30 Aralık 2012 Pazar

99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 40

99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 40


Yalnızlık, fena arkadaştan hayırlıdır.  İyi arkadaş ise yalnızlıktan hayırlıdır.

İyi şey yazılması sükuttan hayırlıdır. Sükut da şer yazılmasından hayırlıdır.(hadis)


Merhaba Sevdiğim ve Merhaba..nasılsın?. bence sevdiklerinle berabersin ve çok mutlusun.. onlarda zaten Sana hayran.. onu tanımıyorum, facedenJ.. çok uyuyan-çook uyuduğu içinde habire hayallenen  biri olarak da, düşlerimden düşürdüklerimde  geçende onuda görmüştüm. karışık şeyleri var sanki..güneş çarpması yaşamazsın inşallahJ..

24 aralık pazartesi sabaha karşı..bu akşam iyi değilim. bir şeyler olacak gibi ve uyumam lazım.. sabaha karşı..belki gözlerimi açıyorum..bilmiyorum. .keskin  mavi ve yaygın bir ışık var..mavi ışık bedenli bir adam sliüeti ortada duruyor..sonra, sağ ve solunda birer tane beyaz ışık sliüet adam oluşuyor ve 3’ü 1 olup birleşiyor..  acaip bir şiddetle uykumda sarsılarak düşüyorum..(ertesi gün: galiba bir yerden merdivenlerden yine aşağıya iniyorum..)


27 aralık Perşembe
..Çanakkale Şehitleri yazımı yeni yayınladım.bu yazıyı deşifre edip yazmaktan vazgeçmiştim. çünkü ben baştan aşağı hataydım. kimseyi üzmek ve kimsenin de entrikalarıyla bana yaklaşmasını da istemiyordum tabii..işte ne olduysa  oldu, Çarşamba öğleden sonra kendimi aniden ses deşifresi yaparken buldum..ilk defa bu kadar hızlıyım. sanki ben yapmıyormuşum gibi hissediyordum ve hayretteyim. nane okuldan gelmeden de bitirdim üstelik (nane masal yazmamdan nefret ediyor..o varken yazmamam lazımmış. hiç bitmeyen masalımdan  bıkmış..artık onu bitir diyor hep.).. sonrası ise kolaydı tabii..


gece 01
.. Sevdiğim,  Senin en sevdiğinin adaşı ile bir halkada TESBİH ÇEKİYORDUNUZ..tek bir halkaydınız  ve karşınızdaki dervişlerde seyrediyordu.. Sen aniden sol yanında oturan o zatın suratına inanılmaz şiddette bir tokat akşettin..o kadar incindi ki, elinde tesbihi, halkadan ayağa kalkıp oradan gitti. ama sizi seyreden dervişlerin güldüklerini ve kalplerinin ferahladığını da ben anladım..sonra namaz kılınacak çok büyük bir yer ve seyrediyorum..  bu dehşettin şiddetinden sarsılarak korkuyla uyanıyorum Sevdiğim..bu yolun dikenleri olan biz derviş namzetlerinin ne kadar tehlikeli ve riyakar olduğumuzla yüzleşiyorum..canım inanılmaz acıyor..aslında hiç kimse bir diğerinin yükselişini hazmedemiyordu..evin içinde dolanıyorum.. ne yapacağımı bilemiyorum.. Çanakkale Şehitleri yazımdan dolayımı oldu diye de düşünmüyor değilim tabii.. keşke bunu anlatabileceğim Sen, benimle olsaydın ve ben bunu Sana anlatabilseydim.. çok korkuyorum.. Sana inanılmaz ihtiyacım var ama Sen her zamanki gibi sadece bana özel yoksun.. sonra yatağıma geri dönmek zorunda kalıyorum.. şimdi  EL HAFIZ ve 26 rakamını beraber anlıyorum..korunmakmış..uyuyorum..


Bugün perşembe..bir iş için yola çıkıyorum. duraktayım..bir araba duruyor, içindeki konuşuyor.. arkadaşımmış.. onu hatırlayamadım önce..10 sene geçmiş.. arabasındayım..tam önümüze, yan arabanın çarptığı bir minik serçe düşüyor..geçiyoruz..ilerde durup geri geri geliyoruz..bir sürü araba geçti..kuş dertop, hareketsiz duruyor..gidip onu avucuma alıyorum.. sımsıkı tutuyorum..birazdan dışarıdayım..kuş avuçlarımda çırpınmaya başladı ve “ne oluyor!” derken birden kanatlarını çırpıp “pııırrr “diye uçup gitti..ne güzel..özgürlük ve şifa..işlerimi halledip evime dönerken bir arabayı iki defa görüyorum. şöförü ve yanındakini .hiç bir şey hissetmiyorum.. evime geliyor, şarkı söyleyerek yemek yapıyorum..içimde galiba fırtınalar kopuyor Sevdiğim..ve bir karar veriyorum..EVET DİYORUM..BEN ARTIK RAZIYIM VE HAZIRIM. TAMAM..SENİN BANA KABUL ETMEDİĞİM İÇİN SENELERDİR KOYDUĞUN AMBARGODAN ARTIK YORULDUM..ZALİMLERİN ZULMÜ ALTINDA BİLE BİLE İŞKENCE GÖRMEKTEN BIKTIM..VE BANA AİT OLANI REDDETTİĞİM MÜDDETÇE VE BEN YAŞADIĞIM SÜRECE DE BUNU KİMSE KULLANAMAZDI ANLIYORUM..TAMAM DİYORUM..PEKİİ..RAZIYIM.. sonra da  yaptığım bu şeye tabiiki ağlıyorum Sevdiğim..ve şimdi yazarken de gözlerim dolu.. korkunun ecele faydası yok biliyorum..yani 45 yaşımdaki ben, en sonunda direnmekten vazgeçtim.. kabul ediyorum.. artık bu alemde bir nasibim olmayacağını ve boşuna bekleyip zulüm gördüğümü anladım nihayet…

Dün gece yar hanesinde Yastığım bir taş idi
Altım çamur üstüm yağmur yine göynüm hoş idi

Cuma..dr. tatile gidiyormuş randevumuzu iptal etti.. bende bu günü kendime ayırmaya karar veriyorum..kalabalıklar ve gürültüler beni çok rahatsız ediyor ya hani, bugünü yolumun üstünde olan Cadde-i Kebirde geçirmeye karar veriyorum.. gençken böyle ıncık cıncık delice sever ve alırdım(halada tabiiJ)..pasajlara girip çıkıyorum.. kimileri  beni itiyor, kokuları boğuyor, çıkıyorum..bir egzotik taş dükkanına giriyorum..yağlı boya minik yaşam çiçeği tablolarının üzerine geometrik şekilde kristal kuvarsları yapıştırmışlar..bunlar mutluluk-huzur-şifa mandalalarıymış ve inanılmaz paralara satıyorlar.. gülümsüyorum (bu iyi sihir mi demek yani şimdi?)..karıkoca dükkan sahipleri bana bu akıl almaz değerli şeylerini anlatıyorlarJ..sonra bir tezhip sergisi gezdim.. harfleri tek tek yazıp, altınla halkerlemişler. .renkleri daima kızıl kahverengi.. hiç sevmedim.. beğenmedim. başkaa..iki ayrı tarihi mekanda yemek ve kahve..

papalık kilisesini görüyorum.. insanlar akın akın oraya giriyor.. kapı açık..bende giriyorum.. dışarıda filmlerde gördüğümüz o sahne var.samanlık, hz Meryem ,bebek İsa (as)…ve eşekleri. içerideyim.. burada da aynı dışarısı gibi tüm çam ağaçları mavi renk ışıkla süslenmiş..hz Meryem mavi giysili..duvarlardan mavi kadife kumaş sarkıyor. mihrap masmavi ışığa bulanmış.hiç bir şey hissetmedim.. ama şu ayet aklıma düştü.. ”İÇİNDE ALLAH’IN ADININ ANILDIĞI MABEDLER ..” dışarıdayım.. orası çok karanlık ..en çok bahçedeki hz Meryem’in  yanında eşekçik figürünü sevimli ve naif buldum nedenseJ(pembe gri değil ama olsun). hz İsa hayatında eşekten başka hiç binek kullanmamış, lakin bu eşekçiğin ismini bulamadım( peygamberimiz ise muhtelif binekler kullanmış ve Ufeyr  adında bir eşeği de varmış)…

bir sohbet var..aaa ..kozmik arkadaşım SalahaddinJ..inanılmaz çekici iltifatlar ediyor..eee bir insan 80 lerinde olunca olay farklı oluyor tabii de, her yanına döndüğündeki tüm hoşuna giden hatunlara da aynı iltifatı yapıyor işte biliyorsun ..”yanıma gel” diyor..yanındayım..çok eğleniyoruz..”genom adında bir kitap var..kapağında mavi bir göz var..yazarı yabancı..o kitabı ara bul.. bir tanede bana al getir olur mu?..o kitap da,o gözde senin çok işine yarar..çok iyi oku” diyor..çocuk:” ben sadece Turuku Ali DNA larına ilgi duyuyorum ama” diyor. birden aklıma “YA HAFIZ ve 26 ne demek?” diye sormak geliyor..Felak suresinde bu el hafızın korunma sırrı var ama henüz insanlık bundan bihaber..26…8 ..ve bunun ebced değerini bulmalısın. ancak öyle olur da, buda yollarından sadece bir yoldur sadece senin üzerinde zaten baştan beri o var.. sana kimse yaklaşamaz ki.. yaklaşılamaz  sana .” diyor.. sonra sohbet başlıyor..kozmik arkadaşım yine O’nu sevmediğini söylüyor..çocuk:”bence seviyorsun yoksa gelmezdin” diyor..kozmik:”ben sevdiğim olan sizler, onları dinlemeye geliyorsunuz diye  sizi görmeye geliyorum” diyor..O’nun hakkında pek çok şey söylüyor..bu konuda onun ne yaptığını henüz çözemedim Sevdiğim..sohbet esnasında bir kağıda üç madde yazıyor : ”şimdiye dek hiç kimseye bunu ne yazdım nede böyle eline verdim..bunun kıymetini bil ve ziyan etme ,doğru kullan” diyor..onu birazdan Sana yazarım da, önce sohbetten aklımda kalan, benim için özel ipuçlarından not almak istiyorum:hz Efendimiz Kabeyi putlardan temizlemek için asasından yardım aldı..o yetmediği yerde hz Ali’den yardım aldı ki; o iş bittiğinde de, Kâbe’nin damına Bilal-i Habeşi çıkıp EZAN-I  MUHAMMEDİYE yi okudu((çünkü müezzinin ağzından ezanı ALLAH OKURDU.))..buradaki şeyleri özel tefekkür etmek lazım bence..

sohbet bitti..kozmik arkadaşımdan ayrılma vakti..Ya Rabbim yine o en korktuğum yakıcı kısık bakışı. gözlerinden şimşekler çakıyor..korkup başımı çevirip, hemen vedalaşıyorum..ondan sadece bu bakışından dolayı kaçabilirim..eve gelince Kozmik arkadaşımın yazdığı kağıdı açıyorum ve buraya kaydediyorum..

*lisan kalbin tercümanı, insanın hakikatidir..
(Seyyid Ahmed Husameddin hz)
İLİM MÜRŞİDDEN NEŞ’ET EDENDİR
*kitap Alim’den Alime hitaptır..(*Sevdiğim bunu iyi OKU olur mu..bu masal çocuğunun Sana ilk geldiği cümle bu.. senelerce anlamını aradığım cümle..yani Senin bana öğrettiğin ve Senden başka hiç kimseden,izin vermediğin müddetçe asla öğrenmeyeceğim  tek şey=SEN )teşekkür ediyorum.Seni seviyorum..ve zaten  bir sahaf olan hz Muzaffer Ozak vaktiyle şöyle demiş:"okuyabilirsen tüm kainat-seriyyeden süreyya ya bir kitaptır".OKUYANA..


(*birde peygamberimizin en nadir ,bir defa ucundan-azıcık yaptığı bir şeyi, biz sünnettir diye her daim yapmayı huy edinmemeliyiz değil mi Sevdiğim..hele karşımızdaki bu tür bir eylemi öldür Allah yapamayan biriyse…ve bizi sevenleri o kadar incitmek-söz hakkı vermemek, nasılsa bu seviyor garibim, vur abalıya, çek ipini onun bunun eline yapmamak da lazım belki de.. ALLAH RAHMAN VE RAHİMDİR..GAFURDUR..hani sevgi yukarıdan gelirdi ve hani ancak sevilen sevebilirdi, hani muhabbet karşılıklıydı?!..))


uzaydan kutup dairesi boşluğu
Evde yemeğimi yedikten sonra aniden halsizleşiyorum.. sanki hedefini sık sık tam 12 den vuran ”seni sevmiyor ve istemiyorum nazar oklarıyla” veya kozmik arkadaşımın o celalli bakışından  olan bir şey bu..iyi değilim.. CİHAN NAZARA GELDİ.. erkenden yatağa gidiyorum..geceleyin tam 01:10 da akıl almaz bir celalli tecelliyle uyanıyorum..29 aralık cumartesi..imtihanım,babası ve kardeşi bana zarar veren bir şey yapmışlar galiba  ve ben onlara bağırıyor, sonrada o öfkeyle yatağıma gidiyorum. laptopa bakıyorum.. pc ekranında dünyanın  kutup haritası var.. mavi denizler ve beyaz buzlu deniz gözüküyor..o haritaya öyle bir bakıyorum ki ;dünya “fır fır”, daire şeklinde hızla dönmeye başlıyor..kendimden ve olacaklardan korkuyorum.. gerçekte ise,kıtalara bir şey olmasın diye, denizlere çevrilmiş bir nazarmış  bu..dereotu ve nane durmam için geliyorlar..dereotu diyor ki: “fazla yaptın” .. sonra ekranda bir kitabın beyaz iki sayfası  açılıyor..ben okudukça yeni sayfalar açılıyor.. hatırlamak istediğim sadece şu Sevdiğim.. bu bir ilim ve okunarak asla öğrenilmeyecek bir şey..verilmesi lazım..verildiğinde de, gerçekte onu senden işleyen başka bir güç var..sen sadece araçsın yani..insanın içindeki en gizli-saklı niyeti bilen ve ona göre cevap veren bir ilim bu..kişiye özel..ve onu cevapladığında-işini; mektubunda sunduğunda da, sadece soranın niyetine özel ,sadece onun anlayacağı eki de mektubuna ekleyen bir şey..(sanırım anlatamadım değil mi? boşver..çünkü bu beni çook aşan bişey zaten..) yazılardan hatırımda kalan tek kelime ise FEVK idi..

*fakat kesin şunu anladım: bir  hadis var ya ..mümin her günahı işleyebilir ve tevbe ettiğinde Rabbi onu affeder..lakin MÜMİN ASLA YALAN SÖYLEMEZ kaidesi.. işte bunu en kamil manada anlatabilecek tek şeydi anladığım..dilimiz ve gönlümüz aynı şeyi söyleyecek ihlas-samimiyet ve doğrulukta olmadıktan sonra, hiç birimiz asla MÜMİN OLAMAYIZ..zira, bizim gönlümüzden geçenleri dahi bilen-sezen ve ona göre bize ihsan eden biri var..gerisi palavra.ve böylece gerçek KAMİL İNSAN’IN NEDEN NADİRATTAN YETİŞTİĞİNİ DE BİRAZCIK ANLIYORUM ŞÜKÜR..çoook amma çook zor. dürüst-sıratel müstakim –sadık olmak çook zorr..


netten FEVK KELİMESİne bakıyorum.. kartalların dahi çıkamayacağı kadar yükseklik demekmiş.. her şeyin üstünde olan yani.. ama bu değildi oradaki mana ve birde VEFK KELİMESİne bakıyorum.. uyum demekmiş. Sevdiğim sadece vefkin anlamına görsellerden suret olarak baktım.onların hepsi, benim asla kolay kolay girip okumayacağım sitelerdeydiler. rüyalarıma girmelerinden korktuğum içinde, öyle şeyleri ne okurum nede bakarım ben..biliyorsun, okuduklarım hayallerime gelebiliyor sonra..hemen beğendiğim birkaç resmi kopyalayıp orayı kapatıyorum tabii..böyle bir ilim var ,inanıyorum..hatta bu çocuğun üstündeki tüm tasarrufçuların ve Senin mesleğinden bir branşta belki de bu..lakin asla bu meydanda olanlarınki de değil, biliyorum..ben sadece Seni seveceğim  ve hiçbir şey yapmayacağım, sakın unutma olur mu?. sadece Seni tanımak öğrenmek için Senin izin verdiklerinden haberdar olacağım o kadar..


*Yani bugün berbat ötesiyim.tefekkürlerim koskoca bir duvara tosladı bence..ben şimdi yeni masalımda bunları nasıl birleştirecektim ki..öyleee boşş boşş uzanmıştım ki kardeşim aradı..yeni bir sohbet  deşifresi yapıp yollamış..”onu hemen oku bak..senin ilgilendiğin şeylerden orada bahsediliyor” diyor..okuyorum..8 sene evveline ait bir kayıt bu..orada istediğim ipucunu-ARADIĞIM ŞEYİ-DÜNYANIN BELKEMİĞİ-EKSENİ-NEFSİ-MERDOKU-ASASININ  İPUCUNU  buluyorum..artık masalımı yazabilirdim yaniJ..teşekkürler…şimdi Sana bir tasavvuf virtüözünden alıntılarla kendi bulduklarımı birleştireceğim olur mu Sevdiğim.. tüm hatalar bana ait tabii..şimdi..



isra-merdiven-mirac-gece yolculuğu
KABE VE KAİNATIN MERKEZİ HAKKINDA: Zahirde MESCİDİ HARAM Kâbedir(batında ise bir başkasına mahrem olan, asıl senin kendi vücudundur):KÂBE’Yİ İlk melekler, sonra Hz Adem inşaa etti. Nuh tufanından sonra tamamen kayboldu. sonra Amelikalılar inşa etti. o kavim ortadan kalktı ve Cürhum kabilesi geldi.. Hz İsmail ile Hz İbrahim  Kabeyi yeniden yaptı. eski hali daha uzundu bugünse kareye yakındır..” yani Mekke’mi Kadim Kudus’mü kadim?” diye sorulsa MEKKE KADİMDİR. İLK SECDEGAHTIR=Yerde Kabe , gökyüzünde Beyt-i mamur .. Kabe,Beyti mamurun kainattaki iz düşümüdür, kainatın merkezidir ..Herkes dünyanın zannediyor, dünyanın değil kainatın merkezidir Kabe. HACDA TÜM MÜSLÜMANLAR KAİNATIN MERKEZİNDE TOPLANMIŞ OLUYORLAR.. Onun için mirac evvela İsra’dan başlamışdır ..Mekke’den… miracı İsra’yı Medine’den de yaptırabilirdi Allah. Merkezden yaptırıyor .. Merkezden çıkıyor Sidre-i müntehanın haricine.. Cebrail’in yanarız dediği yer J..((ve İSRAİL..GECELEYİN HİÇ BİR REHBERE İHTİYAÇ DUYMADAN YÜRÜYEN DEMEKTİR.. Hz. Yakub’a Allah’ın verdiği lakabıdır bu ki ,bugün ki İsraillilerin bu isimle hiçbir alakaları dahi yoktur..))


RENKLER HAKKINDA : aklımızın ermediği şeye batıl diyoruz çıkıyoruz, hiçbir şey batıl değildir. Nazar boncuğunun dinde yeri yoktur der geçilir .Dinde yeri vardır. çünkü renklerin manaları olduğu gibi, maddesel bağlantıları da vardır.. rengin şiddeti başka şeydir. Harareti tesiri cazibesi başka şeylerdir. Kırmızı en cazip renktir. Alev yandığı zaman gözünü alevden alamazsın. Niye saatlerce şöminenin başında oturuyor. Keşif için oturuyor, gözünü alamıyor ki oradan, birde ısısı vardır. En sıcak renk mavidir. En ısısı yüksek renk mavidir. Mangal kömürü al büyükçe, pürmüzle ısıt, evvela turuncu olur , sonra kırmızı olur ,sonrada mavi olur. en yüksek ısı mavidir. Mutlaka nazar boncuğunda mavi bulunur .Yanında sarı bulunur.. sarı uzaktan en çok görünen renktir. buradan yüz km uzağa sarı, kırmızı, yeşil, mavi, vs renk koy. “ne görüyorsun?” diye bu renkleri bilmeyene de  sor .sarı görüyorum der. sarı en uzakdan görünür . onun için siste sarı giyerler .Siste sarı lamba yakarlar.. bunların hepsinin hikmeti var.. bunlar ilim. Batıl matıl değildir. Onun için boncuklarda sarı ve mavi renk olur, birisi uzaktan görmek için, biri harareti öldürmek içindir..



Sevdiğim..TESADÜF, bu hafta bende mavi renk için ateşin alevlerini ve gazını tefekkür etmiştim.. yanii ateş nasıl olur da mavi renk verebilirdi..gaz mavi miydi?..birde şira-sirius yıldızı için mavi rengi araştırırken, kadim bazı kabilelerin güneşin esasında mavi olduğuna inandıklarını da okudum.. ve şira maviymiş..tabii bu yıldızın sembolü İSİS in rengi de MAVİ.. Eski Mısırda yaratıcı sanatkar-çömlekçi-mimar  ilah Ptah da mavi-yeşil ten bedenli-beyaz mumya sargılıydı değil mi?.o, ahiret-batın hayatın sembolüydü hem.. YÖNETİM YANİ..ve güneş hakikatte beyazken, ışığın atmosferde kırılmasından  dolayı sarı ve  kızıl tonlarında bize gözükür.. ay ise tamamen nötr, renksiz bir güneş yansıtıcısı AYNA dır.. lakin dünyamız ise masmavidir. NEDEN?..ve ben mavinin izdüşümün yeşil olduğuna inanırım hem..sarı ile mavi birleşirse yeşil olur.. kırmızısı fazla olursa lacivert-mor..yani sonuç.. bunlar sanırım ince nüanslar ve işin edebiyatı galiba, bilmiyorum..

30 aralık Pazar sabahı..yatak odamın penceresinden yüksek bir binanın çatısını görüyorum.. camdan olan asansörü  binanın dışında ve bozulmuş .ipleri benim elimde ve o halatları çekiyorum.. sonra o ipleri düzgünce bırakıyorum..asansörün makarası bu ipi sarınca, düzelip yukarı çıkıyor ve binanın çatısında gelip duruyor.. binadan aşağı inebilmek için , bir sürü insan ,özel bir korumalı yoldan bu asansöre biniyorlar.. ve sonra Sana aşık olmuş biriyle Senin aranda geçmiş, yeni,  gizli bir şeyleri sizlerden dinlerken gözlerimi açıyorum.. kıskanmak mı? bilmiyorum..daha neler öğreneceğim kim bilir değil mi Sevdiğim?!benim vesvese-i vehimlerimi  kontrol edebilirsen et bence..

ŞİMDİ DE ŞİRÂ –SİRİUS yıldızı hakkında malumat furuşlara bakalım tekrar tekrar..Eski bir masaldan, bir İstanbul tarihi gezisi-bir kilise tavanındaki resim hakkındaki not: hocamız söyledi ki, bu tarz resimden çoook nadirmiş.. ak saçlı, aksakallı bir koca, tanrıbaba..ve ..ve..tam başının ardında altın bir üçgen..üç  köşesinde de bir harf var..üçleme…ilk harfi de son harfi de benim demekmiş sanırım.. unuttumJ… ..elinde bir elif asa..birde mavi bir küre.. ve tam altında, yerde, çift başlı siyah kartal vardı..


sonra bir yere girdik..özel müze.. bir hristiyanlık hazinesi..içerideki ikonograflardan birinde yine o altın üçgeni gördüm..papaza sordum..yine aynı üçlemeyi anlattı..bu altın üçgenin içinde bir elif harfi tam karşısında ise noktalı virgül gibi(  I  ;  ) çentik vardı.. bu çok nadir yapılan bir sembolmüş..çünkü manası çok yüksek olduğundan öyle her zaman her yere  yapılmazmış..aynı az evvel kubbedeki resim gibi yani..ve orada bir asa vardı..gümüş..iki başlı yılan ejder..aslında bu sembol hem balık gibi, hem de kuş misali de..çok anlamlı tekamüli..T şeklinde..tam başında bir küre var..kürenin üstünde ise +….


Ve tabii Sevdiğim mavi renk beni doğal olarak DOGON KABİLESİNİN YAN KOMŞUSU OLAN SAHRALI MAVİ TUAREKLERE GÖTÜRDÜ..bu insanlarla alakalı eskiden belgesel izlemiştim.. akrabalar dahi birbirlerine km lerle mesafede, ayrık yaşamayı seviyorlardı.. birbirlerinin alanlarına girmiyorlar yani..(aura etkileşimindendir kim bilebilir ki?!)onların erkekleri sadece sımsıkı örtünüyorlar ve yabancılara asla yüzlerini göstermiyorlardı..yüzlerinin fotoğrafını ise tabii ki çektirmiyorlar..ruhlarının çalınabildiğine inanıyorlar belki de, bilmiyorum.. ve  ezoterikçiler onların Atlantis’li mavi bedenli insanların akrabaları olduklarına da inanıyorlarmış ..((*tabii ki Atlantislilerden evvelde  Lemurya (MU) denilen BİR KITA varmış.. insanın beş ırkının  bu kıtada yaratıldığı ve sonraları Dünya'ya yayıldıkları söylenir. Bunlar Lyra/Srius uygarlığı imiş.))ve bu MU dönemi, ezoterikçilere göre, cennet yaşamının ta kendisiydi..Atlantis’e göç eden ırkdaşları ilk bozulmaya başladı ve sonra tüüm insanlık bozuldu.. ve ceza, tabiiki  sahip oldukları ilmi unutmaktı..

Ellerindeki gücü kendi nefisleri için çook kötüye kullanıp ,sahip oldukları yüksek teknoloji ile kendilerini yok eden bir halk olan Atlantis hakkındaki en eski((kaynak medyumsal: Cayce)) kayıtlarda ise şu yarım sözler varmış Sevdiğim ,bak:" Atlantis'te dünyanın içsel tesirleri ile bağlantı kurmak amacı ile kazılmış çukurlara yerleştirilmiş kristaller mevcuttu. Bu kristallere güneş ışığının düşürülmesi ile meydana getirilen güçlü  ışınsal etki, yıkıcı bir niteliğe sahipti." Ve daha sonra "...Tasin (Tuaoi) küreler üzerindeki ilkesi... bunlar yıkıcı  güçleri meydana getirmistir."


Sevdiğim burada dünyanın merkez ekseni=ATADİREĞİ- beli-merdoku, OMURU depreşip döndüren KUTUP=


DEĞİRMENİ DÖNDÜREN ALTTAKİ TAŞIN İÇİNDEKİ DEMİR KAZIK MİLİ, ata beli sırrı var değil mi?çook zor.. ama eskiler demek ki bu ilmi çözmüşlermiş galiba.. ki ,henüz bu devir uygarlığımız Allahtan ki dünyamızın helakına sebep bu ilimden bihaberler ..
ve Sevdiğim ben artık şöyle anladığımı da Sana ifade edebilirim bugün bak: hz Efendimiz geldiğinde aslında ASR VAKTİYDİ VE KAİNATIN KIYAMETİDE KOPMUŞTU GERÇEKTE..O GELDİKTEN SONRA YENİ BİR ŞEY GELMEYECEĞİNE GÖRE; SÛR BORUSU, TEKRAR GERİYE NEFESE DOĞRU ÇEKİLMEYE DAHİ BAŞLAMIŞTI.. ve biz sanırım şu devrede Atlantis devri gibi bir teknolojik manyaklığı yaşıyoruz.. cennet denilen MU =KARŞILIKLI MUHABBETLE ANLAŞMA dönemine ise; mehdi dönemi de demekteyiz gibi de anladım.. tabii ki bunların hepsi idea ve gerçek değil.. ama ben kendi tefekkürümde bunun zevkini varmış gibi çıkartabilim meselaJ

Bir çember çizilse merkezinde Sen,

kenarında ben, 
Sen döndükçe beni görsen, 
ben döndükçe Seni görsem öyle bir an gelse ki; 
yarıçapı sıfır olsa... ! ''
 (Ömer Hayyam)

VE KONUYA DEVAM.. Atlantiste tapınaklardaki Sütunların üstüne yazılı yasaya göre yargılama yapılırdı..yasalara uymak ibadet şekilleriydi(eski Yunan ve filozofya nın kökeni J)..Aynı zamanda içmek ve kupayı tanrılarına adamakta.. ve kurbanın yakıldığı ateş-kurbanın kabul edildiğini anlatmak için sönerse, herkes en güzel gök mavisi giysileri giyerdi. Adalet alır ve verirdi. Eğer herhangi bir suçlama getirirse, kendi cümlelerini gün yarısında altın tabletlere yazar ve cüppelerini anıt olarak adarlardı.

Dogonlar büyük köpek takım yıldızı sirius için şöyle demişler.. bir yandan ruhun eşini ebediyete dek arayışının HİKAYESİ ,bir yandan da bireysellik-ferdiyet..yani Bizim hikayemiz SEVDİĞİM.. aynı yumurtanın iki ayrı sarısına bakanlardan ALİCEMGİZ ÜSTADI VE ÇÖMEZİNİN masalı….

sirUS  A- sirUS  B- sirUS  C=KAVUŞAMAYANLAR
AŞIK-RÂKİB-MAŞUK
Dogon efsanesine göre sirius:"Dijitaria, dünyanın yumurtası olarak iki ikiz plasentaya ayrılır, bunlar da sırasıyla birer Nommo Eğitmen çifti doğururlar. Ancak plasentalardan birinden tek bir eril varlık çıkmıştır ve ikizini bulmak için plasentadan bir parça koparır ve bu da yeryüzü toprak olur. Bu müdahale, yaradılışın düzenini alt üst eder: Bir hayvana, akça tilkiye, yurugaya dönüşür ve katışıklığını toprağa aktarır; toprak da kuru ve çatlak hale gelir. Bu durumun telafisi kurbandır; diğer plasentadan çıkan Nommo öğretmenlerden biri göklere kurban edilir; diğer ikiz kardeşin yere inişi ise yaşam veren, saflaştıran yağmurdur. Yurugu'nun kaderi, zamanın Sonuna dek ikiz kardeşini izlemektir; bu ikiz kardeş, aynı zamanda onun dişil ruhudur. Mitolojik düzeyde, Dijitaria, Nommo'nun boşlukta tuttuğu Yurugu olarak düşünülür; Sirius ya da Yasi­gui'nin etrafında döner durur ve ona hiçbir zaman ulaşamaz? Dogonlar, Sirius B'nin (Dijitaria –beyaz ve yeşil renktedir- ERİLDİR), daha büyük olan Sirius A (gök mavidir-DİŞİLDİR)etrafındaki yörüngesini 50 yılda tamamladığını çok iyi biliyorlardı. Sonuç olarak 50 sayısını kutsal kabul ettiler … Sirius C ise, kesinlikle dişildir ... Sirius "saflığın" simgesidir.. kendi güneş sistemimizin karşıt bir öğesidir; "çünki burası kötü Ogo'nun plasentasıdır" denilir. Bizim gezegenimiz Dünya, ilginç biçimde, "Ogo'nun göbek bağının plasentasına bağlandığı yer" olarak betimlenir".Esas Sembolü:beş köşeli yıldızın sütunla (dikilitaş simgesi) birlikte kullanımı şeklindedir... (* Sevdiğim 2 eşlilik vardı ya hani, hatırladım daJ)

Bambara efsanesine göre Sirius, Musso Koroni Kundye'ydi: ikizi olan Pemba da dünyanın yaratıcısıydı; uzayda dolanıp duran fakat asla yakalanmayan mitolojik bir kadındı. Bu, Musso Koroni Kundye'yi, Dogonlardaki Yasigui'yle kıyaslanır duruma getirmektedir. Bu dişil karakterlerin her ikisi de sünnet ve oyup çıkarma ameliyelerinden geçmişlerdi. Sirius, bu nedenle hem Bambara hem de Dogonlarca "sünnet yıldızı" olarak biliniyordu. Bozolar da sistemi tanıyorlardı. Sirius' a sima kayne (Oturan Pantolon) diyorlardı; uydusunun adı ise tdfio nalema'ydı (Göz Yıldızı)..


*Sevdiğim bu alıntılarla dolu yeni iz sürme maceralarımızdan lütfen aşağıdaki yeri çok iyi oku olur mu?!..Atlantisle alakalı; Salon’un bahsettiği, eski Mısır da bir piramidin altındaki- kayıt odasında saklanan bir kitabeyi de hatırla olur mu.. ve geçen yılki kadiim ötesi  üçgen taş  hayalimizi..Sence yola devam etmeli ve orada ne yazısı okuduğumuzu hatırlamalı mıyız?!!..ve neden?..



BEN BEN TAŞI-İLK SÜTUN HAKKINDA MALUMAT-ASTROLOJİYE GİRİŞ J:
İlk ata Set, bilgelik ve astronomik bilgi kaybolmasın diye, Adem' in haber verdiği ateş ve suyun meydana getireceği çifte felakete hazırlık olsun diye, biri tuğladan diğeri taştan iki sütun dikti. Bunlar üzerine bilgi kaydedilmişti ve bu sütunlar Siriadik ülkedeydi (Mısır)…  * Ra ya da Re:Genelde doğmakta olan Güneş'i simgelediği görülür. Karanlık ya da saklı Güneş ise doğmadan önceki ya da battıktan sonraki durumunda Atum adını alır. Ra'nın esas tapınağı Heliopolis'teydi. Efsaneye göre ilk kez bu yerde bir taş obelisk biçiminde tezahür etmiştir, bu obeliske ''ben­ben" denilir ve  Het Benben adlı tapınakta yıllarca korunduğu anlatılır. Het Benben, "Obeliskin Sarayı" demektir. Öyküye göre Ra ya da Atum başlangıçta Nun/un kucağında eyleşiyormuş, sonra iradi bir gayretle bu karanlıktan çıkmış ve bugün gördüğümüz Güneş biçiminde ışıl ışıl kendini göstermiş. Bu anlatılanlar, bugünkü bilimin, güneş sistemimizin doğuşu ve sarı yıldızların erken dönemi hakkında bildikleri ışığında çok mantıklı gözükmektedir. (alıntıdır)
nur cihan
30.12.2012
nuralem7@hotmail.com