ÇANAKKALE
ŞEHİTLERİNE
Mehmet AKİF Ersoy
Hazretleri’ne (20 Aralık 1873 - 27 Aralık 1936)ve Tüm İnsanlık
Şehitlerine İthaftır..
*Merhaba
ve Merhaba…ben bir hayalperest
sanal masal yazıcısıyım acizane..hiç bir zaman
gramer-imlaya dikkat etmem.. benim için çok zorJ ..ve her daim rüyalarımdan iz sürerim.. yazılarımda aynen
konuşmalarım gibi hata üstüne hata doludur tabii ki doğal olarak..ve bu aşağıda
okuyacağınız aslı sözel olan metin de; geçen ay ki bir hayalimden dolayı ,kendisine verilmiş HAYÂLİ bir bir söz olarak Mehmet Akif hz için
yazıya dökülmüştür..ben kendisine ait henüz hiçbir kitap okumadım ne
yazık ki..ama İslam tasavvufunun sonuç bölümü için Çanakkale Savaşını anlamam
gerektiğini de seneler evvel öğrenmiştim.. oysa eski antik devirlerden bir
türlü kendisini çıkartamayan bir hayalperest olan benim için(* belki de mecburen
zuhur edip),bu son noktaya dek çıkartmak zorunda kaldı Hazret diye de düşünmekteyim..O, bana hayalimde bu
şiiri el yapımı bir kağıda hece hece
dikteli, şerhli yazarak göstermişti ve mürekkebi maviydi.. işte zaten
bendenizde tefekkürümde şimdi halen derin mavi bir ışık üzerinde gidiyorumJ..o yüzden bu yazı
tamamen MAVİ olacak(neden mavi?.ancak yaparsam öğreneceğim için, önce
uygulamayla işe başlıyoruz tabiiJ)…ve yapabildiğim
kadar imla kurallarına uymaya çalıştım..ilk defa bu kadar dikkat ettim..çünkü
hayalimde onun bu işi ne kadar önemsediğini anladım..zaten zahirende her konuda
aşırı hassas ve titiz birisiymiş.. O Evvel Zamanımın çook Sevdiği bir dostuymuş
üstelik.. vee..Şiiri şerh eden Şair’in RÂKİB’i, nâsirin nesrini yazansa ortağı kabul edilirmiş eskilerde..iş bu derece ciddiyken
Allah beni affetsin inşallah ve aminnJ..ve Şiir Mehmet AKİF
‘e ait..konusu tüüüm Türk Milletine tabii..ve şiiri bize yorumlayansa bir
tasavvufi tefekkür virtüözü olan Ömer
Tuğrul İnançer.. ben bu sohbeti 2011 mart ayında bir konferansta dinlemiş ve ses kaydını almıştım..o zaman bu sohbet beni
çook derinden sarsmıştı.ve bizi bu güne getiren atalarımız hakkında hiçbir şey
bilmeyip, araştırmayıp, öğrenmeyip ve onlara teşekkür etmediğim için çook
utanmıştım.. aslında bu benim kendi vicdanım için bir lütuf ki, bunun
bilincindeyim.. kendimi affedebilir miyim henüz bilemiyorum ama bir MASAL insanı tarihte seyahat ediyorsa ve
rehberi mürşidi de masala uygun olarak Sahib-i Zaman
ise, doğal olarak ta Zamanın her Devri-i Alemiyle yüzleşip-hesaplaşıp
affetmekle ancak yola devam edilebiliyor.. umarım ki tüüm hatalarım affedilir
ve bende bundan haberdar edilirim ve aminnn..
**********
**********
Konu: ÇANAKKALE ŞEHİTLERİ VE MEHMET AKİF ERSOY KONFERANSI
Konuşan: Ömer Tuğrul İnançer
Tarih:
17 mart 2011
Hanım
dinleyicilerimiz çok daha fazla yine.. Ama ne yazık ki kadın hakları vesaireler
konuşulmaya başlandığında batıdan ithal fikirler konuşuluyor. Halbuki bir Müslüman toplumun hâk konusunda başkalarından örnek almaya ve
bir takım şeyler öğrenmeye ihtiyacı yok..Peki neden böyle oluyor?. Çünkü
kendimizi iyi tanımıyoruz.. Mesela ilk Müslümanın bir hanım olduğunu laf
olarak biliyoruz, Hz Hatice validemizi ama lafta kalıyor.. Keza ilk Müslüman
şehidinin de bir kadın hz Sümeyye
olduğunu biliyoruz .Kadın meselesi denilince nedense batı fikirleri akla geliyor..Şehit
denilince Martın 16’sın da, son dönemin en çok şehit verdiğimiz( aşağı yukarı her evden bir şehit olarak)
Çanakkale Harbi geliyor..Onun için
öncelikle; ilk İslam Şehidi hz Sümeyye’den bugüne kadar bütün şehitlerimize
inşallah FATİHALAR İTHAF EDEREK SÖZÜMÜZE BAŞLAYALIM..
Bu
18 Mart yıldönümü münasebetiyle yine sağda solda, mesela bugün Cuma
hutbelerinde olduğu gibi, bir takım bol
bol kahramanlık, hamaset, askeri başarı v.s lakırdıları dinleyeceğiz.. ve Çanakkale
geçilmez lakırdısını müteaddit kereler duyacağız..ama biliyorsunuz ben pek alışık bilgileri tekrar eden biri
değilim ve slogan bilgilere de fevkalade karşıyım..Çanakkale geçilmez bilgisi slogan bilgidir..ama Çanakkale
geçilmiştir..bu hiç konuşulmuyor..
Gerek deniz savaşlarında, gerek kara savaşlarında Çanakkale’ye düşman giremedi..1915 değil.. 18 mart 1916’da gelemediler.. Pekii..1919’un 20 martında İstanbul’da Şehzadebaşı Karakolunda uyumakta olan askerleri kim şehit etti?!..Türk parlamentosu demek olan Meclisi Mebûsanı kim bastı?!. Topları açık.. Normalde savaş gemilerinin topları dünyanın her yerinde brandayla örtülü olur.. Sadece kullanılacağı zaman açık olur ve devamlı yatık dururken, nişangaha göre oynatılır 360 derece.. İstanbul Boğazına gelen bütün haçlı donanmalarının topları devlet merkezi olan Yıldız Sarayı’na dönük olarak duruyordu.. Hatta 24 saat nöbetçileri vardı.. Baştan ve kıçtan demir atılmazsa ki, deniz baştan ve kıçtan demirlemeye müsait değildir.. Denizcilikten anlayanlar bilir..Ya baştan demir verilir, ya kıçtan ..Akıntıdan dolayı döner. Zaten Yenikapı açıklarında o dönmeyi teknelerde hissedebilirsiniz. Gemi akıntıdan dolayı döndüğü zaman, topların istikameti Yıldız Sarayı’ndan dönmesin diye 24 saat nişangah nöbeti konulmuştur.. Bunların hepsinin kayıtları var..İşte bu gemiler gökten zenbille mi indiler?!..Şehzadebaşı karakolunu basıp uykudaki askeri katleden gavurlar gökten zenbille mi indi?.. Öyle ise Çanakkale Harbinin büyüklüğünü bilelim ama geçilmez lafını yemeyelim..
Gerek deniz savaşlarında, gerek kara savaşlarında Çanakkale’ye düşman giremedi..1915 değil.. 18 mart 1916’da gelemediler.. Pekii..1919’un 20 martında İstanbul’da Şehzadebaşı Karakolunda uyumakta olan askerleri kim şehit etti?!..Türk parlamentosu demek olan Meclisi Mebûsanı kim bastı?!. Topları açık.. Normalde savaş gemilerinin topları dünyanın her yerinde brandayla örtülü olur.. Sadece kullanılacağı zaman açık olur ve devamlı yatık dururken, nişangaha göre oynatılır 360 derece.. İstanbul Boğazına gelen bütün haçlı donanmalarının topları devlet merkezi olan Yıldız Sarayı’na dönük olarak duruyordu.. Hatta 24 saat nöbetçileri vardı.. Baştan ve kıçtan demir atılmazsa ki, deniz baştan ve kıçtan demirlemeye müsait değildir.. Denizcilikten anlayanlar bilir..Ya baştan demir verilir, ya kıçtan ..Akıntıdan dolayı döner. Zaten Yenikapı açıklarında o dönmeyi teknelerde hissedebilirsiniz. Gemi akıntıdan dolayı döndüğü zaman, topların istikameti Yıldız Sarayı’ndan dönmesin diye 24 saat nişangah nöbeti konulmuştur.. Bunların hepsinin kayıtları var..İşte bu gemiler gökten zenbille mi indiler?!..Şehzadebaşı karakolunu basıp uykudaki askeri katleden gavurlar gökten zenbille mi indi?.. Öyle ise Çanakkale Harbinin büyüklüğünü bilelim ama geçilmez lafını yemeyelim..
Niçün geçildi?.. Nerde hata yaptık?..İstanbul’u nasıl işgal altında olmaya mahkum ettik?! Bunları düşünmemiz lazım..Benim Çanakkale’ de söyleyeceğim söz budur..Öteki lafları zaten duyuyorsunuz.. Gerçi onları da söyleceğim o ayrı..Uzun yıllar ihmal edilmiştir Çanakkale. Kültür Bakanlığının, eski güzel sanatlar genel müdürü Allah selamet versin Mehmet Bey’in özel gayreti ile, şimdi Çanakkale’de çok ciddi şehitlikler yapıldı.. Senelerce Çanakkale’ye uygun, layık olamaz gerçi, Akif Bey’in söylediği gibi:” YİNE BİR ŞEY YAPABİLDİM DİYEMEM HATIRANA” amma hiçbir şey yapılmamıştı. .bir general Nuri Yamut un’ (Allah Rahmet eylesin) yaptırdığı ilk şehitlik..Sonra benim çocukluğumda; o zamanki Ali Naci Karacanın, Milliyet Gazetesinin kampanyası ile ÇANAKKALE ABİDDESİ HALKTAN TOPLANAN PARALARLA YAPILDI..DEVLET YAPMADI.. Ama hiçbir şehitlik yapılmamıştı..Sonraa, şimdi şehitlikler var.Şimdi benim sizden bir ricam var.. Çanakkale sabah gidilip akşam dönülebilecek kadar yakın bir yer. .Gelibolu’daki şehitliklere mutlaka gidin.. Ama herkesin yaptığı gibi şehitliklerin kapısında Fatiha okuyup geçmeyin, içine girin ve orada iki şeye lütfen dikkat edin.. Hepsinin üzerinde isimleri, rütbeleri, doğum tarihleri ve doğum yerleri var şehitlerimizin.. Kaç yaşındalar ve nerede doğmuşlar? buna dikkat edin..
O zaman bu bize şunu
kazandıracak..Ne yazık ki Lozan
antlaşması ile tesbit edilen siyasi sınırlarımızdan sonra;bizim kafamızın-
gönlümüzün hitap ettiği, çalıştığı, tefekkürümüzün yayılması gerekirken, bunu
da Lozan sınırları içine hapsettiler..Bize bir takım yalanlar söylediler..
Anadolu aslanları yemen çöllerinde zâyi oldu filan dediler..Çanakkale
Şehitliklerini içine girerek gezdiğiniz zaman,
doğum yerlerini okuduğunuz zaman, genellikle 18 ile 27 yaş arasında
fidanlar göreceksiniz.. doğum yerlerine gelince mesela; Sanâ ..Sanâ neresi
biliyor musunuz?. Yemen’in şu anki başkenti.. Yemenli de var orada şehit..Bakülü de var,Bosnalı da
var, Basralı da var,Bursalı da var..B
harfinden gidiyorum..
Yani TÜRK’ÜN VATANI EDİRNE, ARDAHAN, HAKKARİ, MUĞLA DÖRTGENİ DEĞİLDİR.. gençlere söylüyorum özellikle..Bu bir toprak almak ,emparyalist düşünce filan değildir ..Tefekkür hududumuzun asgarisi Viyana ve Çin Sedddidir..En asgarisi.. Türk düşüncesi Lozan’ın çizdiği sınırlarla sınırlı kalmamalıdır.. Orada mesela Prizrenli göreceksiniz, Kosavalı. Belgratlı göreceksiniz, Sırbistan.. Zagrepli göreceksiniz, Hırvatistan..Tiranlı göreceksiniz , Arnavutluk.. Gümülcineli göreceksiniz,Yunansitan..Bakülü Azerbeycan…Musullu , Irak..Sanâlı ,Yemen..Trablusgarplı, Libya.. Bunların hepsi Çanakkale Şehidi..O zaman, vatan telakkisi siyasi sınırlar değildiri göreceksiniz..
ve Çanakkale’nin bir
başka önemi.. Osmanlıda; âsrı saadetten hemen sonra tatbik olunan bir usulün
devamı olarak, alimler ve sanatkarlar askere alınmazlardı.. Çünkü Allahu Zülcelal’inde
buyurduğu gibi “essulHU hayr- BARIŞ HAYIRDIR” veya barış hayırdadır kaidesince harp umumi değildir.. Yapılır
gider.. Ama eğitim denen (şimdi
rezillik),ona maarif derler..Neden rezillik diyorsun? Hz İnsan sirk maymunu veya sirk köpeği değildir.. Eğitilmişlerin
elinde eğitilmez..Hz İnsana maarif verilir: doğruyu yanlışı ölçmek, biçmek, tartmak,
doğruyu tercih etmek yetisi kazandırır.. Bunun adına maarif denir.. Marifet karşılığı eğitim değildir.. Arif olmak, tariften
anlamak.. Eğitim, eğiticinin işaretleri ile, ona uygun cevap veren personel yetiştirmeye denir..Onun
için, eğitim doğru bir laf değildir insan için.. İşte, maarif kazandırma; sanatı devam ettirmek, maarifçilerin ve sanatkarların hayatta
kalması ile olur.
Biliyorsunuz hafız harbi diye de bilinen 70
hafızın şehid olduğu bir muharabe var.. O, 70 hafız birden şehid olunca( o
dönem yazılı Kur’an-Mushaf-ı Şerif olmamıştı henüz ve Kur’an o hafızların hafızalarında
duruyordu)..Böyle bir felaket olur ve
hafızların hepsi ölürse, Kur’an-ı Kerim unutulur ihtimaline binaen, hafızların askere veya herhangi bir gazveye
alınması hz Ebubekir’in döneminde yasaklanmıştır.. İşte harp bitip te gençlerin
yetiştirilmesi, sanatın –ilmin yaygın hale getirilmesi için Osmanlı’da, bizim
ecdadımızda, bu kaideye riayet etmiş, alimler ve sanatkarlar askere
alınmamışlardır.. Bunun ilk istisnası Çanakkale’dir..
Rakamlar
biraz abartılıdır..250.000 şehit yoktur
Çanakkale..190.000 civarındadır.. Fakat
önemli olan nokta şu..8.000 alim ve sanatkar şehittir..Kendi ailemden
olduğu için söylemiyorum, gözümle görmedim..1915 de şehit olmuş.. Babaannemin
dayısı 24 yaşında, 6 lisan biliyor ve
Bursa İsmail Hakkı Dergahı Şeyhi..Şimdi dikkat buyrun.. O 8.000…
bugünkü doçent ve profesör olan müderrisler, dergah şeyleri, sanatkarlar
askere alındılar ve şehit oldular amenna..1915..Medreseler ve tekkelerin
kapatılması hangi tarih 1925. Eğer o
kadro sağ olsaydı bu kapatma denen
kültür katliamı yapılabilir miydi?.. Demek ki biz artık
Çanakkale’nin başka noktalarına bakmamız lazımdır. Askeri başarılara filan
değil. .
Bir başka rezillik daha ..Aşağı yukarı bundan en fazla 10 sene evveline kadar yanlızca 18 mart kutlamaları yapılır,25 nisan Anzak günü olurdu hatırlıyor musunuz?.. Yaşı 30 ‘un üzerinde olanlar hatırlarlar..Anzak dediğin kim?..Avustralyalı ve Yeni Zellandalı İngiliz müstemleke askerleri.. peki ne yapmışlarda Anzak Günü OLUYOR 25 nisanda. Benim memleketimi işgale gelmişler, tokatı yemişler ,cehennem olup gitmişler ..Nesinin günü kutlanıyor?. Çünkü sevgili gençler, size verilen bilgilerle yetinmeyin, araştırmacı olun..Lozan Antlaşmasının bir takım su yüzüne çıkmamış maddeleri ve protokolları vardır.. Bu protokollar antlaşmanın metnine girmez ama o protokollar geçerlidir..
18 Martta biz
hiçbir gavurla karşı karşıya gelip
mücadele etmedik ..Nusret mayın gemisinin döşediği mayınlarda ve enteresan bir
yolla –biz ona Allah’ın hikmeti diyoruz
-hem Anadolu ,hem Rumeli yakasındaki, bizim eskimiş toplarımızla açılan
ateşlerin hepsi isabet kaydetti.. Inflexible, Irresistible, Queen Mary gibi
İngiliz, Fransız (Move zırhlısı), İtalyan gemileri battı.. Batınca yol tıkandı. Cehennem olup gittiler.Yani
karşılıklı bir mücadele yok..İşte 18 martta kutlanılan Çanakkale Deniz
Bayramı’dır..Buna müsaade ettiler.. Çünkü yapacak başka bir şeyleri yoktu..Ama
çıkartma yapıldıktan sonra, tokadı yeyip
dönmelerinin kutlamasını bize yaptırtmadılar.. 1915 den 2005 e kadar..80 sene..(bir kaç yıl fark olabilir, neyse) Sağ olsun kimse o zat veya sağ olsunlar
kimlerse o zatlar dediler ki:” bu 25
nisan bizim kara savaşlarımızı kazandığımızın sene-i devriyesidir, biz
kutlamalıyız..Anzak’ın ne işi var”.Haa gelmeyin demiyorlar, gelsinler..
Geliyorlar ..Ne yaptıklarını biliyorsunuz gazetelerden.. Cehennem olup
gittikleri zaman, sağda solda boş içki şişeleri ile huzurunuzda söylemeye
utandığım bazı artıklar kalıyor.. Oda, arif olanlar için ,ONLARIN ne kadar seviyesiz olduklarını göstermesi
bakımından faydalıdır..
Ama
şimdi çok şükür devletimiz, hükümetimiz, yerlimiz, yabancımız neyse Çanakkale Şehrinde 3-4 gün ,hatta bir hafta
süren kara savaşlarının kazanılmasının
sene-i devriyesi merasimleri yapılıyor..Bir kaç defa gittim ,bulundum
elhamdülillah.. Yani 18 mart Çanakkale harbinin kazanılmasının sene-i
devriyesi değildir..İstanbul’a gelmek isteyen gavur gemilerin Çanakkale
Boğazından geçememesinin sene-i devriyesidir.. Bizim deniz kuvvetlerinin
bayramı olarak kutlanır..Halbuki esas kara savaşlarının kazanılması 25 nisandır..Çanakkale’
yi geçemeyince; Saroz Körfezini arkadan
dolanıp, karaya çıkartma yaptılar .. O kara savaşlarında da tokatı yediler
,cehennem olup gittiler..O zaman İngiliz amiralinin lordu olan Churchill (Çörçil,
2. Cihan harbinin ağzı purolu başbakanı) dehşetli Türk düşmanı bir
heriftir.. Çünkü onun bahriye nazırı ve daha sonra başbakan olmasını önlemiştir
Çanakkale Harbi.. kin dolu bir heriftir..2. Cihan Harbinde Adana’ya konferansa
geldiğinde bu kinini kusmuştur. Zabıtlarda var.. Lavta’ da yapılan konferans. Stalin,
Rozvelt ve Çörçilin .. ondan sonrada Adana’ya gelir ..İsmet Paşa ile de görüşmesi
vardır.. orada bile kusmuştur.. Çörçil’ ide
iyi tanımak lazımdır. Çünkü Türklere çok zararı dokunmuştur..
Bunların tasavvufla ne
alakası var diyeceksiniz.. Bakın buda bize bir ithal düşünce tarzıdır.. Üzerinde
konuşulması bile adeta tabu haline gelmiş laiklik; devlet idaresi
hakkında başka bir şeydir, laik düşünce başka bir şeydir.. Eğer dini, dinin öz veçhesi olan tasavvufu, yanlızca din
olarak düşünüp, hayatın dışına çıkarırsak, o zaman her zaman arz etmeye
çalıştığım yaşama dini olan İslam, öncelikle tapınma dini haline indirgenir..Ondan
sonrada dua dini haline indirgenir..
Halbuki İslam ne dua dinidir, ne tapınma dinidir ..İslam yaşama dinidir..
Tefekkürümüzde de İslam olacak. Öyleyse
Çanakkale harbinin sebeplerini, sonuçlarını ,bize empoze edilmek istenen yanlışları ve doğruları öğrenmekte tasavvufa dahildir.. Hiçbir şey
tasavvuftan gayri değildir..
Tekrar
üç madde halinde toparlamaya çalışırsam..LÜTFEN ÇANAKKALE DE ŞEHİTLİKLERE GİDİP,
İÇİNE GİRİN.. Hem yaşlarını, hem doğum
yerlerini şehitlerimizin tetkik edin..Sadece Lozan sınırları içindeki insanların değil, bütün
bir vatan kavramının insanlarının
olduğunu göreceğiz..Çünkü İstanbul BİR SEMBOL ŞEHİRDİR. İstanbul’un gavur
eline geçmemesi için Rumeli’den de ,Arabistan’da ,Anadolu’dan da insan; ne yazık ki, yine de gavur içeri
girdiği için telef edilmiştir.. Haa onlar Allah indinde şehit edilmiştir o
başka mesele.. Biz bize lazım olanı konuşuyoruz bu bir.. İkincisi alimlerin ve
sanatkarların asker olmaları daha sonraki nesillerin yetiştirilmesine zarar
verdiği için ki, Çanakkale olayında
yaşanmıştır.. Ve kutlama merasimleri yalnızca deniz savaşlarıyla sınırlıydı 80 sene. Çok
şükür onu da aştık..Neyle aştık?.. Anlaşma yapmadık, bir şey yapmadık..Sadece kuvvetlendik..Daha önceki
sohbetimde arz etmiştim. Rasullullah Efendimiz hakkında bir Fransız
tiyatrocunun yazdığı hakaretamiz bir
piyesi Akademi Frances kabul ediyor ve Fransız Devlet tiyatrosunda oynanmasına
karar verildiğinde, Sultan Hamit kızıyor ve telgraf çekiyor Fransız
cumhurbaşkanına..”Rasullah Efendimizin
şanına halel getirecek bu piyes oynanırsa harp ilanı sebebi sayarım”
diyor..Ve oynatamıyorlar. Sonra İngiltere aynı haltı ediyor.. Ona da aynı
telgrafı çekiyor .. Oynatamıyorlar ..Bu bir
kuvvettir..Bir telgrafla önledin.. Çok şükür memleketimiz iyiye doğru hızla
gitmekte ..Onun için kuvvetlendik.” Hött” diyebiliyoruz.. Neye karşı?.Sadece
zalime karşı..
Ve tabii nasıl Rasullah
as. hakkında ; daha gündemde olan
bilgileri bize mevlüt vermiştir..Mevlüt
okunmasaydı, biz Efendimizi bu kadar tanıyamazdık.. Valide-i Muhteremelerinin
ismini bile bu kadar doğru öğrenemezdik.. Çünkü Amine Hatun Muhammed annesi
diye başlıyor..12 Rebiülevveli söylüyor.. Çünkü şiirin iç ahengi; kainatın ahengi ve kendi
kainatımızın ahengiyle paralel olduğu için ,ezber kolaylığı var.. Bize de Çanakkale harbini en güzel Akif Bey
anlatır..Hem de kuru kuruya bir hamaset olarak değil, tefekkürü ile … Batı
diye (bize batırılan haliyle de) en
güzel anlatan Akif Beydir.. O’NA DA
RAHMETLER DİLEYEREK, hem de, Çanakkale
Şehitleri hakkında yazılmış şiirinin
üzerinde biraz konuşalım..Müsade edenler, etmeyenler?!J.. ..EdilmiştirJ..(gülüşmeler)..İşte demokraside böyle bir şeydir..Daha iyisi var mı?.
Var ya.. Onu da bir başka sohbette..
ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
*Çünkü Marmara’ya Çanakkale Boğazından giremediler.. O zaman Gelibolu Yarımadasının doğusundan, Saroz Körfezi batısından girip, Gelibolu’ya çıkıp, Gelibolu, Eceabat oradan karadan geçtiler.. Onun için tepeden geçtiler diye söylüyor Akif Bey..
*Çünkü Marmara’ya Çanakkale Boğazından giremediler.. O zaman Gelibolu Yarımadasının doğusundan, Saroz Körfezi batısından girip, Gelibolu’ya çıkıp, Gelibolu, Eceabat oradan karadan geçtiler.. Onun için tepeden geçtiler diye söylüyor Akif Bey..
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı'
*Çünkü Tanzimattan beri (Akif Bey Meşrutiyet dönemi insanı)bize, örnek olarak Avrupa gösterildi hep..Zenginlik örneği olarak. Bu zenginliğin kaynağı bize öğretilmedi ve bizde merak edip araştırmadık.. Bir misal arz edeceğim..Belçika Trakya kadar toprağı olmayan bir memleket. Kongo, Türkiye’den bir misli büyük bir toprak parçası..Ve Kongo Belçika’nın sömürgesi…Biliyorsunuz; 1900 lü yılların başında otomobil sanayi oluşmaya başladığında, dolma lastik diye tabir edilen som, içi dolu kauçuktan elde edilen lastikler vardı..Dünyada en verimli kauçuk ağaçları Kongo’da yetişir.. I. Léopold’un Kongo hakkında bir emirnamesi var: “Her köy nüfus başına şu kadar kg kauçuk toplayacak”..Biliyorsunuz kauçuk ağaçları çizilir.. Oradan bir lateşbih çam ağacının reçinesi gibi bir reçine akar ama daha fazla..O kovaya doldurulur.. Sonra o, özellikle kükürtle ,bir takım muamele yapılarak lastik elde edilir..Nüfus başına şu kadar kilo ve herkes ağaç çizmeye gidecek, bir yandan da toplayacak.. Buna bazı kasaba ve köylerden gereğince riayet etmemişler..Leopold’un verdiği ikinci emirname var..”her köyden 5 kişinin bir ellerini kesin”..medeni Avrupa”.1900 lü yılların başları..taaa 1950 li yıllara gelelim..
*Çünkü Tanzimattan beri (Akif Bey Meşrutiyet dönemi insanı)bize, örnek olarak Avrupa gösterildi hep..Zenginlik örneği olarak. Bu zenginliğin kaynağı bize öğretilmedi ve bizde merak edip araştırmadık.. Bir misal arz edeceğim..Belçika Trakya kadar toprağı olmayan bir memleket. Kongo, Türkiye’den bir misli büyük bir toprak parçası..Ve Kongo Belçika’nın sömürgesi…Biliyorsunuz; 1900 lü yılların başında otomobil sanayi oluşmaya başladığında, dolma lastik diye tabir edilen som, içi dolu kauçuktan elde edilen lastikler vardı..Dünyada en verimli kauçuk ağaçları Kongo’da yetişir.. I. Léopold’un Kongo hakkında bir emirnamesi var: “Her köy nüfus başına şu kadar kg kauçuk toplayacak”..Biliyorsunuz kauçuk ağaçları çizilir.. Oradan bir lateşbih çam ağacının reçinesi gibi bir reçine akar ama daha fazla..O kovaya doldurulur.. Sonra o, özellikle kükürtle ,bir takım muamele yapılarak lastik elde edilir..Nüfus başına şu kadar kilo ve herkes ağaç çizmeye gidecek, bir yandan da toplayacak.. Buna bazı kasaba ve köylerden gereğince riayet etmemişler..Leopold’un verdiği ikinci emirname var..”her köyden 5 kişinin bir ellerini kesin”..medeni Avrupa”.1900 lü yılların başları..taaa 1950 li yıllara gelelim..
Cezayir’in Fransa’dan istiklal kazanma mücadelelerinin, Fransa tarafından önlenmesi usullerinden birini arz edeyim..Cezayirlilerin burunları ve kulakları kesilmiştir.. Emri veren general Salam’dır..1951..Yani Bosna’daki o Sırp kasabına filan gelmeye lüzum yok..Şimdi bize bu Avrupalı diye örnek almamız için sunulan ve yalnızca zengin olan ama asla medeni olmayan, ama bize medeni diye kakalanan zihniyet öyledir..Daha bu konuda çok misal vermek mümkün ama arif olana bir işaret kafidir.. İşte hani Avrupalı dediğimiz insan nerde?! Gösterdiği vahşetle ona yakışmıyor..
Dedirir -Yırtıcı,his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
*Yani Akif Bey diyor ki: Gelen herifler yaa hapisten kaçmış katil ,cani veya kafesi açılmış vahşi hayvan.
*Yani Akif Bey diyor ki: Gelen herifler yaa hapisten kaçmış katil ,cani veya kafesi açılmış vahşi hayvan.
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, Tufan gibi, mahşer mi mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
Avusturalya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
*Tam bir Ehl-i Salib yani haçlı seferi.. Akif Bey ona işaret ediyor..Kanada neresi, Avusturalya neresi?..Hindistan neresi?.birde Burkalar var biliyorsunuz..Vahşi.. Hepsi İngiliz müstemlekesi ..Yani biz hakikaten Çanakkale’de bütün dünya ile savaşıyorduk..
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!
*Taun veba hastalığıdır..Veba hastalığı eskiden bir memlekete girdiğinde, onbeş-yirmi bin kişiyi götürmeden gitmiyor.. Öyle bir rezil istilâ ki, veba hastalığı bile bu halden utanır..
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-u asil,
Ne kadar gözdesi varsa ise hepsi hakkıyle sefil,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz... (buradaki afet güzel manasına)
Medeniyyet denilen kahpe, hakikat, yüzsüz.
*Çünkü medeniyet kelimesi Avrupalı karşılığında kullanılıyor..Akif Bey vahşiliğe meraklı bir adam değil. Medeniyetten uzak bir adam değil.. Medeniyet diye yutturulana karşı..
*Çünkü medeniyet kelimesi Avrupalı karşılığında kullanılıyor..Akif Bey vahşiliğe meraklı bir adam değil. Medeniyetten uzak bir adam değil.. Medeniyet diye yutturulana karşı..
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.
*O medeniyet denen lanetlenmiş mel’undaki; ortalığı tahrip etmeye vekil edilmiş sebepler, öylesine kendilerince kuvvetli ki, bir tanesi bile bir mülkü harap etmeye yeter..
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Lağam kanalizasyon değildir.. Yeraltındaki her yola lağım denilir.O kadar kültürümüzden uzaklaştırıldık ki.. Bu İstanbul’un Fetih yıldönümünde biliyorsunuz, askeriyeye bağlı olan mehter resmi geçit yapıyorlar..Orada lağımcılar geçiyor..Onlar kanalizasyon temizlikçisi değiller.. İstihkam subayları ve askerlerine lağımcı denir..Toprağın altında iş yaparlar..İşte özellikle İngiliz; kalleşçe yerin altına tünel kazıyor, yerin altına bombayı, fitilini yerleştiriyor, kendisini gizliyor ve bombayı oradan patlatıyor.. Yani erkek gibi karşı karşıya da savaş etme imkanı yok medenilerle..
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vâdilere , sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te'sis-i İlahi o metin istihkâm.
*Allahü Zülcelal, Hüneyn Gazvesinde ayet gönderdi..”ZAFERİ VERECEK OLAN ALLAH ” .. Emrindeki güçlü asker veya top, tüfek, teçhizat değil.. Ama insanlar tedbire tevessül etmekle yükümlüdür..Topun tüfeğin olacak ..Ama topuna tüfeğine de güvenmeyeceksin..Allah’a güveneceksin.İşte o metin –kuvvetli-dayanıklı istihkam Allah’ın izan ettiği iman ile elde edilir..İMANDAN GAYRİ HER KALE ALINIR…
Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi;
'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi.
*Bunu diyen kim?!.Allahu Zülcelal..”Ben imanlı göğüslerin gavur elinde rezil olmasına müsaade etmem..Sen kul olarak onu çiğnetmemeye gayret edeceksin”..Peki müsaade etme ama ölüyoruz?!..Yaşamayı marifet mi zannediyorsun?!..Nerden biliyorsun?. Sadece dünya hayatı . Halbuki bir çok yerde varda, özellikle iki yer çok önemli Kur’an-ı Kerim’de :“Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyiniz, onlar diridir.. Ama sizin bu işe aklınız ermez”..Bir başka ayette yine” Onlar diridir ve benim indimde rızıklandırılmaktadırlar”.. Buna ilaveten bir hadisi şerifte “Dünyada Allah’ın rızasını kazanabilecek ameller işlemeye muvaffak olanlar ahirette ve ebedi hayatta cennetle ve cennet nimetleriyle nimetlendirildiklerini gören hiç kimse geriye dönmek istemez..Bir sınıf hariç..Şehitler..Onlar gördükleri itibarın tekrar kendilerine yaşatılması için, tekrar dünyaya dönüp, tekrar şehid olmayı isterler..”Şehadet böyle bir şeydir..
Allahu Zülcelal Kitab-ı Keriminin bir başka yerinde :”Benim nebilerim ,velilerim vardır.şehitlerim vardır..salihlerim vardır “diye dört grup insan sayar.. Dikkat buyurun.. peygamberlerle, salihleri, velileri, şehitleri aynı sayıyor..Aynı..Görevleri başkadır, o başka bir şeydir..Ama ALLAH aynı kategoride sayıyor…İşte şehadet böyle bir şeydir.. Böyle bir şey olur mu olmaz mı?..Lütfen sevgili kardeşlerim düşünmeyin..Çünkü Allah ayette diyor ki: “velaküm la teşkürün” sizin şuurunuz buna yetmez..Daha açık tabirle “Sizin aklınız basmaz diyor..”Hayır ben öğreneceğim,aklımla çözeceğim diyemezsin ..Çünkü O: “çözemezsiniz” diyor.. Olmaz..Onun için olur mu olmaz mı yı bırakalım..
İşte Akif Bey bir sembol nesil isim olarak 1915 gençliğine ASIM ve ASIM’IN NESLİ DER..Tabii bu demin arz ettiğim alimler ve sanatkarların yanı sıra biliyorsunuz Üsküdar’dan Kadıköy’e giden ana caddenin ismi Tıbbiye caddesidir..Ne alakası var diye şimdi kimse bilmiyor.. Bizim gençliğimizin Haydarpaşa Lisesi, şu anda Marmara Üniversitesi binası.. Resmi ismi ile Mekteb-i Tıbbıyeyi Şahane binasıdır..Çünkü ilk doktor yetiştiren mektep Gülhane’deki Mekteb-i Tıbbiyeyi Askeriyeyi Şahane dir..Sonra Sultan Abdülhamit Han; devletin parasıyla değil ha ,onu doğru bilin, kendi kazancından, şimdiki Marmara Üniversitesi binasını yaptırmış ve orada sivil doktor yetiştirilmiştir.. İşte o mektebin son sınıf ve bir alt sınıf öğrencilerinin tamamı Çanakkale şehit olmuştur.. ve 1916-17 mezunu yoktur..Hepsi şehit..Doktorundan şeyhine, hattatından müderrisine kadar çok büyük insanlar gitmiştir.
Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
*Burada bir takım Türkçe bilmeyen;her Türkçe konuşan Türkçe bilmez sevgili kardeşlerim.. Nüanstan haberi olmayan, vurgudan haberi olmayan, duraktan haberi olmayan insanlar Türkçe konuşurlar ama Türkçe bilmezler..Utanmadan Akif Bey’e dil uzatanlar var..Bedr’in arslanları yani Efendimiz Aleyhüsselatu vesselamın; ilk kendisinin de katıldığı Medine Bedir Gazvesindeki, haklarında ayet nazil olmuş olan “ BEDİR SAHİPLERİ İLE “ ÇANAKKALEYİ KARŞILAŞTIRIYOR diye ve Çanakkale askerleri –şehitleri -sanki Bedir’den üstünmüş gibi anlatıyor diyorlar.. işte bakın Bedrin askerleri,(virgül)ancak bu kadar şanlıydı dersen doğru. .ama Akif Bey böyle demiyor ki; BEDR’İN ASLANLARI ANCAK ,BU KADAR ŞANLI İDİ.. yani Çanakkale şehitlerine örnek ancak Bedr’in arslanları gösterilebilir..Yoksa Bedr’in arslanlarına Çanakkale gösterilmez.. Bakın bir ancak kelimesinin önüne veya ardına virgül koymakla mana değişebiliyor. Bunu bilmeyen kaba saba ,Türkçe mahrumu adamlar Akif Bey gibi Kur’an-ı Kerim’i tefsir etmiş bir zâtın böyle bir cahillik yapabileceğini düşünüyorlar. . Ya huu elinizde birkaç tane adam kaldı. Bari O’na dil uzatmayın ..Bir kaç destan adamdan biridir Akif Bey.. Bırakın İstiklal Marşını, şu şiir yeter…
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
‘Gömelim gel seni tarihe’ desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
‘BU TAŞINDIR’ DİYEREK KÂ’BE’Yİ DİKSEM BAŞINA;
RUHUMUN VAHYİNİ DUYSAM DA GEÇİRSEM TAŞINA;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
*Salahaddin Eyyübi hz, Şam’da Emeviye Camisi avlusunda kabri bulunur..Zengidir..Yani Suriye’de , Lübanan’da, bugünki batı Irak’ta hüküm süren- bizim Hatay-Antep-Urfa oralarda hüküm süren Zengi Devletinin bir kumandanıdır..Zengi Devletinin bir kumandanı olarak Mısır’a gitmiş..Mısır’ı fethedince de istiklalini ilan etmiş ve Eyyübi Devletini ilan etmiş.. Bir müddet devam etmiş Eyyübi Devleti..Kendisi Azerbeycan kürdüdür..
((Biliyorsunuz bu katliamlarda otellere, pazarlara bombalar filan koyuyorlar.. Kancık dolu dünya.. Erkek azaldı..Orada vefat eden, ÇAĞRI-MESAJ filmini çeken Mustafa Akad.. kendisiyle Amerika’da görüşmüştüm..İki büyük projesi vardı kafasında biri Salahaddin Eyyübi, biri İstanbul’un Fethi.. Ne yazık ki o toplu katliamların birinde, otel odasında patlayan bombaların biriyle vefat etti.. ))Salahattin Eyyübi haçlılardan Kudüs’ü almak itibariyle en büyük haçlı tokatı vuran adamdır..O’ndan sonrada en büyük haçlı tokatı vuran adamda bizim Selçuklu Sultanı Kılıç Arslan’dır..1204 de İstanbul’a gelip Ayasofya dahil her şeyi yağmalayan katololik ağırlıklı haçlılar, Anadolu üzerinden Kudüs’e giderken dünyanın en organize gerilla harekatı ile karşılaşırlar ve Kudüs’ e kimse girememiştir. hepsi Anadolu’da, ufak ufak, Kılıç Arslan tarafından gebertilmiştir..İşte Akif Bey Çanakkale savaşını bir başka haçlı seferine benzetip, Salahaddin Eyyübi ve Kılıç Arslan’la karşılaştırıyor..
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.
Mehmet Akif Ersoy
Mehmet Akif'in cenazesi |
Lütfen Çanakkale’ye gidin..Lütfen şehitliğe gidin.Şehitliğin kapısında beklemeyin, içeri girin..Doğum tarihlerine ve doğum yerlerine bakın..Emin olun görüşleriniz, düşünceleriniz, hisleriniz değişecek..Vee onların sayesinde hala ayakta durduğumuzu bilelim..Şöyle bir misal arz edeyim, tefekkürünüze terk edeyim.. Çanakkale’ de şehit sayısı ortalama 190.000 dir..İstiklal Harbinde şehit 12.000 dir..Neyi nereye nasıl borçlu olduğumuzu BİZE VERİLENLERLE DEĞİL,KENDİ TEFEKKÜRÜMÜZLE BULALIM..ALLAH BİR DAHA ÖYLE BİR DERT GÖSTERMESİN..Şu anda gerek yerli ,gerek yabancı ,gerek işgal altında, gerek zulmen eza, cefa ,zulüm görmekte olan Filipinlerden Filistin’e kadar,Bosna’dan Çin’e kadar, bütün Müslümanlara Allah yardım etsin..Müslümanlara da bir arada olma şuurunu ihsan etsin..
Akif Bey’in şu mısraından dolayı :”Ne büyüksün ki KANIN kurtarıyor TEVHİDİ” ..Tevhid.. Bir olmak, beraber olmak ,birlik içinde olmak..İNSANLARLA BİR OLMAYAN ALLAHLA BİR OLAMAZ..TEVHİD OLAMAZ..Kelime-i Tevhid çekmek ehl-i tevhid olmak demek değildir unutmayın..Ehil olmak –mensup olmak ve ehil olmak birbirine karıştırılıyor..Evet biz tevhid mensubuyuz..Allah’tan gayri Tanrı tanımayız..Amenna..Ama bu yanlızca bir tevhid telakkisine, düşüncesine , imanına mensub olmak demektir..Ehil seviyesine gelmedik.. Gelseydik Ashab-ı Kiram gibi olurduk..Öylemiyiz?.. Düşünelim..Allah dinimizi ibadet ritüellerine indirgeyenlerden eylemesin.Dünyada İslam ile Muhammedi yaşayıp, ahiretimizi de ebedi hayatımızı da ondan ayrı yapmasın.. (amiinn)..Hakkınızı helal edin.. Teşekkür ederim..Allah’a emanet olun..
nur cihan
26.12.2012
nuralem7@hotmail.com