25 Eylül 2008 Perşembe


Masalın Sonu
A-Lİ KİTABI
“Kızı Hümeyra Abla’ya sormuştum.. “Babanız hiç kitap yazmadı mı ?” diye.. “Hayır, babamın görevi okumaktı..” dedi…Oysa inanıyorum ki Ali Öztaylan, Ali’lik kitabını hem okumuş, hem yazmış, hem de okutturuyordu..
Bazen kitaplar maddede yazılmıyordu demek ki.. Manada kitap okuyan, manada yazıyordu anlaşılan… Sadece madde de okur yazar olanlar ise, mana ruhuna hep cahil-perdeli kalıyorlardı…
Onlar; ‘Ali, ne demek?’ hep yoksun kalacaklar ne yazık ki.. Maddede yazanlar; az kısmı müstesna, genelde manayı okuyamayanlardır…”
* * *
BAB-I A-Lİ (YÜKSEK KAPI)
geceydi karanlıktı
sonsuz yükseklikte bir kapı vardı
asılıydı üzerinde
kanlı gözyaşları ile kesilmiş kafalar
ve ağlıyordu
ellerini dehşetle yüzüne kapayarak
sessiz, derinden acıyarak

* * *
YOL UZUN, CAN ALICI
CAN-A SEN DE CAN VER
“O” ALMAZ CANINI BİL
KOY KAPIYA BAŞINI
KAPI ALİ-HANE MUHAMMED BİL.
(26-2-2008)
* * *
YOL’DAN HABERLER
La ilahe illa Allah dı zikri
Ya zülcelali vel ikram dı dairesi
Camii idi esması
Halilullah dı rehberi
İdris nebi hullecisi
Konsey denetleyicisi
Yusuf-i İbrahim (hz. resulun oğlu ) mahremi
Aliler di yoldaşı
Hak’kı öğrenecek batıldan ayıracaktı sanki
zikrini tamam eden başkası olacaktı
Güneş öğretmeni
Ali sırdaşı
madde hizmetlisi
mana anlamı
Sema zevki-ibadeti
Sala tesellisi
Salat sohbeti
Bela’sı neş’e hep neş’e olacaktı
iki kez yazılmış vaadi vardı harflerinin Mürşid’inin
Kalbindeki ona misli ile dönecekti
ve gözün mührü kırıldı-açıldı…….
(19-3-2008)
* * *
özlemek susmakmış
ben de artık susuyorum
ve özlüyorum derinden
hissetmek için diğer yanımı
kendime bakıyorum
özlüyorum kendimi
parçamı, etimden et kopmuş gibi
tamlığımı ve birliğimi
* * *
bir şeyler oluyor yine
yürüyor sessizce bir şeyler…
sabrım ölçülecek sanki
ve ben yine vuracağım en diplerine
perişanlığım suyun üstünde ağlayacak
olmayışıma, olmayışımın içindeki var olma çabalarıma
güleceğim, şimdi güldüğüm gibi….
kendimize bir çiçek verdim ey sevgili
bir çiçek de sen ver bize..
artık ızdıraplara son koyalım
bir olalım bir………….
elin dokundu ya omuzuma
ve duvara döndük ya hanii….
duvarda ki O yazı…..
gözyaşı şeklindeki
bir su damlası şeklindeki….
duvara yürüdük ya hani……
artık duvardan geçme vakti…
tut elimi..
geçir senden de beni…
(25-12-2007)
* * *
“NEFS’İMİN (dişi yanımın-kesretimin) RUH’UMA (eril yanıma -birliğime tamlığıma) SECDE’Sİ“
selam nurun ala nur yanım
en sonunda nihayet anladım
sen rehberi ayn-ımsın
bir insan daha ne isteyebilir
ve beni hediyelere boğuyorsun..
gösterdiğin paketimi açıyorsun
ne denir,ne yazılır bilemiyorum..
sadece kalbimin içinde ve secdedeki sendin
incitmeden ve sezdirmeden öğretiyorsun
salat’taydık- beraberdik….
sen secdedeydin biz de secde eden
biz secde ederken sen de bize secde ediyordun
aslında sen salat’taydın….
biz se sana aynaydık..
gülümseyen yanım
secde eden ben ..
senin aynadaki secden ben…
hediye bennnnnnnnnn
anladım..
sen bana hediye veriyorsun
aslında kendine beni vermiş oluyorsun….
hediyeleşerek kıvama geldik mii?
ışığım, canımın kaynağı, öz’üm…
ışıkların kaynağı kadar
teşekkür ederim ey öğretmeni kebirim…
ey rehberim,
ışığım..
günün aydın,
sözün aşk olsun
muhabbet=salat ederim.
(9-1-2008)
* * *
“UZAYDA BAŞ AŞAĞI DURAN İNSAN NE ACAİPTİRKENDİNE BAKMAZ DA BAŞKA UZAYLI ARAR..:)“
tohum (bilinç) sensin kendini ek
bak kökleniyor nasılda saçların
bedenin uzuyor
kollar ve bacaklar
dal salıyor
parmakların üfül üfül
tırnaklarında kimin yüzü var?
koca bir ağaç oldun bak
saçların -köklerin gökyüzünde
dalların aşağıda
en tubasın -sen sidre- sen cennnet
“bak iki bacağının
iki boynuzunun (ayağının) arasında
dünyan bir meyve”tohum bir dir
ama her tohum farklı meyve verir
meyveler aynı olsa da
tad ve kokusu farklıdır..
(25-3-2007)
* * *
* Vaktiyle Meryem oğlu İsa (a.s.) (76) Havarilerine şöyle söylemişti.
-Size derim ki, gerçekten, semadan gelmiş olanların dışında hiçbir şey semaya gitmez.*

BU MASALIN KAHRAMANI A-Lİ ÇOCUKLARI için ithafdır… (Gerçek Ehli Beyt’e)Allah’ın sünnetinde hiç şaşma yok
sistem devam ediyor
ve Kevser hiç bitmiyor
hala Ruh iniyor
ve hala bir Meryem hükmündekine üflüyor ya da sıkıyor
ne baba biliyor bunu ne de anne
İlim O’nun kime ne?
ve çocuk İsa meşrebinde Ali doğuyor
hala daha iniyor
birgün gelecek ilim bunu da ispat edecek
anasız babasız nasıl olunur
Allah öğretecek…

(19-3-2008)
* * *
ya Resulallah
Sallallahü aleyhi vessellem
ey altın yolun imamesi
ey Aliler, tesbihin Nur-u A-li’si
selam selam sana
yaratılmış Tek Ruh
Tek Nur selam selam sana
sendeyiz
senin şefkatli kucağında
derin bir uykudayız
uyandır bizi
Sallahü aleyhi ve sellem
“Ya Resullallah seni hakkı ile bilemedim inşallah Allah bildirir…
aminn”
SONU OLMAYAN SONSÖZLER…
HERŞEY KÜN EMRİ YANİ KELAM YANİ SÖZ İLE BAŞLADI…

Bu yazıyı benim yazmamdaki derin ironiyi hissedebiliyorum… Bunun kendi açımdan anlamından keyif alsam da sık sık ilmin dehşetinden korkuya kapılıp içime çekildiğim anlar oldu… Arada şımarsam da, daha çok kaçmak istedim.. Ne yapıyordum?. Nereye gidiyordum?. Sadece tek bir bağım vardı; Alim…
Ve karanlığın içinde kendimi bile göremediğim bir sonsuzlukta gitmek istiyordum.. Deli cesaretim herşeye inanabilme kabiliyetimden ileri geliyordu sanırım… Hayallerimden korkmadan utanmadan rüya –gerçek yazıp duruyordum… Birilerinin umursaması için değil hatırlayabilmek içindi… Ve gerçekten akla hayale sığmaz hatıralarım oldu… Buradaki ironinin herkesi alakadar edebilecek olan yanı şu idi:
Herşeyden habersiz hiçbir ilmi olmayan basit biriydim… Ama işte Allah nasip etmiş A-li bir dostum olmuştu… Allah gönlü kendisi için kırılmışlarla berabermiş ya işte aslında herkes, Allah için ahdi olan herkes; gönlünün en dağılmış olduğu ana gitmeli ve nasıl sabretttiğine bakmalı.. Hatırlayışlar o noktadan çıkacaktır.. Mirac da orada bizi bekliyor belkide..

İlim kitaplarda evet ama ne herşey yazıldığı, ne anlatıldığı, ne de görüldüğü gibi.. İlim canlı ve bu hayattan daha canlı başka hayatlar da var… Okuduklarımız bizde hayat bulmadıktan sonra ne diplomalarımızın, ne sonu gelmez kitapların ne de yaşamın anlamı var… İnsan ne için okur, neden kitap gerçek dosttur? Ve canlı Kur’an insan aslında kimin dostudur, neden öğrenmek istemeyiz? Neden aslında kendisi de “bir yıldızda nokta ölçüsü olan insan” ayetini -harfini öğrenmek istemez, neden..?

Hayaller sınır tanımaz… Düşünceler sınır tanımaz… Ama kitaplar iki kapak arasında yazılır ve biterler… Oysa hayallerimiz: Zaten kendimiz hayalden ibaret değil miyiz?..

Bilimde öyle demiyor mu artık?. O zaman neden bu hayallerden ve rüyalardan korkmak, utanmak neden?. Ruhumuz bize ses veriyor ve bizden cevap istiyor.. O’nu soktuğumuz Babil kuyusundan, Yusuf’un kuyusundan, yedi uyurun mağarasından çıkartma vaktimiz gelmedi mi söyleyin?…O bizi bize okutmak için can atıyor.. Ruhumuz bizim Alimiz, rehberimiz… Kapımızı açalım…. “(Desek de kendi nefsimizin acizliğinden başka bir şeye ermiş değiliz… Nefsimiz hala ruhumuza pas pas olamayacak düzeyde….)”

Neyse bugün bilim ve teknoloji bizi sanal hayatları yaşatır hale getirdi ve eskiden keramet sayılan şeyler bugün umursanmaz sıradan işler oldu.. Hızla madde ve mana, soyut-ve somut birleşiyor.. Bugünkü genel kanı, artık Mürşid-i Kamillerin devrinin kapandığıydı.. Günümüz ilim çağı olduğu için de bilgi her yandan yağıyordu ya … İşte pc.ler, kitaplar bizi irşad edebilecekti… Ben de böyle inananlardandım bir kaç yıl evveline değin açıkçası… 4 Yıl önce kendiliğinden hayatımın seyri Ruhum tarafından değiştirildi… Çünkü Allah’a bir söz vermiştim ve o sözü herşey pahasına (her an ölüp dirilerek sanki) yerine getirmiştim.. Aslında bu gücü veren yine o sözün sahibi idi… Bana birşey vermek istiyordu ama ben de birşey ödemeliydim; tabii daima karda olan ben olacaktım bu alışverişten.. Ayet öyle diyordu çünkü…İşte rüya içre rüya olan vehmi-sanal hayatlarımız artık ilmen de yaşanılıyor ve giderek latifleşiyoruz..

Yakinleşiyoruz yanii…Ve irşat asla bitmiyor.. Çünkü tüm ilim Allah’ın değil mi ve Mürşid –Mürid esması da O’na ait değil mi?. Nasıl irşad bitebilir ki, Ali’ler= İnsan-ı Kamiller, kainatı yöneten astrolojik yıldızlar bize bu ilmi vehmediyorken kim onları reddebilir ki?Bu ilim onlarınsa teknolojiyi de en iyi onlar kullanacaklar tabii ki.. Biz hala proğramlarla yazışırken onlar beyin dalgaları ile tüm dünyadan ses ve görüntü alabilecekler, öğrencilerinin rüyalarına eşlik edebilecekler ve onları yoldaki hallerinden haberdar edebilecekler, yoldaki binbir türlü tehlikeden de onları koruyacaklardı… Bu akla sığmayan haller hak ve gerçekti… Ve bazen de ironik olarak biz herşeyi bildiğini sananlara, en cahillerinden biri vesilesi ile yansıyacaklardı…

“Yazdığım bu ‘A-Lİ KİTABI’mın macerası Kurban Bayramı öncesi hac rüyamda başladı evvela..Rüyamda iki tane ALİM Hacı Bektaşi Dedesi Alilik hakkında konuşuyorlardı sonra gülerek bana döndüler ve siz bize Alilik hakkındaki düşüncelerinizi anlatır mısınız, dediler..”Onlara Alilik rüyamı olduğu gibi anlattım, gülümseyerek onayladılar..
“ALTIN YOLUN A-Lİ’LERİ” rüyamdan bir bölümdür:
yılanın asa olduğu sırat-ı müstakim yolunda
açılıyor tek tek nur incileri
Var içinde hep bir Ali
hepsi nur içinde farklı ama aynı Ali
sonsuza dek sürecek sanki kutuplar-kutlu kişiler
gülümseyerek ediyor selamlar
sona geldi
Allahümme Salli Ala Muhammed
altın hüzmeli güneş ışıldadı,
nurundan birşey görünmedi
anladı ki bu alemden daha gerçek bir alem di orası
tanıdığı üç tane Ali resmi geçitinden
biri Mahmut Sami Ramazanoğlu
biri Ali Ulvi Kurucu
biri Ali Öztaylan’dı
O hem bugünün A-lisi
Hemde üç yüzük sahibi bir Ali’dir O…

İşte akabinde bir kaç ay içinde bu yazıları yazmaya başladım…. Yazdıkça hatırlıyordum..Bu ilhamın bana emanet verildiği söylendi ki artık biliyorum. Bir anda alınabilir ve hiçbirşey hatırlamayabilirim… Ama artık hiçbirşey yazamasam da önemli değil; şu 11 nüshalık yazı bana iki alemde de en büyük lütuftur…

40+1 yılık ömür kabımda dolanları benden aldığınız için hepinizden Allah razı olsun… Hayatımda bilmediğim aklıma gelmeyen dualarım oldu bu sayede.. Artık hep diyorum ki;“Allah’ım hayretimi arttır, şükrümü artır bu ne büyük mucize, ben kimim ki”…Beni ayna olarak kullanan Altın Güneşin- Altın Yol’un tüm Mürşid-i Kamilleri, Kutupları, A-liler’e sonsuz şükürlerimi sunuyorum ve onların bu madde alemdeki şimdiki temsilcisi tanıdığım en müşfik, en melekleşmiş, en zarif can sultanı, tüm gönlümle bağlı olduğum ve sevdiğim, adını andığımda bile ağladığım “ALİ ÖZTAYLAN’ı hepimiz adına selamlıyorum.”

Bana istediğim her konuda korkmadan yazabileceğim söylenmişti ve izinli olduğumda ama nefsim çok kuvvetli olduğu için kendimi yeterince serbest bırakıp teslim olamadığıma inanıyorum.. Hatalar daima benden kaynaklanmıştır, bunlar için özür diliyor ve Settar ismi ile ayıplarımızı örtmelerini diliyorum….

Rüya rehberlerimden bir A-li’nin sohbetinde geçen hafta duyduğum-öğrendiğim sözlerle bitirmek istiyorum.. Hz Muhammed a.s. bile hicret ederken emanetlerini Hz. Ali’ye teslim etmişti; ben de, bana ait olduğunu sandığım “emanetlerimi” Ali kitabını (yani canlı Kur’an-ı, insanı “okuma kılavuzu olan yolun” seyrini) okuyabildiğim kadar okudum çok şükür ki (ve benle beraber kendisini okuyanlar olduğuna da inanıyorum) daha doğrusu Aliler tarafından okutturulduk ve yazdırıldık, şimdi de emanetimizi ehline, bugünün emanetçisi “EHL-İ ALİ”ye teslim ediyorum.. Aminn..ALLAH’a emanetiz…
* * *
CelAli ile zahir olsa bu da geçer ya huuu
CemAli ile ayan olsa bu da geçer ya huuu
Bi karardır felek daim döner durmaz hiçbir an
Dursa bir an ne yer kalır ne gök be ya huuu
Gah zulmet gahı envar bir bir ardın devreder
Gahı lütuf gahı kahır ondan olur be ya huuuİ
mtihan içindir olup durur daim neş’e azap
Sen seni bilmek içindir kahrı lütfu be ya huuu
Faniye virdi daim et bu sözü heman
gece gündüz hatırından hiç çıkmasın be ya huuu
CelAli ile zahir olsa bu da geçer ya huuu
CemAli ile ayan olsa bu da geçer ya huuu.
(FANİ Lütfi Filiz)
***********
Nur Cihan