. bunlar hayvan gelip hayvan gidenlerdir.. diğer yükselenlerse hayran gelip hayran gidenlerdir.. dal vücuddur.. hal içerdeki nefesidir..

gelelim yine Uzak Doğuya..Hâkk vücuddur ..yani O’nun –Hâkk’ın gramajı vardır. onu ayakta tutan nefes se latifdir..o Muhammediyettir. gramajı yoktur.. işte onlar bunu idrak edemiyorlar.. hiç kimse Muhammediyete ermeden asla ölümsüzlüğe eremez..Hâkk vücuddur..o Hâk olan vücudu ayakta tutansa nefestir.. nefes ise Râb(Muhammediyet-Vahdet) dir..kimse RÂbbini bilmeden kendini bilemez…

insanın yüzü Fatiha dır..o yüzden  Hâk olan vücudu herkes bilir tanır amma yüzü Fatiha olanı herkes bilip tanıyamaz.. Rabbini herkes bulamaz.. amma Hâkk’ı da ancak Hâk olan yüzünüzde tanıyıp görebilirsiniz.. Muhammediyet, cemaldir, yüzdür.. burada edeb başlar.. beden ruhu tanıyor.. artık vücudu Hâkk olan  Râb, Zat-ı Âli’sini tanıyor.. diyor ki :”sen olmazsan ben yerle yeksan olurum”..
HİÇ

burada namaz başlıyor.. şeriat.. ilk secdeyi ruh nefese öğretir ve beraber tekrar ederler.. zikrullah ise içeride ruhun bedene tenezzül edişidir.. artık ruh bedene der ki: “sen bana yaklaştın, yaklaştın.. şimdide ben senin elinden tutup seni anacağım.. sana öğreteceğim.. ve senin her tarafını nur edip, seni buradan alacağım” ..

 şeri ibadetlerde HÂKkın-vücudun RÂBbe secdesi vardır.. yani kulluk tarafı ruh tarafına ibadet eder.. birisi dıştan içe doğru, diğeri içten dışa doğru el uzatıyor.. “ey müminler, Râbbinizi zikredin” der ayette..müslümanın seviyesi henüz müminlik derecesine yükselemediği için bu hitap müminedir.. bunları hem dış alemde hem de kendi içimizde bilip anlamalıyız.. kendi Müslüman ve mümin hücrelerimiz vardır.. kafir ve diğerleri olduğu gibi.. tüm dış milletleri kendi vücudunda olduğunu da idrak lazımdır.. ne zamana dek?. içerdeki:” tamamm.. ben seni kendime alacağım, şimdi seni yakmaya başladım” diyene dek..zikrullah nefestir.. içerdeki zatın zikri , Hâkk olan beden kafesini zikri ile yakana dek bu sürer.. bu muhabbetlerin sonu gelmez.. neden?. çünkü biri içeride biri dışarıda.. o zaman bunların ikisi de bir kenarda bekliyor.. ikisini de ayakta tutan var çünkü..  .. çok daha içeri giremem… ….  kızıyorlar..
J….

çocuk: o vakit bu bedenim nötr ayna, ruhumsa aynanın ardındaki sır ve nefsimse burada görünen olmuş oluyor değil mi?

ses:
evet.. aynen öyle.. bedenin hiçbir suçu günahı yoktur.. mesela beden ölür şuraya serilir.. onu nefis terk eder..bedenin arzu ve istekleri asla nefsin arzu ve istekleri değildir efendim.. bu yanlış anlatılıyor.. beden ego değildir.. onun  tabii ihtiyaçları vardır.. sadece onun fazlası, israfı zarardır.. zaten onun yediği içtiği yine toprak olacaktır. nefisin istekleri başkadır.. bu ise Adem çekirdeğiyle alakalıdır ki, buda yasaktır.. bunu öğrenmeyecek miyiz?.. öğreneceğiz tabii.. o zaman mürşid, gönül aynasına bakmayı öğreneceğiz ki, bizi bize gösterip, öğretip tanıtsın..
mesela hayvan birini öldürse,gider yine tekraren öldürür durur.. ama bir insan birini öldürdüyse durur.. düşünür.. kişide mahşer nizam terazisi- gönlünde, vicdanında kurulduysa üzülür.. tövbe eder.. pişman olur.. sırat köprüsünden geçmekte budur.. nefsiniz sizin bineğiniz deniyor.. bu  yetki sana verilmiş.. insanı hayvandan ayıran şey iradedir.. cüzzi irade akıldır.. külli irade aşktır..sen kendini tanımazsan, nereye gideceğini nereden bileceksin?!.. enerjide bir melektir.. seni meydana getiren bu vücûd elbisesi meleklerdir..

çocuk: peki yeni teknoloji ile gelmek üzerinde olduğumuz şey –bizi biyolojik robottan ayıran şey nedir?.. duygularımızsa eğer ,duygularımız ruhumuza mı nefsimize mi aittir?..

ses: insani duygular ruha aittir.. insan duyguları ile diğer varlığın duyguları aynı değildir.. çiçeğin özü ve çiçek birdir ama çiçeğin özü aynı değildir.. kainatın her tarafı insandır lakin her insan insan değildir.. insanın kalp tarafı candır.. insan hayattan ölünce onu canı terk etmez, ruhu çıkar.. eşya bıraktığın yerde durur ve o canlıdır.. neden?. onun nefesi sadece onu hayatta tutacak kadardır da ondan.. eşyanın nefesi onu hareket ettirecek kadar değildir.. hareket isteği hayvanat ruhuna terfiyettir.. bu hareketsiz eşyada  cemadatta yoktur.. bunlar içinizde zamanla açılır.. nasıl? sevgiyle: “aynayı tuttum yüzüme Ali göründü gözüme”..

Yunus halk şairi derler.. ne halk şairi ,O Hâkkın şairidir. bak ne demiş..

kırk bin yıl okusan da akla karayı, bir kamil mürşide varmayınca olmaz..
gel ey kardeş hakkı bulayım dersen(bulmak ayrıdır.. onun içine saraya girmekse çook başkadır..) bir kamil mürşide varmayınca olmaz..
şimdi esas önemlisine geldik bakın: hadi  Hâkkı da bulduk diyelim
Resulün cemalin göreyim dersen, bir kamil mürşide varmayınca olmazJJJ

nur cihan
21. 10.2012
nuralem7@hotmail.com


Aynadan görünen-YANSIYAN ve yansıtan
=  Ruh & Nefis

Aynayı Tuttum Yüzüme - Hilmi Dede Baba - 

Aynayı tuttum yüzüme
Ali göründü gözüme
Nazar kıldım ben özüme
Ali göründü gözüme

Adem Baba Havva ile
Hem allemel esma ile
Çarhı felek semâ ile
Ali göründü gözüme

Hazreti Nuh Neciyullah
Hem İbrahim Halilullah
Sina'daki Kelimullah
Ali göründü gözüme

İsayi Ruhullah odur
İki alemde şah odur
Cümlemize penah odur
Ali göründü gözüme


Ali evvel Ali ahir
Ali batın Ali zahir
Ali tayyip Ali tahir
Ali göründü gözüme

Ali candır Ali canan
Ali dindir Ali iman
Ali rahim Ali rahman
Ali göründü gözüme

Hilmi gedayi bir kemter
Görür gözüm dilim söyler
Her nereye kılsam nazar
Ali göründü gözüme