99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 90
Allah, sizi bir tek nefisten yaratan ve kendisi ile huzur bulsun diye eşini de ondan var edendir. (İnsan) eşiyle birleşince eşi hafif bir yük yüklenir (gebe kalır) ve (bir müddet) onu taşır. Gebeliği ağırlaşınca her ikisi de Rableri Allah’a, “Eğer bize iyi ve sağlıklı bir çocuk verirsen, elbette şükredenlerden olacağız” diye dua ederler.(* 7 / A'RÂF – 189.ayet)
B’ismillahirRAHMANirRAHİM: çocuk Baba’nın sırrıdır.
Merhaba Sevdiğim ve Merhaba.. 90.masalımıza geldik .masalımın doğum yapması
lazım. bir İsa bebek doğmalı.ama o Muhammedi meşrepte bir İsa bebek olmalı
ki, masalımızın mehdisi de gelmiş olsun.
zira 9 masal sonra artık bu yazılar bitecek inşallah.o yüzden olayın toparlanması
gerekli .yani biz 90.sayı ile aslında 9 rakamına, VAV HARFİNE (Hüviyet-i velayet, kimlik) gelmeyi
tekrar başardık şükür. ne ilginç ki, vav harfinin ebcedi de yine 6 sayısı
şeklindeydi..yanii her halükarda ya baş aşağı yeryüzüne doğacağız (6)
,veya başımız yukarıda(9) göklerin melekûtuna yükseleceğiz. kader
program yolumuz bu. her doğumla geçmiş hayatı evrelerimize ölürken, başka bir
aleme yeniden ölerek doğmak zorundayız. her
doğum aslında diğer devrenin ölümüdür. insan
doğarken bile, insan annesindeki hayatında ölerek, yeryüzü annesinin rahmine doğar değil mi?..
Dünya Annemizin
rahmine nasıl düştük?: evvela ruhlar-sütunlar-kalem- kamışlık tarlası olan KARABULUT Rahmandaydık.((* bunu yeni
nesiller şöyle idrak edebilirler mesela: hani bilgisayarların bulut programı
var ya.içine dünyanın neresinde olursanız olun her şeyi atabiliyor ve havada atomlarını
çözdürüp askıya çekebiliyorsunuz. ve yeryüzünde henüz kimse bu buluta saklanmış
gizli hazineyi ilmi bilmiyor. sadece siz, size verilen şifre ile o buluta
girdiğinizde, sizin meşrebinizde olanların yüklediği o bilgiyi görüyor,
tıklayarak kendi pc ‘nize indiriyor, dinliyor ve seyrediyor ve hayata geçirerek
onu icat edip, bir nevi yaratıyorsunuz. yani bu ilim, bu devrenin en yüksek
teknolojik imkanları ile bilimsel olarak
yeni nesile ancak bu kadar pratik
açıklanabilir. yoksa asla kabul edip anlayamazlar. zira yeni neslin görmediği
rabbe iman -tanrısal geni çook zayıf..))
Hakikatte doğum yapmak bir anlamda şudur; ister manevi,ister maddi olsun bu “bulut-âmâ dan, bilinmek
istenen kitabın başlık adını bilip- çekip almak” ve artık onun yaratılmasına izin verildiği
içinde, onu insanca yaratmaktan ibarettir..yani aslında olmayan bir şeyi değil, var olanı, âmâ
bulutundan çekip çıkartıp, güncelleyip okursunuz.. bilinmek istemek,
okunmak budur.en iyi dost kitaptır.. ve dua edelim ki; sadece kapağının resmine
bakılıp atılan değil, sadece başlığı okunan değil, sadece şööle bir içi
karıştırılan değil,sadece başından ve sonundan birkaç paragraf göz atılan
değil, sadece hatır için alınmış ve yüzüne dahi bakılmadan kütüphanenin en
gözüken yerine konmuş vitrinlik(dışı
silikon pompası ama içleri bomboş) kitaplardan değil..
öyle bir okunan kitap olalım ki, bizi okuyan elinden bırakamasın.. 1001
gece –âmâ masalları gibi… yeter ki ŞehriYÂR bizi okumak istesin. ve bu
1001 gecenin sonunda da ŞehRaZÂT’ın 3 tane; Ne idim?,Ne oldum?,Ne olacağım? çocukları
olsun.ve masal anlatıcısı makamı NEFS=ŞehraZÂT, Şehriyar’a neden kendisini
bilmek istediğinin hazzını bilfiil yaşatsın ve okunmaktan hiç vazgeçilmesin, süreklilik
arz etsin..
mesela
Muhammed Mustafamızın okuduğu kitabı Kur’an-ı Kerim, tüm dünyada başından
sonuna hatasız ezberlenen ve sayısız insan tarafından sürekli okunan tek mahfuz olunmuş yegane kitaptır.mesela Muhiddin Arabi’yi bugün tüm dünya
bilim, ilim, kabala, Budistler ve müminler anlayabilmek için sürekli okur ve
genelde hiç anlayamaz sürekli kopyala yapıştır yaparlar,.çünkü Arabi hocayı
bugünkü ilime güncelleyemezler..hz Mevlana’yı, aşkı ise tüm dünya okumak için okullar kurar. İbni Sina
vazgeçilmezdir. demek ki neymiş? her kitap kalıcı değilmiş.çünkü ancak vahyi
ilhamatı rabbaniyle kaydettirilen kitaplar insanlığın tümüne hitap edebilecek
potansiyeldedir. çok nadir olan ER KİTAP’sa BABANIN SIRRI’dır...eğer
Baba’nın sırrını bulup, bilmek istersek de evvela bir Bektaşi olup, HAYY olan AHÎliğe
akış yapmayı başarmamız lazımdır.
O, BABAMIZ OLAN RAHMAN’IN NEFESİ HU ki; bizi nefes edip,hareket
veren ruhu ile ruhlandırıp, NEFES’i rüzgarın yeryüzünü döllemesi
ile aleme HAY & HU saldı (Hayûla=o karabulutun içinde her nefesin bilgisinin olması)..ve nefes
edilip döllenmiş hava esti. Rahman=Yağmur yağdı. Rahman, Yeryüzü (Rahim)
olan kendisinin aşağıya yansımış tezahürüne döl verdi, döl aldı..
KÛN=Bismillahirrahmanirrahim mührü açıldı
(*yukarıda ne varsa aşağıda da aynen o varın yansıması=aynaya bakmak).
ve Yeryüzü Rahminde türlü cemadat ve bitki hay-yeşil oldu. otu inek yedi. ineği Adam Baba yedi.ve yağmur,taş,toprak, bitki, hayvan, babanın beline döl suyu oldu. böylece BABA hamile kaldığı tüüm akaşik kayıtları da bu damlacık rahman sularına yükledi (genetik kader).
KÛN=Bismillahirrahmanirrahim mührü açıldı
(*yukarıda ne varsa aşağıda da aynen o varın yansıması=aynaya bakmak).
ve Yeryüzü Rahminde türlü cemadat ve bitki hay-yeşil oldu. otu inek yedi. ineği Adam Baba yedi.ve yağmur,taş,toprak, bitki, hayvan, babanın beline döl suyu oldu. böylece BABA hamile kaldığı tüüm akaşik kayıtları da bu damlacık rahman sularına yükledi (genetik kader).
ve Baba(RAHMAN),kendi batınındaki(RAHİM) denizi ile büyük
bir aşk iştiyakı yaşayarak-iki denizin suyunun birleştiği yerde zahiri anne RAHİM’e emanetini devretti.. böylece pek
çok alem geçen eşya, artık su damlacıklığından kan bulacak ve etlenecekti. işte
hamili kart,sanki insan yaratıcısı misali olan Rahim esması tezahürü olan maddi annemizde
batınında, dünya alemi şartlarına uygun bir varlığı oluşturmaya başladı. emanetinin
vesayetini işleterek onu çoğalttı.. ve cenin
vakti saati gelince, bu cennet vatan olan SILA-İ RAHİYM’ den imtihan olmak
üzere dünyaya tahliye edildi.. cııyaaakkk!!cıyaaaakk!!
(* çocuğun sılayı
rahiymi anne ,anne Havva’nın sılai rahiymi Ademiyeti, Ademin sılai rahiymi EBUTÛRAB,
EbuTûrabın rabbi RAbbürerBâB’ dır.)..
kamışlık=kalem=sütun=ruhlar tarlasından koparılarak aşağıya iniş!. ahh! ne acı!.. o karanlıktan bu karanlığa, o zulmetten bu zulmete, o dehliz kara delikten bu dehliz tünel delik ak geçide,ışığa doğru bir yolculuk.. bir ismin, bir adın, eşya olabilmek adına geçirdiği bu zorlu yolculuk.. ahh! ne olağanüstü bir macera.buna değer miydi peki? bilmiyorum.
İnsan
geçmişinde ne kadar ilk ana, ilk başa dönebilirse ,o kadar en sona gitmiş, göklerin
melekûtuna erişmiş olurmuş(KABE KAVSEYN= ruh &
beden, ikiyi bir nokta etmek)..sanırım bu zorlu maratondan sadece
atomun içindeki kömür tozu olan enerji= güneş=çekim gücü=kabz ve
bast (YA VEDÜD-AŞK) galip çıkacak. işte atomun içindeki bu kömür tozlarını bir arada tutan
yüce aşkın birbirlerini çekmesi ve itmesi SALÂT ’TIR. Aşkın aşkîn ve dahi
taşkın cezbesi de budur.” DUR RABBİN NAMAZDA!” O sürekli namazda
olmasaydı bu ivme döner miydi? O sürekli eşyayı, isimleri zikredip hatırlamasa
hangimiz var olabilir dik ki!?
peki o halde bizi her nefesinde unutmayan ve adımızla tek tek bilerek bizi
HAYY eden RABBİMİZ’e bu isyan neden?.neden yeryüzünde nifak sokucu ve kan dökücü
olmayı diliyoruz ve göklerin melekûtu olan- bizleri var eden mülkiyet sistemini
haklı çıkartıyoruz ? cehennemin baş meleğinin adı da MALİK unutmayın lütfen!
oysa o melek-mülkiyet-kuvvet-ivme işlemini ve varlığını RAHMANIN NEFESİNDEN
ALIYOR..
eğer Allah-Rahman RUH’undan ruh üfürüp nefes etmese idi ,o sûkûn denizi
çalkalanabilecek ve bu kendini bilip,var edip,tezahür edip, bedenlenip, fiillere
dökülüp rüya görme(zanlarımız-varsayım) halimiz olacak mıydı
pekii? asla!! Sen, ben, o ,bizler ne kadarda gerçek sandığımız
bir hayatın içinde yaşam mücadelesi vererek yaşıyoruz değil mi? oysa hakikat
öyle mi peki? ne yazık ki şu üzerinde cevelan ettiğimiz dünyamız koskoca bir
yalan! amma o öyle muazzam sihirli bir Küre’ ki hepimiz ona tutkuyla
çakılıyoruz ve o bizi efsunluyor… O,sürekli yıkılıp bozulan ve tekrar
tekrar perde kurulan, yani Beyt ül Mamur=ömürlendirilmiş evin yansıması olup,
sadece bir seyran-ı pazardır.
"İnsan, bizim, kendisini az bir sudan (meniden) yarattığımızı görmedi mi ki, kalkmış apaçık bir düşman kesilmiştir. "36 / YÂSÎN - 77
bizlerde ,bizden önceki yeryüzünde kan döküp, bozgunculuk edip ,fitne çıkartan sayısız kavim gibi bir gün yerle bir helak edileceğiz. çünkü bize verilen sürede, bize verilen kendini bilmek ilmini gerçekleştirip YA VEDUD aşkına-SALÂT’A karışıp, yükselip, MİRAC’ ımızı gerçekleştiremedik. vakit tamam oldu ve devriye girdi.çark döndü.yeni idraklerin mührü kırılıp açıldı. İnsan kadar azgın hiçbir varlık ne yazık ki yokmuş be Sevdiğim.. üzgünüm, özür dilerim, bizi affet!.
Sevdiğim, 2008 de yazdığım şeylerden korkup 10. Masalda kendime noktayı koyup son vermiştim ya hani. (25.03.2008)o gece şunu yaşamıştık:” Masal bitmişti ve bir daha asla yazmayacağım dediğim gece Sen geldin.. Ağzımdan çıkan her sözle imtihan oluyorum.. Susmayı da öğreneceğim demek ki..
“Sor,
dedin, sor bana”..Sessiz ve harfsiz kelimelerinle..Olmayan klavyemden olmayan harflerimle
yazdım………
“ne
sorayım?”…
“Nur’u sor!”
dedin…
“Nur nedir?
“yazdım…
“Nur benim”
dedin…
***
işte Sevdiğim, hediyen olan bir kutudaki 99 acve hurma masallarım biterken, bende artık normal hayata dönme düşlerime-hobilerime fena halde kafayı takmış,neler üzerinde çalışayım diye düşünmekteydim ki, aniden uyumam gerekti.beyaz ekranda yine yazılar yazılar.sadece hatırladığım şunlardı bak!. 11 mart salı:” nun harfi ruh..nun harfi nur ..nun harfi … nun harfi …”demekmiş. (yani dairede o .üçgende oymuş.)
***
işte Sevdiğim, hediyen olan bir kutudaki 99 acve hurma masallarım biterken, bende artık normal hayata dönme düşlerime-hobilerime fena halde kafayı takmış,neler üzerinde çalışayım diye düşünmekteydim ki, aniden uyumam gerekti.beyaz ekranda yine yazılar yazılar.sadece hatırladığım şunlardı bak!. 11 mart salı:” nun harfi ruh..nun harfi nur ..nun harfi … nun harfi …”demekmiş. (yani dairede o .üçgende oymuş.)
Sevdiğim
neden bu NUR benle uğraşıyor? hep pes edip,her şeyden-insanlardan ve
insanlığımdan iğrenip- nefret edip uzaklaştığım,en dibe vurduğum zamanlarda
ortaya çıkıyor.neden her şeyi bildiği ve her şeye gücü yettiği halde bunu
kullanmıyor?!!benim kadar zavallı cahil birinin elinden ne gelebilir ki?ben
öğrensem ve bilsem bile hiçbir işe yaramaz!..
NUN ANNEDİR.. ebcedi DAİRE yanında NOKTADIR. BE BABADIR..BE ÇOCUKTUR.. BE ebcedi 2 dir.yani yaratılış ikiliktir.bu şirk değildir. hayatın anlaşılır ve sürekliliği olanla muhabbeti-aşk ilişkisidir. anahtar ve kilit=10 formüldür. her iş ve oluş için; her esmanın, her sıfatın, her fiilin sürekli birleşmesi- tevhidi izdivacı ile bu işlem olur demektir..
nokta tanrısal öz –sükun’dur. daire Zat’ın
tezahür-dalga frekans –seyir alanıdır.nokta ruh, daire nefs’tir.eğer sen,
siyah kara bir noktanın içine alınırsan şunu bil ki, mahrem olan –yasak bölge-
harem dairesi içindeki O sensin.ve karanlığın içinden çıkıp yükselen O beyaz
ıssız ışık yavaş yavaş her yanını kapsar, karanlık kalkar.(*insan ağlamak ister ve ağlayamaz ya hani
işte öyle olur.molaJ)
..ve Ademe
saklanan gizli sır hazine-bilinme hevesi Havva idi. yani nefs ruha
& ruh nefse sırlanıp gizlenmişti.hangi yoldan gidersen git şaşmaz şekilde
yine birbirlerine dönüşerek devrederdin. iç dış & dış iç…
okuduğum bir Bektaşilik kitabında, Adem kendi aksırığından kendini doğurup, kendine dost olup, daha sonra yaren olmuştu.ve Allah Adem’in kendisini bırakıp kendine aşık olmasını kıskanmıştı(halbuki kendini bilme emeliyle bunu kurgulayanda O idiJ)..ve bu hikaye Bektaşilerin bu meşrebine aitti..oysa bizim müşahedemizde; Işık Adam’mın sağ kaburgasının -sağ omuz ardından doğarak çıkansa O’nun Işık Beden Havva’sının kanatlanarak ondan ayrılıp yükselişi idi..buda şimdi ki idrakime göre Adem’in hazinesi ve yüklendiği ağır emanet, BİLİNME İSTEĞİ OLanın en enfes NEFS , HAVVA’SÜL HAVVA’sının olduğudur..
insan insan’ın içindeki yumurtadan doğar..
insan önce topraktan bitki gibi biter ve onu hayvani karakterlerimiz yer. daha sonra huylarımızın sembolü Hay’vanı baba yer ve ilk sırrı iksir-simya olan çocuğunu, sperm olarak kendi yumurtasına kendisi doğurur. daha sonra bunu aşk ve muhabbetle Havva’sının yumurtasına doğurur. İNS'AN DAİMA BİR YUMURTADAN DİĞER YUMURTAYA DAİRESEL GEÇİŞLER YAŞAR Kİ(big bang), BU HELEZONİK SARMAL YOLDUR(CD misali)..
Havva, 40 haftalık ( Rahiym yumurta mağara halvethanesi ) erbaininden sonra, babada ruhsal spermken, artık annede cenin olan bebeğini, yeryüzü tekamülünde cin-can-ten-ben- insan olabilmesi için, imtihan olacağı mekan olan dünya yumurtasına doğurur.ve çocuk bu alemde sayısız tuzaktan geçerek insan olma serüvenini yaşar..
bu süreçte
ondan istenense, özgürleşerek ait olduğu yeri hatırlamasıdır (FERDİYET)..yani İhlas
Suresine erişmesi ve babasız anasız- rahimsiz- kendinden kendisini doğurması,
hakiki öz benliğini idrak edebilmesidir. Böylece de bu hatırlayış-zikirle
tamamlanan ölmeden evvel ölme tekamül aşamaları olarak artık yeryüzünde o kişi
için biter ve illa bir sultan güçle arzın-perde arkasına geçilir.. artık daha
üst alemlere seyir için hazırlanılıp yer
üstüne nazır kılınır(*Arafat’a çıkıp Vakfe’ye durup sûkun olan kişi, bu defa tekrar inişe-
harekete geçtiğinde de olaya Arif olup, Asaf rütbesini alır).
“Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım”
demişti. Onlar, “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi
yaratacaksın? Oysa biz sana hamd’ ederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.”
demişler. Allah da, “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demişti. “2 / BAKARA – 30
ve biz
halk olarak ya siyasilerden çekiyorduk veya asker diktatörlerin postalları
altında inim inim inletiliyor, evlatlarımızı onların ve kokoş tanrısal
aristokrasi ailelerinin köleleri olarak yetiştirip, onlara vermek zorunda
bırakılıyorduk!!. bu iki tür ki, aslı padişahlık rejiminin yorum değiştirmiş
hali demokrasi sahtekarlığıydı..
işte bugünümüz gibi, demokrasilerde de başarısız olunca yine devre giriyor; bu defa kara cahil, aşiretçi, kabilesinden çıkamamış, meşrebini din edinmiş, salak avam ahalinin kaosu içinde, en korkunç çağlara birkaç saatte taş, sopa, ateşle sürükleniyorduk. Çünkü bu kanperest kabileler devletle yönetimi kabullenemiyor, hep eşkıyalıkla yönetilmek ve kaçakçılıkla havadan milleti uyuşturup, kötücül haramla beslenerek yaşamak istiyorlardı. medeniyetin sıkı disiplini-kanunlar bu kırsal kavimler için asla değildi.. esasında ise hepsini alttan oyunla kurgulayanlar vardı.. sıra ile tepemize biniyorlar nasılsa..ve sonra yine gelsin asker postalları, işkenceler, sürgünler, gelişmişliğe “dur!” emri,puta tapınma yasası ve sıkı yönetim karartmaları. Millet olarak hep aynı imtihanda, her devriye sonunda başarısız olduğumuzdan, nasıl öldüğümüzü asla hatırlamıyor, intihar edenlerin akıbetine uğruyorduk. ve o anki intihar anımızı sürekli tekrar tekrar yaşıyorduk maalesef..
neden insanın bu üç yoldan başka seçeneği yok ki!!neden ülkeler sürekli baştan başa ihya edilip-sükun bulup -tam huzura ermişken, bir lodos çıkıp fırtınaya dönüşüyor ve sonra ahalinin içine 7 rüzgarlı cinnin fitnesini salarak, elleri ile yaptıklarını neden toptan yıktırıyordu?!neden dünyayı ellerinde tutan birkaç ailenin kölesi olmamız gerekiyordu. seçimle demokrasi ile başa geldiğini sandıklarımızı ise başka devletler ve iş adamları başımıza getiriyorlardı. başa gelenleri sözlerini dinlediği müddetçe koruyor ve kesenin ağzını sonuna dek millete açıyorlardı.çünkü dünya tekelleşiyor ve o belli aileler sadece kendi içlerinde evleniyor, diğer ülkelerin büyük ailelerini de zamanla satın alıyorlardı. Her yere site cumhuriyeti beton tarlaları ve her yanına alışveriş merkezleri yapıyorlardı. üçüncü dünyadaki köle işçilerin bedavaya mal ettikleri her şeyi sürekli tükettirmek zorundaydılar. ve eğer başa getirdikleri lider artık semirip, güçlenir ve başını kaldırıp uyanmak ve halkını uyandırmak isterse tüüm işadamları, medya, dış devletler anında halkı ona karşı kışkırtıp, ülkeyi fitne ateşine veriyorlardı.
yani sevgili ahali!! geleceğin biyonik köleliğine doğru gidişatınız hayırlı olsun!..çünkü bunu siz ellerinizle kendiniz istiyor ve bile bile yapıyorsunuz. sadece islam düşmanlığınızdan, sadece islam’ ın kanunlarından ölesiye nefret ettiğinizden.. mesela çöl arabının dini diyorsunuz ama kürtlerin türk-hint karışımı olduğunu, o beğenmediğiniz arapların da bizim bölgeden oraya gidip, oradaki Yemenli Cürhüm (Ad kavminden son kalanlar )ile kaynaşarak, bizden az biraz farkla değişik olduğunu mahsus anlamak istemiyorsunuz. onlardaki kavimci, kan dökücü, atalarına tapınma kültü kimden geçti sanki bilmiyorsunuz?!siz aslınızdan dahi nefret ediyorsunuz haberiniz yok!!
ve Tanrılık iddiasını aslında hiç kimse kendisi yapmıyordu..halk putperestti ve tapınacak bir put seçip, onu hedef tahtası, gazabı çekecek paratoner varlık olarak kullanıyordu. günümüzde olanda aynı eski devriyemizdeki gibiydi:hani eskiden, yeniçerilerin zaman zaman hormonları depreşip azdığında yaptıkları o hal var ya. Bugünkü azgınlar aynı onlar gibiler. en tepedekinin kellesini istiyorlar ama bunun bedelinin onlara nasıl ödettirileceğini ne yazık ki henüz idrak edemiyorlar. Akl edemiyorlar ki, seçim arefesinde dış fitnelerin kuklası olup, iç şeytanları oynayan bu cinler takımı başsız kaldıklarında ve seçim gerçekleşemeyip gerçek bir lider seçemediklerinde, o pusuda yatan barışçıl kuzu postlu kan emici vampir mihraklar yardım bahanesi ile üzerimize çullanacaklar ve her haneye ,her vücuda her tür tecavüzü kendilerine mübah sayacaklardı.
mesela eski devirlerde asker-yeniçeri böyle kanı köpürüp kudurduğunda ve
ülkede kaos çıkartmaya başladığında feraset sahibi padişahlar ve vezirler onlara istediklerinden bir kurban ve maddi zenginliği atarlarmış. ve daha sonra halk evlerine kendisini kilitlermiş.yeniçerinin şehri üç gün yağmalarına izin verip, sefere çıkartırlarmış. bu türler çıktıkları seferlerde bu duygularını tatmin edip-yağmalanmış hazineleri ile sakinleşir ve bir daha kan içmek isteyene dek sakince kavimci köylerine geri çekilirlermiş.. bugün bu yöntem yapılamadığından, teknoloji başında ve aşırı katkılı hormanel gıdalarla bedene hapsolmuş negatif etkili enerji boşaltılamadığından, ara ara kırılan fay hattı misali, ancak toplumsal küçük küçük kaoslarla bu sıkışan gaz çıkartılabiliyordu. yoksa dünya bu potansiyel şeytani enerjiden infilak ederdi maazallah ki, buda şerrin içindeki hayrı görüp idrak etmek isteyenler için inceden inceye ironi için kaydedilmiştir .lütfen birazcık gülümseyinizJ….
12 mart Çarşamba( ülkemdeki iç savaş )FARKINDALIK İÇİN ŞÜKÜR ANI YAKALAMA DUASI: bugün facede ve medyada fikir savaşları vardı.ve sayfalar etnik kimliklerin ve meşreplerin ırkçılığını bir daha ortaya serdi.aslında insanlar sadece kendi ırkını,kendi meşrebini = KENDİ KAVMİYETİNİ sevebiliyor muş bugün anladım.ve şimdiden sonra insanların profillerini daha iyi okumaya=çözümlemeye başladım şükür.
..kimse kendi rahatı bozulsun istemiyordu.biri feda
olmalı ve biz onun kanı üzerinden oturduğumuz yerden eğlenip ego tatmini
yapmalı ve olayı habire çomak sokup fişeklemeliydik.bunu neden yapıyorduk
pekii?çünkü toplum olarak ne kadar
münafık -fitne fesat olduğumuzu Yaratıcımız içimizi dışına çıkartarak
birbirimize aynalamıştı. temiz ayna
bulamıyor ve sürekli çamura bakıp çamura batıyorduk....
ve olayın aslı berkin değildi.çocuk istismarı.bu millet
çocuğa şefkat duysa ,sevse ve merhamet etseydi geçen ay avrupanın açıkladığı:
AVRUPA ÇOCUK PORNOSU SİTELERİNE GİRENLERİN % 67 Sİ TÜRK OLMAZDI.bu milletin ar
damarı çatlamış.bu durumda ortaya çıkansa şuydu:ne berkini ne çocuğu..
VE FARKINDALIĞIM İÇİN AMEN .TANRI BU MÜNAFIK MİLLETİ
MÜMKÜNSE ARINDIRSIN YOKSA IRKÇI VE KAVİMCİLERİ KÖYLERİNE GERİ POSTALASIN ve
amin.
yeni bir farkındalık anım oluştuJ .
onun şükrünü de eda edeceğimJ. geçmişte genetiğimize yüklenen bilgileri ve
kinleri affetmemiz ve atalarımızın dinine uymamamız lazım geldiğini anladım....ahh
bu atalarımızın genetik sarmal merdivenlerini işgal edişi ve kindar
düğümlerimiz üzerine üfürüşleri… hatıralarının, nesiller sonra bugün, bizi bize
düşürüşü.... ......”ey atalar kültü!! lütfen
artık sıratel müstakim asâ yoluna giriniz pliissJ”
bunu yazan uzay çağından bir torununuz BEN.
nur cihan
nuralem7@hotmail.com
14.03.2014