24 Eylül 2008 Çarşamba

İki Deniz, Berzah; İnsan-ı Kâmil


İki Deniz, Berzah; İnsan-ı Kâmil
İki deniz yürür, karşılaşır; hatta mahcuplara göre birleşir, fakat aralarında berzah –insan-ı kâmil- vardır, şaşmazlar. (Rahman-20, 21)
(Abdülkadir Geylani / Sırr’ül-Esrar adlı eserinden alıntıdır… )
* * *
Bırakmıyorum ki, gönülde düşünce olasın,İstemiyorum ki, gözlerde değersiz kalasın;Seni canımda saklıyorum; gözümde gönlümde değilTâ ki son nefesime kadar bana yâr olasın!..
Kahır, kendi gözüyle lütfa bakarsa hep kahır görür. Bu Allah kulu bir kâfire dedim ki, «Sen de Allah’ın kulusun ben de. Fakat sen onun kahır sıfatından, ben ise lütuf sıfatından yaratılmışız. Lütuf sıfatı, kahır sıfatından üstün gelir. Kahırdan vazgeç de lütfa bağlan onun tadı daha hoştur. »Yani bu Peygamber, ümmetine olmayan bir şey bıraktı. Belki o vardı da önüne bir perde çekilmişti. Büyü yaparlar, konuşurlar uğraşırlar ki, bu perdeyi kaldırsınlar. Bütün Peygamberlerin öğütlerinin özeti şudur: Kendine bir ayna ara! Şimdi cevap vereceksen uygun söyle, yani nasıl ki kanatlı bir kapının karşılıklı her iki kanadı iyi takılınca biri birinden ne eksik ne fazla gelirse, sen de öylece soruya uygun karşılık ver.
(Şems-i Tebrizi -Makalat)
*
* *
“NEFS-İ MUHAMMED-İ, İKİ ALEMİ BİRLEŞTİREN VE AYIRAN BİR BERZAHTIR YA DA ONUN ZAHİRİ VÜCUDU YANİ, İNSAN-I KAMİL’İN VÜCUDU DA DERLER.. ”
zat sıfatın aynıdır fehm etmedi şeytan bunu
zat-ı hak bu sureti insan değildir ya nedir?
kendi özünü bilmeyen hayvan değildir ya nedir?
ademi hak bilmeyen şeytan değildir ya nedir?
daima feryat edersin Muhammed deyu Ali deyu
sende Muhammed Ali diyen sübhan değildir ya nedir?
hasılı gezme yabanda sende ispat et hak kı
arşı rahman sende cismu can değildir ya nedir?
derdi ehli hak budur gezme yaban da gaybiya
kim ki bilmez kendünü bi can değildir ya nedir?
(Sunullahi Gaybi)

(* Bu Gaybi Baba bölümü: Yazılarımı denetlemesini istediğim manevi bir dostumun, yazımı okuduktan sonra yazıp üstünde tefekkür etmemi istediği cümlelerdir.. Ben de konumuzu anlattığı için hep beraber tefekkür ederiz diye buraya aldım.. )

*
* *
TAM GÜNEŞ TUTULMASI - İLAHİ VUSLATBir kaç yıl evvel tam güneş tutulması yaşanmıştı.. İstanbul’dan da en güzel biçimde izlenecekti. Acizane ben de evimde tv.. başında bunu aşağıda yazacağım biçimde deneyimledim.. Belki sizler de, kendi yaşadıklarınızla birleştirip değişik yorumlar çıkarırsınız diye umuyorum..
Çocuklarım o esnada 9 ve 10 yaşlarındaydılar.. Onlara güneş tutulacağı sırada güneşe bakmayı yasakladığım için kendi kendilerine şu yöntemi uygulamışlardı ki, bende hayret ettim…
“Camın önüne koydukları aynaya güneş yansıyordu ve onlar da bu yansımayı pc.lerinin kamerasıyla çekiyor ve aynı anda da pc. ekranından tutulmayı izliyorlardı..” Kendim de tv. başında olayı izliyor bir yandan da karşımızdaki geniş tepelikli çayırda otlayan koyunları gözlemliyordum.. Koyunlarda inanılmaz bir hareketlilik oldu evvela..Sonra tek sıra halinde yürüyerek -dairesel hareketlerle birbirileri ile haberleşmeye başladılar.. Öyle mükemmel bir şekilde sıraya girip tek sıra halinde yürüyorlardı ki şaşkınlıkla onları izledim..Uzaklarda olanlar da gelip onların peşinden sıraya katıldılar.. Daima toplu halde dairesel hareket ediyorlardı..Ve tutulma anına en yakın zamanda yine tek sıra halinde hızla tepelerden en aşağıdaki: en çukur yere indiler..
Birbirlerine başlarını gömerek o gölgelik yerde; toplu bir daire biçiminde, güneş tutulması geçene dek kıpırdamadan durdular..
Tutulma bitince, yine aynı tek sıra düzen için de tepelere çıkarak otlamaya devam ettiler.. O mükemmel disiplinli hallerinden eser kalmamıştı üstelik..Buraya dek olanlar bize anlatıyor ki, tabii kendi hayali zannımca
“Güneş tutulması anı yaratıkların zekasını gerçekten açıyor.” Yüksek bir açılım sağlıyor .. Aslında ay içgüdüleri ve sezgiyi de temsil ettiği için varlıklar bunları anlamadan yapıyorlardı…

Gelelim bana..: ) Bendeniz de tv. de tam tutulma anına şu şekilde tanıklık ettim:Tv.de güneş ve ay üst üste geldiği o ilk an da: bilim adamlarının da söylediği,
“o en mükemmel kesimli tek taş elmas yüzük”
biçimi gözüktü, daha sonra yüzük taşı kapanıp alyans halkasına dönüştü
az sonra ise kapanırken, haram oldu ve karanlık çöktü…
Her yer loşlaşıp karardı.. Hava soğudu…
Saçlarımı birisi yukarı çekiyormuş gibi elektriklenme oldu.. saçlarım yukarı doğru çekildi..
Soğuk ve ürpertici idi..
Evet… Bu da benim özet –basit denenmiş gözlemlerimdir.. Bir de şunları zannettim hayalimde..
Ay dünyayı yönetiyordu ve O bir pil gibiydi, pilin şarz vakti gelmişti ve Güneş’ten (Akl-ı Kül’den) enerji-bilgi yüklenmesi gerekliydi… Bu yükleme esnasında belki radyasyon gibi zararlı gaz ışınımları açığa çıkabiliyordu ki onun için hz.Resul: Tutulmaya bakmayıp namaz kılınmasını istemişti… Kendimce bunu “gusül gerektiğinde kişilerde tüm hücrelerin ince bir zarla kapanmasına benzettim ki, ancak insan da su ile açılan bu zar “dünyada da tekrar güneşin aydınlığı ile açılabiliyordu sanki…:)Aşağıda yazacaklarım için maddi bir bağ olsun diye istediğimden bu gözlemimi paylaştım….
* Bir de şunu eklemek istiyorum; bir uzay-teknik belgeselinde en son sahnede çıkan Japon kuantum fizik Prof.u aşağıdaki sözleri söylemişti ki, unutmam:- “Bugün bizim teknoloji ile geldiğimiz bu bilgiyi kutsal kitaplar ve mistikler binlerce yıldır zaten anlatıyorlar ve görüyorlar da.. Bundan sonra onlarla birlikte çalışmayı öğrenmemiz gerekiyor “…
* * *
HAYAL
solda idi büyük Güneş
ve heybetle duruyordu
sağa doğru geldi
denizin ufkunda ortada durdu
sağındaki küçük korkak Ay’ ı yanına çağırdı
Ay korkak ve titrekti, gitmedi
Güneş bekliyordu ama Ay korkuyla titriyordu
görünmeyen bir Meleğin eli itti de küçük Ay’ ı
Güneş’in yanına götürüverdi…
ikisi yanyanaydı
Meleğin eli bir kez daha dokundu korkudan titreyen küçük Ay ‘a
ve Ay ‘da Güneş’ e eş oldu
iki Güneş aynı oldu
ve karşılarından bakana
SELAM oldu..

* * *
GÜNEŞ (NEFS-AKL’I KÜL) - AY (RUH-AYNA-LEVH-KALEM)
Yazının bu bölümü için çok düşündüm ve yazmak istediğim şeyleri nasıl ifade etmem gerektiğini (kimseyi incitmeden en önemlisi kendimi kimseye incittirmeden demem lazım) bir türlü bulamıyordum…Daha sonra anladım ki; bu yazı için Şems’e ihtiyacım vardı…:) Ama Şems neredeydi?.. Elime yeni geçen, Şems’e ait Makalat kitabındaydı tabii. Hemen kendisine fatiha okuyarak ve bana bu konuda rehberlik etmesini dileyerek kitabını okumaya başladım..
Henüz 10 sayfa filan okudum..:) Önemli olan benim O’nu okumam değil O’nun beni okuması (Hatta okuyup dürüp, bana- beni iade etmesi) olduğu için ve ben de kitapların -onu yazan bazı özel rehberlerin hala yaşadıklarına inandığım için cumadan sonra yazacağım şeyleri hatırlamaya başladım (daha evvel dediğim gibi; harf ve kelimelerin canlı olduğuna, bazen de kitapların içine girip seyahat edilebilineceğine inandığımdan ki (hayali bir masaldır…:) Kendisine beni kırmadığı için şükranlarımı sunuyorum…
* * *
“Bugün Güneş’i, Nefs olarak saf katıksız ve kontrolsüz enerji olarak (AŞK) algıladım..”
Güneş’e bakmaya gözümüz asla dayanamaz - güneşten korunmazsak da bizi yakar.. Dünya’ya etkisini bu yüzden de Ay ile gönderirmiş.. Ay’ın dünyaya etkisi bilinene göre güneşten daha fazla imiş.. Yani biz Ay’ın gel- git leri ile ağlar ve güleriz.. (Güneşin sisteminde duygusallık yok ama bunu Ay ile beraber kulllandığında duygusallık-muhakeme ve mukayese-hisler-sezişler ve ilimler olarak açığa çıkartabiliyoruz sanki..
Bu da Güneş’in bize olan MERHAMETini açıklıyor kanaatindeyim…)

Güneş- nefsimizi; elektirik enerjisi (YAŞAM KAYNAĞI ) olarak düşünürsek bu elektrikten ancak bir Fanus=Züccace=Ay =Ayna=Akıl ile faydalanabiliriz.. Bu “Ruh kabı” olmazsa Nefs kendisini bilemez ve enerjisinin ne işe yarayacağı hakkında da bir şey düşünemez.. Ruh akıldır-ilimdir…. İkisi ancak beraber olursa TAMLIK olur ve bu bütünlükten de “nur-ziya-ışık=AKL-I KÜL” açığa çıkabilir..Nefs kontrolsüz olduğunda istediği herşeyi yapabilir çünkü onda bu kuvvet vardır.. Ama O Nefs Akıl-Ruh ile mükemmelleşebilir, kemalatını tamamlar…. İstenen de budur.. Yoksa Nefs olmasa biz HİÇ’izdir.. Nefsimiz olmasa hiçbir şeyi isteyemez ve hayata tutunamazdık (Çalışmaz, üremez, yemez, içmez, nefes bile alamazdık)..
O: Ruh=ayna=levh=kalemle kendi Nefs’inin hikayesini yazar aslında.. Nefs kendisine bir kitap yazar.. Kendi yazar kendi okur.. Bu Nefsin hudutsuz gücüdür.. Nefs kendisini ancak “Ruh-akıl-ilim” ile bilebilir ve tanımlayabilir.. İkisi de birbirine muhtaç ve aynı manadadır.. Ruh nefsi absorbe eder ve onu en güzel biçimde terbiye eder (YANİ NEFS KENDİSİNİ RUH İLE BİLEBİLİR).. Nefs kemalatını ruh ile tamamlar.Herkesin hayal ettiği Ruh Eşi işte budur.. İlk üflenen Nefes ilk Nefha ilk Nefs HAKİKAT-İ MUHAMMEDİYEdir yani..
(
Burada konuyu daha anlaşılır kılmak için gene bir belgeselde izlediğim deneyi örnek vermek istiyorum.. Amerika da bir üniversitede pek çok genç öğrenciyi ideal eşini seçmek için bir odaya tek başına sokuyorlardı.. Ve pc.ye yüklenmiş çok sayıda eş adayı gösteriyorlardı.. bu eş adayları fotoğraflarından birisi de, kendisinin karşı cins haline dönüştürülmüş fotoğrafı idi… ve deneklerden hemen çoğu ideal eş olarak kendisini seçmişti…)

NUN - KALEM = KÜN
NUN (nefs) DENİZİNDEKALEMLE (ruh -levh -aynasında)YAZI YAZAR sanki…. .
Şems-i Tebrizi Nefs’di ve coşkun-aşkın- taşkın bir AŞKı (avcı) temsil ediyordu.. O ancak Mevlana ile huzura ve sukuta erebildi, daha doğrusu kendini en iyi Mevlana aynasında seyredebildi-OKUYABİLDİ…
Çünkü Mevlana O’na bu izni verebilecek ve onun tutkulu enerjisine AŞKına AYNA olabilecek yapıdaydı. O A-li bir Ruh idi…
O ve ikisi beraber MUHAMMEDALİ olmuşlardır..Şems kendisini Mevlana’ya kurban ederek O’nun mürekkebi olmuş ve Mevlana’nın kaleminden dünyaya seslenmeyi hala daha sürdürebilmektedir..
(Mevlana’nın kaleminden (kamışından) akan o ilim ya da NEY’inden üflenen o NEFES-NEFS’i yine de ŞEMSİ TEBRİZİ olmuştur..)
“Burada ilginç birşey açığa çıkıyor…. Bişnev =dinle !.. aslında ŞEMS’ in MEVLANA’ya anlattıklarını da dinlediğimizi anlatıyor bir manada..”

Bugünde Mevlana’nın görevi tüm dünyada “av”ı yakalamaktır.. “Mevlana zaten bir beytinde hepimizin Allah’ın ağının içinde yaşayan balıklar olduğumuzu ama bunu hatırlamadığımızı söylemektedir.” “Av -aşk’a (avcıya) hep yenik düşer”.. (Bunu yazarken mecaz-sembollerden Ruh’un Aslan, Nefs’inde Geyik olabileceği aklıma geldi, paylaşmak istedim..)
Aşk –nefs çok caziptir.. Çekim gücü yüksektir.. Ama bir kez ağa giren, kendisini henüz bilemeyen “balık-ruhlar” daha sonra Şeyhül Ekber Arabi ile ilmi yaşayacak ve Abdülkadir Geylani ile disipline edileceklerdir..:) Ben bu üç büyük Kamil İnsan’ı birbirlerinden asla ayıramayacağım için bugün hala hepimizin üstünde beraber çalıştıklarına da inanıyorum… Kendi acizane görüşüm gerçek astrolojinin bu kamil yıldızların ilmiyle olduğu yönündedir… (Ashabım yıldızlar gibidir hadisi ile düşündüğümde..)
Geylani de bir sohbet kitabında benim çok sevdiğim şu sözü söyler..- “Sen hiçbir işe yaramazsın ama sensiz olmaz, sen de gel. !!”Bu söz beni çok etkiler, içindeki o merhamet ve babalık duygusunu hissettiren bir cümledir.. O kıyamete değin Abdülkadir Geylani’dir…. .
Muhiddin İbnü-l Arabi bugün hala sırlarını saklayan; ilerde kendisini kendisinin deşifre edeceğine inandığım ve O’na ayna olabilmeyi hep çok istediğim kişidir… Yalnız tüm korkulardan -bağımlı olduğum alışkanlıklarımdan –eşyadan sonra .. Yani acısız, neş’eli, huzurlu ve doygunlukla-şaşırmayacağım ve şaşırtmayacağım biçimde tabiiii … İnşallah ve aminn..
* * *
Geçmişten bugüne bize Ayna olan tüm İnsan-ı Kamil’leri
(A-Lİ RUHLARI VE O A-Lİ RUHLARIN İMAMESİ altın yolun güneşi HZ. MUHAMMED AS.ı) hepimiz adına Selam’lamak istiyorum…
(Ve bu Altın Güneş ışıklarını-hüzmelerini daima eşit dağıtır…)
Elimde olmadan yazarken yaptığım tüm cahilane hatalarım için kendilerinden af diliyorum.. Ben de ve okuyucu da oluşabilecek yanlış düşünceleri doğru ile değiştirmelerini, hataları ise kayıttan silmelerini diliyorum..Yazdığım bu süreç içinde kendimde yerleşen en güzel şeyin Hakikat-i Muhammediye üzerinde yaratıldığımızı bilmenin ne büyük bir nimet olduğunu hissetmek oldu.. Bunun için Allah’a ne kadar şükretsek azdır (Biz Müslüman olarak doğanlar)… Bizi bu hakikat üzere dünyaya getirdiği gibi inşallah bu hakikat üzerinde de hayatımızı sonlandırsın… Hay kılsın, aminn..Doğru sadece ALLAH’a aittir.
* * *
GÜNEŞ ÖĞRETMEN VE ŞEMS
için acizane

Gecelerden bir gece doğdun odama
güneşin tacı başında aydınlattın da hanii
perdelerimi tutuşturdun yaktın da dünyamı
ateşinden güller- güller doğurdun da haniiii
tab ettin ince bir kağıt ettinde benii
Bak yazıyor kitabım hadi oku-okut benii.



Sevgiler
Nur Cihan