26 Aralık 2012 Çarşamba

ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE


  ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE

Mehmet AKİF Ersoy Hazretleri’ne (20 Aralık 1873 - 27 Aralık 1936)ve Tüm İnsanlık Şehitlerine İthaftır..

*Merhaba ve Merhaba…ben bir hayalperest sanal masal yazıcısıyım acizane..hiç bir zaman  gramer-imlaya dikkat etmem.. benim için çok zorJ ..ve her daim rüyalarımdan iz sürerim.. yazılarımda aynen konuşmalarım gibi hata üstüne hata doludur tabii ki doğal olarak..ve bu aşağıda okuyacağınız  aslı sözel olan metin de;  geçen ay ki bir hayalimden dolayı ,kendisine verilmiş HAYÂLİ bir bir söz olarak Mehmet Akif hz için  yazıya dökülmüştür..ben kendisine ait henüz hiçbir kitap okumadım ne yazık ki..ama İslam tasavvufunun sonuç bölümü için Çanakkale Savaşını anlamam gerektiğini de seneler evvel öğrenmiştim.. oysa eski antik devirlerden bir türlü kendisini çıkartamayan bir hayalperest olan benim için(* belki de mecburen zuhur edip),bu son noktaya dek çıkartmak zorunda kaldı Hazret  diye de düşünmekteyim..O, bana hayalimde bu şiiri el yapımı bir kağıda hece  hece dikteli, şerhli yazarak göstermişti ve mürekkebi maviydi.. işte zaten bendenizde tefekkürümde şimdi halen derin mavi bir ışık üzerinde gidiyorumJ..o yüzden bu  yazı tamamen MAVİ olacak(neden mavi?.ancak yaparsam öğreneceğim için, önce uygulamayla işe başlıyoruz tabiiJ)…ve  yapabildiğim kadar imla kurallarına uymaya çalıştım..ilk defa bu kadar dikkat ettim..çünkü hayalimde onun bu işi ne kadar önemsediğini anladım..zaten zahirende her konuda aşırı hassas ve titiz birisiymiş.. O Evvel Zamanımın çook Sevdiği bir dostuymuş üstelik.. vee..Şiiri şerh eden Şair’in RÂKİB’i, nâsirin nesrini yazansa ortağı kabul edilirmiş eskilerde..iş bu derece ciddiyken Allah beni affetsin inşallah ve aminnJ..ve Şiir Mehmet AKİF ‘e ait..konusu tüüüm Türk Milletine tabii..ve şiiri bize yorumlayansa bir tasavvufi tefekkür  virtüözü olan Ömer Tuğrul İnançer.. ben bu sohbeti 2011 mart ayında bir konferansta dinlemiş ve  ses kaydını almıştım..o zaman bu sohbet beni çook derinden sarsmıştı.ve bizi bu güne getiren atalarımız hakkında hiçbir şey bilmeyip, araştırmayıp, öğrenmeyip ve onlara teşekkür etmediğim için çook utanmıştım.. aslında bu benim kendi vicdanım için bir lütuf ki, bunun bilincindeyim.. kendimi affedebilir miyim henüz bilemiyorum ama bir  MASAL insanı tarihte seyahat ediyorsa ve rehberi mürşidi de masala uygun olarak  Sahib-i Zaman ise, doğal olarak ta Zamanın her Devri-i Alemiyle yüzleşip-hesaplaşıp affetmekle ancak yola devam edilebiliyor.. umarım ki tüüm hatalarım affedilir ve bende bundan haberdar edilirim ve aminnn..
**********

Konu: ÇANAKKALE ŞEHİTLERİ VE MEHMET AKİF ERSOY KONFERANSI
Konuşan: Ömer Tuğrul İnançer
Tarih: 17 mart 2011

Hanım dinleyicilerimiz çok daha fazla yine.. Ama ne yazık ki kadın hakları vesaireler konuşulmaya başlandığında batıdan ithal fikirler konuşuluyor. Halbuki bir Müslüman toplumun  hâk konusunda başkalarından örnek almaya ve bir takım şeyler öğrenmeye ihtiyacı yok..Peki neden böyle oluyor?. Çünkü kendimizi iyi tanımıyoruz.. Mesela ilk Müslümanın bir hanım olduğunu laf olarak biliyoruz, Hz Hatice validemizi ama lafta kalıyor.. Keza ilk Müslüman şehidinin de  bir kadın hz Sümeyye olduğunu biliyoruz .Kadın meselesi denilince nedense batı fikirleri akla geliyor..Şehit denilince Martın 16’sın da, son dönemin en çok şehit verdiğimiz( aşağı yukarı her evden bir şehit olarak) Çanakkale Harbi geliyor..Onun için öncelikle; ilk İslam Şehidi hz Sümeyye’den bugüne kadar bütün şehitlerimize inşallah FATİHALAR İTHAF EDEREK SÖZÜMÜZE BAŞLAYALIM..

Bu 18 Mart yıldönümü münasebetiyle yine sağda solda, mesela bugün Cuma hutbelerinde  olduğu gibi, bir takım bol bol kahramanlık, hamaset, askeri başarı v.s  lakırdıları dinleyeceğiz.. ve Çanakkale geçilmez lakırdısını müteaddit kereler duyacağız..ama biliyorsunuz  ben pek alışık bilgileri tekrar eden biri değilim ve slogan bilgilere de fevkalade karşıyım..Çanakkale geçilmez bilgisi slogan bilgidir..ama Çanakkale geçilmiştir..bu hiç  konuşulmuyor..


Gerek deniz savaşlarında, gerek kara savaşlarında Çanakkale’ye düşman giremedi..1915 değil.. 18 mart 1916’da gelemediler.. Pekii..1919’un 20 martında  İstanbul’da Şehzadebaşı Karakolunda uyumakta olan  askerleri kim şehit etti?!..Türk parlamentosu demek olan Meclisi Mebûsanı kim bastı?!. Topları açık.. Normalde savaş gemilerinin topları  dünyanın her yerinde brandayla örtülü olur.. Sadece kullanılacağı zaman açık olur ve devamlı yatık dururken, nişangaha göre oynatılır 360 derece.. İstanbul Boğazına gelen bütün haçlı donanmalarının topları devlet merkezi olan Yıldız Sarayı’na dönük olarak duruyordu.. Hatta 24 saat nöbetçileri vardı.. Baştan ve kıçtan demir atılmazsa ki, deniz baştan ve kıçtan demirlemeye müsait değildir.. Denizcilikten anlayanlar bilir..Ya baştan demir verilir, ya kıçtan ..Akıntıdan dolayı döner. Zaten Yenikapı açıklarında o dönmeyi teknelerde hissedebilirsiniz. Gemi akıntıdan dolayı döndüğü zaman, topların istikameti Yıldız Sarayı’ndan dönmesin diye 24 saat nişangah nöbeti konulmuştur.. Bunların hepsinin kayıtları var..İşte bu gemiler gökten zenbille mi indiler?!..Şehzadebaşı karakolunu basıp uykudaki askeri katleden gavurlar gökten zenbille mi indi?.. Öyle ise Çanakkale Harbinin  büyüklüğünü bilelim ama geçilmez lafını yemeyelim..


Niçün geçildi?.. Nerde hata yaptık?..İstanbul’u nasıl işgal altında olmaya mahkum ettik?! Bunları düşünmemiz lazım..Benim Çanakkale’ de söyleyeceğim söz budur..Öteki lafları zaten duyuyorsunuz.. Gerçi onları da söyleceğim o ayrı..Uzun yıllar ihmal edilmiştir Çanakkale. Kültür Bakanlığının, eski güzel sanatlar genel müdürü Allah selamet versin Mehmet Bey’in özel gayreti  ile, şimdi Çanakkale’de çok ciddi şehitlikler yapıldı.. Senelerce Çanakkale’ye uygun, layık olamaz gerçi, Akif Bey’in söylediği gibi:” YİNE BİR ŞEY YAPABİLDİM DİYEMEM HATIRANA” amma  hiçbir şey yapılmamıştı. .bir general Nuri Yamut un’ (Allah Rahmet eylesin) yaptırdığı ilk şehitlik..Sonra benim çocukluğumda;  o zamanki Ali Naci Karacanın, Milliyet Gazetesinin  kampanyası ile ÇANAKKALE  ABİDDESİ HALKTAN TOPLANAN PARALARLA YAPILDI..DEVLET YAPMADI.. Ama hiçbir şehitlik yapılmamıştı..Sonraa, şimdi şehitlikler var.Şimdi benim sizden bir ricam var.. Çanakkale sabah gidilip akşam dönülebilecek kadar yakın bir yer. .Gelibolu’daki şehitliklere mutlaka gidin.. Ama herkesin yaptığı gibi şehitliklerin kapısında Fatiha okuyup geçmeyin, içine girin ve orada iki şeye lütfen dikkat edin.. Hepsinin üzerinde isimleri, rütbeleri, doğum tarihleri ve doğum yerleri var şehitlerimizin.. Kaç yaşındalar ve nerede doğmuşlar? buna dikkat edin..

O zaman bu bize şunu kazandıracak..Ne yazık ki Lozan antlaşması ile tesbit edilen siyasi sınırlarımızdan sonra;bizim kafamızın- gönlümüzün hitap ettiği, çalıştığı, tefekkürümüzün yayılması gerekirken, bunu da Lozan sınırları içine hapsettiler..Bize bir takım yalanlar söylediler.. Anadolu aslanları yemen çöllerinde zâyi oldu filan dediler..Çanakkale Şehitliklerini içine girerek gezdiğiniz zaman,  doğum yerlerini okuduğunuz zaman, genellikle 18 ile 27 yaş arasında fidanlar göreceksiniz.. doğum yerlerine gelince mesela; Sanâ ..Sanâ neresi biliyor musunuz?. Yemen’in şu anki başkenti.. Yemenli de  var orada şehit..Bakülü de var,Bosnalı da var, Basralı da var,Bursalı da var..B harfinden gidiyorum..

Yani TÜRK’ÜN VATANI  EDİRNE, ARDAHAN, HAKKARİ, MUĞLA DÖRTGENİ DEĞİLDİR.. gençlere söylüyorum özellikle..Bu bir toprak almak ,emparyalist  düşünce filan değildir ..Tefekkür hududumuzun asgarisi Viyana ve Çin Sedddidir..En asgarisi.. Türk düşüncesi Lozan’ın çizdiği sınırlarla sınırlı kalmamalıdır.. Orada mesela Prizrenli göreceksiniz, Kosavalı. Belgratlı göreceksiniz, Sırbistan.. Zagrepli göreceksiniz, Hırvatistan..Tiranlı göreceksiniz , Arnavutluk.. Gümülcineli göreceksiniz,Yunansitan..Bakülü  Azerbeycan…Musullu , Irak..Sanâlı ,Yemen..Trablusgarplı, Libya.. Bunların hepsi Çanakkale Şehidi..O zaman, vatan telakkisi siyasi sınırlar değildiri göreceksiniz..

ve Çanakkale’nin bir başka önemi.. Osmanlıda; âsrı saadetten hemen sonra tatbik olunan bir usulün devamı olarak, alimler ve sanatkarlar askere alınmazlardı.. Çünkü Allahu Zülcelal’inde buyurduğu gibi “essulHU hayr- BARIŞ  HAYIRDIR” veya barış hayırdadır  kaidesince harp umumi değildir.. Yapılır gider.. Ama eğitim denen (şimdi rezillik),ona maarif derler..Neden rezillik diyorsun? Hz İnsan sirk maymunu veya sirk köpeği değildir.. Eğitilmişlerin elinde eğitilmez..Hz İnsana maarif verilir: doğruyu yanlışı ölçmek, biçmek, tartmak, doğruyu tercih etmek yetisi kazandırır.. Bunun  adına maarif denir.. Marifet  karşılığı eğitim değildir.. Arif olmak, tariften anlamak.. Eğitim, eğiticinin işaretleri ile, ona uygun  cevap veren personel yetiştirmeye denir..Onun için, eğitim doğru bir laf değildir insan için.. İşte, maarif kazandırma; sanatı devam ettirmek,  maarifçilerin ve sanatkarların hayatta kalması ile olur.

 Biliyorsunuz hafız harbi diye de bilinen 70 hafızın şehid olduğu bir muharabe var.. O, 70 hafız birden şehid olunca( o dönem yazılı Kur’an-Mushaf-ı Şerif olmamıştı henüz ve Kur’an o hafızların hafızalarında duruyordu)..Böyle bir felaket olur ve  hafızların hepsi ölürse, Kur’an-ı Kerim unutulur ihtimaline binaen,  hafızların askere veya herhangi bir gazveye alınması hz Ebubekir’in döneminde yasaklanmıştır.. İşte harp bitip te  gençlerin yetiştirilmesi, sanatın –ilmin yaygın hale getirilmesi için Osmanlı’da, bizim ecdadımızda, bu kaideye riayet etmiş, alimler ve sanatkarlar askere alınmamışlardır.. Bunun ilk istisnası Çanakkale’dir..

Rakamlar biraz abartılıdır..250.000 şehit  yoktur Çanakkale..190.000 civarındadır.. Fakat önemli olan nokta şu..8.000 alim ve sanatkar şehittir..Kendi ailemden olduğu için söylemiyorum, gözümle görmedim..1915 de şehit olmuş.. Babaannemin dayısı  24 yaşında, 6 lisan biliyor ve Bursa İsmail Hakkı Dergahı Şeyhi..Şimdi dikkat buyrun.. O  8.000…  bugünkü doçent ve profesör olan müderrisler, dergah şeyleri, sanatkarlar askere alındılar ve şehit oldular amenna..1915..Medreseler ve tekkelerin kapatılması hangi tarih 1925. Eğer o kadro sağ olsaydı bu kapatma denen  kültür katliamı yapılabilir miydi?.. Demek ki biz artık Çanakkale’nin başka noktalarına bakmamız lazımdır. Askeri başarılara filan değil. .


Bir başka rezillik daha  ..Aşağı yukarı bundan en fazla 10 sene evveline kadar yanlızca 18 mart kutlamaları yapılır,25 nisan Anzak günü olurdu hatırlıyor musunuz?.. Yaşı 30 ‘un üzerinde olanlar hatırlarlar..Anzak dediğin kim?..Avustralyalı ve Yeni Zellandalı İngiliz müstemleke askerleri.. peki ne yapmışlarda  Anzak  Günü OLUYOR 25 nisanda. Benim memleketimi işgale gelmişler, tokatı yemişler ,cehennem olup gitmişler ..Nesinin günü kutlanıyor?. Çünkü  sevgili gençler, size verilen bilgilerle yetinmeyin, araştırmacı olun..Lozan  Antlaşmasının bir takım su yüzüne çıkmamış maddeleri ve protokolları vardır.. Bu protokollar antlaşmanın metnine girmez ama o protokollar geçerlidir..


18 Martta biz hiçbir  gavurla karşı karşıya gelip mücadele etmedik ..Nusret mayın gemisinin döşediği mayınlarda ve enteresan bir yolla –biz ona Allah’ın hikmeti diyoruz -hem Anadolu ,hem Rumeli yakasındaki, bizim eskimiş toplarımızla açılan ateşlerin hepsi isabet kaydetti.. Inflexible, Irresistible, Queen Mary gibi İngiliz, Fransız (Move zırhlısı), İtalyan gemileri battı.. Batınca  yol tıkandı. Cehennem olup gittiler.Yani karşılıklı bir mücadele yok..İşte 18 martta kutlanılan Çanakkale Deniz Bayramı’dır..Buna müsaade ettiler.. Çünkü yapacak başka bir şeyleri yoktu..Ama çıkartma yapıldıktan sonra,  tokadı yeyip dönmelerinin kutlamasını bize yaptırtmadılar.. 1915 den 2005 e kadar..80 sene..(bir kaç yıl fark olabilir, neyse) Sağ olsun kimse o zat veya sağ olsunlar kimlerse o zatlar  dediler ki:” bu 25 nisan bizim kara savaşlarımızı kazandığımızın sene-i devriyesidir, biz kutlamalıyız..Anzak’ın ne işi var”.Haa gelmeyin demiyorlar, gelsinler.. Geliyorlar ..Ne yaptıklarını biliyorsunuz gazetelerden.. Cehennem olup gittikleri zaman, sağda solda boş içki şişeleri ile huzurunuzda söylemeye utandığım bazı artıklar kalıyor.. Oda, arif olanlar için ,ONLARIN  ne kadar seviyesiz olduklarını göstermesi bakımından faydalıdır..

Ama şimdi çok şükür devletimiz, hükümetimiz, yerlimiz, yabancımız neyse  Çanakkale Şehrinde 3-4 gün ,hatta bir hafta süren  kara savaşlarının kazanılmasının sene-i devriyesi merasimleri yapılıyor..Bir kaç defa gittim ,bulundum elhamdülillah.. Yani 18 mart  Çanakkale harbinin kazanılmasının sene-i devriyesi değildir..İstanbul’a gelmek isteyen gavur gemilerin Çanakkale Boğazından geçememesinin sene-i devriyesidir.. Bizim deniz kuvvetlerinin bayramı olarak kutlanır..Halbuki esas kara savaşlarının kazanılması 25 nisandır..Çanakkale’ yi geçemeyince; Saroz Körfezini arkadan  dolanıp, karaya çıkartma yaptılar .. O kara savaşlarında da tokatı yediler ,cehennem olup gittiler..O zaman İngiliz amiralinin lordu olan Churchill  (Çörçil, 2. Cihan harbinin ağzı purolu başbakanı) dehşetli Türk düşmanı bir heriftir.. Çünkü onun bahriye nazırı ve daha sonra başbakan olmasını önlemiştir Çanakkale Harbi.. kin dolu bir heriftir..2. Cihan Harbinde Adana’ya konferansa geldiğinde bu kinini kusmuştur. Zabıtlarda  var.. Lavta’ da yapılan konferans. Stalin, Rozvelt ve Çörçilin .. ondan sonrada Adana’ya gelir ..İsmet Paşa ile de görüşmesi vardır.. orada bile kusmuştur.. Çörçil’ ide iyi tanımak lazımdır. Çünkü Türklere çok zararı dokunmuştur..

Bunların tasavvufla ne alakası var diyeceksiniz.. Bakın buda bize bir ithal düşünce tarzıdır.. Üzerinde konuşulması bile adeta tabu haline gelmiş laiklik; devlet idaresi hakkında başka bir şeydir, laik düşünce başka bir şeydir.. Eğer dini,  dinin öz veçhesi olan tasavvufu, yanlızca din olarak düşünüp, hayatın dışına çıkarırsak, o zaman her zaman arz etmeye çalıştığım yaşama dini olan İslam, öncelikle tapınma dini haline indirgenir..Ondan sonrada dua dini haline indirgenir.. Halbuki İslam ne dua dinidir, ne tapınma dinidir ..İslam yaşama dinidir.. Tefekkürümüzde de  İslam olacak. Öyleyse Çanakkale harbinin sebeplerini, sonuçlarını ,bize empoze edilmek istenen  yanlışları ve doğruları  öğrenmekte tasavvufa dahildir.. Hiçbir şey tasavvuftan gayri değildir.. 

Tekrar üç madde halinde toparlamaya  çalışırsam..LÜTFEN ÇANAKKALE DE ŞEHİTLİKLERE GİDİP, İÇİNE GİRİN.. Hem yaşlarını, hem doğum  yerlerini şehitlerimizin tetkik edin..Sadece  Lozan sınırları içindeki insanların değil, bütün bir  vatan kavramının insanlarının olduğunu göreceğiz..Çünkü İstanbul  BİR SEMBOL ŞEHİRDİR. İstanbul’un gavur eline geçmemesi için Rumeli’den de ,Arabistan’da ,Anadolu’dan da  insan; ne yazık ki, yine de gavur içeri girdiği için telef edilmiştir.. Haa onlar Allah indinde şehit edilmiştir o başka mesele.. Biz bize lazım olanı konuşuyoruz bu bir.. İkincisi  alimlerin ve sanatkarların asker olmaları daha sonraki nesillerin yetiştirilmesine zarar verdiği için ki, Çanakkale olayında  yaşanmıştır.. Ve kutlama merasimleri yalnızca  deniz savaşlarıyla sınırlıydı 80 sene. Çok şükür onu da aştık..Neyle aştık?.. Anlaşma yapmadık, bir şey yapmadık..Sadece kuvvetlendik..Daha önceki sohbetimde arz etmiştim. Rasullullah Efendimiz hakkında bir Fransız tiyatrocunun yazdığı  hakaretamiz bir piyesi Akademi Frances kabul ediyor ve Fransız Devlet tiyatrosunda oynanmasına karar verildiğinde, Sultan Hamit kızıyor ve telgraf çekiyor Fransız cumhurbaşkanına..”Rasullah Efendimizin şanına halel getirecek bu piyes oynanırsa harp ilanı sebebi sayarım” diyor..Ve oynatamıyorlar. Sonra İngiltere aynı haltı ediyor.. Ona da aynı telgrafı çekiyor .. Oynatamıyorlar ..Bu bir kuvvettir..Bir telgrafla önledin.. Çok şükür memleketimiz iyiye doğru hızla gitmekte ..Onun için kuvvetlendik.” Hött” diyebiliyoruz.. Neye karşı?.Sadece zalime karşı..

Ve tabii nasıl Rasullah as.  hakkında ; daha gündemde olan bilgileri bize  mevlüt vermiştir..Mevlüt okunmasaydı, biz Efendimizi bu kadar tanıyamazdık.. Valide-i Muhteremelerinin ismini bile bu kadar doğru öğrenemezdik.. Çünkü Amine Hatun Muhammed annesi diye başlıyor..12 Rebiülevveli söylüyor.. Çünkü şiirin  iç ahengi; kainatın ahengi ve kendi kainatımızın ahengiyle paralel olduğu için ,ezber kolaylığı var.. Bize de Çanakkale harbini en güzel Akif Bey anlatır..Hem de kuru kuruya bir hamaset olarak değil, tefekkürü ile … Batı diye (bize batırılan haliyle de) en güzel anlatan Akif Beydir.. O’NA DA RAHMETLER DİLEYEREK,  hem de, Çanakkale Şehitleri hakkında yazılmış şiirinin  üzerinde biraz konuşalım..Müsade edenler, etmeyenler?!J.. ..EdilmiştirJ..(gülüşmeler)..İşte demokraside böyle bir şeydir..Daha iyisi var mı?. Var ya.. Onu da bir başka sohbette..


ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE

Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya. 
*Çünkü Marmara’ya Çanakkale Boğazından giremediler.. O zaman Gelibolu Yarımadasının doğusundan, Saroz Körfezi batısından girip, Gelibolu’ya çıkıp, Gelibolu, Eceabat oradan karadan geçtiler.. Onun için tepeden geçtiler diye söylüyor Akif Bey..

Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı'


*Çünkü Tanzimattan beri (Akif Bey Meşrutiyet dönemi insanı)bize, örnek olarak Avrupa gösterildi hep..Zenginlik örneği olarak. Bu zenginliğin kaynağı bize öğretilmedi ve bizde merak edip araştırmadık.. Bir misal arz edeceğim..Belçika Trakya kadar toprağı olmayan bir memleket. Kongo, Türkiye’den bir misli büyük bir toprak parçası..Ve Kongo Belçika’nın sömürgesi…Biliyorsunuz; 1900 lü yılların başında otomobil sanayi oluşmaya başladığında, dolma lastik diye tabir edilen som, içi dolu kauçuktan elde edilen lastikler vardı..Dünyada en verimli kauçuk ağaçları Kongo’da yetişir.. I. Léopold’un Kongo hakkında bir emirnamesi var: Her köy nüfus başına şu kadar kg kauçuk toplayacak”..Biliyorsunuz kauçuk ağaçları çizilir.. Oradan bir lateşbih çam ağacının reçinesi gibi bir reçine akar ama daha fazla..O kovaya doldurulur.. Sonra o, özellikle kükürtle ,bir takım muamele yapılarak  lastik elde edilir..Nüfus başına şu kadar kilo ve herkes ağaç çizmeye gidecek, bir yandan da toplayacak.. Buna bazı kasaba ve köylerden gereğince riayet etmemişler..Leopold’un verdiği ikinci emirname var..”her köyden 5 kişinin bir ellerini kesin”..medeni Avrupa”.1900 lü yılların başları..taaa 1950 li yıllara gelelim..

Cezayir’in Fransa’dan istiklal kazanma mücadelelerinin, Fransa tarafından önlenmesi usullerinden birini arz edeyim..Cezayirlilerin burunları ve kulakları kesilmiştir.. Emri  veren general Salam’dır..1951..Yani Bosna’daki o Sırp kasabına filan gelmeye lüzum yok..Şimdi bize bu  Avrupalı diye örnek almamız için sunulan  ve yalnızca zengin olan ama asla medeni olmayan, ama bize medeni diye kakalanan  zihniyet öyledir..Daha bu konuda çok misal vermek mümkün ama arif olana bir işaret kafidir.. İşte hani Avrupalı dediğimiz insan nerde?! Gösterdiği vahşetle ona yakışmıyor..
Dedirir -Yırtıcı,his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi! 

*Yani Akif Bey diyor ki: Gelen herifler yaa hapisten kaçmış katil ,cani veya kafesi açılmış vahşi hayvan.
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, Tufan gibi, mahşer mi mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
Avusturalya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!

*Tam bir Ehl-i Salib yani haçlı seferi.. Akif Bey ona işaret ediyor..Kanada neresi, Avusturalya neresi?..Hindistan neresi?.birde Burkalar var biliyorsunuz..Vahşi.. Hepsi İngiliz müstemlekesi  ..Yani biz hakikaten Çanakkale’de bütün dünya ile savaşıyorduk..

Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!

*Taun veba hastalığıdır..Veba hastalığı eskiden bir memlekete girdiğinde, onbeş-yirmi bin kişiyi götürmeden gitmiyor.. Öyle bir rezil istilâ ki, veba hastalığı bile bu halden utanır..

Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-u asil,
Ne kadar gözdesi varsa ise   hepsi hakkıyle sefil,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz... (buradaki afet güzel manasına)
Medeniyyet denilen kahpe, hakikat, yüzsüz. 

*Çünkü medeniyet kelimesi Avrupalı  karşılığında kullanılıyor..Akif Bey vahşiliğe meraklı bir adam değil. Medeniyetten uzak bir adam değil.. Medeniyet diye yutturulana karşı..

Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.

*O medeniyet denen lanetlenmiş mel’undaki;  ortalığı tahrip etmeye vekil edilmiş sebepler, öylesine kendilerince kuvvetli ki, bir tanesi bile  bir mülkü harap etmeye yeter..

Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.

Lağam kanalizasyon değildir.. Yeraltındaki her yola  lağım denilir.O kadar kültürümüzden uzaklaştırıldık ki.. Bu İstanbul’un Fetih yıldönümünde biliyorsunuz, askeriyeye bağlı olan mehter resmi geçit yapıyorlar..Orada lağımcılar geçiyor..Onlar kanalizasyon temizlikçisi değiller.. İstihkam subayları ve askerlerine lağımcı denir..Toprağın altında iş yaparlar..İşte özellikle İngiliz; kalleşçe yerin altına tünel kazıyor, yerin altına bombayı, fitilini yerleştiriyor, kendisini gizliyor ve bombayı oradan patlatıyor.. Yani erkek gibi karşı karşıya da savaş etme imkanı yok medenilerle..

Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vâdilere , sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te'sis-i İlahi o metin istihkâm.


*Allahü Zülcelal, Hüneyn Gazvesinde ayet gönderdi..”ZAFERİ VERECEK OLAN ALLAH ” .. Emrindeki güçlü asker veya top, tüfek, teçhizat değil.. Ama insanlar tedbire tevessül etmekle yükümlüdür..Topun tüfeğin olacak ..Ama topuna tüfeğine de güvenmeyeceksin..Allah’a güveneceksin.İşte o metin –kuvvetli-dayanıklı istihkam  Allah’ın izan ettiği iman ile elde edilir..İMANDAN GAYRİ HER KALE ALINIR…

Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi;
'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi.

*Bunu diyen kim?!.Allahu Zülcelal..”Ben imanlı göğüslerin gavur elinde rezil olmasına müsaade etmem..Sen kul olarak onu çiğnetmemeye gayret edeceksin”..Peki müsaade etme ama ölüyoruz?!..Yaşamayı marifet mi zannediyorsun?!..Nerden biliyorsun?. Sadece dünya hayatı . Halbuki bir çok yerde varda, özellikle iki yer çok önemli Kur’an-ı Kerim’de :“Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyiniz, onlar diridir.. Ama sizin bu işe aklınız ermez”..Bir başka ayette yine” Onlar diridir ve benim indimde rızıklandırılmaktadırlar”.. Buna ilaveten bir hadisi şerifte “Dünyada Allah’ın rızasını kazanabilecek ameller işlemeye muvaffak olanlar  ahirette ve ebedi hayatta cennetle ve cennet nimetleriyle nimetlendirildiklerini gören hiç kimse geriye dönmek istemez..Bir sınıf hariç..Şehitler..Onlar gördükleri itibarın tekrar kendilerine  yaşatılması için, tekrar dünyaya dönüp, tekrar şehid olmayı isterler..”Şehadet böyle bir şeydir..

Allahu Zülcelal Kitab-ı Keriminin  bir başka yerinde :”Benim nebilerim ,velilerim vardır.şehitlerim vardır..salihlerim vardır “diye dört grup insan sayar.. Dikkat buyurun.. peygamberlerle, salihleri, velileri, şehitleri aynı sayıyor..Aynı..Görevleri başkadır, o başka bir şeydir..Ama ALLAH aynı kategoride sayıyor…İşte şehadet böyle bir şeydir.. Böyle bir şey olur mu olmaz mı?..Lütfen sevgili kardeşlerim düşünmeyin..Çünkü Allah ayette diyor ki: “velaküm la teşkürün” sizin şuurunuz buna yetmez..Daha açık tabirle “Sizin aklınız basmaz diyor..”Hayır ben öğreneceğim,aklımla çözeceğim diyemezsin ..Çünkü O: “çözemezsiniz” diyor.. Olmaz..Onun için olur mu olmaz mı yı bırakalım..

Çanakkale ile ilgili böyle çok anektodlar var biliyorsunuz.. Mesela 52.fırka komutanı miralay Hüseyin Avni Bey (Eski hava kuvvetleri kumandanı senato 1961 anayasası başkanı ve bir müddet de cumhurbaşkanlığı vekilliği yapmış olan Metin Arıburun merhumun babası) ..O’da Çanakkale şehididir.. Bunun yanı sıra bir başka şehit.Bir  Mehmetcik.. Bir Muhammedciğimiz, ikide bir böyle, kurşun kurşun atılırken çıkıyor..En nihayet mülazım yani teğmen :”İkide bir ne çıkıyorsun ortaya ,döverim seni haa ,bana adam lazım, çıkıyorsun ortaya öleceksin“ demiş.. Mehmetcik utanmış.. Anadolu terbiyesi. Başını önüne eğmiş, kızarmış..Teğmen:”Anlat bakayım,ne oldu?..Niye ikide bir ortaya çıkıyorsun?..Tamam şehit olmak iyide, görev yapmak daha önemli “demiş..Mehmetçik :”Kumandanım ,ben çok fukara ve kimsesiz büyüdüm.. Ana baba,ata dayı filan kimse yok.. Toprak yok, iş, güç yok..Şimdi ben buradan memlekete gitsem kimse bana kız vermez.. Duydum ki Allah şehitlere cennette huri verecekmiş.. Bir şehid olayım, hiç olmazsa bir huri alayım “ demiş..Teğmen:” Allah iyiliğini versin..Hele bu harbi kazanalım,kısmetin vasa kızda verirler ,her şey olur, öyle her ikide bir atılma, önemli olan mükafat alacağım diye kendini öldürtmek değil, iş görmektir” demiş..Sonra  muharebe devam ediyor..Atışma kesilince; ölü-yaralı toplamak için kısa mütareke yapılırken bakmış ki teğmen, bizim Mehmetçik  şehid olmuş.. Teğmen üzülmüş, kızmış, düşünmüş, çok çeşitli psikolojik hallerden sonra :”ALDIN MI HÛRİ’Yİ,öldün işte “demiş. O muhterem zât elini  iki parmağı havada (V) olarak kaldırmışJ!..Olur mu?!..Pekii olur mu yerine, bu adamlar niye yalan söylesini hiç düşünüyor muyuz?.. Bunu yazan Çanakkale Harbindeyken teğmen, daha sonra  İstiklal Harbinde bir kolunu kaybedip, malulen emekli olan, o zamanki ismiyle kaymakam yani şimdi  yarbay Selahattin Cevdet Bey namında bir zat. Niye yalan söylesin.. Bunlar olmuş hadiselerdir..


İşte Akif Bey bir sembol nesil  isim olarak 1915 gençliğine  ASIM ve ASIM’IN NESLİ DER..Tabii bu demin arz ettiğim alimler ve sanatkarların yanı sıra biliyorsunuz Üsküdar’dan Kadıköy’e giden ana caddenin ismi Tıbbiye caddesidir..Ne alakası var diye şimdi kimse bilmiyor.. Bizim gençliğimizin Haydarpaşa Lisesi, şu anda Marmara Üniversitesi binası..  Resmi ismi ile Mekteb-i Tıbbıyeyi Şahane binasıdır..Çünkü  ilk doktor yetiştiren mektep Gülhane’deki Mekteb-i Tıbbiyeyi Askeriyeyi Şahane dir..Sonra Sultan Abdülhamit Han; devletin parasıyla değil ha ,onu doğru bilin, kendi kazancından,  şimdiki Marmara Üniversitesi binasını yaptırmış ve orada sivil doktor yetiştirilmiştir.. İşte o mektebin son sınıf ve bir alt sınıf öğrencilerinin tamamı Çanakkale şehit olmuştur.. ve 1916-17 mezunu yoktur..Hepsi şehit..Doktorundan şeyhine, hattatından müderrisine kadar çok büyük insanlar gitmiştir.

Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.

*Burada bir takım Türkçe bilmeyen;her Türkçe konuşan Türkçe bilmez sevgili kardeşlerim.. Nüanstan haberi olmayan, vurgudan haberi olmayan, duraktan haberi olmayan insanlar Türkçe konuşurlar ama Türkçe bilmezler..Utanmadan Akif Bey’e dil uzatanlar var..Bedr’in arslanları yani Efendimiz Aleyhüsselatu vesselamın;  ilk kendisinin de katıldığı Medine Bedir Gazvesindeki, haklarında ayet nazil olmuş olan “ BEDİR SAHİPLERİ İLE “ ÇANAKKALEYİ KARŞILAŞTIRIYOR diye  ve Çanakkale askerleri –şehitleri -sanki Bedir’den üstünmüş gibi anlatıyor diyorlar.. işte bakın Bedrin askerleri,(virgül)ancak bu kadar şanlıydı dersen doğru. .ama Akif Bey böyle demiyor ki; BEDR’İN ASLANLARI ANCAK ,BU KADAR ŞANLI İDİ.. yani Çanakkale şehitlerine örnek ancak Bedr’in arslanları gösterilebilir..Yoksa Bedr’in arslanlarına Çanakkale gösterilmez.. Bakın bir ancak kelimesinin önüne veya ardına virgül koymakla mana değişebiliyor. Bunu bilmeyen kaba saba ,Türkçe mahrumu adamlar Akif Bey gibi Kur’an-ı Kerim’i  tefsir etmiş bir zâtın böyle bir cahillik yapabileceğini düşünüyorlar. . Ya huu elinizde birkaç tane adam kaldı. Bari O’na dil uzatmayın ..Bir kaç destan adamdan biridir Akif Bey.. Bırakın İstiklal Marşını, şu şiir yeter…  

Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
‘Gömelim gel seni tarihe’ desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
‘BU TAŞINDIR’ DİYEREK KÂ’BE’Yİ DİKSEM BAŞINA;
RUHUMUN VAHYİNİ DUYSAM DA GEÇİRSEM TAŞINA;
 Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,

*Salahaddin Eyyübi  hz, Şam’da Emeviye Camisi avlusunda kabri bulunur..Zengidir..Yani Suriye’de , Lübanan’da, bugünki batı Irak’ta hüküm süren- bizim Hatay-Antep-Urfa oralarda hüküm süren Zengi Devletinin bir kumandanıdır..Zengi Devletinin bir kumandanı olarak Mısır’a gitmiş..Mısır’ı fethedince de  istiklalini ilan etmiş ve Eyyübi Devletini ilan etmiş.. Bir müddet devam etmiş Eyyübi Devleti..Kendisi Azerbeycan kürdüdür..
 
((Biliyorsunuz bu katliamlarda otellere, pazarlara bombalar filan koyuyorlar.. Kancık  dolu dünya.. Erkek azaldı..Orada vefat eden, ÇAĞRI-MESAJ   filmini çeken  Mustafa Akad.. kendisiyle Amerika’da görüşmüştüm..İki büyük projesi vardı kafasında biri Salahaddin Eyyübi, biri İstanbul’un Fethi.. Ne yazık ki o toplu katliamların birinde, otel odasında patlayan bombaların biriyle vefat etti.. ))Salahattin Eyyübi haçlılardan Kudüs’ü almak itibariyle en büyük haçlı tokatı vuran adamdır..O’ndan sonrada en büyük haçlı tokatı vuran adamda bizim Selçuklu Sultanı Kılıç Arslan’dır..1204 de İstanbul’a gelip Ayasofya dahil her şeyi yağmalayan katololik ağırlıklı haçlılar, Anadolu üzerinden Kudüs’e giderken dünyanın  en organize gerilla harekatı ile karşılaşırlar ve Kudüs’ e kimse girememiştir. hepsi Anadolu’da, ufak ufak, Kılıç Arslan tarafından gebertilmiştir..İşte Akif Bey Çanakkale  savaşını bir başka haçlı seferine benzetip, Salahaddin Eyyübi  ve Kılıç Arslan’la karşılaştırıyor..

… Allah Suriye’li kardeşlerimize de kolaylık versin:  O ZULÜMDEN ONLARIDA ,BÜTÜN MAZLUM MÜSLÜMANLARIDA  KURTARSIN İNŞALLAH(aminnn)..Tabii kuru kuru dua etmeyle olmaz..Üstümüze düşen her şeyi  yapmamız lazımdır..Bunlar siyasi meseleler değildir..Müslüman ve gayri müslim meselesidir.. Yönetenin adının .. .. Müslüman ismi olduğuna  bakmayın ..Ve yönetimdeki partide ..  aynıdır.  .. … … Bizim orada tayyare şehitlerimiz var.. .. ..MUHAMMED MUSTAFA ORTAK PAYDASINDA BİRLEŞMEDİĞİMİZ MÜDDETÇE; BU AYRILIKLAR, BİR TAKIM YİNE BATIDAN İTHAL” ETNİK ÖZELLİKLER vs.”…. ne etniği? Etnik bir kere Türkçe bir kelime değil.. Bütün bunların çaresi  Muhammed Mustafa potasında erimek yok olmak değil & birleşmekledir..Salahaddin Eyyübi büyük adamdır vesselam.. Azerbeycan’ın kürt bölgesinde doğmuş..Elindemiydi orada doğmamak?!..Sana sordular mı nerede doğacaksın, annen babanı nasıl istersin diye?. eee..Demek ki doğmak marifet değil..OLMAK MARİFET..

Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.

Mehmet Akif Ersoy

Mehmet Akif'in cenazesi
*Allahım  AKİF’in  duasına bize amin dedirtsin..”Bir İSTİKLAL MARŞI DAHA YAZMANIZ GEREKSEYDİ NE YAPARDINIZ AKİF BEY?”  diye sorduklarında.. (Bu duaya bizde  amin diyelim.) ALLAH BİR DAHA BU MİLLETE İSTİKLAL MARŞI YAZDIRMAK  MECBURİYETİ YAŞATACAK GÜNLER YAŞATMASIN” (amiiiiin) demiştir..

Lütfen Çanakkale’ye gidin..Lütfen şehitliğe gidin.Şehitliğin kapısında beklemeyin, içeri girin..Doğum tarihlerine ve doğum yerlerine bakın..Emin olun görüşleriniz, düşünceleriniz, hisleriniz değişecek..Vee onların sayesinde hala ayakta durduğumuzu bilelim..Şöyle bir misal arz edeyim, tefekkürünüze terk edeyim.. Çanakkale’ de şehit sayısı ortalama 190.000 dir..İstiklal Harbinde şehit 12.000 dir..Neyi nereye nasıl borçlu olduğumuzu BİZE VERİLENLERLE DEĞİL,KENDİ TEFEKKÜRÜMÜZLE BULALIM..ALLAH BİR DAHA ÖYLE BİR DERT GÖSTERMESİN..Şu anda gerek yerli ,gerek yabancı ,gerek işgal altında, gerek zulmen eza, cefa ,zulüm görmekte olan Filipinlerden Filistin’e kadar,Bosna’dan Çin’e kadar, bütün Müslümanlara Allah yardım etsin..Müslümanlara da bir arada olma şuurunu ihsan etsin..

Akif Bey’in şu mısraından dolayı :”Ne büyüksün ki KANIN  kurtarıyor  TEVHİDİ” ..Tevhid.. Bir olmak, beraber olmak ,birlik içinde olmak..İNSANLARLA BİR OLMAYAN ALLAHLA BİR OLAMAZ..TEVHİD OLAMAZ..Kelime-i Tevhid çekmek ehl-i tevhid olmak demek değildir unutmayın..Ehil olmak –mensup olmak ve ehil olmak birbirine karıştırılıyor..Evet biz  tevhid mensubuyuz..Allah’tan gayri Tanrı tanımayız..Amenna..Ama bu yanlızca bir tevhid telakkisine, düşüncesine , imanına mensub  olmak demektir..Ehil seviyesine  gelmedik.. Gelseydik Ashab-ı Kiram gibi olurduk..Öylemiyiz?.. Düşünelim..Allah dinimizi ibadet ritüellerine indirgeyenlerden eylemesin.Dünyada  İslam ile Muhammedi yaşayıp, ahiretimizi de ebedi hayatımızı da ondan ayrı yapmasın.. (amiinn)..Hakkınızı helal edin.. Teşekkür ederim..Allah’a emanet olun..

nur cihan
26.12.2012
nuralem7@hotmail.com