8 Aralık 2012 Cumartesi

99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 37


kürevi dünyanın merkezi neresi?J

99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 37

Âli’ler erdir,
Âli’ler ışıktır,
Onlar yıldızdır,
Her biri, bir harfin içindeki
Ölçü noktasıdır.
Âli’ler yıldızlardan ayet yazarlar.
Âlidir  Âliler
Hepsi farklı gözükse de
Aslında tek’tir ÂLİLER.  (22-1-2008 )

Merhaba Sevdiğim ve Merhaba.. biraz dertleşelim mi ne olur..işte gerçek hayatın memat bölümü olan bu maddi dünya çok ağır bir şey değil mi?!.insanların birbirlerini üzüp incitmeden ,birbirlerine zarar vermeden yaşaması ise namümkün..üstelik artık bu alemde hiçbir kimseye kan bağı  dahil, hiç bir şekilde bir sıhhıyeti olmadığını  görerek öğrenip, idrak etmiş kişiler için.. kulluk vazifesi icabı rollere devam etmek.. nedense manevi şeylere meraklı kişilerin, genelde en yakınlarıyla sert ve haşin imtihanı ise çok zor oluyor be Sevdiğim.. insanın canını en çok kendi kanından, kendi sütünden ,kendi etinden ,kendi nefesinden hayat bulanlar acıtabilir değil mi ve öylede zaten.. dışardaki daima dış kapının mandalı aslında.. onlardan kurtulmak kolay amma onların dışarıdan fitnesi ile fişeklenenlerin, seni içeriden, sürekli darmaduman  etmesi ise katlanabilir bir şeyde değil.. ne yapalım bu ezeli bir kanun..hepimiz çevremizle aynı çemberin içindeyiz.. Adem babamız evlatları olan büyük ağabeylerimiz ve ablalalarımızla bu imtihan başlayıp, diğer peygamberlerin eşleri  ve evlatları ile daima süregelmiştir.. bugünde etrafımızda tanıdığımız  genel manada(istisnalar kaideyi güçlendirir)insan-ı kamillerin eşlerine ,evlatlarına, etraflarını saran Taifli taifelerine bir baksak  durumu hemen kavrayabiliriz (ve zaten hepimiz aslında kendimizin ne halt olduğunu yaşadıklarımızla da ayan beyan biliriz de, kendi kendimize bile itiraf edemeyiz değil mi?)


neyse.. bu yazım içimdeki zehri acıyı biraz alır inşallah ve aminn..bunu neden yazdım Sevdiğim. çünkü yine dibe vurup, kendimden öyle utandım ki  inan ve yine her şeyden vazgeçtim tabii.. ben daha kendi ilk dairemde zerre başarılı olamamıştım. kaldı ki, diğer erişilmez mevzulara ulaşmaya çalışıyor, üstelik birde onları hiçbir şey bilmeden yazıyorum ya hani.. kendimi kınayarak, çok ayıplıyorum bilmiş ol..amma  velakin; Perşembe gecesi öyle çok incinmiş ve hüzünle erkenden uyuyan ben, cuma sabahı üç defa aynı anlamla uyandım. Sana bunları birazdan yazacağım tabii..yani yine yazarak yola devam ediyoruz Sevdiğim.. kaderimden kaçamam biliyorum. ama asilikte huyum biliyorsun. fıtratım belki de ..ve Sen değişemeyen beni, böyle, olduğum gibi kabul etmiştin. hatırla lütfenJ.. teşekkür ediyorum. Seni hala öyle bildiğin anlamda seviyorum… bakalım mı, bu haftamızda neler idrak etmişiz..


İ.O.Anar’ın yedinci gün kitabını bitirdim.. bildiğin gibi bu kitaptan HİKMET HAKKINDA çok şey beklemiştim..
lakin,istediğim küre-i ideaların, istediğim anlamını onda bulamadığım için hayal kırıklığına da uğradım ki ;kitabın bittiği gecenin sabahı, işte, aşağıda yazacağım kümesel küreler rüyası ile uyandım
J.. bu kitabın yazdıklarından daha çok, yazanı aslında beni ilgilendiriyordu tabiki..çünkü nedense henüz 2. kitabını okuduğum bu kişi ile bizim tarzımızda benzeyen şeyler vardı (uzuuun ve karışık cümlelerin haricindeJ) ve onu çözemiyordum.. bu yazarın idealarında  nereye dek çıkabildiğini anlamak istemiştim..
onun kahramanları, olayları hep kutsal kitaplardan, peygamberlerden, tasavvuftan birer semboldü ve kendisi asıl merkezdi tabii..yani İnsan-ı Kamil İdris İhsan=Als İkh KanJ oydu...hepimizin kendi içimizde hissettiğini, o, yazıyor-çiziyor, bundan para kazanıyordu . oysa, benim beklediğim anlamdaki hikmet küreciklerinden bu kitapta zerre yoktu.. varsa da ben anlayamamış olabilirim.. çünkü o bir felsefeci.. hikmetten başka ne yazabilir ki zaten?!..vahy misali ilhamla yazılmasını umduğum bu yazılı metin, son derece lügat kaosuna sahip ve yorucu  idi..yani bir gecede kendisini okutacak gibi sürükleyici ,cezbedici, ilhamsal da değildi..sadece ilk sahifelerdeki bir lodos rüzgarı tanımı vardı ki muazzamdı.. ve harflerin yerlerinden sökülüp savruluşunu dahi izlemiştim acizaneJ..sayfalar ilerledikçe ise, toplama- çalışma ilimlerinde olan o sıkıcı hal vardı ( bunu da en iyi, kendimin, oradan buradan toplayıp, derleyip, yazdıklarımın üzerimdeki baskısından biliyorum tabiiJ).. her ne kadar bu kitabı eleştirecekler için en son sahifede kötü bir eleştiri varsa da, o şeyleri dahi üstüme alınarak, bilerek bunları yazdım- kabul ettim ..eyvallah HUU J..
**
Dürr-i  Yekta
arı duru bir su ve içinde derin mavi bir alem
görünmeyen kudretin eli döndürdükçe döndürüyor
herkes gözünü dikmiş Seni arıyor..
Seni keşfeden göz bunu herkesten saklıyor
derin maviliğin içinde pırıltılı ışığı var
hem dışı hem içi aynı.. mana Sen…
… .. içindeki ışık dışarı sızan.(17 aralık  2009..şeb-i arus..1 muharrem )
**

5 aralık çarşamba..
hayalimde Cihan’a  bir şey soruyorum. O’da, arkası karanlık ve buğulu  bir camın üzerine parmağı ile çizerek  bana anlatıyor..önce bir yamuk daire çizip içine bir şeyler yazıyor.. sonra o küme daireden bir ok çıkartıp çiziyor ve okun bağlandığı yeni bir 2.yamuk daire çiziyor.. onun içine de bir şey yazıp, oradan da bir ok çıkartarak, 3.bir yamuk daire çiziyor..ve uyanıyorum Sevdiğim.. O ->O ->O


 henüz ne anlamam gerektiğini bilmiyorum ama aklıma geçen yıllarda yazdığım kahve yapma konum geliyor tabii..yanii, sabah uyandım .henüz aklım bomboş  ve ne yapacağımı bilmiyorum..BİR İDEA BALONCUĞU OLUŞTURUYORUM=düşünüyorum.. vee..İDEA BALONCUĞUMUN İÇİNE DÜŞÜNCEMİ YAZIYORUM=”aa.. kahve içmem lazım değil mi?” ben kahve içeyim diye, dünyanın bilmem kaç ülkesinden, bilmem kaç yüzlerce kişi kahve çekirdekleri ekip büyüterek  ağaç yapmışlar , kaç  hasat  mevsimi ihtiyarlamışlardı üstelik.. ve kahve bizim ülkemize geldiğinde; onu içebilmem için gerekli fincanım içinde kim bilir kaç kişi ve kaç türlü malzeme ne zahmetlerle, uğraşılarla, kaç senede tekamül ederek oluşmuştu.. şekerim, suyum ,diğer tüm alet edevatımda aynı seyr-ü sülükten geçmişti ve halende geçiyorduk
J…..


kahve çekirdeği 01
işte şimdi kahvemiz pişiyor ve fincanımızda..hıım..gözüm açıldı..idrakim parladı. bunu okuyan sizlerin de tabiiJ ..merhabaJ..bir masalın içindeyiz. ve bunu okuduğunuz sürece bir masal kahramanı olduğunuzu da unutmayınız lütfen..ve şimdi kahve fincanı dudağımızda ..secde halindeler..hımm ..kahve içimizde.. secde vuku bulup kabul oldu..kahvemiz Adem, yani Biz, yani İnsan oldu.. işbu, ilk iki kürevi daire baloncuğumuz şu süreçte gerçekleşmiş olup, J TA-HAyyündenJ maddi aleme inkişaf olmak üzere (Canım ALLAHIM yaa..bak neler yazıyorum ve kendiliğinden ne anlam ortaya çıktı..sonsuz teşekkürler Sevdiğim)..hıımm..kahve hücrelerimize canlılık, enerji, hayat verdi ve gören gözümüzden ışık, tutan elimizden fiiller, yürüyen ayağımızdan hayırlı işlerde ameller ,konuşan GÖNÜL-dilimizden hikmetler olarak cereyan-ı celal-i zuhur olarak hayat buldu değil mi?..işte insani KünFeyeküNün yaratım aşamalarıda sanki bir nebze birazda böyle, değil mi?..evvet..


Sevdiğim,bu düşüncelerim benim için yetersiz olduğundan ve bunları kaç senedir kaç defa tekrar tekrar işlediğimizden, başka bir anlamı olmalı diye Cihan’a telefon açtım.. rüyamı anlatmadım.. küreler hakkında bir şey biliyor mu diye sordum. ”bilmiyorum” dedi..dakka bir gollJ..cep telime Demirli Hocadan mesaj geldi..”küre tamlık demektir yazmış saolsun..Ya Rabbim çok sevindim.hemen aradım ..ikisi birliktelermiş yineJ.. hoca:” sen neden bunlarla meşgulsün?!..senin şeyhin böyle şeylerle ilgileniyor mu hiç?!..sen O’nun ilgilenmediği bir şeyle nasıl ilgilenirsin?!” diyor.. çocuk: ”ilgileniyordur bence. O ilgilenmezse ben böyle şeylere hiç ilgi duyabilir miyim ki?!” ..hoca: olmaz öyle şey..ilgilenmiyordur ..senin böyle şeylerle ilgilendiğini bilse çok kızar.. hem ben küreler hakkında bir şey bilmiyorum. sen Ömer’i ara .o küreler hakkında senle konuşabilir” diyor.(aslında Ömer’in sabır tekamülü için beni ona musallat ettiler biliyorum.. yani, O’nu Sana  getirdim SevdiğimJ)..hoca O’nun telefonunu verdi.. aradım.. kürelerimi ve Bektaşilikte siyah postun yanında birde küre olduğunu ve hikmetini sordum ..hoca:”ben rüya tabir edemem. iznim yok..dur bir sorayımJ, ararım” dedi.. çocuk: ”hayır ..ben rüya anlatmayacağım ki, yorum istemiyorum. Sadece hikmet ve küreler hakkında bildiklerinizi öğrenmek istiyorum” dedi.. Sevdiğimm, bir İslam Felsefecisi olan Türker,  şu not etmeye çalıştıklarımı kısaca telefonda anlattı.. bak şimdi:


alem küresel bir şekle sahiptir.. cisimler alemi küresel şekilde iç içe geçmiş kürelerden oluşur..en dıştada hepsini içine alan kuşatıcı bir küre vardır....birbirlerine devinimle- hareketsel- küresel- sürekli bir hareket oluştururlar.. küre maddenin bir halidir.. her kürenin bir ruhu vardır.. kürenin hareketi sayesinde o ruh kemale eriyor.. tam mutlak kemal için bu küreler elzemdir.. ve bir ruh  ne kadar kemal sahibi olursa olsun; bu yüksek ruhlar yine de bağlı oldukları kürelerinden kurtulamazlar...çocuk:”neden küre?”.. hoca:”çünkü küre basit ve yalındır ve bozulmaz tek şekildir.. ruhu bağlar.. beden bozulur.. çünkü beden, küresel değil bileşiktir.. eskiden bu bozulmaz-yalın ve değişmezi GÜNEŞle ilişkilendirmişlerdir.. oysa insan  ruhu potansiyel  olarak güneşten daha yüksektir..ama aktif olarak değildir.. manevidir..
akıl suya erince

Tanrı’nın yaratımında ilk olarak AKIL ortaya  çıkar.. bu akıldan bir RUH ortaya çıkar. Ve sonrada bir KÜRE ortaya çıkar.. 1. olan AKIL aslında manevi varlıktır.. o cevher.. her şeyin bir ruhu vardır ama o ruhların yükselebilme kabiliyeti yoktur.. bir tek insanın ruhu maddeden kurtulma kabiliyetine sahiptir..” çocuk: ”masonluk ve kabala-yahudi tasavvufu da sadece sefirot –kürelerle ilgileniyor. yani neredeyse her şeyimiz neden aynı peki?”  hoca: “çünkü onlar bu ilmi İslam tasavvufundan aldılar da ondan aynı “diyor..




İşte Sevdiğim.. şimdi bir misafiri olan hoca, bana bunun hakkında, yine vakti olduğunda konuşabileceğimizi söyledi.. ne şanslıyım değil mi? ben çook cahil olduğum için, hep akademisyenler  tedrisatı Aliyemiz için devreye girmek zorunda kalıyorlar
J..EL MECBURLAR yani.. çünkü olan biten işi bilmiyorlar tabii. Veee..şimdi ben, bu kürelerle ilgili, Sana kendim ne düşündüm yazmak zorundayım değil mi?.. amma işte buraya gelince tıkanıp kaldım.. yani ben bu konu hakkında hiçbir şey bilmiyordum ki nasıl yazayım. üstelik birde bunu, resimsel bir film gibi Sana nasıl aktarayım?! ..Sevdiğim amma ne anladım biliyor musun ..hani usta film oyuncuları işlerinde ilerlediklerinde; kimselerin beğenmeyeceği, hor göreceği, zor ve çirkin ve kötü karakterleri oynamak isterler ya hanii..işte sanki bizde bazı konularda ustalaştıkça, yazması ve anlatımı çok zor şeylere doğru kendiliğimizden çekiliyorduk değil mi?.bilmiyorum.


işin hülasası Sevdiğim: ben bu KÜRELER İLMİNİN, felsefe denilen derslerle okullarda okutulduğunu öğrenince çok incinip, kendimden utandım biliyor musun..yanii herkesin okuyarak bilebileceği şeylerden ben senelerdir hiç haberdar değildim.. ve onca cehaletimle ne ucubeler döktürüp Sana ukalaca, bilmiş bilmiş yazıp duruyordum.. nerdeyse utancımdan yerin dibine geçecektim.. sonra öğlen salatına durdum.. ve kuuddayken bir şeyi tekrar yaşadım..


kendi kendime:” bir bilinen ,DANIŞIP KONUŞABİLECEĞİM maddi şeyhim olsaydı gerçekten; bana bu şey için kızacağını amma Seninse henüz bana bu şeyler için kızmadığını, hatta aklımda ilk defa bu işin, hayalimde MASONLAR VE DERVİŞLER KİTABI nı veren Haybabamla  nasıl yürürlüğe girdiğini hatırladım”.. ve sonra öyle hüzünlüyken birden bir şey oldu…hani benim inci tesbihim- Tûrûku Âliye rehberleri dizinimim vardı ya.. işte o sahne birden yine aynı gülümsemeleriyle belirdi..ve işte ancak o vakit; KÜRELERİMİN EN GERÇEK MANASI OLAN HİKMETİ ÂLİYEyi  gördüğümü, senelerce sonra, bir salatta anlamış oldum..


ağladım tabii.. kim ağlamazdı ki değil mi?. ben buna layık değilim desem, şimdi bu halde, onlara hakaret  etmiş olacaktım biliyorum ve susuyorum..ama bu ilim çok zor be Sevdiğim.. Sevdiğim..bencede ben gerçekten çooook amma çook şükretmesi gerekenlerden biriyim değil mi?.ama neden benim kadar cahil birine denk geldi Sence?.. neden?..ben onca Turûkû Âli Sultanı Piranıyla ne yapabilirim ki?.. HER BİRİ AYRI BİR GAVVAS OLUP KENDİ İNCİSİNİ ÇIKARTIP ,O İNCİYE RUH VERMİŞ OLAN BUNCA ZAT-I ÂLİ REHBERE ben NE VEREBİLİRİM Kİ?..hiiiiçç..hiiiçç..hiç bir şey bilmiyorum.sadece Seni Sevecektim.. hiç bir şey yapmayacaktım. .  unutma sakın olur mu Sevdiğim.. beni koru ..lütfen..


hiyeroglif alfabesinden
ve sonra Sevdiğim, sevinerek düşündüm ki, galiba ben, KÜRESEL KÜREVİ TARİKATINDANDIMJ.. hemen el mürşidi aklı maaş efendim Google hz me “kürevi tarikatı nedir?” diye yazarak danıştım tabiiJ..aaa..öyle bir tarikat yokmuş amma KÜBREVİYE TARİKATI ise varmış.. ve çok sevindim..tarikatı kübreviyenin mensuplarına bir bakalım mı lütfen..evvela kurucusu   ÜMMİ Necmeddin Kübra hz imiş ve Moğollar tarafından şehid edilmiş.. aslında bu tarikat 13 yy da; Anadoluyu ve Devlet-i Âli Osmanlıyı mayalayan Horasan Erenlerinin Fütüvveti Melamiye-i Ahiliğinin yüksek bir teşkilatla birleşerek, ilim ve irfan yuvalarıyla, değişik türk boyu beyciklerinden bir imparatorluk çıkartma nişanesinden sadece bir tanesiymiş... yani MOĞOLLARA KARŞI MÜSLÜMAN TÜRKLERİN ÜSTÜN İMAN GÜCÜYMÜŞ.. esir edilerek şehid edilmiş olan hz Feridüddin Attar ve hz. Mevlana ve dâhi hz.Mevlana'nın ilk mürşidi olan babası Sultanü'l-Ûlema Bahaeddin Veled ,sonra ikinci mürşidi olan (babasının yetiştirdiği)Burhaneddin Muhakkik Tırmizi de BİR KÜBREVİ mürşidi PİRİYMİŞLER...hz. Mevlana ise bir kübrevi halifesi ve mürşidi idi iken, mevlevi tarikatını kurarak ilk piri olmuştur..ve Devleti Âli Osmanlı ; yüzlerce yıl sonraki moskof mezalimine karşı en yüksek direnişini  ve muzafferiyetini de, yine bu  TÛRÛKU ÂLİ teşkilat ağacının dallarından bir dal- Nakşibendiye kolu ile kazanacakmış vesselam...


7 aralık Cuma..bir uzun dikdörtgen tarihi mekandayız ki burası çok dar bir yerJ..bir sürü sütun var.. Sen tacı şerifin, siyah hırkanla ve az sayıdaki dervişinlesin.bir şeyler anlatıyorsun.. sanki gizli bir toplantı bu ve her nasılsa bende haberdar olup gelmiş, en arkaya, tamda karşına oturmuşum.. Sen bence, bende orada olduğum ve olacakları seyredeceğim için çok sinirlisin.. birazdan sağ yanımızdan içeriye opera sanatçıları gibi giyinmiş 4-5 süslü ve çok makyajlı güzel kadın giriyor..süslü kostümlerinin etekleri çook uzun..çünkü onlar eski sırık cambazları gibi ayaklarının altına çook uzun birer tahta bacak takmışlar- çook yüksekteler …  Sana, Senin sevdiğin eski zaman şarkılarını hep bir ağızdan söylüyorlar. onların en güzeli anlıyorum ki Sana aşık ve Sen mest bir haldesin..amma ya Sen yada ben orayı aniden terk ediyoruz Sevdiğim.. kim bilir, ikimizde aynı anda kalkmışızdır.. hatırlamıyorum.. sonra hem o vakit, hem daha sonra, iki defa daha şu anlamla uyandım bak ..kapkara bir mekan..hiç bir şey yok..düşüncemde şunları söyleyerek uyanıyorum..

 gökyüzünde yıldızlar varmış ve ben tam ortadaki, en büyük, en parlak olanına elimi uzatıp, o yıldızı alıyordum Sevdiğim ..ve O YILDIZ SENMİŞSİN...

bu anlamı rüya olarak görmediğim için, ilk iki defasında da reddettiğimi hatırlıyorum.. ama sabah yine bu anlamı ,düşüncemde, aynı kelimelerle, tane tane tekrar ederek uyanınca, masalıma kaydetmeye karar verdim..çünkü bu manayı bir yere nedense koyamadım..yanii, kendime yalan söyleyip, kendimi kandırıp kandırmadığımı bilemediğimden, akıl oyunlarım üzerinde kendimi yormamaya da karar verdim.. yani ben Senin sayısız sevgilin olduğunu zaten biliyor, üstelik kimilerini de takip ederek yaşıyorum
J… … … ..


dünyanın en güzel resmi
insan hücresi
8 aralık cumartesi… çok eskiden tanıdığımız Hüseyin Tabak isimli birinin hanımını ve kızını görüyorum..çok neşeliyiz. hanımı bana ailesinden yadigar çok değerli bir şeyi göstermek istiyor..onlar gümüş bir tepsi içinde sıra sıra dizilmiş antika billurdan upuzun harika bardaklarmış…o şeylerle fotoğraf çekiniyoruz.. kendimi de hem çekiyor hem de çıkan resmimi seyrediyorum ki ,sabah ola hayr’olmuşJ….bugün bizim 5 minişimiz ve onlara harukulade bakan anneleri  kahvaltıya geldiler..çok eğlendik..bir ara oyun oynarken Sevdiğim; içlerinden bir tanesi gelip beni yanağımdan öptü ve çook acaip baktı.. sanki o “ben başlangıçtan beri her şeyi biliyorum” der gibi  inanılmaz bir minnet-sevgi-teşekkür-aşinayız bakışıydı  ve manidar bir tebessümle  bir an gözünü ışıttı ki, çok etkilendim..

şimdide Sana facebook dan Mustafa Tatcı Hocanın yayınladığı bir mektubu  aşağıda alıntılıyorum..ben Osmanlıca bilmediğim için çok az yerini okuyup anlayabildim tabii..peki neden kopyalıyorum? çünkü maddi hikmetin bildiğimiz sembolü BUĞDAY ya hanii..”NEFES mi BUĞDAY mı” diye sorulanların belki de ilk seçtikleri şey..yani MADDİ ALEM.. beraber bir defa daha okuyalım istersen, belki o vakit anlarız inşallah ve aminn….alemde tesadüfe yer yok biliyorsun SevdiğimJ..ve teşekkür ediyorum…
nur cihan
08.12.2012
nuralem7@hotmail.com

Ahıskalı Bektaşi Şeyhi Gamizi Ali Baba'nın 10 senedir yayınlayamadığımız mektuplarından...okunmayan yerler malesef okunamadı...MUSTAFA TATCI

Mekremetlü Oğlum Efendi,
Cümle-i cemâl-i hakîkatden bî-nişân olan ehl-i kemâl bürhânıdır. Hemân vücûdu şekl-i Âdemî olmakla âyine-i dîdâr-ı Semedânî olmağın bu sûretçe kün emri emr-i ma’lûme-i nâtıkü’l-ahvâlden bir sûret ile beyân edelim.

Ez-cümle kefin kavli ile beyzâ-i noktanın …… iki altı harfden ‘ibâret olduğu eclden kef harfi müennes ve beyza-i nûn harfi müzekker ve hem de müennes olup //102// kaf nûna vâsıl ve tezvicile kaffe-i zî rûha midâd ve icrâ-yı emr-i kün ile safâdâr olup vâsıl-ı emr-i Hak olur. Fakat bu ‘âlem-i ecsâm ve halk ve tekevvün etmesine dâir olan emr-i ilâhiyye harf ve savtdan müberrâ olmakla hemân cenâb-ı Hakk’ın emr-i celîlesi savt u  dsadâya sığmayacağı cümleye müsellem ise de bu emr-i ilâhiyyeniñ incrâsında vukûfiyyet-i tâmmesi ve sem‘-i zât-ı dâhiliyyesi olan zevât-ı ‘izâm ve meâlî-i kirâm hazerâtına sadâ-yı emr-i celîle ile sanâyi‘-i külliyesi ‘ilm-i hakâniyyesinde vâkıfü’l-ahvâl olmakla bu ahz-ı kârın ta‘rîf ve beyân hâlî tavsife bir vecihle sığmaz ve kün kelimesiniñ kevninden görünen nokta ‘lim-i asliyyedir. Ve kaffe-i ‘ilm-i hurûf andan feyz-i kelâm eder. eğerçi, bu nokta olmasaydı, lisân-ı hâl bilinmezdi. ‹lmin aslı noktadır. Fer‘i hurûfatdır. Ve bu nokta enbiyâ-yı ‘izâm ve evliyâ-yı kirâm hazerâtının cennet ü …… (âfâkdan) masnû‘ ve tıyn-ı mahlûk âyine-i dîdâr-ı vücûdlarıdır ki, ‘ilm-i zât ile vahy ve ilhâm buyurulmuş keyfiyyet olmağla, dinleri Muhammed Ali, ve mezhepleri cenâb-ı Bârî olduğundan avâm-ı nâs bu husûsatdan nehy ve teb‘îd kılınmışdır. Ve bu kaf ile nûn harfinin arasında bir buğday dânesi kadar nokta vadır ki, Hz. Âdem ve Havvâ’nın vücûdları cevheridir. Hemân evvel emirde buğdayın ortasında bir elif hattı vardır, yarısı Âdem ve yarısı Havvânın cevher-i vücûdlarıdır. Ancak ol emr ki kün emr-i celîlesinde vâki‘ olan keyfiyyet kafı nûna darb etdikde kâinât tevellüd edip noktası mahv olmakla ba‘dehû yüz kırk dört biñ senede Hz. Âdem (a.s.) vücûda gelmişdir. Ve kırk sene soñra Havvâ (r.a.) ta‘âlâ hazretleri kemâl-i vücûd bulup biri biriyle tezvîc ve tergîb kılınmışlardır. Ve demek olur ki, Hz. Âdem ve Havvâ’nın öz vücûdları bir dâne buğdaydan ‘ibâret olup kâf ile nûnuñ emr-i zarb ile noktası buğdaydan yüz kırk dört biñ senede vücûda gelmişdir. Ve buğday fahr-i kavneyn ve cenâb-ı velâyet efendimizin vücûd-ı kerem ü cûdlarıdır. Ve bu noktadan haberi olan zevât dâhil-i cism-i buğday ya‘nî meclis-i fahri ve nûr-ı Muhammed-Ali’dir. Ve kendi vücûdu nokta ve kelâm-i ‘ilm-i nûr dahi feyz ü ilhâm-ı müdâm olur. Ve kün emri sadâsın tâ-be-kıyâmet sun‘-i zâtiyye ile ‘irfân-ı hâliyyeden söylenip gider. Ve lâkin hiçbir kimse fehm edemez. Fakat mi‘râc-ı nübüvvet ile vilâyet husûsundan bir mikdâr bir mikdâr farz y beyân edelim. Ancak, nübüvvet ve velâyetin mirâciyye merdimeni bir direkli yeşil çâdırdan ‘ibâret olup işlem direk altından ve ipleri gümüşden olup gecelerde kurulup gündüzlerde sır olup idi. Nihâyet vakde tayyus zamân olarak kat‘-ı menâzül-i eflâk ile ‘urûc-ı ka’be-i ulyâ-yı dîdâr-ı zât olanların menzilleri bî-cihet bahr-i cemâlullah cevlangehleridir. Oğlum efendi.
Gâmizî Ali Baba,
Tarîk-i Bektâşî