25 Eylül 2008 Perşembe


Çocuk Baba’nın Sır’rıdır
Çocuk Baba’nın Sır’rıdır (Baba=X ve Y)Ehl-i Beyt Olabilmek

İsâ Peygamber, doğar doğmaz konuştu. Hazreti Muhammed (S. A.) de kırk yıl sonra söze başladı. Bu onun eksik oluşundan değil; belki olgunluğundandır. .

Çünkü Hazreti Muhammed (S. A.), Allah’ın sevgilisiydi. Kula, «Sen kimsin?» diye sorarlarsa, «Ben, Allah’ın kuluyum, » der. Ama Sultana, «Sen kimsin?» diye sormazlar.
O eksik düşünceli cahil, hep kendi mektubunu okur. Dostunun mektubunu okuyamaz. Eğer bir satırcığını olsun okuyabilseydi, bu sözleri hiç söylemezdi. O, yalnız ve hâlâ o mektubu okur; işte o kadar. Halbuki onun eski mektubundaki eğri büğrü satırlar, karanlık ve bâtıl sözler, hep kendi kuruntuları, kendi hayalleridir. Nasıl ki o, kendi eliyle yaptığı puta kul olur; onun bekçisi ve kapıcısı olur. Şu zamanda, bazı kadın tabiatlı kimseler de tıpkı o putlar gibi konuşurlar.
Ey kendilerinden habersiz insanlar! Siz bizde kutluluk arıyorsunuz; halbuki biz de aynı şeyi aramaktayız. Sizin bize bakmanızı istiyoruz ki, günün (M. 16) günlüğü, saatin saatliği, cansız varlıkların cansızlıkları kalmasın hep bir olsun.

(Şems-i Tebrizi-Makalat)

* * *
Evettt geldik asli sayıların sonuncusuna9” (vav harfi=veli) rakamına… Tüm zıtlıkların - ikiliğin birliğinden kendilerini seyredebilecekleri ilahi AYNA-SIR olan mana bebeğinin doğumuna.. Bu KUL-VELİ-İSA-(RUH-İ ALİ)-BE SIRRI meşrebli bir bebektir.. Kişinin kendi manasından –özünden doğar (anasız-babasız)… İçindeki sır’ın dan.. Kendi Meryem (muhammediyet-rahim) boyutundan….
Bu İsa –Mesih bebeğinin doğumundan sonra Allah’ı işaret ederek O- ALLAH’ı şahitlemesidir ki, bu O’na yüklenmiş bir ilahi proğramdır…Her kişide bu boyut vardır.. Açılması için niyet edip, sabırla çalışarak beklemek lazımdır.. Allah dilediğinde dilediği vakitte ortaya çıkaracaktır..
Bu KUL boyutundaki MEHDİ bebek İSA=RUH =BE SIRRI bebeği ancak KUL’a KUL (deki) dendiği vakit KULLUĞUNU icra edebilecektir..
“Hüküm kayıtsız şartsız Allah’a aiddir.. ”Kendi kıyameti kopmuş kişilerdeki kişisel deneyimidir.. (Ayağa kalkışı olmuş-suru dürülmüş-ölmeden evvel ölebilmiş-uyuduğu derin uykudan uyanabilmiş-miraca hazır hale gelebilmiş kişilerdir bunlar)
Hiç kimse başka birisinin deneyimini anlatamaz ve bilemez…. Ancak kendi yaşadıklarını anlatabilir.. Çünkü herkesin Esma terkibi farklıdır ve “Allah her an yeni bir şandadır (yeni yaratmadadır)” hükmünce bir yarattığını tekrar etmemektedir..
Herkeste farklı bir açılım ve mana sergileyecektir.. O yüzden bir başkasını kıskanmak ya da karalamak anlamsızdır…
Sadece A-li olabilmiş kullar; esmaları Cem edebileceği için biz bu İnsan-ı Kamillerin her birinin aslında bu “A-li tesbih tanelerinin İmamesi olan Hakikat-i Muhammediyeyi” anlattığını idrak etmeliyiz…
Yanlızca bu kişilerin öğretilerinde hepimize ait ortak deneyimleri bulabiliriz.. Bu da onların şiirlerinde –sözlerinde en güzel açığa çıkar kanaatindeyiz…
A-li ruhlu bebek-yani yeni İnsanı Kamil=Veli Kul, Hakikat-i Muhammediyenin yeni temsilcisi ve Ehli Beyt’idir de… Kıyamete değin KEVSER asla KURUMAYACAKTIR… Bu ilimle Bel soyu olmayı da anlatır aynı zamanda… (manevi nikah, manevi bebek)

• Bu A-li ruh çocuğunu; eski Mısır’da (“İnsan-ı Kamil” Rab’bin “göz bebeği” şeklindedir hükmünce) yani “RA’NIN GÖZÜ” (besmele) olarak simgelemişler kanattindeyiz..• İslam’da ki sembolü de “Zülfikar Kılıcı” şeklinde gizlidir…Kılıcı karşımıza koyup dik baktığınızda kabzası insan başına benzer ve kolları ve bacakları da “sema” eder bir şekilde- iki bacağı üstünde güçlü bir biçimde durur.. “O ALLAH’ ın arslanıdır.”…
* * *
SEMA-AYNA OLABİLMEK (levh-kalem)
İncinme,
ben iki yüzlülük etmemeye söz verdim.
Bundan dolayı dostlarımla doğru konuşacağım; çünkü söylemek istediğim sözü bekleyemediğin için söz elden gitti. Başka söz de hatırıma gelmiyor.
Ne söylesen ve ne söylemek istesen nihayet sonraya bırakıyorsun ki sözü tamamlayayım diye. Halbuki derviş sözü naziktir; şimdi elden gitti mi, söyleyeceğim söz artık o sözden başka söz oluyor.
Allah erlerinde bu tecelli de ve rü-yet yani Allahsal belirti ve görüş, semâ (çalgılı zikir âyini) sırasında daha çok olur; onlar kendi varlık âlemlerinin dışına çıkmışlardır. Semâ, onları başka âlemlerden dışarı götürür, Hakka kavuşturur.
Gerçi bir sema vardır ki, o haramdır ve yasaktır; ama Allah erlerinin yaptığı böyle bir semâ’a haramdır demek büyük bir küfürdür.
O, ilâhî coşkunlukla harekete geçmeyen elbette cehennemde yanacaktır.
Semâda yükselen eller ise elbette Cennete varacaktır.

(Şems-i Tebrizi-makalat)

* * *
Bu A-li Ruh’lu bebek doğduğunda sevinçten Sema yapılacağına inanıyorum acizane ve istiyorum ki, bu yazısal Miraç deneyimimizde (KURGUSAL OLARAK SANAL İSA BEBEĞİMİZin doğduğunu farz ederek) arzu edenlerle beraber Sema’ yı da deneyimleyelim…
Aşağıda vereceğim linkteki zikirli musiki beni çok etkilediği için (benim meşrebime uygun olduğundan, bilhassa sözleri) ve dileyenler de kendisine daha uygun bulduğu seslerde de ya da sessiz olarak sema yapabilir…
http://www.youtube.com/watch?v=55HNvKekzRs&mode=related&search=
Önce Semahanemizden bahsetmek istiyorum…
Sema kelimesi ESMA lafzına ne çok benziyor değil mi?…Şimdi soyut bir devasa cd düşünelim ki (tabiiki bu hayali bir mecaz anlatımdır) üstündeki her dairesel çizginin üzerinde de sınırsız sayıda semazen olsun (Rahman-yağmur damlaları gibi-Ruh-sanki durgun bir suya sakince inen bir yağmur damlasının sadece kendi dairesel açılımı olarak hayal etmek lazım)… Bunlar sağa veyahut sola dönüyor olsunlar… Ve hiçbirinin birbirinden farkı olmadığını düşününüz.. Hem kendi etraflarında döndüklerini ve hem de birbirlerinin, aynı vakitte de merkezin etrafında da döndüklerini hayal ediniz (yıldızları, uyduları-galaksileri-kainat gibi- hücrenin içindeki atomlar gibi).. Bunu düşünmek için mesela güneşli bir havada gökyüzünde havaya bakınız tek bir noktaya zumlayınız; hava zerrelerini göreceksiniz.. Aynı kar taneleri gibi olduklarına hayret edeceksiniz.. Her biri dönerek aşağı iner ve asla birbirlerine değmezler misali..Mizansen için sahnemiz de hazır inşallah…..
Sema için önce niyet etmenizi istiyorum…
Müziği de bir kaç kez hissederek dinlemenizi de.. Semanızı hazır olduğunuzda ve yanınızda başkası olmadığında yapmanız daha iyidir.. Zira sizi görenler akıl sağlığınız konusunda üzülebilirler, biliyorsunuzdur zaten…:)Önce ayakta yavaşça dönmeye başlayınız bir süre sonra ne yana döneceğine beden-RUH karar verecektir… Bir ayak merkezde, diğeri etrafında dönmeli.. Ellerinizi ve kollarınızı dilediğiniz biçimde tutabilirsiniz, ben göğsüm üstünde çapraz tutunca rahat edebiliyorum.. Herşeyi -müziği derin derin hissederek çok yavaş yapınız..
İki gözünüzün arasına konsantre olabilirsiniz (Burada renkler görebilirsiniz-keyfini çıkartın).. Bir kerede birşey hissetmeyebilirsiniz, bunu sık sık yaptığınızda ruhunuzun çok hoşuna gideceğine eminim.. Belki de farketmeden O olmayı deneyimleyeceksiniz ve O’nun için yaptığınız bu şey aynileşmenizi-RUHUNUZA AYNA olabilmenizi hızlandıracaktır kanaatindeyiz..
Önce bu dairedeki milyar spermin bir yumurta etrafındaki dönüşü gibi kendi etrafınızda dönmelisiniz… Zamanla ve belli tekrarlardan sonra kendiliğinizden içe- merkeze çekilmelisiniz…

(tek bir hücrenin içinde olduğunuzu hayal ediniz o hücreye aitsiniz)“O zaman şunu yapabilirisiniz..” (Daha evvel gözleriniz kapalı iken konsantre olmaya çalışmıştınız; iki göz arasındaki üçüncü göz-hikmet dairelerinin kalbinize inci olarak aktığı feyz kapısıdır.) Ama merkeze geçtiğinizde lütfen gözlerinizi açınız ve çok yavaş dönerken odanızdaki eşyaya bakınız.. Mesela benim olduğum odada dönerken sırayla kapı oradan diğer iç kapılar, pencereden dışarısı ve diğer eşyalar, daha sonra boş bir duvar, daha sonra sokağa bakan yeşilliği ve öteleri gören bir manzara penceresi, daha sonra dolap kapısı kapalı ve kütüphane sonsuz bilgi hazinesi, daha sonra pc. ekranı ve yazıcı yani ana merkez daha sonra devam ediyor. (DERTLİ DOLAP YANİİİ..:)
Hayatımızdaki belki de tüm esmalar odamızda var değil mi.?.. Yani içerik olarak düşündüğümüzde.. İşte böyle bir şey… Artık siz ne tefekkür ederseniz
“A-Lİ KAPINIZ açıldı EV sizin buyrunuz.-Ailenizdesiniz”..:)

Sadece aslınızın orada olduğunuzu hatırlamaya çalışacaksınız o kadar…Bu Sema deneyimi esnasında neler hissedebileceksiniz ancak başlıklarla şöyle diyebiliriz: Acıyı, yalnızlığı, derin hüznü, aşkı, coşkuyu, gururu, acziyeti, elemi, huzuru, gözyaşını, ürperişleri , ayna olabilmeyi, canlı bir kitap olabilmeyi, lev’he uzanabilmeyi ve bunlar gibi….. Artık siz söyleyeceksiniz……* * *
İLK EHLİBEYT (İLK AİLE)X VE Y ‘NİN HAYATI
* TANRI KABİL ‘E KARDEŞİ HABİL’ İ ÖLDÜRDÜĞÜNDE ŞÖYLE SESLENDİ:

- “Neden kardeşinin ‘KANLARINI’ (İibranicesi ‘DAMİN’ miş) döktün.. ?” (Tevrat’tan..)

Az evvel izlediğim belgeselde “Kabil’ in kardeşi Habil’i öldürdükten sonra gömdüğü ve üzerine işaret diktiği İŞARET TAŞI” bir kaç kez vurgulandı ve benim gönlüme de şu manalar aktı:Habil; Allah’a adak olarak “koyun” sunmuştu oysa Kabil “buğday”.. Habil aslında kendi “şehadetini -kanını sunmuştu.ve Allah bu adağı kabul etmişti yani Demi =Kanı =Şehadeti=Ölümsüzlüğü=Kevser olmayı=Ehli Beyt’e dahil olmasını.. ”
…… …. …. …. …. …. …. …. ….“H ‘ye ait olmayı”…… …. …. …. …. …. …. …. ..

Habil-Kabil belgeselinde bilim adamları KANLARI (damin) kelimesinin çoğulluğunu vurguladılar… Kıyamete değin ehl-i beyt olmanın kevser-kurbanlığının (yakinliğin bedeli) İSA’nın kendi kanını sunmasının sembolik manasını da hissetmiş oldum.. Kerbela’yı bir nebze olsun anlayabilmek için ilk adımdı…. .İşte Ehli Beyt olmanın ilk manası da sanki Habil’de gizliydi… “O, İsmail’i –O, Hasan* Hüseyn’i” temsil ediyordu… Manevi olarak bizde de ölmeden evvel ölebilmemizi anlatıyordu (kötü ve aşırı tüm zaaflarımızdan –zan-vesveselerimizden kurtulabilmemizi)… Bir de Kabil’in; Habil’e yaptığı mezar taşı işaretinden şunları hissettim..

Habil’in “Kabri ilk Türbe” idi ve “Kabe”deydi.(sembolen ANA EV=GÖNÜL=KALP)…
Kabil’in İlk Kabre İşaret olarak koyduğu Taş’ın sembolen kabeyi=gönlü işaret ettiğini düşündüm…

Yazıldığına göre hiç bir toprağın kabul etmediği Habil’ in bedenini ancak “Rahim olan Emin Belde” kabul edecektir ve zaten Kabe’de ki “Hatim bölgesinde binlerce peygamberin kabri olduğu söylenmektedir.. Hz. HACER (taş) de burada meftundur. Kabe’deki Hacer-ül Esved de( Siyah-kara Taş ) Habil’in–H’sini (habbesini =kalpteki o kızıl siyah habbeyi –tohum-süveyda- kara noktayı) anlatıyordu..Bu mana tek bir şeyin sonsuz manalarından bir manadır ve ve herşey aslında tek bir şeyi anlatır..Yanlış zanlarımızdan Allah bizi korusun amin..
* * *
RUH’ UN (MUN) MASALI

İzninizle bu bölümde, Ruhumun Masalı kitabımın öyküsünü anlatabildiğim kadar yazacağım… Biraz da şımarmak istiyorum çünkü çok ağır bir hafta geçirdim.. Bu harfler canlı demiştik ya işte ben de yazılı ve görsel medyadan çok etkilendiğimden; bebek de doğacağı için bu ızdırabı çok derin yaşadım…
Aynı bir volkanik dağ gibi geçti bu hafta.. Ne yazacağımı da bir türlü bulamıyordum ama bu bebeğin Pazar günü doğması gerektiğini de seziyordum… Ve tüm bir hafta boyunca gelen işaretleri izledim, cem ettim yazacaktım ki; pazar gecesinin ilk saatlerinde tv.de Habil ve Kabil’ in belgeseli çıktı… Anladım yazının konusu buradan çıkacaktı… Bu muhteşem belgeselin içinde Seyr’ederek olayı kendi İsa bebeğimle bağlamaya çalıştım yani Ehli Beyt’e alakalı yukarıdaki manalar çıktı ki sizle de paylaşmaya çalıştım……

Ruh’un Masalı adlı kitabı senelerdir yazmak istiyordum; asla kendi kendime yazamayacağımı da söylüyordum.. Ben yazacaktım - bana ait olmayacaktı… Bu hislerimin doğru çıktığını 4. yazımdan sonra idrak ettim. Anladım ki hep istediğim Ruh’un Masalını yazıyordum hem de resimli olması gerekti ve gerçekten de sanal olduğu için filmli idi…
Aynı zamanda hayallerimde bu kitabın bir resmi de olması lazımdı ki “bu tuvale bakan kişiler kendi yapılarına göre :Renk- Koku -Ses –Tad da duyabilsinlerdi, hatta bu resmin içine girsinler de istiyordum ki buna hayret ettim çünkü şu Sema deneyimi ile hepsini yapabileceklerdi”..
Bu muhteşem bir İslami “secret yasası” idi… Şu meşhur uzakdoğu rehberlerinin yazdığı “negatif enerjili secret kitabı” beni yine çarptığı için sadece bir gün okuyabilmiş ve Allah’a, İslami secreti bana yaşatması için dua etmiştim – “bir anda hatırlamaya başladım… Çocukluğumdan beri şu an talep ettiğim herşeyin aslında bana teklif edildiğini, benim de hep reddettiğimi hatırladım ve onlar bana ait oldukları için hala daha beni bekliyorlardı..” Hepsi için özür diledim, hediye paketlerimi almaya hazır olduğumu ilettim..:))

Harflerin ve kitapların canlı olduğuna inandığım için ve öğrenebilme tarzım da tuhaf olduğundan ancak görerek öğrenebiliyordum.. Gördüğüm şeylerin peşine düşerek işaretleri birleştirmeye çalışıyorum ve bu esnada inanılmaz Allah dostları ile tanışıyordum ki her biri farklı bir ilmi sırra sahiptiler ve ONLARLA herşeyi ne olursa olsun aynı manaya getirmeyi öğreniyordum… Yani Cuma - Camii - MuhammedAli…..
İşte bazı kitaplar ve filmler beni inanılmaz etkilemişlerdir; bunlardan konumuzla alakalı olduğu için filmlerden Matrix, kitaplardan da Füsusül Hikem hakkında yazmak istiyorum..

Hiç bilim-kurgu sevmezken bir gün tesadüf ‘Matrix’i izledim ve inanılmaz sarsıntılar yaşamaya başladım.. Filmdeki o siyah zeminden akıp duran yeşil harfler o kadar tanıdıktı kiii.. Aylarca o harfler bana akıp durdu aynı yazar kasaya dönmüştüm…:) Pc.den hiç anlamazken sonu gelmez proğramlarım yüklenmeye başlamıştı.. Zannediyordum ki ‘Matrix’i izleyen herkes aynı şeyleri yaşıyor ve sürekli insanlara bunu yaşayıp yaşamadıklarını soruyordum.. Ama sadece çocukların bazısını derin etkilediğini öğrenebildim… Bir de tüm medya –reklam dünyasını o harfler etkilemişti senelerdir de o aynı kare heryerde kullanıyor…Aynı dönemde Füsus okumaya başlamıştım..
Çocukluğumdan beri nedensiz bir şekilde Hz Ali ‘ye bir de Muhyiddin Arabi’ye derin bir hayranlığım ve aşırı sevgim vardı… Arabi’yi hiç okumamıştım.. Bir gün mürşidim olacaksa O olsun diye niyet edip dualar ettiğimi hatırlıyorum.. Oysa “Hay” bir rehber gerekliydi sistemde zira Ehli Beyt Kevser (KESİNTİSİZ İLİM)di…İşte hiç anlayamadığım, kısa sürede bitmesi gereken incecik Fusüs kitabımın yarısını ancak 10 ayda zor bela bitirebildim.. Ama hiç de bitsin istemiyordum, hayalperest bir kişilik olarak o kitapla muhteşem hayaller görebiliyordum… Kitap çok ağırdı ve ben hiç anlayamıyordum… 10. Ayın sonunda bir rüya gördüm.. Bu rüya yazdığım Ruhun Masalı kitabının rüyası olduğu için çok önemlidir.. O yüzden sadece bu kitabı anlatan bölümünü yazacağım…

* “Rüyamda bir tahtta Ali Öztaylan’ı ve Ali Ulvi Kurucu’yu nur içinde birbirlerine dönüşürken gördüm ve ellerini öptüm.. Ne okuyorsun? dediler.. Fusüs dedim ve ellerine okuduğum Fusüs kitabını bıraktım. Ali amcalarım da artık bunu oku deyip fusüs kitabımın üzerine içinde renkli resimleri olan ………… Kitabını koydular.” (Kitabın ismini masalın son bölümü 11. sayıda başlık olarak yazacağım inşallah… )…
Uyanınca diğer yarıyı, o kitabı okuyacağım diye tam bir haftada bitirdim.. Daha sonra bir şekilde Ali amcamı buldum, başka bir şehirdeydi, ziyaret ettim ve çok edebsiz olduğum için de kitabımı istedim..:) Tabii ki ki kitabımdan haber yoktu… Hiç kimse öyle bir kitap duymamıştı… “İşte en sonunda bizim de; okuduğumuz o canlı kitaplar gibi canlı, içinde seyr’edilecek bir kitabımız olmuştu..” Allah’ ın büyük lutfu ve mucizesiydi… Zira kerametler- mucizeler her an her nefeste yaşanıyordu ama biz hep gizem peşinde koşuyorduk.. En büyük mucize Kur’an’dı yani Canlı Kitap olan İnsan’dı.. Kendimizi okumayı bilmiyorduk.. Ancak bir İnsan-ı Kamil “A-li Ruh’lu kişi” size sizi okutabilirdi… Şükür olsun daima ve ebediyyen…

* Bu arada gizem ve sır avcıları içinde masalın içinde o muhteşem son “sır” mevcuttur.. Ben de yazdıktan bir buçuk ay sonra öğrendim.. Allah’tan bilmiyormuşum yoksa ifşa ederdim…:) Allah benim şerrimden kendimi ve hepimizi korusun aminnnnn..
* * *
Bu masal aslında benim hatırlamak için yazdığımı sandığım bir “yazısal miraçtır”…
O yüzden isterdim ki niyet edip başından sırayla okuyunuz.. Aylar evvel idrak ettim ki aslında pek çok kişi hep kafayı taktıkları o ölmeden evvel ölmeyi yaşamış ve miracını tamamlamıştır.. Fakat bunu hatırlayamıyordu.. Sordum ve doğru olduğunu hatta her an miracın içinde olduğumuzu öğrendim.. Peki neden biz bu kadar kendimizden habersiz yaşıyorduk o zaman, neden hatırlayamıyorduk, hatırlamak için ne yapmak lazımdı?.. Niyet edip- yazmak tabiiii. Bu bendeki “öğrenme-hatırlamaya” uygun bir seçimdi belki de.. Herkesde muhakkak farklıdır, bir kişi bile benle beraber birşeyler hatırlasa bu hizmettir..

Yazarken inanılmaz şeyler hatırladım (öğrendim);
aslında Ruhumuz bizim Mürşid-i Kamilimizdir… Nefsle bütün olduğunda ikisinden mana bebeği Mehdi-Neo-İsa –Be sır’rı doğar… Her insan seçilmiştir… Ve hepsi kardeş hatta aynıdır.. “Herkesin Mehdisi kendi ak minaresi beyninin üst bilincine yukarı Nil’ine gelecektir..”((( Bu masalı hatırlamayı başarmış A-li Ruhlu bebeklere ithaf ve hediye ediyorum.. )))

Biliyorum ki bu Ruh çocukları hızla çoğalıyorlar beklenen altın çağın mimarları -mehdi askerleri onlar… Bizler çok şanslı bir dönemde yaşıyoruz, zannımca A-Lİ Kapısının sonuna dek açıldığını düşünüyorum.. Yeter ki talep edelim.. Ebu Talib’in hz. Ali’yi talep ettiği gibi… İnşallah bu kitap basılacak… İçindekilerin tek bir harfinin bana ait olmadığını biliyorum.. Zaten Ali amcam da şiirlerim için yazılar size ait değil demişti.. Ben de o şiirsi yazıları Ruh’umun sesi olarak algılıyorum ve onları bir an durmadan -vehmi düşüncelerime fırsat vermeden birkaç dakikada yazıyorum… Hemen hiç bir harfine dokunmuyorum.. Olduğu gibi bırakıyorum, biliyorum ki onlar canlı ve “Ali…”Ve masalımın hiç bitmeyeceğini de anladım “işaretlere göre tabii”, babamdan bu hafta binbirgece masallarını hediye aldım.. (Zaten Ali amcam da bana “GÖRÜLECEK HERŞEYİN BİTTİĞİ O TEK AN’IN ” karşılığının ciltler dolusu kitap olduğunu söylemişti…) Bu açıklamalı bölümde bana kalsa hiç bitmeyeceğinden burada bitireceğim ki, sonraya da birşeyler kalsın.. Size ilerdeki olabilmesi muhtemel başlıklardan bahsedebilirim zannımca mesela yıldız yolları, Babil’in asma bahçeleri, Sümer ve eski Mısırlıların aşağı Nil’den yukarı Nil’e (alt bilinçten üst bilince) yaptıkları ölmeden ölme deneyimlerine…:) Bunlar size tuhaf gelebilir ama ben Irak işgal edildiğinde değil de haberlerde Babil müzesinin yağmalandığını dinlediğimde, Sümer tabletlerini göremediğim için ağladığımı biliyorum.. Ve aynı hayalimdeki gibi Babil’in asma bahçelerinde “DİKKAT TİMSAH VAR”dı……
* *
Ve alimlerin nuru sarı idi hem de ilmin tadı portakal kabuğu suyu tadında idi…
* ** * *
* 10. Yazı olmayacak.. Çünkü bana göre 10 rakamı da yok . Sadece baştan başlayacağız ve 0 olacağız.yani Arapça nokta .. Bu bölümde kendime ait tek kelime kullanmayacağım için herşeyi burada açıklamak istedim..
4. Yazımdan sonra.bu bölümü bir gece ‘youtube’da gezinirken rastladığım (size de izlettireceğim inşallah) klibin beni çok etkilemesi sonucunda ertesi gün de evine gittiğim bir Ehli Beyt aşığı- yeni dostumun (gecesi defalarca gözyaşları ile izlediğim -klibini seyrettiğim o yazının) kitabını elime tutuşturmasından etkilenerek hazırladım… Evine gittiğimizde bana bir kitap verdi, “al burayı yüksek sesle bize oku!!!” dedi.. Ve içlerinden bir cümlenin de altını çizmişti… Okurken hayret ettim anlayamadım.. Daha sonra kalkacağımıza yakın yine aynı kitabı getirdi, “bir kez daha oku!!” dedi.. Yüksek sesle tekrar okudum ve çizgili yere geldiğimde anladım!!!!!… O’na baktım… Bu yeni güzel dostumun adı Terzi Osman Çoban’ dır..Bazen ben tanıdıklarımdan bir kağıda şiir yazmalarını isterim. Bu şiirsel sözler de dün kendiliğinden kitap dolabımın kapağını açtığımda uçarak bana doğru geldi…:) Osman Amcamızın isteğim üzerine el yazısı ile yazdığı “buraya kayıt olmak isteyen –uçan sözleri de”şudur:

“Bir gönülde ehlibeyt muhabbeti olmasa
O gönülde çanlar çalınır kiliseler misali”…
(Terzi Osman Çoban)

Bu arada bir de bana neler olup bittiğini öğreten “hiç bir kimseye benzemeyen-kimselerin anlatmadıklarını anlatan..:)” Mahmut Eski amcamı da anmak istiyorum… Allah O’ndan da O’nun deyimi ile “RAZI” inşallah..Ayrıca hala daha bu öğrenemediğim “bize neler oluyor” ( içimizdeki) daha- daha anlaşılır yaparak, senelerdir bize emek veren boyutlar ötesi Osman Ceyhan Hocamıza da: Allah O’ndan “RAZI” diyoruz ve aminnn..‘Çocuk babanın sırrıdır’dan yola çıkarak babamın “her hafta bana hediye ettiği kitaplarla yolumu tayin ettiğimi”söylememe gerek yok herhalde.. Allah her daim ondan RAZI olsun, aminnn..
* * *
* 11. Yazıda da ilk baştaki yazının bir defada yazılmış ilk hali olacak ve yazım aşamasındaki O’nu tamamlayan başka şiirler. Ve kitabın gerçek adı sonra hayat tekrar başlayacak… Yeni bilinçli miraçlar için tekrar yola çıkacağız inşallah…
Yazımı benim madde nikahımı da kıyan kişi olan Ali Ulvi Kurucu’nun uzun yıllar evveli rica ettiğimde, minyatürlü bir kağıda yazdığı küçük bir beytini kitabından bulup-alıntılayarak bitirmek istiyorum. (Kitapta tam bu haftayı kendime Ali Ulvi Kurucu haftası ilan ettiğimde yine babam tarafından hediye edildi, hiçbir şey tesadüf olamazdı, üstelik kapağı portakal rengi ve beyazdı…) Kitabın ismi benim için özel işaret yerine geçmiştir, “GÜMÜŞ TÜL VE ALEVLER”..
O’nun Hay olduğunu biliyor ve kendisini Ali Amcamla beraber selamlıyorum.“Madde ve Mana aynı oldu (iki deniz cem oldu-iki nikah bir oldu) ne Güzel oldular
“… Hayatımıza ilk baharın sevincini getirdiler ve okuyan herkese rehber oldular. A-li ler kendilerini kendileri ile tamamlar…

* * *
“İMANLA GEÇEN HER GECE GÜNDÜZ GİBİ AYDIN
BİR TAZE BAHAR ALEMİ HER ANI HAYATIN”
(Ali Ulvi Kurucu)


*
Nur Cihan